SAMİMİ ADALET SAVUNUCULUĞU, ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASINDA AVUKATLAR HUKUKSUZCA TUTUKLANIRKEN DE AYNI HASSASİYETİ GÖSTERMEYİ GEREKTİRİR

Sayın Barış Terkoğlu,

19.06.2025 tarihli “Onlar” adlı Youtube programınızda, çalışma arkadaşlarınız Sayın Şule Aydın, Sayın Murat Ağırel, Sayın Timur Soykan ve Sayın Barış Pehlivan ile, programınızla aynı gün yaşanan güncel bir gelişmeyi yorumladınız. Bu gelişme, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun avukatlarından Sayın Mehmet Pehlivan’ın tutuklanarak cezaevine gönderilmesiyle ilgiliydi.

Gerek şahsınız, gerekse programda yer alan değerli gazeteci arkadaşlarınız, bir avukatın görevi gereği icra ettiği faaliyetlerin bir sözde suç örgütü eylemi gibi gösterilmiş olmasından dolayı duyduğunuz şaşkınlığı dile getirdiniz. Sayın Mehmet Pehlivan’ın tutukluluk gerekçesinde, sadece 2 etkin pişmancı şüphelinin soyut beyanları görüldüğü için, doğal olarak bu gerekçeyi sorgulamak ihtiyacı hissettiniz. Araştırmacı gazeteci kimliğinizle sürecin analizini yaptınız ve şu değerlendirmelerde bulundunuz:

  • Bir kişinin, suçlu olduğu kabul edilse bile avukatı tarafından savunulması, avukatının onun alabileceği azaltmak için elinden gelen çabayı sergilemesi bir suç örgütü faaliyeti olarak kabul edilemez. Bu yaklaşım, sonu gelmez bir hukuksuzluğa süreklenilmesine sebebiyet verir.
  • Bir avukat hakkında soruşturulma yürütülebilmesi için, Avukatlık Kanunu’na göre öncelikle Adalet Bakanlığı’nın izni gereklidir. Sayın Pehlivan için bu izne başvurulmadan soruşturma açılmış ve tutukluluk kararı verilmiştir.
  • Sayın Pehlivan’ın soruşturulması avukatlık faaliyeti sebebiyle değil, bir sözde suç örgütü üyeliği sebebiyle yürütülmüştür savına karşılık, Savcılık makamının Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk yazısına bakıldığında, Sayın Pehlivan’a isnat edilen eylemlerin tamamının avukatlık mesleği çerçevesinde kaldığı görülmektedir.
  • Sayın Pehlivan’a isnat edilen eylemler, yani soruşturma sürecini takip edecek avukatların kimler olacağının planlanması, bu avukatların cezaevlerine yönlendirilmesi, ifadesi alınan şüphelilerin ifadelerine ulaşmaya çalışması, gibi iddiaların suç örgütü faaliyeti kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, bunlar en doğal avukatlık faaliyetleri olduğunu yorumladınız.
  • Gerekçede yer alan “şüphelilere güya konuşmamaları yönünde baskı ve telkinlerde bulunulması” iddiasının kapsamını ise henüz bilmediğinizi söylediniz. Ancak yorumunuzda bizzat kendinizden hayali örnek vererek bir cinayet işlemiş olsanız dahi sizi savunan avukatınızın sizin lehinize delilleri toplamaya çalışması gerektiğini, bir avukatın müvekkiline “şunları söyle, bunları söyleme” deme hakkına sahip olması gerektiğini açıkladınız. Sayın Pehlivan’ın tutukluğa sevk edilmesine sebebiyet veren soyut beyanların 2 etkin pişmancı şüphelinin sözleri olduğunu ve somut bir delil ortaya konmadan tutuklama kararı verildiğini eleştirdiniz.

Yaptığınız analizlere, değerlendirmelere ve eleştirilere sonuna kadar katılıyoruz.

Ancak hatırlatmamız gereken husus, programınızda sizin ve değerli meslektaşlarınızın şaşkınlıkla karşıladığınız, ciddi hukuk ihlalleri olarak yorumladığınız durumların BİRE BİR AYNILARI, FAKAT KAT BE KAT AĞIRLARI, 2018 YILINDAN İTİBAREN ADNAN OKTAR DOSYASINDA YAŞANMIŞ OLDUĞUDUR. Her ne kadar Adnan Oktar Davası Dosyası konusunda belli temel bilgilere sahip olduğunuzu düşünsek de, bu konunun detaylarına vakıf olmayabileceğinizi düşünerek bazı konuları dikkatinize sunmak istiyoruz. Çünkü meslek etiği gereği, aynı fikirde olmadığınız kişilerin de uğradıkları haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı duracağınıza güveniyoruz.

ADNAN OKTAR DAVASINDA AVUKATLARIN TÜM HAKLARI İHLAL EDİLDİ

11 Temmuz 2018 tarihinde sayın Adnan Oktar ve arkadaş grubuna yapılan polis operasyonu ile birlikte, bu gruba yakın bilinen ya da sırf bir dönem dava dosyalarına bakmış pek çok avukat da gözaltına alındı ve akabinde tutuklandıBu avukatların hepsi, aynı bugün Sayın Mehmet Pehlivan’a yöneltilen isnada benzer şekilde güya“sözde suç örgütü faaliyeti kapsamında eylemler gerçekleştirdikleri” gibi soyut ve delilsiz isnatlarla tutuklandılar ve ailelerinden uzak şehirlerdeki cezaevlerine gönderildiler.

Bir avukat hanım, sabah 05:00 sularında müvekkilinden gelen bir telefon üzerine, sırf müvekkiline hukuki yardım sağlamak amacıyla kalkıp müvekkilinin operasyon düzenlenen ikametine gittiğinde yakalanıp gözaltına alındı ve tutuklandı.

KONUYLA İLGİLİ BİR İKİ ÖRNEK DAHA VERMEK GEREKİRSE;

ÖRNEK 1

Yıllardır müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşları adına dava dosyalarına bakmamış, ancak geçmişte çeşitli davalarda hukuki yardım vermiş bir avukat, tutuklanarak İzmir’de bulunan bir cezaevine gönderildi. Karısı ve iki çocuğuna tekrar kavuşabilmek, tek mesleği olan avukatlık için gereken ruhsatının iptal edilmesini engellemek, el konan tüm mal varlığını geri alabilmek adına, mecbur bırakıldığı etkin pişmanlığa başvurup dosya savcısına SEGBİS ile bağlanarak ek ifade verdi.

Dosya kapsamında alınan ifadelerin sadece birkaçında kamera kaydı bulunmaktaydı ve İzmir’den İstanbul’a SEGBİS yoluyla bağlantı yapıldığı için bu ifade kayıt altına alınmıştı. Bu kamera kaydını sizin ve pek değerli meslektaşlarınızın incelemesi oldukça önemlidir. Çünkü incelediğinizde göreceğiniz üzere;

  • Şüpheli avukat, sayın dosya savcısı tarafından baskı altına alınmış, belli kalıplarla cevaplar vermeye yönlendirilmiştir.
  • Şüpheli avukatın ısrarla “suç örgütü” tanımlamasını kullanmaması, bunun yerine “grup” demesi, sayın savcı tarafından eleştirilmiş ve “sen bize etkin olacağım dedin ama bize hiçbir şey anlatmıyorsun” şeklinde bir tehditle neticelenmiştir. Buradaki mesajın “eğer beklediğim şekilde cümleler kurmazsan tahliye olmayı unut” şeklinde olduğu son derece açıktır. Buna rağmen şüpheli avukat dik duruş sergilemiş ve “geçmişe dair Allah şahidimdir, ben suç teşkil eden herhangi bir olay, herhangi bir konu görmedim” diyebilmiştir. Buna rağmen, 30.07.2018 tarihli resmi ifade evrakında, şüpheli avukatın bu cümlesi yer almamaktadır, çünkü sayın dosya savcısı şüpheli avukatın ağzından çıkan ve soruşturma ile ilgili son derece önemli bu beyanı ifadeye yazdırtmamıştır.
  • Şüpheli avukatın ifadesinin yer aldığı video kaydında, normalde olmaması gerektiği halde kayıt durdurularak defalarca kesintiler yapılmıştır. Bir ifadeye ara verileceği zaman bunun sebebi, hangi saatte kesildiği ve hangi saatte tekrar başlandığı tutanağa geçirilmek zorundadır. Oysa şüpheli avukatın ifadesi onlarca kere ve sebebi açıklanmadan kesilmektedir. Kaydın sayın dosya savcısı tarafından kesilmesinin söylendiği, kayda geri dönüldüğünde sayın savcının “şimdi o konuyu bir daha anlatır mısın” dediği görülmektedir. Kayıt yapılmayan sırada şüpheli avukata neyi ne şekilde dile getirmesi gerektiğinin dikte ettirildiği bellidir.
  • Şüpheli avukat kendisine yöneltilen sorular karşısında, konu hakkındaki bilgisi kadar cevaplar vermekte, bilmediği konular için “öyle bir bilgim yok”, “tahminimce”, “bilmiyorum efendim”, “tanımıyorum”, “sanırım”, “hatırlamıyorum” gibi cevaplar vermektedir. Ancak sayın dosya savcısı bu tarz cevapları, sanki şüpheli avukat kesin cevaplar vermiş ve diğer şüphelileri suçlayıcı anlatımlar yapmış gibi ifadeye yazdırmıştır.
  • Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını sözde silahlı bir suç örgütü gibi suçlayabilmek amacıyla kullanılan “Prof. Cevat Bununa’nın cenazesi” konusunda şüpheli avukat çok samimi bir açıklama yapmış, emniyet sorgusu sırasında maddi manevi her şeyin üzerine yemin ettiğini, şimdi artık başka çaresi kalmadığı için 2 çocuğu üzerine de yemin ederek, o cenazede bir arbede görmediğini, iddia edilen silahlı olayların yaşanmadığını beyan etmiştirŞüpheli avukatın tüm bu anlatımları, dosya savcısı tarafından resmi yazılı ifadeye yazdırılmamıştır.

Yukarıda özet olarak anlattığımız olaylar şahsi bir yorum veya bir hikaye anlatımı değildir. Tamamı resmi evraklar ve video kaydında bulunan somut gerçeklerdir ve dilediğiniz takdirde size ve değerli meslektaşlarınıza hemen ulaştırılabilir.

Adnan Oktar Davası Dosyası’nda henüz iddianame dahi yazılmamışken, arkadaş grubunun tanıdığı tüm avukatlar gözaltına alınmış, akabinde tutuklanmış ve bir yandan şüphelilerin savunma imkanları akamete uğratılırken, irtibat kurabilecekleri tüm potansiyel avukatlara da gözdağı verilmiş ve adeta “dokunan yanar” denilmiştir.

Avukat yokluğundan ve şüphelilerin Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerine dağıtılmış olmasından dolayı bu aşamada şüpheliler savunma kurmakta büyük zorluklar yaşamışlardır. Mecburiyetten dolayı yerel avukatlarla tevkil yoluyla anlaşmalar yapılmıştır. Ancak bu yerel avukatlar dahi büyük baskılara maruz bırakılmıştır.

ÖRNEK 2

Kocaeli Barosu’na kayıtlı bir avukat, sırf şüphelilerin günlük ihtiyaçlarını karşılamak konusunda anlaşıldığı halde Mali Şube tarafından rahatsız edilmiş ve yaşadığı baskılar sebebiyle suç duyurusunda bulunmak durumunda kalmıştır.

Bu avukat, kendi resmi ifadesinde ortaya koyduğu üzere, Mali Şube’de görevli bir komiser tarafından defalarca aranarak tedirgin edilmiş, görüştüğü müvekkilleri arasında “zayıf halka olabilecek” kişilerin isimlerini vermesi istenmiştir. Yaptığı görüşmelerin içeriğini öğrenmek için bu avukatın ifadesi alınmaya çalışılmış ancak avukat bunu şiddetle karşı çıkmış ve kendisine yapılan hukuksuz talepleri geri çevirmiştir. Sır saklama yükümlülüğünün arkasından dolanabilmek için avukata şüpheli olması dahi teklif edilmiştir. Bunları reddeden avukat hakkında gazetelerde kasıtlı olarak gerçek dışı haberler çıkartılmış, sonrasında ŞU AN İMAMOĞLU DAVASININ DA SORUŞTURMASINI YÜRÜTEN MALİ ŞUBE kendisine tekrar ulaşmış ve bu haberler sayesinde artık sorunsuz şekilde şüpheli sıfatıyla ifade verebileceği söylenmiştir.

Bu kadar olağan dışı gelişme, üzerinden yıllar geçmiş olmasına ve dava dosyasında bu konuyla ilgili onlarca dilekçe bulunmasına rağmen, yargılamayı yürüten hakimler de dahil olmak üzere, kimse tarafından dikkate alınmamıştır. Adnan Oktar Dosyası’nda haksız şekilde sözde silahlı suç örgütü üyeliğinden yargılanan tüm avukatlar, yine haksız şekilde suçlu kabul edilmiş ve cezalara çarptırılmıştır.

Ancak Adnan Oktar Dosyası’nda savunma avukatlarına uygulanan baskı ve yıldırma yöntemleri, savunmayı etkisiz kılma uygulamaları bunlarla sınırlı kalmamıştır.

İSTİNAF MAHKEMESİNİN CEZA KARARINI BOZMASI ÜZERİNE AVUKATLAR ADETA SAVUNMA YAPTIKLARI İÇİN CEZALANDIRILMIŞ, GÖZ ALTINA ALINMIŞ VE TUTUKLANMIŞTIR

2021 ve 2022 yıllarında önce bir husumetli müştekinin, sonrasında da etkin pişmanlıkçı 2 sanığın tamamen soyut ve delilsiz beyanları neticesinde müvekkil Adnan Oktar’ın pek çok avukatına bir kere daha soruşturmalar açılmıştır. Bu sürecin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1 Ceza Dairesi’nin dosyayı 1.5 yıl inceledikten sonra bozma kararı vermesi üzerine hareketlenmesi dikkat çekicidir. BOZMA KARARIYLA BİRLİKTE, TIPKI İMAMOĞLU DAVASINDA DİPLOMA İPTALİNİ SORAN HEYETİN DAĞITILMASI GİBİ BOZMA KARARI VEREN HEYET DAĞITILMIŞ; TIPKI AV. MEHMET PEHLİVAN’IN TUTUKLANMASI GİBİ MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN AVUKATLARINA OPERASYON DÜZENLENMİŞ, GÖZALTI VE TUTUKLAMALAR YAŞANMIŞTIR.

Bu soruşturmalar 2024’te iddianame yazılmasıyla kovuşturmaya dönüşmüş ve 6 avukat yargılanmaya başlanmıştırAvukatlara isnat edilen hayali suçlama, aynen Ekrem İmamoğlu Dosyası’nda olduğu gibi, soyut etkin pişmanlıkçı beyanlarına dayandırılmıştır. Suçlama, güya sayın Adnan Oktar’ın cezaevinden dışarıya bir takım sözde talimatlar gönderdiği ve bunu da haklarında iddianame düzenlenen avukatlar kanalıyla yaptığı şeklindedir.

Suçlamanın tamamen hayal ürünü olduğu şuradan kolaylıkla anlaşılabilir: Sayın Adnan Oktar 2018 yılı Ekim ayından itibaren kesintisiz şekilde ve hukuki gerekçesi olmaksızın avukat görüş kısıtlamasına tabi tutulmaktadır. Yani;

  • Avukatlarıyla yaptığı tüm görüşmelerden önce avukatların tüm eşyaları ayrıca aranmakta,
  • Getirdikleri tüm evraklara el konmakta ve cezaevi savcılığının sayfa sayfa incelemesinden sonra, yani bazen haftalar sonra teslim edilmektedir.
  • Aynı yöntem görüşmeden çıkışta da büyük bir titizlikle uygulanmaktadır.
  • Görüşme sırasında 3 farklı kamera görüntü ve ses kaydı almakta,
  • Ayrıca bir ceza infaz memuru da sayın Oktar ve avukatlarıyla aynı masada oturup görüşmeyi seyrederek kendi notlarını almaktadır.
  • Yapılan kayıtlar saniye saniye kontrol edilmektedir.

7 yıllık kesintisiz bu takip ve gözlem neticesinde, sayın Adnan Oktar’ın güya dışarıya talimat gönderdiğine ya da dışarıdan kendisine yanıt geldiğine dair tek bir tespit dahi mevcut değildir. İnfaz savcılıklarının görüntü ve ses kayıtlarını inceledikten sonra tanzim ettikleri resmi raporların hiçbirisinde, iddia edilen talimat verme konusuna dair hiçbir bulgudan bahsedilmemektedir.

Sözde talimat verildiğine dair bir ses veya görüntü kaydı sunmak yerine, iddianamede müvekkil Adnan Oktar’ın gelen avukatlarına dini anlatımlar, dini örneklemeler yaptığı, ayet ve hadislere atıflarda bulunduğu, mehdi, deccal, ahir zaman gibi konulardan bahsetmesi sanki suçmuş gibi söylenmiştir. Oysa müvekkil bu durumu defalarca dilekçeler sunarak izah etmiş, yargılandığı ana dava dosyasında arkadaş grubunun dini temelli bir sözde suç örgütü olduğu iddia edilerek bunun üzerinden yargılandığı için, doğal olarak bu isnada cevaben avukatlarına savunma mantıkları açıkladığını söylemiştir.

Yine aynı iddianamede 15 günde yaklaşık 200 avukatla görüşerek güya “olağan akışa uygun olmayacak şekilde hukuki yardım altında görüşmeler gerçekleştirdiği ama bu görüşmelerde aslında sözde örgüte üye kazandırmayı amaçladığı” öne sürülmüştür.Burada inanılmaz bir çarpıtma yapıldığı görülmektedir çünkü verilen rakamlar gerçekte “yaklaşık 200 farklı avukata” değil, aynı avukatların gün içinde çeşitli sebeplerle cezaevi dışına çıkıp tekrar içeri girmesi ile oluşan rakamlardır. Gerçekte müvekkil Adnan Oktar’ın düzenli görüşüne giren sadece 2-3 avukatı bulunmaktadır. Ancak hayali gerekçelerle önce Edirne’ye, sonra Erzurum’a sonra da Van’a nakledildiği için, ilk geçiş aşamasında birlikte çalışabileceği yerel avukat tespit etmek amacıyla normal sayıdan daha fazla avukatla görüşme yapmıştır. Yine de bu sayı, iddia edildiği gibi “yaklaşık 200” avukat” hiçbir zaman olmamıştır.

Kaldı ki, kendisiyle ilk defa görüşme yapmaya gelen şahısların tamamı “avukat” sıfatına sahip olup, eğer iddia edildiği gibi müvekkil Oktar tarafından kendilerinin sözde örgüte kazandırılması için bir girişimde bulunulmuş olsaydı, bunu anında fark ederek gerekli hukuki işlemleri şikayetçi olma yoluyla başlatabilecek kişilerdir. Bugüne kadar tek bir avukat dahi böyle bir iddia ile şikayetçi olmamıştır. İlginç olan ise, iddia makamı tarafından böyle bir iddia ortaya atılmasına rağmen, görüşe giden tek bir avukata dahi bu konuda tek bir soru yöneltilmemiş olmasıdır. Halbuki cezaevi kayıtlarından tüm avukatların kimlik bilgilerini tespit etmek ve bu kişilere ulaşmak, iddia makamı için son derece kolaydır.

Tamamen soyut sebeplerle soruşturma açılan avukatların ofisleri de hukuksuz şekilde aranmış, hukuksuz şekilde pek çok evrağa ve savunma dosyasına el konulmuşturBu avukatlar bakımından, ne soruşturma aşamasında ne de kovuşturmaya geçildiğinde, aynı Ekrem İmamoğlu Dosyasında olduğu gibi Adalet Bakanlığı’ndan izin alınmadan ilerlenmiş, dolayısıyla tüm işlemler neticesinde dosyaya eklenen sözde deliller hukuki vasfını yitirmiştir.

Bu hatalı uygulama, kovuşturmanın başından itibaren Mahkeme Heyeti’ne hatırlatıldığı halde bu durum heyet tarafından görmezden gelinmiş, ancak bir kaç celse sonra Mahkeme Başkanı aniden “fikir değiştirerek”, hukuksuz uygulamaya son vermek adına Adalet Bakanlığı’ndan izin alınması gerektiği beyan etmiş, avukatları dosyadan tefrik etmiştir.

Burada vurgulamamız gereken önemli bir detay da, iddianamede avukatları suçlu gibi gösterebilmek adına, daha önce yargılandıkları ana dava dosyasının bir karine gibi kullanılmaya çalışılmasıdır. Oysa sayısız Yargıtay kararında, değil suç örgütü, terör örgütü üyeliğinden ceza almış ve cezası infaz edilmiş dahi olsa hukuki ve fiili kesinti gerçekleştikten sonra sanığın;

  • Daha önce ceza almış örgüt mensuplarıyla EV ARKADAŞI OLMASI,
  • Örgütün bazı tutuklu üyelerini CEZAEVİNDE ZİYARET ETMESİ,
  • Somut delille ortaya konamamış haberleşme programları ile örgütle olan İRTİBATINI DEVAM ETTİRMESİ,
  • Örgüte ait yayın organlarını takip etmesi,
  • Evinde “örgütsel” yayınlar bulundurması,
  • “Ders” adı altında toplantılara katılması,
  • Cezaevinde bulunan örgüt mensuplarının örgütten kopmasını engellemek için verilen eğitimlerde görev alması,
  • Olgusal temelleri sair delillerle ortaya konamayan tape kayıtlarının olması,
  • İSNAT EDİLEN EYLEMLERİNİN SUÇ DEĞİL ANAYASAL HAKLAR KAPSAMINDA OLMASI,
  • İsnat edilen eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk göstermemesi,

DURUMLARINDA SANIK HAKKINDA CEZAYA HÜKMEDİLEMEYECEĞİ TESPİT EDİLMİŞTİR.

Müvekkil Adnan Oktar’ın ikinci kere yargılanarak cezalandırılmak istenen avukatları bakımından durum tam olarak budur. İddianamenin ana teması olan sözde cezaevi dışına talimat iletilmesi isnadına dair hiç bir somut delil sunamayan iddia makamı, sırf 2 etkin pişmanlıkçı beyanına dayanarak avukatlar hakkında iddianame düzenlemiştir.

Ekrem İmamoğlu Dosyası’nda Sayın İmamoğlu’nun avukatlarına, ve programınızda detaylıca analiz ettiğiniz gibi Avukat Mehmet Pehlivan’a yöneltilen isnatlar arasında, güya şüphelilerle sözde suç örgütü kapsamında görüşmeler yaptığı iddiası yer almaktadır. Böyle bir iddianın suç gibi lanse edilmesi, siz ve arkadaşlarınızca yadırganmış ve haklı şekilde uzun uzun eleştirilmiştir. Bu iddianın somut delillerle ispatlanması da olanaksızdır çünkü avukatın müvekkili ile yaptığı tüm görüşmeler özeldir ve kayıt altına alınmamaktadır.

Oysa Müvekkil Adnan Oktar örneğinde benzer bir suçlama yöneltilmekte, fakar Müvekkil Oktar’ın tüm avukat görüşmelerinin hem kaydedildiği hem de ceza infaz memurları tarafından canlı olarak izlendiği göz ardı edilmektedir.

Adnan Oktar Dosyası ile Ekrem İmamoğlu Dosyasının benzerlikleri, yani gündeme gelen hukuksuz uygulamalar bu saydıklarımızla sınırlı değildir. Ekrem İmamoğlu Dosyası kapsamında basına yansıyan haberlerden edindiğimiz bilgilere göre, aynen bu dosyada olduğu gibi Adnan Oktar Davası Dosyası’nda da;

  • Avukatların tutuklanacakları bilgisi, kolluk tarafından eyleme geçilmeden önce sosyal medyada bir kısım husumetliler tarafından duyurulmuştur.
  • Şüphelilerin savunma yapmaları zorlaştırılmış, hukuki yardım almalarının önüne geçilmek istenmiştir.
  • Dosyaya avukat olarak atanacak tüm potansiyel müdafilere “dokunursanız siz de yanarsınız” mesajıyla gözdağı verilerek geri durmaları hedeflenmiştir.
  • Avukatlar, tamamen mesleki faaliyetleri sözde suça konu eylemlermiş gibi gösterilerek tutuklanmıştır.

Sayın Terkoğlu,

Hem siz hem de birlikte program yaptığınız değerli meslektaşlarınız, hukuksuz bir uygulama biririlerine yapılırken bunu eleştirip, başkalarına yapıldığında bunu görmezden gelecek kişiler değilsiniz. İnandığınız ve pek çok programınızda vurguladığınız meslek etik ilkeleri, böyle bir samimiyetsizlik yapmayacağınızın en temel delilidir diye düşünüyoruz. İlgilendiğiniz takdirde, yukarıda bahsedilen konulara ait tüm somut deliller ve evrakları tarafınıza ulaştırabileceğimizi tekrarlıyoruz.

Son söz olarak, birdönem İstanbul Barosu Başkanlığına aday olmuş olan sayın Av. M. Gökna Ahi’nin 19.06.2025 tarihli X paylaşımından alıntı yapmak istiyoruz:

Av. Mehmet Pehlivan’a yöneltilen suçlamalara biz "avukatlık" ve "savunma stratejisi" diyoruz. Bütün hukukçular bilir ki, eğer bir soruşturma dosyasında tutuklama savunma avukatına kadar ulaşmışsa, o dosyanın içi boştur, iddialar havadadır.

Saygılarımızla bilginize arz ederiz. 22.06.2025

Daha yeni Daha eski