DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN CUMA HUTBESİNDEKİ YANILGILARA MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’DAN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:GENÇLERİ HİZAYA GETİREREK, KURALLAR VE YASAKLAR İLE DEĞİL, SAMİMİ İMANI ANLATIP SEVGİYLE YETİŞTİRMEK GEREKİR
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN CUMA HUTBESİNDEKİ YANILGILARA MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’DAN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 20 Haziran 2025 tarihli Cuma Hutbesi’nde, kamuoyunda da tartışmalara yol açan şu ifadelere yer verilmiştir:
"İçinde yaşadığımız çağda çocuklarımız ve gençlerimiz her zamankinden daha fazla tehdit altındadır. Batıl ideolojiler, seküler hayat tarzı dayatmaları, ahlaki değerlerimizi yozlaştıran toplum projeleri ve ifsat edici medya içerikleri; gençlerimizi milli ve manevi değerlerimizden uzaklaştırmak için tüm gücüyle çalışmaktadır. Dijital platformlarda yayılan sanal kumar, şiddet içeren oyunlar ve fıtratı bozan paylaşımlar; evlatlarımızı ahlaki erozyona, yalnızlığa ve ‘akran zorbalığına’ maruz bırakmaktadır. Bu tehlikeli akımlar, gençlerimizi; ailesine, milletine ve dinine yabancılaştırmakta, onları merhametsiz, duyarsız ve hedefsiz bir insan haline getirmektedir"
Diyanet İşleri Başkanlığı, önemli bir tehlikeye dikkat çekerken, bu tehlikenin bertaraf edilmesinde, gençlerimizin bu tehlikelerden uzak tutulmasında gösterdiği yöntemler etkisiz kalmakta, hatta gençleri dinden daha da uzaklaştırmaktadır.
Özellikle geçtiğimiz son 6-7 yıldır ülkemizde dindarlık oranının giderek düştüğü, özellikle de gençlerin deizme veya ateizme yöneldikleri bilinen ve çok tartışılan bir gerçektir.
https://tr.euronews.com/2019/03/19/turkiye-de-deizm-neden-yukseliste-ateizm-deizm-agnostizm-panteizm-ne-demek
https://www.youtube.com/watch?v=-UcidN8LEuY
Eski Kültür Bakan Namık Kemal Zeybek’in “gençlerin yüzde yetmişinin deist, ateist, panteist olduğu”na dair tespiti son derece önemlidir:
ATA Partisi Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek'in, bu konuda yapmış olduğu açıklamaları son derece önemlidir. Sn. Zeybek, şunları söylemiştir:
“İnanç özgürlüğünden, düşünce özgürlüğünden korkmayın. Şu anda bugünkü uygulamalar, DAYATILAN DİN YÜZÜNDEN, 2000’DEN SONRA DOĞAN GENÇLERİN YÜZDE YETMİŞİNİN (yaklaşık beş milyon gencimiz) DEİST, ATEİST, PANDEİST olduğu unutulmamalıdır.”[1]
Gençlerimizin %70'inin ateist, deist ya da panteist olması çok vahim bir durumdur. Daha da vahim olan ise bu oranın aslında çok daha yüksek olmasıdır.
Müslüman olduğunu söyleyenlerin önemli bir kısmı da aslında Allah’a ve Kur’an’a inanmayan gizli ateist veya gizli deistlerdir:
Yapılan anketlerde, ateist veya deist olduğunu söyleyenlerin sayısı önemli ölçüde artmış görünürken; “Müslümanım” veya “inançlıyım” diyenlerin bir kısmı da aslında sorulduğunda Kur’an ayetlerinin birçoğuna inanmadığını belirtmektedir.
Gizli dinsizlik son derece yaygındır. Sayın Namık Kemal Zeybek’in belirttiği yüzde yetmişin de üzerinde insan aslında gizli dinsizdir. Bu sonucu abartı bulanlar, kendileri de bir anket yaparak sonucu görebileceklerdir.
Geleneksel olarak İslami yaşam tarzını benimsemiş kişilerin büyük kısmı aslında bu şekildedir. Ailesinden, çevresinden gördüğü giyim tarzını benimseyerek baş örtüsü takan, Ramazan’da bir gelenek veya etkinlik gibi oruç tutan kişilerin büyük kısmı namaz dahi kılmamaktadır. Namaz kılmak da tek başına Allah’a ve Kur’an’a samimi imanın bir göstergesi değildir. Ayetlerde de bildirildiği gibi bazı insanlar gösteriş yapmak, çevrelerinde kabul görmek, yadırganmamak, “dindar” görünmek veya aileden öyle gördükleri için namaz kılmakta, oruç tutmakta, sadaka vermektedirler.
Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın… (Bakara Suresi, 264)
… Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)
İşte (şu) namaz kılanların vay haline. Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar. (Maun Suresi, 4-6)
Bunlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak eden, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan, kime arkadaşsa, o çok kötü arkadaş edinmiştir. (Nisa Suresi, 38)
Müslüman olduğunu söyleyen kişilerin birçoğuna sorulduğunda Kur’an’daki örneğin hukuk sistemini veya kader anlayışını kabul etmedikleri görülecektir. Cüzi irade var mı diye sorulduğunda, hemen hepsi var diyeceklerdir; oysa Kur’an’a göre cüz-i irade Allah’a şirk koşmaktır, haşa “ben de ilahım” demektir.
Örneğin Allah Enfal Suresi’nin 17. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"Siz öldürmediniz, Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı."
İnsan Suresinin 30. ayetinde ise Allah şöyle buyurmuştur:
"Siz dileyemezsiniz, ancak Allah dilerse dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."
İnsanlara Kur’an’a göre mallarının ve tüm varlıklarının tamamının ihtiyaçlarından arta kalanını Allah’ın hoşnut olacağı şekilde kullanmaları gerektiği, ihtiyacı olanlara vermeleri gerektiği söylendiğinde, bunu hiç kimse yapmamaktadır. Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı kendisi bizzat bir zekat oranı belirlemiştir. Oysa Allah “ihtiyaçtan arta kalanının” bağışlanmasını buyurmaktadır:
… Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." (Bakara Suresi, 219)
Tüm ayetlerin hakkıyla yerine getirilebilmesi için, yüksek bir iman, güçlü bir Allah inancı, Allah sevgisi, Allah’ın hoşnutluğunu kaybetme korkusu gerekmektedir. Bunun içinse öncelikle insanların Allah’ın varlığına kesin olarak, delillerini görerek iman etmeleri, Allah’ın yüceliğini, büyüklüğünü kavramaları gerekmektedir.
Mevcut yaklaşımların ve yöntemlerin gençlere hitap etmediği ortadadır. Nitekim Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş, 29 Haziran 2021 tarihinde yapılan Diyanet Genç Çalıştayı esnasında bu konu hakkında şöyle demiştir:
“…Z kuşağına göre bir üslup belirlememiz gerekiyor, genç nesille iletişim kurabilmenin yollarını bulmakta acele etmeliyiz”
Bir önceki Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez ’in 19 Ekim 2019 tarihinde yaptığı açıklama da benzer yöndedir:
“Yanlış davet dili ile gençliğin dünyasını tarumar etmiş durumdayız, gençliği dinden soğutuyoruz.”
Sayın Mehmet Görmez Diyanet’in gençlere ulaşamadığını, yöntemlerin değişmesi gerektiğini bir başka konuşmasında şöyle açıklamıştır:
“Bugün ülkemizde yaşanan gerilim ve çekişmeler, İslâm dünyasında yaşanan şiddet ve çatışmalar, biz Müslümanların topyekun insan yetiştirme düzeneklerimizi, bilgi ve bilinç üreten mekanizmalarımızı yeniden gözden geçirmemizi zorunlu hale getirmektedir. Bu çerçevede tüm okullar, STK’lar, kurslar, yazılı sözlü basın, sosyal medya yani her yerde İSLAM’IN HANGİ METODLARLA ÖĞRETİLDİĞİNİ YENİDEN ELE ALMANIN GEREKLİLİĞİ çok açık. İnsanlık ölmek üzere.”
“Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı şekilde bugün bizzat birileri eli ile yok ediliyor. Hep başkalarını suçladık, sinsi emellerine atıf yaptık. Ama bir kere de ne olur kendimize bakalım. İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZİ gözden geçirelim”
“ÜNİVERSİTE İLE MABET AYRILINCA, din ile bilim, akıl ile vahi, akıl ile kalp, bu dünya ile öte dünya birbirinden ayrılmıştır. Bütün bunları yeniden birleştirmek için bilim ile dini, akıl ile vahyi, kalp ile kavmi ve DÜNYA İLE EBEDİ HAYATI İÇİN MABET İLE ÜNİVERSİTENİN BİRLİKTE DÜŞÜNÜLMESİNE İHTİYAÇ VARDIR. Camilerimizin bir şeye daha ihtiyacı var, o da şudur, CAMİYİ İNŞA ETMEK YETMİYOR, aynı zamanda imar etmek de gerekiyor. Bunun için de peygamberimizin ifadesi ile kalbi camiye dürmüş ve kalbini camide unutmuş gençliğe ihtiyacımız vardır. İnşaAllah gençlerimizle camilerimizi en iyi şekilde imar ederiz.”
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çalışmaları, yayınları, sempozyumları, TV’lerde ve sosyal medyada yer verilen din alimlerinin konuşmaları, üslup ve yaklaşımlarının günümüz gençlerine hitap etmediği açıktır.
Günümüz gençlerinin dışa dönük, araştıran, sorgulayan, her türlü bilgiye her an ulaşabilen, dinamik, özgürlükçü, kurallardan sıkılan yapısı, günümüzde Kur’an’ın özünden sapmış olan dinin anlatılış ve temsil şekli ile kesinlikle örtüşmemektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, gençlerin içinde bulunduğu tehlikenin çözümünü yanlış yerlerde aramaktadır. Gençleri yazın Kuran kursuna gönderip, anlamını bilmeden, anlamadan Kur’an’ı Arapça okumayı öğretmek, gençlerin kıyafetlerine, danslarına, kahkahalarına karışarak, onları hizaya sokma yöntemiyle eğitmek, gençleri daha çok uzaklaştırmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığının göz ardı ettiği çok önemli tespitler şöyledir:
MODERN VE DIŞA DÖNÜK GENÇLERE DİNİ ANLATANLAR ÇOĞUNLUKLA İÇİNE KAPALI, ZEVK VE ESTETİKTEN UZAK KIYAFETLER GİYEN, SIKICI, ORTODOKS GÖRÜNÜMLÜ KİŞİLERDİR.
Gençler kendileri gibi görünmeyen, modernlikten uzak, içine kapalı kişileri önemsemeyerek dikkate almamaktadırlar. Ancak görünümüyle, modernliği, şıklığı, hitabeti, duruşu, eğitimiyle dikkat çeken, saygın, ileri görüşlü, dışadönük, neşeli, nitelikli, güçlü olduğunu hissettiren kişilere saygı duyup onları dinlemektedirler.
Genç Dernek üyesi, dindar ve eğitimli bazı gençlerin biraraya gelerek oluşturdukları bir metinde, bu durum gençler tarafından şöyle özetlenmektedir:
“Farklı görüşlere sahip kişilerin ortak bir zeminde konuşmaları ne yazık ki günümüzde mümkün olamıyor. Gençlerin model olarak kabul ettikleri yahut edebilecekleri hocaların kamera ve mikrofonlar karşısında düştükleri haller, takındıkları tavırlar ve üslupları birçok farklı kesimden gençleri dinden de uzaklaştırabiliyor. İslam her soruya cevap verebilecek bir din olsa da bu dini temsil ettiğini iddia eden veya bu hissi bizlere veren hocaların dilleri ve üslupları gençleri soğutuyor.”
Dini anlatan kişilerin hem fikir yapıları hem de görünümleri itibariyle dışa dönük, modern, aydın, eğitimli, kültürlü, hitabetiyle, kıyafetiyle, duruşuyla, üslubuyla, el, kol hareketlerine, mimiklerine kadar saygı, hayranlık, güven oluşturacak kişiler olmaları; eğitimli, kültürlü, modern kişileri etkileyebilecek bir stil oluşturulması önemlidir. Aksi takdirde, daha ilk dakikadan itibaren gençler dinlemeyi bırakacaklardır.
Vaizlerin, dini anlatan kişilerin, hocaların, alimlerin 1400 yıl öncesinin dilini, kelimelerini, kıyafetlerini, saç stilini kullanmaları yeni nesli tatmin etmemekte, tüm bunlar itici gelmektedir. Peygamber Efendimiz (sav), dini tebliğ ederken, kendi döneminin modernliğini, kültürünü, zevkini, estetiğini, dilini, modasını en güzel, en etkili şekilde kullanmıştır. Dolayısıyla, 1400 yıl sonra da günümüzün modası, kültürü, zevki, dili aynı etkinlikle dini tebliğ için kullanılmalıdır. Aksi, dinden soğutan, dinden uzaklaştıran olumsuz bir etki yapmaktadır.
DİN ANLATILIRKEN YASAKLAR, KURALLAR, HURAFELER DEĞİL, ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ VE YARATILIŞ ANLATILMALIDIR.
Hurafelerin, sadece yasakların ve kuralların anlatıldığı bir din gençleri dinden uzaklaştırmaktadır. Oysa, gençlere öncelikle imanın temeli, Allah’ın varlığının delilleri, dünyanın ve canlılığın tesadüflerin eseri olmadığı gibi en hayati gerçekler anlatılmalıdır. Bunun için de bilimsel delillerle ikna edici, sade ve etkili bir anlatım gerekmektedir.
Materyalist ve Darwinist felsefenin bilimsel geçersizliğini bilimsel, sade ve ikna edici metotlarla gençlere anlatmak en öncelikli hedef olmalıdır. Allah’ın varlığına ikna olan gençler zaten ardından Allah’ı tanımak, O'nun kendilerinden ne istediğini öğrenmek isteyecekler, O'na daha çok yakınlaşmaya çalışacaklar ve dolayısıyla dini öğreneceklerdir.
Müvekkil Adnan Oktar’ın bu yöndeki çalışmalarının ülkemizde ve tüm dünyada bu kadar etkili olmasının nedeni, bilimsel açıdan ikna edici, sade, modern görünümlü, iç açıcı, romantiklikten, ağır ağdalı bir dilden uzak, gerçekçi, samimi üslubudur. Eserleri sayesinde milyonlarca genç tüm dünyada Allah’ın varlığına ve İslam’ın hak din olduğuna kanaat getirmiştir. "Ben Müslümanım" diyenler dahi, bu eserler sayesinde tahkiki imana kavuşmuşlar, geleneksel ve yüzeysel anlayışla değil, düşünerek, araştırarak, bilinçli olarak muhakeme edip Allah’a ve Kur’an’a iman edip başkalarına da en güzel şekilde anlatabilen müminler olmuşlardır.
Bu eserlerin oluşturduğu zemin sayesinde sağ bir parti açık ara fark ile iktidar olmuş ve 18 yıl boyunca da halen iktidardadır. Dikkat edilirse, AK Parti oylarındaki düşüşle, özellikle de üç büyük şehir ve sahil kesimlerindeki oy kaybı ile nüfusumuzdaki dindarlık oranının düşüşü doğru orantılıdır.
Gençler, bilime, somut gerçeklere, ispata önem vermektedir. Bilimsel, ispatlı anlatımlarla gençlere Allah’ın varlığının delillerinin anlatılması ve bu çalışmaları yapanların yolu açılarak devletimiz tarafından desteklenmeleri çok aciliyetli bir ihtiyaçtır.
Ortada böyle acil bir ihtiyaç varken bir de üstüne, bu en hayati konuları en etkili ve en akılcı biçimde açıklayan, 30 yılı aşkın süredir oluşturulmuş olan Harun Yahya Külliyatı imha edilmeye çalışılmaktadır. Devletimiz, toplum ciddi bir manevi kan kaybındayken, bu kan kaybını önleyecek ilaçlar yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu akıl tutulması, tabiri caizse cinnet engellenmezse, dünyadaki sonuçları ve Allah Katındaki vebali çok vahim olabilir.
GENÇLER TAHAKKÜM EDİCİ, AĞDALI, ŞİİRSEL BİR ÜSLUPLA YAPILAN ANLATIMLARI KÜÇÜMSEMEKTEDİRLER.
Genç Derneği’ndeki gençler konuyla ilgili tespitlerini şöyle dile getirmişlerdir:
“Popüler din dilinin farklı fraksiyonları var. Kimisi çok romantik, çok şiirsel bir dil. Mesela ağlak hatipler var, onlar bu konuda epey iyiler. Süsleyip durdukları kelimeleri piyasaya sürerek oluşturdukları bir dil var. İkincisi tahakküm edici üsluplarla kürsülerden konuşan hocalar. Her ne kadar gelenekçi yanımız dolayısıyla bunları genelde yadırgamasak da sokak bunu kabul etmeyebilir, nitekim de etmiyor. Tepeden bakıp emir kipi ile konuşan dil, gençlere tesir etmiyor. Eyledikleri ile söyledikleri birbirini tutan modellere ihtiyacımız var.”
Bu gençlerin ifade ettikleri son derece önemlidir. Gençler mütevazi, yaptıkları söyledikleri uyumlu, üst perdeden konuşmayan, süslü kelimeler, ağır ağdalı bir dil yerine sade, samimi bir üslup kullanan, gerçekçi konuşan kişilere itibar ediyorlar.
SEVGİSİZ VE ANLAYIŞSIZ BİR DİN ANLATILIYOR, OYSA KUR’AN’IN TEMELİ SEVGİYE DAYALIDIR.
Bazı hocalar, alimler, hatipler, çoğunlukla ayrıştıran, Kur’an’a uymayanlara karşı sevgisiz, onları uzaklaştıracak, sert, anlayışsız bir üslup kullanmaktadırlar.
Oysa Allah’ı, Kur’an’ı, dini sevdirmek için, Kur’an’da tavsiye edilen sevgi dilini kullanmak gerekir. İnsanları dine ısındırmak, dini onlara sevdirmek için öncelikle dindarların kendilerini sevdirmeleri, dini anlatacakları kişilere dostluk ve sevgi elini uzatmaları gerekir. Kur’an’da bunun birçok örneği bulunmaktadır.
Örneğin, Allah yumuşak davranılması gerektiğini, aksi takdirde insanların dağılıp gideceklerini bildirmektedir. Sertlik, katılık, insanları dinden uzaklaştırıp, soğutmaktadır:
Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159)
Allah, kalbi İslam’a ısındırılacaklar için harcama yapılabileceğini bildirmektedir. Yani, kalbi İslam’a ısındırılacak kişileri sevindirmek, onlara güzellikler sunmak gerekir.
Sadakalar, –Allah'tan bir farz olarak– yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 60)
Günümüzde de insanlara, özellikle de gençlere hitap ederken bu gerçekler unutulmamalı, daima sabırlı, sevecen, kucaklayıcı, ayrıştırmayan bir üslup kullanılmalıdır. İslam sevgi dinidir. Bu sevginin, sıcaklığın herkese hissettirilmesi, insanları dine yaklaştıracaktır. Aksi tavırlar ise uzaklaştıracaktır.
GENÇLER DİNİ YAŞADIKLARINDA MÜZİKTEN, SANATTAN, DANSTAN, EĞLENCEDEN, TİYATRODAN, SİNEMADAN UZAK KALACAKLARINI ZANNEDEREK, DİNDEN UZAKLAŞMAKTADIRLAR.
Oysa İslam dini, sanatı, estetiği, güzelliği, eğlenceyi yasaklamaz, bilakis insanın güzelliklerden, sanattan, müzikten, eğlenceden daha çok zevk almasını sağlar. Önemli olan helal, temiz, insan fıtratına uygun olarak bunların yaşanmasıdır.
Müvekkil Adnan Oktar’ın A9 TV programlarında müzik ve dansa yer vermesi eleştiri konusu olmaktadır. Ancak bunların amacı gençlere, dindar olduklarında da eğlenebileceklerini, müzik dinleyebileceklerini, dans edebileceklerini göstermek, dini yaşadıklarında hiçbir güzellikten ve nimetten mahrum kalmayacaklarını anlatmaktır.
Bu nedenle izleme oranları astronomik rakamlara ulaşan programları ateist gençler dahi izlemekte ve dinle ilgili merak ettiklerini sorarak öğrenmektedirler. Bu programlar vesilesiyle birçok ateist, deist, agnostik genç dine yönelmiş, İslam dinini öğrenmek, anlamak ve yaşamak istemiştir.
Ancak müzik dinlediği, dans ettiği, makyaj yaptığı için genç insanları eleştirmek, bunun da ötesinde cezalandırmak, hapse atmak, kanallarını, internet sitelerini kapatmak tam aksi yönde etki uyandırmaktadır. 6-7 yıldır yapılan anketlerde görülen dindarlık oranındaki ciddi ve hızlı düşüşün en önemli nedenlerinden biri budur.
Müvekkil, çalışmalarının durdurulmasıyla, dindarlık oranında ciddi bir düşüş olduğuna, AK Partinin üç büyük şehirde ve sahil kesimlerinde ciddi bir oy kaybına uğradığına dikkat çekte ve Diyanet İşleri Başkanlığının bu önemli sayısal gerçeği dikkate alması gerektiğini düşünmektedir.
İSLAM DİNİNİN KADINI EZDİĞİ YANILGISININ ORTADAN KALDIRILMASI EN ACİLİYETLİ KONULARDAN BİRİDİR.
Dinimize sonradan eklenen en büyük hurafe ve yanlış uygulamalardan biri, kadına bakış açısıdır. Tüm dünyada, İslam dininin güya kadını ezdiği, ona ikinci sınıf insan muamelesi yaptığı kanaati yerleşiktir.
Oysa, İslam dininde kadın tam aksine baş tacıdır, el üstünde tutulur, yöneticidir, alabildiğine özgürdür. Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayette ve kıssada, kadınların sevilmesi, korunması, üstün tutulması, onlara saygı duyulması öğretilmektedir.
Günümüzdeki bazı uygulamalar, bazı siyasilerin sarf ettikleri sözler, bazı hocaların açıklamaları ise kadınlara karşı bu yanlış inanışı perçinler niteliktedir.
Bu yanlış inancın, göstermelik sözler, uygulamalarla değil, içtenlikle yapılacak çalışmalarla ortadan kaldırılması, kadına yönelik ezici, yok edici, kadınları insan yerine koymayan anlayışın topyekûn yok edilmesi için gerekli eğitim, telkin ve önlemlerin en abartılı şekilde uygulamaya konması gerekmektedir.
Yönetimde kadınlara daha çok yer verilmesi, özellikle modern görünümlü kadınların ön planda tutulmaları bu algıyı yok edecektir. Dindar bir yönetimin kadınları el üstünde tuttuğunu, onlara saygı duyarak yetki ve sorumluluk verdiğini görenler, doğal olarak dini yaşamaktan asla çekinmeyeceklerdir.
Aksi durumda ise, sanki din kadınları eziyor diye düşünülerek insanlar dinden uzaklaşmaktadırlar.
Sonuç olarak;
Diyanet İşleri Başkanlığı, iyi ahlaklı, dindar, milli ve manevi değerlere önem veren, şuurlu bir nesil yetiştirmek için, gelenekçi, Ortodoks, içine kapalı, sert, neşesiz, kuralcı, dini sadece kural ve gelenekler olarak gören, tahkim edici, sevgisiz yaklaşımı tamamen değiştirmelidir.
Müvekkil, cezaevinde olması sebebiyle gençlerle bağlantısının koparıldığını, bunun sonucunda ise gençler arasında dindarlık oranında 7 yıldır ciddi bir düşüş yaşandığını belirtmektedir. Müvekkil, eserlerinin ilgili kurumlarda yayınlanmasına ve okutulmasına olanak sağlandığı takdirde sorunun büyük ölçüde çözüleceğini ifade etmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının ise ülkemizin geleceği olan gençlerle bağlantı kurup onların milli ve manevi değerlerle yaşamalarını ve bu değerlere sahip çıkmalarını sağlamak için, daima sabırlı, sevecen, kucaklayıcı, ayrıştırmayan bir üslup kullanması; sevgiye, samimiyete, modernliğe önem vermesi, her şeyden önce Allah’ın varlığının delillerinin ve iman hakikatlerinin akılcı bir üslupla anlatılması gerekmektedir. İslam sevgi dinidir. Bu sevginin, sıcaklığın gençler dahil herkese hissettirilmesi, gençleri de dine yaklaştıracaktır.
Kamuoyunun bilgilerine bilvekale sunarız. 21.07.2025
[1] https://www.bursaarena.com.tr/analiz/namik-kemal-zeybek-yazdi-seriati-elestirmek-suc-olmus-h55642.html