TÜRKİYE CUMHURİYETİ AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANLIĞI
SAYIN MAHİNUR ÖZDEMİR GÖKTAŞ HANIMEFENDİ'NİN DİKKATİNE

KONU: Müvekkil ADNAN OKTAR'ın, evliliklerde yaşanan olumsuz davranışların toplumda yol açtığı büyük sorunlar ve nefret duygusunun ortadan kalkması için, evliliğin Allah'ın rızasına uygun şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğine ve bu davranışın toplumda sevginin hakim olmasına katkı sağlayacağına dair fikir ve çözüm önerilerinin sunumudur. Müvekkilin görüş ve düşünceleri aşağıda bilgilerinize arz edilmiştir.

SAYIN MAHİNUR ÖZDEMİR GÖKTAŞ HANIMEFENDİ,

Evlilik, Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerden biridir. Ancak günümüzde evliliklerde saygı, sevgi ve anlayışın azaldığı, bunların yerini bencillik, hoşgörüsüzlük ve zaman zaman eşlerden birinin -çoğunlukla kadınların- ölümüne kadar varan nefret ve öfke patlamalarının aldığı medyada sıklıkla yer almaktadır. Bu olumsuz durum yalnızca eşler arasında değil, aynı zamanda aile yapısı ve toplumun genel dengesi üzerinde de ciddi etkiler oluşturmakta, nefret ve öfke duygularının toplumsal düzeyde yayılmasına zemin hazırlamaktadır. Müvekkil ADNAN OKTAR, evliliğin sağlam bir temel üzerine inşa edilmesi için karşılıklı sevgi, saygı, sabır ve etkili iletişimin hayati derecede önemli olduğunu, evlilikte Allah rızasının gözetilmesi gerektiğini daima savunmuştur. 

Ülke

Dönem

Veriler

OECD ortalaması

Yaşamı boyunca maruz kaldığı eş, sevgili şiddeti

%22 (fiziksel) 

Türkiye

Yaşamı boyunca maruz kaldığı eş, sevgili şiddeti

%30+

Türkiye

Son 12 ay partner şiddeti

%8+

Dünya genel (BM, 2023)

Kadın cinayetleri (şüpheli eş/sevgili)

85 000+ kadın, %60 aile üyeleri tarafından öldürülmüş

Türkiye

2024 KCDP istatistiği

440 kadın cinayeti; farklı kaynaklarda 394

Türkiye

2024 Ev İçi Şiddet Acil Hattı

639 aile içi şiddet vakası; %92,5 kadın mağdur

Kuşkusuz bu veriler tüm dünyada sevgisizliğin ve nefretin hızla yayıldığını, özellikle de kadına yönelik şiddetin çok ağır sonuçlar doğurduğunu açıkça göstermektedir. (BM’ye göre her 10 dakikada en az bir kadın aile içi şiddet nedeniyle öldürülmektedir.) Aile içi şiddet ülkemiz özelinde değerlendirildiğinde, son bir yıl içinde %8 oranında artışla durumun çok daha ciddi boyutlara ulaştığı gözlemlenmektedir. Ailenin toplumun en küçük birimi olduğu düşünülürse, şiddet ve sevgisizliğin çözümü noktasında aile içi ilişkilerin sevgi ve saygı üzerine kurulmasının ne denli elzem ve önemli olduğu anlaşılacaktır.

  1. Müvekkil ADNAN OKTAR gerek eserlerinde gerekse televizyon programlarında, evliliklerdeki fedakarlık, vefa, sadakat, koruma ve kollama gibi erdemlerin yok olmasındaki temel sorunun sevgisizlik olduğunu, sevgi olmadığında insanın ruhunun adeta kararıçürüdüğünü ve şefkat, merhamet, anlayış gibi erdemlerden kopup uzaklaştığını sıkça dile getirmiş, sevgisizliğin yol açtığı toplumsal çöküşün ardında ise aşağıdaki nedenlerin yer aldığına dikkat çekmiştir.
  2. Kadını evrim sürecini tamamlamamış bir tür ilkel varlık olarak değerlendiren materyalist ve Darwinist ideolojilerin etkileri,
  3. Kadınları ikinci sınıf varlıklar olarak gören, kadınların fiziksel şiddet ve yasaklarla kontrol altına alınmaları gerektiğini savunan bağnaz inanışların toplumda yaygınlaşması,
  4. Evliliği bir şirket gibi gören yanlış mantık örgülerinin topluma yerleşmiş olması.

SÖZ KONUSU OLUMSUZ ETKİLERİN ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN, EVLİLİKLERİN YÜCE ALLAH'IN EMRETTİĞİ GİBİ KARŞILIKLI SEVGİ, SAYGI, ANLAYIŞ VE FEDAKARLIK TEMELİNDE ŞEKİLLENMESİ AMACIYLA EĞİTİM VE MANEVİYAT SEFERBERLİĞİ BAŞLATMAK GEREKMEKTEDİR.

MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN BU KONUDAKİ GÖRÜŞLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ŞÖYLEDİR:

  • Yanlış Mantık Örgüleri Evliliklerdeki Sevgisizliğin Sebeplerinden Biridir:

Evliliklerin büyük bir çoğunluğu karşılıklı saygı ve sevgiden ziyade, maddi çıkarlar ve yüzeysel beklentiler üzerine kurulan çıkar ilişkileridir. Çoğu evlilik, adeta bir şirket anlaşmasını andırır. Kadın, erkeğin gelir durumu ile ilgilenirken; erkek, kadının ev işleri gibi konulardaki becerilerine bakar. Bu tür ilişkilerde karşılıklı sevgi ve saygının esas alınmadığı çok açıktır. Özellikle bazı genç kızlar tüm dikkatlerini maddi kriterlere yönelttiklerinden, evlilik konusunu bir saplantı haline getirirler. Evliliğe verdikleri önemi ve dikkati, Allah’a ve O’nun rızasını kazanmaya yönlendirmezler. Bu anlayışla yapılan evlilikler anonim bir şirket mantığıyla yürütüldüğü için, taraflar arasındaki çıkar ilişkisi bittiğinde, evlilik de hemen sona ermektedir.

Eşler, birbirini Allah rızası için sevmenin ne demek olduğunu bilmediklerinde ya da karşısındakini Allah’ın kendilerine bir emaneti olarak görmediklerinde, ilişki hızla tükenmeye başlar. “Daha zengin biriyle mi evlenseydim?”, “Daha güzelini -ya da daha yakışıklısını- bulamaz mıydım?” veya “Daha avantajlı bir seçim yapabilir miydim?” gibi bitmek bilmeyen düşünceler zihinlerini meşgul eder. Bu yaklaşım, eşlerinde olumsuz bir fiziksel değişim veya herhangi bir zayıflık gördüklerinde, onları hemen başka arayışlara sürükler. Boşanma oranlarındaki artışın temelinde, eşler arasındaki bencillik ve çıkar ilişkilerinin etkili olduğu görülmektedir. Ahirette de birlikte olma fikrini benimsemeyen, bu inancı yaşamayan insanlar için gerçek sevgiyi, vefayı ve sadakati yaşamak neredeyse imkansızdır

Kadının, erkeğin hizmetçisi ya da süs eşyası gibi; erkeğin, kadının maddi güvencesi ya da yaşam konforu sağlayıcısı olarak görülmesiyle şekillenen bu tür evlilikler, boşanmayla sonuçlanmasa bile eşler birbirini yalnızca bir araç olarak algılamaya başlar. Bu durumda manevi bağ giderek zayıflar ve yerini sevgisizlik, vefasızlık ve egoistlik alır. Eşler birbirine saygı duymayı bırakır; birbirlerinin gözünde insanlık değerlerini yitirirler. Birbirlerini artık bir dost ve arkadaş olarak değil, yük gibi görmeye başlarlar. Aralarındaki bağ sevgi değil alışkanlık, şefkat değil hesaplaşma haline dönüşür.

  • Evliliklerin Hayvansal İçgüdülere Dayanması, Sevgi ve Saygı Eksikliğinin Temelidir:

Günümüzde birçok evlilik, hayvani içgüdülerle yaşanır hale gelmiştir. Nezaket, saygı, sorumluluk gibi insana mahsus özellikler bir kenara atılmış, evlilik; yemek, uyumak ve cinsellik gibi sadece içgüdüsel ihtiyaçların tatmin edildiği bir ilişki biçimine dönüşmüştür. BU DAVRANIŞLARIN GELİŞMESİNDE DARWİNİST VE BAĞNAZ DÜŞÜNCELERİN PAYI ÇOK YÜKSEKTİR.

Darwin, “The Descent of Man” (İnsanın Türeyişi) adlı eserinde kadınların zihinsel olarak erkeklerden daha az gelişmiş olduklarını, erkeklere kıyasla daha sezgisel bir yapıya sahip olmakla birlikte, entelektüel olarak onlardan geri kaldıklarını ileri sürer. Evlilik konusundaki görüşlerinde ise kadını, öncelikli olarak duygusal ve biyolojik rolleri olan ve erkeğe hizmet eden bir figür olarak tanımlar. Bu bakış açısı, akıl açısından 'aşağı' olarak görülen kadının, yalnızca hayvani içgüdüleri karşılayan bir varlık olarak algılanmasına zemin hazırlar. Tarih boyunca bu tür düşünceler, kadınların toplumdaki ikinci sınıf konumlarını sözde bilimsel (!) gerekçelerle destekleyen argümanlardan biri haline gelmiştir.

Darwin’in kadınlarla ilgili bazı aşağılayıcı görüşleri şöyledir:

  • Kadınlar zihinsel olarak erkeklerden aşağıdır.” (Charles Darwin, The Descent of Man and Selection in Relation to Sex, New York: D. Appleton and Company, 1871 (1896 baskısı, 341)
  • “Kadınlar daha az gelişmiş bir insan tipidir.” Charles Darwin, The Descent of Man and Selection in Relation to Sex, New York: D. Appleton and Company, 1871 (1896 baskısı, 330)
  • "… DEVAMLI ARKADAŞLIK (YAŞLILIKTA BİLE SÜREN BİR ARKADAŞLIK), SİZİNLE İLGİLENECEK BİRİ –BİR KÖPEKTEN DAHA İYİ OYALAYABİLECEK- EV VE EVLE İLGİLENECEK BİRİ…" (Charles Darwin, The Descent of Man and Selection in Relation to Sex, New York: D. Appleton and Company, 1871 (1896 baskısı), s. 326)

Bu bakış açısı doğrultusunda yetiştirilen erkekler, eşlerini yalnızca bir hizmetçi, bir tatmin aracı ya da bir mal olarak görme eğilimindedirler. Temel biyolojik dürtülerle hareket ederek tıpkı hayvanlar gibi yemek yeme ve üreme davranışları sergilerler.

Ayrıca Darwinist düşünce kadınları Allah’ın ruhu ve tecellisi olarak görmemekte, onları yalnızca bir bedenden ibaret, hizmet etmekle mükellef varlıklar olarak değerlendirmektedir. Kadını insan olarak kabul etmeyen bu zihniyet, doğal olarak ona şiddet uygulamaktan ve hatta öldürmekten de çekinmez.

Bağnaz düşünce yapısında kadına yönelik tutum genellikle geleneksel, katı ve değişime kapalıdır. Bu anlayışta kadın ikinci planda tutulur, erkeğe bağımlı bir konumda görülür ve daha çok annelik ve ev işleriyle tanımlanan bir rol üstlenmek zorunda bırakılır. Kadının birey olarak eğitimi, özgürlüğü ve toplumsal katılımı sınırlandırılır. Küçük yaşlardan itibaren kadınlara bu rollerin "doğal" ve "zorunlu" olduğu fikri sistemli bir şekilde aşılanır. Böylece kadın kendi potansiyelini sorgulamak yerine dayatılan rolleri benimsemeye yönlendirilir. 

Kuran ahlakı ile bağdaşmayan bağnaz bakış açısını vurgulayan rivayetlerden bazıları şöyledir:

Ebû Hüreyre’den rivayet edilen:

Bir erkek, hanımını cinsel ilişkiye çağırdığında, kadın istemese bile gelmeli, çünkü kocasının hakkıdır.” (Tirmizî, Radâ, 10; İbn Mâce, Nikâh, 4)

Bir kadın, kocası kendisinden razı olmadığı halde sabahlarsa, melekler ona sabaha kadar lanet ederler.” (Buhârî, Nikâh 115; Müslim, Nikâh 120)

 

İbn Abbas’tan rivayet edilen:

"Kadın, kocasının hakkını bilseydi, onun ayaklarından yere damlayan çamuru yüzüyle silerdi."

"Kadın, kocası kendisinden razı oluncaya kadar onun ayağını yalasa dahi hakkını ödeyemez."

"Kocasının vücudu irinle kaplı olsa da, kadın tüm irini diliyle yalayarak temizlese, yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz." (Taberânî, Ahmed b. Hanbel, Müsned, Bezzâr)

Yukarda verilen birkaç örnek gibi, bağnaz düşünce yapısının dayattığı, kadını küçümseyen ve köleleştiren inanışlar doğrultusunda bir erkek, eşine hem duygusal hem de fiziksel şiddet uygulayabilir ya da bu sınırı zorlayabilir. Nitekim;

Fiziksel şiddet (eşe vurmak, yaralamak, eşya fırlatmak, öldürmeye teşebbüs etmek veya öldürmek), cinsel saldırganlık ve zorlamalar (zorla cinsel ilişki talep etmek, tehdit ve baskı uygulamak, eşin onayını göz ardı etmek)ağır hakaret ve küfür (eşe hakaret etmek için hayvan isimleri kullanmak, sürekli aşağılayıcı ve kaba bir üslupla konuşmak), kontrolcü ve küçümseyici tutumlar (i değersiz göstermek, küçük düşürmek, sürekli emir verircesine konuşmak, eşi bir mülk gibi görmek ve özgürlüğünü kısıtlamak), yemek, temizlik ya da cinsellik konularında saldırgan tavırlar (eşi hizmetçi olarak görmek, emeğine saygı göstermemek, ihtiyaçlarını kaba ve saygısız şekilde dile getirmek, yemeği beğenmeyip tabak fırlatmak veya hakaret etmek) ve duygusal şiddet (eşle konuşmamak, onu görmezden gelmek, alaycı ifadelerle utandırmak, sürekli eleştirerek küçümsemek, aile içinde ya da toplumda küçük düşürücü davranışlarda bulunmak) gibi tutumlar, bu düşünce yapısının dikkat çekici örnekleridir.

SONUÇ:

Müvekkil ADNAN OKTAR, evliliğin ibadet gibi değerli görülmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Evliliklerdeki yanlışlıkların düzeltilmesi için sunduğu çözüm önerileri özetle şu şekildedir:

Müminlerin evliliklerinde birbirlerine Allah’ın ahlakını yansıtmaları esastır. Erkek kadına, kadın da erkeğe sevgi, saygı, nezaket ve hürmetle yaklaşmalıdır. Ancak geleneksel anlayışta kadın, çoğu zaman erkeğin hizmetçisi gibi görülmekte ve "Sen bana bakacaksın, bana hizmet edeceksin" mantığı ile yaklaşılmaktadır. Bu tutum, büyük bir vicdansızlıktır. Rızkın sahibi Allah’tır. Malın ve mülkün gerçek sahibi de O’dur.

Hiçbir insan diğerinden üstün değildir. Evlilik, meslek, gelir veya maddi durum gözetilerek değil; takva, ahlak ve Allah’ın rızasına uygun şekilde gerçekleştirilmelidir. Evlilik yalnızca dünya hayatıyla sınırlı değildir; aynı zamanda sonsuz bir ahiret arkadaşlığıdır. Bu nedenle kişi, evlilikte aslında ahiret hayatında da beraber olacağı eşini seçmiş olur. Bu bağ, yalnızca gündelik ihtiyaçları karşılamak ya da geçici hevesler için kurulmaz. Kadın ve erkek, ruh bütünlüğü içinde hareket eder ve bu bütünlük evliliğin temelini oluşturur.

Evlilik, Allah aşkının en güçlü tecellisidir. Sevgi, tutku ve en saf duygular Allah için yaşanmalı ve bu amaçla evlenilmelidir. Gerçek aşk evliliği, ancak Allah’a duyulan aşk ile mümkündür. Evlenecek kişi, Allah’ın bir tecellisidir. Dolayısıyla her ilaki kişi de Allah'ı aşkla severse, Allah o kişilere aşk evliliği nasip eder. Aksi halde bu ilişki zamanla çileye, ıstıraba ve acıya dönüşür.

Müminler birbirlerinin koruyucusudurlar. Mümin bir erkek ve mümin bir kadın, evlilikte de birbirlerini kendi canları gibi koruyup, sahip çıkarlar. Mümin erkek, Allah’ın ruhunu taşıyan değerli bir varlıkla birlikte olduğunu bilerek, bu nimet için Allah’a daima şükretmelidir:

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekatı verirler. Allah'a ve Resulü'ne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)

Daha yeni Daha eski