İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİNE
DOSYA NO : 2024/60 E.
SANIK : Adnan Oktar
MÜDAFİ : Av. Mert Zorlu
KONU : Kovuşturmanın geldiği aşama itibariyle Mahkeme Başkanı ve Üye Hakimlerin tarafsızlıklarını yitirdikleri konusunda gerek huzurdaki dosyada gerekse bu dosyadan tefrik edilerek yargılaması yapılan 2024/163 E. sayılı dosyada Sayın Başkan ve üyelerin tarafsızlıklarına gölge düşüren tutum ve davranışları sebebiyle reddi hakim talebimizdir.
AÇIKLAMALAR :
Bilindiği üzere Sayın Mahkemenizin 2024/60 E sayılı dosyasında, müvekkilin TCK 220/5 atfıyla yargılandığı suçlamalarda asli fail olarak yargılanan Ali Sadun Engin, Erol Şimşek ve Orkun Şimşek’in dosyası tefrik edilmiş olup söz konusu dosyanın yargılamasına 2024/163 E sayılı dosyada devam edilmektedir. Sayın Mahkemeden müvekkilin söz konusu sanıkların eylemlerinden TCK 220/5 atfıyla yargılanması nedeniyle yargılamanın ayrı yürütülmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan her iki dosyanın birleştirilmesi istenmişse de Sayın Mahkemeniz bu talebimizi gerekçesiz şekilde reddetmiştir.
Mezkur dosyanın 14-15-16.10.2024 tarihli duruşmasında bir kısım katılanların ifadeleri alınmış olup duruşmaya ilişkin segbis dökümüne tarafımızca 19.11.2024 tarihinde ulaşılmıştır. Söz konusu duruşmada, bilirkişi dökümüne yansıdığı kadarıyla Mahkeme Başkanı Oğuzhan Gül (189910) ile üye hakim Dilek Bıyık (189650) ve üye hakim Fatime Umaç Cetiz (267759)’in kimi uygulamaları ve beyanları, tarafsızlıklarını şüpheye düşüren şekilde hareket ettiği izlenimi oluşturmuştur. Şöyle ki,
1. MAHKEME HEYETİ, SANIKLARIN VE MÜDAFİLERİN YOKLUĞUNDA, KATILAN VEKİLLERİNİN HUZURUNDA ARA KARAR ALIP UYGULAMIŞTIR
Yukarıda detaylarını vermiş olduğumuz şekilde müşteki ifadelerinin sanıkların yokluğunda alınmasına dair ara karar, Mahkeme Heyeti tarafından ne sanıklar ne de müdafiler duruşma salonunda yokken alınmıştır.
15.10.2024 tarihli celseye katılmak üzere duruşma salonu kapısına gelerek hazır olan müdafiler, yaklaşık 40 dakika boyunca içeri alınmamıştır. Bu sırada bir kısım müşteki ve müşteki vekilleri, hakimler, savcılar ve mahkeme personeli için tahsis edilmiş olan özel kapıdan geçerek duruşma salonuna giriş yapmış ve yerlerine oturmuştur. Uzun süre sonra müdafilerin salona girişine izin verildiğinde katılanların ve vekillerinin salonda hazır vaziyette olduğu, vekillerin oturduğu masada yer alan bilgisayar monitörünün de işler vaziyette olduğu görülmüştür.
Mahkeme Başkanı katılan vekillerinin bir talebi olduğunu, katılanların ifadelerine başvurulduğu sırada sanıkların salonda hazır edilmemelerini talep ettiklerini açıklamıştır. Müdafi Av. Fuat Saatçioğlu bu uygulamanın adil yargılanma hakkı ihlali oluşturacağı yönündeki açıklamalarını yaparken Mahkeme Başkanı bu yönde ara kararın çoktan kurulmuş olduğunu, duruşmaya sanıkların kabul edilmeyeceğini söylemiştir. Müdafinin talebi üzerine önceden alınmış karar bilgisayar ekranından kaydırma yapılarak gösterilmiştir.
Müdafilerin yokluğunda, henüz duruşma başlamamışken ve salonda müştekilerle vekillerinin hazır bulunduğu şekilde bir ara karar alınarak uygulamaya koyulması, mahkeme heyetinin tarafsızlığını yitirmiş olabileceği yönünde şüphenin doğmasına sebep olmuştur. Ayrıca, bu konuyla bağlantılı olarak, müştekilerin ve vekillerinin duruşma salonuna personele tahsis edilen özel kapıdan girmiş olmaları ve mahkeme heyetiyle başbaşa kalmaları da ayrıca değerlendirilmelidir.
2. MAHKEME HEYETİ, HENÜZ ARA KARAR ALMADAN EVVEL MÜŞTEKİLERİ VE VEKİLLERİNİ, KENDİLERİNİN KULLANDIKLARI ÖZEL KAPIDAN DURUŞMA SALONUNA SOKMUŞ VE UZUNCA BİR SÜRE BU KİŞİLERLE YALNIZ KALMIŞLARDIR.
Yukarıda izah ettiğimiz üzere, 15.10.2024 tarihinde sanık müdafileri uzun süre duruşma salonu kapısında bekledikten sonra içeri alındıklarında, müştekilerin ve vekillerinin özel personel kapısından geçirilerek salona çoktan alınmış olduklarını fark etmişlerdir. Oturum sonuçlandığında da müştekiler ve müşteki vekillerinden üçü mahkeme heyeti ile birlikte aynı özel kapıdan toplu olarak çıkış yapmıştır. Hazır bulunan üç müdafi ise duruşma salonunun genel kapısından dışarı çıkmıştır.
16.10.2024 tarihli ikinci oturum sırasında da müşteki Bahar Kuştepe ve vekili özel kapıdan içeri alınmıştır. Duruşmaya ara verildiğinde her ikisi mahkeme heyeti ile birlikte aynı özel kapıdan dışarı çıkmıştır.
Müdafiler hemen orada mahkeme heyetinin bu uygulamasını eleştirerek SEGBİS kaydına girmesini sağlamış ve bu uygulamanın mahkemelerin görünüşte tarafsız olması ilkesine aykırı bir izlenim verdiğini beyan etmişlerdir. Sanık Ali Sadun Engin müdafi Av. Yasir Sonduk 22.10.2024 tarihli dilekçesinde bu görüntünün yol açtığı problemi şöyle dile getirmiştir:
“Katılanların, mahkeme heyetinin ve katılan vekilinin taleplerinin kabul edilmesi ve akabinde de durusmaya girerken ve çıkarken aynı kapıdan toplu sekilde giris çıkıs yapmalarının, sanık tarafı nezdinde, mahkeme heyeti, iddia makamı, katılanlar ve vekillerinin bir bütünmüs gibi görüntü arz ettigini, kendilerinin avukat olmasına ragmen yargılanan sanıklar gibi muamele gördüklerini, mahkemenin çizdigi son görüntü ile görünüste tarafsız bir heyetmis görüntüsü vermedigini, hakimlere özel olarak ayrılmıs izole alana ve yine hakimlere ve mahkeme personeline özel olarak açılmıs durusma salonu kapısından heyet ile birlikte katılan tarafın girmesinin ve çıkmasının tarafsızlık ilkesini yerle bir ettigini, salondan çıktıktan sonra girilen alanın kör bir nokta oldugu ve heyet ve katılan tarafın o kapıdan çıktıktan sonra göz teması kesildigi için aralarında konusup konusmadıkları ya da katılan taraf ile herhangi bir temas kurup kurmadıklarını görmediklerini, söz konusu kapıdan giris çıkısın katılanlar için makul görülse de, katılan vekillerinin de neticede avukat oldugunu, kendilerinin de avukat oldugunu, katılan vekillerinin o kapıdan girip çıkmalarının hangi mantıkla oldugunu anlayamadıgını beyan etmistir.”
3. MAHKEME HEYETİ, MÜŞTEKİ İFADELERİ SIRASINDA MADDİ HAKİKATIN ORTAYA ÇIKARILMASI AMACIYLA EN UFAK BİR GAYRET GÖSTERMEMİŞ, BİLAKİS MÜDAFİLERİN SORULARINI ENGELLEMİŞ VE SAYIN BAŞKAN DA MÜŞTEKİLERE ADETA SUFLELER VERMİŞTİR
16.10.2024 tarihli oturumda bir kısım müşteki huzura alınmış ve sanıkların yokluğunda ifadelerine başvurulmuştur. Bu ifadeler sırasında müştekilerin iddia ettikleri eylemler hakkında hiçbir detay vermedikleri, hiçbir tarih netleştirmesi yapmadıkları görülmüştür. Bir örnekle somutlaştırmamız gerekirse;
Müşteki Hanife Pelin Akalın, sanık Ali Sadun Engin’in kendisini elle taciz ettiğini iddia etmiştir. Mekan için “yani adres olarak tam şu an veremiyorum ama Ataşehir’deydi” demiş, tarih içinse sadece “17 yaşından sonra olan bir durumdu” demiştir. Müdafi Av. Fuat Saatçioğlu bu anlatımın yaklaşık 6 yıllık bir aralığı kapsadığını, bunu daraltması gerektiğini hatırlatması üzerine müşteki Hanife Pelin Akalın “şu an çok net bir şey söyleyemiyorum” şeklinde cevap vermiştir. Normal şartlar altında hakkaniyetli bir yargılamanın böyle bir isnat ile yapılması mümkün olmayıp, bu iddianın henüz savcılık aşamasında KYOK ile sonuçlaması gerekmekteyken, sanık Ali Sadun Engin 2 yılı aşkın süredir bu isnat üzerine cezaevinde hapis yatmaktadır. Dahası, durumu netleştirmek ve maddi hakikati ortaya çıkarmakla yükümlü olan Mahkeme Başkanı müştekiye sorular sorarak iddia edilen eylemi somutlaştırmaya çalışmak yerine müdafinin sorularına müdahale etmiş, “avukat bey bu şekilde soru soramazsınız, hatırlamıyorum diyor, zorla hatırlatamayız ya” demiştir.
Daha sonra müştekiye dönerek “yani bir aralık da yok değil mi, şu yıllar olabilir gibisinden” demiş, müşteki de “bu 6 yıllık zaman dilimi var sadece” cevabını vermiştir. Sadece suç isnadına muhatap olan sanık bakımından düşünülse dahi, sanık Ali Sadun Engin çok sayıda yurtdışı seyahat yapan, hatta müdafisinin beyanına göre 6 pasaport koçanı bitirmiş bir kişidir. Sürekli yurt dışı seyahatlere gidip gelen birisinin, isnat edilen bir suç eylemini işlemediğini ispatlayabilmesinin en temel yolu, o tarihte iddia edilen yerde olmadığını kanıtlamasıdır. Sanığın bunu yapabilecek çok somut bir delil elde etme yöntemi vardır, o da yurda giriş çıkış tarihlerini gösteren resmi gümrük kayıtlarıdır. Ancak müşteki Hanife Pelin Akalın 6 yıllık bir zaman aralığında günlerden bir gün sanığın kendisini elle taciz ettiğini öne sürerek, olay hakkında hiçbir detay vermeyerek ve en önemlisi de tarihi netleştirmeyerek sanığın bu savunma imkanını elinden almıştır. Mahkeme Başkanı ise maddi hakikati ortaya çıkarmak amacıyla en ufak bir gayret göstermemiş, müştekinin (ve diğer müştekilerin) benzer tutumlarına göz yummuştur.
Ayrıca, müdafinin müştekiye yönettiği “neden şikayetçi olmak için 6 yıl beklediniz” şeklindeki soruya mahkeme başkanı cevap vermiş, 6 yıllık sürenin makul olmadığına dair görüşün müdafinin kendi kişisel yorumu olduğunu, insanın hemen ertesi gün veya 10 yıl sonra şikayetçi olabileceği yönünde görüş belirtmiştir.
OYSA, YERLEŞİK YARGITAY İÇTİHATLARINDA MAĞDURUN OLAYDAN SONRA BİRKAÇ GÜN BEKLEMESİ DAHİ BOZMA GEREKÇESİ YAPILMAKTADIR. Asıl kritik olan konu ise, mahkeme başkanının müdafinin sorusunu müştekinin cevaplamasını beklemek yerine müşteki adına soruyu cevaplamış olmasıdır.
Bir başka örnekte, müşteki İdil Yıldan’ın güya maruz kaldığı cinsel saldırı isnatları bakımından anlatımı sadece birkaç satırdan ibaret olup ne sanıklar bakımından kişiselleştirilmiş bir detay, ne yer ne de tarih bilgisi içermemektedir. Mahkeme Başkanı, yargılamasını yapmakta olduğu isnatlar hakkında tek bir açıklama dahi yaptırtmamış, sadece “hangi yıl ifade vermiştin” diye sormuştur. Bunun ardından da “sorusu olan var mı” diyerek ifade verme işlemini tamamlamıştır. Sanki kendisi yargılama yapıyor gibi değil de, daha önce İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya ek bir gün yaşıyor gibi hareket etmektedir. Oysa önceki yargılama, aynı müştekilerin tamamen farklı sanıklar hakkında, farklı tarihlerde olduğu iddia edilen farklı eylemler bakımından yürütülmüştür. O yargılamanın yapılmış olması, burada yeni ve hakkaniyetli bir yargılama yapılması gerekmediğini göstermez.
Bir diğer örnekte ise müşteki Gönül Duyar, sanık Ali Sadun Engin’e isnat ettiği sözde cinsel saldırı eyleminin tarihi için “örgütü tanıma 2012 daha sonra bir Kopus bir ayrılıs 2014 gibi olabilir 2013 sonları 2014 belki 2014'ten sonra yani çok hatırlamıyorum o aralıgı ama 2014 diyelim” şeklinde cevap vermiştir. Adeta mahkeme ile alay edercesine verilmiş bu cevap mahkeme heyetinde en ufak bir tepkiye neden olmamıştır. Bir sanığın bu şekilde iddia edilen bir isnada karşı kendisini savunabilmesinin imkanı bulunmamaktadır. Gerçekte tüm müştekiler de zaten bu durumun farkında oldukları için iddia ettikleri eylemlerin tarihlerini netleştirmekten itina ile kaçınmışlardır. Böylece sanıkların, isnatların asılsız olduğunu somut delil ve belgeleriyle ispatlayabilmelerinin önünü keserek kendilerini savunabilmelerini imkansız kılmak amacı gütmüşlerdir. Mahkeme başkanı ise savunmayı kasten ve art niyetli olarak çıkmaza sokan bu hukuk dışı davranışlara karşı hiç ses çıkarmamış, maddi hakikati netleştirmek ve ortaya çıkarmak adına en ufak bir gayret dahi göstermemiştir. Hatta kendisinin yapması gereken bu çalışmayı müdafinin yapması karşısında adeta müstehzi bir tavırla “illa bir şey sormak zorunda değilsiniz, zorlamayın kendinizi soru sormak için” diyerek taraflı bir yargılama yürütüğü intibaını uyandıran, adil ve tarafsız yargılama esasıyla bağdaşmayan bir tavır sergilemiştir.
Bir diğer örnekte müşteki Dilan Arslan, güya dini telkinle kandırılarak pek çok cinsel ilişkiye girdiğini iddia etmiş, kendisine “kimlerle oldu bu eylemler” diye sorulduğunda “şu an tam haıtlayamıyorum” demiştir. Kaç kez olduğu sorulmuş, “onu hatırlamıyorum” diye cevap vermiştir. Tarih sorulduğunda “zaman aralığını da hatırlamıyorum” demiştir. Böyle bir iddianın savcılık nezdinde KYOK almadan iddianameye dönüştürülmesi, dahası bu tümüyle mesnetsiz isnatların yöneltildiği sanığın da 2 yılı aşkın süredir cezaevinde tutuklu olarak yargılanıyor olması gerçekten hayret uyandırıcıdır.
Bir diğer örnekte müşteki Hande Nur Ünal, iddia ettiği eylem tarihi hakkında “2016 ve 2017 arası 2015-2017 arasında yani 16-17 ve 18 yaşlarımda” cevabını vermiştir. Tüm müştekilerin ağız birliği etmişcesine isnat ettikleri eylemlere dair bu şekilde adeta alay eder bir cevap vermiş olmaları mahkeme başkanında hiçbir rahatsızlık uyandırmamıştır. Başkan isnadın doğru olup olmadığını anlamanın tek yolu olan “olayı, tarihi, yeri, eylemi netleştirmek” için hiçbir çaba sarf etmemiş, sanıkların bu inanılmaz hukuksuz iddialara karşı savunma yapmak mecburiyetinde kalmalarına sebebiyet vermiştir.
TÜM BUNLAR YAŞANIRKEN BAŞKAN’IN İKİ YANINDA BULUNAN ÜYE HAKİMLERİN İSE TÜM BU OLAĞANDIŞI, GERÇEK BİR CİNSEL SALDIRI DAVASINDA ASLA YER ALMAYACAK BEYANLAR KARŞISINDA SORACAK TEK BİR SORULARININ BİLE OLMAMASI HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRIDIR.
Sayın Başkan ve heyetin dosyayı detaylı incelemiş olmaları durumunda mutlaka dikkatlerini çekecek ve müştekiler huzura geldiğinde de sorularıyla konuyu aydınlatma ihtiyacı hissedecekleri şu hususları da hatırlatmak isteriz:
Müştekiler 2018 yılındaki ilk Emniyet ifadelerinde sözde cinsel saldırı eylemlerinin zora dayalı gerçekleştirildiğini öne sürmüşlerdir. Örneğin Hanife Pelin Akalın ilk ifadesinde “boğazı sıkılarak, elleri yatağın kenarına sıkıştırılarak, içeceğine ilaç atılarak, silah göstermek suretiyle korkutularak, tehdit edilerek ve şantaj yapılarak cinsel saldırılara maruz kaldığı” hikayesini anlatmıştır.
Ancak sanıkların ilk yargılama sürecinde bu iddiaları tam anlamıyla çürütmesi ve geçersiz kılması, bu anlatımların doğru olmadığını kanıtlayan somut delillerle, müştekilerin iddia ettikleri olay tarihlerinden çok sonraya kadar kendileriyle görüşmeye devam ettiklerini, kendileriyle birlikte etkinliklere katıldıklarını, yemekler yediklerini, birlikte gülüp eğlendiklerini ve normal hayatlarına devam ettiklerini fotoğraflarla, sosyal medya paylaşımları ve Whatsapp mesajları gibi delilerle ispatlaması üzerine müştekiler “köklü bir ifade değişimi” yapmıştır. İlk ifadelerindeki anlatımlarının aksine cinsel eylemlerin rızaları dahilinde olduğunu ancak kendilerine yapılan dini telkinler neticesinde iradelerinin fesada uğradığını ve bu yüzden rızalarının geçerli sayılmayacağını anlatan ifadeler vermişlerdir.
2024/163 E. sayılı kovuşturmada ise aynı müştekiler, hiçbir detaya girmeden, tarih ve yer açıklamadan yaptıkları birkaç satırdan ibaret anlatımlarında deyim yerindeyse “biraz ondan biraz bundan” yöntemini benimsemişlerdir. Bir taraftan zora dayalı cinsel saldırılardan bahsetmişler, ancak 2018’deki emniyet ifadesinde sıraladıkları boğaz sıkılma, yatağın kenarına sıkıştırılma, içkisine ilaç katılma gibi yalan olduğu ispat edilmiş zorlama metotları yerini saç çekme ve itmeye bırakmıştır. Diğer taraftan da dini telkinle irade fesadı hikayesininden de geri kalmamaya çalışmışlardır. Ancak en basit bir mantıksal çıkarımla dahi, eğer dini telkinle elde edilmiş rıza mevzu bahis ise, zora kullanımının gerekmeyeceği kolaylıkla anlaşılmaktadır. Mahkeme başkanı ise bu çelişkili durumu netleştirmek yerine müştekilere sufle verme imajı veren konuşmalar yapmıştır. “Yani manevi cebirle oldu öyle mi” veya “Peki bu zorlama manevi zorlama mı fiziksel zorlama mı” gibi maddi hakikati ortaya çıkarmak için değil müştekilerin beyanlarına destek verebilmek için gibi görülen müdahalelerde bulunmuştur.
SONUÇ OLARAK,
Mahkeme heyetinin yukarıda örneklerini sunduğumuz tutum ve davranışları itibariyle tarafsızlığı şüpheye düşüren hal olgusu gerçekleşmiştir. Her ne kadar mahkeme hakimlerinin başka bir dosyadaki görevlerini yerine getirme tarzına yönelik olsa da, müvekkilin söz konusu dosya sanıklarının eylemleri nedeniyle aynı mahkemenin 2024/60 E sayılı dosyasında TCK 220/5 atfıyla yargılandıklarından, mahkeme heyetinin 2024/163 E sayılı yargılaması sırasındaki uygulama ve tavırları nedeniyle , CMK' nın 25/1,2 ve 26/1 maddeleri gereği Mahkeme Heyetinde yer alan hakimleri REDDİNİ talep eder, CMK' nın 27/1 -b bendi uyarınca İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvurumuzun gönderilerek Hakimin Reddi Talebimizin Karara bağlanmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 25.11.2024
Adnan Oktar
Müdafi Av. Mert Zorlu