TÜRKİYE CUMHURİYETİ ADALET BAKANLIĞI,SAYIN YILMAZ TUNÇ BEYEFENDİ DİKKATİNE,
Sayın Bakanım,
Müvekkil Adnan Oktar’ın cezaevlerimizdeki kişilerle ilişkili olarak Sayın Makamınızdan bir talebi bulunmaktadır. Bu talep Anayasamızın 104. maddesinde Cumhurbaşkanına tanınan af yetkisinin ağır hasta, sakat ve yaşlı hükümlülerle sınırlı kalmaması, hangi durumda olursa olsun tüm tutuklu ve hükümlüleri kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi hakkındadır. Müvekkilin söz konusu talebinin detaylarını ve görüşlerini aşağıda Sayın Makamınızın bilgisine ve takdirine sunuyoruz:
Malumunuz üzere, dünyadaki tüm cezaevleri sağlıklı insanları bile fiziksel ve psikolojik açıdan ciddi şekilde zorlayacak sorunlara ve eksikliklere sahiptir. Müvekkil ve arkadaşlarının yıllardır direkt olarak tecrübe ettikleri gibi Türkiye’de de durum böyledir. Tutuklu ve hükümlülerin çoğunun cezaevlerinde karşılaştıkları teknik yetersizliklerden, aşırı kalabalık koğuşlardan, birtakım aksaklık ve sorunlardan yoğun şekilde şikayetçi olduğu herkesin malumudur. Cezaevlerindeki kötü beslenme koşulları, sağlık hizmetlerinde yaşanan aksaklıklar, hijyenik şartlara haiz olmayan, yetersiz yatak kapasitesine sahip, sürekli gergin bir atmosferin hakim olduğu, havasız, aşırı sıcak veya aşırı soğuk koğuşlar sadece hastaların durumunu ağırlaştırmakla kalmamakta, sağlıklı olanları da hasta yapmaktadır.
ÖZELLİKLE GENÇ KIZLAR VE KADINLAR SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA CEZAEVİ KOŞULLARININ ÇOK DAHA ZORLU OLDUĞU AÇIKTIR. KANUNLARIMIZA GÖRE TUTUKLAMA SADECE BİR TEDBİR OLARAK UYGULANMALIDIR. ANCAK PRATİKTE ÇOĞU ZAMAN BU DURUM GÖZ ARDI EDİLMEKTE, PEK ÇOK VAKADA HUKUKİ KRİTERLERE BAKILMADAN DOĞRUDAN TUTUKLAMA KARARI VERİLMEKTEDİR. İDDİANAME HAZIRLANMASI BAZI VAKALARDA 1 YILI BULDUĞUNDAN, YARGILAMA DA YILLAR BOYUNCA SÜREBİLDİĞNDEN BİRÇOK KADININ, ANNENİN VE GENÇ KIZIN UZUN YILLAR TUTUKLU KALMASI SÖZ KONUSU OLMAKTADIR. KADINLARIN TUTUKLU OLMASI HEM EVLATLARINA ÜZÜLEN AİLELERİN HEM DE ANNELERİ İÇERİDE OLAN ÇOCUKLARIN PERİŞANLIĞINA SEBEP OLMAKTADIR. BU NEDENLE GENÇ KIZLAR, KADINLAR VE ANNELERİN TUTUKLAMA YERİNE ADLİ KONTROL VEYA EV HAPSİ GİBİ TEDBİRLERLE TUTUKSUZ YARGILANMALARININ ÖNCELİKLİ OLMASI VİCDANA DAHA UYGUNDUR. SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ GENÇ KIZLAR, KADINLAR VE ANNELER İÇİN MUTLAKA AF YETKİSİ OLMALI VE BU YETKİ GENİŞ OLMALIDIR.
Sebepleri her ne olursa olsun Türkiye’nin önünde hızla çözüm bekleyen büyük bir cezaevi sorunları silsilesi vardır. Bu silsilenin merkezinde ise, mevcut zorlu koşulları nedeniyle, başta ağır hastalar, sakatlar ve yaşlılar olmak üzere, 1 gün bile tutulması durumunda en sağlıklı insanı bile zorlayan cezaevlerinin, insanların fiziksel ve ruhsal sağlığını, hatta hayatını tehdit altına alması vardır.
Bilindiği gibi günümüzde bazı yetkililer çok sayıda kişinin cezaevlerimizden acilen tahliye edilmesi gerekirken ısrarla edilmediğini ileri sürmektedirler. BÖYLE BİR DURUMUN GÖRMEZDEN GELİNMESİ İSE HUKUK DEVLETİNE, DAHA DA ÖNEMLİSİ MÜSLÜMAN BİR TOPLUMA ASLA YAKIŞMAMAKTADIR. HER NE SUÇ İŞLEMİŞ VEYA İŞLEDİĞİ İDDİA EDİLMİŞ OLURSA OLSUN, ZOR DURUMA DÜŞEN, HAYATI TEHDİT ALTINDA OLAN BİR İNSANA YARDIM ETMEK HUKUKA BAĞLI VE VİCDANLI HERKESİN SORUMLULUĞUDUR. HERKESTEN ÖNCE BU SORUMLULUK, CEZA VERMEKTEN ÖNCE MERHAMET ETMEYİ ÖĞÜTLEYEN ALLAH’A KARŞI OLAN BİR SORUMLULUĞUMUZDUR.
Cezaevinde kalamayacak duruma gelen insanlarla ilgili sorunların çözülmesi için elbette ki anayasal bir tedbir alınmıştır. Anayasamızın 104. maddesinde Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri arasına “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.” da katılmıştır. Ağır hasta, sakat ve yaşlı hükümlülerin cezaevinden tahliye edilmeleri veya cezalarının hafifletilmesi yetkisi Cumhurbaşkanına verilmişken, aynı durumdaki tutukluların tahliye edilmelerine yönelik kararlar ise mahkemelere bırakılmıştır. Ayrıca, günümüze kadar görev yapmış Cumhurbaşkanlarının bu konudaki anayasal yetkilerini sık kullanmadıkları, fiziksel ve psikolojik zorluklarla boğuşan tutukluların tahliye talepleriyle ilgili süreçlerin ise genellikle ağır işlediği ve çoğunlukla tutukluların aleyhine sonuçlandığı somut birer gerçek olarak önümüzde durmaktır.
Türkiye’de son yıllarda tutuklanan ve hüküm giyen insan sayısında hızlı bir artış olduğu aşikardır. Bu durum dolayısıyla ve yukarıda anlattığımız koşulların etkisiyle cezaevlerinde başta hasta, sakat ve yaşlılar olmak üzere, sağlık sorunu yaşayan insanların sayısı git gide artmaktadır. Yaşanan sorunları ve acıları kalıcı olarak sonlandırmak için gerekli adımların hızla atılması gerektiği de açıkça görülmektedir.
Sayın Bakanım,
Müvekkil Adnan Oktar, AK Parti iktidarının öncesinde de var olan bu büyük sorunları çözmek isteyecek ahlaka, vicdana ve ideallere sahip bir siyasetçi olduğunuzu düşünmektedir. İnsanların sorunlarına karşı duyarlı bir siyasetçi olduğunuzu gördüğünden, CEZAEVİNDE FİZİKİ VE PSİKOLOJİK OLARAK, SOSYAL KONUMU, AİLEVİ KOŞULLARI VEYA TEKNİK İHTİYAÇLARI SEBEBİYLE ZOR DURUMDA OLDUĞU GÖRÜLEN İNSANLARIN, HÜKÜMLÜ VEYA TUTUKLU OLMALARINA, İŞLEDİKLERİ VEYA İŞLEDİKLERİ İDDİA EDİLEN SUÇLARA BAKILMAKSIZIN YENİ BİR DÜZENLEME YAPILMASI GEREKTİĞİ konusunda sizin de vicdani kanaatiniz bulunduğuna inanmaktadır.
Müvekkil Adnan Oktar bu doğrultuda atılması gereken ilk adımın anayasamızda Cumhurbaşkanına tanınan af yetkisinin tutukluları da kapsayacak şekilde genişletilmesi olduğunu savunmaktadır. Bununla birlikte 2023 yılında yayınlanan "Sürekli Hastalık, Sakatlık ve Kocama Sebebiyle Kişilerin Cezalarının Hafifletilmesi veya Kaldırılması Hakkında İşlemler" başlıklı genelgeye rağmen halen devam eden sorunların da çözülmesi gerektiğini ifade etmektedir. Eski Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın 2022 yılında yaptığı aşağıdaki açıklamalar da konunun önemine dikkat çekmektedir:
"Adli Tıp Kurumu'nu kanunundaki yetki sınırına çekiyor bu. Tabii bu gene Adli Tıp Kurumu'nun takdiri. Hükümet olarak bu konudaki takdiri hastalar lehine kullanılmasının çok doğru olduğuna inanıyorum. Diyelim içeride kanser tedavisi gören birisi var. Kanser tedavisinde moralin motivasyonun ne kadar önemli olduğunu bilen birisiyim ben. Böyle bir hasta 4. evre kanser tedavisi görüyor ve Adli Tıp Kurumu'ndan rapor geliyor. ‘Bu tek başına hayatını devam ettirebilir. Veyahut da şöyle olur, böyle olur’ diye gelince benim içim sızlıyor. Ben bundan rahatsızım. Kendi kendini hayatını idame ettiremeyecek insanlar var. Örneğin pantolonunu çıkarıp giymekte zorlanan insanlar var. Ama ‘İçeride kalabilir’ diye raporlar geliyor. Ben de çağırıp soruyorum; ‘Ya bu adam nasıl içeride kalacak? Pantolonlu çıkarıp giyemiyor.’ Bilmelerini isterim ki aziz vatandaşlarımızın kendilerinin bize ilettiği, yönettiği eleştirilerin hepsinin bu işin muhataplarına biz iletiyoruz.
Bugün Adli Tıp Kurumu üzerinde bu konuları özellikle ifade etmek istiyorum ki kamuoyu önünde de bunu ifade etmek istedim. Hastalıkların teşhis ve tespiti konusu orada olacak. Onlar takdir edecek. Hepsinden bağımsız. Tabii burada Sayın Cumhurbaşkanımıza ulaşanlar oluyor. Oradan da kamuoyundan yansıyor, medyaya yansıyor, başka yere yansıyor. Orada da takip ediliyor bu hasta hükümlülerinin durumu ve oradan da bize intikal ediyor.
Biz her defasında bu sürecin sağlıklı ve hastaların lehine olması için gerekeni yapıyoruz ve yapmak için de çırpınıyoruz adeta. Ama rapor çıkmayınca savcının yapacağı bir şey yok. Cezaevi idaresinin yapacağı bir şey yok. Raporu verenler de ‘Tıbbın kuralları bunu gerektiriyor’ diyor. ‘Biz kuralla bağlıyız’ diyor. ‘Tıbbın kurallarına göre bu böyle’ diyor. Onları dinleyince de onlara da bir şey diyemiyorum. Ama ben bütün bunlara rağmen ‘Siz gene de takdir hakkınızı hasta lehine kullanmakta eğer böyle bir takdire kalıyorsa siz ortada kaldığınız her yerde bunu hastalar lehine kullanmakta fayda olduğunu’ da kendilerine açık açık söyledim. Buradan da Türk milletinin huzurunda söylüyorum" (Birgün Gazetesi’nin internet sitesindeki “Bozdağ: Cumhurbaşkanımız, Korgeneral Vural Avar için af yetkisini kullanmak istedi” başlıklı haberinden alıntıdır.)
Sayın Bozdağ yukarıdaki açıklamasında görüldüğü üzere şu görüşlerini ortaya koymaktadır:
- ADLİ TIP KURUMU RAPORLARI BİLİMSEL TESPİT İÇERDİĞİNDEN, MAHKEMELERİN TAHLİYE KARARLARI VE CUMHURBAŞKANIMIZIN AF YETKİSİNİ KULLANMA KARARI DOĞAL OLARAK BU RAPORLAR DOĞRULTUSUNDA ALINMAKTADIR.
- BUNUNLA BİRLİKTE ADLİ TIP KURUMU’NUN BAZI RAPORLARI HÜKÜMLÜLERİN AĞIR HASTALIK TABLOSUNA RAĞMEN “CEZAEVİNDE KALABİLİR” ŞEKLİNDE DÜZENLENMEKTE, ANCAK BU YÖNDEKİ TESPİTLER HER NE KADAR BİLİMİN GEREĞİ OLARAK KABUL EDİLSELER DE HÜKÜMLÜLERİN ÇEKTİĞİ ÇİLELER GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULDUĞUNDA VİCDANLARI SIZLATMAKTADIR.
- ADLİ TIP KURUMU’NUN AKSİ YÖNDEKİ RAPORLARINA RAĞMEN CUMHURBAŞKANIN TAKDİR HAKKINI HÜKÜMLÜLER ve TUTUKLULAR LEHİNE KULLANMASI VE CEZANIN AFFEDİLMESİNE KARAR VERMESİ DAHA İSABETLİ OLACAKTIR.
Bu önemli hususlara ilave olarak, bir de hayati tehlike içeren hastalıklarda değil ayların ve haftaların, günlerin bile çok önemli olduğu gerçeği de dikkate alınırsa, zor durumdaki hükümlü ve tutukluların tahliyesine yönelik kararların çok hızlı bir şekilde verilmesi gerektiği gerçeğiyle karşı karşıya kalırız.
Bu tablo karşısında, müvekkil Adnan Oktar’ın Cumhurbaşkanına tanınan af yetkisinin tutukları da kapsayacak şekilde ve daha da iyisi hiçbir koşula dayandırılmadan genişletilmesi yönündeki talebinin önemi daha net bir biçimde anlaşılmaktadır. Bu taleple ilgili hukuki adım atılmasına karar verilmesi halinde, hayati tehlike arz eden durumlarda af yetkisinin en hızlı şekilde kullanılması da önem arz edeceğinden, Cumhurbaşkanına ortada Adli Tıp Kurumu raporu olmadığında dahi inisiyatif alarak cezayı affedebilmesini sağlayacak kanuni düzenlemelerin de yapılması gerektiği kanaatindeyiz.
Sayın Bakanım,
Büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir toplumda yaşıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da İslami değerlere çok önem verdiğine yakinen şahidiz. Ayrıca devletimizin çeşitli afetlerde ve olaylarda sadece insanları değil canlıları da yaşatmak adına ne tedbirler aldığının bilincindeyiz. Bu gerçeklere rağmen cezaevlerinin kimi zaman insan onuruna yakışmayan şartlarında, zor durumdaki insanların neden ısrarla tutulduklarını, hele ki hayati tehlike arz eden durumlarda bile standart prosedürleri tamamlamakla neden vakit kaybedildiğini anlamak mümkün değildir. ÖRNEĞİN ÖLÜMÜN KIYISINDA GEZDİĞİ ANLAŞILAN İNSANLAR BİLE, HASTANE RAPORLARININ GEREKLİ MAKAMLARA ULAŞIP DEĞERLENDİRİLİŞİNE KADAR NEDEN ISRARLA CEZAEVLERİNDE TUTULMAKTADIRLAR? BU İNSANLAR CUMHURBAŞKANIMIZ AF YETKİSİNİ KULLANMAYA KARAR VERENE KADAR NEDEN SAĞLIKLI KOŞULLAR ALTINDA KORUNMAYA ALINMAMAKTADIRLAR?
İslam dininin de Allah’ın ruhunu taşıyan insanların hayatta tutulmasına büyük önem verdiğini malumunuzdur. Bu konudaki bir ayet şöyledir:
“Kim bir kişiyi, başka bir cana ya da yeryüzünde fesat çıkarmasına karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur.” Andolsun ki; resullerimiz onlara apaçık delillerle geldiler. Sonra, onlardan birçoğu, bu âyet ve mucizeler geldikten sonra, yine de yeryüzünde fesat çıkarmaya ve azgınlık etmeye devam ettiler. (Maide Suresi 32. Ayet)
Ayetten anlaşıldığı üzere, dinimiz bir insanın hayatının kurtarılmasını, bütün insanların hayatının kurtarılmasına denk tutmaktadır. Kuran’da kurulan bu denklik tek bir insan hayatının ne kadar değerli olduğunun bir delilidir. Ayrıca dikkat edilirse, ayette insanın hayatının kurtarılmasında hiçbir ön koşul da belirtilmemiştir. Bu durum her insanın hayatının kurtarılmasını hak ettiğini göstermektedir.
Bir başka ayette ise cinayet suçunu işlemiş bir kimseye karşılık verilme aşamasında kısasın yerine bağışlamanın tercih edilmesi teşvik edilmektedir:
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Bununla beraber kim öldürülenin velisi tarafından bağışlanırsa, artık o zaman örfe uymak ve öldürülenin velisine güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra zulüm yapmaya kalkışırsa, ona acı bir azap vardır. (Bakara Suresi 178. Ayet)
Bir başka ayette ise Müslümanlara affı tercih etmeleri öğütlenmiştir:
“Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi 199. Ayet)
Kuran’da bir kötülüğü affetmenin Allah’ın mükafat vermesiyle sonuçlanacağı ise şöyle vaat edilmiştir:
Bir kötülüğün karşılığı, ona denk bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltirse, onun mükafatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez. (Şura Suresi, 40. Ayet)
Affedicilik ancak merhametli olunduğunda ortaya çıkan bir özelliktir. Merhamet ve affedicilik ise Kuran’da olduğu gibi hadislerde de çok övülmüştür:
“Allah, affeden kulunun şerefini artırır.” (Müsned, II, 235)
“Merhametlilere Rahman olan Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Tirmizi, Birr, 16)
Bu konuda sadece birkaçına yer verdiğimiz ayet ve hadislerden dahi hemen anlaşılmaktadır ki, Müslümanlar merhametli ve affedici olmalıdırlar. Tarihte yaşamış ve haklarındaki bilgiler günümüze kadar ulaşmış samimi Müslümanların ve elçilerin en bilinen özellikleri arasında adaletli, affedici ve merhametli olmaları da yer almaktadır. Kaldı ki söz konusu mübarek insanların ağır hasta, sakat veya yaşlılara karşı daha da duyarlı oldukları hepimizin bildiği bir gerçektir. Ve biliyoruz ki, bu duyarlıkları karşılarındaki insanların onların düşmanları olup olmamasıyla değişen bir şey de değildir. Nitekim fakirin, yetimin veya esir düşmüş düşmanın yardım etmek konusunda Müslümanlar nezdinde aynı durumda olduklarına bir ayette işaret edilmektedir:
Ve kendileri ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, fakire, yetime ve esire ikram ederler. (İnsan Suresi, 8. Ayet)
Tüm bunlardan dolayı; cezaevlerinin zor şartlarında yaşamaya çalışan her insan için geçerli olmak üzere, insanların tutuklu veya hükümlü olmalarına bakılmaksızın gerekli görüldüğü durumda en hızlı şekilde tahliye edilmelerini sağlayacak kanuni adımların atılmasını, bu doğrultuda Cumhurbaşkanına tanınan af yetkisinin koşulsuz olarak ve her durumda uygulanabilecek şekilde genişletilmesini Sayın Makamınızdan arz ve talep ederiz