İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NE

DOSYA NO          : 2024 /60

SUNAN                Adnan Oktar


KONU                 : Müvekkil Adnan Oktar’ın, ‘gerçek ve kalıcı sevginin, ancak bazı ahlaki, vicdani ve manevi şartların varlığıyla yaşanabileceğine ilişkin düşünce ve açıklamalarının’ mahkemenize sunulmasıdır.

AÇIKLAMALAR     :

Müvekkil Adnan Oktar’ın sevgi konusunun önemine dair bazı şünce ve değerlendirmeleri şöyledir: 

Sevgi, Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Her insan hayatı boyunca çok sevdiği, güvendiği, yakın hissettiği kişilerle birlikte olmak ister. Allah'ın verdiği nimetlerin birçoğu, asıl değerini, gerçek sevgilerin ve dostlukların yaşandığı ortamlarda bulur. Çünkü Allah insan fıtratını, sevmekten ve sevilmekten zevk alacakdostluktan ve yakınlıktan hoşlanacak şekilde yaratmıştır. Kuran ahlakını yaşayan insanlarla bir arada olmak, onlarla yakın dostluğu ve sevgiyi yaşamak, iman eden bir kimseye, birçok nimetten çok daha fazla zevk verir.

Sevgiyi en temiz ve en güzel yaşayanlar, Müslümanlar; yani Allah’ı çok seven insanlardır. Dünyadaki tüm güzelliklerin ve mutluluğun sırrı ‘imanda ve Allah sevgisinde’ saklıdır. Allah’ı çok seven kişi, O'nun yarattığı sevgiyi de en derin ve en güzel haliyle yaşayabilir. Bu nedenle sevgiyi yaşamak isteyen insanın ilk önce Allah’a yönelmesi, O’nu her şeyden çok ve daha derinden sevmesidünyanın hiçbir değerini O'nun sevgisinden daha üstün tutmaması gerekir.

Allah sevgisi, insanın kalbinde insan sevgisini de yeşertirGerçek sevgiyi yaşamanın tek ve en kalıcı yolu yalnızca budur. Kuran’da, sevginin gerçek kaynağının Allah sevgisi ve iman olduğu; bu nimetin ancak Allah sevgisini yaşayan kimselere verileceği şöyle bildirilmiştir:

İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rahman, onlar için (gönüllerde) bir sevgi var edecektir. (Meryem Suresi, 96)

Müslümanın bu hayattaki amacı, hem kendisi hem sevdikleri hem de çevresinde insanlar için, cennet gibi, sevginin en kusursuz şekilde yaşandığı güzel bir ortam oluşturmaktır. Bunun için de yapılması gereken, Kuran’da bildirilen Müslüman ahlakını en iyi şekilde kavrayıp yaşamaya çalışmaktır. Zira dünyada hoşumuza giden, zevk aldığımız her güzellik gibi; sevgi de elde edilebilmesi için, manen ve fiilen samimiyetle ve kararlılıkla emek vermeyi gerektiren bir nimettir.

İnsan bunun için Kuran’da anlatılan, Allah’ın seveceği insanın, ahlakını ve ruh halini en samimi şekilde kavrayıp yaşamaya çalışmalı ve bu yönde çok keskin ve kararlı bir irade ortaya koymalıdır. Hayatının her anında bu sevgiyi pekiştirmek ve daha da artırmak için gayret etmelidir.

Kuran’da bildirilen Müslüman karakteri ile birlikte, aslında sevginin şartları da insanlara tarif edilmiştir. Sevgiyi en kusursuz ve güzel şekliyle yaşayabilmek için, Kuran ahlakını en titiz şekilde uygulamak gerekir. Kalplerinde Allah sevgisi olan insanlar, hem kendilerini hem de başkalarını samimiyetle severler. Onların yaşadığı sevgi; geçici, yüzeysel ya da çıkar odaklı değildir. Bu sevgi, insan ruhunun en derinini etkileyen, kalpte huzur ve güven oluşturan, kıymetli ve kalıcı bir sevgidir.

Tıpkı namaz, oruç ve diğer ibadetler gibisevgi de Allah Katında çok değerli olan bir ibadettir. Ve bu ibadetin de en güzel, doğru ve kalıcı bir şekilde yaşanabilmesi için bazı şartları vardır. İnsan, sevgi gibi kıymetli bir nimeti hakkıyla yaşayabilmek için kalbini ve ahlakını bu sevgiye uygun hale getirmeli; yani hem manevi hem de fiili bir çaba göstermelidir. Çünkü emek verilmeden, irade gösterilmeden, sabırla kararlılıkla gayret etmeden hiçbir sevgi gerçek anlamda var olamaz.

Gerçek sevgiyi yaşamak; samimiyetle sevmek, sevilmek ve bu sevgiyi sürdürebilmek için gerekli olan başlıca şartları şöyle sıralayabiliriz:

⇒ Gerçek Sevgi, Ancak Allah Sevgisi ile Yaşanabilir

    Gerçek sevginin yaşanması için ilk şart, kişinin Allah’ı her şeyden, herkesten daha çok ve büyük bir aşkla sevmesidir. İman eden bir insan; kulları için hep güzellik isteyen, onlara her an yardım eden, rahmeti çok geniş olan Allah’ı derin bir coşkuyla sever. En çok Allah’ı seven insan, O’nun yarattıklarını da sever. İnsanlar başta olmak üzere bitkiler, hayvanlar gibi tüm yaratılmış varlıklar, Allah sevgisinin bir yansıması olarak en güzel şekilde sevilir, korunur ve kollanırlar.

    ‘Allah'ın tecellisi olarak sevmek’‘bir insanın, karşısındaki kişide Allah'ın üstün ahlakının güzel örneklerini ve tecellilerini gördüğü için o kişiyi sevmesi’ demektir. Bir insanda bu güzel ahlak özellikleri ne kadar çoksa, o insan o kadar çok sevilir. Sevgi, ancak Allah sevgisine dayalı olduğunda sürekli olur; aksinde ise gerçek sevgi ruhu ortaya çıkmaz. Bir Kuran ayetinde ‘insanın kalbindeki en güçlü sevginin, Allah’a karşı duyduğu sevgi olması gerektiği’ şöyle bildirilmiştir:

    İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür...” (Bakara Suresi, 165)

    Peygamberimiz (sav) de, sevginin temelinin mutlaka Allah sevgisine dayanması gerektiğini bir hadisinde şöyle bildirmiştir:

    … sevdiği kimseyi yalnız Allah için severse, Allah onu inkardan kurtardıktan sonra tekrar inkara dönmekten, ateşe atılacakmışcasına hoşlanmazsa...” (Buhârî, “İman”, 9; Müslim, “İlm”, 15)

    Tevrat’ta ise, asıl sevginin Allah’a duyulan samimi sevgi olması gerektiği şöyle ifade edilmiştir:

    “Allah’ı bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün gücünle seveceksin.”
    (Tesniye 6:5)

    İncil’de de, gerçek sevginin kaynağının Allah olduğu ve sevginin ancak O'na olan sevgiyle yaşanabileceği şu sözlerle anlatılmıştır:

    “Allah sevgidir. Sevgide yaşayan Allah’ta [Allah’ın rızasına uygun] yaşar, Allah da onda yaşar.” (1. Yuhanna 4:16)

    “Allah'ın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür.” (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 5:5)

    Allah’ı çok candan ve samimi bir sevgiyle sevmenin önemi İncil’de ayrıca şöyle bildirilmiştir:

    Allah'ın Rabbi tüm yüreğinle, tüm canınla, tüm anlayışınla seveceksin. İşte ilk ve en önemli buyruk budur.” (Matta, 22:37-39)

    İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Allah’ımız Rab, tek Rab’dir. Allah’ın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’” (Markos, 12:29–30)

    ⇒ Gerçek Sevgide Her Şey Yalnızca Allah Rızası İçin Yapılır

      Gerçek sevgi, Allah’tan bağımsız yaşanmaz. Allah için seven bir insan, sevdiği kişiye gösterdiği her güzel davranışı, anlayışı, sabrı, fedakarlığı sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapar. Bu sevgide gösteriş, beklenti ya da çıkar yoktur. Çünkü bu anlayıştaki bir sevgi, yalnızca Allah’a duyulan sevgiden güç alır.

      Sevgiyi bu ruh ile yaşayan bir insan, karşısındaki kişiden hiçbir şey beklemeden iyilik yapar, hiç zorlanmadan affedebilir, her türlü zorluk veya eksiklik karşısında içtenlikle sabredebilir. Çünkü yaptığı her şeyin karşılığını yalnızca Allah’tan beklemektedir. Bu yüzden gerçek sevgide ihlas, vefa, sadakat ve nezaket gibi üstün ahlak özellikleri kendiliğinden vardır. Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadisinde şöyle buyurur:

      “Birbirinizi Allah için sevin.” (Müsned, Ahmed b. Hanbel, c.5, s.233)

      Bu hadis, sevginin kaynağının dünya menfaatleri değil, Allah sevgisi olması gerektiğini açıkça ortaya koyar. Gerçek sevgide amaç insanı memnun etmek değil, Allah’ı razı etmektir. Sevgi ancak bu temel üzerine kurulduğunda gerçek ve kalıcı olabilir. Böyle bir sevgi aynı zamanda da, kişiyi sürekli olarak Allah’a yakınlaştıran bir nimete dönüşür.

      İncil’de ise, insanın yaptığı her şeyi Allah’ın hoşnutluğu için yapması gerektiği şöyle bildirilmiştir:

      “Ne yaparsanız, insanlara değil, Rab’be eder gibi candan yapın.” (İncil, Koloseliler 3:23)

      Sevgi, Allah'ın buyruklarına uygun yaşamamız demektir. Başlangıçtan beri işittiğiniz gibi, O'nun buyruğu, sevgi yolunda yürümenizdir. (Yuhanna'nın 2. Mektubu, 1:6)

      Bu sözler ile, her sevginin temelinde yalnızca Allah rızasının gözetilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Çünkü insan birine sevgi gösterdiğinde, bir iyilik yaptığında ya da bir fedakarlıkta bulunduğunda, bunu ancak Allah için yaptığında, gerçek karşılığını bulacaktır.

      ⇒ Koşulsuz ve Karşılık Beklemeden Sevmek

        Sevgiyi anlamlı kılan ve değerli hale getiren, herhangi bir çıkar olmadan yaşanmasıdır. Koşullara bağlı olmayan, çıkar gözetilmeyen, karşılık beklenmeyen sevgi, gerçek olandır. Allah Katında makbul olan, bu şekilde halis niyetle gösterilen sevgidir. Dünyevi beklentilerle yaşanan sevgi insanın ruhunu sıkar, huzursuzluk verir. Çıkarlar çatışğında ya da eksildiğinde de biter. Çıkar beklentisine dayalı sevgi, hiçbir zaman gerçek sevgiye dönüşemez. Allah için yaşanan gerçek sevgide ise, her ne olursa olsun süreklilik ve çıkarların ötesinde bir bağlılık vardır. Hiçbir karşılık alma hesabı yapmadan, maddi manevi bir beklenti içine girmeden, Allah için samimiyetle sevmek, sevgiyi kalıcı hale getirir.

        Peygamberimiz (sav, hiçbir menfaat beklentisi olmadan, “Allah için sevenin, Allah için kızanın, Allah için verenin ve Allah için men edenin imanı kemale erer, olgunlaşır” (Tirmizî, Kıyâme, 60) buyurmuştur.

        İncil’de ise, gerçek sevginin özünün hiçbir karşılık beklemeksizin sevmek olduğu şöyle ifade edilmiştir:

        “Karşılık beklemeksizin sevin… O zaman mükafatınız büyük olacak.”
        (Luka 6:35)

        “Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? ... Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz?...” (Matta, 5:46-47)

        “Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkarlar bile kendilerini sevenleri sever.” (Luka, 6:32)

        “Sevgili kardeşlerim, birbirimizi sevelim. Çünkü sevgi Allah'tandır. Seven herkes... Allah'ı tanır. Sevmeyen kişi Allah'ı tanımaz. Çünkü Allah sevgidir... Sevgili kardeşlerim, Allah bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi sevmeye borçluyuz.” (Yuhanna'nın 1. Mektubu, 4:7-11)

        ⇒ Samimiyet, Sevginin Temelidir

          Sevgi bir Müslüman için en önemli ibadetlerden biridir. Şartlar zor olsa da çıkarlarla çatışsa da Allah için gösterilen sevgihep karşı tarafın iyiliğini, huzurunu gözeten bir sevgi anlayışı, samimiyetin de göstergesidir. Samimi olmak, sevginin temellerini oluşturan en önemli konulardan biridir. Çünkü sevgiyi kalıcı hale getiren güven duygusu da ancak samimiyet olduğunda ortaya çıkar. Samimiyetle gayret eden insanın sevgisi, doğrudan karşı tarafın kalbine etki eder ve mutlaka sevgiyle karşılık görür. Bir hadiste samimiyetin önemi şöyle hatırlatılmıştır:

          “Allah, ancak samimiyetle ve Kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.” (Nesâî, Cihâd, 24)

          İncil’de ise sevginin yalnızca dış görüntüyle değil, içtenlik ve dürüstlükle yaşanması gerektiği şöyle belirtilmiştir:

          “Sevginiz içten olsun. Kötülükten nefret edin, iyiliğe sımsıkı sarılın.” (İncil, Romalılar 12:9)

          ⇒ Karşılıklı Güven Olmadan Sevgi Yaşanamaz

            Sevgi, güven temeli üzerine kurulur. Güven yoksa, sevgi zedelenir ve zamanla yok olur. Müslüman kendisinden emin olunan; her hareketine, sözüne güvenilen kimsedir. Peygamberimiz (sav), “Mümin, insanların canlarına ve mallarına zarar vermeyeceğinden emin oldukları kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12) hadisi ile güven veren bir tavrın önemini hatırlatmıştır. Bir insan her zaman Allah korkusuyla hareket etmesiyle, çıkarlarıyla çatışsa da dürüstlükten ödün vermemesi ve doğru konuşmasıyla güvenilir hale gelir. Bu da sevgiyi oluşturan çok önemli bir şarttır. Sevgi ancak karşıdaki kişinin sözlerine, davranışlarına, samimiyetine güvenerek yaşanabilir. Güven sarsıldığında ise, sevginin en temel yapı taşı kaybedilmiş olur.

            Tevrat’ta da güvenin, insan ilişkilerinin temeli olduğu ve ancak dürüst insanın güven içinde yaşayacağı şöyle ifade edilmiştir:

            “Dürüst kişi güvenle yaşar.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 10:9)

            ⇒ Saygı Olmadan Sevgi Kalıcı Olmaz

              İnsanların sevgiyi yaşayamamalarının en önemli sebeplerinden biri de saygı eksikliğidir. Saygı olmadan birlikte yaşamak, huzuru tesis etmek mümkün değildir. Peygamberimiz (sav), “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15) hadisiyle bu konuya dikkat çekmiştir.

              İncil’de ise insanlar arasındaki sevgi bağını güçlendirecek olan karşılıklı saygının önemi şöyle hatırlatılmıştır:

              “Birbirinize saygıda kusur etmeyin.” (Romalılar 12:10)

              Herkese saygı gösterin. İmanlı kardeşlerinizi sevin, Allah'tan korkun... (Petrus'un 1. Mektubu, 2:17)

              Kardeşler, aranızda çalışanların, Rab yolunda size önderlik edip öğüt verenlerin değerini bilmenizi rica ederiz. Yaptıkları işten ötürü onlara sınırsız saygı, sevgi gösterin. Birbirinizle barış içinde yaşayın. (Pavlus’tan Selaniklilere 1. Mektup, 5:12-13)

              Sevginin yaşanabilmesi ve sürekliliği için mutlaka saygı gereklidir. Bir insana sevgi duyulsa bile, ona saygı gösterilmediğinde bu sevgi zamanla zedelenir.
              Saygı olmayan bir ilişkide kırgınlıklar ve uzaklık oluşur. Karşı tarafın kişiliğine, fikirlerine, isteklerine değer vermek ve saygı duymak; sevgiyi güçlendirir ve kalıcı hale getirir.

              ⇒ Sevgi İçin Sadakat ve Vefa Gerekir

                Sadakat ve vefa, sevgideki kararlılığı ifade eder. Sevgi ancak güvenilirlik ve bağlılıkta kararlılık göstererek sürdürülebilir. Bu iki önemli özellik olmadan sevgi devamlılık kazanamaz. Çünkü sadakat, sevginin en güçlü teminatıdır; sevginin sağlamlığını, gücünü ve derinliğini gösterir. Sevgi sadece güzel zamanlarda değilzor zamanlarda da aynı bağlılıkla devam edebilmelidir. Sadakatli ve vefalı bir kişi, araya engeller girdiğinde, sorunlar yaşandığında veya eksiklikler olduğunda; sevgisinden taviz vermeyi veya başka insanlara yönelmeyi asla düşünmez. Her ne olursa olsun sevgisine ve sevdiği insana sadık kalır. Bu güzel ahlak, kişiler arasındaki güveni pekiştirir ve sevginin uzun ömürlü olmasını sağlar.

                Tevrat’ta, insanın ruhundaki güzellikleri yansıtan temel değerler olan sadakat ve bağlılığın önemi şöyle hatırlatılmıştır:

                “Sadakat ve doğruluk seni terk etmesin.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 3:3)

                ⇒ Sevgi Durağan Değildir; Sürekli Artacak Şekilde Güçlendirmek Gerekir

                  Sevgi, hiç özen gösterilmeden, emek verilmeden, kendi kendine ayakta kalan bir duygu değildir. Gereken dikkat gösterilmediğinde, zamanla azalabilir; kalıcılığı mümkün olmaz. Aynı şekilde sevgi, sabit kalan bir duygu da değildir; emek verildiğinde sürekli olarak gelişir ve derinleşir. Emek vermek ise, sadece sözle değil, davranışlarla da sevgiyi göstermek; önemseyerek, vakit ayırarak, sabırla işleyerek sevgiyi canlı tutmak demektir. Akıl ve vicdan kullanarak her gün, her saat sürekli özen, ilgi ve ihtimam gösterilerek sevginin güçlendirilmesi gerekir. Aksinde, kendi haline bırakıldığında; güzel ahlak özellikleriyle sürekli takviye edilmediğinde, sevgi zamanla zayıflar.

                  Sevgiyi kalıcı hale getirebilecek gayretin gösterilebilmesi ise ancak Allah sevgisi ve iman ile mümkündür. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde, sevgiyi sürekli olarak artıracak olan yegane gücüninsanların birbirlerini Allah için sevmeleri olduğunu hatırlatmıştır:

                  "İki kişi birbirini Allah için severse, Allah onların sevgisini artırır." (Tirmizî, Zühd 53)

                  İncil’de ise, sevginin zaman içinde sürekli olarak artması ve derinleşmesi için çaba harcamanın önemi şöyle bildirilmiştir:

                  “Sevginiz her geçen gün daha da artsın.” (İncil, Filipililer 1:9)

                  ⇒ Sevgi, Cesur Olmayı; Sevgi Uğruna Mücadele Etmeyi Gerektirir

                    Gerçek sevgi, insanın değer verdiği kişi için gerektiğinde her türlü sıkıntıyı ve zorluğu göze alabilmesiyle ortaya çıkar. Sevgisinde samimi olan kişi, karşılaştığı engeller karşısında hiçbir şekilde geri çekilmez, sevgisinden vazgeçmez. Bu mücadele, kimi zaman taraflar arasındaki anlaşmazlıkları ve sorunları aşmakla; kimi zaman da dış etkenlere ve çevresel baskılara karşı durabilme cesaretiyle kendini gösterir. Seven insan, bu zorlukları aşabilmek için sabır ve kararlılıkla elinden gelen her türlü gayreti gösterir. Bu çaba, gerçek sevginin olduğu kadar, sadakatin ve samimiyetin de en açık göstergesidir.

                    İncil’de, sevginin aynı zamanda korkuyu yenen bir cesaret kaynağı olduğu şöyle ifade edilmiştir:

                    Allah bize korkaklık ruhu değil, sevgi ve cesaret ruhu verdi.” (İncil, 2. Timoteos 1:7)

                    ⇒ Sevgi İçin Fedakar Olmak Gerekir; Bencillikle Sevgi Yaşanamaz

                      Gerçek sevgi, kişinin sadece kendi isteklerini değil, sevdiği insanların ihtiyaçlarını da gözetmesini gerektirir. Yalnızca kendisini düşünen ve her şartta kendi çıkarlarını ön planda tutan bir insan sevgiyi derinlemesine yaşayamaz. Bu tür bir sevgi yüzeyde kalır ve zamanla iyice zayıflar. Dolayısıyla bencilliğin olduğu yerde sevgi kalıcı olamaz.

                      Peygamberimiz (sav), sadece kendi çıkarlarını düşünen, egoist ve bencil bir tavrın yanlışğını hatırlatmış; onun yerine her şartta fedakar ve merhametli bir ahlak göstermeyi teşvik etmiştir:

                      “‘İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, kötülük yaparsa biz de kötülük yaparız.’ diyen sıradan kimseler gibi olmayınız. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilikle karşılık vermeyi, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık hâline getiriniz.” (Tirmizî, Birr, 63)

                      Fedakarlık olmadığında, sevgi sadece sözde kalır. Oysa gerçek sevgi, kişinin gerektiğinde kendi rahatından, vaktinden, ihtiyaçlarından veya imkanlarından feragat ederek karşısındaki için çaba göstermesini gerektirir. Bu çaba, sevgiyi sürekli olarak derinleştirir ve güçlendirir. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde bu ahlakı şöyle tarif etmiştir:

                      “Kendiniz için sevdiğinizi, mümin kardeşiniz için de sevmedikçe gerçek imana eremezsiniz.” (Buhârî, Îmân, 7) 

                      İncil’de ise, fedakarlığın gerçek sevgiyi ifade eden en güzel ahlak özelliklerinden olduğu ve -Allah rızası için- insanın sevdikleri için canından dahi özveride bulunabileceği şu sözlerle aktarılmıştır:

                      “Kim kardeşini seviyorsa, onun için canını bile verir.” (İncil, 1. Yuhanna 3:16)

                      Tevrat’ta da, fedakarlıkların, zor zamanlarda gösterilen sadakatin ve verilen desteğin, gerçek sevginin göstergesi olduğu şöyle ifade edilmiştir:

                      “Dost her zaman sever, kardeş ise sıkıntılı günde belli olur.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 17:17)

                      ⇒ Sevgi İçin Şefkat ile Affedebilmek Gerekir

                        İnsan hata yapmaya açık bir varlık olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla insanlar arasında zaman zaman hatalardan kaynaklı bazı anlaşmazlıklar da yaşanabilir. Gerçek sevgi, bu hatalara takılıp kalmak yerine; sevilen kişiye merhametle yaklaşmayı ve bağışlayabilmeyi gerektirir. Affedemeyen bir insan, sevgiyi gereği gibi, derinliğiyle yaşayamaz. Bağışlamak ve kusurlara rağmen şefkat ve anlayış gösterebilmek ise, sevgiyi her zaman güçlendirir ve kalıcı kılar. Bir Kuran ayetinde bu ahlakın önemi şöyle hatırlatılmıştır:

                        “Affetsinler ve hoş görsünler. Siz Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz?”
                        (Nur Suresi, 22)

                        İncil’de ise sevginin temelini oluşturan ahlak özelliklerinden olan bağışlama ve merhametin önemine şöyle dikkat çekilmiştir:

                        “Birbirinize karşı nazik olun, bağışlayıcı olun.” (İncil, Efesliler 4:32)

                        ⇒ Sevgi, Özverili Olmak ve Gerektiğinde Kendinden Vazgeçebilmektir

                          Gerçek sevgi, yalnızca karşı taraftan fedakarlık beklemeye değil, gerektiğinde içtenlikle özveride bulunma ahlakına dayanır. Sevdiği insan için kendi konforundan, zamanından veya hakkından gönüllü olarak vazgeçebilen kişisevgisinin samimiyetini fiilen ortaya koymuş olur. Bu tür bir fedakarlık, sevginin sözle değil, davranışla da yaşandığını, dolayısıyla gerçek olduğunu gösterir. Bencilce tutumlar, kişiler arasındaki sevgiyi zayıflatırken, özverili bir ahlak ise bu bağı derinleştirir ve kalıcı kılar.

                          Tevrat’ta, özverili olmanın ve bir başkasını kendine tercih edebilmenin, yüksek bir erdem olduğu şöyle hatırlatılmıştır:

                          “Komşunu kendin gibi sev.” (Tevrat, Levililer 19:18)

                          “Aç olan düşmanını doyur, susamışsa su ver.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 25:21)

                          Bu sözler, sevginin yalnızca yakınlara değil, düşmanca bir tavır içerisinde olan kimselere karşı bile özverili davranmayı gerektirdiğini vurgular. Gerçek sevgi, karşılık beklemeksizin iyilik yapabilmektir.

                          İncil’de ise, sevginin yalnızca sözle değil, özverili eylemlerle de gösterilmesi gerektiği şöyle öğütlenmiştir:

                          “Çocuklarım, sevgimiz sözle ve dille kalmasın, eylemle ve içtenlikle olsun.”
                          (1. Yuhanna 3:18)

                          “Birinizin malı olup da kardeşinin ihtiyacını gördüğü halde ona yardım etmezse, Allah sevgisi onda nasıl yaşar?” (1. Yuhanna 3:17)

                          Bu sözlerde gerçek sevginin; sahip olunanı paylaşmak, karşısındakini düşünmek ve özveride bulunmakla yaşanabileceği hatırlatılmıştır. Çünkü sevgi, samimiyetin ve içtenliğin davranışlara yansımasıyla gerçek değerini bulur.

                          ⇒ Sevgide Önyargı Olmaz; Karşı Tarafı Yargılamadan, Anlamaya Çalışmak Gerekir

                            Gerçek sevgi, güven ve iyi niyet üzerine kuruludur. Önyargılar, bu sağlam temeli sarsar; yanlış anlamalara, kırgınlıklara ve iletişim kopukluklarına neden olur. Samimi bir sevgide kişi, olaylara sadece kendi bakış açısından değil, karşısındakinin gözünden de bakmaya gayret eder. Sabırla dinler, anlamaya çalışır ve aceleci bir şekilde yargılamaktan kaçınır. Sadece zan veya tahmin ile bir fikir yürütüp onunla ilgili hüküm vermez. Karşısındaki insanın niyetini sürekli sorgulamak veya tek taraflı bir savunma refleksiyle yaklaşmak, sevgiyi yıpratır. Yapıcı ve anlayışlı bir ahlak ise, insanlar arasında sadece sevgiyi değil, aynı zamanda karşılıklı saygı ve güveni de pekiştirir. Allah bir Kuran ayetinde, bir konu hakkında bilgi sahibi olmadan zanda bulunmamayı şöyle öğütlemiştir:

                            “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat Suresi, 12)

                            Peygamberimiz (sav) ise kötü zandan sakınıp her zaman iyi niyetle bakmanın ve güzel zanda bulunmanın önemini şöyle hatırlatmıştır:

                            “Mümin, hüsnüzan sahibidir; kötü zandan sakının. Zira kötü zan, sözlerin en yalancısıdır.” (Buhârî, Edeb, 57; Tirmizî, Birr, 24)

                            İncil’de de, başkalarını yargılamaktan kaçınmanın ve hoşgörüyle yaklaşılmanın önemi şöyle hatırlatılmıştır:

                            “Yargılamayın ki, yargılanmayasınız.” (İncil, Matta 7:1)

                            ⇒ Sevgi, Sabır Gösterebilmektir

                              Sabır, sevginin kalıcı olmasına vesile olan en temel özelliklerden biridir. Sabırsızlık ve tahammülsüzlük, anlayışsız ve aceleci davranışlar; insanlar arasındaki sevgiye zarar verip kalıcı hasarlar bırakabilir. Oysa gerçek sevgi, yalnızca huzurlu ve sorunsuz anlarda değil, zorluklar karşısında da pes etmeden sevgiyi yaşayabilmek için her türlü gayretin gösterilmesiyle ortaya çıkar. Sabır, anlaşmazlıkları ortadan kaldırır ve sevgiyi güçlendirip sağlamlaştırır. Allah Kuran’da sabreden kullarını sevdiğini ve bu ahlakı beğendiğini şöyle bildirmiştir:

                              “Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 153)

                              Peygamberimiz (sav) ise, sabrın değerini şöyle ifade etmiştir:

                              “Sabır, musibetin ilk anında gösterilendir.” (Buhârî, Cenâiz, 32)

                              İncil’de de sabır, sevginin ayrılmaz bir parçası olarak tanımlanmış ve şu ifadeyle vurgulanmıştır:

                              “Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir.” (İncil, 1. Korintliler 13:4)

                              ⇒ Sevgi, Alçakgönüllü Olmaktır

                                Gerçek sevgi, kibirle, üstünlük taslamakla veya sürekli haklı çıkma çabasıyla bir arada yaşanamaz. Sevgi ancak tevazu ile büyür; alçakgönüllülükle derinleşir. Tevazu, kişinin sevdiği insan karşısında kendisini üstün görmemesi, hatasını kabul edebilmesi ve gerektiğinde yapıcı bir tavır ile ilk adımı atabilmesidir.

                                Kibirli bir tutum, insanları birbirlerinden uzaklaştırıriletişim kurmalarını zorlaştırır ve sevgiyi yıpratır. Oysa alçakgönüllülük, sevgiyi güçlendirir, güveni artırır ve saygının kalıcı olmasını sağlar. Mütevazi bir insan, sevgiyi en güzel şekilde incelikle yaşayabilir, karşısındaki kişiye kendisini değerli hissettirir ve sevgisi kalıcı olur. Allah Kuran’da alçakgönüllü bir ahlak göstermenin önemine şöyle dikkat çekmiştir:

                                O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman 'Selam' derler. (Furkan Suresi, 63)

                                Peygamberimiz (sav) hadislerinde bu konunun önemini şöyle hatırlatmıştır: 

                                “Allah bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı haddi aşan davranışlarda bulunmamanızı vahyetti.” (Müslim, Cennet, 64)

                                “Allah, alçakgönüllü olanları yüceltir.” (Müslim, Birr, 69)

                                “Kim Allah için tevazu gösterirse, Allah onu yüceltir.” (Müslim, Birr, 68)

                                İncil’de ise alçakgönüllülüğün, sevginin gelişmesi için mutlaka yaşanması gereken bir ahlak özelliği olduğu ifade edilmiştir:

                                “Her şeyi alçakgönüllülükle ve sevgiyle yapın.” (İncil, Efesliler 4:2)

                                İncil’de yer alan bir başka sözde de, sevginin gerçek ve kalıcı şekilde yaşanabilmesi için; alçakgönüllü, sabırlı ve bağışlayıcı bir ahlakın ne kadar önemli olduğu şöyle anlatılmıştır:

                                “Öyleyse, Allah’ın kutsal ve sevgili seçilmişleri olarak yürekten sevecenliği, iyiliği, alçakgönüllülüğü, sabrı, mülayim huylu olmayı giyinin. Birbirinize anlayışlı davranın. Birinizin ötekinden bir şikayeti varsa, Rab’bin sizi bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın. Bunların hepsinin üzerine… sevgiyi giyinin.” (Pavlus’tan Koloselilere Mektup, 3:12-14)

                                ⇒ Sevgi, İncitmemek ve Her Zaman Güzel Söz Söylemektir

                                  Sevgi, kırılgan bir yapıya sahiptir. Sürekli küsmek, alınganlık göstermek veya kırıcı sözler kullanmak, zamanla o kişiye olan güveni zedeler ve sevgiyi yıpratır. Gerçek sevgide, insan öfkesine yenilmez; en zor anlarda bile karşısındakini onore edecek, gönül alacak şekilde konuşmayı tercih eder. Birbirlerine sevgiyle bağlı olan insanlar, bir sorun yaşadıklarında da, akılcı ve yapıcı bir tutumla bunlara çözüm arar; karşılarındaki kişiyi kırmaktan özenle kaçınırlar. Bu tür anlarda bile nezaketini, saygısını ve güzel sözünü koruyabilen insan, sevgisinde samimi olduğunu gösterir. Çünkü sevgi, güzel sözün en etkili şekilde kullanıldığı bir iletişim biçimidir. Bu sözler hem kalpleri yumuşatır hem de sevgiyi güçlendirip kalıcı hale getirir. Bir Kuran ayetinde güzel sözlü olmanın önemi şöyle hatırlatılmıştır:

                                  “Kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler.” (İsra Suresi, 53)

                                  Peygamberimiz (sav) ise bir hadisinde Müslüman ahlakının bu önemli özelliğini şöyle dile getirmiştir:

                                  “Müslüman, dilinden ve elinden başkalarının güvende olduğu kişidir.” (Buhârî, Îmân, 4)

                                  İncil’de de, gerçek sevgide; kaba, incitici sözlerin ve öfkeli bir tavrın asla yeri olmadığı şöyle anlatılmıştır:

                                  “Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez...” (Pavlus'tan Korintlilere 1. Mektup, 13:4-8)

                                  Tevrat’ta ise, güzel ve nezaket dolu sözlerin kalplere şifa olduğu şöyle bildirilmiştir:

                                  “Tatlı sözler cana şifadır.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 16:24)

                                  ⇒ Gerçek Sevgide Küsmek, Darılmak Yoktur

                                    Küsmek, sevgiyi zedeleyen en büyük engellerden biridir. Gerçek sevgide kırgınlıkları büyütmek, bağlantıyı kesmek ve araya mesafe koymak gibi yıkıcı davranışlara yer yoktur. Seven insan, bir sorun yaşadığında içine kapanmak veya susarak karşısındaki kişiye bir mesaj vermeye çalışmak yerine; Kuran ahlakıyla hareket eder. Sorunlara, akıl ve vicdan kullanarak yaklaşır; yapıcı bir şekilde konuşarak çözüm arar. Çünkü Kuran ahlakında kalpte kızgınlık, kin, öfke biriktirmek yoktur. İman eden bir insan, sevgiye zarar verecek her türlü tavırdan dikkatle sakınır. Kalbini her zaman sevgiye açık tutar; kırgınlıkları sürdürmek yerine, gönül almaya ve onarmaya istekli olur. Sevgi bağlarını korumanın ve güçlendirmenin yollarını arar. Küsmeyi alışkanlık haline getiren bir tutum ise, zamanla sevgiyi yıpratır ve yaşanamayacak hale getirir.

                                    Allah bir Kuran ayetinde kişinin küsmek yerine, öfkesini yenerek kırgınlıkları aşmaya çalışmasını ve Allah’ın rızasına uygun olan ahlakı göstererek affetme yolunu seçmek gerektiğini şöyle hatırlatmıştır:

                                    "Onlar bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik yapanları sever." (Al-i İmran Suresi, 134)

                                    Peygamberimiz (sav) ise küskünlüklerden kaçınılması gerektiğini bir hadisinde şöyle bildirmiştir:

                                    “Bir mümin kardeşiyle üç günden fazla küs durması helal değildir. Üç gün geçtikten sonra karşılaşırlar; biri selam verir, diğeri almazsa, günahı alan o olur. Selamlaştıkları anda ikisi de affa uğrar.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 47; Tirmizî, Birr, 11)

                                    İncil’de de, öfkenin sürdürülmemesi ve kırgınlıkların hızla yatıştırılması gerektiği şöyle öğütlenmiştir:

                                     “Gün batmadan öfkenizi yatıştırın.” (İncil, Efesliler 4:26)

                                    ⇒ Sevgide Haklı Çıkmaya Çalışmak Değil, Karşıdakini Haklı Çıkarmak Esastır

                                      Sevgi, sürekli haklı olma mücadelesiyle değil; anlayışla, hoşgörüyle ve nezaketle yaşanabilir. Gerçekten seven kişi, üstünlük kazanmaya değil, sevgiyi korumaya odaklanır. Her fırsatta kendini savunma ve haklı çıkma çabası, sevgi ortamını rekabete dönüştürür. Oysa karşıdaki kişinin iyi niyetinden emin olmakonu anlamaya çalışmak ve gerektiğinde kendi hakkından feragat edebilmek, sevginin samimiyetini ve derinliğini gösterir. Sürekli haklı çıkmaya çalışmak yerine, haklıyken bile alttan alabilmek, sevginin kalıcılığı açısından çok daha değerlidir. Allah Kuran’da insanlara bu güzel ahlakı göstermelerini şöyle öğütlemiştir:

                                      “Kötülüğü en güzel şekilde sav; o zaman aranızda düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost oluverir.” (Fussilet Suresi, 34)

                                      Peygamberimiz (sav) de haklı olduğu halde, güzel ahlakından dolayı tevazu gösterip alttan alan kimselerin, Allah Katında güzel bir karşılık bulacaklarını hatırlatmıştır:

                                      “Haklı olduğu hâlde tartışmayı terk edene cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 7)

                                      İncil’de ise, sevginin; konuşmada, davranışta ve güzel ahlakta başkalarına örnek olacak bir ahlak ile yaşanması gerektiği şöyle bildirilmiştir:

                                      “…Konuşmada, davranışta, sevgide, imanda, paklıkta imanlılara örnek ol.”
                                      (Pavlus’tan Timoteos’a 1. Mektup, 4:12)

                                      ⇒ Gerçek Sevgide Kıskanma ve Kin Tutma Yoktur

                                        Kıskançlık ve kin, sevginin yaşanmasına engel olan duygulardır. Kıskanmak, karşı tarafı kontrol etme ve baskı altında tutmaya yönelik olumsuz bir tavırdır. Böyle bir ahlak, zamanla sevgiyi yıpratır ve bunun sonucunda da karşılıklı güvensizlik oluşturur. Kin tutmak da aynı şekilde, sevgi bağlarını zedeler ve insanlar arasındaki samimi iletişimi bozar. Sürekli alınganlıklar, kızgınlıklar veya kin dolu tavırlar, sevginin yaşanmasına engel olur. Gerçek sevgide ise, insanlar birbirlerine saygı ve güven duyar; bu negatif duyguların yaşadıkları sevgiye zarar vermesine izin vermezler. Hoşgörülü, bağışlayıcı ve yapıcı bir ahlak içerisinde olurlar.

                                        Peygamber Efendimiz (sav), kıskançlık ve kin gibi olumsuz duygulara karşı Müslümanları şöyle uyarmıştır:

                                        “Birbirinize kin tutmayın, haset etmeyin, sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.” (Müslim, Birr, 23)

                                        Bu hadis ile, İslam ahlakında kıskançlık, kin ve düşmanlığın yeri olmadığını, iman edenlerin birbirlerine sevgi, anlayış ve muhabbetle yaklaşması gerektiği hatırlatılmıştır. Kuran’ın Felak Suresi’nde ise, kıskançlığın şerrinden ve yıkıcı etkisinden Allah’a sığınılması gerektiğşöyle bildirilmiştir:

                                        De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım! (Felak Suresi, 1-5)

                                        İncil’de de, gerçek sevgide kıskançlık ve kin gibi olumsuz duygulara yer olmadığı ifade edilmiştir:

                                        “Sevgi kıskanmaz, kin tutmaz.” (İncil, 1. Korintliler 13:4–5)

                                        ⇒ Sevgi Korkuya Değil, Güvene Dayanır

                                          Gerçek sevgi; tedirginlik, endişe ya da kaygı duygularıyla bir arada yaşanamaz. Sevgide sürekli olarak bir yanlış anlaşılma endişesi, kırılma korkusu veya karşı taraf ne düşünür kaygısı varsa, bu anlayış içerisinde sağlıklı bir diyalog kurulamaz ve sevgi gerçek anlamda yaşanamaz. Çünkü sevgi, ancak anlayış, güven ve iç huzurun olduğu bir ortamda gelişebilir. Seven insan, sevdiği kişiden çekinmez; onunla iletişim kurarken herhangi bir baskı, rahatsızlık, tedirginlik ve kaygı hissetmezyanlış anlaşılma korkusu içerisinde olmaz. Tam tersine, seven insanın içi çok rahattır; karşısındakine de huzur verir. Kendisini güvende hissettiği gibi, karşısındaki kişinin de, yanında kendisini tedirgin değil, güvende hissetmesini sağlar. Aksi bir bakış açısında ise, sevgi zamanla yıpratıcı hale gelir. Dolayısıyla gerçek sevgi, mutlaka güven, huzur ve samimiyetle yaşanmalıdır.

                                          İncil’de, sevgi dolu bir kalpte korkunun yeri olmadığı şu sözlerle belirtilmiştir:

                                          “Mükemmel sevgi korkuyu dışlar.” (İncil, 1. Yuhanna 4:18)

                                          ⇒ Sevgi İçin Enaniyet, Kibir Gibi Özelliklerden Arınmış Olmak Gerekir

                                            Gerçek sevginin önündeki engellerden biri de kişinin kibirli olmasıdır. Sadece kendi bildiğinin doğru olduğunu düşünen, her zaman kendisini ön planda tutan, başkalarına söz hakkı tanımayan, empati kuramayan yani başkaları adına çabalamayan, hatasını fark etmeyip sürekli kendini haklı gören, iyilik yapmaktan kaçınan, eleştiriye açık olmayan, mutlaka bir karşılık bekleyen kişiler gerçek sevgiyi yaşayamazlar. Çünkü gerçek sevginin en önemli şartlarından biri kibirden arınmış olmaktır. Kibir Allah’ın sevmediği özelliklerdendir:

                                            “Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman Suresi, 18)

                                            Tevrat’ta ise, kibirli ve kendini üstün gören tavırların Allah Katında beğenilmediği şöyle haber verilmiştir:

                                            “Allah kibirlilere karşıdır, alçakgönüllülere lütfeder.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 3:34)

                                            Buna karşılık, alçakgönüllü ve içten davranan, kendisini başkalarının üzerinde görmeyen bir insan ise gerçek sevginin ruhuna uygun bir ahlak taşır. Gerçek sevgi, ancak bu samimiyet ve tevazu ahlakıyla var olabilir.

                                            ⇒ Şefkatle, Merhametle Sevmek Önemlidir

                                              Gerçek sevgi, sadece ilgi göstermek değil; derin bir şefkatle yaklaşabilmektir. Şefkat, sevdiğine karşı içten gelen bir koruma ve kollama hissidir. Onun içerisinde bulunduğu durumu, iyi ya da her halini anlayabilme ve sevgi ile ona yardımcı olabilme arzusudur. Seven bir insanın, sevdiğine zarar gelmesinden endişe etmesi, onun yükünü hafifletmek istemesidir. Şefkatli bir sevgi, hiçbir zaman kırıcı olmazsorunları aşmada, kişinin üzerindeki yükün hafifletilmesinde, her zaman onarıcı ve yapıcı bir etkisi vardır. Şefkat ve merhametle sevmek, o sevgiyi sürekli olarak güçlendiren ve kalıcı hale getiren çok önemli bir özelliktir.

                                              Bu nedenle merhamet, sevgisizliğin dünyadan tamamen kalkması için de olmazsa olmaz şartlardan biridir. Her zaman af yolunu benimsemek, şefkatle yaklaşmak, yıkmak yerine onarmaya çalışmak, bağışlayıcı olmak, iyi yönden bakmak, kaybetmektense kazanmaya çalışmak, kimi zaman zor gibi görünse de ahlakın en güzel özelliklerindendir. Allah’ın rızasına ve vicdana en uygun olan da zaten budur. Bir Kuran ayetinde Allah bu ahlakın önemini şöyle hatırlatmıştır:

                                              Siz Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nur Suresi, 22)

                                              Peygamberimiz (sav)’in bu konunun önemini hatırlattığı hadislerinden bazıları ise şöyledir:

                                              “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.” (Buhârî, Tevhid, 2; Müslim, Fedâil, 66)

                                              Merhamet edin ki, size de merhamet edilsin. Bağışlayın ki, Allah da sizi bağışlasın.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II. 219)

                                              Merhametlilere Rahman merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin!” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 16; Buhârî, Edeb, 13)

                                              İncil’de ise, gerçek sevginin, her türlü eksikliği, kusuru ve zorluğu örtebilecek güçte bir şefkatle birlikte yaşanması gerektiği ifade edilmiştir:

                                              “Sevgi her şeyi örter, her şeye katlanır.” (İncil, 1. Korintliler 13:7)

                                              ⇒ Gerçek Sevgide Kusur Aranmaz; Hatalar Yapıcı Yollarla Düzeltmeye Çalışılır

                                                Gerçek sevgide, insan sevdiğine kusur arama gözüyle bakmaz; hataları karşısında kırıcı ve yargılayıcı bir tavır içerisine girmez. Aksine hatayı gördüğünde sevdiği kişiyi rencide etmeden, gönül alıcı bir dille, yapıcı yollarla onu düzeltmeye çalışır. İnsanın aciz bir varlık olduğunu, zaman zaman hata yapabileceğini bilir. Bu bilinçle, hatanın üzerine gitmek yerine, Kuran ahlakına uygun şekilde merhametli bir yaklaşımla, çözüm odaklı bir tutum sergiler.

                                                Sevgiyle yaklaşan bir insan, karşısındaki kişinin yaşayabileceği mahcubiyeti ya da sıkıntıyı hesaba katarak, çok daha güzel, gönül alıcı çözümlerle onu daha iyiye yönlendirecek yollar arar ve hatalarının düzelmesine vesile olmaya çalışır.  Peygamberimiz (sav) bir hadisinde bu güzel ahlakı şöyle ifade etmiştir:

                                                Her kim dünyada, bir Müslümanın (ayıbını) örterse Allah da kıyamet günü onun (ayıbını) örter." (Müslim, Birr, 58)

                                                Gerçek sevgi, karşısındakini tüm yanlışlarıyla olduğu gibi kabul etmek değil; onu daha güzel, daha iyi hale getirmek için çabalamaktır. Ancak bunu yaparken asıl önemli olan kişinin kalbini kırmadan, incitmeden, ezmedensevgi dolu bir üslupla yaklaşabilmektir. Bu güzel ahlak Kuran’da şu ifadeyle öğütlenmiştir:

                                                 “Kötülüğü en güzel olanla sav.” (Fussilet Suresi, 34)

                                                Bunun yanı sıra, bir insanı sadece kusurlarıyla değerlendirmek de sevgiye uygun değildir. Çünkü her insanda hoşnut olunmayan yönler olabileceği gibi, sevgi uyandıran, güzel özellikler de fazlasıyla vardır. Peygamberimiz (sav) bu dengeyi şöyle ifade etmiştir:

                                                 “Bir mümin, diğer bir mümini sevdiği zaman, onun hoşuna gitmeyen bir huy görürse hemen yüz çevirmesin. Olabilir ki, başka huyundan memnun olur.”
                                                (Müslim, Radâ’, 61)

                                                İncil’de de, gerçek sevginin bağışlayıcılığı esas aldığı; bir hata görüldüğünde, yıkıcı değil yapıcı bir yaklaşımla hareket edilmesi gerektiği şöyle vurgulanmıştır:

                                                “Birbirinize katlanın, birinizin öteki hakkında bir şikayeti varsa, Rab sizi bağışladığı gibi, siz de bağışlayın.” (İncil, Koloseliler 3:13)

                                                Bir başka İncil sözünde ise, başkasının hatasını düzeltmeye çalışan kişinin, bir yandan da kendi hatalarına yönelerek öz eleştiri de yapması gerektiği hatırlatılmıştır:

                                                “Kardeşinin gözündeki çöpü görmeden önce, kendi gözündeki merteği çıkar.” (Matta 7:5)

                                                Gerçek sevgide hedef, kusur bulmak değil, güzellikleri çoğaltmaktır. Hatalar karşısında kişinin iyi yönlerini unutmadan yaklaşmak, sevginin samimiyet ve derinliğini gösterir. Kuran ahlakına en uygun olan sevgi ahlakı da, ancak bu şekilde yaşanabilir.

                                                ⇒ Gerçek Sevgi Hatalardan Etkilenmez; Kusurlara Göre Azalmaz

                                                  Hiçbir insan hatasız değildir. Gerçek sevgi; karşısındakini ideal, kusursuz biri olarak görmek değil; eksiklerine rağmen onu sevmeye devam edebilmektirKüçük kusurlar, hatalar ya da geçici zayıflıklar gerçek sevgiyi azaltmaz. Aksine bu tür durumlarda gösterilen sabır, anlayış ve bağışlayıcılık sevgi bağlarını daha da derinleştirir. Samimi sevgi, kişinin en iyi halinde değil; en zayıf anında da yanında kalabilmeyi gerektirir. Her hatada sevgiyi sorgulamak, sevginin yüzeysel olduğunu gösterir. Onun yerine Kuran ahlakıyla, affedicilikle, hoşgörüyle yaklaşmak ise, sevgiyi sürekli daha da güçlendirir ve kalıcı hale getirir. Allah bir Kuran ayetinde affediciliğin önemini şöyle hatırlatmıştır:

                                                  “Affetsinler ve hoş görsünler. Siz Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz?” (Nur Suresi, 22)

                                                  Peygamber Efendimiz (sav) de bu ahlakı şu şekilde ifade etmiştir:

                                                  “Kim bir müminin kusurunu örterse, Allah da kıyamet gününde onun kusurunu örter.” (Müslim, Birr, 59)

                                                  Tevrat’ta ise, Allah’ın kullarına karşı sevgi ve bağışlayıcılıkla yaklaşması anlatılarak, insanların da affedici bir sevgi anlayışı içinde olması gerektiğine işaret edilmiştir:

                                                  “RAB sevecendir, lütufkardır, tez öfkelenmez, sevgisi engindir. Sürekli dava gütmez, öfkesini sonsuza dek sürdürmez.” (Tevrat, Mezmurlar 103:8–9)

                                                  Diğer bir Tevrat sözünde ise, bir kusur işlendiğinde onu büyütmek ve tekrar tekrar gündeme getirmek yerine, bağışlayarak üzerini örtmenin, sevgi ortamını koruduğu belirtilmiştir:

                                                  “Kusurları örten, sevgiyi teşvik eder; ama tekrar tekrar hatırlatan dostluğu bozar.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 17:9)

                                                  İncil’de de, Allah sevgisine dayalı samimi sevginin; hatalara hoşgörüyle bakabilmeyi sağlayan ve kusurları örten manevi bir güç olduğu şöyle hatırlatılmıştır:

                                                  “Herşeyden önce birbirinizi candan sevin. Çünkü sevgi birçok kötülüğü örter.” (Petrus'un 1. Mektubu, 4:8)

                                                  ⇒ Gerçek Sevgide Alaycılık Olmaz; Kişi Sevdiğini Her Zaman Yüceltir

                                                    Gerçek sevgi, karşı tarafı küçük düşürmekten, hafife almaktan ve özellikle alaycı bir tavırla konuşmaktan özenle kaçınmayı gerektirir. Alaycı ifadeler, şakalaşma görüntüsü altında dahi olsa, zamanla kalpte kırgınlık ve burkuntu oluşturabilir. Seven kişi, sevdiğini yüceltir; başkalarının yanında onun onurunu korur, saygınlığını gözetir. Kişinin sevdiği insanın zayıflıklarını ya da eksik yönlerini sürekli gündeme getirmesi ve bunları ima yoluyla küçümser bir tavır sergilemesisevgiye yakışmayan tavırlardır. Saygıya dayalı bir sevgi anlayışında yıkıcı şakalar ve küçümseme değil, onore eden bir üslup hakimdir. Allah Kuran’da Müslümanlara bu konuda şöyle bir ahlakı öğütlemiştir:

                                                    “Ey iman edenler! Bir topluluk başka bir topluluğu alaya almasın. Belki de (alay edilenler), kendilerinden daha hayırlıdır…” (Hucurat Suresi, 11)

                                                    Peygamberimiz (sav) ise bu konunun önemini şöyle hatırlatmıştır:

                                                    “Müslüman, kardeşini küçük görmesiyle bile günah işlemiş olur.” (Müslim, Birr, 32)

                                                    İncil’de ise, saygılı ve güzel sözlerle konuşarak karşı tarafı yücelten bir üslup kullanmanın önemi şöyle belirtilmiştir:

                                                    “Sözleriniz lütufla dolu ve tuzla tatlandırılmış olsun.” (İncil, Koloseliler 4:6)

                                                    Burada geçen ‘tuzla tatlandırılmış söz’ ifadesi, hem ‘koruyucu’ hem ‘anlamlı bir söz’ manasındadır. Bu söz ile, konuşurken sevgi dolu, saygılı ve incelikli bir dil kullanılması gerektiğini vurgulanmıştır.

                                                    Bir başka İncil sözünde de, alaycılıktan kaçınmanın ve sevgi dilini ön plana çıkarmanın önemi şöyle hatırlatılmıştır:

                                                    “Hiçbir çürük söz ağzınızdan çıkmasın, yalnızca gerektiğinde başkalarını geliştirecek ve dinleyenlere fayda sağlayacak olanı söyleyin.” (İncil, Efesliler 4:29)

                                                    ⇒ Sevgide, Sözü Yanlış Anlamamak; İyi Niyetli Olduğundan Emin Olmak Vardır

                                                      Gerçek sevgide, söylenen sözlere kötü anlamlar yüklemek ya da art niyet aramak olmaz. Seven insan, sevdiğinin niyetinin temiz ve samimi olduğuna inanır. Kelimeler eksik ya da yanlış seçilmiş olsa bile, kalpteki niyeti doğru okuyabilmek sevgiyi korur. Sürekli sözleri yanlış anlama eğilimi, araya şüphe sokar ve güveni zedeler. Sevgi, karşı tarafın maksadını olumlu yorumlayarak hüsnü zan etmeyi gerektirir. Allah Kuran’da bu ahlak anlayışını insanlara şöyle bildirmiştir:

                                                      “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat Suresi, 12)

                                                      Peygamberimiz (sav) ise bir hadisinde bu konuda şöyle buyurmuştur:

                                                      “Mümin, mümin kardeşi hakkında hüsnüzan sahibi olur.” (Beyhakî, Şuabü’l-İman, 6/398)

                                                      Seven kişi, sevdiğinin kusurlarına ve hatalarına karşı bile, aynı iyi niyetle yaklaşır. Çünkü gerçek sevgide, karşı tarafın davranışlarına sürekli art niyet yüklemek yerine, onun kalbindeki temizliği görebilmek esastır. Küçük hataları büyütmek ve arkasında gizli niyetler aramak, sevgiyi zamanla yıpratır. Sevgi ancak anlayışla yaklaşarak, hayırla yorumlayıp hüsnü zan ederek; temiz bir bakış açısıyla gereği gibi yaşanabilir. Peygamberimiz (sav) bu ahlak anlayışını bir hadisinde şöyle bildirmiştir:

                                                      “Mümin, ayıp araştırmaz; iyi yönleri görmeye çalışır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 37)

                                                      İncil’de ise, sözleri yanlış anlamadan önce sabırla dinlemenin ve iyi niyetle, anlayışla yaklaşmanın değeri hatırlatılmıştır. Kötü niyetle yorumlamak yerine, her zaman karşı tarafı anlamaya çalışmak esastır:

                                                      “Anlayışlı kişi sabırlıdır, hakareti görmezden gelmek onun onurudur.”
                                                      (Süleyman’ın Özdeyişleri 19:11)

                                                      “Kulak veren akıllıdır.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 15:31)

                                                      ⇒ Sevgide, Çok Güvenmek ve Şüphelenmemek Esastır

                                                        Sevgi, Allah korkusuna dayalı bir güven anlayışı üzerine kurulur. Güven zedelendiğinde sevgi de sarsılır. Çünkü gerçek sevgi; karşısındaki kişinin doğruluğuna, sadakatine ve iyi niyetine tam bir gönül rahatlığıyla inanmakla yaşanabilir. Şüpheyle değil, güvenle ve itimat ederek yaklaşmak sevginin önemli bir özelliğidir. Seven insan, sevdiğine içi rahat bir şekilde güvenebilmeli; onun her durumda samimi, dürüst, içi dışı bir, temiz niyetli ve sadık olduğundan emin olmalıdır. Eğer kişinin karşısında Allah’tan korkan bir Müslüman varsa, aksi şekilde düşünüp şüpheye kapılmak için hiçbir sebep yoktur. Karşı tarafın ahlakına ve sözüne hiçbir şüphe duymadan güvenmeye dayalı bir sevgi de, ancak Allah korkusunun kazandırabileceği bu güvenilirlikle yaşanabilir. Peygamberimiz (sav) kişinin güvenilir bir ahlak göstermesinin, güzelliklere vesile olan çok değerli bir vasıf olduğunu şöyle dile getirmiştir:

                                                        “Bir kimseye güvenilirlik vasfı yetseydi, bu ona mutluluk olarak yeterdi.” (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, 6/477)

                                                        Güvenilirlik olduğu zaman, kalpte o kişiye karşı vesvese olmaz ve gerçek sevgiyi yaşayabilecek bir zemin oluşmuş olur. Seven insan, sevdiğini zanla değil, güvenle değerlendirir. Sürekli şüphe duymak, karşı tarafı sorgulamak ve niyetinden emin olamamak ise sevgi bağlarını aşındırır. Sürekli kuşku içinde yaşanan ilişkilerde sevgi zamanla yerini gerginliğe ve mesafeye bırakır. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde şüpheden kaçınılmasının önemini şöyle hatırlatmıştır:

                                                        Şüpheden uzak durun. Çünkü sözlerin en yalanı şüphedir.” (Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, Îmân, 5)

                                                        İncil’de ise, güvenin sevginin ayrılmaz parçası olduğu ve sevginin inanıp güvenmeyi gerektirdiği şöyle belirtilmiştir:

                                                        “Sevgi her şeye inanır, her şeye güvenir.” (İncil, 1. Korintliler 13:7)

                                                        ⇒ Sevdiğinin Sözüne İnanmak; Sözüne Sadık Kalacağından Emin Olmak Gerekir

                                                          Sevgi, verilen sözlere güven duymayı da beraberinde getirir. Seven bir insan, sevdiğinin sözünü sorgulamak yerine ona inanır; iyi niyetli, dürüst ve samimi olduğuna itimat ederek bu sözü kalben doğru kabul eder. Söylenen söze güvenmek dostlukların ve yakınlığın temelini oluşturur. Her sözü teyit etme ihtiyacı duymak, sevgiyi kuşkuya boğar. Oysa sevgi, sözün samimiyetle söylendiğini bilmek ve buna içtenlikle inanmakla güçlenir. Bir Kuran ayetinde doğru sözlü olmanın önemine şöyle dikkat çekilmiştir:

                                                          “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” (Ahzap Suresi, 70)

                                                          Aynı şekilde karşı taraf bir söz verdiğinde, onun sözünde duracağından kesin emin olmak da gerçek sevginin önemli bir vasfıdır. Çünkü sevgi, verilen sözlerin önemini bilmek ve bu sözlere sadakat göstermekle derinleşir. Seven insan, sevdiğinin verdiği söze değer verir; onun sözünün arkasında duracağına güven duyar. Verilen sözün sorumluluğunu taşımak, sevgiye olan bağlılığın ve kişinin güvenilir karakterinin bir göstergesidir. Boş vaatler, tutulmayan sözler ise güveni zedeler, sevgiyi yıpratır. Peygamberimiz (sav) hadislerinde ‘sözünde duran bir insan olmanın önemini’ şöyle hatırlatmıştır:

                                                          “Ahde vefâ gösterin. Çünkü verilen söz sorumluluktur.” (İsra Suresi, 34)

                                                          “Sözünde durmayanın imanı kemale ermez.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/327)

                                                          Tevrat’ta da, verilen sözlerin önemine ve sadakatin değerine şöyle dikkat çekilmiştir:

                                                          “Doğru kişi yemin eder ve caymaz.” (Tevrat, Mezmurlar 15:4)

                                                          ⇒ Sevgi, Sahip Olmak Değil; Saygıyla Değer Verebilmektir

                                                            Gerçek sevgi, karşıdaki kişiyi kontrol altına alma veya sahiplenme duygusuyla değil; ona saygı duyarak ve değer vererek yaşanabilir. Sevdiğini sürekli denetleme, yönlendirme ya da baskı altına alma çabasısevgiyi, güvene dayalı bir yakınlıktan çıkarıp tahakküme dönüştürür.

                                                            Oysa ki sevgi karşılıklı saygıya, anlayışa ve güvene dayanır. Seven insan, sevdiği kişinin varlığını bir nimet olarak görür; onun fikirlerine, duygularına, tercihlerine saygı duyar. Sahiplenmeye yönelik bir tavır yerine, sevilen kişiye kıymet veren ve saygı duyan bir bakış açısı sevgiyi güçlendirir ve kalıcı hale getirir.

                                                            İncil’de, sevginin temelinde, karşılıklı saygı ve değer verme anlayışının yer alması gerektiği şöyle ifade edilmiştir:

                                                            Birbirinize kardeşlik sevgisiyle bağlı olun. Birbirinize saygı göstermekte yarışın. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 12:10)

                                                            ⇒ Sevgide, Görmediği Yerde de Sevgi ve Sadakatten Emin Olmak Vardır

                                                              Gerçek sevgide, kişi sevdiği insanın görmediği yerde kendisine sadakatsizlik yapabileceği yönünde bir şüpheye kapılmaz. Çünkü bu tür bir sevgi, karşılıklı menfaatlere değil, Allah korkusuna ve yüksek bir vicdan anlayışına dayanır. Kişi, nerede olursa olsun, sevdiğinin dürüst davranacağına, güvenilirliğini koruyacağına ve sevgisine sadık kalacağına içtenlikle inanır. Bu güven sayesinde, karşı tarafın iki yüzlü davranacağı, gizli işler çevireceği ya da samimiyetsiz bir tavır sergileyeceği gibi zihnini kurcalayacak endişelere ve vesveselere kapılmaz. Dolayısıyla kişi, sevdiğini gereksiz sorgulamalara tabi tutmazzanda bulunup suçlamaz ve bu tür şüphelerle onu baskı altına almaya çalışmaz.

                                                              Gerçek sevgide karşılıklı güven esastır; güvenin olduğu yerde bu tarzda baskı ve kuşkuya yer yoktur. Bu güven ortamı, iki insan arasında güçlü bir manevi bağ kurulmasını sağlar. Her iki taraf da birbirine karşı içten ve dürüst olduğundan, sevgi zamanla zayıflamak yerine sürekli güçlenir. Karşılıklı güven ve Allah rızasına dayalı sadakat sayesinde, böyle bir sevgi hem huzurlu hem de uzun ömürlü olur.

                                                              İncil’de, manevi değerlere güvenmenin bir iman ve sadakat göstergesi olduğu şu sözlerle bildirilmiştir:

                                                              “Gözle görülenle değil, imanla yürürüz.” (İncil, 2. Korintliler 5:7)

                                                              İman, umut edilen şeylerin gerçekleşeceğinden emin olmak, görünmeyen şeylerin varlığına inanmaktır.” (İbraniler 11:1)

                                                              Bu sözler ile, kişinin sevgiyi yalnız görsel ve maddi unsurlarla değil, kalben ve güvenle hissetmesi gerektiğini ifade edilmiştir.

                                                              ⇒ Gerçek Sevgi, Ayrı Kalmakla veya Görüşememekle Zayıflamaz

                                                                Bazı insanların “gözden ırak olan gönülden de ırak olur” sözüyle de ifade ettiği; fiziksel anlamda farklı yerlerde bulunmaktan kaynaklanan mesafelerin ya da uzun süre görüşememeye neden olan ayrılıklarınsevgiyi azaltabileceği düşüncesigerçek sevgiyi yaşayanlar için geçerli değildir. Allah için seven bir insan görmese de sevdiğinin sevgisinden, sadakatinden emin olur, ona güvenir. Böyle güçlü bir sevgi ve bağlılık elbette ki sadece Allah korkusu ile seven, Allah için yaşayan insanlar arasında görülen türde bir sevgidir.

                                                                Gerçek sevgiyi yaşamayan insanlar için ise, uzun süre görüşememeye neden olan ayrılıklar, aralarındaki sevgi sandıkları duygunun giderek körelmesine yol açar. Bunun temel nedeni, bu kişilerin sevgisinin Allah sevgisine dayanmaması ve birbirlerini manevi vasıflarına göre değil, yüzeysel bazı ölçülere göre sevmeleridir. Bu nedenle fiziksel mesafeler ve ayrılıklar, zaten derinlikten yoksun olan bu kişilerin duygularının zamanla tamamen tükenmesine neden olur.

                                                                 Allah sevgisine dayalı gerçek sevgide ise, uzak kalmak veya belirli bir süre görüşememek, sevgiye asla zarar veremeyeceği gibi; tam tersine sevgiyi ve sadakati pekiştiren, özlemi artıran, karşı tarafa verilen kıymetin daha da iyi anlaşılmasını sağlayan önemli bir vesiledir. Uzak kalmak, sevgideki samimiyeti tüm güzel özellikleriyle birlikte ortaya çıkarır. Gerçek sevgide, araya mesafeler veya zaman olarak uzun süren ayrılıklar girse de, sevenler arasındaki kalbi yakınlık en yüksek sevgi gücüyle yaşanmaya devam eder.

                                                                İncil’de, karşılaşılan hiçbir güçlük veya engelin, Allah sevgisine dayalı olan gerçek sevgiyi yok edemeyeceği şu şekilde ifade edilmiştir:

                                                                “Hiçbir şey bizi Allah’ın sevgisinden ayıramaz.” (İncil, Romalılar 8:39)

                                                                ⇒ Sevgiyi Maddi Değerlerde Değil; Kalpte ve Manada Aramak Önemlidir

                                                                  Gerçek sevgi, mal, mülk, dış görünüş ya da dünyevi şartlara bağlı olarak yaşanmaz. Maddi imkanlara göre şekillenen sevgi geçicidir; şartlar değiştiğinde o sevgi de yok olur. Oysa kalpten gelen, imana, kişiliğe, karakter özelliklerine ve ahlaki değerlere dayanan sevgiuzun ömürlü ve samimidir. Sevginin kalitesi ve gücü, temelinin neye dayandığıyla ilgilidir. Bu manevi değerlere dayanan ve bu ölçülere kıymet verilerek yaşanan bir sevgi, zorluklarda hiçbir şekilde dağılmaz; aksine sürekli olarak güçlenir.

                                                                  Tevrat’ta, Allah sevgisine ulaşmada, kalp temizliğinin ve samimiyetin temel şart olduğu şöyle belirtilmiştir:

                                                                  “Yüreği temiz olan Allah’ı görecektir [bulacaktır].” (Tevrat, Mezmurlar 24:3–4)

                                                                  “Allah yüreğe bakar.” (1. Samuel 16:7)

                                                                  Allah insanların kalbindeki samimiyete değer verir. Gerçek sevgi de, dışardan görünen alametlerde değil, içtenlik ve samimiyet ile ortaya çıkar.

                                                                  ⇒ Kalben Sevildiğine İnanmak; İspat Beklememek Gerekir

                                                                    Sevgi, sürekli delil ya da ispat aramakla değil; kalben inanmakla yaşanır. Gerçek sevgide, sevildiğini bilmek ve bu sevgiyi hissetmek yeterlidir. Karşı taraftan sürekli ispat istemek, kişinin sözüne ve samimiyetine inanmamak anlamına gelir. Bu da sevgiye güvensizlik getirir ve zamanla aradaki sevgi bağlarını zayıflatır. Oysa sevgi; içten gelen bir inanç ve gönülden duyulan bir kabulle derinleşir. Kalben sevildiğini bilmek ve buna dair sürekli bir delillendirme talebi içerisinde olmadan karşı tarafın sözüne itimat etmek, gerçek sevginin samimiyetini ve derinliğini gösterir.

                                                                    İncil’de, maddi olarak görünmese de, söylenen söze güven duymanın manevi değeri şu ifadeyle vurgulanmıştır:

                                                                    İman, umut edilen şeylere güvenmektir; görünmeyen şeylerden emin olmaktır.” (İncil, İbraniler 11:1)

                                                                    ⇒ İçtenlikle İlgilenmek Sevginin Bir Özelliğidir

                                                                      Gerçek sevgide, kişi sevdiklerine karşı içten gelen bir ilgi ve dikkatle, samimi bir alaka gösterir. Sevdiği kişinin, her halini, ihtiyacını merak eder, iyiliğini gözetir ve yardımcı olmaya çalışır. Bu ilgiyi, görev icabı ya da alışkanlıkla değiliçinden gelerek, isteyerek yapar. Sevdiğiyle ilgilenmeyen, merak etmeyen, bir ihtiyacı olduğunda onu telafi etme ihtiyacı hissetmeyen bir insanın sevgisi, her zaman için şüphelidir. Nitekim böyle yüzeysel bir sevgi anlayışı zamanla mutlaka zayıflar ve yok olur.

                                                                      İncil’de, kişinin yalnızca kendi menfaatini değil, başkasının iyiliğini de gözetmesi gerektiği şu sözlerle açıklanmıştır:

                                                                      “Her biriniz yalnız kendi yararınızı değil, başkalarınınkini de düşünün.”
                                                                      (İncil, Filipililer 2:4)

                                                                      ⇒ Seven, Sevdiğine İnce Düşünceyle Yaklaşır

                                                                        Gerçek sevgi, karşıdaki kişiye güzel ahlakla, duyarlılıkla ve nezaketle yaklaşabilmeyi gerektirir. Sevdiği insanın ruh halini, ihtiyaçlarını, isteklerini, rahatsız olabileceği detayları önceden fark edebilmek; kalpte o kişiye karşı samimi ve güçlü bir bağlılık olduğunun göstergesidir. İnce düşünce ise, ancak imandan kaynaklanan bir akıl, vicdan ve dikkat ile ortaya çıkar. Bu ahlak, kişinin sevgisinin sadece sözde olmadığının önemli bir alametidir. İnce düşünceyle gösterilen ihtimam, hem sevgiyi sürekli artıran hem de derinlik kazandıran çok önemli bir ahlak özelliğidir.

                                                                        Tevrat’ta, içten ve anlayışlı bir tavrın değerli olduğu şu şekilde ifade edilmiştir:

                                                                        “Aklı olan sabırlıdır, yüreği temiz olan anlayış gösterir.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 14:29)

                                                                        “Anlayış, insanı sabırlı yapar.” (Özdeyişler 19:11)

                                                                        ⇒ Sevgi, İhtiyaçları Söylenmeden Sezmek ve Gidermektir

                                                                          Gerçek sevgi, yalnızca sözle dile getirilen ihtiyaçlara cevap vermekle sınırlı değildir. Seven kişi, karşısındaki insanın halinden, tavrından, onun neye ihtiyacı olduğunu, o dile getirmese bile anlamaya çalışan bir dikkat gösterir. Bu ihtiyacı fark ettiğinde de elinden gelenin en fazlasını yaparak yardımcı olmaya ve eksiklikleri telafi etmeye çalışır. Bu, bazen sözle, bazen fiziksel bir destek ile, bazen de ilgi alaka göstermeyle ortaya konabilir. Sevdiği kişinin ruh halini ve ihtiyaçlarını fark edebilen böyle bir insan, sevgide derinlik kazanmıştır. Bu anlayış, aynı zamanda da içten bir duyarlılığın, derin bir merhametin de ifadesidir. İlgi ve özen gösterilen bir sevgi, güveni ve bağlılığı da artırır. Peygamberimiz (sav) Müslümanların bu güzel ahlakını hadislerinde şöyle tarif etmiştir:

                                                                          “Müminler birbirini sevmede, merhamet etmede ve şefkat göstermede bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olursa, diğer uzuvlar da uykusuzluk ve ateş ile ona ortak olur.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)

                                                                          “Bir mümin, kardeşinin ihtiyacını görüp giderdiği sürece Allah da onun yardımındadır.” (Müslim, Zikir, 38)

                                                                          İncil’de ise, gerçek sevginin; yalnızca sözle dile getirilen bir iddia değil, aynı zamanda da ince düşünceli, fedakar ve ilgi dolu bir ahlak ile gerektiği şu şekilde vurgulanmıştır:

                                                                          “Eğer sevginiz yoksa, konuşmanız bir çanağın gürültüsü gibidir.” (1. Korintliler 13:1)

                                                                          Bu ifadeyle, sevginin davranışlarla da ispat edilmediği sürece, boş bir sözden ibaret kalacağı anlatılmıştır. Yine İncil’de, iman ve sevginin birlikte yaşanması gerektiği; ancak bu şekilde değerli ve etkili olacağı ise şöyle bildirilmiştir:

                                                                          İman, sevgiyle etkin olmalıdır (İmanınız, sevgi yoluyla iş görsün).” (İncil, Galatyalılar 5:6)

                                                                          ⇒ Sevgi, Sevdiğinin Acziyetlerini Görmezden Gelebilmektir

                                                                            İnsan kusursuz değildir; zaman zaman herkes hastalık, yorgunluk, fiziki veya manevi zayıflıklarla sınanabilir. Gerçek sevgi, sevdiği kişinin bu geçici ya da kalıcı acziyetlerini büyütmeden, kusurları ifşa etmeden, kimi zaman görmezden gelerek, onu rencide etmeden bunları örtebilmektir. Eğer bu eksiklik telafi edilebilir nitelikteyse, o durumu aşması için sabırla onu güçlendirmeye ve daha iyi hale getirmeye gayret etmeksevdiği kişiyi her daim desteklemektir. Kusurlara odaklanıp sürekli hatırlatmak, o kişiye olan saygıyı zayıflatırken; görmezden gelmek ve yapıcı şekilde yardım etmek ise sevgideki samimiyeti gösterir. Peygamberimiz (sav) bu ahlaki ölçüyü bir hadisinde şöyle bildirmiştir:

                                                                            “Kim bir müminin kusurunu örterse, Allah da kıyamet gününde onun kusurunu örter.” (Müslim, Birr 59)

                                                                            Tevrat’ta ise, seven insanın, sevdiğinin kusurunu örtmesinin ve onu utandırmamasının fazilet olduğu şöyle belirtilmiştir:

                                                                             “Kardeşinin ayıbını ört.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 17:9)

                                                                            ⇒ Sevdiğine Kıyamamak; Sevdiğini Tehlikelere, Zor Durumlara Karşı Korumak ve Müdafaa Etmektir

                                                                              Bir insan gerçekten seviyorsa, sevgisinin derinliğini gösteren delillerin olması gerekir. Sevginin en önemli delillerin biri kişinin ‘sevdiğine kıyamaması’dır. Eğer bir insanın sevdiğine karşı bu yönde bir titizliği ve hassasiyeti yoksa, o zaman o kimsenin sevgisinin gücü de samimiyeti de şüpheli hale gelir.

                                                                              Bir insan eğer sevdiği kişiyi, ona zarar gelebilecek her türlü tehlikeden koruyorsa; onun sağlığını, rahatını, huzurunu, konforunu kendininkilerden önde tutabiliyorsa; onu kıracak, rahatsız edecek bir söz söylemekten sakınıyorsa; kendi nefsinin isteklerindense onun isteklerini öncelikli görebiliyorsa; enaniyetiyle çatıştığında karşısındaki kişiyi yüceltip kendi gururunu ezebiliyorsa; anlayamadığı bir şey olduğunda, ona hüsn-ü zan edebiliyorsa, şüphe duyduğunda ona olan sevgisinden dolayı bunları yenebiliyorsa; her ne olursa olsun ona kırılmıyor, darılmıyor, küsmüyorsa; tam tersi gibi görünen olaylar olsa da, onun ahlakından emin olabiliyorsa; o kişinin adaletinden, sevgisinden, şefkatinden, vicdanından, güzel ahlakından, güvenilirliğinden hiç şüphe duymuyorsa; ona karşı olan sevgisinde, saygısında istikrar gösterebiliyorsa; işte o zaman bu kişinin gerçek sevgiyi yaşadığından bahsedilebilir.

                                                                              İnsanın sadece ‘çok seviyorum’ deyip, sonrasında bu sevginin gerektirdiği bu derin ahlakı gösterememesi ise, o kişinin sevgisindeki inandırıcılığı da azaltır. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde sevgiden kaynaklanan bu koruyup kollama ruhunu şöyle bir benzetmeyle tasvir etmiştir:

                                                                              “Müminler birbirine kenetlenmiş bir bina gibidir.” (Buhârî, Salât, 88)

                                                                              Çünkü imana dayalı bir sevgi, sadece kalpte yaşanan pasif bir duygu değil; aynı zamanda manen bir sahiplenme ve koruma duygusu olarak ortaya çıkar. Bu sahiplenme onu bir meta gibi görüp sahiplenme hissi değil; ona değer vermekten kaynaklanan bir dikkat ve koruma halidir. Gerçek seven, sevdiğinin zarar görmesini istemez; onu hem manevi hem fiziki anlamda gözetir, kollayıcı ve destekleyici olur. Bu koruyuculuk aşırı bir denetim de değil; gerektiğinde onun için tehlikelere karşı siper olabilme iradesidir.

                                                                              Tevrat’ta bu gerçek sevgi anlayışının; her şartta sevdiğine sadık kalmak, ona sahip çıkmak ve Allah’ın hoşnutluğunu gözeterek davranmakla anlam kazanacağı vurgulanmıştır:

                                                                              İnsanın dostuna sadık kalması, Rab’bin istediği bir özelliktir.” (Özdeyişler 17:17)

                                                                              İncil’de ise gerçek sevgide, -Allah rızası için- kişinin, canından feragat edebilecek kadar fedakar bir ahlak içerisinde olacağı şöyle tarif edilmiştir:

                                                                               “Hiç kimse, dostları uğruna canını vermekten daha büyük bir sevgi gösteremez.” (İncil, Yuhanna 15:13)

                                                                              ⇒ Sevgi, Zor Zamanlarda Yanında Olmak; Zorluklara Birlikte Göğüs Germektir

                                                                                Zor zamanlar sevginin sağlamlığının en ciddi şekilde sınandığı dönemlerdir. Her şeyin yolunda gittiği, mutlulukların ve kolaylıkların yaşandığı zamanlarda sevmek, dost olmak, bir insanın yanında olmak kolaydır. Asıl fark, sıkıntı anında ortaya çıkar.  Gerçek sevgi, zorluklar karşısında geri adım atmayan; hastalıkta, maddi zorlukta, sıkıntıda, yalnızlıkta terk etmeyen sevgidir.

                                                                                Bu dönemler; iyi ile kötünün, vefalı ile vefasızın, sabredenlerle vazgeçenlerin, kötü gün dostlarıyla iyi gün dostlarının, sadıklarla vefasızların, ümitvar olanlarla umutsuzların, cesurlarla korkakların ortaya çıktığı, gerçek sevgi ile yüzeysel seveni ortaya çıkaran bir sınav gibidir.

                                                                                Allah Kuran’da böyle zor zamanlarda vefasızlık yapan, ama işler yoluna girince, iyi zamanlarda tekrar geri dönmeye çalışan kişileri şöyle kınamıştır:

                                                                                İnsanlardan öylesi vardır ki, "Allah'a iman ettik" der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah'ın azabıymış gibi sayar; ama Rabbinden 'bir yardım ve zafer' gelirse, andolsun: "Biz gerçekten sizlerle birlikteydik” demektedirler. Oysa Allah, alemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir? (Ankebut Suresi, 10)

                                                                                Bu ayet, hem iman hem sevgi açısından büyük bir ölçüdür. Sıkıntı anında kaçanlar değil, kalanlar değerlidir. Allah için seven, zorlukta da sever. Hatta zorluk zamanlarında gerçekten seven, sevdiklerine daha da sıkı sarılır. Çünkü olayların zahirine bakmaz. Aksine yaşadığı her şeyin kaderde Allah tarafından takdir edildiğini; sabırla hareket edenin, sonunda mutlaka Allah’ın rahmetine kavuşacağını bilir.

                                                                                İncil’de ise, insanların her şartta birbirinin manevi yükünü taşıma gayreti içerisinde olması, sevgiyi yaşayan kimselerin temel özelliği olarak ifade edilmiştir:

                                                                                “Birbirinizin yükünü taşıyın; böylece Mesih’in yasasını yerine getirmiş olursunuz.” (İncil, Galatyalılar 6:2)

                                                                                ⇒ Sevgi; Çok Özlemek; Hep Görmek, Yanında Olmak, Birlikte Vakit Geçirmeyi İstemektir

                                                                                  Seven hep sevdiğinin yanında olmak ister. Çünkü sevgi sadece bir alışkanlık veya birlikte geçirilen vakitlere dayalı bir bağ değildir. Ruhun ruhu sevmesidir. Bu yüzden de Allah için sevilen bir insan, sadece ihtiyaç anında değil; her an özlenir, hatırlanır ve birlikte olmak istenir. Seven kişi, sevdiğiyle haberleşmeyi, onunla konuşmayı, halini hatırını sormayı, durumunu bilmeyi ister. Ancak bu istek sadece meraktan değil, kalbi bağlılıktan kaynaklanır. Uzak kalmaktan rahatsız olmak, “Nasıl, ne durumda, iyi mi?” diye düşünmek gerçek sevginin bir yansımasıdır. İlgisizlik, iletişimsizlik ise yüzeysel sevgilerin özelliğidir. Böyle bir bakış açısı, kısa zamanda sevginin körelmesine sebep olur.

                                                                                  Ancak elbette ki insanın sevdikleriyle sürekli bir arada olabilmesi teknik olarak mümkün olmayabilir. Önemli olan sevgiyi böyle bir ruh ile yaşamak; o kalbi yakınlığı hissetmek, o kişinin iyiliğini, huzurunu amaçlamak, bunun için gayret etmektir. Tüm bunlar da ruhta sevgiyi oluşturan güzelliklerdendir.

                                                                                  Peygamberimiz (sav) gerçek sevgide, insanların birbirleriyle iletişim halinde olmalarının, hal hatır sorup, görüşmelerinin önemini şöyle hatırlatmıştır:

                                                                                  “Mümin, mümin kardeşiyle ilgilenir, ona haber sorar, ziyaret eder.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 12/309)

                                                                                  İncil’de ise bu derin sevgi anlayışı, Allah rızası için birbirini sevme, özleme ve destek olma ahlakıyla şöyle tarif edilmiştir:

                                                                                  “Sizi görmeyi çok arzuluyorum. Öyle ki, size ruhsal bir armağan vereyim ve böylece güçlenesiniz.” (Romalılar 1:11)

                                                                                  “Kardeşler arasında sevgi konusunda birbirinize öğretmeye ihtiyacınız yoktur; çünkü Allah’ın Kendisi sizi birbirinizi sevmeye yöneltti.” (1. Selanikliler 4:9)

                                                                                  ⇒ Seven, Sevdiğİçin Her Şeyin En Güzelini İster

                                                                                    İnsan nefsinin en zayıf düştüğü, en çok aldanabildiği durumlardan biri bencilliktir. Nefsin kendini merkeze alması, her şeyin en güzelini ve en fazlasını sadece kendine istemesi, kişinin maneviyatını ve sevgi duygusunu zayıflatan önemli bir zaaf noktasıdır. Oysa gerçek sevgi, insanın bu bencilliği aşmasıyla başlar. Bir kişi, en güzel olanı yalnızca kendisi için değil, Allah rızası için sevdiği insanlar için de isteyebiliyorsa, işte o zaman sevginin hakikatine ulaşır.

                                                                                    Sevgi; fedakarlıkla, cömertlikle ve merhametle anlam kazanır. Kendi ihtiyacı olduğu halde bir başkasını tercih etmek, güzel olanı hiç düşünmeden sevdiklerine sunabilmek, hatta düşman olan bir esire bile yedirip içirebilmek; bunlar Allah’ın Kuran’da bildirdiği yüksek ahlak özelliklerine dair örneklerdir. İnsan, ancak bu yüksek ahlaki vasıflarla bencil duygularını aşarak, Allah’ın razı olacağı bir üstünlük seviyesine ulaşabilir.

                                                                                    Nitekim Allah, Kuran’da Ensar’ın bu konudaki üstün ahlakını tüm insanlara örnek olacak bir fazilet ve güzellik olarak bildirmiştir:

                                                                                    Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Zümer Suresi, 9)

                                                                                    Tevrat’ta ise, kendinde ihtiyaç olsa dahi başkasını tercih etmenin ne kadar yüksek bir fazilet olduğu şu şekilde bildirilmiştir:

                                                                                    “Kendilerinde ihtiyaç olsa bile, kardeşlerini öz nefislerine tercih ederler.” (Tevrat, Haşiye: Bu ifade doğrudan Levililer 19:18'e dayanır; Zümer Suresi, 9 ve Tesniye 15:7–11 ile paraleldir.)

                                                                                    Dolayısıyla sevgi, imanla, teslimiyetle ve fedakarlıkla beslenen bir ahlak üstünlüğüdür. Nefsinin bencilliğini aşarak bir başkasını tercih edebilen kişi, gerçek sevgiyi bilen ve yaşayan insandır. Bu da ancak Allah için, O’nun rızasını gözeterek hareket eden bir müminin gösterebileceği ahlaktır.

                                                                                    ⇒ Gerçek Sevgide İlgisizlik ve Umursamazlık Değil; Titizlik, Özen ve Duyarlılık Vardır

                                                                                      Sevgiyi yaşayabilmenin şartlarından biri de, sevilen kişiye verilen değeri hissettirmektir. Sevgi, gelişigüzel davranışlarla değil; ilgiyle, incelikle, özenli ve dikkatli bir yaklaşımla yaşanır. Gerçek sevgide kişiler birbirlerinin rahatını, huzurunu, ihtiyaçlarını düşünerek; birbirlerine öncelik vererek hareket ederler. Seven kişi, sevdiğine karşı sözlerinde, davranışlarında, ilgisinde çok titiz olur. Ona karşı olan sevgisini, saygısını hissettirebilmek kadar; kalbini kırmamak, ihtiyaçlarını fark etmek ve nezaketle ona olan ilgisini gösterebilmek için de çaba gösterir. Bu titizlik, sevgiyi hem daha derin hem de daha kalıcı hale getirir. Sevgi, özensizliğe değil; itinaya dayanır.

                                                                                      Gerçek sevgiyi yaşamayan insanlar ise birbirlerine karşı ilgisiz ve umursuz bir tavır içerisindedirler. Zaman geçtikçe karşı tarafa olan ilginin azalması, o kişinin sevgisindeki samimiyetin azaldığını gösterir. Çünkü ilgisizlik, sevgiyi içten içe zayıflatır. Umursamamak ise, karşı tarafın kalbinde kırgınlık oluşturur. Gerçekten seven insan, ilgisini hiçbir zaman eksiltmez. Her zaman sevdiğine karşı duyarlı, dikkatli ve özverilidir. Özenli davranmak da sevgiyi sürekli olarak daha da güçlendirir. Peygamberimiz (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur:

                                                                                      “Birbirinizi ihmal etmeyin. Aranızda sevgiyi canlı tutun.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 8/94)

                                                                                      “Allah birinizin iş yaptığı zaman, onu güzel yapmasını sever.” (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, 5316)

                                                                                      İncil’de ise, yapılan her işin özenle ve candanlıkla yapılması gerektiği şöyle bildirilmiştir:

                                                                                      “Ne yaparsanız, Rab için yapar gibi, candan yapın.” (İncil, Koloseliler 3:23)

                                                                                      ⇒ İstişare Etmek; Karşı Tarafın Fikirlerine Değer Vermek, Sevginin Gereğidir

                                                                                        Gerçek sevginin oluşabilmesinde güven ve saygı çok önemlidir. Karşı tarafa fikir danışmak; onun fikrine değer verdiğini hissettirmek saygının önemli göstergelerindendir. Sevilen kişinin hangi konuya nasıl baktığını merak etmek, onun görüşlerini öğrenmeye çalışmak, bu sevgiye verilen değerin göstergesidir. Sevdiği kişinin şüncelerini hiç sormamak, söylediğinde ise dikkate almamak ya da sürekli kendi kararlarını dayatmak, zamanla insanlar arasında güven kaybına ve uzaklığa neden olabilir.

                                                                                        Karşı tarafa fikrini sormak, istişare etmek, sadece nezaket değil, sevginin en somut yansımalarından biridir. Kişinin karşısındakini önemsediğini, ona değer verdiğini gösterir.

                                                                                        Gerçekten de samimi şekilde danışan, başkalarının fikrini önemseyen kişi, hata yapma riskini azaltır, daha isabetli kararlar verir ve samimiyetinden dolayı insanların sevgisini de kazanır. İstişare etmek hem önemli bir ibadet hem de sevgi ahlakının gereği olan bir davranıştır. İnsanın sevdiğinin fikirlerini sorması, onunla istişare etmesi, ona olan saygısının, sevgisinin ve verdiği değerin de bir göstergesidir.

                                                                                        Bir Kuran ayetinde Allah, istişare etmenin önemli bir güzel ahlak özelliği olduğunu şöyle bildirmiştir:

                                                                                        “Onların işleri aralarında istişare iledir.” (Şura Suresi, 38)

                                                                                        Bu, Allah’ın razı olduğu bir ahlak özelliğidir. Müminler önemli bir karar alacakları zaman önce mutlaka kendi aralarında istişare ederler. Farklı bakış açılarını da dinler, sonra en doğrusuna birlikte karar vermeye çalışırlar. Peygamber Efendimiz (sav) de bu konuda çok açık bir ölçü vermiştir:

                                                                                        İstişare eden pişman olmaz.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, 6/250)

                                                                                        Tevrat’ta ise, danışmanın ve fikir alışverişinin bereket getireceği şöyle ifade edilmiştir:

                                                                                        “Danışmanlıkla planlar başarılı olur.” (Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri 20:18)

                                                                                        ⇒ Çok Sevilmeyi İstemek ve Sevginin Kıymetini Bilmek Gerekir

                                                                                          Sevilmek, Allah’ın insanlar için yarattığı en güzel duygulardan biridir. Bu nimetin farkına varan bir insan, sevgiyi dünya şartlarında olabilecek en derin haliyle yaşamak ister. Hem çok sevebilmek hem de çok sevilmek için, hayatı boyunca sürekli bir arayış ve çaba içerisindedir. Bu anlayışı sayesinde, yaşadığı sevginin kıymetini de hakkıyla takdir edebilecek bir ruha sahip olur. Sevginin değerinin, yalnızca sevmek ve sevilmekle değil; bu sevginin kıymetini bilmekle ve onu zedelememekle ortaya çıkacağını bilir. Kendisine gösterilen sevgiye çok değer verir; asla şımarma, nankörlük veya ilgisizlik gibi davranışlarla karşılık vermez. Tam tersine sevgiye daha da çok sevgiyle ve kıymet bilme ahlakıyla; Allah’a çok şükrederek karşılık verir. Kıymet bilmek ise hem sevgiyi korur hem de sevginin karşılıklı güven ve saygı içinde sağlamlaşmasına vesile olur. Verdiği bu güzel nimetten dolayı Allah’a şükretmek ise, her zaman daha da fazla güzellikle ve nimetin artışıyla karşılık bulur. Allah bu vaadini Kuran’da şöyle bildirmiştir:

                                                                                          “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım.” (İbrahim Suresi, 7)

                                                                                          İncil’de de, sevginin üstün bir meziyet olduğu ve her insanın bu nimeti arzulaması gerektiği şu şekilde belirtilmiştir:

                                                                                          “Sevgiye değer verin. Ruhsal armağanların en büyüğü sevgidir.” (İncil, 1. Korintliler 14:1)

                                                                                          Bir başka İncil sözünde ise, sevginin insanlar için ne kadar büyük bir nimet olduğu; sevgisiz yapılan her davranışın değersiz kalacağı ve sevginin kıymetinin mutlaka bilinmesi gerektiği şu ifadelerle hatırlatılmıştır:

                                                                                          İnsanların ve meleklerin diliyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bakırdan ya da çınlayan zilden farkım kalmaz… Bütün sırları bilsem, her bilgiye sahip olsam… ama sevgim olmasa, bir hiçim. Varımı yoğumu sadaka olarak dağıtsam, bedenimi yakılmak üzere teslim etsem, ama sevgim olmasa, bunun bana hiçbir yararı olmaz.” (Pavlus’tan Korintlilere 1. Mektup, 13:1-3)

                                                                                          ⇒ Her Fırsatta Sevgiyi Gösterebilmek; Sevgiyi Sık Sık Dile Getirmek

                                                                                            Gerçek sevginin yaşanabilmesi için, bu sevginin hem sözlerle hem de davranışlarla içtenlikle ifade edilmesi gerekir. Samimi bir kalple seven bir insan sevgisini gizlemez; aksine sürekli bunu karşısındaki kişiye gösterebilmenin yollarını arar. Güzel sözlerle ve içten tavırlarla ifade edilen sevgi, karşılıklı güveni ve bağlılığı devamlı olarak artırır.

                                                                                            Kuran’ın “Onlara güzel söz söyleyin.” (Bakara Suresi, 83) ayetiyle ise, güzel söz söylemenin önemli bir güzel ahlak özelliği olduğuna dikkat çekilmiştir. Sevgiyi güzel sözle dile getirmek, Allah’ın beğendiği bir tavırdır.

                                                                                            Bazı insanlar kalpte sevmenin yeterli olduğunu düşünerek sevgiyi içlerinde tutar, söylemeye gerek duymadığını düşünürler. Oysa bu çok büyük bir hatadır. Her insan sevildiğini duymaya ihtiyaç duyar ve bunu duymaktan da mutlu olur. Çünkü insan, fıtratı gereği sevilmek, değer verildiğini hissetmek ister; bu da çoğu zaman doğrudan söze bağlıdır. Sevgiyi samimi sözlerle ifade etmek hem çok zevklidir hem de çok büyük bir nimettir. Sevginin sözle içten geldiği şekilde dile getirilmesi, kalbi bağları güçlendiren ve yakınlığı sürekli olarak artıran güzel bir vesiledir.

                                                                                            Buna karşılık, sözlerle ve davranışlarla desteklenmeyen sevgi ise zamanla azalabilir. Çünkü şeytan, insanların arasına soğukluk sokmak isterSuskunlukla, ilgisizlikle, sevgiyi göstermemekle bunu başarır. Sevgi varsa, bu açıkça ifade edilmelidir. Kalben sevgi dolu olup da bunu söylemeyen insanın sevgisi karşı tarafa gereği gibi ulaşamaz. Gerçek sevgi, sözle, ilgiyle, şefkatle açıkça ortaya konmalıdır. Allah’ın rızasına uygun olan sevgiyi yaşama ahlakı da bu yöndedir. Peygamberimiz (sav), sevgiyi karşı tarafa ifade etmenin önemini bir hadisinde şöyle hatırlatmıştır:

                                                                                            “Biriniz birini seviyorsa, ona sevdiğini söylesin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 112)

                                                                                            İncil’de ise, insanlara güzel söz söylemeleri bildirilmiştir ki, güzel sözler de her zaman sevgiye vesile olacaktır:

                                                                                             “Ağzınızdan çıkan sözler lütufla dolsun.” (İncil, Koloseliler 4:6)

                                                                                            ⇒ Hal ve Tavırlarla da Sevgiyi İfade Edebilmek

                                                                                              Sevgi sadece sözle değil; genel hal ve tavırlarla da ifade edilmelidir. Sevdiğini gerçekten önemseyen kişi, bunu yalnızca konuşarak değil, bunu beden diliyle ve davranışlarıyla da hissettirir. Karşıdaki kişiye ilgisiz davranmak, yüz ifadesinde sevgiyi ifade etmemek veya beden diliyle uzaklık sergilemek; sözle ifade edilen sevginin inandırıcılığını zayıflatır. Oysa hal dili, çoğu zaman sözden daha etkilidir. Sevgi, ancak kişinin tüm varlığına yansıyorsa gerçek anlamda yaşanıyor demektir.

                                                                                              İncil’de, sevginin yalnızca sözle değil, içten gelen samimi davranışlarla da gösterilmesi gerektiği şöyle bildirilmiştir:

                                                                                              “Yavrularım, sevgimizi sözle ve dille değil, eylemle ve içtenlikle gösterelim.”
                                                                                              (1. Yuhanna 3:18)

                                                                                              Tevrat’ta ise, kişinin kalbinde olanın, davranışlarından anlaşılabileceği şöyle belirtilmiştir:

                                                                                              “Bir çocuk bile davranışlarından belli eder kendisini; yaptığı işlerin doğru olup olmadığından.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 20:11)

                                                                                              ⇒ Bakışlarla Sevgiyi ve Güveni Hissettirebilmek

                                                                                                Sevgi, yüz ifadesiyle, mimiklerle ve özellikle de bakışla da ifade edilir. Kalpte hissedilen, ama yüz ifadesine ve göz temasına da yansıyan bir nimettir. Sevgi dolu bir bakış, kişinin içtenliğini ve bağlılığını gösterir. Soğuk, ilgisiz veya anlamsız bakışlar, sevgiye zarar verir. Sevgi dolu bir bakış ise karşı tarafa değer verdiğini, onu kıymetli gördüğünü hissettirir. Güven veren, huzur taşıyan bakışlar; insanlar arasındaki kalbi yakınlığı pekiştirirsevginin güçlenmesini sağlar. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde şöyle bildirmiştir:

                                                                                                “Bir müminin kardeşine sevgiyle bakması sadakadır.” (İbn Hibban, Sahih, c.1, s.335)

                                                                                                İncil’de ise insanın bakışlarının; ruhunu, kalbini, ahlakını, samimiyetini ve sevgisini yansıttığı şu sözlerle ifade edilmiştir:

                                                                                                “Göz bedenin ışığıdır. Gözün sağlamsa bütün bedenin aydınlık olur. Ama kötü bakıyorsan bedenin de karanlıktır.” (İncil, Luka 11:34)

                                                                                                SONUÇ       :

                                                                                                Yukarıda yer verilen değerlendirmeler ışığında müvekkil, sevginin sıradan ve geçici bir duygu değilancak Allah’a duyulan derin iman ile kazanılabilenyüksek bir ahlaki olgunluk ve derinlik gerektiren büyük bir nimet olduğunu vurgulamaktadır: Gerçek sevgi, imanla şekillenir, güzel ahlakla gelişir ve fedakarlıkla yaşanırSevgi aynı zamanda da; samimiyet, sabır, sadakat, affedicilik ve merhamet gibi yüksek ahlaki vasıfları içinde barındıran bir ibadet bilincidirSevginin gerçek anlamda yaşanabilmesi için yukarıda başlıcalarına yer verilen, belirli ahlak özelliklerinin mutlaka var olması gerekir. Bu şartların her biri, İslam ahlakının özünü yansıtan temel değerlerdir.

                                                                                                Bu kapsamda müvekkilin, gerçek anlamda samimi, derin ve kalıcı bir sevginin, ancak belirli şartlar oluştuğu takdirde yaşanabileceğine dair değerlendirmelerini saygıyla takdirlerinize sunarız. 25.07.2025


                                                                                                Daha yeni Daha eski