“Kızıl Goncalar” dizisinin 40. bölümünde, dizide Müslüman dindar bir görünüm sergileyen Cüneyd Güneş karakterine, özel olarak Darwinizm propagandası yaptırılmıştır.
Cüneyd karakteri dizinin sonlarına doğru Özlem Gürses isimli sunucunun televizyon programına katılmış, gençlerden oluşan bir izleyici kitlesi ile sohbet mizanseni kurgulanmıştır.
Cüneyd, gençlerin “siz evrime inanmıyorsunuz ki…” ifadesinin ardından “…önce maden vardı, ondan bitkiler, bitkilerden hayvanlar vücuda geldi, hayvan kemalini bulduğunda insan zahir oldu…” diyerek güya canlıların ve insanın evrim geçirdiğini anlatmıştır. Üstelik bu açıklamayı kendisinin değil, Darwin’den 100 yıl önce, 1703-1780 yılları arasında yaşamış olan Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın söylediğini iddia etmiştir.
Oysa Evrim Teorisi modern bilimin, somut delillerin, yaşayan fosillerin, canlıların organlarından proteinlerine kadar tüm özelliklerinin karşısında yenilmiş, geçersizliği kanıtlanmış bir aldatmacadır.
Ayrıca Evrim Teorisi hiçbir zaman İslam ile bağdaşmaz. Evrim teorisi, Yaratılış gerçeğine bir reddiye olarak ortaya atılmış bir yalandır. Kuran’da evrimin geçersizliğine dair önemli deliller verilmektedir.
Evrim Modern Bilime Yenilmiştir
Paleontoloji, Genetik, Biyoloji, Anatomi, Biyokimya ve daha pek çok bilim dalında yapılan araştırmalar ve günümüzde elde edilen tüm bilgiler Evrim Teorisinin bir SAFSATADAN başka bir şey olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Evrim teorisi bu bilim dallarının her biri tarafından ayrı ayrı tartışmasız şekilde çürütülmüştür.
Günümüzde bu kadar bilgi ve imkân varken, 18. yüzyıl bilimi ile yaşamın kökenini açıklamaya çalışmak hem yanlış sonuçlara neden olur, hem de açıklamayı yapanı bilgisiz gösterir.
Evrim Fosillere Yenilmiştir
Evrim teorisi bütün canlıların birbirlerinden türediklerini iddia eder. İddiaya göre, oluşan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca senelik uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir.
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız ara türlerin oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir. Evrimcilere göre yarı balık-yarı sürüngen, yarı sürüngen-yarı kuş ve benzeri şekilde eksik, kusurlu özellikler taşıyan pek çok canlının fosilleri bulunmalıdır. Evrimciler geçmişte yaşamış olduğuna inandıkları bu hayali yaratıklara "ara-geçiş formu" adını vermektedir. Charles Darwin, teorisini ortaya atarken bu şekilde sakat, eksik, kusurlu canlılara ait fosiller bulunmazsa TEORİSİNİN GEÇERSİZ OLACAĞINI açıklamıştır.
Nitekim dünyanın çok çeşitli bölgelerindeki fosil yataklarından yüz milyonlarca fosil çıkartılmış, TEK BİR ARA GEÇİŞ FORMU bulunmamıştır. Günümüze kadar gelen tüm paleontolojik dönemlere ait fosiller, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını göstermektedir. Tüm fosiller, canlıların bir anda, kusursuz özelliklerle yaratıldıklarını ve hiçbir zaman DEĞİŞMEDİKLERİNİ İSPAT ETMİŞTİR.
Sayın Adnan Oktar’ın her biri yaklaşık 700 sayfadan oluşan dev boyutlardaki “Yaratılış Atlası” isimli kitap serisinde yüzlerce fosil örneği günümüzde yaşayan türdeşleri ile birlikte fotoğraflanmıştır. Bu fotoğraflarda canlıların yüz milyonlarca yıldır hiç değişmediği, yani evrim geçirmediği açıkça görülmektedir.
Yaratılış Atlası, başta İngilizce ve Fransızca olmak üzere çeşitli dillerde hazırlanmış, Amerika, Fransa, Çin, Brezilya, Hollanda, Belçika, İngiltere, İtalya, İsveç, İsviçre, İspanya, Danimarka gibi birçok ülkede binlerce bilim adamı, politikacı ve diğer pek çok kişiye ücretsiz ulaştırılmıştır.
Atlasın dağıtılmasından sonra Avrupa Konseyi toplanıp bu bilgileri tartışmış, Yaratılış Atlasının evrimi yıkan etkisi dünya basınında geniş yer bulmuştur.
Atlas’ta gösterilen fotoğraflar evrimi somut delillerle yerle bir ettiği için, Darwin’in teorisine körü körüne sahip çıkan kesimlerde bu kitap, kendi ifadeleri ile “ideolojik bir deprem” etkisi oluşturmuştur. Bunun sebebi, kitaptaki fosil kanıtların, yıllardır materyalizmin yegane dayanağı olarak zorla dayatılan Darwinizm'i yerle bir etmesidir.
Yaratılış Atlasının 1. cildi aşağıdaki linkten incelenebilir:
https://www.harunyahya.info/kitaplar/yaratilis-atlasi-cilt-1
Evrimcileri yenilgiye uğratan, yaşayan fosillere verilebilecek en ünlü örneklerden biri 410 milyon yıllık Coalecanth isimli balığın fosilidir. Coelacanth fosili birçok evrimci kaynakta sudan karaya geçiş konusunda "çok kesin bir ara geçiş formu" olarak tanıtılmıştır.
Evrimciler Cœlacanth'ın ilkel bir akciğere, gelişmiş bir beyne, karadan çıkmaya hazır bir dolaşım ve sindirim sistemine, hatta ilkel bir yürüme şekline sahip bir ara-geçiş formu olduğunu iddia etmişlerdir. Ancak Coalecanth’ın yaşayan bir örneği, 22 Aralık 1938'de Hint Okyanusu'nda balıkçılar tarafından yakalanmıştır.
Kanlı canlı ele geçirilen Cœlacanth örneği göstermiştir ki, bu canlı, iddiaların aksine ilkel bir akciğere ya da büyük bir beyne sahip değildir. Evrimci araştırmacıların ilkel akciğer olduğunu düşündükleri yapı, balığın vücudunda bulunan bir yağ kesesidir. Hatta Cœlacanth'ın, gerçekte okyanusun en derin sularında yaşayan ve 180 m. derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan bir dip balığı olduğu anlaşılmıştır.
Kısaca evrim hem fosillere hem de onların günümüzde yaşayan HİÇ DEĞİŞMEMİŞ türdeşlerine yenilmiştir.
Evrim, Canlılığın Yaratılışına Yenilmiştir
Cansız maddelerden canlılık asla oluşamaz. Evrimciler, ilk canlı hücrenin nasıl var olduğu sorusu üzerine 20. yüzyılın başından itibaren çeşitli teoriler geliştirmiştir.
Bu konuda yapılmış deneylerden sürekli gündemde tutulmakta olan 1953 tarihli Miller deneyi, canlılığın ilkel dünya şartlarında tesadüfen meydana gelebileceğini KANITLAMAZ. Deney, amino asit sentezlemeye yönelik bilinçli ve kontrollü bir laboratuvar çalışmasıdır. Kullanılan gazların cinsleri ve karışım oranları amino asitlerin oluşabilmesi için en ideal ölçülerde belirlenmiştir. Ortama verilen enerji miktarı, ne eksik ne fazla, tamamen istenen reaksiyonların gerçekleşmesini sağlayacak biçimde titizlikle ayarlanmıştır. Deney aygıtı, ilkel dünya koşullarında mevcut olabilecek hiçbir zararlı, tahrip edici ya da amino asit oluşumunu engelleyici unsuru barındırmayacak biçimde izole edilmiştir. Kaldı ki zaten istenen aminoasitler dahi üretilememiştir.
Bu konuda yine gündemde tutulmakta olan ikinci deney olan Fox deneyinde ise Sydney Fox, laboratuvarda, "çok özel koşullarda", saflaştırılmış amino asitleri kuru ortamda ısıtarak birleştirmiştir. Amino asitler birleştirilmiş ancak proteinler ELDE EDİLEMEMİŞTİR. Elde edilen, birbirine rastgele bağlanmış, basit ve düzensiz amino asit halkalarıdır ve oluşan yapıların PROTEİN İLE İLGİSİ YOKTUR. Sonuç olarak Fox’un deneyi de Miller’ın deneyi gibi geçersiz bir girişimden başka bir şey değildir.
Deneylerin gösterdiği çaresizlik nedeniyle ortaya atılan diğer teoriler büyük bir çöküş ile karşı karşıya kalmıştır. Evrim teorisi, daha henüz canlılığın temel taşı olan proteinin oluşumunu açıklayamamaktadır. Henüz canlılığın başlangıcına bir açıklama bulamayan bir teorinin, birbirinden evrimleşme safsatasını canlı tutmaya çalışması ise hayret vericidir.
Birbirinden evrimleşme safsatasının dayanak noktası ise, evrimciler için hep doğal seçilim ve mutasyon kavramları olmuştur. Bunların evrim adına bir şey kazandırmadığını da şu şekilde açıklayalım:
Evrim, Kendi Sözde Mekanizmalarına Yenilmiştir
Darwinizm, türlerin birbirinden türediğini öne sürmekte ve bunun kökeninde de özellikle iki mekanizmanın etkili olduğunu iddia etmektedir.
Bunlardan biri doğal seçilim diğeri ise mutasyondur.
- DOĞAL SEÇİLİM
Doğal seçilim, doğada daimi bir yaşam mücadelesi olduğu ve bu mücadelede hayatta kalanların hep "güçlü ve doğal şartlara uygun" canlılar olacağı varsayımına dayanır. Örneğin yırtıcı hayvanların tehdidi altında olan bir geyik sürüsü içinde, doğal olarak hızlı kaçabilen geyikler hayatta kalacaktır. Doğal olarak da bir süre sonra bu geyik sürüsü hızlı koşabilen geyiklerden ibaret hale gelecektir.
Dikkat edilirse bu süreç, ne kadar uzun sürerse sürsün, geyikleri bir başka canlı türüne dönüştürmeyecektir. Zayıf geyikler ölüp, güçlüler hayatta kalsa bile sonuçta geyiklerin genetik bilgisinde bir değişiklik olmadığı için bir "tür değişimi" gerçekleşmez.Geyikler ne kadar seleksiyona uğrarlarsa uğrasınlar, geyik olarak yaşamaya devam ederler.
Doğal seleksiyon vasıtasıyla sadece bir topluluğun içindeki sakat, zayıf ya da çevre şartlarına uymayan bireylerin ayıklanmasına vesile olur; yeni canlı türleri, yeni genetik bilgi ya da yeni organlar ortaya çıkarmaz. Yani doğal seleksiyon vasıtasıyla canlılar evrimleşmez. Nitekim Darwin bu gerçeği "faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal seleksiyon hiçbir şey yapamaz" diyerek kabul etmiştir.
- MUTASYON
Mutasyon, canlı hücresinin çekirdeğinde bulunan ve genetik bilgiyi taşıyan DNA molekülünde, radyasyon veya kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen kopmalar ve yer değiştirmelerdir. Mutasyonlar DNA'yı oluşturan nükleotidleri tahrip eder ya da yerlerini değiştirirler. Çoğu zaman da hücrenin tamir edemeyeceği boyutlarda birtakım hasarlara sebep olurlar.
Dolayısıyla, evrimcilerin arkasına sığındıkları mutasyon, hiç de sanıldığı gibi canlıları daha gelişmişe ve mükemmele götüren tılsımlı bir değnek değildir. Mutasyonların net etkisi zararlıdır. Mutasyonların sebep olacağı değişiklikler ancak Hiroşima, Nagazaki veya Çernobil'deki insanların uğradığı türden değişiklikler olabilir.
Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı mutasyon örneği gözlemlenmemiştir.Tüm mutasyonların zararlı olduğu görülmüştür. Tıp kitaplarında “mutasyon örneği” olarak anlatılan mongolizm, Down Sendromu, albinizm, cücelik, orak hücre anemisi gibi zihinsel ya da bedensel bozuklukların ya da kanser gibi hastalıkların her biri, mutasyonların tahrip edici etkilerini ortaya koymaktadır. Elbette ki insanları sakat ya da hasta yapan bir süreç, evrimcilerin iddia ettiği gibi "geliştiren bir evrim mekanizması" olamaz.
Darwinizm’i Bilimsel Zannetmek Büyük Bir Yanılgıdır
Tüm bu bilgilere rağmen, günümüzde televizyonlarımızda yer alan bir dizide, özellikle İslam dinini temsil eden bir kişinin evrimi savunur bir görünümle çıkması düşündürücüdür. Dindarları evrimci gibi göstermek, uzun zamandır Darwinist diktatörlüğün devam ettirdiği bir politika gibi görünmektedir. Evrimin yaratılış gerçeği ile çatışmadığı, dini alimlerin geçmişte tekamülü savundukları gibi konular, özellikle Darwinist diktatörlüğün savunucuları tarafından gündeme getirilmekte ve böylelikle evrim dindar kesime de cazip ve inanılır gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Her ne kadar Kızıl Goncalar senaristlerinin bu hususu bu amaçla diziye dahil etmediklerini düşünsek de, bu yöndeki genel hataya düşmüş gibi gözükmektedirler.
Darwinist diktatörlüğün bu yöndeki çabası, temelde şundan kaynaklanmaktadır: Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının 40 yılı aşkın süredir Darwinizm ve evrim teorisine karşı verdikleri etkili mücadele sayesinde, Türk gençliği, İslam dinin evrim ile bağdaşmadığını, canlıları Allah’ın yarattığını, bilimsel delilleriyle ve ispatlarıyla görmüştür. Sayın Adnan Oktar, 7 yıldır cezaevinde olmasına rağmen, bu konuda oluşan kanaat değişmemiştir ve evrim, tüm dünyada sorgulanmaktadır.
Hatta bu nedenledir ki dizideki gençler Müslüman bir kişinin Evrim teorisini geçersiz kabul etmesi gerektiğini bilerek, Cüneyd karakterine “siz evrime inanmıyorsunuz ki…” demişlerdir.
Ancak Cüneyd karakteri senaryo gereği mecbur bırakıldığı bilim dışı izahlarla, İslam ile hiçbir şekilde bağdaşmayan bir evrim propagandası yapmak durumunda kalmıştır. Nitekim dizide yapılan evrim propagandası için, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın görüşleri de çarpıtılmıştır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Darwinist Evrimi Savunduğu Yanılgısı
Öncelikle, Erzurumlu İbrahim Hakkı fikirleri kabul edilmesi gereken bir “İslam âlimi” değil, bir felsefecidir. Bir kısım ilahiyat profesörlerine göre, 18.yüzyılda yaşamış ve çeşitli kitaplar okumuş, araştırmacı bir kişidir.1
1757 yılında yazdığı Marifetname isimli eserini de bu okuduğu kitapların etkisinde hazırlamıştır. Kitabında kendince dini ve ahlaki konulardan bahsettiği gibi biyoloji, fizyoloji, astroloji, astronomi, sosyoloji, psikoloji, matematik gibi pek çok konuya da değinmiştir.1
Sayın Adnan Oktar’ın pek çok eserinde de delilleriyle açıkladığı üzere, evrim teorisi ilk kez Darwin tarafından ortaya atılmış bir iddia değildir. Çağlar boyunca inkârcıların doğadaki nesnelere güç atfetme arzusu, çeşitli şekillerde ortaya çıkmıştır. Bu iddialara Mısır hiyerogliflerinde, Babil ve Sümer yazıtlarında, eski Yunan filozoflarında, hatta Arap kültüründe de rastlanır.
400’e yakın kitap okuduktan sonra1Marifetname’yi yazdığı söylenen İbrahim Hakkı da, bilimsel konularda doğal olarak eksik ve kusurlu bilgiler içeren eserlerden etkilenmiş olabilir.
İbrahim Hakkı’nın zamanında yaptığı yorumları, “bir İslam âliminin evrim teorisini savunması” olarak öne sürmek, her şeyden önce bu konudaki bilgisizliği ortaya koymaktadır.
Çünkü İbrahim Hakkı, Marifetname’de insanın yaratılışını Evrim Teorisi’nin öne sürdüğü şekilde tesadüflere dayandırmamış, insanın, Allah tarafından çamurdan yaratıldığını anlatmıştır.
Marifetname’de Hazreti Adem’in (as) yaratılışı şu şekilde anlatılmaktadır;
“Ba’dehu, Hak Tealâ baba-i âlem ebu’l-beşer olan Âdem (a.s)’i halk etmek muradeyledikte Azraîl (a.s)’i gönderip yeryüzünde ekâlim-i seb’a’dan enva-i turâb almıştır. Ba’dehu Cebraîl (a.s)’i gönderip ol tîn-i yâbis’i 40 gün tahmîr kılmıştır. Ba’dehu Hak Tealâ onu ahsen-i takvîm üzere batn-ı Vâdi-i Nu’mân’da tasvîr etmiştir…” (İbrahim Hakkı, Marifetname, İstanbul, Matabaa-yı Ahmed Kâmil, 1330, s, 18)2
Sadeleştirilmiş hali: “Sonra Cenâb-ı Hak âlemin babası ve Ebûl beşer Hz. Âdem (a.s)’ı yaratmak isteyince Azrail (as)’ı yeryüzüne gönderip ona, yedi iklimden toprak aldırmıştır. Sonra Cebrail (as)’ı gönderip, o, kuru toprağı yoğurup hamur haline getirmiş ve 40 gün o şekilde bekletmiştir. Sonra Cenâb-ı Hak bu hamura Numan vadisinde en güzel şekilde suret vermiş ve Kendi ruhundan onun başına üfleyerek diriltmiş ve melekleri ona secde ettirip yeryüzünde evlatlarına peygamber yapmıştır. Yalnız İblis ona secde etmediği için lanetlenmiştir.”2
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere İbrahim Hakkı klasik anlamda Darwinist evrimi savunmamaktadır.
Ancak Kızıl Goncalar dizisinde bu tip bir imaj verilmeye çalışılarak İslam ve evrim arasında hayali bir bağ kurulmaya çalışılmıştır. Oysa İslam ve evrim hiçbir zaman bağdaşamaz.
İslam ve Evrim Hiçbir Zaman Bağdaşmaz
Bazı kişiler, materyalist telkin ve propagandalar sonucunda evrim teorisini bilimsel bir gerçek zannetme yanılgısına düşer ve bu teoriyle Allah'a iman arasında bir "orta yol" ararlar. Bu kişiler, Darwinizm'in canlılığın kökeni hakkındaki senaryosunu aynen kabul etmekte, ancak bu senaryonun Allah'ın kontrolünde olduğunu savunarak, evrim teorisi ile din arasında bir "uzlaşma" sağlamaya çalışmaktadırlar.
Ancak bu bakış açısı son derece yanlıştır. Çünkü evrim teorisi ideolojik arka planı olan, ateizmi sağlamlaştırmak ve temellendirmek amacıyla ortaya atılmış ve materyalist düşünceye sahip çevreler tarafından şiddetle sahiplenilmiş, Allah inancına muhalif bir düşüncedir. Materyalist felsefe üzerine bina edilmiştir ve dünya üzerindeki olayları yorumlayışı da "materyalistçe"dir.
Materyalizm, evreni oluşturan maddenin, var olan yegâne varlık olduğunu iddia eder. Bu batıl inanışa göre madde sonsuzdan beri vardır ve maddeye hâkim olan bir başka güç yoktur.
Materyalistler, evrenin tesadüfler sonucunda kendiliğinden şekillendiğini, canlılığın ise zaman içerisinde yine kör tesadüfler sonucu cansız maddelerden evrimleşerek meydana geldiği yanılgısını kabul ederler. Bu yanılgıya göre, yeryüzündeki tüm canlılar doğal etkiler ve tesadüfler sonucu ortaya çıkmışlardır. Kısaca evrim teorisi ile materyalist felsefe birbirini tamamlayan iki düşünce sistemidir.
Müslümanların evrim teorisini hafife almamaları, önemsiz kabul etmemeleri ve bu teoriyle fikri bir mücadele yürütülmesini gereksiz görmemeleri çok önemlidir.
Evrim teorisi gibi ideolojik anlam ifade eden ve İslam dininin gerçekleriyle çelişen bir teoriyi savunmak, inanç sahibi bir kişinin şiddetle kaçınması gereken bir durumdur.
Bilimsel bulguların da açıkça ortaya koyduğu gibi, madde sonsuzdan beri var değildir, başıboş da değildir. Allah tüm kainatı yoktan yaratmıştır. Canlılar da yine Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur. Evrendeki ve canlılardaki büyük denge ve düzen, bu gerçeğin açık kanıtlarıdır.
Evrimcilerin günümüz teknolojisiyle yapılmış kapsamlı araştırmaları ve somut delilleri bırakıp, evrim teorisi konusunda geçmişteki İslami görünümlü kaynaklarından destek aramaları, kendi teorilerinin geçersizliğini çok iyi bildiklerini ve çok zor durumda olduklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Allah Kuran'da inkâr edenler için,
"Yoksa onlar, hiçbir şey olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcılar kendileri mi?" (Tur Suresi, 35) buyurarak, evrimcilerin yaratılış karşısındaki batıl iddialarına dikkat çeker.
Bu konuda fikri bir "uzlaşma" aramak bir Müslüman için söz konusu değildir. Elbette insanlar istedikleri gibi düşünebilir, istedikleri teoriye inanabilirler. Ama ortaya atılma sebebi Allah'ı ve yaratılışı inkâr etmek olan bir teori ile "uzlaştırma" çabaları iyi niyetten uzak görünmektedir.
Kuran Evrimi Bilim ile Yalanlar
- SUDAN YARATILMANIN GERÇEK ANLAMI
Kuran'da canlıların ve insanın yaratılışı konusundaki ayetlere baktığımızda, bu yaratılış örneklerinin her birinin mucizevi olaylar olduğunu açıkça görürüz.
Allah Kuran'da canlıların yaratılışını şöyle açıklamaktadır:
Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)
Ayette karada yaşayan temel canlı gruplarına (sürüngenler, kuşlar ve memeliler) işaret edilmekte ve bunları Allah'ın sudan yarattığı bildirilmektedir. Dikkat edilirse, bu canlı grupları evrim teorisinin öngördüğü gibi "birbirlerinden" türememişler, "sudan" yaratılmışlardır. Yani Allah'ın ortak bir malzemeyi sebep kılmasıyla, ayrı ayrı var edilmişlerdir.
- İNSANDAN ÖNCE GEÇEN SÜRE
İslam dini ile Darwinizm'i birbirine uyumlu göstermeye çalışanlar bir başka ayeti de kendi iddialarına sözde delil olarak sunarlar:
"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti." (İnsan Suresi,1)
İslam âlimlerinin yorumlarında da söz konusu ayet hiçbir şekilde hayali evrimsel süreç ile ilişkilendirilmemiştir.
Örneğin Ömer Nasuhi Bilmen ayeti şu şekilde tefsir eder:
"Bu ayetler, Cenab-ı Hakk'ın insanları hiç mevcut, malum değillerken bilahare birer katre sudan işitir ve görür bir halde yaratmış ve onları imtihana tabi tutmuş olduğunu bildiriyor... Nev'i insan, başlangıçta hiç mevcut değildi, sonra bir müddet içinde bir katre sudan, bir topraktan ve çamurdan tasvir edilmiş bir ceset haline gelmiştir. O insan, o zaman malum değildi, onun ne gibi bir ismi haiz ve ne için yaratılmış olduğu gök ve yer halkınca bilinmiyordu. Sonra kendisine ruh bilinci yad edilmeye başlanılmıştır.”
İmam Taberi ise ayeti, "İnsanın '(Adem'in) üzerinden öyle bir zaman dilimi geçmiştir ki; o esnada o, şanı ve üstünlüğü olan bir şey bile değildi. O sadece yapışkan bir çamur ve değişken bir balçıktı" şeklinde tefsir etmektedir.
Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı "evrimsel süreç" olarak yorumlamak, Kuran'a göre dayanağı olmayan bir yorumdur.
- İNSAN ALLAH’IN MUCİZESİ İLE ÇAMURDAN YARATILMIŞTIR
Allah Kuran'da insanın yaratılışının da mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir. İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh vermesiyle yaratılmıştır:
“Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "ONU BİR BİÇİME SOKUP, ONA RUHUMDAN ÜFLEDİĞİM zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)
“Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.” (Müminun Suresi, 12)
Dikkat edilirse ayetlerde insanın -evrimcilerin iddia ettiği gibi- "maymundan" veya bir başka canlı türünden değil, cansız bir madde olan çamurdan yaratıldığı özellikle belirtilmektedir.
Allah, cansız çamuru mucizevi bir biçimde insana dönüştürmüş ve bu bedene ruh üflemiştir. Bunda hiçbir "hayali evrim süreci" yoktur, Allah'ın doğrudan mucizevi bir fiille yaratması vardır.
Nitekim Allah'ın aşağıdaki ayette bildirdiği "iki elimle yarattığım" şeklindeki müteşabih ifade de, insanın doğrudan Allah'ın kudretiyle yaratıldığını gösterir:
“(Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" (Sad Suresi, 75)
Kısacası Kuran'da insanın ve canlıların yaratılışı hakkında hiçbir "evrim" açıklaması yer almamakta, aksine tüm canlıların ve insanın Allah'ın mucizesi olarak su ve toprak gibi cansız maddelerden yaratıldığı bildirilmektedir.
- PEYGAMBERLER EVRİMİ YOK ETMİŞTİR
Darwinizm’i körü körüne savunanlar, Kuran’da belirtilen Hz. Musa’nın asasının yılana dönüşmesini ve Hz. İsa’nın çamurdan yaptığı kuşun canlanmasını -yani cansız bir varlığın canlı bir varlığa dönüşmesini-asla açıklayamazlar.
Eski Mısırlıların batıl inanışlarına göre, "Yılan, kurbağa, solucan ve fareler, su baskınlarıyla taşan Nil ırmağının çamurlarından oluşmaktadır." Yani, Darwinizm'in en temel iddialarından biri olan, "canlıların tesadüfler sonucunda balçıklardan" oluştuğu yanılgısı, Eski Mısır'da da yaygın olan bir inanıştır.
Dolayısıyla, Hz. Musa (as) tebliğ yapmaya başladığında, ilk olarak Mısırlıların bu batıl inanışlarını ortadan kaldırmaya yönelmiş ve evrimci düşünceyi yok etmiştir. Hz. Musa (as), Firavun'a tebliğ yapmaya gittiğinde, tıpkı günümüzdeki Darwinistlerin sorularına ve mantık örgülerine benzer şekilde, Firavun da ona, "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir?" diye sormuştur. (Taha Suresi, 51). Hz. Musa (as) ise Allah'ın ilhamıyla, "Bunun bilgisi Rabbim'in Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz"(Taha Suresi, 52) şeklinde cevap vermiş ve ispatları ve delilleriyle Firavun’a Yaratılış'ı anlatmıştır.
Kuran'da, Hz. Musa elindeki asayı yere attığında, Allah'ın dilemesiyle bu asanın canlı bir yılana dönüştüğü bildirilmektedir. Bu delil, evrimin, Kuran ile tam manasıyla yalanlandığını göstermektedir.
Hz. Musa (as) asasını yere attığında, cansız bir ağaç dalı, canlı bir yılana dönüşmüş; eline aldığında ise yılan tekrar cansız bir asaya dönüşmüştür. Sonra tekrar yere attığında, asa yine can bulmaktadır. Yani cansız bir madde, canlanmakta, bir eşya haline gelmekte, sonra ölmekte, sonra yine canlanmaktadır. Böylece Allah bu mucizesiyle insanlara, sürekli Yaratılış'ı göstermektedir.
Ayetlerde şöyle buyrulur:
Böylece, ONU ATTI; (bir de ne görsün) O HEMEN HIZLA KOŞAN (KOCAMAN) BİR YILAN (OLMUŞ). Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz." (Enbiya Suresi, 20-21)
"Sağ elindekini at, ONLARIN YAPTIKLARINI YUTACAKTIR; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz." (Enbiya Suresi, 69)
"Asanı bırak;" (Bıraktı ve) ONUN ÇEVİK BİR YILAN GİBİ HAREKET ETTTİĞİNİ görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. “Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz." (Neml Suresi, 10)
Asanın yılana dönüşmesi ve büyücülerin getirdikleri delilleri yutması ile etraftaki insanlar bu yılanın, gerçek bir yılan olduğunu açıkça görmüşlerdir. Çünkü yutma eylemi ile bu yılanın canlı olduğu; yani midesi olduğu, beslendiği ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Yoktan yaratılmayı açıkça gösteren bu harika olay karşısında Firavun’un yardımcıları da hemen secdeye kapanmış ve Allah'a iman etmişlerdir.
Hz. Musa (as)’ın kullandığı bu tebliğ yöntemiyle Allah insanlara canlılığın nasıl yoktan var edildiğinin bir örneğini göstermiştir. Allah'ın kendisine lütfettiği bu mucize ve yaptığı tebliğ sonucunda Hz. Musa (as), eski Mısırlıların batıl evrim inanışlarını bir hamlede yerle bir etmiştir.
Hz. Musa (as)’ın bu tebliğ yönteminin bir benzeri, Hz. İsa (as) tarafından gerçekleştirilmiştir. Hz. İsa (as) da tebliğinde, putperest düşünceye, pagan inanışlara ve tahrif olmuş Museviliğe karşı mücadele yürütmüş; insanlara doğruyu ve hakkı anlatmış, ama o da asıl olarak ilk önce Yaratılış'ı ispat etmiştir.
Kuran'da Hz. İsa (as)'ın “çamurdan kuş biçiminde bir şey yaptığı, sonra bunun içine üflediğinde, Allah'ın dilemesiyle, bu kuşun hayat bulup canlandığı” haber verilmiştir:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim.İZNİMLE ÇAMURDAN KUŞ BİÇİMİNDE (BIR ŞEYİ) OLUŞTURUYORDUN DA (YİNE) İZNİMLE ONA ÜFÜRDÜĞÜNDE BİR KUŞ OLUYORDU... (Maide Suresi, 110)
Bu kuş, hiçbir sebebe bağlı olmadan, Allah'ın dilemesi ve mucizesiyle, can bulmaktadır. Hz. İsa (as) da,ilk önce insanlara Yaratılış’ı ispat etmiş, insanların Allah'ın her şeyi yoktan var ettiğini anlamalarını sağlamıştır. Hz. İsa (as), Allah'ın lütfettiği bu mucizeyle, evrimci düşüncenin mantıksızlığını ve geçersizliğini gözler önüne sermiştir.
- CİNLER VE MELEKLER EVRİM OLMADAN YARATILMIŞTIR
Allah’ın canlıları evrimle yarattığı yanılgısıyla ortaya çıkanlar, meleklerin ve cinlerin yaratılışı konusu gündeme gelince suskun kalırlar. Allah cinlerin ve meleklerin yaratılışını ayetlerinde bildirir:
“Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Ve Cann"ı da daha önce "nüfuz eden kavurucu" ateşten yaratmıştık.” (Hicr Suresi, 26-27)
“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah"ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” (Fatır Suresi, 1)
İnsanın ve canlıların evrimle meydana geldiğini iddia edenler, nurdan yaratılmış meleklerin, ateşten yaratılmış cinlerin oluşumunu elbette ki evrimle açıklayamazlar.
Allah’ın kadrini takdir edemeyen, Allah’ın tüm sebeplerden münezzeh olduğunu fark edemeyen ve Rabbimiz’in “Ol” emriyle yarattığını kabul edemeyen insanlar için meleklerin ve cinlerin varlığı, tüm sahte iddiaları ortadan kaldırır. Çünkü can sahibi olan cinlerin ve meleklerin varlığı şu açık gerçeği ortaya çıkarır: Melekler ve cinler evrimle yaratılmadıkları gibi, insan da evrimle yaratılmamıştır.
- AHİRETTEKİ YARATILMA BİR ANDA OLACAKTIR
İnsan etten kemikten oluşan bir varlıktır. Ölümüyle birlikte tüm dokuları çürür ve yok olur. Baki kalacak olan Allah’ın bahşettiği ruhudur. Ve ruhu, ahiretteki sonsuz hayatını geçirmek üzere cennete veya cehenneme sevk edilecektir.
Fakat insan, ahirette yine bir beden içinde var olacaktır. Cehennem ehlinin gözleri, kulakları, derisi olacak ve aleyhine şahitlik edecektir. Allah, dünyada çürüyüp yok olmuş olan bedeni ahirette yoktan, bir anda yaratacaktır. Bazı kişilerin iddia ettiği şekilde Allah’ın, yoktan yaratmak için insanın dünyada kalmış bir kemik parçasına ihtiyacı yoktur (Allah’ı tenzih ederiz).
Allah, ilkin nasıl yarattıysa, ahirette de yalnızca “Ol” emri ile YOKTAN yaratacaktır.
Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:
“Çünkü O, İLKİN VAR EDEN, (sonra DİRİLTEREK) döndürecek olandır.” (Büruc Suresi, 13)
“De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” (Ankebut Suresi, 20)
Allah cinleri, melekleri, yılana dönüşen Musa’nın asasını, çamurdan kuşu ve ahiretteki yoktan yaratmayı yarattığı gibi, yeryüzündeki tüm canlı varlıkları da aynı şekilde, yalnızca “OL” emri ile yaratmıştır ve ahirette de aynı şekilde yaratacaktır.
Sonuç
Evrimin Allah inancıyla çelişmediğini iddia eden bir kısım Darwinistler, aslında dindar insanları büyük bir aldatmacaya sürüklemeye çalışmakta, onların samimi inançlarını istismar etmek için uğraşmaktadırlar. Bunu yaparak, dindar kesim içinde de evrimin kabul edilebilirliğini sağlama, kendilerine taraftar toplama ve Allah inancını kendilerince zayıflatma hedefi güderler. Oysa bugün, Allah inancının karşısındaki en büyük karşıtlıklardan biri ateizmin, materyalizmin ve hatta komünizmin kaynağı olan Darwinizm'dir.
Darwinizm, doğrudan Allah inancına karşı mücadele halinde olan deccalin en etkili ve en geniş çaplı oyunudur. Allah inancına sahip samimi dindarların, bu tehlikeyi görüp buna karşı yoğun bir ilmi faaliyet içinde olmaları gerekmektedir. Bu büyük tehlikeyi zararsız sanıp onun destekçisi olmak, tehlikeyi daha da büyütecek, Allah inancına karşı mücadele halinde olan tehlikeli bir akıma destek sağlayacaktır.
Kızıl Goncalar senaristlerinin, dizideki söz konusu yorumları bu amaçla yapmadıkları, "bilimsellik" adına pek çok Müslümanı yanlış yönlendiren bir akımı takip ettikleri kanaatindeyiz. KURAN'IN BİLİM İLE ÇELİŞMEDİĞİ, MÜTHİŞ BİLİMSEL GERÇEKLER BARINDIRDIĞI ve hatta kimi zaman BİLİMİN KURAN'DAKİ DELİLLERİ TAKİP EDEREK ÖNEMLİ GERÇEKLERE ULAŞTIĞI bir gerçektir. Şayet Kuran ve İslam'ın bilim ile iç içe olduğu gösterilmek isteniyorsa, o zaman bu delillerin gösterilmesi, Kuran'daki matematik mucizelerin ve bilimsel işaretlerin üzerinde durulması çok daha güzel ve doğru olur. Evrim teorisi gibi bilimle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmayan, dahası ideolojisi itibariyle Allah inancına bir reddiye olarak ortaya çıkmış bulunan bir teorinin dindar kişiler tarafından zikredilmesi ve savunulması, ciddi bir hata ve Müslümanları ve hatta tüm insanları dinsizliğe kadar sürükleyecek bir vebal olabilir.
Örnek Müslüman’ın tavrı, bir konuyu samimiyetle araştırmak, öğrenmek ve ona göre davranmak olmalıdır:
"… İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır. " (Cin Suresi, 14)
Sevilen dizi Kızıl Goncalar'ın ekibinin, bu önemli hatayı bir an önce bertaraf edeceğine ve Müslüman kimliği taşıyan kişilerce asıl olarak Allah'ın yoktan yarattığı gerçeğini vurgulayan izahlara yöneleceğine inanıyoruz. Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.
REFERANSLAR