GEÇEN UZUN YILLAR MÜVEKKİLİN ÖMRÜNE ÖMÜR, SAĞLIĞINA SAĞLIK KATMIŞTIR
Bazı sosyal medya hesaplarında ve haber sitelerinde müvekkil Adnan Oktar’ın cezaevinde bulunduğu süre içerisinde daha da gençleşmiş ve sağlık bulmuş olmasına duyulan öfke sebebiyle üzerinde oynanmış bir fotoğraf yayınlanmıştır. Gerçek dışı fotoğrafa dayanılarak spekülatif yorumlarda bulunulmuştur. Bu fotoğraf kullanılarak müvekkilin cezaevi sürecinde yıpranmak bir yana sağlığına sağlık dinçliğine dinçlik katıldığı gerçeği gizlenmeye çalışılmış, bir psikolojik harp tekniği kullanılmıştır.
Ancak aşağıda müvekkilin görüşleri içerisinde detaylı olarak izah edildiği üzere 2018’den bu yana yaşanan cezaevi dönemi müvekkil ve arkadaşları için 40 yıllık ilmi mücadeleleri boyunca Allah’ın nasip ettiği başarı ve hayırların toplamından yüzlerce kat fazla hayır, bereket, gençlik, dinçlik, güzellik, sağlık, iyilik kazanmalarına vesile olmuştur.
Basında yer alan konulardan biri de, müvekkilin Mahkeme Savunmasında dile getirdiği, “Benim için ölecek diyen herkes zaten benden önce eceliyle öldü. Hepsi aynı yere gitti” sözlerinin çarpıtılması ve sanki bir kişiyi hedef alıyormuş gibi yansıtılmasıdır. Müvekkilin bu sözleri somut bir durumun dile getirilmesdir. Müvekkile yönelik öfkeli üsluplarıyla tanınan 200’DEN FAZLA GAZETECİ, SİYASETÇİ, BÜROKRAT, MEMUR VE YETKİLİ, MÜVEKKİLDEN ÇOK DAHA GENÇ BİR YAŞTA ECELLERİYLE VEFAT ETMİŞLERDİR. Müvekkil sadece gerçekleşmiş ve çok sayıda örneği olan bu durumu Mahkeme savunmasında anlatmış ve tekzip yazılarında da kullanmıştır. Burada bir tehdit ya da gözdağı verme durumu yoktur. Müvekkilin kişiliği ve hayatı hiçbir zaman tehditvari bir üslup kullanmayacağının en kuvvetli delilidir.
Konuyla ilgili olarak müvekkilin diğer görüşleri şu şekildedir:
Allah, Peygamberler, salih müminler ve veli insanların değerine değer katılması için zahiren şer gibi görünen ama özünde mutlak hayır olan çok sayıda olay yaratır. Bu, Allah’ın sünnetidir. Cezaevi de Allah’a aşkla bağlı olanların geçtiği kıymetli yollardan biridir. Allah Kuran’da Müslümanların tarih boyunca hep aynı güzel eğitimlere tabi olduklarını şöyle bildirmiştir:
Hani o inkâr edenler, SENİ TUTUKLAMAK ya da öldürmek veya SÜRGÜN ETMEK AMACIYLA, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Kuran’da bildirilen kıssalardan ve tarihi kaynaklardan görüldüğü üzere, Hz. İbrahim, Hz. Nuh, Hz. Musa ve Hz. İsa gibi neredeyse tüm peygamberler haksız yere tutuklanmışlar, cezaevi eğitiminden geçmişlerdir. Ömrünü Allah’a adamış, Allah için yaşayan bir mümin olarak benzer bir durumla karşılaşmak müvekkilin onur ve sevinç duyduğu bir güzelliktir.
CEZAEVİ MÜMİNLER İÇİN ALLAH’A YAKINLAŞMA, SAĞLIK VE SIHHAT BULMA MEKANIDIR
Allah cezaevini tüm detaylarıyla müminlerin hayrına metafizik bir mekan olarak yaratmıştır. Suç işledikleri için tutuklu veya hükümlü olan insanlar için de bir okul hükmünde olan cezaevi masum olmalarına rağmen tutuklanan müminler için bin bir hikmet ve güzellik içerir. Bu hayırların başında müminlere manen kattığı güzellikler gelir.
Ama bir de fiziki gerçeklik vardır ki cezaevinde müminler için fizik kanunları bile farklı işler. Zamanın yıpratıcı etkisi, yaşın getirdiği hastalıklar, zaman zaman hastalıkların sebep olduğu zorluklar gibi insanların hayatının bir parçası gibi görünen şeylerin tamamı müminler için cezaevinde ortadan kalkar. Zahiren zor ve noksanlık gibi görülen durum içinde olsalar dahi bunların her birinin kendilerine güç, kuvvet, sağlık vesilesine dönüştüğü gözlemlenir. Çünkü Allah Kendisini seven kullarına, “Her zorlukla beraber bir kolaylık yaratacağını” (İnşirah Suresi, 6) vaad etmiş ve “vaadinden asla dönmeyeceğini” (İbrahim Suresi, 47) bildirmiştir.
Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu kolaylık ilk bakışta bazı insanlar tarafından sadece “zorluk hissetmemek” gibi dar bir anlamla anlaşılabilir. Oysa Allah’ın müminlere lütfettiği ve kastettiği kolaylık müminleri zorlukla eğitirken onları hiçbir olumsuzluğun, kötülüğün, zararın, tahribatın işlemeyeceği bir nevi manevi zırh içine almasıdır. Müminler bu manevi zırh içinde imanen gelişip serpilirken fiziken ve bedenen de güç, kuvvet, sağlık kazanırlar. Gençleşirler. Hayat bulurlar.
Bu, iman etmeyenlerin hiçbir zaman anlayamayacağı bir harikadır. Ancak sebebini anlayamasalar ve buna karşı akıl almaz bir öfke duysalar da bu gerçeği kendileri de bizzat görürler. Bu sebeple de var güçleriyle gerçeği örtmeye, çarpıtmaya çalışır, “40 defa söylersek belki olur” umuduyla sürekli aynı yalanı tekrar ederler. Aslında bu tekrarlar, müminlerin yenilmez ve durdurulamaz olduğu gerçeğini görmelerinin iç acısını unutma çabası ve yandaşlarını anlamsızca avutma gayretidir. Gayretlerinin neticesiz olduğunu için için bilmelerinin sebep olduğu öfke ve hırçınlık nedeniyle de hızla çöker, yaşlanır, hem ruhen hem bedenen hasta olurlar.
Müminlerin çökmesini, yalnızlaşmasını, zayıflamasını hedefleyerek kurmuş oldukları tuzakları Allah’ın ayette belirttiği üzere kendilerine dönmüş olur:
Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azab emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azab onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. (Nahl Suresi, 26)
2018 yılından itibaren müvekkil Adnan Oktar’ı hedef alan derin devlet kumpası da Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu gerçeklerin doğru olduğunu teyit etmiştir. Müvekkil Adnan Oktar sıradan insanların birkaç gün kaldığında bile müthiş sarsıldığı cezaevinin zorlu koşullarında, ailesinden ve sevdiklerinden yüzlerce kilometre uzakta her geçen gün daha da güçlenmekte, gençleşmekte ve sağlık kazanmaktadır.
Müvekkil Adnan Oktar’ın sağlıklı ve güçlü bir bünyesi olduğu yakınları tarafından bilinen bir gerçektir. 2018’deki tutuklanma sonrasında ise hayret verici şekilde sağlığı daha da iyileşmiş ve güçlenmiştir. Hijyen olmayan, doktora ve ilaca ulaşımın zor olduğu, yeterli beslenme koşullarında da zorluklar olan bir ortamda müvekkilin eskisinden de sağlıklı hale gelmesi Allah’ın rahmeti ve nimetidir.
MÜVEKKİLİN BEDEN SAĞLIĞI VE FİZİKİ GÖRÜNÜMÜ YILLARA MEYDAN OKUMAKTA, HER GEÇEN GÜN DAHA DA GENÇLEŞMEKTEDİR
- Cezaevi revir kayıtlarından da kolaylıkla tespit edileceği üzere ŞEKER, TANSİYON vb gibi birçok yaşı ileri insanda karşılaşılan hiçbir sağlık sorunu bulunmamaktadır.
- Yaşıtı insanlarda sıkça görülebilen DİZ, OMUZ gibi eklem AĞRILARINI HİÇ YAŞAMAMAKTADIR. Ne dizlerinde ne de omuzunda hiçbir hareket zorluğu oluşmamakta, hiçbir ağrı hissetmemektedir.
- 7 yıldır cezaevinde tekrarlanan KAN TAHLİLLERİNDE TÜM DEĞERLERİ TAM SAĞLIKLI OLARAK ÇIKMAKTADIR. Kolesterolü, şekeri, demiri, kalsiyumu, potasyumu 20’li yaşlardaki tam sağlıklı insanların değerleriyle eş değerdir. Karaciğer fonksiyon testleri tam sağlıklı sonuç vermekte, böbrek değerleri en ideal ölçüde çıkmaktadır. Akciğerleri tertemizdir.
- Yapılan sağlık kontrollerinde KALBE GİDEN DAMARLARINDA en ufak bir plak ya da tıkanıklık bulunmamaktadır. Yaşıtı insanlarda ise damar tıkanıklığı çok alışılageldik, kaçınılmaz bir durumdur. Müvekkilin ise tüm damarları TERTEMİZDİR.
- Kalsiyum değerleri son derece sağlıklı olan müvekkilin KEMİK YAŞI DA 30’lu yaşlardaki insanlar gibidir. Bunun pek rastlanan bir şey olmadığı doktorlar tarafından da dile getirilmektedir.
SAÇLARI eskisinden daha gür, sağlıklı ve parlaktır. Tutuklanmadan önce hafif de olsa dökülmeye başlayan saçlarının yerine yenilerinin çıktığı açıkça görülmektedir. Daha 30’lu yaşlarında olanların dahi saçları tutam tutam dökülürken müvekkilin saçlarının gürlüğü ve kalitesi şaşırtıcıdır.
Her zaman muntazam, bakımlı ve tertemiz olan SAKALLARI DA daha parlak, gür ve sağlıklıdır. Suya, sabuna, en temel bakım malzemelerine dahi ulaşmanın çok zor olduğu cezaevinde bir insanın sakallarının böyle sağlıklı, bakımlı, düzgün ve gür olması asla sıradan bir durum değildir.
Gözlerinin çekikliği, göz kenarlarının gençliği, kirpiklerinin düzgünlüğü 20’li yaşlarındaki bir delikanlı gibidir. Ancak bunun da ötesinde müvekkilin gözlerinde sadece samimi insanlarda olan ve her bakanın görebileceği netlikte müthiş bir derinlik, içe işleyen bir mana ve bir iki saniye gibi kısa bir süre içinde dahi çok güçlü heyecan uyandıran bir ruh akışı vardır. Gözlerindeki parlaklık, ışıl ışıl aydınlık, temizlik ve keskinlik ruhundaki gücün, berrak aklın, derinliğin, tutkunun, sevginin, samimiyetin, dürüstlüğün, mertliğin, fedakarlığın, vefanın ve Allah’a olan gönülden teslimiyetin en keskin yansımasıdır.
DİŞLERİ de tertemiz, inci gibi ve sapasağlamdır. Yaşı ilerleyen insanların en bilinen özelliklerinden biri dişlerini kaybetmeleridir. Müvekkilin dişleri ise ilk gençliğinde neyse şimdi de öyledir. Temiz, düzgün, inci gibi parlak, sağlıklı ve pırıl pırıldır.
Yaşı ilerlemiş insanların kulaklar ve burun gibi uzuvlarında deformasyonlar, büyüme ve şekil bozulmaları olduğu bilinen bir gerçektir. Müvekkilin BURNU genç delikanlılığında olduğu gibi hala hokka gibi muntazam, düzgün ve kibardır. KULAKLARINDA hiçbir şekil değişikliği olmadığı gibi duymasındaki keskinlik herkes tarafından bilinen bir durumdur.
Çocukluk çağındaki cildinde görülen gerginlik, parlaklık, temizlik ve masumluk müvekkilin tüm cildine yansımıştır. ELMACIK KEMİKLERİNİN muntazamlığının yanı sıra ışıl ışıl ve parlak olması pek çok gençte dahi pek görülmemektedir.
ALNI da çok muntazam, hiç kırışık olmayan bir yapıya sahiptir.
En pahalı ve en lüks bakımın bile sağlayamadığı bir gençlik, dirilik ve zindelik 80 yaşına yaklaşmış müvekkilde doğal olarak samimiyetinin ve derin imanının bir tecellisi olarak vardır. Yaşıtlarında kırışıklıklardan yüzün gerçek ifadesi ortadan kaybolmuş, büyük lekeler yüzlerini kaplamışken müvekkilin dipdiri, taptaze, pürüzsüz, pırıl pırıl cildi gören herkese “bu nasıl olabilir” dedirtmektedir.
Müvekkilin gençliğinin göze çarpan en vurucu tezahürlerinden biri de ELLERİDİR. Kadınlarda dahi eller çok hızlı yıpranmakta, yaşlanmamış olsa dahi gün içinde kurumakta, cansızlaşmakta, yaşla birlikte de damarlanmakta ve lekelenmektedir.
Müvekkilin elleri ise bir çocuk eli tazeliğinde, çarpıcı bir beyazlık içinde, pırıl pırıl ve yumuşacıktır. Bu tazelik, ellerini kullanışındaki nezaketi, kalitesi ve görgüsüyle de birleştiğinde birçok insanın hayran olmaktan kendisini alıkoyamadığı, istemsiz olarak şaşkınlığını dile getirdiği bir hal almaktadır.
Bu atletikliğin ve gücün en çarpıcı görüldüğü yerlerden biri de KOLLARI VE PAZULARIDIR. Omuzlarının ve pazularının genişliği sebebiyle müvekkil özel dikim ceket giymekte, standart erkek ölçülerine sığmamaktadır.
Birkaç kişinin birlikte kaldırmakta zorlandığı ağır eşyaları dahi tek başına kaldıran müvekkilin bu güç ve kuvveti tutuklu olduğu 7 yıl boyunca daha da artmıştır.
Müvekkilin en belirgin özelliklerinden biri de HIZLI VE SERİ HAREKET etmesidir. Yaşıtlarının birçoğu bastonla zor ayakta durur, yürürken ayaklarını sürüyerek zorla hareket edebilirken müvekkil merdivenleri ikişer ikişer çıkıp inmekte, her gün düzenli spor yapmaktadır.
SES TONU bir insanın ruh halini yansıtan en önemli özelliklerinden biridir. Yaşı ilerleyen insanların seslerinde titreme meydana gelmesi, sesin gücünü yitirmesi ve bununla birlikte konuşmalarında anlam bozukluğu olması bilinen bir durumdur. Müvekkilin ses tonu ise güçlü ve etkileyicidir. Sesinin tonundan ruhundaki pozitif, güçlü, hayat dolu, dinç, zinde, sevgi ve sevinç dolu hal rahatça görülmektedir.
Konuşmasının akıcılığı, hazır cevaplılığı, içinde bulunduğu koşullara rağmen neşesi ve esprili üslubu çok dikkat çeken bir özelliğidir. Mahkeme ifadelerinde saatler boyunca doğaçlama, hiçbir metin hazırlığı yapmadan konuşmakta, anlatımındaki hikmet ve samimiyet güçlü bir etki oluşturmaktadır.
Müvekkilin HAFIZASI da şaşırtıcı bir netliktedir ve güçlüdür. Yaşıtlarının hafızasında gelgitler yaşanırken çok keskin bir hafızaya sahiptir, hayırlı olan güzel şeyleri hiç unutmaz.
Müvekkilin bedeninin her zerresine yansıyan tüm bu gençlik, güzellik, etkileyicilik, aydınlık, temizlik, nur ve tazelik kendisinin övündüğü değil şükrettiği, Allah’ın lütfu olarak gördüğü nimetlerdir. Hz. Yusuf da yakışıklılığı nam salmış bir peygamber olmasına rağmen, Tevrat’ta ve tarihi kaynaklarda anlatıldığı üzere, yakışıklılığına övgü yapıldığında tüm güzelliklerin Allah’a ait olduğunu ve topraktan gelip toprağa gideceğini ifade etmiştir. Müvekkil de Hz. Yusuf’un ahlakını kendisine örnek almış bir insandır.
2018 operasyonuyla müvekkilin adeta yeniden hayat bulması, fiziki görünümünde şaşırtıcı bir şekilde zamanın ileri doğru değil geriye doğru aktığının görülmesi ve son 40 yılın toplamından binlerce kat daha çok sevilir geldiği Devletimiz tarafından da görülmekte ve bilinmektedir.
Böylece 2 bin yıllık Türk Devletinin aklı ve irfanı derin devletin oyunlarını tepelerine geçirmiştir. 7 YILDIR YÜZLERCE İNSANI SEFERBER EDİP MİLYONLARCA LİRA HARCAYIP İLMEK İLMEK KURULAN KUMPAS MÜVEKKİLE HAYIR, BEREKET, GENÇLİK, SAĞLIK, GÜÇ, KUVVET, HEYBET, NEŞE OLARAK DÖNMÜŞ, MÜVEKKİLİ KENDİLERİNCE YOK ETMEYİ HEDEFLEYEN DERİN DEVLET VE UZANTILARI DA KENDİ ELLERİYLE ONU DEVLEŞTİRMİŞLERDİR.
MEHDİYET HAKSIZ TUTUKLAMALARLA, CEZAEVLERİYLE GELİŞİP GÜÇLENİR
Müvekkil Adnan Oktar hayatının hiçbir döneminde Mehdilik iddiasında olmamış, ömrünün sonuna kadar da Mehdilik iddia etmeyeceği konusunda defalarca kamuoyu önünde yemin etmiştir.
Ancak tıpkı Bediüzzaman’ın da kendisini Mehdi’nin bir öncüsü, pişdar neferi olarak nitelemesi gibi Adnan Oktar da kendisini Mehdi’nin bir talebesi olarak görmekte, Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde haber verdiği bilgilerden Mehdiyet devri içinde olduğumuza inanmaktadır. Mehdi’nin talebesi olmaya azmetmiş her müminin Mehdi’yle benzerlikleri olacağı, benzer yollardan geçip benzer mücadeleleri vereceği açıktır. Müvekkilin hayatında da Mehdi ile benzerlikler olması, bu mübarek zatın yolunda yürüyor olmasından, ona zemin hazırlayarak yardımcı ve destekçi olmak gayretinden kaynaklanmaktadır.
Bu yönüyle müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, Mehdi talebesi olarak, son 7 yılda hadislerde anlatılan birçok olayın gerçekleşmesine şahit olmuşlardır. Kuran’ın sırları daha iyi anlaşılmış, Allah ahir zamanın mucizelerini tek tek göstermiştir. Kuşkusuz bunların hepsi tüm Müslümanlar için bir sevinç vesilesidir. Hz. Mehdi ve Hz. İsa’yı özlemle bekleyen müvekkil Adnan Oktar da, bir Mehdi talebesi olarak, bu güzel tevafukları sevinç ve şükürle karşılamaktadır.
HZ. YUSUF’UN SÜNNETİ YAŞANMIŞTIR
Hadislerde Mehdi’nin bir çok peygamber ile benzerliği olduğu haber verilmiştir. Hz. Yusuf ile benzerliği ise Zindan Gaybetidir. Mehdi de Hz. Yusuf gibi bir süre tutuklanacak, insanların gözünden uzak olacaktır. Mehdi’nin talebelerinde de Mehdi’nin alametleri görülür. Hadislerde şöyle bildirilmiştir:
İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “BU GAYBETİN SAHİBİ MEHDİ'DE dört peygamberin sünneti vardır. Musa’dan bir sünnet, İsa’dan bir sünnet, YUSUF’TAN BİR SÜNNET ve Muhammed’den bir sünnet, Allah'ın selamı hepsinin üzerine olsun... Dedim ki: Yusuf’un sünneti nedir? Buyurdu ki: ZİNDAN VE GAYBET.” (Gaybet-i Numani, 10. Bölüm, 2. Fasıl, 5. Hadis)
İbn-i Mâti-i Himyeri (Kâ’b-ul Ahbar)’den nakleder ki şöyle dedi: Kâim Mehdi, Ali’nin neslindendir. Hayırda, görünüşte ve ahlakta en çok Hz. İsa’ya benzeyen Mehdi’dir. Allah peygamberlere verdiği azameti Mehdi’ye de verecektir. Mehdi’ye faziletler ve ziynet verecektir. Şüphesiz Mehdi, Ali’nin evladıdır. MEHDİ'NİN ZİNDAN GAYBETİ, TIPKI YUSUF’UN ZİNDAN GAYBETİ GİBİDİR. (Gaybet-i Numani, 10. Bölüm, 4. Hadis)
2.1.1 MÜVEKKİL ADNAN OKTAR TIPKI HZ. YUSUF GİBİ KADINLARIN CİNSELLİK İÇERİKLİ İFTİRALARINA MARUZ KALMIŞTIR
Allah Kuran’da kıskanç bir kadın tarafından Hz. Yusuf’un cinsel içerikli bir iftiraya maruz kaldığını, diğer kadınların da bu kumpasın içinde yer aldıklarını bildirmiştir. Ayetlerde bildirildiğine göre Hz. Yusuf’un güzelliği, temizliği, çekiciliği karşısında güçlü bir istek duyan kadınlar Hz. Yusuf ile birlikte olmak istemişler, ancak Hz. Yusuf Allah’tan korkan bir insan olarak kadınların bu arzularına karşılık vermemiştir. Arzularına karşılık bulamamanın öfkesi ve kıskançlığıyla da bu kadınlar Hz. Yusuf’a iftira atmışlar, hatta bu iftiraları için sahte deliller oluşturmuşlar, birbirlerinin iftiralarını destekleyerek yalancı tanıklık yapmışlardır.
Kadının Hz. Yusuf’un yakışıklı, güçlü ve çekici bir erkek olmasından etkilenerek Hz. Yusuf’la gayri meşru ilişkiye girmek istemesi ve Hz. Yusuf’un Allah’tan korkan namuslu ve iffetli bir insan olarak bu teklife karşı koyması şöyle bildirilmiştir:
Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez." (Yusuf Suresi, 23)
Bu olay kısa süre içinde tüm şehirde duyulmuş, Hz. Yusuf ve kadın hakkında gerçek olmayan bilgiler yayılmıştır. Bunun üzerine Hz. Yusuf ile birlikte olmak isteyen kadın, şehirdeki diğer kadınları da kumpasının bir parçası haline getirmek istemiş ve kadınları evine çağırarak onları Hz. Yusuf ile tanıştırmıştır. Kadınların Hz. Yusuf’u görür görmez güzelliğinden, temizliğinden, heybetinden müthiş etkilendikleri, hatta ikram edilen meyveyi soymaları için verilen bıçakla yanlışlıkla ellerini kesecek kadar heyecan ve arzu duydukları ayetlerde şöyle haber verilir:
Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dedi. (Yusuf Suresi, 30)
(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler. (Yusuf Suresi, 31)
Bunun üzerine kadın, diğer kadınlara açıkça eğer Hz. Yusuf kendi istediğini yapmazsa onu iftiralarıyla ve yalanlarıyla hapse attıracağını söylemiş, bu çirkin planına ve iftiralarına bu kadınları da ortak etmiştir:
Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak." (Yusuf Suresi, 32)
Hz. Yusuf ise maruz kaldığı bu kumpas ve büyük oyun karşısında Allah’a sığınmış, cezaevinin kendisi için daha hayırlı olacağını görmüş ve Allah’ın korumasına güvenmiştir:
(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." (Yusuf Suresi, 33)
Müvekkil Adnan Oktar’ın 2018’deki operasyonla birlikte yaşadıkları da bunların benzeridir. Dikkat edilirse kadın Hz. Yusuf’un masum olduğunu bu kadınlara açıkça söylemektedir. Bu kadınlar da Hz. Yusuf’un masum olduğunu çok iyi bilmektedir. Ama bir yandan kadının gücünden korkmaları bir yandan Hz. Yusuf’u kıskanmaları nedeniyle masum olduğunu bile bile Hz. Yusuf’un karşısında yer almışlardır.
Bu operasyon da, müvekkile olan derin ve güçlü aşklarına ve arzularına karşılık alamadıkları düşünen bazı kadınların organize edilerek, suni bir şekilde şikayetçi haline getirilmelerinin ürünüdür. Dosyadaki hiçbir kadın doğal müşteki değildir. “Adnan Oktar’ın beni sevmesi için her şeyi yapardım”, “beni beğenmiyordu”, “beni kilolu buluyordu” gibi beyanları olan bu kadınların müvekkil Adnan Oktar’dan hiçbir zaman en ufak bir kötülük bile görmedikleri ama arzularına ve tutkularına kendi umdukları şekilde karşılık bulamadıkları da anlaşılmaktadır. Tüm kadınlara sevgi, saygı ve hürmetle yaklaşan müvekkilin iffeti ve temizliği bazı kadınların hırslarını ve kıskançlığını körüklemiş, neticesinde de akıl almaz iftiralarla dolu bir kumpasa maruz kalmasına sebep olmuştur. Tıpkı Hz. Yusuf gibi, müvekkil de cezaevinin kendisi için daha hayırlı olduğunu bizzat yaşayarak görmüş tecrübe etmiş, Allah’ın yarattığı kaderden sevgiyle ve şükürle razı olmuştur.
2.1.2 MÜVEKKİL ADNAN OKTAR TIPKI HZ. YUZUF GİBİ MASUM OLDUĞU BİLİNDİĞİ HALDE HAPSE ATILMIŞTIR
Hz. Yusuf kıssasında dikkat çekilen hususlardan biri de somut delillerin Hz. Yusuf’un masum olduğunu göstermesine rağmen hapse atılmasına karar verilmesidir. Hz. Yusuf’la birlikte olmak isteyen kadın aynı müvekkil Adnan Oktar’ın dosyasında olduğu gibi kendisine ve ailesine kötülük yapılmak istendiği iddiasında olmuş, “aile ve namus” gibi toplum nezdinde en hassas konuları kullanarak insanları manipüle etmeye çalışmıştır:
Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?" (Yusuf Suresi, 25)
(Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir. (Yusuf Suresi, 26)
Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir." (Yusuf Suresi, 27)
Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi. (Yusuf Suresi, 28)
Görüldüğü gibi Hz. Yusuf’un masum olduğu kadının iftira attığı net, tartışmasız, somut delille sabittir. Hz. Yusuf’un gömleğinin arka tarafından yırtılmış olması kadının Hz. Yusuf ile ilişkiye girmek istediğini belgelemiştir. Şahitler de bu gerçeği teyit etmiştir. Hatta kadının günahkar yani iftiracı ve yalancı olduğu Hz. Yusuf’un ise masumluğu bizzat eşi, dönemin iktidarı tarafından kabul de edilmiştir:
"Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan oldun." (Yusuf Suresi, 29)
Ancak buna rağmen Hz. Yusuf’un hapse atılması görüşü ağır basmıştır:
Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı. (Yusuf Suresi, 35)
Müvekkil Adnan Oktar’ın da binden fazla somut delille masumluğu açıktır. Dosyada mevcut olan yazışmalar, telefon tapeleri, fotoğraflar “bize cinsel saldırıda bulunuldu” diyen kadınların kendilerinin şiddetli bir arzu ve istekle talepte bulunduklarını ortaya koymaktadır. Türkiye’nin en önde gelen ceza hukukçuları ve Yargıtay Onursal başkanları dahi “bu dosyada suç da yok örgüt de yok cinsel saldırı da yok” demişler, bilimsel görüşlerini dosyaya sunmuşlardır. Müşteki yapılan kadınların 1500 tane ayrı yalan, ayrı çelişkili beyan verdikleri açığa çıkmıştır. Nitekim dosyayı 1.5 yıl boyunca satır satır inceleyen İstinaf Heyeti de ceza kararını bozmuş, “beraat etmeleri gerekir” diyerek tutukluların tahliyesine karar vermiştir. Tüm bunlara rağmen, bu somut lehe delillerin hepsi birden yok sayılması ve müvekkil Adnan Oktar’ın halen tutuklu olması kaderinde birebir Hz. Yusuf’un sünnetini yaşamasının apaçık göstergesidir.
2.1.3 HZ. YUSUF’UN İFTİRAYA MARUZ KALDIĞI KADINLARIN İTİRAFLARIYLA AÇIĞA ÇIKMIŞTIR
Tüm toplumun gözü önünde, masum olduğu aşikarken hapse atılan Hz. Yusuf 7 yıl boyunca cezaevinde kalmıştır. Bu süre zarfında Allah onun güzelliğine güzellik, gücüne güç, sağlığına sağlık, imanına derinlik katmıştır. Yıllar boyunca cezaevinde tutulduktan sonra Allah’ın dönemin yöneticilerine Hz. Yusuf’un aklına, ferasetine, dürüstlüğüne, vicdanına, derin kavrayışına muhtaç olduklarını göstermesiyle Hz. Yusuf cezaevinden çıkmıştır. Hz. Yusuf, cezaevinden çıkarılması için gönderilen elçiye önce kendisine iftira atan kadınlara gerçeğin sorulmasını ve onlardan olayın doğrusunun öğrenilmesini talep etmiştir. Haklılığının ve masumluğunun somut delille ortaya konmasını istemiştir.
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) "Efendine (Rabbine) dön de ona sor: "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir." (Yusuf Suresi, 50)
(Hükümdar topladığı o kadınlara:) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "Allah için, haşa" dediler. "Biz ondan hiçbir kötülük görmedik." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söylenlerdendir." (Yusuf Suresi, 51)
Kadınlar, üzerlerindeki baskı ve dayatma kalktığında Hz. Yusuf’a iftira attıklarını, Hz. Yusuf’un masum olduğunu itiraf etmişlerdir. Adnan Oktar Davası dosyasında da yargılama sürecinde bazı kadınlar iftira atmaya mecbur bırakıldıklarını söyleme cesareti göstermişler, ancak hemen yeniden dayatmaya maruz kalmışlardır. Örneğin bir tanesi Mahkeme huzuruna geldiğinde emniyette iftira atması için baskı yapıldığını söylediğinde, normalde olması gereken bunu yapan polisler hakkında işlem yapılması iken, tarihte benzeri görülmemiş bir biçimde baskı gören kadının tutuklanması kararı çıkmıştır. Netice olarak da diğer kadınlar doğruyu söylemekten sakınmışlardır. Özgür bir ortam olduğunda, bu kadınlar üzerindeki baskı tam anlamıyla kalktığında müvekkil Adnan Oktar’a kurulan kumpası tüm detaylarıyla topluma açıklayacakları görülmektedir.
2.1.4 HZ. YUSUF’UN CEZAEVİ DÖNEMİNİN DEVLETİN ONU BİR DENEMESİ OLDUĞU, ÇIKTIKTAN SONRA MISIR’IN HAZİNELERİNİN BAŞINA GEÇMESİNDEN ANLAŞILMAKTADIR
Hz. Yusuf’un cezaevinden çıktıktan sonra Mısır’ın Hükümdarı “senin bizim yanımızda önemli bir yerin var” diyerek onu karşılamış, ona önemli bir yöneticilik görevi vermek istemiş, Hz. Yusuf da kendisinin güvenilir olduğunu söyleyerek, yetenekli olduğu konuyu açıklayarak Mısır’ın hazinelerinin başına geçmiştir.
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin." (Yusuf Suresi, 54)
(Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim." (Yusuf Suresi, 55)
İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız. (Yusuf Suresi, 56)
Hükümdarın Hz. Yusuf’un güvenilir olduğuna kanaatinin gelmesi hapiste kaldığı süre boyunca gösterdiği sabrın, yüksek ahlakın, sadakatin, vefanın, aklın, vicdanın dönemin devlet yöneticileri tarafından tespit edildiğini göstermektedir. Hz. Yusuf’un lehine deliller olduğu halde, masum olduğu toplumun tüm önde gelenleri tarafından bilindiği halde, sadece birkaç kadının delilsiz sözlü beyanlarıyla hapse atılması karşısında bir kere bile isyan etmemesi, kesintisiz olarak güzel ahlak göstermesi, sabırlı ve vicdanlı davranması devletlerin zaman zaman önemli gördüğü insanları test edip denemesine bir örnektir. Bu mühim testi geçenler güvenilir insanlar olduklarını ispatlamış olurlar. Burada dikkat çeken bir diğer husus da Hz. Yusuf’un kendinin başarılı olacağını bildiği, yapabileceğinden Allah’ın izniyle emin olduğu konuyu Hükümdara söylemesidir. “Bana bu konuyu verin ben bunu kısa sürede hallederim”, “bana bunu emanet edin ben bunu yaparım” şeklinde güvence vermesi önemli bir detaydır.
ZÜLKARNEYN KISSASINDAKİ İŞARETLERİN HİKMETİ AÇIĞA ÇIKMIŞTIR
Müvekkil Adnan Oktar daha önce de vurguladığımız üzere kendisini Mehdi’nin öncüsü ve talebesi olarak gören bir kişidir. Mehdiyete zemin hazırlayarak bu mübarek zatın yardımcısı ve destekçisi olmaya azmetmiştir. Mehdiyetin yolundan yürüdüğü, kendisini Mehdi’nin talebesi olarak gördüğü için Mehdiyet hadislerinde anlatılanlarla benzerlikler onun yaşamında da görülmektedir. Bu benzerlikler Allah’ın güzel bir lütfu ve rahmetidir. Bu benzerliklerin dile getirilmesi bir Mehdiyet iddiası değildir. Müvekkil böyle bir iddianın dinden çıkmak olduğunu bilen ve Allah’tan korkan bir insan olarak buna asla tevessül etmez. Müslümanların sevinçle ve heyecanla beklediği değer verdiği bir insanın hayatına olan benzerlikler Allah’ın güzel bir tevafuk olarak yarattığı, her Müslüman için şükür vesilesidir. Nasıl ki Peygamberimiz (sav)’in üstün ahlakına benzemek başta sahabe olmak üzere tüm Müslümanlar için bir şerefse, nasıl ki önceki Peygamberlerin yaşadıklarının bir benzerini yaşamak sevinç vesilesiyle Mehdi’nin hayatıyla benzerlikler olması da müminler için bir şükür vesilesidir.
Bilindiği üzere Peygamberimiz (sav) "Hatırlayan güzelse, hatırlanan da güzeldir. GÜL BAHÇESİNE GİREN YA GÜL OLUR YA DA GÜL KOKAR” buyurmuştur. MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN HAYATINDA MEHDİYET HADİSLERİNDE ANLATILANLARIN BENZERLERİNİN YAŞANMASI DA MEHDİYETİN GÜZEL BAHÇESİNDE YAŞAMAYA AZMETMESİNDEN KAYNAKLANAN BİR GÜZELLİKTİR.
"Sana, Zülkarneyn hakkında sorarlar. De ki: "Size, ondan öğüt ve hatırlatma olarak (bazı bilgiler) vereceğim. Gerçekten, BİZ ONA YERYÜZÜNDE SAPASAĞLAM BİR İKTİDAR VERDİK ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik." (Kehf Suresi, 83-86)
Zülkarneyn, kelime anlamı olarak "İKİ ASIR SAHİBİ" demektir. Yani, yaşamı ve imani tebliği ardarda İKİ AYRI YÜZYIL içinde geçen kişi anlamına gelir.
Hadislerde de Hz. Zülkarneyn'in, aynı Hz. Süleyman gibi kendisine büyük bir güç, iktidar ve dünya hakimiyeti verilmiş kutlu bir hükümdar olduğu bildirilir.
Müminlerden dünyaya hakim olacak 3. kişinin ise ahir zamanda gelecek HZ. MEHDİ olacağı haber verilir:
"MEHDİ tıpkı ZÜLKARNEYN ve SÜLEYMAN gibi dünyaya hükmedecektir." (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiy-il Muntazar, s. 29)
"Tüm olarak, yeryüzünün meliki dört tanedir. Onların ikisi müminlerden, ikisi de kafirlerdendir. ZÜLKARNEYN ve SÜLEYMAN müminlerdendir... YERE BEŞİNCİ OLARAK EHL-İ BEYTİMDEN BİRİ SAHİP OLACAKTIR. Yani MEHDİ." (Mektubat-i Rabbani, 2/251)
Zülkarneyn'in ayetlerde anlatılan 3 ayrı yol tutması ise, Mehdi’nin 3 ayrı yere yapacağı yolculuğa işaret etmektedir. Mehdi’nin yolundan ilerleyen, o mübarek zata zemin hazırlayan, hadislerde belirtildiği şekilde ona yardımcı ve destekçi olmaya gayret edenlerin de benzer yolcukları olabileceği görülmektedir.
1. Yolculuk:
Allah'ın takdiriyle, Zülkarneyn ilk yolculuğunu yaşadığı yerin EN BATISINA yapmıştır:
"O da bir yol tuttu. Sonunda GÜNEŞİN BATTIĞI YERE KADAR ULAŞTI ve onu KARA ÇAMURLU BİR GÖZEDE batmakta buldu..." (Kehf Suresi, 85-86)
TÜRKİYE'NİN EN BATISINA yapılacak ilk yolculuğa işaret edildiği anlaşılmaktadır.
Ayette, bu bölgede bulunan "KARA ÇAMURLU BİR GÖZE"ye yani ETRAFI BATAKLIKLA KAPLI BİR SU KAYNAĞINA dikkat çekilmektedir.
Türkiye'nin EN BATISINDAKİ şehir EDİRNE'dir.
Edirne, Türkiye'nin en batı sınırı olmasının yanı sıra diğer önemli coğrafi özellikleri bakımından da ayetteki tarife tam uymaktadır.
Ayette, bu bölgede bulunan "KARA ÇAMURLU BİR GÖZE"ye yani ETRAFI BATAKLIKLA KAPLI BİR SU KAYNAĞINA dikkat çekilmektedir.
Bilindiği gibi, Edirne'nin en büyük ırmağı olan MERİÇ NEHRİ'nin denize döküldüğü bölge ve beslediği doğal göllerin çok büyük bölümü geçmişten günümüze geniş BATAKLIKLARLA kaplıdır.
Çeşitli kaynaklarda konuyla ilgili şu bilgiler verilir:
"Edirne vilayetinin güneybatı cihetleri, Burugöl ve Meriç’in aşağı kısmı civarı tamamen BATAKLIK olup ...” (İbn-ün Nüzhet Cevat., 1914-1915., (H.1329-1330), Haritalı Musavver Memalik-i Osmaniye Coğrafyası. Arakas Matbaası, Tefeyyüz Kütüphanesi, s.15-16, İSTANBUL)
Meriç nehrinin geçtiği yerler ile nehrin mansabı civarı DÜZ VE BATAKLIKTIR. (19. Asırda Edirne Vilayeti Coğrafyası, Prof. Dr. Ramazan Özey)
Mehdi’nin yapacağı yolcuklarının benzerinin Mehdi’nin öncülerinin de yapması bu kişilerin Mehdi talebesi olmak için samimi gayret ve dualarına karşı Allah’ın bir nimet olarak nasip ettiği güzel bir tevafuktur.
2. Yolculuk:
Hz. Zülkarneyn ikinci yolculuğunu, bulunduğu bölgenin EN BATISINDAN EN DOĞUSUNA yapmıştır:
"Sonra (yine) bı̇r yol tuttu. Sonunda GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERE KADAR ULAŞTI ve onu (GÜNEŞİ), KENDİLERİ İÇİN BİR SİPER KILMADIĞIMIZ BİR KAVİM üzerine doğmakta iken buldu." (Kehf Suresi, 89-90)
Ayette, Hz. Zülkarneyn'in DOĞU tarafında gittiği yerde GÜNEŞ'İN ÖNEMLİ BİR ÖZELLİĞİNE dikkat çekilmektedir:
GÜNEŞ IŞINLARI BU YERDE İNSANLARA, ARADA HERHANGİ BİR SİPER YANİ ENGEL VE KORUMA OLMADAN ULAŞMAKTADIR.
Bu özelliği, Hz. Mehdi'nin bulunacağı Türkiye coğrafyası bakımından değerlendirirsek:
Ayette, GÜNEŞ'İN YAKICI VE ZARARLI IŞINLARININ EN GÜÇLÜ İSABET ETTİĞİ DOĞUDAKİ bir yere işaret edilmektedir.
Güneşin bu olumsuz etkisi ise, zararlı ışınları filtre eden atmosfer tabakasının inceldiği, yani ayetin benzetmesiyle "GÜNEŞE KARŞI ETKİLİ BİR SİPER OLMADIĞI" yüksek irtifalarda meydana gelen bir durumdur.
"Deniz seviyesinden YÜKSEĞE DOĞRU ÇIKTIKÇA ARTAN KOZMİK RADYASYON NEDENİ İLE İNSANLAR RADYASYONDAN DAHA FAZLA ETKİLENİRLER. Örneğin, 5 ve 10 km yükseklikteki 1 saat radyasyona maruz kalma Ankara'da aynı süre için ölçülen arkafon radyasyonuna kıyasla 20 VE 40 KAT DAHA FAZLADIR." (Prof. Dr. Doğan Bor, https://www.radkorder.org/wp-content/uploads/2016/09/RADYASYON-NED%C4%B0R.pdf)
ERZURUM şehri de, hem en DOĞUDAKİ illerimizden olması hem de 1890 METRE RAKIMI ile TÜRKİYE'NİN EN YÜKSEK İL MERKEZİ olması bakımından ayetteki bu tarife tam uymaktadır.
Hz. Mehdi’nin Zülkarneyn gibi 3 ayrı bölgeye yapacağı yolculuğun bir benzerini Mehdi’ye talebe ve yardımcı olmaya azmetmiş kişilerin hayatında görülmesi de bir nimet ve güzelliktir.
Erzurum'un bu coğrafi özelliği bir bilim insanımız tarafından şöyle açıklanır:
"Atatürk Üniversitesi (A.Ü) Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuhi Demircioğlu, YÜKSEK RAKIMLI YERLERDE GÜNEŞ IŞINLARININ DOĞAL RADYASYON İÇERDİĞİNİ söyledi... ERZURUM'DA GÜNEŞ IŞINLARININ, RAKIMIN ETKİSİYLE DOĞAL RADYASYON İÇERDİĞİNİ BELİRTEREK 'Özellikle güneşin etkili olduğu öğle saatlerinde fazla dışarıda kalınmamalı' dedi. Erzurum'da solunabilir hava kalitesinin kışın daha düştüğünü kaydeden Demircioğlu, şunları söyledi:
'... YÜKSEK RAKIMDA GÜNEŞ IŞINLARININ DA DOĞAL RADYASYON ETKİSİ GÖSTERMESİ, cilt rahatsızlıklarına neden olabiliyor.'
Yrd. Doç. Dr. Demircioğlu, bu durumun çocuklar, hasta ve yaşlılar üzerinde direkt etki sağlayacağını ifade ederek, MECBUR OLMADIKÇA GÜNEŞ IŞIĞINDA FAZLA KALINMAMASI GEREKTİĞİNİ bildirdi." (https://www.milliyet.com.tr/gundem/yuksek-rakim-dogal-radyasyon-iceriyor-5122222)
Kehf Suresi'nde, Hz. Zülkarneyn'in DOĞU tarafına olan 2. yolculuğunu haber veren Kuran'ın 18/90 ayetidir.
Erzurum ilinin 1890 metre rakıma sahip olması da ayette Türkiye'ye ve Mehdiyete dikkat çeken son derece mucizevi bir işarettir.
Yine,
– HZ. MEHDİ'NİN BİR DÖNEM HORASAN'DA (BUGÜNKÜ ERZURUM'DA) BULUNACAĞINA,
– Hatta HORASAN'DA (ERZURUM'DA) İKEN BİR TAKIM ÇİRKİN İFTİRALARA UĞRAYACAĞINA,
– Ve HORASAN (ERZURUM) HALKININ HZ. MEHDİ'YE YARDIMCI OLACAĞINA
dair hadisler de bu işareti kuvvetlendirmektedir.
3. Yolculuk:
Zülkarneyn 3. yolculuğunu 2 SEDDİN ARASINDAKİ YERE yapmaktadır:
"Sonra bir yol daha tuttu. İKİ SEDDİN ARASINA kadar ulaştı..." (Kehf Suresi, 92-93)
Türkiye'de bu tarife uyan, iki seddin arasındaki tek şehir VAN'dır. Van şehri Bediüzzaman’ın dikkat çekmesi yönüyle de önemlidir. Kendisini Mehdi’nin öncüsü ve pişdar bir neferi olarak tanımlayan Bediüzzaman Said Nursi Van’a ve kendisinden 100 yıl sonra Van’a gelecek kişilere dikkat çekmiştir.
ÜSTAD, KENDİSİNDEN YÜZ SENE SONRA RİSALE-İ NUR’A DEĞER VEREN BAZI KİMSELERİN VAN’A GELECEKLERİNİ VE SÖZ KONUSU MEDRESEYİ ZİYARET EDECEKLERİNİ BELİRTMİŞTİR. Hatta o sırada yaşanacaklardan dahi bahsetmiş, ziyaretine gelecek olan kardeşlerini şöyle müjdelemiştir:
“… Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed‘ler ve saireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte” (sadıksın) deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muâsırlarım (çağdaşlarım), varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM; SİZLER CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELECEKSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI, ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKTIR. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: MAZİ KIT’ASINA GEÇMEK İÇİN GELDİĞİNİZ VAKİT, MEZARIMIZA UĞRAYINIZ; O BAHAR HEDİYELERİNDEN BİRKAÇ TANESİNİ MEDRESEMİN MEZARTAŞI DENİLEN VE KEMİKLERİMİZİ MİSAFİR EDEN VE HORHOR TOPRAĞININ KAPICISI OLAN KALENİN BAŞINA TAKINIZ. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. MEZARIMIZDAN “NE MUTLU SİZE!” SADÂSINI İŞİTECEKSİNİZ. Hatta misafirlerimizin gölgeleri bile mezartaşımızdan bu sadayı işitecektir. Şu zamanın memesinden bizimle süt emen ve gözleri arkada maziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakikatsiz ve ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar, şu kitabın hakaikini (hakikatlerini) hayal tevehhüm etsinler. Zira ben biliyorum ki, şu kitabın mesâili hakikat (hakikat meselesi) olarak sizde tahakkuk edecektir.” (Münazarat, s. 88)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin belli ki beklediği kutlu şahıslar vardır. Bu şahıslar, kendisinden YÜZ SENE SONRA GELECEK ve o dönem artık İSLAM'IN BAHARI olacaktır. BU DA MEHDİ’YE TALEBE OLMAK İSTEYEN VE ZEMİN HAZIRLAYANLARIN DA BENZER BİR YOLCULUK YAPACAĞINI ORTAYA KOYMAKTADIR.
Van ilinde, biri doğusunda diğeri batısında olmak üzere, "SET" olarak adlandırılan 2 ayrı yapı vardır.
– Bunlardan 1.cisi VAN KALESİ'Nİ ÇEVRELEYEN SEDDİR. Van Kalesi, M. Ö. 9. Yüzyılda inşa edilmiştir. Van kalesinin surları 1800 metre uzunluğunda ve 100 metre yüksekliğindedir.
Söz konusu seddin en önemli özelliği ise, "ÇİN SEDDİ"NE BENZETİLMESİDİR.
– Van'daki 2. set ise, ilin doğusunda, kaçak sınır geçişlerini engellemek için Van-İran sınırına inşa edilen "VAN SEDDİ"dir.
İran sınırı boyunca uzanan VAN SEDDİ 295 kilometre uzunluğundadır.
Van ili de tam anlamıyla bu iki seddi arasında bulunmaktadır.
Müvekkil Adnan Oktar'ın da 7 yıldır tutuklu yargılandığı Kumpas Davası boyunca, neredeyse yarım yüzyıldır yaşadığı İstanbul'dan sürgün edilerek sırasıyla önce EDİRNE, sonra ERZURUM en son olarak da VAN şehirlerimize sevk edilmesi, kendisinin Mehdiyete olan sarsılmaz inancı ve Hz. Mehdi’nin talebesi olmak için içten duasına karşılık güzel bir tevafuktan ibarettir.
Geçmişte bir çok büyük İslam alimin geçtiği yollardan geçmek, onların bulundukları şehirlerde bulunmak, onlar gibi tutuklanmak, sürülmek, yalnız tutulmak müvekkilin bir şeref olarak nitelendirdiği, güzellik olarak gördüğü, sevinçli bir şükürle karşıladığı gelişmelerdir. Bunları bir iddia ya da ispat olarak değil, hoş bir tevafuk, güzel bir kader tecellisi olarak anlatmaktadır.
2.3 MEHDİ’NİN DOĞU TARAFINDAN ÇIKACAĞINI SÖYLEYEN HADİSLERİN HİKMETİ ANLAŞILMIŞTIR
Hadislerde haber verilen önemli bilgilerden biri de Mehdi’nin Doğu tarafından çıkacak olmasıdır:
Mehdi DOĞU TARAFINDAN ÇIKACAK. Karşısına DAĞLAR bile dikilse onları ezip geçecek, O DAĞLARDA kendisine yol bulacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 39)
Mehdi'nin zuhuru DOĞU TARAFINDAN başlayacak. (El-Mu'cem el-Mufehres, Muhammed Fuad Abdulbaki, cilt 5, s. 235)
Sonra, DOĞU TARAFINDAN siyah sancaklar ortaya çıkacak... Onu gördüğünüz zaman KAR ÜZERİNDE emekleyerek dahi olsa ona biat edin. Çünkü O, ALLAH’IN HALİFESİ MEHDİ’DİR. (İbn Mâce, Hâkim, ‘’Müsned’’inde; Bezzâr ve ‘’Delâilu’n-Nubuvve’’de Beyhakî, Sevbân’dan rivayet etti)
Onu gördüğünüz zaman KARLARIN ÜSTÜNDE OLSALAR DAHİ ONA UYUN. Çünkü O ALLAH'IN HALİFESİ MEHDİ'DİR. (Kıyamet Alametleri, Muhammed b. Resul el Berzenci, s. 223)
DEVLETİMİZ MÜVEKKİLİN ARKADAŞ GRUBUNU DAĞILMAKTAN KURTARIP KORUMUŞTUR
2018’DEKİ OPERASYON DEVLETİN, MÜVEKKİLİN ARKADAŞ GRUBUNU DAĞILMAKTAN KORUMAK, BİRLEŞTİRİP GÜÇLENDİRMEK İÇİN DÜZENLEDİĞİ HİKMET DOLU BİR GİRİŞİMDİR.
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları 40 yıldır açık ve aleni faaliyet yapan, Devletle iç içe olan, hayatlarının her detayı Devlet tarafından bilinen insanlardır. Eğer ortada suça dair en ufak bir şey olsa bunun Devlet’ten gizli kalmayacağı ve suça asla göz yumulmayacağı açıktır. Devletimiz hiçbir suç olmadığını bilmektedir. Müvekkil ve arkadaşlarının güzel ahlakından ve Devlet’e sadakatinden emindir.
1. 2018 operasyonu öncesinde müvekkilin arkadaş grubunda birçok kişinin yurt dışına gitmek, ticaretini geliştirmek, evlenmek, aile kurmak gibi gerekçeleri İslam’ı tebliğ etmekten öncelikli görmeye başlamasıyla arkadaş grubunun dağılma aşamasına geldiği bilinen bir durumdur. Elbette bir kişinin evlenmesi, aile kurması, ticaretin geliştirip güçlendirmesi meşru ve Kuran’a uygun bir davranıştır. Ancak Kuran’a tam uyan tutum, Allah’ın Nur Suresi’nin 37. ayetinde belirttiği üzere “ne ticaret ne alışverişin” yani dünyaya dair hiçbir işin Müslümanları Allah’ı anmaktan ve Allah yolunca çaba göstermekten en ufak bir şekilde alıkoymamasıdır:
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)
İşte devletimiz müvekkilin arkadaşlarını Allah’ın beğenmediği bu hataya düşmelerinden korumuştur.
2. Devletimiz müvekkilin arkadaş grubunun dağılma riskini tamamen ortadan kaldırmış, tesanüd ve kardeşlik duygularını çelik gibi sağlamlaştırıp güçlü bir dostluk ortaya çıkarmıştır. NİTEKİM OPERASYONDAN BİR SÜRE ÖNCE BİRÇOK KİŞİ AYRILMAYA BAŞLAMIŞ, O DÖNEMDE ARKADAŞ GRUBUNDAN UZAKLAŞAN ÇOK FAZLA KİŞİ OLMUŞTUR. BU KİŞİLERİN NEREDEYSE TAMAMI OPERASYONLA BİRLİKTE ARKADAŞ GRUBUYLA YENİDEN KENETLENMİŞTİR. Kendilerini iş hayatına, günlük hayatın akışına, evlilik çocuk gibi dünyevi meselelere kaptırarak imani mücadeleden uzaklaşmaya yönelen, neredeyse birbirlerini hiç görmemeye başlayan arkadaş grubunu, birbirleriyle bağlantıları gittikçe zayıflıyorken -tutuklanma vesilesiyle- 24 saat birlikte yaşar hale getirmiş, birbirleriyle tarihlerinde olmadıkları kadar çok kaynaştırmıştır. Çoğu zaman birbiriyle görüşmeye dahi fırsat bulamayan kişiler arasında kurşunla kaynatılmış gibi sağlam bir birlik, kardeşlik, dayanışma, sevgi oluşmuştur.
3. Müvekkilin arkadaşlarının her biri Allah’a iman eden, ibadetlerini yerine getiren, güzel ahlakla yaşayan insanlardır. Ancak Müslümanların birbirlerinden uzaklaşmaları durumunda imani derinliklerini kaybetmeleri hatta Allah korusun ibadetlerden de uzaklaşmaları riski olduğu Kuran’da haber verilen bir gerçektir. Kehf Suresi’nin 28. Ayetinde şöyle bildirilir:
Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)
Ayetten anlaşıldığı üzere Müslümanları tesanüdü, dostluğu, birlikteliği onları gafletten, ahireti unutup dünyaya kapılmaktan, Allah’ın beğendiği ahlaktan uzaklaşmaktan koruyan bir nimettir. DEVLETİMİZ ARKADAŞ GRUBUNU DAĞILMA RİSKİNİ GÖRÜNCE BU GENÇLERİN -ALLAH KORUSUN- İMANLARINI KAYBETME VE İBADETLERİNDEN UZAKLAŞMA TEHDİDİNE KARŞI TEDBİR ALMIŞ OPERASYON DÜZENLEYİP TUTUKLAYARAK ONLARI DÜNYADAN KURTARMIŞTIR.
4. Devletimiz, operasyon ve tutuklama yöntemiyle dünyaya yönelmek eğiliminde olan arkadaş grubunu özel bir manevi ve fiili eğitime almış, müvekkilin arkadaşları cezaevinde imanen olduğu kadar bilgi ve ilim olarak da kendilerini geliştirme imkanı bulmuşlardır. HEMEN HEPSİ İLAHİYAT FAKÜLTESİNİ BİTİRMİŞ, 2., 3. VE HATTA 4. ÜNİVERSİTEDEN MEZUN OLMUŞLARDIR. ARAPÇA ÖĞRENMİŞ ve ARAPÇALARINI GELİŞTİRMİŞ, KURAN’I ARAPÇASINDAN DERİN ANLAMLARIYLA İNCELEMİŞ, BİRÇOK SIRRINI VE MUCİZESİNİ ÖĞRENMİŞ, ALİM HALİNE GELMİŞLERDİR. Her biri adeta birer müfessir olmuştur.
Özetle, Devletimiz gençlerin imani mücadeleden kopup dünyaya dalmalarını engellemek, arkadaş grubunu dağılmaktan kurtarmak, ilimlerini bilgilerini maneviyatlarını artırmak amacıyla bu operasyonu düzenlemiş, hatta önceden ayrılmış olanları bile bu vesileyle tekrar bir araya getirmiştir.
Dolayısıyla ortada kumpasçıların halka telkin etmeye çalıştığı gibi, “Adnan Oktar Grubunu bitirmek” gibi bir amaç olmadığından arkadaş grubunun bitmesi de söz konusu olmamıştır. Tam tersine Devletimiz’in arzu ettiği ve planladığı üzere müvekkil ve arkadaşları bu operasyondan sonra her yönden hayır, bereket, sağlık, iyilik, güzellik ve gelişme bulmuşlarıdır.
Sonuç olarak;
Allah’ın her olayı hayırla yaratmış olduğu müminlerin iman ettikleri bir güzelliktir. Allah kullarına olan sonsuz güzel sevgisi ve şefkatiyle bu hayırların bir kısmını dünyada iken de insanlara göstermekte ve öğretmektedir. Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları 2018’deki operasyondan bu yana bu hayırların birçoğunu kendi hayatlarında bizzat görmüşlerdir. Allah bunların bir kısmına halkı da şahit kılmaktadır. Türk basını da bu şahitlikte bulunma imkanına sahiptir.
Gerçeği gözlemleyip yazmak varken derin devletin ucuz taktiklerinin ürünü olan oynanmış bir fotoğrafa ve spekülasyonlara mecbur kalmayı hiçbir basın mensubunun kendisine yakıştırmayacağı kanaatindeyiz. Müvekkilin gençliği, dinçliği, zindeliği hakkında söylediklerimizin doğru olup olmadığını tüm basın mensuplarının bizzat teyit etmeleri oldukça kolaydır. Adalet Bakanlığı'ndan izin alarak müvekkili bulunmakta olduğu Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde ziyaret etmeleri kolaylıkla mümkündür. Bundan daha da kolay bir yol olarak kendilerinin tanıdığı veya bulduğu avukatları, görüşmesi için müvekkile yollamaları olacaktır. Zira müvekkil daha önceki tekziplerinde ve 11.06.2025 tarihinde İstanbul 1 Ağır Ceza Mahkemesi'nde katıldığı duruşmadaki beyanında da ifade ettiği üzere, bu avukatların tüm yol ve konaklama masraflarını üstlenecektir. Böylece müvekkilin zindeliğini, gençliğini, dinçliğini, sağlığını, yıllara meydan okuyan heybetini gözlemleyebilirler.
Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine sunarız. 22.06.2025