Sayın Ekrem İmamoğlu ile İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin bazı iştirakleri hakkında yürütülen soruşturma sürecinin ardından gerçekleştirilen operasyonlar, çok sayıda gözaltı ve tutuklama kararları ile devam eden yargı süreci, uzunca bir süredir ulusal medyanın ana gündem maddeleri arasında başı çekmektedir.
Bu süreçte yaşanan adaletsiz uygulamalar ile hukuka aykırılık iddiaları hakkında, nerdeyse hemen her dakika yeni bir haber, röportaj ya da tartışma programı yapılmaktadır. Ağırlığını sol görüşlü medya ve basın kuruluşlarının oluşturduğu bir zümre tarafından adeta ağız birliği etmişçesine “yargıya alenen müdahale edildiği”, “masum insanların göz göre göre hapse atıldıkları”, “ülkede artık adaletin kalmadığı ya da hukukun adeta rafa kaldırıldığı” durmaksızın dile getirilmektedir.
Ne var ki, sol görüşlü medya ve basın kuruluşlarının bu tavır ve tutumu, kendileri adına ciddi bir samimiyet imtihanı olmuş; AMA BU SAMİMİYET İMTİHANINDAN SINIFTA KALMIŞLARDIR.
Sanki ülkemizde ilk kez yaşanıyormuş gibi gündeme getirdikleri hukuksuzluk ortamı, DAHA ÖNCE “MÜVEKKİL ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARINA DÜZENLENEN KUMPAS DAVASINDA” ALENEN YAŞANMIŞTIR.
O dönem sol görüşlü medya ve basının bir kısmı, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının maruz bırakıldıkları ADALETSİZLİKLERİ GÖRMEZDEN GELİP SESSİZ KALIRLARKEN, diğer bir kısmı ise HUKUKSUZLUKLARIN BİZZAT DESTEKCİSİ OLMUŞ, hukuksuzluk ateşine adeta odun taşımışlardır.
Müvekkilim o dönem kendilerini birçok kez uyarmış, derin devlet yapılanmalarının toplumların sessizliklerinden güç bulduğunu, hukuksuzlukların karşısında sessiz kalınmasının karanlık yapılanmaları daha da pervasızlaştırıp azgınlaştıracağını söyleyerek: “sadece kendi mahallelerindeki yangına eyvah deyip karşı mahallenin yangınını görmezden gelirlerse, karşı mahalledeki yangının yakın bir gelecekte kendilerini de saracağını” detaylı şekilde anlatmıştır.
Ancak müvekkilin ısrarlı uyarıları dikkate alınmadığı ve 7 yılı aşkın süredir maruz bırakıldığı hukuksuzluklar görmezden gelinip ses çıkartılmadığı için, bugün gerek sık sık gözaltına alınan ya da tutuklanan gazetecilerin davalarında gerekse Ekrem İmamoğlu davasında yaşanılan hukuksuzluklar, artık toplum tarafından normal karşılanır hale gelmiştir.
2018 senesinde müvekkil ve arkadaşlarına düzenlenen kumpasla bir deneme yapılmış; medya ve basının “benden olmayan yok olsun gitsin” mantığıyla hareket edip hukuksuzluklara alkış tutması ya da en çok sessiz kalması, bugünün davalarında yaşanılan hukuksuzlukların da önünü açmıştır. Dolayısıyla medyanın, ancak kendi başlarına geldiğinde farkına vardıkları adaletsizliklere şimdi veryansın etmelerinin artık bir faydası da bulunmamaktadır.
Bugün sol görüşlü gazetecilerin büyük bir kısmı, hemen her gün katıldıkları TV programlarında veya köşelerinde, kendi yaşadıkları ya da İmamoğlu davasında karşılaştıkları hukuksuzluklardan bahsetmektedir. Müvekkil, bu çabaları elbette takdire şayan bulmaktadır. Ancak aynı gazetecilerin söz konusu müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları olduğunda, Cumhuriyet tarihinin en büyük kumpası olan davadaki hukuksuzlukların tamamını görmezden gelmelerini de samimi bulmamaktadır.
Ülkemizde kutuplaşmalar, kamplaşmalar, farklı inançlardaki veya ideolojilerdeki kişilerin acısından, uğradığı haksızlıktan zevk alarak, bunlara alkış tutan tavırlar, adaletsizliği, hak ve hukukun ayaklar altına alınmasını daha da normalleştirmektedir.
EKREM İMAMOĞLU DAVASIYLA DAHA YENİ FARKINA VARILAN “ETKİN PİŞMAN” AÇMAZI
Sn. Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması ile başlayan olaylar ve kullanılan derin devlet yöntemleri, son 7 yıldır müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik olarak sistematik bir biçimde uygulanmaktadır. Tüm bunların ne Sn. Ekrem İmamoğlu'nun ne de bir başkasının başına gelmesi ASLA İSTEYECEĞİMİZ BİR DURUM DEĞİLDİR. Mevcut durum, Türkiye'de hukuk sisteminin körelmesi ile ilgili vahim tabloyu açık şekilde gözler önüne sermiştir ve bu durum bizleri ziyadesiyle rahatsız etmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki bu tablo, bir kısım kişilerin, geçmişteki benzer hukuksuzluk örneklerini kutsamasının sonucundan başka bir şey değildir.
Müvekkil Adnan Oktar, 28.04.2025 tarihinde İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşma ifadesinde, kendisi ve arkadaşlarının maruz bırakıldıkları kumpasın, tıpa tıp aynı yol ve yöntemlerle (sözde itirafçı etkin pişmanlar kullanılarak) başkalarına da yapılması üzerine konunun herkes tarafından anlaşıldığını şu sözleriyle ifade etmiştir:
- “Kumpas aynı yöntemlerle başkalarına da yapılınca bütün Türkiye olayı anladı. Sözde itirafçılar vs. HER YÖNÜYLE BENZER BİR KUMPAS BAŞKALARINA DA KURULDU. EKREM BEYE YAPILANLARLA MİLİMİ MİLİMİNE OTURUNCA, KUMPASI TAM KAVRAMIŞ OLDULAR. Bir süre sonra göreceksiniz Ekrem beye de kısıtlama getirecekler.”
- “Tek benzemeyen kısım vardı (etkin pişmanlar konusu). ŞU ANDA (o da oldu) İTİRAFÇILARA YÖNELMİŞ DURUMDALAR. KARINI DA TUTUKLAYABİLİRİZ AMA İTİRAFÇI OLURSAN HEMEN ÇIKARSIN DİYORLAR. Aynı bize yapılan yöntemler.”
Nitekim Ekrem İmamoğlu davasıyla ilgili basında çıkan son haberler, tıpkı müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaşadıklarına büyük benzerlik göstermekte; derin devlet yapılanmalarının tutuklamak ya da etkisizleştirmek istedikleri kişilere karşı kullandıkları “ORTADA SUÇ YOKSA O ZAMAN SEN OLUŞTUR” diye tarif edebileceğimiz kirli yöntem olan “ETKİN PİŞMAN ve ŞİKAYETÇİ DEVŞİRME METODUNA” işaret etmektedir.
Bilindiği üzere müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına kurulan büyük kumpasta da TEK BİR DOĞAL ŞİKAYETÇİ DAHİ BULUNMAMAKTADIR. Dosyasındaki (sözde) şikayetçi kadınların tamamı, o dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğü’nde görevli bazı polis memurları tarafından aranarak : “Haklarında yurt dışına çıkış yasağı getirildiği, eğer emniyete gelip şikayetçi olmazlarsa kendilerinin de tutuklanacağı” baskısıyla KORKUTULUP TEHDİT EDİLEREK ZORLA ŞİKAYETÇİ YAPILMIŞLARDIR.
Baskı ve tehditlere direnenlerden bir kısmı ise, operasyonla gözaltına alınıp, nezarette türlü çeşit baskılara maruz bırakılmalarının ardından, üzerlerine atılı suçlardan ve hapisten kurtulabilmek için işlemedikleri suçları kabul etmek durumunda kalmışlar ve ETKİN PİŞMAN OLMAK MECBURİYETİNDE bırakılmışlardır.
Tutuklanıp cezaevine gönderilenler de kumpasçılar tarafından adeta ablukaya alınmış; cezaevi cezaevi gezen kumpasçı avukatlar yoluyla tutuklananlara etkin pişman olmaları yönünde baskı yapılıp tehdit edildikleri, "bütün suçu Adnan Oktar'a at, suçların buharlaşsın", "tek bir imza at, arka kapıdan çık" denildiğini deliller ve şahitlerle ispatlanmıştır.
Bunun üzerine, derin devletin etkin pişman devşirme yöntemi hakkında ulusal basını detaylı şekilde bilgilendirmiştik;
- İradesi, dayanma gücü ya da karakteri zayıf kimselerin her topluluk içerisinde bulunabileceğini,
- Bu kimselerin tutuklanmak, cezaevinden bir daha çıkamamak, ailesini bir daha görememek ya da malına mülküne el konulması korkusuyla panikleyebileceklerini ve
- Sırf içinde bulundukları durumdan kendilerini kurtarabilmek amacıyla masum insanlara suç isnat edip iftira atabileceklerini,
- Bu hukuksuz yöntemin ilerde başkalarına da rahatlıkla uygulanabileceğini,
Etkin pişman psikolojisini tüm detaylarıyla birlikte anlatmış ve açıklamıştık.
Ancak ne var ki sırf müvekkil ve arkadaşlarına yönelik duydukları ideolojik husumet sebebiyle bu gerçekler ulusal basınımız tarafından görmezden gelinmiş; DERİN DEVLETİN HUKUKA AYKIRI YOLLARLA ETKİN PİŞMAN DEVŞİRME MEKANİZMASI, BİZZAT ULUSAL BASINIMIZ ELİYLE NORMALLEŞTİRİLMİŞTİR.
Şimdi tam da bu sebeple Sn. Ekrem İmamoğlu ve bağlantılı davalarda, tutuklanma korkusuyla etkin pişman olanların yaptıkları suç isnatları hakkında, ulusal basında veryansın eden haberler, tartışma programlarındaki açıklamalar ya da eleştirel yazıların ZERRE KADAR HÜKMÜ YA DA ETKİSİ OLMAMAKTADIR.
Müvekkil bu vesileyle bir kez daha hatırlatmaktadır ki;
Ülkemizde adaletin tecelli etmesi, haksızlıkların ve hukuksuzlukların son bulması için, gazetecilerin, siyasilerin, kanaat önderlerinin ve sanatçıların, sadece yakınlarının, aynı ideolojiden oldukları kişilerin veya taraftarlarının hakkını ve hukukunu değil, her kesimden, her inançtan, her fikirden insanın ve grubun – sevmediklerinin dahi - hak ve hukukunu aramaları, herkese sevgiyle, şefkatle, anlayışla yaklaşmaları, halden anlamaları gerekmektedir.
Müvekkilin birçok kereler hatırlattığı Kur’an ayetini bir kez daha hatırlatmaktadır. Sol kesimden Kur’an’a inanmayanlar için de mükemmel bir ahlak ve vicdan dersi içeren bir ayettir:
Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)
Kamuoyunun bilgilerine sunarım. 10.06.2025