İSTANBUL 1 AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

DOSYA NO : 2023/ 246 E 

SANIK        : ADNAN OKTAR

MÜDAFİ    : AV. MERT ZORLU

KONU        : Müvekkilin İslam’ın temel inanç esaslarından biri olan Mehdiyete inanıyor, bu inancını anlatıyor ve savunuyor olmasının sebepleri, gerekçeleri ve bu sebeple kendisine suç isnat edilmesinin mümkün olmadığına dair beyanlarımız hakkında 

AÇIKLAMALAR

30.10.2024 tarihli 4. celsede sanıkların gerek ana dava dosyası iddianamesinde gerekse huzurdaki iddianamede geniş yer tutan Mehdiyet konusunda açıklama yapmak istemeleri sebebiyle Sayın Makamınızın “bu konu bizim dosyamızla ile ilgili değil” şeklinde bir itirazı olmuştur.  Her ne kadar huzurdaki yargılama konusu temel olarak nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi saklamak ve gizlemek gibi isnatları kapsamında olsa da “suçtan kaynaklanan mal varlığını aklamak” sevk maddesiyle de görüldüğü üzere sözde örgüt kapsamında işlenen bir suç isnadı bahse konu olduğundan, müvekkilin dosyaya dahil edilmesi de TCK 220/5 gerekçesiyle olduğundan, İddianamede yer alan sözde örgütün sözde amaç suçu ve ideolojisine dair iddiaların açıklığa kavuşturulması da önem kazanmaktadır.

Nitekim huzurdaki iddianamenin ilk bölümünde de güya müvekkil ve arkadaşlarının Mehdilik inancıyla suç işlemek için bir araya geldikleri iddiası yer almıştır. Bu durumda huzurda yargılaması yapılan konunun sözde örgüt isnadından ve sözde örgütün yapılanması, inancı ve ideolojisine yönelik isnatlardan bağımsız değerlendirilmesi mümkün değildir.

 İddia Makamı’nın ana iddiası, müvekkil ve arkadaşlarının güya Mehdilik inancı çevresinde toplanan bir arkadaş grubu olduğu için bahse konu suçları işledikleri olduğuna göre; müvekkil ve diğer sanıkların Mehdiyet inancının örgütsel bir amaç taşımadığını, kişileri suça teşvik edecek bir inanç olmadığını, devletin yapısına ve işleyişine karşı olmadığını, tam tersi devletin bekasını destekleyen bir inanç olduğunu, Mehdiyetin siyasi bir yönü olmadığını, Mehdiyet hadislerinde Mehdi’nin siyasetten uzak duracağının önemle vurgulandığını, Mehdi’nin sadece insanlara sevgiyi ve iyiliği öğreten bir manevi önder olacağını anlatmaları savunmalarının doğal olarak önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Dilekçemizin ilerleyen bölümlerinde kapsamlı olarak izah edeceğimiz üzere Mehdiyetin amaç suç olarak belirlenmesi kanunlara, Yargıtay içtihatlarına ve hukuki diğer tüm kriterlere göre mümkün olmamakla birlikte bu durum Mehdiyet inancının ne olduğunun tam olarak bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.

Bu sebeple, Mehdiyet inancının anlatılması ve konuşulması zaman zaman bazı kesimler tarafından tehlikeli olarak algılanmış, geçmişte de başta Bediüzzaman Said Nursi olmak üzere pek çok alim Mehdiyeti anlattığı için çeşitli baskı ve dayatmalara maruz kalmıştır. Bediüzzaman yaklaşık 30 yılını sürgünlerde ve cezaevinde geçirmiştir. Değerli yazar ve düşünür Mehmet Şevket Eygi, Mehdiyeti anlattığı için kendini Mehdi ilan etmekle itham edilmiştir. Esad Coşan Hocaefendi de Mehdiyet inancı sebebiyle güya devleti ele geçirmek ithamına maruz kalınca yurt dışına gitmek zorunda kalmış ve Avusturalya’da vefat etmiştir.

Mehdiyetin anlatılmasından rahatsız olunmasının temel nedenlerinden biri belirttiğimiz üzere konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olmamaktır. Birtakım çevreler de insanların Mehdiyet hakkındaki bilgisizliğini kullanarak Mehdiyeti güya Devlete karşı bir inanç gibi göstermek istemişler, Mehdiyeti anlatanların Devleti ele geçirme gibi bir gizli planla hareket ettiklerini öne sürmüşlerdir. 15 Temmuz’daki hain kalkışmayı bahane ederek sonrasında siyasi ve ideolojik amaçlar doğrultusunda cemaat ve tarikatları baskı altına almak isteyen bazı çevreler de toplumdaki hassasiyeti fırsat bilerek bu konuyu kendi hedefleri doğrultusunda kullanmaya yeltenmişlerdir.

Oysa müvekkil ve arkadaşlarının tarihleri boyunca Devlete karşı en ufak bir tutumları olmadığı gibi, Devleti ele geçirmek gibi bir hedef içinde olmadıkları, sayıları ve maddi imkanlarının da buna müsait olmadığı, devlet kurumları, siyaset ve bürokrasi içinde hiçbir zaman yer almadıkları açıkça bilinmektedir. Ancak müvekkilin inancı gereği Mehdiyeti anlatıyor ve gündemde tutuyor olması, söz konusu çevrelerin bu konuyu çarpıtarak ve bilgisizce yorumlayarak müvekkil ve arkadaşları aleyhine kullanmaya kalkışmalarına sebep olmuştur.

Bu sebeple aşağıda müvekkilin, neden Mehdiyet konusu üzerinde durduğu, bunun inancının doğal bir parçası olduğu, Mehdiyetin Devletimiz tarafından da desteklenen birleştirici, bütünleştirici, milli-manevi şuuru, vatan, millet, devlet sevgisini pekiştiren bir inanç olduğu gibi gerçekler başta olmak üzere bazı önemli hususlar bilginize arz edilmiştir.

Dilekçemizdeki temel konular şu başlıklar altında toplanmıştır: 

1.     MÜVEKKİL ADNAN OKTAR HİÇBİR ZAMAN MEHDİLİK İDDİASINDA OLMAMIŞTIR

Ana dava dosyası da dahil olmak üzere müvekkile yönelik “Mehdilik iddia ederek devleti ele geçirme” isnadı, akla ve mantığa aykırı olmakla birlikte, somut delillerle de desteklenmeyen, salt kişisel yoruma dayanan bir çıkarımdır. Bu iddiaların bir ön yargı oluşturma ve suni suç meydana getirme gayesi dışında bir hedefi bulunmamaktadır.

Müvekkilin hayatının hiçbir döneminde Mehdilik iddia etmediği ve etmeyeceği konusunda tavrının kesin olduğu tüm Türkiye tarafından bilinmektedir.

Peygamber’in Müslümanların hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiğini, dini vecibelerini ne şekilde yerine getireceklerini, başlarına neler gelebileceğini ve bunlara nasıl karşılık vermeleri gerektiğini anlatan binlerce hadisi bulunmaktadır. Mehdiyet ve kıyamet alametleri konusu da hadis literatürü içinde geniş bir yer tutmaktadır.

Peygamberin haber verdiği bilgilerin her birini; nasıl namaz kılınacağını, nasıl abdest alınacağını, nasıl iyi bir insan olunacağını her Müslüman okumakla, öğrenmekle ve anlatmakla mükellef olduğu gibi Mehdiyet konusunu da aynı şekilde bilmekle, öğrenmekle ve anlatmakla mükelleftir. Mehdiyet konusu Peygamberin anlattığı binlerce konudan sadece biridir. Peygamberin üzerinde durduğu her konu kadar önemlidir. Ayrı bir mana yüklenmesi gereken bir konu değildir.

 İslam tarihine bakıldığında, yakın tarihte de çokça örneği görüldüğü üzere, Mehdiyeti anlatan alimlerin ve yazarların neredeyse hepsi Mehdilik iddia etmekle itham edilmiştir. Mehmet Şevket Eygi, Şeyh Nazım Kıbrısi, Bediüzzaman Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan bu kişilerden bazılarıdır. Mehdi’yi ancak kendini Mehdi zannedenler anlatır gibi bir imaj oluşturulması, müvekkilin kanaatine göre, Mehdiyetin anlatılmaması için oluşturulmuş özel bir durumdur.

Kendisine teklif de edilse, sayısız menfaat de sunulsa, üzerinde baskı da kurulsa dindar bir insan olan müvekkilin Mehdilik iddiasında bulunması teknik olarak da mümkün değildir. Zira bilindiği üzere böyle bir iddia İslami kurallara göre “dinden çıkmak” anlamı taşıyacaktır, müvekkil gibi dindar bir insanın ise böyle bir eyleme tevessül etmesi hayatın olağan akışına her açıdan aykırıdır.

Nitekim aslında ana dava iddianamesinde de müvekkilin mehdilik iddiasında bulunmadığı gerçeği kabul edilmekte, ancak bunun üzerine daha da zorlama bir izahla “ima yoluyla mehdilik” gibi dinen hiçbir anlamı ve kıymeti olmayan bir kavram ortaya atılmaktadır:

İDDİANAME, S.19- Örgüt üyelerine de – HER NE KADAR AÇIKÇA SÖYLEMESE DE, İMALAR VE YORUMLAMALARLA- kendisinin Mehdi olduğuna, peygamberler üstü bir konumda çok özel bir insan olduğuna inandıran… 

İDDİANAME, S.19- Ayrıca örgütte AÇIKÇA SÖYLENMESE DE İMALAR YOLUYLA ADNAN OKTAR’IN MEHDİ, ÖZEL BİR İNSAN OLDUĞU HUSUSUNA İNANILMAKTA…

 Ana Davada İddia Makamı’nın bu yorumu, sonra hazırlanan tüm iddianameler gibi huzurdaki dosyanın iddianamesine de birebir yansımıştır. Ancak bu yorum gerçeklerle hiçbir şekilde uyuşmadığı gibi ortaya konulan isnat ve suçlamalarıyla da bizzat çelişmektedir.

Zira;

  • Mehdilik iddiasıyla insanları istismar etmeye çalışan bir kişinin bunu ima yollu yapmasının hiçbir etkisi olmaz.
  • İma yollu bir iddia aksine tereddüt, güvensizlik, tedirginlik oluşturur. Kendinden eminsizlik görünümü verir.
  • Böyle zayıf bir ima sonucunda kimsenin iradesi fesada uğramaz.
  • Çok az bir aklı olan kimse bile böyle bir imadan etkilenip sorgusuz sualsiz ırzını, namusunu, istikbalini kimseye teslim etmez.

Dolayısıyla hayatının hiçbir döneminde Mehdilik iddiasında bulunmayan, bundan şiddetle kaçınan ve uzak duran müvekkili “ima yoluyla mehdilik iddiasında bulunmakla” itham etmek, kanaatimizce, bu konuda tek bir tane dahi müvekkil aleyhine delil hatta karine dahi olmamasının karışında yaşanan büyük bir çaresizliğin ürünüdür.

ADNAN OKTAR: “BEN DEFALARCA YEMİN ETTİM, MEHDİLİK İDDİASINDA BULUNMAYACAĞIMI SÖYLEDİM, LANETLEŞTİM DE...” (7 Aralık 2017, A9 TV canlı yayını)

Yukarıda da belirttiğimiz gibi müvekkil Adnan Oktar’ın, hayatının hiçbir safhasında Mehdilik iddiası olmamış ve bu yönde hiçbir söylemde bulunmamıştır. Tam aksine, Mehdilik konusunda araştırma ve kitap çalışmaları yapmaya başladığı yıllardan günümüze kadar sayısız kez;

  • MEHDİ'DE OLMASI GEREKEN BİRÇOK ÖZELLİĞİN KENDİSİNDE BULUNMADIĞINI,
  • KENDİSİNİN SADE DİNDAR BİR VATANDAŞ OLDUĞUNU,
  • MEHDİLİK İDDİA ETMENİN HARAM OLDUĞUNU, DİNDEN ÇIKMAK ANLAMINA GELDİĞİNİ” belirtip
  • MEHDİLİK GİBİ BİR İDDİASININ HİÇBİR ZAMAN OLMADIĞINA VE ÖLENE KADAR DA OLMAYACAĞINA DAİR DEFALARCA YEMİN EDİP, LANETLEŞMİŞTİR.

BU KONU GEÇMİŞTEN GELEN BAZI HUSUMETLİ ÇEVRELERİN ORTAYA ATTIĞI GALİZ BİR İFTİRADAN İBARETTİR. Bu iftiraya uzun yıllardır maruz kalan müvekkil kararlı bir şekilde kendisinin asla bir Mehdilik iddiasının olmadığını ve ölene kadar da olmayacağını yıllardır her ortamda sayısız kereler tekrar etmiştir. Müvekkilin bu konudaki ifadelerinden birkaç örnek vermek gerekirse:

"Sen Mehdilik iddia ediyorsun... ETMİYORUM canım kardeşim. MEHDİLİK İDDİA ETMİYORUM VE ETMEYECEĞİM DE. Diyorum bak: “ALLAH’IN, MELEKLERİN, BÜTÜN İNSANLARIN LANETİ ÜZERİME OLSUN. ÖLÜNCEYE KADAR BEN MEHDİLİK İDDİA ETMEYECEĞİM. Ne yapacaksın şimdi?... Mehdiyet iddia değildir, ispattır. Allah Mehdisini çıkartır, telaş etmeye gerek yok. BEN MEDRESE EĞİTİMİ GÖRMEDİM, HOCALIK EĞİTİMİ ALMADIM. ORDAN BURADAN OKUDUĞUM KİTAPLARDAN SAMİMİ OLARAK NAKLEDİYORUM, HERHANGİ BİR TÜRK VATANDAŞIYIM, HOCALIK, ALİMLİK İDDİAM YOK BENİM. SÖYLÜYORUZ! ADAMLAR BİR TÜRLÜ SAKİNLEŞMİYORLAR YA! NASIL YAPALIM BUNLARA NE DİYELİM BİLMİYORUM Kİ. ŞİMDİ MEHDİ’DEN KİM BAHSEDERSE BUNLAR MEHDİLİK İDDİASI VAR ZANNEDİYOR. Mesela Mehmet Şevki Eygi hocamız hep Mehdi’den bahseder, tamam diyorlar Mehdi iddiası var. Mesela Mehdilik ile ilgili birisi bir kitap yazsın tamam Mehdilik iddiası var. Kardeşim ne alakası var. Resulullah (sav) bildirmiş, Hz Musa (as) bildirmiş. Allah’ın vahyetmesi ile 5000 yıllık geçmişte her yerde bunu görüyoruz bütün dinlerde bütün tahrif olunmuş dinlerde bozulmuş hak dinlerde Mehdi var, İnka yazıtlarında var, en eski efsanelerde var, Ahir zamanda birisinin geleceği bütün dünyanın tek inançta toplanacağı hatta Firavun devrinde Firavun'un kendisi de biliyor söylüyor onların yazıtlarında da var." (https://www.youtube.com/watch?v=k4I31Fd3g1E) 


"Benim hiçbir zaman Mehdilik iddiam olmadı, olmaz. BÖYLE BİR İDDİAM OLSA CÜBBEYLE, SARIKLA YAYINA ÇIKAR, KADINLARLA HİÇ GÖRÜŞMEZ, MASON OLMAZ TÜM DÜNYAYA HAKİM OLAN GELENEKÇİ İSLAM ANLAYIŞINI ELEŞTİRMEZDİM. MEHDİLİK İDDİASINDA OLAN BİR İNSAN OLMADIM, OLMAYACAĞIM. BENZEMEK MEHDİYET İÇİN İSPAT DEĞİLDİR. Mehdi’yi şöyle anlarız: İslam hakim olur, Müslümanların başında bir manevi lider olur, İslam Birliği tam sağlanır, Hz İsa (as) namazda o şahsı öne geçirir, o zaman “Allahualem bu kişi Mehdi” deriz." (Adnan Oktar, A9 TV, 7 Ocak 2018)


"Yiğit Bulut: Siz Mehdi olduğunuzu mu ima ediyorsunuz?"

Adnan Oktar: "HAYIR ben haddimi bilirim, ben Allah’ın herhangi bir kuluyum, aciz bir kuluyum. ÖYLE BİR İDDİAM YOK, NİÇİN OLSUN, HEM HARAMDIR MÜSLÜMAN BÖYLE BİR İDDİADA BULUNAMAZ, BUNU DERSE DİNDEN ÇIKAR..." (Habertürk, Sansürsüz Programı)


Ben bir din eğitimi almadım, hoca değilim, alim değilim. Sadece samimi bir insanım, samimi düşüncelerimi anlatıyorum. (A9 TV; 12 Temmuz 2017) 


Yüzlerce defa söyledim, MEHDİLİK İDDİASINDA BULUNURSAM ALLAH’IN, MELEKLERİN, İNSANLARIN LANETİ ÜZERİME OLSUN DEDİM. BEN HOCA DA DEĞİLİM. BU PROGRAM DA DİN PROGRAMI DEĞİL. Ben Allah’ı çok seviyorum, her yerde, her ortamda Allah’ı anarım. (A9 TV; 9 Mart 2017)  
Benim HİÇBİR ZAMAN MEHDİLİK İDDİAM OLMADI VE OLMAYACAK. Hocalık, alimlik iddiam da yok. (A9 TV; 16 Ekim 2016)


Alim olan Allah’tır. Sonsuz ilme vakıftır. Biz Allah’ın ilminden katreler alıyoruz. Cenab-ı Allah’tan lütuf olarak. Yoksa bizde bir şey yok. Dolayısıyla kimse alimlik iddiasında bulunamaz. Her insan cahildir. (A9 TV; 2 Haziran 2015) 


İZLEYİCİ: Sizi tanımak isteyenlere kendinizi nasıl tanıtırsınız?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, normal bir insanım ama samimiyim ben, sevgi doluyum. Sevgi benim hayatımın ana amacıdır bir de samimiyim. Öyle alimlik, hocalık onlarda bir şey yok onlar yakıştırma. (A9 TV; 12 Mayıs 2018) 

İZLEYİCİ: Kendinizi Hz Mehdi ilan ettiğiniz söyleniyor. Açıklama yapar mısınız?

ADNAN OKTAR:  BİR İNSAN KENDİSİNİ MEHDİ İLAN EDERSE DİNLE, İSLAM İLE ALAKASI KALMAZ. KÜFRE GİRMİŞ OLUR.  Kuran’ın hükmüne göre Cenab-ı Allah bize ne diyor? “Ümit ve korku içinde olun” orada adam Mehdilik ilan ettiğinde ne diyor? “Ben günahsızım” Ben cennetliğim. Benim imtihan olmama gerek yok diyor. O zaman küfre girer. YANİ HİÇBİR İNSAN “BEN MEHDİYİM” DİYEMEZ. Ama insanlar sevdiklerine her zaman Mehdi olarak hüsn-ü zan etmişlerdir. Mesela Bediüzzaman Hazretleri’ne talebeleri hep Mehdi gözüyle bakmışlardır. “Ziyade Hüsn-ü Zan her zaman olur” diyor Bediüzzaman “buna ilişilmez” diyor. Hüsn-ü zan edebilirsin. Ama iddia edemezsin. Mesela İmam-ı Rabbani’ye Mehdi olduğu gözüyle bakılmıştır. Muhiddin Arabi’ye Mehdi olduğu, Abdulkadir Geylani’ye Mehdi olduğu gözüyle bakılmıştır, hüsn-ü zan edilmiştir. Ama hiçbir zaman için bu mübarek şahıslar “Ben Mehdi’yim” diyerek ortaya çıkmamıştır. Yani iddia olmadıktan sonra hüsn-ü zan olabilir yani insanlar sevdiklerine hüsn-ü zan edebilirler. Mesela Muhammed Raşit Erol Hazretlerini Mehdi biliyordu talebeleri, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri talebeleri arasında Mehdi gibi kabul edilir, hüsn-ü zan edilir. DOLAYISIYLA BENİM HİÇBİR ŞEKİLDE MEHDİLİK İDDİAM OLMAZ. AYRICA BEN CAHİL BİR İNSANIM. HOCA BİLE DEĞİLİM, ALİM DEĞİLİM, MÜCEDDİD MÜÇTEHİD DEĞİLİM NEREDEN MEHDİ OLAYIM…yani, ama insanlar sevdiklerine hüsn-ü zan ederler. Mesela benim çevremde hüsn-ü zan eden insanlar olabilir saygı duyarım. Ama iddia olursa bu çok büyük günah olur. Böyle şey olmaz. HATTA BEN DEFALARCA DA YEMİN ETTİM. “HİÇBİR ZAMAN İÇİN BENİM BİR MEHDİLİK İDDİAM OLMAYACAK, ALLAH ADINA YEMİN EDİYORUM” DEDİM. OLMAZ YANİ ÖYLE BİR ŞEY OLMAZ.

Görüldüğü üzere, müvekkil hayatının hiçbir döneminde Mehdi olduğunu iddia etmemiş, tam aksine, yıllardır kendisinin Mehdi olmadığını, sadece bu konuda çalışmalar yapan bir araştırmacı ve yazar olduğunu, her Müslüman gibi kendisinin de Mehdi’yi beklediğini ve onun bir talebesi olmak için dua ettiğini, yeryüzünde Mehdi’nin fiziki özelliklerini taşıyan çok sayıda insan olduğunu, ancak kimin gerçek Mehdi olduğunun yalnızca Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu defalarca açıklamıştır. Dolayısıyla, Mehdilik ilan etmenin aynı zamanda gaybı bildiğini iddia etmekle bir olduğunu, bunun da dinden çıkmak ve küfre düşmek anlamına geldiğini, bu nedenle böyle bir iddiadan her zaman Allah'a sığındığını defaatle ifade etmiştir. 

Ayrıca, kendisiyle hadislerde tasvir edilmiş olan Mehdi arasında gözlemlenen bazı fiziki benzerliklerin hiçbir anlam ifade etmediğini, kendisinin Mehdi’yle benzer olmayan da birçok özellik taşıdığını çoğu kereler ifade etmiştir.

Ancak, tüm bu açık gerçeklere rağmen bazı husumetli çevrelerin, kasıtlı olarak çarpıtarak sık sık gündeme getirdikleri asılsız, delilsiz ve dayanaksız sözde Mehdilik iddiasına, iddianamede adeta somut bir gerçekmiş gibi yer verilmiştir.

2.     MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN DÜŞÜNCESİNDEKİ MEHDİYET İNANCI DEVLETİN GAYRİ RESMİ İDEOLOJİSİDİR, DEVLETİN BEKASINI KORUMA ESASLIDIR VE DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI TARAFINDAN DA SAVUNULMAKTADIR

Müvekkil Adnan Oktar İslam’ı anlatma, Devlete sadık ve itaatli, maneviyatlı ve milli şuura sahip bir nesil yetiştirilmesi konusunda 40 yılı aşkın süredir kültürel çalışmalar yapan bir kişidir. Bu çalışmaları kapsamında, İslam’ın temel inanç esaslarından biri olan, Peygamber tarafından çok sayıda hadisle açıklanmış Mehdiyet konusunu da uzun yıllardır anlatmaktadır. Peygamber’in öğüt ve tavsiyelerine uyarak, Müslümanların üzerindeki ataleti ortadan kaldıracağına, Devlete itaati pekiştireceğine, İslam alemindeki acıların son bulmasını sağlayacağına, şuurlu ve bilinçli bir nesil yetişmesine vesile olacağına inandığı için Mehdiyet konusunun üzerinde durduğunu beyan eden müvekkilin inancını anlatmasının anayasal bir hak olduğu izahtan varestedir. Üstelik müvekkil bu inancını anlattığı için herhangi bir menfaat elde etmemiş -tam tersi çok sayıda fedakarlıkta bulunmuş-, inancını zor ve dayatmayla kimseye dikte etmemiş, kimseyi kendisi gibi düşünmeye ve inanmaya zorlamamıştır.

Tüm bu açık gerçeklere rağmen Müvekkilin kendisini Mehdi olarak kabul ettiği ve zamanı geldiğinde devletin başına geçmeyi planladığı iddia edilmiş ve hiçbir somut delile dayandırılmayan işbu iddia üzerinden Müvekkil hakkında akıl ve izanla bağdaşmayacak suç isnatlarında bulunulmuştur.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki;

MEHDİYET KONUSU MÜVEKKİLİN ŞAHSİ OLARAK YORUMLAYIP GÜNDEME GETİRDİĞİ, İSLAM'A SONRADAN DAHİL ETMEYE ÇALIŞTIĞI, İLK KEZ GÜNDEME GETİRİLEN BİR KONU DEĞİLDİR. Mehdiyet, başta Hz. Muhammed olmak üzere, tarih boyunca birçok peygamberin ve İslam aliminin haber verdiği, alametlerini ve önemini anlattığı bir husustur. Müvekkil de Peygamber’in sünnetine uygun olarak Mehdiyetle ilgili çalışmalar yapmış, yeis ve ümitsizlik içindeki İslam dünyasını Peygamber’in “MEHDİ İLE MÜJDELENİN” (Kitab- ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 13) tavsiyesine uyarak müjdelemeyi amaçlamıştır.

Tüm bunların ötesinde dikkatli bir gözle incelenip değerlendirildiğinde Mehdiyet inancının Devletin gayri resmi ideolojisinin önemli bir parçası olduğu, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere devlet büyüklerimiz tarafından savunulup desteklendiği, bu doğrultuda Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devlet kurumları tarafından da anlatılıp telkin edildiği, halkın bu konuda bilinçlendirildiği görülecektir.

2.1.MEHDİYET DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN BASTIRDIĞI KİTAPLARDA ANLATILMAKTA, İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDE OKUTULMAKTADIR. DİYANET TARAFINDAN KURULMUŞ OLAN İSLAM ARAŞTIRMASI MERKEZİ’NDE EL YAZMASI ESERLER DE DAHİL OLMAK ÜZERE MEHDİYETLE İLGİLİ YÜZLERCE KAYNAK BULUNMAKTADIR. 

Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 1924 yılında kurulmuştur. Bu tarihten itibaren yayınladığı eserler başta olmak üzere birçok çalışmasında Mehdiyeti, Kıyamet Alametlerini, Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişini vatandaşlara anlatmıştır. Örneğin Türk Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan bir eserde Mehdiyet şöyle anlatılmaktadır:

Ehli sünnet mezhepleri Hz. İsa'nın yeryüzüne kıyamete yakın bir dönemde geri geleceğine, Deccal'in çıkışından sonra yeryüzüne ineceğine, Deccal'i etkisiz hale getireceğine, domuzları öldüreceğine (domuz eti yemenin haram olduğunu bildireceğine), namaz kılarken Kabe'ye yöneleceğine ittifak etmişlerdirBu konudaki muhalefeti sapıklık sayarlar.  Ehl-i sünnet inancına göre İslam akaidinde on büyük kıyamet alameti sabittir. HZ. İSA VE HZ. MEHDİ'NİN GELİŞİ DE BU ALAMETLERDENDİR. BU ALAMETLERİ HERKES BİLİR VE BUNLARIN İNKARI MÜMKÜN DEĞİLDİR.” (Mezhepler Arasındaki Farklar, El Fark Beynel Fırak, El İmam Ebu Mansur Abdulkadır b. Tahir b. Muhammed el Bağdadi, Önsöz ve Notlarıyla Çeviren Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, s. 253, 270) 

Benzer şekilde, Diyanet İşleri’nin temel referans kaynaklarından biri olan TDV İslam Ansiklopedisi adlı eserde Mehdiyet şöyle açıklanmaktadır:



Aynı eserde Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişi, ahir zaman, kıyamet alametleri gibi Mehdiyetle doğrudan bağlantılı olan konular da kapsamlı olarak açıklanmıştır. Her ne kadar bu hadislerin bazılarıyla ilgili olarak tam doğru ve isabetli yorum yapılmamış olmasa da ahir zaman alametlerinin İslam inancındaki yerinin görülmesi açısından bu bölümler önemlidir.


Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitelerinde Mehdiyet ve kıyamet alametlerini anlatan el yazması, tarihi eserler de yer almaktadır. Bunların bir kısmı tercümeleriyle birlikte yayınlanmaktadır. Örneğin büyük İslam alimi Berzenci’nin kıyamet alametleri ve Mehdi hakkındaki hadisleri derleyip bir araya getirdiği “el-İşaa li-Eşrati’s-Saa” adlı eseri bunlardan sadece biridir:




Burada sadece birkaç örneğine yer verdiğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılan ve/veya internet sitelerinde yayınlanan Mehdiyet içerikli eserler nasıl ki herhangi bir suç unsuru içermiyorsa, AYNI ESERLERİN İÇİNDE YER ALAN BİLGİLERİ, HADİSLERİ, İSLAM ALİMLERİNİN YORUMLARINI BİZZAT ALINTIYARAK KENDİ ESERLERİNDE, ANLATIMLARINDA, YAZILARINDA KULLANAN MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN MEHDİYET ANLATIMLARI DA BİR SUÇ UNSURU İÇERMEMEKTEDİR. 

2.2.BÜYÜK İSLAM ALİMLERİ VE MÜÇTEHİDLER DE MEHDİYETİ SAVUNMUŞLARDIR. BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ, İMAM RABBANİ, ABDÜLKADİR GEYLANİ GİBİ BÜYÜK ALİMLERİN MEHDİYETİ ANLATAN ESERLERİ DİYANET İŞLERİ TARAFINDAN BASTIRILMAKTADIR.

Büyük İslam alimlerinin hepsi Mehdi inancının hak olduğu konusunda ittifak etmişler ve hepsi eserlerinde Mehdiyeti tüm detaylarıyla anlatmışlardır. Aşağıda bazılarının isimlerine yer verdiğimiz bu alimlerin eserleri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanmakta ve/veya satılmaktadır. Bu durum da Mehdiyet inancının anlatılmasında, yayılmasında ve gündemde tutulmasında herhangi bir tehlike ve suç unsuru olmadığını bir kez daha ortaya koymaktadır. Bunlardan en dikkat çekenlerinin başında ise Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur isimli eserleri gelmektedir. Bu eserlerin büyük kısmı Mehdiyeti anlatmaktadır.

Mehdi’nin Hicri 1400 yani içinde bulunduğumuz yüzyılda geleceği, Türkiye’de faaliyet göstereceği, anti Darwinist ve anti materyalist çalışmalar yapacağı, Türk İslam Birliği’nin kurulmasına vesile olacağı Risale-i Nur’da Mehdiyet hakkında anlatılan konulardan bazılarıdır. AYNI KONULARI BİREBİR BU ESERDEN YAPTIĞI ALINTILARLA MÜVEKKİL ADNAN OKTAR DA KİTAPLARINDA VE YAYINLARINDA ANLATMAKTADIR. EĞER BU ANLATIMLAR HERHANGİ BİR ŞEKİLDE SUÇ UNSURU İÇERİYOR OLSA DİYANET’İN ELİYLE BU ESERLERİN BASILIP SATILMAYACAĞI DOĞRUDAN HALKA ULAŞTIRILMAYACAĞI AÇIKTIR.

2.3 Diyanet Vakfı’nın sitesinde Diyanet tarafından basılmış ve satışa sunulmuş Risale-i Nur kitapları:



Hatta öyle ki Diyanet İşleri Başkanlığı, içerisinde yüzlerce sayfa Mehdiyet, İsa’nın yeniden dünyaya gelişi, deccaliyet ile mücadelesi, kıyamet alametlerini anlatan Risale-i Nurların Valiliklerin demirbaşlarına kaydedilmesi için tebligat yollamıştır. Mehdiyeti en güçlü şekilde anlatan eserlere bu derece kıymet verilmesi, Mehdiyet düşüncesinin Devletimiz nezdindeki önemi açısından kanaatimizce dikkat çekicidir: 


2.4. EHL-İ SÜNNET AKİDESİNİN TEMEL KİTABI OLAN İMAM-I AZAM EBU HANİFE’NİN FIKHU’L EKBER’İNDE MEHDİ’NİN GELİŞİ, “İNKARI MÜMKÜN OLMAYAN KONULAR”DAN BİRİ OLARAK BELİRTİLİR.

Mehdiyet konusu, iddia edildiği gibi sapkın bir din anlayışı olmak şöyle dursun, asıl Mehdiyetin inkarı Ehli Sünnet itikadına göre sapkınlık olarak kabul edilmektedir. Bilindiği üzere Türk halkının büyük çoğunluğu Hanefi Mezhebine mensuptur. Bu mezhebin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife, Hz. İsa ve Mehdi'nin gelişi konularının "inkarı mümkün olmayan konular" olduğunu şöyle bildirmektedir:

Deccal'in ve Yecüc'ün çıkması, Güneşin batıdan doğması, İsa (as)'ın gökten inmesi ve sahih haberlerin getirdiği diğer KIYAMET ALAMETLERİ HAKTIR VE OLACAKLARDIR. Kıyametin büyük alametlerinden daha başkaları da vardır. ÖRNEĞİN MEHDİ'NİN GELMESİ GİBİ. Bütün bu olaylar sahih haberlerin getirip söylediği gibi haktırlar ve gerçekleşeceklerdir. (Fıkhı Ekber Tercümesi, İmamı Azam Ebu Hanife, Hazırlayan Ali Rıza Kaşeli, s. 99)

Ehl-i sünnet ulemasından, Hz. İsa'nın yeryüzüne 2. kere gelişini ve Mehdi'nin çıkışını reddeden kimse olmadığı gibi, alimlerimiz "tam bir ittifak içinde" Müslümanları bu konularda müjdelemiştir. Hz. İsa’nın yeniden dünyaya döneceğini, Mehdi'nin zuhur edeceğini bildirmişlerdir.

Ehlisünnet inancına mensup 4 mezhepte de (Hanefi, Hanbeli, Şafi ve Maliki mezheplerinde) Mehdi'nin ahir zamanda geleceği, Hz. İsa (as)'ın gökten ineceği ve namazda Mehdi'yi imamlığa geçireceği konusu tartışmasız hak olarak kabul edilir.

2.5. DÖRT HAK MEZHEPTE MEHDİYET İNANCI HAKTIR

2.5.1.      HANEFİ MEZHEBİNE GÖRE

İmamı Azam Ebu Hanife'nin Fıkh-ul Ekber isimli eseri Ehl-i Sünnet inancının temel kitabı olarak kabul edilir. İmam-ı Azam Ebu Hanife, Hz. İsa ve Mehdi'nin  gelişi konuları hakkında Fıkh-ul Ekber adlı bu eserinde Peygamberimiz (sav)'den şu haberleri aktarmaktadır:

"Kıyamet kopacağı zaman Hz. İsa yeryüzüne inecek ve böylece bütün milletler gerçekten İslam milleti olarak tek bir millet haline gelecektir. İsa gelmeden önce MEHDİ, Mekke ve Medine haremlerinde ortaya ÇIKACAK, sonra Kudüs'e gelecek. Ondan sonra Deccal gelip, onunla beraber bulunacak, İsa aleyhisselam da Dımeşk'de Doğu minaresinden inerek Deccal'i etkisiz hale getirmeye gelecek ve Deccal'i  orada bir darbe ile etkisiz hale getirecek. İsa yeryüzüne inince tuz suda eridiği gibi Deccal  de  eriyip  gidecek.  Bundan   sonra   İsa   aleyhisselam MEHDİ İLE BULUŞACAK. Bu arada namaz kılınacak. MEHDİ NAMAZI  KILDIRMASI   için İsa’ya işaret edecek, fakat İsa “bu namaz senin için kılınıyor' diyerek mazeret bildirecek ve 'sen bu namazı kıldırmaya benden daha layıksın; diyecek. İsa aleyhisselam’ın Hz. Peygamberin şeriatına uyduğunun ortaya çıkması için MEHDİ'YE UYACAK.  Böylece beraber namaz kılacaklardır."   (İmam-ı Azam, Fıkhı Ekber,  Aliyyül-  Kari  Şerht  Tercüme  Yunus  Vehbi  Yavuz,  ilaveli  3.  baskı,  Çağrı Yayınları, s. 284)

2.5.2.             ŞAFİ MEZHEBİNE GÖRE

Şafi mezhebinin kurucusu İmam Şafi de Mehdi'nin çıkışı hakkında şu bilgileri aktarmaktadır:

“MEHDİ VE DECCAL'İN ZUHURLARI. Kıyamete yakın bir zamanda MEHDİ DİYE ANILAN BİR MÜSLÜMAN BİR LİDER ÇIKACAK ve Müslümanların imanlarını tazeleyip, yeryüzünde yaygın bir halde bulunan zulüm ve tecavüzleri kaldırıp yerine hak ve adaleti yerleştirecektir... 
Hz. İSA ALLAH'IN EMRİYLE GÖĞE ÇIKTIĞI GİBİ, KIYAMETE YAKIN BİR ZAMANDA YİNE ALLAH'IN EMRİ İLE YERYÜZÜNE İNECEK VE İSLAM ADALETİNİ TATBİK EDECEKTİR. İmanı zaif olan kimse bunu mümkün görmeyebilir. Fakat Allah'ın kudretine isnad ettikten sonra gayet kolaydır.” (Büyük Şafii İlmihali, Halil Günenç, ilaveli 2. baskı, s. 23) 

2.5.3.             MALİKİ MEZHEBİNE GÖRE

Maliki Mezhebinde de ahir zaman alametleri, Deccali’in çıkışı, Hz. İsa'nın gelişi gibi konular temel inanç esasları olarak zikredilir. İmam Maliki'in en önemli eseri olan El Muvatta'nın 2. Cildinde Müslümanların her namazlarında Deccali’in fitnesinden Allah’a sığınmaları gerektiği ifade edilirken, 4. Cilt de ise Hz. İsa’nın gelişine dair hadise yer verilmiştir.

Abdullah b. Ömer (r.a.)'den: Resûlullah (s.a.v.) öyle buyurdu: «Bu gece (rüyamda) Ka'be'de idim. Orada bir esmer adam gördüm. Sanki gördüğüm, esmer adamların en güzeli idi. Omuzlarına sarkan saçlar vardı. Sanki bu saçlar gördüğüm omuzlara sarkan saçların en güzeli idi. Taramış olduğu saçlarından su damlıyordu. İki adama ve iki adamın omuzlarına dayanarak Ka'be'yi tavaf ediyordu.

Bu kim? diye sordum.

Bu Meryem'in oğlu İsa diye cevap verildi.

Sonra aniden saçlar çok kıvırcık ve (salkımdaki üzüm tanesi gibi) sağ gözü fırlamış bir adamla karşılaştım.

Bu kim? diye sordum. Bana:

Mesih Deccal'dir» diye cevap verildi.

2.5.4.             HANBELİ MEZHEBİNE GÖRE

Hanbeli mezhebinin kurucusu Ahmed b. Hanbel eserlerinde İsa'nın gelişini, deccali fikren öldürüşünü kabul eder. Ahir zaman alametleri ile ilgili çok detaylı bilgiler verir.

Ahmed bin Hanbel Deccal'in şerrinden istiazeyle (Allah'a sığınması ile) ilgili hadisleri naklederek ahir zamanda zuhur edeceğini ve Hz. İsa tarafından yok edileceğini kabul eder. (İslam Akaidinin Üç Şahsiyeti, Dr. Yusuf Şevki Yavuz, s. 49)

Müvekkil Adnan Oktar da Ehli Sünnet tüm Müslümanların tabi olduğu dört büyük imamın sözlerine ve açıklamalarına tabi olan bir Müslüman olarak bu alimlerin inanç esasları doğrultusunda Mehdiyeti ve ahir zaman konularını anlatmıştır. Tüm Müslümanların okudukları ve itibar ettikleri eserlerin içeriğini anlatmanın herhangi bir suç teşkil etmeyeceği kanaatimizce izahtan varestedir.

2.6. EN MUTEBER HADİS KİTAPLARI OLAN KÜTÜBİ SİTTE’DE MEHDİYET KAPSAMLI ANLATILIR, BU ESERLER DİYANET TARAFINDAN YAYINLANMAKTA VE SATILMAKTADIR

Mehdi'yle igili hadisleri rivayet eden sahabenin sayısı, elliden fazladır. Bu sahabeden bazıları şunlardır:

Enes İbni Malik

Katade

Hz. Ayşe

Ebu Hureyre

İmran bin Husayn

Nafi bin Utbe

Ebu Berze

Hüzeyfe bin Esir el Gıfari

Keysan, Osman bin el-As

Cabir bin Abdillah

Ebu Ümame

Ibn Mesud

Abdullah bin Amr

Semüre bin Cündüp

Nevvas bin Seman

Amr bin Avf

Hüzeyfe bin el Yeman

Ebul Eşas es Sanani

Ebu Umame el Bahili

Ebud Derda

Ebu Rafi

Ebu Said El Hudri

Ebu Malik el Gıfari

Rebi İbni Enes

Şehribni Havşeb

Ammar İbni Yasir...

Bu hadisler muteber hadis kitaplarında toplanmıştır ve 1400 yıldan beri Müslümanlar tarafından okunmakta, anlatılmakta, öğretilmekte ve konuşulmaktadır.

2.6.1.             SAHİH-İ BUHARİ

İmam Muhammed bin İsmail Buhari (810-870)'nin sahih hadis kitabıdır. Kütüb-ü Sitte'nin en önemli kitabıdır. Söz konusu eser Atatürk’ün talimatıyla Türkçe’ye tercüme edilmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanmıştır.

Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah şöyle buyurdu: "İMAMINIZ (MEHDİ), DEVLET BAŞKANINIZ KENDİNİZDEN OLDUĞU HALDE MERYEM OĞLU İSA İÇİNİZE İNDİĞİ ZAMAN (İSA DA İMANINIZA UYDUĞUNDA) acaba sizler nasıl olursunuz?" buyurmuştur. (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Hadis No: 1406, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1986, c. 9, s. 182)




Sahih-i Buhari’de yukarıda zikredilen hadis dışında da Mehdiyet ile doğrudan bağlantılı, ahir zamanın diğer mühim konuları olan Deccaliyet, İsa’nın yeniden dünyaya gelişi, kıyamet alametlerinin neler olduğu detaylı olarak aktarılmıştır. Dilekçenin sayfa sayısını çoğaltmamak için onlara burada yer verilmemiştir. 

2.6.2.             SAHİH-İ MÜSLİM

Ebul-Hüseyn Müslim bin Haccac Kuşeyri (821-874)'nin sahih hadis kitabıdır. İmam Müslim, hadis alimlerinin en meşhurlarındandır. Hadislerini 300 bin hadis içinden seçmiştir. Burada Mehdiyetle ilgili hadislerden sadece bir iki örneğine yer verilmiştir.

Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah: "İmamınız (Mehdi) (devlet reisiniz) kendinizden olduğu halde Meryem oğlu (İsa aleyhisselam) içinize indiği (imamınıza yani Mehdi’ye iktida ettiği) zaman acaba nasıl olursunuz?" buyurdu. (Sahih-i Müslim ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, c.1, s. 208)

Tıpkı Sahih-i Buhari’de olduğu gibi burada da hadiste; Mehdi’nin Müslümanların lideri olduğu bir dönemde Hz. İsa’nın yeniden dünyaya geleceği, Hz. İsa ve Mehdi’nin birlikte namaz kılacakları, Hz. İsa’nın Mehdi’nin arkasında namaz kılacağı çok sayıda hadisle anlatılmaktadır. Bunlar Peygamber’in doğrudan haber verdiği bilgilerdir. Dini değerlere göre yaşayan bir Müslüman için nasıl ki Peygamber’in diğer sözleri ve anlatımları kesin gerçekse bu sözleri de kesin gerçektir.

Müvekkil Adnan Oktar da dindar bir vatandaş olarak Peygamberin “Mehdi çıkacak, İsa Mesih gelecek, birlikte namaz kılacaklar” şeklindeki haberlerine inanmakta, güvenmekte ve kanunlarımızda buna bir beis olmadığı için de Peygamberin bu sözlerini anlatmaktadır. 


Ebu Hureyre’den: Resulullah: "Meryem oğlu (İsa aleyhisselam) içinize indiği ve sizden (birini, Mehdi’yi) imam yaptığı zaman haliniz nasıl olacaktır?" buyurdu. (Sahih-i Müslim ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, c. 1, s. 208) 

Cabiru'bnu Abdillah şöyle demiştir:

Peygamber’den işittim, buyuruyordu ki: "Ümmetimden bir taife kıyamet gününe kadar hak üzerinde mukatele ederek muzaffer olmakta devam edecektir."

Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların emiri (Mehdi) ona: “Gel, bize namaz kıldır” der. Bunun üzerine İsa: “Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısım üzerine emirlersiniz” der. (Sahih-i Müslim ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, c. 1, s. 209) 


 

2.6.3.             SÜNEN-İ TİRMİZİ

 

Hadis alimlerinden Muhammed bin İsa Tirmizi (824-893) tarafından derlenmiş sahih hadis kitabıdır. Altı cilttir. Mehdiyeti anlatan çok sayıda hadis içermektedir. Burada hadislerden sadece bazı örneklere yer verilmiştir.

"Ehl-i beytimden ismi ismime mutabık olan bir kişi (Mehdi) başa geçecektir."

Asım diyor ki: Ebu Salih, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini bize bildirdi: "Dünyanın ancak bir günlük ömrü kalmış olsa, onun (Mehdi’nin) başa geçmesi için Cenab-ı Allah o günü behemehal uzatır." (Sünen-i Tırmizi Tercemesi, Hadis No: 2332, Mütercim: Osman Zeki Mollamahmutoğlu, Yunus Emre Yayınları, c. 4, s. 92) 


 

2.6.4.             SÜNEN-İ EBU DAVUD

Hadis alimlerinden Hafız Ebu Davud Süleyman bin Eş'as Sicistani (817-888)'nin sahih hadislerden derlediği kitabıdır. Mehdiyet, İsa’nın yeniden dünyaya gelişi, Deccal ve diğer kıyamet alametleri hakkında çok sayıda hadis içermektedir.

Ali (b. Ebi Tabil)'den; Resulullah’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.

“Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah benim ehl-i beytimden bir şahsı (MEHDİ’Yİ) gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır.” (Süneni Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. el-Mehdi (35), s. 402)

Ümmü Seleme şöyle demiştir: Resulullah'ı şöyle buyururken işittim:

"Mehdi benim ailemden, Fatıma'nın oğullarındandır.(Süneni Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. el-Mehdi (35), s. 404)

Ebu Said El Hudri'daen rivayet edildiğine göre, Resulullah  şöyle buyurmuştur:

"Mehdi ben(im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.(Ahmed, b. Hanbel II-291, III-17) (Süneni Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. el-Mehdi (35), s. 404) 

Resulullah şöyle buyurmuştur:

"Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaide, hadisinde şöyle dedi- Allah o günü uzatır da - sonra bütün raviler ittifak ettiler- O günde Benden veya ehli beytimden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan bir şahsı (MEHDİ’Yİ) gönderir." (Süneni Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. el-Mehdi (35), s. 400)



2.6.5.             SÜNEN-İ İBNİ MACE

Hadis alimlerinden Ebu Abdullah Muhammed bin Yezid (824-886)'in sahih hadis kitabıdır. Mehdiyeti anlatan çok sayıda hadis içermektedir. Burada hadislerden sadece bazı örneklere yer verilmiştir.

Ali'den rivayet edildiğine göre; Resulullah  şöyle buyurdu, demiştir:

El-Mehdi, bizden, Ehl-i Beyt'tendir. Allah onu bir gecede islah eder (yani tevbesini kabul eder veya feyizler ve hikmetlerle donatır.)" (Sünen-i İbni Mace Kitabü-l 'fiten Tercemesi ve Şerhi- Kahraman Neşriyat, cilt 10, Mütercim: Haydar Hatipoğlu, Bab: 34, s. 348)

Ebu Said-i Hudri'den rivayet edildiğine göre; Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ümmetim içinde el-Mehdi olacaktır. (Aranızda kalması) kısa tutulursa (kalacağı süre) yedi (yıl)dır. Kısa tutulmazsa (kalacağı süre) dokuz yıldır. Benim ümmetim o devirde öyle bir refah bulacak ki o güne dek onun mislini kesinlikle bulmamıştır. Yer, yemişini (gıda ürünlerini) verecek ve insanlardan hiçbir şey saklamayacak (vermemezlik etmeyecek) tir. Mal da o gün çok birikmiş olacaktır. Adam kalkıp: Ya Mehdi! Bana (mal) ver, diyecek. Mehdi de: Al, diyecektir." (Sünen-i İbni Mace, "Kitabü-l'fiten Tercemesi ve Şerhi", Kahraman Neşriyat, Mütercim: Haydar Hatipoğlu, (Merhum eski İzmir Müftüsü) Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi, Bab: 34, s. 347)

Sevban’den rivayet edildiğine göre Resulullah şöyle buyurdu:

Siz (ordunun başında) geleni (MEHDİ’Yİ) görünce kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa gidip Ona beyat ediniz. Çünkü o, Allah ın halifesi Hz. Mehdi’dir, buyurdu. (Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Yayınevi: Kahraman Neşriyat, Terceme ve şerheden: Haydar Hatipoğlu (Merhum eski İzmir Müftüsü) Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi, sayfa, 346)

Abdullah bin El – Haris bin Cezi ez-Zübeydi’den rivayet edildiğine göre, Resulullah:

Doğudan birtakım insanlar çıkacak ve Mehdi için ortam hazırlayacaklar, buyurdu. O Mehdi'nin hükümdarlığını kasdeder. (Sünen- İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Yayınevi: Kahraman Neşriyat, Terceme ve şerheden: Haydar Hatipoğlu (Merhum eski İzmir Müftüsü) Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi, sayfa, 346)




2.6. SAYIN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN VERDİĞİ 2023, 2071 GİBİ TARİHLERİN TAMAMI İSLAM ALİMLERİNİN HADİSLERİ ESAS ALARAK DİKKAT ÇEKTİKLERİ MEHDİYET TARİHLERİDİR 

Müvekkilin konuşmalarında, 2023 başta olmak üzere bazı tarihlere dikkat çekmesi de ana dava dosyasında iddianameye konu edinilmiştir. Aşağıda detaylı açıklanacağı üzere, müvekkil bu tarihleri kendi şahsi yorumlarına göre değil başta Bediüzzaman Said Nursi olmak üzere büyük İslam alimlerinin hadislerden işaretlerle yaptıkları açıklamalara binaen anlatmaktadır. Hadislerde işaret edilen bu tarihlerin ve İslam alimlerinin bu yöndeki açıklamalarının sağ/muhafazakar camiada ve bu ideolojiyi esas alan siyasi partilerde yaygın ve hakim olduğu bilinen bir gerçektir. Bu gerçek ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek’in satırlarına da yansımıştır. Büyük şair şiirlerinde Hicri 1400 (yani 1979)’da Mehdi’yi beklediğini yazmıştır:

1400'e bir yıl var, yaklaştı zamanımız;

Bu asırda gelir mi dersin kahramanımız?

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti’nin programının temel taşlarından biri olarak belirlediği ve konuşmalarında sıkça üzerine vurgu yaptığı 2023, 2053, 2071 gibi tarihler de benzer şekilde İslam alimlerinin Mehdiyet hadislerine dayanarak yaptıkları yorumlar üzerine inşa edilmiştir.

"Cumhuriyetin 1923'ten 2023'e kadarki serencamının belirleyicisi hep birlikte biz olduk” diyen Erdoğan, “Geliştirdiğimiz vizyonlarla tarihimizin sembol dönüm noktaları olacak 2053'ü, 2071'i de Allah'ın izniyle biz şekillendireceğiz. Yıllarca bu ülkeyi dar bir alana hapsedip, terörden siyasete, ekonomiden komşularıyla ilişkilerine kadar kendi iç meseleleri ile uğraştırdılar. AK Parti'nin ülkemize armağan ettiği işte bu vizyon zenginliği tüm senaryoları, tüm oyunları, tüm planları bozuyor" diye konuştu.

“Bölgesel ve küresel barış için, adalet için bütün imkânlarımızı seferber ediyor, en üst seviyede sorumluluklar üstlenmeye devam ediyoruz. 2023 hedeflerimize, 2053 ve 2071 vizyonumuza uygun bir Türkiye’yi milletçe el ele inşa edeceğimize yürekten inanıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 2023 hedeflerini belirlemiş, 2071’i ufkumuza yerleştirmiş bir milletiz: "Kâğıt üzerinde parsellenen ve kıyısından, köşesinden yağmalanmaya başlanan vatan topraklarını verdiği milli mücadeleyle kurtararak üzerinde yepyeni bir devlet inşa etmiş bir milletiz. Bu millet böyle bir millet. Cumhuriyetimizin bir asra yaklaşan geçmişinde de acısıyla, tatlısıyla yaşadığımız pek çok tecrübenin ardından kendimize 2023 hedeflerini belirlemiş, 2053 vizyonunu terennüm etmiş, 2071'i ufkumuza yerleştirmiş bir milletiz.”

2.7. CUMHURBAŞKANIMIZIN MERHUM ASKERİ BAŞDANIŞMANI TUĞGENERAL ADNAN TANRIVERDİ MEHDİYETİN DEVLETİN YAZILI OLMAYAN İDEOLOJİSİ OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR

Genelkurmay Özel Harp Dairesi ve KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı'nda yaklaşık 30 yıl görev yapmış, Kara Harp Akademisi'nde eğitmen olarak derslere giren merhum Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı yapmış kıymetli bir devlet adamıdır. Kurucusu olduğu ASSAM “Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği”, kendi yayınlarında ifade edildiği üzere; “İslâm Ülkelerinin bir irade altında toplanması için gerekli müesseseler ve bu müesseselerin olması gereken mevzuatını araştırarak, yöneticiler için bir İSLÂM BİRLİĞİ MODELİ sunmak üzere kurulmuş, fikri araştırmalar yapan bir Sivil Toplum Kuruluşudur.”

“Müslüman Milletlerin refahı, Dünyada barış ve adaletin tesisi, İslam Ülkelerinin bir süper güç olarak Dünya siyaset sahnesine çıkmasına bağlıdır” düşüncesini savunan Sayın Tanrıverdi, "İslam Birliği olacak mı olacak. Nasıl olacak? Mehdi Hz. geldiği zaman. Peki Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki bizim bir işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor" açıklamasıyla Mehdiyetin ve Türk İslam Birliğinin Devletimizin vazgeçilmez ülkülerinden biri olduğuna işaret etmiştir.

2.8. ATATÜRK DÖNEMİNDEN BERİ DEVLETİMİZ KENDİ KURUMUNUN BASTIĞI KİTAPLARDA HALKIMIZA MEHDİYETİ ANLATMAKTADIR

Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmasından itibaren, Atatürk’ün istek ve talimatlarıyla tercüme edilip basılan kitapların büyük çoğunluğu Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne gelişi, ahir zaman alametleri, Mehdiyet gibi konularda hadis ve bilgiler içeren eserlerdir. Halkın Mehdiyet konusunda doğru şekilde bilgilendirilmesi Atatürk tarafından önemli görüldüğünden, bu konuda önemli hadisleri içeren Sahih-i Buhari’yi Türkçe’ye tercüme ettirilmesinin daha sonra da Anadolu’da ücretsiz yayınlanmasının talimatı bizzat Atatürk tarafından verilmiştir.


 

Bu eser ‘Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercümesi’ adıyla 1935’de yayınlanmıştır. 10 bin nüsha basılmış ve başta dönemin ilim adamları olmak üzere herkese ücretsiz dağıtılmıştır. Eserin ilk üç cildi Atatürk’ün özel kütüphanesinde bulunmaktadır. Atatürk bu eseri satırlarını çizerek ve paragraflara işaretler koyarak okumuştur. Atatürk’ün çizerek ve not alarak okuduğu Sahîh-i Buharî şu anda Anıtkabir Atatürk Özel Kitaplığı’nda muhafaza edilmektedir.

 Yukarıda da içeriğinden örnekler verilerek anlatıldığı üzere, Mehdiyetle ilgili güvenilir ve önemli hadislerin yer aldığı Sahih-i Buhari eserinin Türkçe’ye tercüme ettirilmesi, dağıtılması ve bizzat Atatürk tarafından dikkatli bir şekilde okunup incelenmesi kanaatimizce Mehdiyet inancının iddia edildiği gibi tehlikeli değil tam tersine önemli ve üzerinde durulması gereken bir inanç olarak değerlendirildiğini ortaya koymaktadır.

3.    MEHDİYET İNANCINDA DEVLETİ ELE GEÇİRME AMACI YOKTUR 

Mehdiyet inancını telkin ederek devleti ele geçirme isnadı her şeyden önce İslam’ın temel inanç esaslarıyla ve Peygamber’in anlattığı Mehdiyet kavramıyla çelişmektedir. Dolayısıyla müvekkile yönelik bu isnat baştan sona mesnetsizdir. Şöyle ki; 

3.6. MEHDİYET FARZ OLAN BİR KONU DEĞİLDİR

Öncelikle Mehdiyet inancı Kuran’a göre farz olan bir konu değildir. Kuran’da İsa’nın yeniden dünyaya gelişi net olarak anlatılmıştır. İslam ahlakının dünyaya hakim olacağı müjdelenmiştir. İslam ahlakı dünyaya hakim olduğunda Müslümanların başında bir önderleri olacağı da açıktır. Ancak bunlar farz hükümler arasında sayılmamıştır. Bu sebeple de Müslümanlar açısından yaptırımı olan bir konu değildir.

Namaz, oruç, zekat gibi Kuran'da geçen ibadetlerin tamamı farzdır ve bunlar Allah'ın açık hükümleridir. Ancak Mehdilik ise bu tarz açık bir hüküm değil, dolayısıyla imana esas bir konu da değildir.

DOLAYISIYLA MEHDİLİK BAĞLAYICI AMİR BİR HÜKÜM OLMADIĞINDAN HİÇBİR MÜSLÜMAN MEHDİYET İNANCININ ETKİSİYLE BİR ŞEY YAPMAYA MECBUR EDİLEMEZ.

Bir insanın yaptırımı olmayan bir konuyu telkin ederek çevresinde bir kitle oluşturup sonra da bu kitleyi kullanarak devleti ele geçireceğini ya da bir takım suçları işlemeye çevresindekileri ikna edeceğini iddia etmek akıl ve mantıkla uyuşmamaktadır. Kaldı ki müvekkilin arkadaşları kendilerine her söyleneni sorgulamadan uygulayan eğitimsiz bir kitle de değildir. Bilinçli, makul, akılcı düşünen insanlardan oluştuğu görülen arkadaş grubunun Kuran’a göre farziyeti dahi olmayan bir konuyu gündem yaparak deyim yerindeyse “çılgınca” bir fikrin peşinden gidip devleti ele geçirmeye yeltenmeleri hayatın doğal akışına uygun değildir.

3.7. SANIKLAR KURAN’A GÖRE YAŞADIKLARINI BEYAN ETMEKTE, BU İNANÇLARI SEBEBİYLE DE KİŞİLERE GÖRE HAYATLARINI ŞEKİLLENDİRMEMEKTEDİRLER

Bilindiği üzere Kuran’da her kul doğrudan kendisi, arada bir aracı olmadan Allah’a yönelir ve ibadetlerini yerine getirir. Kuran’da Ruhbanlık sınıfı kaldırılmıştır. Hatta bir Kuran ayetinde, Peygamberin yanındaki arkadaşları dahi “Muhammed ölür veya öldürülürse topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döndürüleceksiniz” (Al-i İmran Suresi, 144) ayetiyle ikaz edilmiştir. Hayatlarını İslam’ın esasına göre yaşadıklarını beyan eden yargılananların bu durumda bir kişinin sözüyle hareket etmeleri mümkün değildir. Özellikle de bu kişilerin devlete itaatli tutumları ve devletçi/milliyetçi ideolojileri göz önünde bulundurulduğunda bir insanın sözüyle, güya onu Mehdi addederek, devleti ele geçirmeyi hedefleyen bir suç örgütü teşkil ettiklerini öne sürmek olabilecek en mantık dışı isnatlardan biridir.

3.8. MÜVEKKİL MEHDİYETİ ANLATMASININ AMACINI İSLAM ALEMİ İÇİN MANEVİ BİR GEREKLİLİK OLARAK AÇIKLAMAKTADIR

Müvekkil ana dava dosyası ve yargılandığı diğer dosyalara da defalarca beyan ettiği ve açıkladığı üzere, Mehdiyet konusunu İslam alemini içine düştüğü yeisten çıkarmak için bir umut, bir şevk ve heyecan kaynağı olması amacıyla anlatmaktadır. Nitekim Peygamberin “Mehdi ile MÜJDELENİN” tavsiyesini de Müslümanların böyle bir müjdeye ve ümide ihtiyacı olacaklarına işaret olarak görmektedir. Müslüman dünyasının savaş ve çatışmalara, yokluğa ve fakirliğe, dağınıklığa ve zulümlere boğulmuş şu anki hali göz önünde bulundurulduğunda müvekkilin bu eyleminin ne kadar gerekli ve yerinde olduğu da daha iyi anlaşılacaktır.

Buna ek olarak, Mehdiyet konusunun gündemde tutulması gençlerin imani şevkleri ve maneviyatları, Türk İslam Birliği ülküsünü sahiplenmeleri açısından da müvekkil tarafından önemli görülmektedir. Böylelikle Devletimizin daha güçlü olmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Bunların yanı sıra Mehdiyeti anlatmanın müvekkile sağladığı bir menfaat olmadığı gibi tam tersine çoğu zaman tepkiyle karşılanmasına hatta iş bu davada da görüldüğü üzere haksız isnatlara maruz kalmasına sebep olmaktadır.  

3.9. MEHDİYET SİYASİ MAKAM BEKLENTİSİYLE BAĞDAŞMAYAN BİR İNANÇTIR

Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, “Mehdilik inancını kullanarak devleti ele geçirmek”, ya da “Mehdilik inancını kullanarak makam mevki elde etmek” isnatları, İslam’da Mehdiyet inancının ne olduğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır. Zira hadislere ve alimlerin yorumlarına göre Mehdi’nin en belirgin özelliklerinden biri siyasetten ve her türlü siyasi makamdan uzak olmasıdır.

Mehdi devleti yönetmek, siyasi bir makam elde etmek için seçilmiş bir insan değildir. İslam inancına göre Mehdi insanlara iyiliği, cömertliği, affediciliği, dostluğu ve barışı telkin edecek bir manevi önderdir. Hadislere göre Mehdi siyasi bir makam elde etmeyecek, bilinen anlamda bir devlet lideri olmayacak, mevcut dünya düzeninde her ülke kendi yönetim biçimini muhafaza edecek, devletlerin liderleri ve yöneticileri görevlerine devam edecek, Mehdi ise sadece sevgiyi ve iyiliği teşvik eden bir konumda olacaktır.

Dolayısıyla devleti ele geçirme, yeni bir devlet kurma, siyasi makam elde etme vb gibi iddialarda olan birinin Mehdi olmasının imkansız olduğu İslami literatüre vakıf tüm Müslümanların bildiği hususlardır.

3.10. BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ DE MEHDİ’NİN SİYASİ BİR VAZİFESİ OLMADIĞINI ÖZEL OLARAK AÇIKLAMIŞTIR:

“Gerçi hakikat noktasında ahir zamanda gelecek büyük HZ. MEHDİ SİYASETİ TAM DİNDAR İSEVİLERE BIRAKIP yalnız İslamiyet hakikatlarını isbata, izhara (açığa çıkarmaya, ortaya koymaya, göstermeye), icraya (uygulamaya, tatbik etmeye, yerine getirmeye) çalışır...” (Emirdağ Lahikası – 1)

Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar (fikir akımları) var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza (farz edelim) hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek O ZAT (MEHDİ) DAHİ BU ZAMANDA GELSE, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için SİYASET ÂLEMİNDEKİ VAZİYETTEN FERAGAT EDECEK VE HEDEFİNİ DEĞİŞTİRECEK DİYE TAHMİN EDİYORUM. (Kastamonu Lahikası, s. 57)

Müvekkil Adnan Oktar da birçok yayınında Mehdi’nin siyasetten ve her türlü siyasi makamdan uzak duracağını açıkça ifade etmiştir:

“Mehdi siyasete asla karışmaz. Mehdi dünyaya İslam ahlakının güzelliklerini sevdirecek. Dünyaya aşkı, dostluğu, kardeşliği, sevgiyi öğretecek.” (A9 TV, 2 Kasım 2017)

“Hz. Mehdi gönül insanı olarak çıkacaktır, siyasetle alakası olmayacaktır.” (A9 TV, 3 Ekim 2017)

Tüm bu bilgilerin ışığında konuyu müvekkil ve diğer sanıklar açısından özetlemek gerekirse, huzurda yargılananların hiçbirinin -kendilerine gelen tekliflere rağmen- siyasete girmedikleri, yaklaşık 50’li yaş ortalamasında olan sanıkların bugüne kadar Devlet kurumlarında bir makam elde etmedikleri buna yönelik bir girişimleri ya da isteklerinin de olmadığı, istedikleri takdirde eğitimleri, kültürleri, birikimleri sayesinde oldukça üst düzey makamlara sahip olabilecekken bunu tercih etmedikleri gibi somut durumlar da göz önünde bulundurulduğunda, ne müvekkilin ne de diğer sanıkların “devleti ele geçirme” gibi bir güdüyle hareket ettiğini iddia etmek mümkün değildir.

Müvekkil ve bir kısım sanıkların ifade ettikleri üzere, onlar için Devlet “ele geçirilmesi gereken” bir yer olarak değil, bekası için fedakarane mücadele edilmesi gereken, sevgiyle, saygıyla ve hürmetle itaat edilmesinin farz olduğu bir kutsal değerdir. 

3.11. MÜVEKKİL MEHDİ’Yİ PEYGAMBERİN EMRİ OLDUĞU İÇİN MÜJDELEDİĞİNİ İFADE ETMEKTEDİR

Yukarıda birkaç defa vurgulandığı üzere müvekkil Mehdiyeti, Peygamberin emri ve tavsiyesine uyan sade bir Müslüman olarak anlamakta, bu anlatımlarının ardında gizli saklı bir plan bulunmamaktadır. Müvekkilin konuya dair esas aldığı Peygamber’in sözlerinden bazıları şöyledir:

"MEHDİ İLE MÜJDELENİN" (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12) 

SİZDEN ONA (MEHDİYE) KİM YETİŞİRSE, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DAHİ OLSA ONA GELSİN. Ona katılsın. Zira o, Mehdi'dir. (İbn Mace, Fiten, B 34, H 4082; İbn Ebi Şeybe, c. VII, s. 527; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)

4.    HADİSLERE GÖRE MEHDİYETİN DURDURULMASI VEYA MEHDİ’NİN YOK EDİLİP ÖLDÜRÜLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR

4.6. MÜVEKKİL, ALLAH’IN KADERDE MEHDİ İÇİN BELİRLEDİĞİ GÖREVİ MUTLAKA YERİNE GETİRECEĞİNE İNANMAKTADIR

Müvekkil inançlı bir insan olarak dünyanın Allah’ın kaderine göre işleyen metafizik bir yer olduğunu düşünmektedir. Buna göre, Mehdiyet de karşısındaki negatif güç de kaderdeki görevlerini yerine getirecektir. Hatta öyle ki hadislerde, dünyanın ömrü dolsa dahi Allah’ın dünyanın ömrünü uzatacağı ve Mehdi’nin geleceği ve hakim olacağı anlatılmıştır:

İbn-i Mace ve Ebu Naim, Ebu Hüreyre 'den tahric ettiler. O dedi, Peygamber (sav) buyurdu: EĞER DÜNYADAN BİR GÜN KALSA, ALLAH O GÜNÜ UZATIR VE EHL-İ BEYTİMDEN MEHDİ'Yİ MELİK KILAR. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Muntazar, 10 El-Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 27 Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Ala- metleri, s. 437)

Hz. Ali'den rivayet olduğuna göre Resulullah (sav) şöyle buyurdu: KIYAMETİN KOPMASI İÇİN ZAMANDA SADECE BİR GÜNDEN BAŞKA VAKİT KALMAMIŞ TA OLSA, ALLAH (CC) BENİM EHL-İ BEYTİMDEN BİR ZATI, MEHDİ'Yİ GÖNDERECEK(Sünen-i Ebu Davud, 5/92)

Bilin ki, Mehdi (as) mutlaka çıkacaktır. Ancak yeryüzü zulüm ve işkence ile dolmadıkça çıkmayacaktır. İşte o da böyle bir zamanda çıkacak, dünyayı doğruluk ve adalet ile dolduracaktır. HATTA DÜNYADA TEK BİR GÜN KALSA, ALLAH O GÜNÜ UZATACAK, TA Kİ HALİFE MEHDİ GELSİN. Mehdi, mutlaka Allah'ın Resulü'nün soyundan olacak Hz. Fatıma evladından gelecektir. (Muhyiddin Arabi, Futuhat-el mekkuye, bab 366, cilt 3, s. 327-328 )

Hadisler ve İslam alimlerinin izahları Mehdiyetin mutlaka başarılı olacağını, Türk İslam Birliğini muhakkak tesis edileceğini göstermektedir. Müvekkilin bu konudaki inancı şeksiz, şüphesiz ve tamdır.

Bununla birlikte İngiliz derin devleti ve onun bazı uzantılarının Mehdiyeti engellemek, Türk İslam Birliği’nin kurulmasını engellemek, Müslümanların ezilmeye ve yok edilmeye devam edilmesini sağlamak için türlü türlü kumpaslar organize ettikleri de ortadadır.

Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik bu kumpas davasında da müvekkili “Mehdilik iddia ediyor” diye hedef göstermenin ana amaçlarından biri müvekkilin şahsının ötesinde Mehdiyeti ve İslam’ı hedef almaktadır. Söz konusu isnat da bulunan İddia Makamı’nı tenzih ettiğimizi ve kimseyi doğrudan kumpas kurmakla itham etmediğimizi ifade etmek isteriz. Ancak farkında olmadan, bir takım psikolojik savaş taktiklerinin etkisiyle, husumetli çevrelerin yanlış bilgilendirmelerinin ürünü olarak böyle bir netice ortaya çıkmıştır. Mehdiyetin anlatılmadığı, İslam aleminin geleceğe yönelik bir umudunun olmadığı, Müslümanların çatışmalarla birbirlerine kırdırıldığı, yokluk ve fakirlikle ezildiği, birçok işkence ve zulme maruz kaldığı bir modelin devam etmesi, Sevr’den bu yana planlanan Ortadoğu projesinin bir parçasıdır. Bu projeyi sürdürebilmek için Müslümanların bilinçlenmesine yönelik her hareketin etkisiz hale getirilmesi gerektiğinden müvekkil ve arkadaşları da hedef alınmıştır. 

Ancak müvekkilin inancına göre bu kesin olarak akim kalacak bir girişimdir. Zira her dediğinin doğru ve hak olduğuna inanılan Peygamber’in vaadi açıktır. Bu gerçek hadislerde şöyle izah edilmiştir:

4.7. HADİSLERDE MEHDİ’NİN ÖMRÜNÜN UZUN OLDUĞU BİLDİRİLMİŞTİR

MEHDİ'DE ÖNCEKİ PEYGAMBERLERİN BAZI ÖZELLİKLERİ VARDIR. BUNLARIN ARASINDA HAZRETİ ADEM VE HAZRETİ NUH’DA OLAN UZUN ÖMÜRLÜLÜK DE VARDIR. (Bihar-ul Envar, cilt. 51, Ansariyan Yayıncılık, Derleyen: Muhammed Bakır el-Meclisi, İran-Kum, 2003, Sf.217)

İmam Sajjad diyor ki: “İMAM MEHDİ’DE NUH [ALEYHİSSELÂM]’IN MİZACI VARDIR VE BU, [MEHDİ’NİN] HAYATININ UZUN OLMASIDIR.” (Kemal-ud din, s. 322 ; Montakhab Al-Athar, 2/27)

(MEHDİ) UZUN ÖMÜRLÜ ve genç yüzlüdür. Onu gören 40 yaş civarında bir erkek diye düşünür. Ve bir işareti de Allah’ın emri gelinceye kadar yaşlanmayacak olmasıdır(Kemalüddin, s: 625 ; Müntehabül Ezhar, c.2, s.284)

İmam Zeyn-ul Abidin  şöyle buyurmuştur: “BİZİM KAİM’İMİZ (MEHDİ) İLE ALLAH’IN RESULLERİ ARASINDA BİRTAKIM BENZERLİKLER VARDIR. NUH, İBRAHİM, MUSA, İSA, EYYUB VE MUHAMMED SALLÂ’LLÂHU ALEYHİ VE ALİH PEYGAMBERLERİN HER BİRİ İLE BİR BENZERLİĞİ VARDIR. NUH İLE UZUN ÖMÜRLÜ OLMASINDA, İbrahim ile, doğumunun gizli olması ve halktan uzak durmasında; Musa ile, korku (çekinme) hali ve gaybette yaşamasında (sürekli gizlenerek yaşamasında); İsa ile halkın onun hakkındaki ihtilafa düşmesi (bir kısım insanların, ‘Mehdi gelecek’, bir kısımının da ‘gelmeyecek’ demesinde); Eyyub ile, beladan sonra kurtuluşun yetişmesinde (Mehdi‘ye birçok zorluk, hastalık ve dert gelmesi; ancak aynı Eyüp  gibi Allah’ın rahmetiyle hepsinden kurtulmasıyla); Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ile de kılıçla kıyam etmesinde (Peygamberimiz (s.a.v.)’in kutsal emanetleri olan mübarek sancağı, kılıcı ve hırkasının, Mehdi’nin yanında olmasıyla), benzerliği vardır.” (Kemal’ud-Din, s.322, 31.bab, 3.hadis)

Ve onun (Hz. Mehdi (as)'ın) İŞARETLERİNDEN BİRİ DE GÜNLERİN VE GECELERİN GEÇMESİ İLE YAŞLANMAMASIDIR. (Muntekab-ül Esar, Lütfullah Gülpaygani, S: 285)

Ebu Salte Haravi, İmam Reza’ya sorar: “(Tanıyabilmemiz için) Kaim’imizin alameti nedir?“ Hz. Reza cevap verdi: “Alametlerinden biri yaşı ileri olmasına rağmen görünüşünün genç olmasıdır. ONA BAKAN BİRİ YAŞININ KIRK YA DA DAHA AZ OLDUĞUNU TAHMİN EDECEK. Alametlerinden bir diğeri de VEFAT EDECEĞİ ZAMANA KADAR HİÇ YAŞLANMAYACAK OLMASIDIR.” (İmam Mehdi Hakkında Sorular Ve Cevaplar, Seyid Hüseyin Hüseyni)

Hz. Rıza, Rayyan b. Saltı'ın "Sen Sahib-ul Emr misin?" sorusuna şöyle cevap verdi: "Evet ben de Sahib-ul Emr (emir sahibi)im, ama yeryüzünü adaletle dolduracak olan Sahib-ul Emr ben değilim. Vaadedilmiş Kaim (MEHDİ) İLERİ YAŞLARDA, AMA GENÇ BİR SURETTE ZUHUR EDECEKTİR. O KADAR GÜÇLÜDÜR Kİ; YERYÜZÜNÜN EN BÜYÜK AĞACINA DA EL UZATSA ONU KÖKÜNDEN SÖKÜP ATAR, DAĞLAR ARASINDA FERYAD EDECEK OLURSA SERT KAYALAR UN UFAK OLUR. Musa (as)'ın asası ve Süleyman (as)'ın yüzüğü ondadır… Allah dilediği zamana kadar onu gözden uzak tutar. Daha sonra zuhur eder ve yeryüzünü önceden zulümle dolduğu gibi adaletle doldurur. (Bihar-ul Envar, c. 52, s. 32; İsbat-ul Hudat, c. 6, s. 19)

4.8. MEHDİYETİN DURDURULMASI HADİSLERE GÖRE MÜMKÜN DEĞİLDİR

MELEKLERLE YARDIM GÖREN MEHDİ’NİN ÖLDÜRÜLMESİ İMKANSIZDIR  

HZ. CEBRAİL (AS) VE HZ. MİKAİL (AS), KIRK ALTI BİN (46. 000) MELEK İmam Mehdi'nin yardımcıları ve yoldaşları arasında olacaktır. (Bihar-ül Envar, Cilt 19, Sayfa 284)

Allah Mehdi'yi 3 BİN MELEKLE DESTEKLEYECEKTİR(El Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, Ahmed İbn-i Hacer-i Mekki, s. 41)

MEHDİ, ZAMANINDAKİ İNSANLARIN EN HAYIRLISIDIR. Onun yardımcıları ve ona biat edenler... CEBRAİL ONLARIN ÖNÜNDE, MİKAİL DE ARKALARINDA bulunur. Mehdi̇, mahlukat arasında sevilir. (Kitab-ül Bur- han fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 58)

MEHDİ VE TALEBELERİ HEP MUZAFFER OLACAKTIR

Şu muhakkak ki ahir zamanda MAĞRİB MEMLEKETİNİN EN UZAK MEVKİİNDEN MEHDİ denilen bir zat çıkacak. Ve ÖN TARAFINDA KIRK MİL MESAFE OLARAK YARDIM YÜRÜYECEK. Mehdi’nin bayrakları beyaz ve sarıdır. İçinde çizgiler bulunur. Bayraklarında Allah'ın İsm-i Azamı yazılmıştır. MEHDİ'NİN BAYRAĞI ALTINDAKİ HİÇBİR BİRLİĞİ MAĞLUP EDİLMEZ. (İmam Şarani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri Muhtasaru, (Tezkireti'l-Kurtubi), s. 438)

MUZAFFER OLMAK MEHDİ’NİN VASFIDIR

Süleyman bin Bilâl der ki: İmam Cafer-i Sadık babasından o da dedesinden nakleder ki Hz. Hüseyin şöyle buyurdu:  Bir gün adamın biri Emirülmüminin Ali’nin yanına gelerek: “Ey Emirülmüminin! BİZE MEHDİ’NİZDEN BAHSEDER MİSİN?” diye arz edince şöyle buyurdu: “Gitmesi gerekenler gidip de müminler azaldığında ve fitneciler gittiğinde işte orada (yani uzak bir yerde zuhur edecektir).” Dedi ki: “Ey Emirülmüminin! Bu Mehdi kimdendir?” Buyurdu ki: “Benî Haşim’dendir, Arapların yüce dağının zirvesinden. Mehdi öyle bir denizdir ki ona giren kaybolur. Kendisine sığınanlar için amandır, halk kinle dolduğunda onları pâk kılan mâdendir, ölüm nazil olduğunda korkmaz, ölüm ona vardığında sarsılmaz, savaş meydanında saldırdığında asla geri çekilmez. TECRÜBELİDİR, GALİPTİR, MUZAFFERDİR, ARSLANDIR, SAĞLAMDIR, KAVMİNİN DİREĞİDİR, CESURDUR, Allah’ın kılıçlarından bir kılıçtır, reistir, herkesi etrafında toplar, yücelik ve şerefin kaynağı olan evde büyümüştür, onun yüceliği en asil yücelikten kaynaklanır...” (Gaybet-i Numani Sayfa 129-130)

MEHDİ MUTLAK OLARAK GALİP GELECEKTİR

İbrahim bin Übeydullah bin Alâ babasının şöyle dediğini nakleder. İmam Caferi Sadık şöyle buyurdu: “... Sonra arzulanan Kaim Mehdi kıyam edecek. Onundur şeref ve fazilet. Mehdi senin oğlundur ey Hüseyn. Onun gibi evlat yoktur. İki rüknün arasında zuhur edecek ve iki eski elbisenin arasında İNSANLARA VE CİNLERE GALİP GELECEK. Ve hiçbir yeri ekilmemiş bırakmayacak. Onun zamanına ulaşanlara ve ona katılıp onun günlerini görenlere ne mutlu.” (Gaybet-i Numani Sayfa 171-172)

MEHDİ’NİN DECCALİYETE KARŞI MÜCADELESİ ZAFERLE NETİCELENECEKTİR

Ahmed b. İdris; Muhammed b. Abdülcabbar, İbn Ebû Umeyr, Hammad b. Osman aracılığıyla Muhammed b. Müslim’den rivayet eder: “Ebû Cafer [Muhammed Bakır]’a Allahu Teâlâ’nın “Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye and olsun! Açılıp ağardığı vakit gündüze and olsun!” (Leyl Suresi, 2) ayetini okuyunca buyurdu ki: “Gündüzden kasıt biz EHLİ-BEYT’TEN OLAN EL-KÂİM MEHDİ’DİR. ZUHUR ETTİĞİNDE DECCALİYETE GALİP GELECEKTİR. Allah Kur’an’da insanlar için meseller vermiş ve nebisine onunla hitap etmiştir. Bizden başka kimse Mehdi’den haberdar değil.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.71–72)

MEHDİ VE YARDIMCILARI ALLAH’IN KORUMASI ALTINDADIR

Hz. Ali şöyle buyurur: “… Allah MEHDİ’NİN YARDIMCILARINI KORUR, onlara nişane ve alametlerle yardımcı olur ve ONLARI YERYÜZÜNÜN TÜM İNSANLARINA GALİP KILAR.”

(İsbat-ul Hudat,cilt 7, s. 49)

MEHDİ’NİN KADERİNDE YENİLGİ YOKTUR

KAİM MEHDİ'NİN BAYRAĞI (HİÇBİR ZAMAN) KENDİSİNE GERİ DÖNDÜRÜLMEZ, YANİ MAĞLUP OLMAZ. Süfyani'nin Şam'dan, Yemani'nin  çıkması, Ramazan ayında gökten gelen feryat, gökten bir kimsenin Mehdi'yi, kendisinin ve babasının ismi ile çağırması Mehdi'nin çıkış alâmetlerindendir. (Dinin Kemali-Şeyh Saduk, Sayfa 399)

MEHDİ HER TÜRLÜ ZULME KARŞI GALİP GELECEKTİR

Aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişilik bir grup oluştururlar. MEHDİ VE ASHABI HER ZALİME GALİP GELİRLER. Onların kalpleri demir gibidir ve onlar gündüz arslan, gece de abiddirler. Ne evvelkiler, ne de sonrakiler fedakarlıkta onlara yetişemez. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57-68)

MEHDİYETE KARŞI OLANLAR YENİLMEYE MAHKUMDUR

Ebu Hamza, İmam Muhammed Bakır'ın şöyle buyurduğunu naklediyor: “Sanki İmam Kaim Mehdi'yi, Küfe'nin Necef'inde görüyorum ki zuhur etmiştir. Necef'te ortaya çıktığında Allah'ın Elçisi'nin bayrağını dalgalandıracaktır. MEHDİ'NİN BAYRAK DİREĞİ ALLAH'IN ARŞININ DİREKLERİNDENDİR… ONU KİME DOĞRU DALGALANDIRIRSA ALLAH ONA GALİP GELECEKTİR.”  Şöyle diyor: “Ben şöyle dedim: “Bayrak O'nunla birlikte mi olacak yoksa O'na mı verilecek?” Şöyle buyurdu:“Hayır, O'na verilecektir. Bayrağı O'na Cebrail getirecektir.” (Dinin Kemali-Şeyh Saduk, Sayfa 622)

5.    FİZİKİ BENZERLİK MEHDİLİK İÇİN YETERLİ DEĞİLDİR

5.6. MÜVEKKİLİN “BENZEMEKLE MEHDİ OLUNMAYACAĞINI” AÇIKLAYAN BEYANLARI 

BENZEMEKLE MEHDİ OLUNMAZ. ZANLA MEHDİLİK İDDİASI OLMAZ. SEVDİKLERİNİN HÜSNÜ ZANNIYLA MEHDİLİK OLMAZ. İslam ahlakı dünyaya hakim olduğunda, İslam Birliği oluştuğunda, İsa Mesih’in (as) namazda öne geçirdiği kişi için “Allahualem bu şahıs Mehdi” diyeceğiz. BUNUN DIŞINDA MEHDİLİK İDDİA ETMEK İSLAM’A VE KURAN’A UYGUN DEĞİLDİR.” (Adnan Oktar; 21 Şubat 2018) 

“Benim hiçbir zaman Mehdilik iddiam olmadı, olmaz. Böyle bir iddiam olsa cübbeyle sarıkla yayına çıkar, kadınlarla hiç görüşmez, mason olmaz, tüm dünyaya hakim olan gelenekçi İslam anlayışını eleştirmezdim. Mehdilik iddiasında olan bir insan olmadım, olmayacağım. BENZEMEK MEHDİYET İÇİN İSPAT DEĞİLDİR. Mehdi’yi şöyle anlarız: İslam hakim olur, Müslümanların başında bir manevi lider olur İslam Birliği tam sağlanır, Hz İsa namazda o şahsı öne geçirir, o zaman ‘Allahualem bu kişi Mehdi’ deriz.” (Adnan Oktar; 21 Şubat 2018 A9 TV)

BENZEMEK MEHDİLİK İÇİN DELİL OLMAZ. İslam ahlakı dünyaya hakim olduğunda, herkes birbirini kardeş olarak sevdiğinde, İslam Birliği oluştuğunda bu güzelliklere vesile olan insana "sanki Mehdi gibi" diye hüsnü zan ederiz. (Adnan Oktar; 23 Temmuz 2017 A9 TV) 

5.7. İSLAM İNANCINA GÖRE, BİR İNSAN HADİSLERDE GEÇEN TÜM FİZİKİ ÖZELLİKLERE SAHİP OLSA DAHİ BU ONA MEHDİ DENİLMESİ İÇİN YETERLİ DEĞİLDİR.

Bilindiği üzere Mehdi Peygamberin soyundan olacaktır. Bunun da anlamı Peygamber ile fiziki benzerliklere sahip olacağıdır. Nitekim bu da hadislerde belirtilmiştir. Peygamberin soyundan gelen yani seyyid olarak tabir edilen milyonlarca insan göz önüne alındığında, Peygamberle benzer görünüme sahip birçok insan aynı zamanda Mehdi ile de aynı görünüme sahip olacaktır. Müvekkil Adnan Oktar da seyyid olduğu için bu fiziki benzerliklere sahiptir.  Milyonlarca insanın sahip olabileceği özellikler sebebiyle bir kişinin mehdi olduğunu iddia etmenin ise akla aykırı olduğu açıktır. Müvekkil Adnan Oktar da arkadaşları da eğitimli, makul, akılcı insanlardır. Böyle bir akıl dışılığa itibar etmeyecek yapıdadırlar.

İslam inancına göre bir insanın Mehdi olduğuna kanaatin gelmesi için olmazsa olmaz şartlar şunlardır:

  • İslam Birliğini sağlaması
  • İslam ahlakını dünyaya hakim etmesi
  • İsa’nın onun ardından namaz kılması

Tüm bu olaylar gerçekleştiğinde dahi Müslümanlar -Kuran’ın ölçüleri gereği- ancak “Allah en doğrusunu bilir, bu kişi Mehdi” diyebilirler. Bunun dışında bir insanın kaşının, gözünün, vücut yapısının, saçının vb gibi özelliklerinin hadislerde anlatılan vasıflar içermesi Mehdilik için ölçü değildir.

Görüldüğü gibi İslam inancına göre Mehdilik iddia makamı değil ispat makamıdır. Bu sebeple İddia Makamı’nın “Mehdilik İddiası” kavramının İslami olarak da akli olarak da bir karşılığı yoktur.Müvekkil Adnan Oktar’ın seyyid bir vatandaş olarak hadislerde tarif edilen Mehdi’nin fiziki özelliklerine sahip olması son derece olağan bir durumken, bunu farklı yönlere çekmek gayreti samimi olmadığı gibi, kendisinin Mehdilik iddiası olmadığına dair yüzlerce açık beyanına rağmen “Mehdilik iddia ediyorsun” önyargısıyla hareket edilmesi adil de değildir.

Müvekkil dürüst bir yaklaşımla hadisleri gizlemeden, içeriğinde ne varsa birebir anlatmaktadır. Hadiste “Mehdi yeşil gözlüdür” denilmekteyse, her defasında “Mehdi yeşil gözlüdür, benim de gözüm yeşil ama ben mehdi değilim” diye açıklama veya vurgu yapmasını beklemek makul bir yaklaşım olmayacaktır. Zira hadisler incelendiğinde Mehdi’nin fiziksel özellikleriyle ilgili yürüyüşünden uyluklarının arasında genişlik ve büyüklük olmasına, vücudundaki ben ve izlerden saçının rengine ve sakalının modeline kadar oldukça ayrıntılı bir tarif yapıldığı görülmektedir:

HADİSLERDE TARİF EDİLEN MEHDİ’NİN FİZİKSEL GÖRÜNÜMÜ (Mehdi’nin Fiziksel Görünümüyle İlgili Hadisler ekte sunulmuştur. Okumak için tıklayın)

ORTA BOYLUDUR

İLERLEYEN YAŞLARINDA DA GENÇ GÖRÜNÜMLÜ OLACAKTIR (hadislerde belirtilen saçı gür, sakalı gür, cildi taze, kemikleri dinç, dişleri parlak, elleri beyaz gibi tasvirlerin hepsi gençlik alametidir)

UZUN ÖMÜRLÜDÜR

BEN-İ İSRAİL ENDAMINDADIR (Heybetli ve acar)

GENİŞ VÜCUTLUDUR

OMUZLARI GENİŞTİR

OMUZLARI HEYBETLİDİR

UYLUKLARININ ARASINDA GENİŞLİK VE BÜYÜKLÜK VARDIR

YÜRÜRKEN UYLUKLARI AÇIK VE BİRBİRİNDEN UZAKTIR

KARNI GENİŞTİR

BAŞI BÜYÜKTÜR

BURNU ÇOK MUNTAZAMDIR

İNCE BURUNLUDUR

BURNU KÜÇÜKTÜR

BURNUNUN ORTA BÖLÜMÜNDE, BELLİ BELİRSİZ

ÇOK KÜÇÜK BİR ÇIKINTI VARDIR

ALNI PARLAKTIR

ALNI GENİŞTİR

AÇIK ALINLIDIR

ALNINDA YARA İZİ VARDIR

ALNINDA HAFİF BİR İÇBÜKEYLİK VARDIR

YANAĞINDA BEN VARDIR

BU BEN, AÇIK RENKLİ VE PARLAKTIR

BENİ, HZ. MUSA (AS)'IN YANAĞINDAKİ BEN GİBİDİR

YANAĞINDAKİ BEN DIŞA ÇIKIKTIR

YANAKLARI AZ DOLGUNDUR

ÇEKİK GÖZLÜDÜR

YEŞİL GÖZLÜDÜR

KAŞLARI KAVİSLİDİR

KAŞININ İÇİNDE BOŞLUK VARDIR

İKİ KAŞININ ARASINDA TEK ÇİZGİ HALİNDE, KÜÇÜK

BİR ÇUKUR VARDIR

SAÇI GÜRDÜR

SAÇI SİYAHTIR

SAÇLARI KULAĞININ ÜSTÜNDE KIVRILIR

SAKALI SIKTIR

SAKALI SİYAHTIR

SAKALI CEZM EDİLMİŞ, YANİ DÜZELTİLMİŞTİR

SAKALI YANLARDA DAHA AZDIR, AŞAĞI TARAFI İSE UZUN OLACAKTIR


SAKALI İNCE TELLİDİR

SIRTINDA, KÜREK KEMİĞİ HİZASINDA PEYGAMBERİMİZ'DE OLDUĞU GİBİ NÜBÜVVET MÜHRÜ VARDIR. 

İKİ OMUZUNUN ARASINDA/ALTINDA (SAĞ GÖĞSÜNDE OLACAK ŞEKİLDE) YAPRAK ŞEKLİNDE İZ VARDIR

SAĞ UYLUĞUNDA/BACAĞINDA BEDEN RENGİNİN

AKSİNE BİR İZ/BEN OLACAKTIR

KEMİK YAPISI GENÇTİR

DİZ KAPAKLARI ÖNE ÇIKIKTIR

DİŞLERİ GÜZEL VE PARLAKTIR

GÜZEL SİMALIDIR

PEYGAMBERLER GİBİ AZAMETLİDİR

YÜZÜ NURLUDUR

ÇEHRESİ HUZUR VERİR

YÜZÜ GÖRKEMLİDİR

HAYRANLIK UYANDIRAN BİR ÇEKİCİLİĞE SAHİPTİR

HZ. NUH (AS) GİBİ UZUN YAŞAYACAKTIR

    CİLDİNİN GÜZELLİĞİ:

    CİLDİ PARLAKTIR

    CİLT RENGİ, KIRMIZIYLA KARIŞIK BEYAZDIR

    HEYBETLİ BİR ŞAHISTIR

    BEDENİ ÇOK GÜÇLÜDÜR

    KASLARI KAVİSLİ OLACAKTIR

    SESİ ÇOK GÜÇLÜDÜR

    SESİ NEFES KESİCİDİR

    ELLERİ BEYAZDIR

    KONUŞURKEN KİMİ ZAMAN DİLİNDE AĞIRLIK OLUŞUR

    KONUŞMALARINDA VURGU YAPMAK İÇİN

    SAĞ ELİNİ KULLANIR

    BAKIŞLARI ETKİLEYİCİDİR

    DUDAKLARI MÜKEMMEL GÜZELLİKTEDİR

    Müvekkile adeta madem hadislerde birtakım benzerlikler o zaman hadisleri anlatma dayatması yapılmaktadır ki bu dayatma da gerek evrensel insan hakları gerekse anayasal özgürlükler açısından kabul edilebilir değildir. Bu durumda müvekkilin, doğal konuşma ve anlatım akışını bozacak şekilde neredeyse iki cümlesinde bir “Ben Mehdi değilim” diye açıklama yapması gerekecektir ki bunun da hayatın doğal akışında imkansız olduğu açıktır.

    6. MÜÇTEHİDLERİN HEPSİ MEHDİYETİ ANLATMIŞ, BÜYÜK ALİMLERİN HEPSİ MEHDİ HAKKINDA TALEBELERİNİ MÜJDELEMİŞTİR

    İMAM-I A’ZAM EBU HANİFE

    İMAM-I MALİK

    İMAM-I ŞAFİİ

    İMAM-I AHMED BİN HANBEL

    İMAM-I RABBANİ,

    ABDÜLKADİR GEYLANİ,

    MUHYİDDİN İBNİ ARABİ,

    MUHAMMED B. RESUL EL HÜSEYNİ EL BERZENCİ,

    CELALEDDİN SUYUTİ,

    İBN-İ KESİR,

    İMAM ŞARANİ,

    İBN HACER EL MEKKİ,

    ALİ BİN HÜSAMEDDİN EL MUTTAKİ,

    AZİZ MAHMUT HÜDAİ,

    BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ,

    SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN,

    SEYİT ABDÜLHALİM ARVASİ,

    MEHMET ZAİD KOTKU,

    MAHMUD ESAD COŞAN,

    SEYYİD MUHAMMED RAŞİT EROL,

    ŞEYH NAZIM KIBRISİ,

    MAHMUT USTAOSMANOĞLU,

    OSMAN NURİ TOPBAŞ,

    HÜSEYİN HİLMİ IŞIK tüm kitaplarında ve sohbetlerinde Mehdi’yi, İsa’nın yeniden dünyaya gelişini ve kıyamet alametlerini anlatmışlardır.

    7. MÜVVEKİL MEHDİ’NİN BU YÜZYILDA GELECEĞİNİ İSLAM ALİMLERİNİN AÇIKLAMALARINI NAKLETMEK SURETİYLE SÖYLEMEKTEDİR

    Müvekkile isnat edilen suçlamalardan biri de Mehdi’nin bu yüzyılda geleceğini anlatarak kendisinin mehdi olduğu imasında bulunduğu ithamıdır. Bu da konuyla ilgili tüm ithamlar gibi bilgisizlikten kaynaklanmaktadır ve gerçek dışıdır. Zira Mehdi’nin Hicri 1400’de geleceğini söyleyen müvekkilin şahsı değil büyük İslam alimleridir. Bu alimlerden biri Bediüzzaman Said Nursi’dir ve konuyu kapsamlı olarak şöyle açıklamıştır:

    7.6. BEDİÜZZAMAN, MEHDİ’NİN HİCRİ 1400’DE GELECEĞİNİ SÖYLEMİŞTİR

    BEDİÜZZAMAN MEHDİ’NİN HİCRİ 1400’DE (Miladi 1979), YANİ İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ HİCRİ 14. YÜZYILDA GELECEĞİNİ SÖYLEMEKTEDİR

    İstikbal-i dünyeviyede (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA (Hicri 1400’de) GELECEK BİR HAKİKATİ (MEHDİ’Yİ) asırlarında (kendi yaşadıkları dönemde) karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, s. 318)

    Görüldüğü üzere Bediüzzaman Said Nursi, Mehdi’nin Peygamberimiz (sav)'den “1400 SENE SONRA” geleceğini söylemektedir. Ne 1373, ne 1378 ne 1398 ne de başka bir tarih vermemekte, tam olarak 1400 demektedir. “GELECEK” ifadesini kullanarak da, Mehdi’nin -kesin olarak söylediği bu tarihte- yani Hicri 1400’de (Miladi 1979'da) imani faaliyetine başlayacağını müjdelemektedir. Hadislerden okuduğu bilgilere dayanarak; Peygamber Efendimiz (sav) dönemindeki bazı kişilerin dahi Mehdi’nin, kendi yaşadıkları dönemde çıktığını ya da çıkışının yakın olduğunu düşündüklerini, ancak bu düşüncelerinin yanlış olduğunu, gerçekte ise Mehdi’nin “Hicri 1400 yılında” geleceğini ve bu tarihten itibaren tebliğ faaliyetlerine başlayacağını açıklamaktadır.

    BEDİÜZZAMAN’IN MEHDİ’NİN HİCRİ 1400’LERDE GÖREV BAŞINDA OLDUĞUNU ANLATAN BİR DİĞER SÖZÜ DE ŞÖYLEDİR:

    “Allah’ın nûrunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nûrunu tamamlamaktan başka birşeye râzı olmaz. kâfirler isterse hoşlanmasınlar.” (Tevbe Sûresi, 9:32)

    Ayetindeki ALLAH‘IN NÛRUNU ÜFLEMEKLE SÖNDÜRMEK İSTERLER. ALLAH İSE NÛRUNU TAMAMLAMAKTAN BAŞKA BİRŞEYE RÂZI OLMAZ. Cümlesi kuvvetli ve letafetli münasebeti mâneviyesiyle beraber şeddeli (lam)’lar, birer (lam) ve şeddeli (mim) asıl kelimeden olduğundan, iki (mim) sayılmak cihetiyle 1324 ederek, …. Eğer şeddeli (mim) dahi şeddeli ’  (lam) lar gibi bir sayılsa, o vakit 1284 eder. ŞİMDİ HATIRA GELDİ Kİ, EĞER ŞEDDELİ (lam) LAR VE (mim) İKİŞER SAYILSA, BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR İSE, HAZRET-İ MEHDÎNİN ŞAKİRTLERİ OLABİLİR. HER NE İSE... BU NURLU ÂYETİN ÇOK NURANÎ NÜKTELERİ VAR. Bir damla su denizin varlığına işaret eder sırrıyla kısa kestik. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.131, 132)

    Bediüzzaman’ın yukarıdaki açıklamasını yaptığı Tevbe Suresi’nin 32. ayetinin; “ŞEDDELİ LAMLARI VE MİM İKİŞER SAYILDIĞINDA” ÇIKAN EBCEDİ 1910 YILINI VERİR.

    “Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor” ayetindeki

    "Allahi" اللّهِ

    "Allahu" اللّهُ

    "illa" إِلاَّ 

    sözcüklerindeki "lamlar"

    ve

    "yutimmu"   يُتِمَّ

    sözcüğündeki mim 2'şer kez sayıldığında ayetin bu cümlesinin ebced değeri 1910 etmektedir.

    Bediüzzaman ÇIKAN BU TARİHTEN YANİ 1910 YILINDAN 1 ASIR YANİ 100 YIL SONRASINDA DİKKAT ÇEKMEKTE ve bu tarihte Mehdi ve talebelerinin yaşayacağını ve dünyaya hakim olan zalim sistemleri ve düşünce akımlarını fikren etkisiz hale getirmek için mücadele edeceklerini söylemektedir.

    1910+100=2010

    2010 YILI HİCRİ 1433’TÜR. BEDİÜZZAMAN AÇIK VE NET OLARAK MEHDİ’NİN FAALİYET YAPTIĞI TARİHLERİ SÖYLEMİŞTİR.

    Nitekim Üstad, Kastamonu Lahikası’nda da Mehdi’nin, kendisinin yaşadığı Hicri 13. asırdan “BİR ASIR SONRA” YANİ HİCRİ 14. ASIRDA GELECEĞİNİ söylemiştir:

    "Hakiki beklenilen ve BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT (MEHDİ)" ... (Kastamonu Lahikası, s. 61-62)

    AYRI BİR KONU OLARAK; BEDİÜZZAMAN KENDİSİNDEN 100 YIL SONRAKİ VAN’A DA DİKKAT ÇEKMİŞTİR

    Bediüzzaman Hazretleri, VAN KALESİ’NDE KENDİ KURDUĞU HORHOR MEDRESESİNDE birçok talebe yetiştirmiştir. Bununla birlikte kendisinden 100 sene sonra Risale-i Nur’a değer veren bazı kimselerin Van’a geleceklerini ve söz konusu medreseyi ziyaret edeceklerini belirtmiş, o sırada yaşanacaklardan bahsederek ziyaretine gelecek olan kardeşlerini şöyle müjdelemiştir:

    “… Şu muâsırlarım (benim zamanımda yaşayan kişiler), varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ BİR BAHARDA GELECEKSİNİZ. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mazi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezartaşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. MEZARIMIZDAN “NE MUTLU SİZE!” SADÂSINI İŞİTECEKSİNİZ. Hatta misafirlerimizin gölgeleri bile mezartaşımızdan bu sadayı işitecektir...” (Münazarat, s. 88)

    BEDİÜZZAMAN, ŞAM HUTBESİNDE DE MEHDİ’NİN HİCRİ 1400’LERDE FAALİYETTE OLACAĞINI ANLATMIŞTIR

    Bediüzzaman, Hicri 1327 (Miladi 1911) yılında Şam’da Emevi Camii’nde bir hutbe vermiştir. Burada Üstad, İslam aleminin, Hicri 1371'den yani Miladi 1951’den sonraki geleceğine yönelik izahlar yapmıştır.

    YETMİŞ BİRDE FECR-İ SADIK (tan yerinin ağarması, Güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti) BAŞLADI veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib (sabaha karşı ufukta yayılmaya başlayan birinci kızıllık) de olsa, OTUZ KIRK SENE SONRA FECR-İ SADIK (fecr-i kazibden sonra yayılmaya başlayan aydınlanma, gerçek aydınlanma, yani MEHDİYET) ÇIKACAK. (Hutbe-i Şamiye, 23)

    “...Evet ŞİMDİ OLMASA DA 30-40 SENE SONRA fen ve hakiki marifet (hüner, sanat, ilim ve fenerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (güzelliklerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip O DOKUZ MANİLERİ MAĞLUP EDİP DAĞITMAK İÇİN TAHARRİ-İ HAKİKAT MEYELANINI (HAKİKATİ ARAŞTIRMA MEYLİ) VE İNSAF VE MUHABBET-İ İNSANİYEYİ (İNSAN SEVGİSİNİ) O DOKUZ DÜŞMAN TAİFESİNİN CEPHESİNE göndermiş, inşaAllah YARIM ASIR SONRA ONLARI DARMADAĞIN EDECEK (yani Mehdiyet dinsizliğin felsefesini tamamen ortadan kaldıracak).” (Hutbe-i Şamiye, s. 25)

    Hicri 1371 + 30 = 1401 (Miladi 1981) (30 yıl sonrası)

    Hicri 1371 + 40 = 1411 (Miladi 1991) (40 yıl sonrası)

    Hicri 1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001) (yarım asır sonrası)

    Bediüzzaman’ın haber verdiği bu tarihler Mehdiyetin önemli aşamalarına işaret eden tarihlerdir. Bu sözler cümle cümle incelendiğinde Bediüzzaman’ın çok hayati hususlara dikkat çektiği de görülür:

    ... fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini (faydalı yönlerini), o üç kuvveti tam teçhiz edip...

    Bediüzzaman Mehdi’nin bilimin ve teknolojinin tüm yönlerinden en iyi şekilde faydalanacağına vurgu yapmaktadır.

    ... cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için...

    Bediüzzaman Hazretleri, “Mağlup edip dağıtmak” ifadesini kullanmaktadır. Mağlup edip dağıtmak, tıpkı Hz. Musa (as)’ın buzağı heykelini yakıp küllerini denize savurarak yok etmesi gibi, küfrü fikren tam anlamıyla etkisiz hale getirmek, dinsizliğin sebep olduğu tüm belaları ortadan kaldırmak, acıların, zulümlerin, haksızlıkların, mağduriyetlerin son bulmasını sağlamak demektir. Bediüzzaman, tüm bunları Mehdi ve talebelerinin gerçekleştireceğini söylemektedir.

    ...taharri-i hakikat meyelanını (yani, gerçekleri araştırma eğilimini) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş,

    Bediüzzaman, Mehdi’nin ilmi mücadelesini sevgiyle ve şefkatle yürüteceğine, dinsizliğin dinini gerçek, somut bilgilerle fikren yok edeceğine dikkat çekmektedir.

    ... inşaAllah yarım asır sonra onları darmadağın edecek...

    YARIM ASIR SONRA: 1371 + 50 = 1421 = 2001

    7.7 BEDİÜZZAMAN MEHDİ DEVRİNİN KENDİ DÖNEMİNDEN SONRA OLACAĞINI BELİRTİĞİ O DÖNEMİ "BAHAR" OLARAK NİTELENDİRMİŞTİR

      BEN BÖYLE BİR NURUN ZUHURUNA (MEHDİ’NİN ORTAYA ÇIKIŞINA) ÇOK İNTİZAR ETTİM VE EDİYORUM (bekledim, bekliyorum). FAKAT ÇİÇEKLER BAHARDA GELİR.  ÖYLE İSE O KUDSİ ÇİÇEKLERE (Mehdi ve cemaatine) ZEMİN HAZIR ETMEK LAZIM GELİR. Ve anladık ki, bu hizmetimizle O NURANİ ZATLARA (Mehdi ve talebelerine) ZEMİN İZHAR EDİYORUZ (hazırlıyoruz). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189)

      Bediüzzaman bu sözlerinin yer aldığı Barla Lahikası adlı risalesini Hicri 1926 yılında yazmıştır. Bediüzzaman, Mehdi ve yardımcılarını “baharda gelecek kudsi çiçekler” yani “KENDİSİNDEN SONRA, İLERİKİ BİR ZAMANDA GELECEK mübarek kimseler” olarak nitelendirmiş, “bahardan önceki dönemden” bahsederek ise kendisinin de, “yaptığı hizmetlerle, bu mübarek şahsa ZEMİN HAZIRLAYAN BİR ÖNCÜ OLDUĞUNU” belirtmiştir.

      7.8. BEDİÜZZAMAN MEHDİ’YE ZEMİN HAZIRLADIĞINI, MEHDİ’NİN YARDIMCISI, ÖNCÜSÜ, NEFERİ OLDUĞUNU İFADE ETMİŞTİR

        Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak, kendimi O GELECEK ŞAHIS (MEHDİ) olduğumu iddia edemem, hiçbir cihette liyakatim yoktur. FAKAT O İLERİDE GELECEK ACİP ŞAHSIN (MEHDİ’NİN) BİR HİZMETKÂRI VE ONA YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDÂRI (geriden gelen emniyet kuvveti) VE O BÜYÜK KUMANDANIN PÎŞDÂR (öncü) BİR NEFERİ OLDUĞUMU ZANNEDİYORUM. (Barla Lahikası, 28. Mektup, sf. 250)

        Bediüzzaman, bu sözlerinin yer aldığı Barla Lahikası adlı risalesini Hicri 1926 yılında yazmıştır. “O İLERİDE GELECEK ACİB ŞAHIS” sözleriyle, ‘MEHDİ’NİN KENDİSİNDEN SONRAKİ DÖNEMDE GELECEĞİNİ’ ifade etmiştir. “KENDİSİNİN ‘MEHDİ’ DEĞİL, ‘MEHDİ’NİN ‘BİR HİZMETKARI, YARDIMCISI, NEFERİ VE ÖNCÜSÜ’ OLDUĞUNU” belirtmiştir. Bediüzzaman bu sözleriyle Mehdi’nin, kendi yaşadığı dönemde henüz ortaya çıkmadığını kendi döneminin bir “hazırlık devresi” olduğunu vurgulamaktadır.

        7.9. BEDİÜZZAMAN MEHDİ’NİN HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE FAALİYET GÖSTERECEĞİNİ ANLATMIŞTIR

          ... TÂ AHİR ZAMANDA (benden sonraki dönemde), HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE (teknolojinin geliştiği, iletişimin güçlü olduğu dönemde), (RİSALE-İ NUR’UN) ASIL SAHİPLERİ, YANİ MEHDÎ VE ŞAKİRTLERİ CENAB-I HAKKIN İZNİYLE GELİR, O DAİREYİ GENİŞLETTİRİR VE O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR. BİZLER DE KABRİMİZDE SEYREDİP ALLAH’A ŞÜKREDERİZ. (Kastamonu Lahikası, Sayfa 72)

          Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası adlı eserini Miladi 1936 yılında hazırlamıştır. "TA AHİR ZAMANDA...." ifadesiyle, Risale-i Nur’un asıl sahipleri olarak nitelendirdiği Mehdi ve talebelerinin, “KENDİSİNDEN ÇOK DAHA SONRAKİ BİR VAKİTTE, BİR SONRAKİ DÖNEMDE GELECEKLERİNİ” ifade etmiştir. Ayrıca bu sözlerindeki, “BİZLER DE KABRİMİZDEN SEYREDİP ALLAH’A ŞÜKREDERİZ” ifadesiyle de, kendisinin Mehdi’nin gelişini göremeyeceğini; Mehdi’nin görev yapacağı ve Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağı dönemde, kendisinin vefat etmiş olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman Risale-i Nur’un etkisinin ve bu yolla yapılan iman hizmetinin ‘dar dairede’; yani sınırlı bir topluluğa yönelik olarak yapılan kısıtlı bir faaliyet olduğunu ifade etmiştir. Mehdi’nin yapacağı ilmi ve imani faaliyetlerin ise “HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE” yani “DÜNYA ÇAPINDA”, modern ve ultra hızlı bilişim teknolojilerinin, iletişim ağlarının tüm yeryüzünü kapsayacağı içinde yaşadığımız dönemde gerçekleştirileceğini belirtmiştir. 

          7.10. BEDİÜZZAMAN MEHDİ’NİN 3 TEMEL GÖREVİ OLACAĞINI VE BU 3 GÖREVİN HEPSİNİ BİRDEN YAPACAĞINI SÖYLEMİŞTİR

            Bediüzzaman’ın anlatımlarına göre Mehdi’nin 3 vazifesi olacaktır:

            ... Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, MEHDİ AL-İ RESUL’ÜN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen Mehdi’nin) temsil ettiği kudsi (mukaddes, kutsal) cemaatinin şahsı manevisinin ÜÇ VAZİFESİ VAR. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer (insanlar) bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelenlerin) yapacağını Rahmet-i İlahiyeden (Allah’ın rahmetinden) bekliyoruz. Ve ONUN (MEHDİ’NİN) ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK. (Emirdağ Lahikası, s. 259)

            Hz. Mehdi'nin bu üç büyük vazifesini Bediüzzaman eserlerinde şöyle dile getirmiştir:

            Darwinist, materyalist ve ateist felsefelerle fikri mücadele yaparak bu akımları fikren tam olarak susturmak ve böylece dünya çapında tüm insanların imanını kurtarmak,

            İslam Birliği’ni oluşturmak ve tüm dünya Müslümanlarının manevi önderi olmak,

            Kuran ahlakını ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini yeniden canlandırıp tüm dünyaya hakim kılmak ve Hıristiyanlarla ittifak ederek onların da İslam’ı kabul etmelerine vesile olmak.

            Bediüzzaman, Mehdi’nin bu üç görevi de birarada yapabilme özelliği nedeniyle de, “Ahir Zaman’ın Büyük Mehdi”si ünvanını alacağını belirtmiştir.

            MEHDİ’NİN BİRİNCİ VAZİFESİ DARWİNİZM’İ VE MATERYALİZMİ TAM SUSTURACAK TARZDA FİKREN ORTADAN KALDIRMAK ve İMAN HAKİKATLERİNİ ANLATARAK İNSANLARIN İMANLARINA VESİLE OLMAKTIR:

            Birincisi: FEN VE FELSEFENİN TASALLUTİYLE (etkisiyle) ve MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU, (materyalizm, Darwinizm ve ateizm hastalığı) BEŞER İÇİNE İNTİŞAR ETMESİYLE (insanlar arasında yayılmasıyla), HERŞEYDEN EVVEL FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ (materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah’ı inkar eden dinsiz akımları) TAM SUSTURACAK TARZDA İMANI KURTARMAKTIR. EHL-İ İMANI DALÂLETTEN MUHAFAZA ETMEK (iman edenleri sapkınlıktan korumak)... (Emirdağ Lahikası, 206. Mektup, s. 259)

            ÜMMETİN BEKLEDİĞİ, AHİR ZAMAN’DA GELECEK ZATIN (MEHDİ’NİN) ÜÇ VAZİFESİNDEN EN MÜHİMMİ (önemlisi) VE EN KIYMETDARI (değerlisi) OLAN İMAN-I TAHKİKİYİ (gerçek imanı) NEŞR (yazma ve dağıtma yoluyla yaymak) VE EHL-İ İMANI (iman edenleri) DALALETTEN (sapkınlıktan) KURTARMAK... (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)

            Bediüzzaman, Ahir Zaman'da ateist felsefelerin tehlike oluşturacağını bildirmiş, özellikle Darwinist, materyalist felsefelerin güç bulacaklarını ve Allah'ın varlığını inkar edecek tehlikeli bir çizgiye geleceklerini ifade etmiştir. Bu nedenle Mehdi’nin birinci vazifesinin, maddecilik fikri, yani Allah’ı inkar üzerine kurulmuş materyalist, Darwinist ve ateist felsefelerle ilmen mücadele etmek ve bu felsefelerin insanlar üzerindeki etkisini tam anlamıyla kaldırmak olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman'ın burada kullandığı “TAM SUSTURACAK TARZDA” ifadesi son derece önemlidir. Bu sözler, Mehdi vesilesiyle Darwinizm, ateizm, materyalizm karşıtı ilmi çalışmaların çok köklü ve etkili bir şekilde yapılacağını ve ancak Mehdi vesilesiyle iman sahiplerinin dalaletten korunacağını anlatmaktadır.

            Bediüzzamanın dikkat çektiği hususlardan biri de; Mehdi’nin bir yandan materyalist Darwinist felsefeleri sustururken bir yandan da insanların samimi imanlarına vesile olacak iman hakikatlerini, bilimsel bilgileri, Allah’ın sanatını ortaya koyan güzellikleri anlatacak olmasıdır. Mesih Deccal’in Ahir Zaman fitnesi, ancak böyle güçlü yöntemlerle kırılacaktır.

            MEHDİ’NİN İKİNCİ GÖREVİ İSE  İSLAM BİRLİĞİ’Nİ OLUŞTURMAKTIR

            İkinci vazifesi: Hilafet-İ Muhammediye (A.S.M) ünvanı ile (Peygamberimiz (sav)'in halifesi -Müslümanların manevi lideri- ünvanı ile) şeair-i İslamiye’yi (İslam ahlakının esaslarını) ihya etmektir (yeniden canlandırmaktır). ALEM-İ İSLAM’IN VAHDETİNİ (İslam aleminin birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası yapıp) beşeriyeti (insanlığı) maddi ve mânevi tehlikelerden ve gadab-ı İlâhi’den (Allah'ın azabından) kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı (dayanak noktası) ve hadimleri (hizmetkarları), MİLYONLARLA EFRADI (fertleri) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR. (Emirdağ Lahikası, 206. Mektup, s. 259)

            Bediüzzaman Mehdi’nin daha önce hiçbir müceddid tarafından yerine getirilmemiş olan üç büyük görevinden birinin “İslam Birliği’nin sağlanması” olduğunu açıklamıştır. Bediüzzaman'ın açıklamalarına göre Mehdi, halihazırda çeşitli gruplar halinde dağınık olarak bulunan Müslümanları manen tek bir kardeşlik ruhu içinde birleştirecek, İslam ahlak ve faziletini, İslam dininin Peygamberimiz (sav) döneminde yaşandığı gibi saf ve bidatsız yaşanmasına vesile olacaktır. Şu anda dünyanın dört bir yanında halen Müslüman toplumlar bölünmüş ve ayrı ayrı durumdadırlar. Pek çok Müslüman toplum büyük acılar, sıkıntılar, baskı ve zulüm altında yaşamaktadır. Tüm dünyadaki Müslümanların yaşadığı bu sıkıntılar Mehdi vesilesiyle son bulacaktır.

            MEHDİ’NİN ÜÇÜNCÜ VAZİFESİ ‘BÜTÜN EHL-İ İMANIN MANEVİ YARDIMLARIYLA’ VE ‘MİLYONLARIN FEDAKARANE KATILIMLARIYLA’ İSLAM AHLAKININ DÜNYAYA HAKİM OLMASIDIR

            Üçüncü vazifesi: ... O ZAT (MEHDİ), BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA  ve İTTİHAD-I İSLAM’IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği’nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin)  ve bilhassa AL-İ BEYT’İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR. (Emirdağ Lahikası I, 206. Mektup, s. 260) 

            ... O ZATIN (MEHDİ’NİN) üçüncü vazifesi, HİLAFET-İ İSLAMİYE’Yİ (İslam halifeliğini; Müslümanların manevi liderliğini) İTTİHAD-I İSLAM’A BİNA EDEREK (İslam Birliği üzerine kurarak), İSEVİ RUHANİLERİYLE (dindar Hıristiyanlarla ve Hıristiyan alimleriyle) İTTİFAK EDİP (iş birliği ve dayanışma içerisine girerek) DİN-İ İSLAM’A (İslam dinine) HİZMET ETMEKTİR. BU VAZİFE, PEK BÜYÜK BİR SALTANAT VE KUVVET VE MİLYONLAR FEDAKARLARLA (MİLYONLARIN FEDAKARANE KATILIMIYLA) TATBİK EDİLEBİLİR (yerine getirilebilir). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)

            Bediüzzaman’ın bu anlatımlarına göre, Mehdi ‘İslam toplumunun birleşmesini sağlayacak ve bu birliğin başındaki şahıs olarak Hıristiyan alemiyle ittifak yapacak” ve İslam ahlakının dünyaya hakim olması gerçekleşecektir. Kuşkusuz ki böylesine geniş çaplı gelişmeler elbetteki bütün dünyanın gözleri önünde cereyan edecektir. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla herkesin anında haberdar olacağı ve yaşayacağı bu büyük değişim, ne Bediüzzaman'ın devrinde ne de bir başka zaman diliminde yaşanmamıştır. Bediüzzaman bu vazifenin, Mehdi tarafından yerine getirileceğini özellikle vurgulamaktadır.

            7.11. MEHDİ BU ÜÇ GÖREVİ BİR ARADA YERİNE GETİRECEKTİR

              Gerçi HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ, BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ. Fakat HER BİRİ ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE (açıdan) YAPMASI İTİBARIYLA (nedeniyle) AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDÎ UNVANINI ALMAMIŞLAR. (Emirdağ Lahikası, s. 260)

              Bediüzzaman bu sözünde, Kuran ahlakını dünya üzerinde hakim kılmak amacıyla önceki asırlarda da bazı Müslüman şahısların geldiğini, ancak bunların hiçbirinin, ahir zamanda Mehdi’nin yapacağı üç önemli görevi bir arada yerine getiremediklerini ifade etmiştir. Bediüzzaman bu sözüyle birkaç önemli konuya açıklık kazandırmıştır. Bilindiği üzere, her yüz yıl başında bir müceddid (dini gerçek özüne döndüren, hurafe ve bidatlerden arındıran, çağın koşullarına göre yorumlayan büyük alim) gönderileceği hadislerde açıklanmıştır. Ulemanın ittifakıyla, Mevlana Bağdadi 12. yüzyılın müceddidir, Bediüzzaman 13. yüzyılın müceddidir, Mehdi de içinde bulunduğumuz 14. yüzyılın müceddi olacaktır.

              Bediüzzaman bu sözüyle ayrıca geçmiş dönemlerde gönderilmiş olan müceddidler ile Mehdi arasındaki farkı da açıklamıştır: Mehdi’den önce gelen müceddidler, onun üç vazifesinden sadece birini yerine getirmişler ve bu açıdan "bir nevi Mehdi ve müceddid görevi üstlenmişlerdir. Ancak Bediüzzaman, yukarıda bahsettiği üç vazifenin üçünü birden yerine getirecek olan kişinin yalnızca "BÜYÜK MEHDİ" olacağını ve bu özelliğiyle diğer müceddidlerden ayırt edileceğini  belirtmiştir.

              Sadece bir görevi yerine getiren kişinin ahir zamanın Büyük Mehdisi olması mümkün değildir. Mehdi üç görevi birden yerine getirecektir. Bu yüzden, bu önemli görevlerin yerine getirilmesine vesile olan kişiye Bediüzzaman "BÜYÜK MEHDİ" demiştir. Ahir zamanın Büyük Mehdisi, Darwinizm ve materyalizmi tam anlamıyla susturacak, İslam aleminin birliğini sağlayacak ve İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olmasına vesile olacaktır.

              7.12. MEHDİ AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA GELECEK, BU FESADI TAM İZALE EDECEK, "EN BÜYÜK MÜCTEHİD, EN BÜYÜK MÜCEDDİD, HEM HAKİM, HEM MÜRŞİD, HEM MEHDİ, HEM KUTBU AZAM" OLACAKTIR

                AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA (fitnelerin en yoğun olduğu dönemde), elbette  EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), hem  HAKİM, hem  MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi) hem  KUTB-U AZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi)  olarak  BİR ZAT-I NURANİYİ (MEHDİ’Yİ) GÖNDERECEK  ve  O ZAT (MEHDİ) da,  EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz (sav)’in soyundan) OLACAKTIR. Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemini) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden  KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM’IN (İslam aleminin) ZULÜMATINI (zulüm devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA’DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. (Mektubat, s. 411-412)

                Bediüzzaman, Mektubat adlı risalesini Miladi 1929 yılında hazırlamıştır. Bediüzzaman'ın döneminde “Ahir Zaman'ın en büyük fesadı” olan “Darwinizm, materyalizm ve ateizm gibi dinsiz akımların” toplum üzerindeki etkisi günümüzde olduğu gibi şiddetli değildi. Ayrıca Bediüzzaman burada, kendi dönemlerinde yaptıkları hizmetler açısından, ne Bediüzzaman ne de ondan önceki müceddidlerin Mehdi de toplanacak olan “EN BÜYÜK MÜCEDDİD”, “EN BÜYÜK MÜRŞİT VE “EN BÜYÜK MÜÇTEHİD”, “HAKİM”, “MEHDİ” ve “KUTB-U AZAM” özelliklerine bir arada sahip olmadıklarını, tüm bunların ancak Mehdi'de toplanacağını belirtmiştir.

                Yukarıdaki bölümde bir yönüyle açıklandığı gibi, Mehdi’nin en önemli özelliklerinden biri de ‘EN BÜYÜK MÜÇTEHİD’ vasfını taşıyacak olmasıdır. Bilindiği gibi “müçtehid”, ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve önderlerinin vasfıdır. Bu önderlerden kimi, içtihat etme ve hüküm verme vasıflarından dolayı "mezhep önderleri" olmuşlardır; Müslümanlar da onlara uymuşlardır.

                İmam Hanefi, İmam Şafi, İmam Hanbeli, İmam Maliki bu önderlerden olup 4 mezhebin kurucularıdır. Bütün Ehl-i Sünnet onların verdiği hükümlerle amel etmektedir. Bediüzzaman bu "müçtehid”lerin en büyüklerinin Mehdi olacağını ifade etmiştir.

                Hadislerde verilen bilgilere göre, ‘Hz. Mehdi yeryüzündeki tüm mezhepleri kaldıracak, dini Peygamberimiz (sav) döneminde olduğu gibi aynen uygulayacak ve tüm insanlar da ona tabi olup uyacaklardır’. Geçmişten günümüze pek çok İslam alimi eserlerinde bu konuya değinmişlerdir. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi, "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şöyle bilgi vermiştir:

                ... (MEHDİ), DİNİ PEYGAMBER'İN ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK. (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 186-187)

                Hüseyin Hilmi Işık ise, “Saadet-i Ebediye” adlı eserinde Mehdi’nin bu özelliğini şöyle haber vermiştir:

                HAZRET-İ MEHDİ (A.S.), AHİR ZAMANDA DÜNYAYA GELECEKTİR. Resullulah Efendimiz (sav)’in soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam’la buluşacak, MEZHEPLERİ KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK. (Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye, s. 35)

                7.13. BEDİÜZZAMAN, MEHDİ’NİN ÇIKIŞI ÖNCESİNDE ÇOK BÜYÜK OLAYLARIN MEYDANA GELECEĞİNİ, “HAMİYET-İ İSLAMİYE’NİN FEVERAN EDECEĞİNİ” SÖYLEMİŞTİR

                  ... Böyle bir cemaat-ı azime (Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan gelen büyük seyyidler cemaati) içindeki mukkades kuvveti tehyic edecek (harekete geçirecek) ve uyandıracak   HADİSAT-I AZİME (büyük olaylar) VÜCUDA GELİYOR (meydana geliyor). Elbette O KUVVET-İ AZİMEDEKİ (büyük kuvvetteki) BİR HAMİYET-İ ALİYE (yüce bir gayret) FEVERAN EDECEK (harekete geçecek)  VE  HAZRETİ MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARİK-I HAK (hak yola) VE HAKİKATE (gerçeğe) SEVK EDECEK. (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, s. 473)

                  Bediüzzaman, Ahir Zaman'da Müslümanların ‘hamiyet’ yani ‘koruma duygularını’ harekete geçirecek ve ‘gayretlerini artıracak’ büyük olaylar yaşanacağına dikkat çekmekte ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın Müslümanların önderliğini üstlenerek, onlara çözüm yolunu göstererek kurtuluşa ulaştıracağını açıklamaktadır.

                  Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde belirtildiğine göre Ahir Zaman'da insanları hayrete düşürecek çok büyük olaylar meydana gelecek; Mehdi’in ortaya çıkışından önce, dünya genelinde kargaşa, anarşi ve terör artacak, açlık ve yokluk yaygınlaşacak, Müslümanlar büyük sıkıntılar yaşayacaklardır. Müslümanlara yöneltilen haksızlıklar, adaletsizlikler, zulüm ve baskılar çok şiddetli boyutlara ulaşacak, ancak Müslümanlar yaşanan bu şiddeti durdurmayı başaramayacaklardır. İşte böyle bir ortamda Allah, Mehdi’yi vesile ederek insanları içine düştükleri durumdan kurtarıp, onları kurtuluşa yöneltecektir. Bediüzzaman da “HADİSAT-I AZİME” sözleriyle bu gerçeği dile getirmiş, böyle büyük olayların meydana gelmesinin Mehdi’nin gelişini haber veren önemli bir alamet olduğunu ifade etmiştir.

                  Dolayısıyla müvekkil Mehdi’nin bu yüzyılda geleceğini inandığını söylerken İslam alimlerinin bu izahlarını esas almaktadır. Bu izahların yer aldığı kitaplar milyonlarca kişi tarafından okunmakta, bir çok yerde okutulmakta, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da bastırılmakta ve dağıtılmaktadır. Bu eserleri okuyan birçok dindar vatandaş da tıpkı müvekkil gibi Mehdi’nin bu yüzyılda geleceğine kanaat getirmektedir.

                  Tüm bunların yanı sıra hadislerde Mehdi’nin çıkış alametlerinin gerçeklemiş olduğu da müvekkil tarafından bilimsel ve somut verilerle anlatılmaktadır. Hiçbir kişisel yoruma yer verilmeden, “hadiste anlatılan şu olayla tahakkuk etmiştir” şeklinde yapılan anlatımların suç olarak değerlendirilmesi için hiçbir haklı hukuki gerekçe bulunmamaktadır. Ekte müvekkil tarafından bu konuda anlatılan hadisler sunulmuştur. Söz konusu hadisler ve bu hadislerde tarif edilen olayların nasıl gerçekleştiğine dair anlatımlar incelendiğine kanunlar açısından suç teşkilde edecek hiçbir yön olmadığı görülecektir. 

                  SONUÇ OLARAK;

                  İslam alimlerinin de şu sözlerle ifade ettikleri üzere;

                  “Hem şu sırdandır ki; Mehdi, Süfyan gibi ahir zamanda gelecek eşhasları çok zaman evvel hatta tabiin zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar.” (Sözler, s. 318)

                  “Hatta bazı ehl-i velayet “onlar geçmiş” demişler. İşte bu da, kıyamet gibi, hikmet-i ilahiye iktiza eder (gerekir) ki; vakitleri taayyün (belli) etmesin. Çünki her zaman, her asır, kuvve-i maneviyenin takviyesine medar (dayanak) olacak ve yeisten kurtaracak “mehdi” manasına muhtaçtır.” (Sözler, s. 318)

                  Müslümanlar her devirde Mehdi’yi beklemiş, Mehdi’yi anlatmış ve Mehdi’nin gelişine ihtiyaç duymuşlardır. Müvekkil de bu düşünce ve duygularla, Peygamber’in sözüne duyduğu güvenle ve itaatle Mehdi’nin geleceğine inanmakta, Mehdi’yi anlatmakta ve Mehdi’yi beklemektedir.

                  Bunların hiçbirinde suç unsuru olmadığı gibi suça yönelten ya da herhangi bir kanun dışı eyleme zemin hazırlayan herhangi bir husus bulunmamaktadır. Yukarıda kapsamlı olarak izah edilen ve müvekkilin samimi düşünce ve inancını ortaya koyan bilgiler ışığında değerlendirildiğinde konuyla ilgili isnatların geçersizliği açıkça görülmektedir. Bilgi ve takdirlerinize saygılarımızla arz ederiz. 22.11.2024

                  Adnan Oktar

                  Müdafii Av. Mert Zorlu

                  Daha yeni Daha eski