Geçtiğimiz günlerde Arjantin’de yakalanan bir Rus tarikat lideri hakkındaki haberlerde konuyla hiçbir ilgisi olmadığı halde müvekkil Adnan Oktar’ın da ismi geçirilmiştir. Müvekkilin adının haberleri okunur kılabilmek, daha çok okuyucu veya izleyici toplayabilmek gayesiyle kullanılması sıkça rastlanan bir durumdur. Müvekkil bu konuyu anlayışla karşılamakla birlikte, hakkında gerçek dışı bilgilere yer verilmesi durumunda doğruları kamuoyuna açıklamak istemektedir.

Bahse konu haberle ilgili olarak MÜVEKKİLİN GÖRÜŞLERİ ŞU ŞEKİLDEDİR:

Bir haberde Adnan Oktar isminin dahi geçmesi, kendisinin ve arkadaşlarının nezih, kaliteli, güzellik dolu ve seçkin hayatlarının görüntülerinin yayınlanması birçok insanın ilgisini çekmektedir. Bu güzelliklere duyulan özlem ve gıpta müvekkilin adının olduğu her şeyi gündem yapmaktadır. Basın mensupları da bu gerçeğin farkında oldukları için son derece alakasız, olur olmaz birtakım konuların içine bile bir şekilde müvekkil Adnan Oktar’ı da dahil etmeye çalışmaktadırlar. Özellikle bahse konu haberde kişinin, çevresindeki insanların, bulunduğu ortamın, hayat standartlarının hiçbir şekilde müvekkile benzerlik göstermediği açıkça görüldüğü halde anlamsız bir zorlamayla bu yapılmaktadır. 


 

Bu aslında bazı kesimlerin bilinçaltında müvekkilin nasıl köklü bir yeri olduğunun da göstergesidir. 7 yıldır hapiste olan bir insanın hayatın doğal akışında unutulması beklenirken, müvekkil bu son 7 yıldır dışarıda olduğundan daha çok anılmakta, daha çok konuşulmakta ve hepsinden önemlisi daha çok sevilmektedir. Derin devletin bu kumpası kurmasındaki temel amaçlardan biri müvekkil Adnan Oktar’ın gözlerden ırak kalıp unutulmasını, fikirlerinin ve eserlerinin etkisinin azalmasını sağlamakken bu tuzak tam tersine dönmüştür. Her ne kadar engellemek isteseler de bin bir yalan ve iftirayla karalama yapsalar da yaptıkları her girişim müvekkile daha çok ilgi, daha çok sevgi, daha çok ün, daha çok başarı, daha çok güzellik ve hayır olarak geri dönmüştür.

☆ Unutulmasını istedikleri Adnan Oktar son 7 yıldır hemen her gün manşetlerdedir.

☆ Eserlerinin ve fikirlerinin etkisinin azalmasını istedikleri Adnan Oktar’ın fikirleri ve inançları Türkiye’ye şekil vermektedir.

  • Darwinizm’in okul kitaplarından çıkarılması,
  • Modern İslam anlayışının hükümet tarafından benimsenmesi,
  • İsrail, Mısır gibi anlaşmazlık olan ülkelerle iyi ilişkiler kurulması,
  • Türk İslam Birliği’nin devlet politikası haline gelmesi

gibi çok sayıda örnek bu gerçeğin somut göstergeleridir.

Söz konusu haberde bahsi geçen kişinin hiçbir yönüyle zerre kadar benzemediği halde müvekkil ile özdeşleştirilmeye çalışılması da, son bir çırpınışla beyhude bir şekilde müvekkile yönelik sevgiyi engellemeye çalışırken, bir yandan için için duyulan hayranlığın dışavurumudur.

Müvekkil Adnan Oktar hiçbir zaman bir tarikat lideri olmamıştır. Defalarca kendisi de beyan ettiği üzere Allah’ı çok seven, hayatı dolu dolu yaşayan, neşeli, sevgi dolu bir insandır. Liderlik iddiası yoktur. 


Güzellikleri ve çekicilikleriyle tanınan hanım arkadaşlarının hepsi de ayrı ayrı kendisini çok sevmekte, kendisiyle vakit geçirmekten zevk almaktadır. “Zorla ve baskıyla tutulan kadınlar” kavramı ancak sevgiyi hiçbir zaman tatmamış, hayatında bir kere bile sevmemiş ve sevilmemiş insanların zihinlerinin ürünü olabilecek bir söylemdir. 


Adnan Oktar Davası dosyasında yer alan cinsel saldırı iddialarının tamamının yalan olduğu ise yargılama boyunca yüzlerce somut delille ispat edilmiştir:

  • Operasyon gecesi sabaha karşı yaklaşık 150 adrese eş zamanlı baskın yapılmış tek bir evden dahi mağdur edilen, zorla tutulan bir kadın çıkmamış, gayri ahlaki bir manzara ile karşılaşılmamıştır.
  • Operasyon öncesinde 2 yıl boyunca teknik takip yapılmış, operasyonu yöneten eski polis müdürü Furkan Sezer “attıkları her adımı biliyorduk”, “kendilerinin bile bilmediklerini biliyorduk” demesine rağmen cinsel saldırı, taciz ya da ilişkiye dair tek bir görüntü, delil, belge ortaya konulmamıştır.
  • Dosyadaki kadınların hiçbiri doğal müşteki değildir. Tamamı ya önce tutuklanıp sonra “bir daha asla mavi gökyüzünü görmeyeceği” korkutmasıyla ya da önce hakkında yurt dışı çıkış yasağı çıkarılıp sonra “ya sanık olursun ya müşteki” tehdidiyle yalan söylemeye mecbur edilmiş kadınlardır.
  • Sözde cinsel saldırıya uğradığını iddia eden kadınların beyanları yalan olduğu için yüzlerce çelişki içermektedir. Bu kadınların hiçbiri güya tecavüze uğradıkları yeri verememekte, tarihi hatırlayamamakta ve hatta kendisine tecavüz eden kişinin ismini bile karıştırmaktadır.
  • Kadınların hiçbirinin cinsel saldırıya maruz kaldıklarını gösteren Adli Tıp raporu bulunmamaktadır. Soruşturmanın ilk aşamalarında 3-4 kadın Adli Tıbba gönderilmiş, yapılan muayeneler kadınların beden ve ruh sağlıklarının yerinde olduğunu, cinsel saldırıya uğramadıklarını ortaya koymuştur. Bunun üzerine kadınların Adli Tıbba gönderilmesi bıçak gibi kesilmiştir. Sonrasında sanıkların ve avukatlarının tüm taleplerine rağmen hiçbir sözde mağdur Adli Tıbba muayeneye gönderilmemiştir.
  • Sözde tacize uğradıkları yerlere yıllar boyunca gelmeye devam etmiş, bu kişilerle yıllar boyunca görüşmüş, hatta -dosyada kadınların beyanlarıyla sabit olduğu üzere- sözde cinsel saldırıya uğradıkları yerlerde fotoğraflar çekip paylaşmış, sözde kendisine saldıran kişiyle hemen iddia edilen eylemin akabinde AVM’ye gidip eğlenmiştir. Bu kadınlar içinde kendisine güya tecavüz eden kişiyi cezaevinde ziyaret etmeye giden, mektuplarında onu ne kadar sevdiğini anlatanlar bulunmaktadır.

Bu ve daha bir çok sebepledir ki İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1 Ceza Dairesi dosyayı 1.5 yıl detaylı olarak inceledikten sonra, ortadan hiçbir delili olmayan beyanlar dışında bir şey olmadığını görerek, cinsel saldırı suçlarının tamamı yönünden bozma ve tahliye kararı vermiştir.

Bugün Türkiye’de müvekkil ve arkadaşlarının bir kumpas dosyasının mağdurları olduğunu bilmeyen, ortaya atılan iddialara itibar eden tek bir kişi bile yoktur. 7 yıldır karalama içerikli haberlerin tüm hızıyla devam ediyor olmasının sebebi de budur. Ortada gerçekten işlenmiş tek bir suç ve buna dair tek bir delil olmuş olsa yıllar boyunca bu kadar zahmet, emek ve para harcanarak karalama yapmak için uğraşmaya gerek olmayacağı açıktır. Zor ve dayatmayla alınan müşteki beyanlarına, hemen her gün yapılan kara propagandaya, oluşturulan sahte delillere, sanıkların tek bir cümle bile kendilerini kamuoyuna anlatmasına izin verilmemesine rağmen bu kurgu bir netice vermemiştir. Bundan sonra da vermeyecektir. İlk bakışta müvekkilin aleyhine gibi görülen her haber, her iftira, her karalama bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hayrına olacaktır.

Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine sunarız. 11.04.2025

Daha yeni Daha eski