İSTANBUL 1 AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DOSYA NO: 2024/60 E

SUNAN      : Adnan Oktar

MÜDAFİİ   : Av. Mert Zorlu

KONU        : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 2021/696 E, 2022/258 K. Sayılı “bozma/düzeltilerek esastan red” kararının dayandırıldığı haklı ve hukuka uygun gerekçelerin sunumudur.

AÇIKLAMALAR

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları işbu dilekçemizde ele aldığımız İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 2022/258 K. Sayılı kararının öncesindeki ve sonrasındaki kovuşturma süreçlerinin hiçbir aşamasında adil şekilde yargılanmamışlardır. 11.07.2018 tarihli polis operasyonundan itibaren gerçekleşen olayları da hesaba kattığımızda kovuşturma boyunca dosyanın sanıklarına karşı sistemli olarak hukuksuz uygulamalar yapılmıştır. Gerçekleri ortaya çıkarmanın değil, bir gruba ideolojik husumetle ceza vermenin amaçlandığı izlenimi veren davada savunma delillerinin tamamı, kanunlar ve Yargıtay içtihatları yok sayılarak haksız ve hukuka aykırı mahkumiyet kararları verilmiştir. Bu, bir mağduriyeti ifade etmek için kullanılan abartılı bir tanımlama değildir, somut durum tüm hukuk camiası tarafından kabul edilmektedir.

Yargı kurumlarının verdikleri kararlara saygı duymakla birlikte, şu da bir gerçektir ki Yargıtay 1 Ceza Dairesi’nin onama kararı bu haksız ve hukuka aykırı sürecin bir parçası olmuştur. Yargıtay 1 CD kendi içtihatlarıyla çelişmeyi dahi göz alarak hayret verici bir onama kararının altına imza atmıştır.

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyada usul ve yasaya aykırı o kadar çok kararı ve bir hukukçunun kaleminden çıkması imkansız yorum ve ifadesi vardır ki, bunların büyük bölümü İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 1. Ceza Dairesi’nin gözünden kaçmamış ve hukukun gereği olarak yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.

Sadece kanunları ve içtihatları esas alan istinaf heyeti, bazı husumetli müştekiler ve bunlarla irtibatlı gazetecilerin başını çektiği bir iftira sağanağına maruz bırakılmışlardır. Devletin emek emek yetiştirdiği Yüksek Mahkeme Hakimlerinin hukuka uygun tutumlarının desteklenmesi gerekirken, yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş, haklarında nitelikli dolandırıcılık davası olan, kendi öz kızını bile cinsel saldırı iftirasında kullanabilen kişilerin içi boş yaygaralarının, iftiralarının, çirkin karalamalarının temel alınması Cumhuriyet tarihine geçecek ibretlik bir durum olmuştur. Allah’ın yarattığı kaderin sonsuz güzel ve hayırlı olduğuna iman eden müvekkil bu durumun da metafizik ve mutlak olarak müminler lehine olduğuna inanmakta, Türk Devletinin ve Yargısının irfanına, basiretine ve ferasetine güvenmektedir.

Bir takım mesnetsiz iftiralar nedeniyle yargılanmalarına bir süre önce başlanan İstanbul BAM 1 CD heyet üyelerinin davamız hakkındaki kararına bakıldığında emsal kararlarla aynı yönde tespitlerde bulunulduğu görülmektedir. Ayrıca bu tespitlerin dayandırıldığı Yargıtay kararları da tartışmaya mahal vermeyecek şekilde yerinde ve açıktır. Buradan anlaşılan şudur ki, müvekkil ve arkadaşlarıyla ilgili yargılamada kanunlar, içtihatlar, mütalaalar ve vicdani kanaatler tamamıyla arka plana atılmış durumdadır. Gerekçesiz, delilsiz ve taraflı karar vermenin açıkça teşviki anlamı taşıyan mevcut durum ise aslında bir hukuk garabetidir ve her şeyden öte onurlu hakim ve savcılara bir nevi göz dağıdır. Müvekkil ve diğer sanıklar, yargı mensuplarının bu göz dağına boyun eğmeyeceğine güvenmektedir.

Buraya kadar özetlediklerimizin tam somutlaşması için, İSTANBUL BAM 1CD’NİN 15.03.2022 TARİHLİ 2021/696 E, 2022/258 K. SAYILI KARARININ HANGİ GEREKÇELERE DAYANDIRILDIĞI aşağıda dikkatinize sunulmuştur. Bu hususlar incelendiğinde kararın hakkaniyetli olduğu görülecektir.

İSTANBUL BAM 1 CD, İSTANBUL 30 ACM’NİN CEZA HÜKMÜNÜ ŞU GEREKÇELERLE BOZMUŞTUR:

  1. Açılmış bir dava bulunmadan hüküm kurulması,
  2. Eksik kovuşturma ile karar verilmesi,
  3. Her bir müşteki ve mağdurun olayı ayrı ayrı değerlendirilmeden, toptancı bir sistemle hüküm kurulmuş olması,
  4. Cinsel saldırı isnatlarında irade fesadına yol açacak telkin ve hileler olmadığı halde hatalı değerlendirme yapılarak hüküm kurulması,
  5. Dini söylem ve telkinlerin iradeyi ortadan kaldıracak bir hile olarak kabul edilemeyeceğine dair Yargıtay içtihatları olması,
  6. İtibar edilemeyecek, soyut, çelişkili delillere dayanılarak kararlar verilmesi,
  7. Adli Tıp raporu alınmadan hüküm kurulması,
  8. Aksi yöndeki somut delillere rağmen varsayımlara dayanarak hüküm kurulması,
  9. Deliller tartışılmadan, gerekçesiz şekilde hüküm kurulması,
  10. Sözde örgütün “korkutucu” gücü olduğuna dair kararın müştekilerin korkmadıklarını söyleyen beyanları hiç sayılarak verilmesi,
  11. Son suç tarihi belirlenmeden, sanığın hukuki durumu tespit edilmeden hüküm kurulması,
  12. Yargıtay içtihatlarının hükümde göz ardı edilmesi,
  13. Kararın kendi içinde çelişkili olması,
  14. Uzman görüşlerinin ve bilimsel mütalaaların göz ardı edilmesi,
  15. Savunma tanıklarının dinlenmemesi,
  16. Müşteki ifadelerindeki çelişkilerin göz ardı edilmesi,
  17. Kanunun gereği olan teknik araştırmaların yapılmaması,
  18. Hayatın olağan akışına aykırı beyanların hükme dayanak yapılması,
  19. Davanın tefrik edilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden duruşmaya devam edilerek hüküm kurulması,
  20. Dava dosyalarının birleştirilmesi sonucuna göre tüm deliller birlikte tartışılarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken bu yapılmadan hüküm kurulması,
  21. Davaya katılma ve CMK'nın mağdur ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması,
  22. Uzlaştırma işlemleri tamamlanmadan yargılamaya devamla hüküm kurulması,
  23. Suç vasfında yanılma suretiyle karar verilmesi,
  24. Aksi yöndeki katılan ve etkin pişman sanık ifadelerinin göz ardı edilerek daha ağır bir suçtan hüküm kurulması,
  25. Anayasanın 138/1. maddesi hükmü ile TCK'nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken; yetersiz gerekçe ile temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/3. maddesine aykırı olarak fazla ceza tayini,
  26. TCK 73. maddesine aykırı kabulle değerlendirme yapılması,
  27. TCK 102/3-d, 103/3-a ve 43/1. maddelerine aykırı arttırımlarla hüküm kurulması,
  28. TCK 61/7 maddesine aykırı şekilde hüküm kurulması,
  29. TCK 7/2. maddesine aykırı şekilde hüküm kurulması,
  30. TCK 107/1 maddesine aykırı şekilde hüküm kurulması,
  31. TCK 58/9 maddesi yerine anılan maddenin, atıf maddesi olarak kabulü ile uygulama yeri bulunmayan TCK 58/6 maddesi gereğince tekerrür uygulanmasına karar verilmesi,
  32. İşlendiği tarihte suç olarak düzenlenmeyen eylemler nedeniyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken mahkumiyet kararı verilmesi,
  33. “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesine aykırı hüküm kurulması,
  34. 4271 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 339. maddesinde belirlenen velayet hakkının kapsamına aykırı hüküm kurulması,
  35. 3628 sayılı kanunun 12. maddesine aykırı hüküm kurulması,
  36. Hatalı sevk maddesine dayalı hüküm kurulması.
1) GENEL DEĞERLENDİRME:

    İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin müvekkil ve arkadaşları hakkında yürüttüğü kovuşturmada usul ve yasalara aykırı çok sayıda değerlendirmesi olmuştur. Benzer uygulama, bozma sonrası yürütülen kovuşturmada yeni heyet tarafından da devam ettirilmiştir.

     Mahkumiyet kararlarının genelinde karşımıza çıkan hukuka aykırılıkları şöyle sıralamamız mümkündür:

     A) GEREKÇESİZ MAHKUMİYET KARARLARI VERİLMESİ:

    İstanbul BAM 1CD’nin 2022/258 K. Sayılı kararında, müvekkil ve arkadaşları hakkında gerekçesiz mahkumiyet kararları verildiği birçok kez vurgulanmıştır. Örneğin;

    Müvekkil hakkında “kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak” suçundan verilen mahkumiyet hükmünün gerekçesinde sözde mağdur olanların isimleri sayılmış, söz konusu kişilerle ilgili çeşitli anlatımlara yer verilmiş, ancak bu isimler arasında geçen Dilara Aktunç’a yönelik eylemin nasıl, ne şekilde gerçekleştiği, hangi delillerin esas alındığına dair bir değerlendirme yapılmamıştır.

    Söz konusu mahkumiyet hükmünün bozma gerekçesi şöyledir:

    KARAR SAYFA 135-136:




    Bozma kararına göre, Dilara Aktunç’un güya hürriyetinden yoksun bırakıldığı iddiasına karşın,

    1. Annesi Zeynep Yalçın’ın beyanında ve anneannesi Günay Yalçın’ın dilekçesinde verdiği bilgilerin gerekçesiz olarak yok sayılması,
    2. Durumun velayet hakkı kapsamında olduğunun açıkça görülüyor olmasına rağmen bunun göz ardı edilmesi,
    3. Kanıtların tartışılıp değerlendirilmemesi,
    4. Başka sözde mağdurlar hakkında verilen karardaki ortak anlatım kullanılarak bu sözde mağdura yönelik hiçbir anlatım ve açıklamaya yer verilmeden olayın ne olduğu, nasıl bu kanaate varıldığı gibi temel hususlar da dahil tek bir cümle kurulmadan hüküm verilmesi kanuna aykırıdır.

    Müvekkil ve arkadaşları hakkındaki mahkumiyet kararları incelendiğinde TAMAMININ AYNI BU ÖRNEKTE GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ GEREKÇESİZ, ŞABLON İFADELERLE YA DA GEÇERSİZ GEREKÇELERLE VERİLDİĞİ tarafsız her hukukçu tarafından kabul edilen bir gerçektir. İstanbul BAM 1CD Anayasamızın 141/3, CMK’nın 34 ve 230. maddeleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/502 E. kararı gereğince usul ve esasa uygun düşen bozma kararı vermiştir.

     B) ORTADA DELİL YOKKEN HÜKÜM VERİLMESİ:

    İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçesiz kararlar vermesinin önemli bir nedeni bu kararlarını dayandıracağı somut bir delil bulamamasıdır. Cinsel saldırı, eziyet gibi suçlamalarla ilgili hükümlerde bu durum açıkça görülmektedir. Hatta mahkeme heyeti, resmi rapor ve evraklarda sanıkların suçsuzluğuna işaret eden açıklamaları dahi gözardı etmiştir.

    Örneğin, müvekkile isnat edilen siyasi veya askeri casusluk suçu bakımından, dosyaya giren MİT ve Dışişleri Bakanlığı resmi raporları müvekkil lehine olmasına rağmen mahkumiyete hükmedilmiştir. Bu durum istinaf mahkemesinin bozma gerekçeleri arasında, “ORTADA SUÇUN İŞLENDİĞİNE DAİR BİR DELİL HATTA İDDİA YOKKEN, SUÇUN İŞLENECEĞİ VARSAYIMINA DAYALI BİR ÖN KABULE İSTİNADEN TEŞEBBÜS HÜKÜMLERİNİ UYGULAYARAK CEZALANDIRMA CİHETİNE GİTMESİNİN HUKUKA UYGUN OLMADIĞI DA GÖRÜLMEKLE…” denilerek  dile getirilmiştir:

    KARAR SAYFA 142:


    Başka bir örnekte ise, sanık Fatma Ceyda Ertüzün hakkında örgüt üyeliğinden dava açılmış olmasına rağmen, hakkında örgüt yöneticiliğinden ceza verilmiştir. Dosyanın soruşturma safhasında husumetli müştekiler dahil hiç kimse Ceyda Ertüzün’ün örgüt yöneticisi olduğunu iddia etmemişken davanın bu şekilde sonuçlanması istinaf mahkemesinin de dikkatini çekmiştir. Bu kararın gerekçeleri arasında sadece Fatma Ceyda Ertüzün’ün üst düzey kamu görevlileri ile görüşüyor olması ve sanığın kabul etmediği, içeriği anlaşılamayan, değiştirilmiş olduğu bilirkişi raporu ile ispatlanan bir e-mail yer almaktadır. Demek istediğimiz şudur ki soruşturma aşamasında bile ortaya atılmamış bir suçlama somut bir delile de dayandırılmadan mahkumiyet kararına sahne olmuştur. Yaşanan bu hukuksuzluklarla ilgili istinaf taleplerinin incelenmesi şöyle sonuçlanmıştır:

    KARAR SAYFA 98-99:




    C) KATILANLARIN VE ETKİN PİŞMAN SANIKLARIN İFADELERİNDE ÇOK SAYIDA ÇELİŞKİ OLMASININ GÖZ ARDI EDİLMESİ:

    Katılanların emniyet ifadeleriyle mahkeme ifadeleri arasında, hatta mahkeme ifadelerinin farklı kısımları arasında ciddi çelişkiler bulunmaktadır. Bu durum istinaf mahkemesince tespit edilerek bozma gerekçesi yapılmıştır. Katılan Gamze Çelenlioğlu’nun bariz çelişkileri bu duruma bir örnektir. Onlarca çelişkisinden birkaçına örnek vermemiz gerekirse; 


    İstinaf mahkemesi katılanın çelişkili ifadelerine dair değerlendirmesini şöyle ortaya koymuştur:

    KARAR SAYFA 239:


    • Her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayıp,
    • 2013 yılında işlendiği kabul edilen eylem tarihinden itibaren 6 aylık yasal süre içinde yapılmış bir şikayet bulunmadığı gözetilerek davanın düşürülmesine karar verilmesi gerekirken,
    • Suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek hüküm kurulması.

     D) EKSİK KOVUŞTURMA YÜRÜTÜLMÜŞ OLMASI:

    İstinaf mahkemesi dosyadaki birçok bozma kararında yerel mahkemenin eksik kovuşturma yaparak hüküm kurduğunu tespit etmiştir. Örneğin;

    Sanık Erdem Ertüzün ile katılan Çağla Çelenlioğlu arasında geçtiği ileri sürülen olayda yerel mahkemenin katılanla ilişkili adli tıp raporu olmadan ve sanığa yönelik lehe kanunu belirlemesi yapmadan hüküm kurması bir bozma gerekçesi yapılmıştır:

    KARAR SAYFA 347:


    Bir diğer olayda ise suç tarihi belirlenmeden, dolayısıyla şikayetin kanuni süre içinde yapılıp yapılmadığı belirlenmeden hüküm kurulmuş, bu da bozma nedeni olmuştur:

    • Cebir veya tehdit kullanmadığı gibi,
    • Genel kısımda detayları açıklandığı üzere, dini söylem ve telkinlerinin katılanı kandırmaya yönelik hile boyutuna ulaşmadığı, sanığın kendisine itibar edilmesini sağlamak amacıyla sarf ettiği sözlerin aldatıcı nitelikten uzak olduğu,
    • Atılı suçun takibinin şikayete tabi olduğu,
    • Sanık hakkında şikayet beyanında bulunduğu görülen katılanın, şikayet hakkını kanuni süresi içinde kullanıp kullanmadığının anlaşılabilmesi için, son suç tarihinin belirlenmesi gerektiğinden,
    • sanığın hukuki durumunun yapılacak bu tespit sonucuna göre belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi.

    KARAR SAYFA 255: 



    Bir diğer eksik kovuşturmaya dayalı bozma kararı, kasten adam öldürmeye teşebbüs suçlamasıyla ilgili verilmiştir. Sanık Mert Sucu 11.07.2018 tarihli polis operasyonu sırasında sözde örgüt merkezinde gözaltına alınacağı odaya gelen polislere öldürmek amacıyla ateş açtığı iddiasıyla yargılanmıştır. Bu olay son derece karanlık noktalara sahip olan, müvekkil ve arkadaşlarına kurulan komploda ne kadar ileri gidilebileceğini gösteren bir olaydır. Bu olayda karanlıkta kalmış çok sayıda husus vardır, örneğin;

    Özel harekât polisine ATEŞ ETTİĞİ İDDİA EDİLEN ve SAĞ ELİNİ KULLANAN MERT SUCU’NUN SAĞ EL İÇ VE SAĞ EL DIŞ İNCELEMESİNDE BARUT İZİ YOKTUR.

    SİLAHINI KULLANMADIĞINI SÖYLEYEN 256728 sicil sayılı POLİS MEMURUNUN SOL EL İÇ, SOL EL DIŞ, SAĞ EL İÇ, SAĞ EL DIŞ İNCELEMESİNDE BARUT İZİ VARDIR.

    Adli Tıp Raporunda yapılan incelemede, Mert Sucu’nun kullandığı söylenen SİLAH ÜZERİNDE MERT SUCU’NUN HİÇBİR DNA VE PARMAK İZİNE RASTLANMAMIŞTIR.

    Olay anında orada bulunduklarını iddia eden 3 POLİSİN EMNİYET VE MAHKEME İFADELERİ HEM BİRBİRLERİYLE HEM DE KENDİ İÇLERİNDE ÇELİŞKİLİDİR.

    OLAY YERİNİ GÖREN KAMERA KAYITLARI, SANIKLARIN ISRARLI TALEPLERİNE RAĞMEN GETİRTİLMEMİŞTİR.

    İstinaf mahkemesi bu olayla ilişkili olarak bir çok bozma sebebine hükmetmiştir:

    KARAR SAYFA 305:


    Başka bir örnekte ise, “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçlamasında istinaf mahkemesi, yerel mahkemenin araştırması gereken hususları araştırmadan karara vardığını tespit etmiştir.

    KARAR SAYFA 170:



    E) “ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR” İLKESİ İHLAL EDİLMİŞTİR:

    Bilindiği gibi “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi; sanığın atılı suçu işlediğinin her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve hukuk uygun şekilde elde edilmiş delillerle ispatlanmış olması halinde sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesini öngörür. Tahmin ve varsayımlara dayalı olarak kurulan mahkumiyet hükmü, Anayasa m.38/4’de güvence altına alınan suçsuzluk/masumiyet karinesini ihlal eder.

    Bir takım ihtimallere veya varsayımlara dayanarak mahkumiyet kararı verilmesi, Yargıtay’ın sayısız kararında tespit edildiği üzere adil yargılanma hakkının ihlali sayılmaktadır.

    İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi yargıladığı eylemlerden hiçbirinde bu ilkeyi hayata geçirmemiştir. Bu durum istinaf mahkemesinin de dikkatini çekmiş ve bozma kararlarında vurgulanmıştır. Şöyle ki;

    KARAR SAYFA 133:



    Öncelikle şunu ifade edelim;

    Ne Çağla Çelenlioğlu’nun ne de diğer müştekilerin suç isnatlarının hiçbir yönü doğru değildir. Müvekkil katılanın gerçek dışı beyanlarının tamamını reddetmiş ve geçerli savunma delillerini de ifadelerinde ortaya koymuştur.

    MÜŞTEKİLERİN TAMAMEN KURGUDAN İBARET OLAN SUÇ İSNATLARI, GÜNLÜK HAYATLARINDAN BAZI DETAYLARIN İÇİNE MASA BAŞINDA OLUŞTURULMUŞ BİR HİKAYE YERLEŞTİRİLEREK HAZIRLANDIĞI İÇİN HER YANDAN AÇIK VERMEKTEDİR. ÇELİŞKİLİ, MANTIKSIZ, AKLIN SINIRLARINI ZORLAYAN HİKAYELER ORTAYA ÇIKMAKTADIR. YEREL MAHKEME HEYETİ İSE TÜM ÇELİŞKİLERİ GÖZ ARDI EDİP HUKUKEN HİÇBİR DAYANAĞI OLMAYAN, HİÇBİR HUKUKİ KRİTERE UYMAYAN KEYFİ BİR HÜKÜM VERMİŞTİR.

    Sonuçta istinaf mahkemesi müvekkilin katılan Çağla Çelenlioğlu’na karşı eziyet suçunu işlediği yönündeki delilleri yetersiz bulmuş ve müvekkilin “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince bu suçtan beraat etmesi gerektiğini ifade etmiştir.

    Başka bir örnekte ise şu gerçeğe dikkat çekmiştir:

    KARAR SAYFA 124-125:



    Sanık Merve Bozyiğit emniyette gördüğü baskı dolayısıyla etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak zorunda kalmış, mahkeme ifadesinde ise bu durumu anlatarak ifadesini geri çekmiştir. Yerel mahkeme Merve Bozyiğit’in EMNİYETTE MARUZ KALDIĞI BASKIYI ANLATMASINI ADETA CEZALANDIRMIŞ VE HAKKINDA YAKALAMA KARARI ÇIKARMIŞ, ifadesini geri çekmesiyle oluşan çelişkileri görmezden gelerek, emniyet ifadesinde bahsi geçen herkes hakkında mahkumiyet kararına hükmetmiştir. Özetle “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi müvekkil ve arkadaşları lehinde hayata geçirilmemiştir.

     2. CİNSEL SUÇLAR BAKIMINDAN VERİLEN HUKUKSUZ MAHKUMİYET KARARLARI:

    Müvekkil ve arkadaşları hakkında ortaya atılan cinsel saldırı ve cinsel istismar isnatlarının tümü soyut, çelişkili, hiçbir makul mantığa dayanmayan hikayelerdir .  Çok sayıda Yargıtay içtihadıyla da sabit olduğu üzere, sıradan bir cinsel suç dosyasında itibar edilmeyecek olan delilsiz anlatımlardan ibarettir.

    Mağdur beyanlarının hükme esas alınması ve güvenilir olarak kabul edilmesi için, mağdur BEYANININ ÇELİŞKİLİ OLMAMASI önem taşımaktadır. Özellikle cinsel suçlarda mağdurun beyanlarının KENDİ İÇERİSİNDE ve DİĞER TANIK BEYANLARI İLE ÇELİŞMEMESİ ve AŞAMALARDA DEĞİŞMEMESİ gerekir. Buna göre;

    -      Her türlü şüpheden uzak, kesin inandırıcı maddi deliller bulunmalıdır.

    -      Bu deliller cezalandırılmaya yeterli olmalıdır.

    -      Eyleme ilişkin net ve açıklık içeren anlatımlar olmalıdır.

    -      Olayın intikal şekli ve zamanı konusunda mahkumiyet için elverişli ayrıntılar bulunmalıdır.

    -      Anlatılan olay hayatın doğal akışına uygun olmalıdır.

    Ne var ki müşteki beyanları bu kriterlere göre değerlendirildiğinde, beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olmadığı açıktır.  ZİRA MÜVEKKİL HAKKINDA CİNSEL İSNATTA BULUNAN 42 MÜŞTEKİNİN BEYANLARINDA 1449 ÇELİŞKİ MEVCUTTUR. BİR ANLATIMDA BİR TANE DAHİ YALAN OLMASI O ANLATIMIN MUTEBERLİĞİNİ ORTADAN KALDIRIRKEN, SÖZ KONUSU İSNATLARDA 1449 ÇELİŞKİ BULUNMASI, BUNLARIN HÜKME ESAS ALINAMAYACAĞINI GÖSTERMEKTEDİR.

    Cinsel saldırı ve istismara uğradığı ileri sürülen kadınlar,

    • Eğitim ve kültürleriyle irade fesadına uğratılabilecek kişi niteliği göstermemektedirler,
    • İddialarına konu olaylardan sonra sağlık raporu almamışlardır,
    • Şikayette bulunmamışlardır,
    • Olaylar sırasında çığlık atmamış, bağırmamış, kaçmaya çalışmamışlardır,
    • Tek bir yakınlarına dahi yaşadıklarından bahsetmemişlerdir,
    • Kendilerine tecavüz ettiğini ileri sürdükleri kişilerle, onlara sevgi ve dostluk beslediklerini ispatlayan konuşmaların, mesajlaşmaların ve fotoğrafların da ortaya koyduğu şekilde yıllarca görüşmeye devam etmişlerdir,
    • Kendilerine cinsel saldırıda bulunduğunu ileri sürdükleri kişilerle ilişkilerini kesmemişler, hatta bu kişilerle birlikte olayların geçtiği mekanlara kendi istekleriyle defalarca kere gitmişler, evlilik planları yapmışlardır,
    • Sözde tecavüzcülerinin düzenledikleri etkinliklere katılmışlardır,
    • Husumetli müştekilerin baskısı altındadırlar ve olağan dışı bir şekilde, hep beraberce ve çok kısa zaman aralığında aynı dosyaya başvurup şikayetçi olmuşlardır,
    • Verdikleri ifadelerde çok sayıda çelişkiye düşmüşler ve ifadelerinde gerçek cinsel saldırı mağduru insan tavırları sergilememişlerdir,
    • Arkadaş grubunda baskıdan dolayı değil çeşitli menfaatler veya sevgi gibi duygular yüzünden uzun yıllar boyunca kalmışlardır.

    Normal şartlar altında bunlardan tek biri bile varsa, suç isnatlarına şüpheyle yaklaşılması gerekmektedir.  İstanbul BAM 1CD heyeti, sanıkların suçsuzluğunu gösteren somut bu delillere bakarak mahkumiyet hükümlerini bozmuştur. Heyet, aşağıda açıkladığımız hususları tek tek tespit etmiş ve haklı gerekçelerle bozma kararı vermiştir.

    A)    ŞİKAYETİN KANUNİ SÜRESİNDE YAPILMAMIŞ OLMASI

    Müvekkil ve arkadaşları ile ilgili cinsel saldırı ve istismar suçlamalarının önemli bir bölümü bakımından yasal şikayet süresi tükenmiştir. Ancak zamanaşımı engelini aşmak için iddianamenin 89. sayfasında akıllara durgunluk veren hukuk dışı bir yorum getirilmiş ve söz konusu suçlamalarla ilgili olarak hukuksuzca mahkumiyet kararı verilebilmesinin önü açılmıştır:


    Hukuken itibar edilmesi mümkün olmayan bu yorumu İstinaf Mahkemesi de kabullenmemiş ve kanunların böyle bir yorumlamaya imkan tanımadığını, İDDİANAMENİN BU YORUMUNUN YASAL BİR DAYANAĞININ OLMADIĞINI tespit etmiştir: 

    KARAR SAYFA 107:



    Kaldı ki soruşturma ve özellikle kovuşturma aşamasındaki beyanları incelenen pek çok mağdur ya da katılanın, -bir kısım firari ya da tahliye olan üyelerin aleyhe karalama faaliyetlerine devam ettiklerine dair iddiaların varlığına rağmen- ifade vermek konusundaki çekincesiz yaklaşımları gözetildiğinde, ilk derece mahkemesinin yasal dayanağı olmayan bu kabulünün mevcut durumla dahi örtüşmediği değerlendirilmiştirKatılan Bahar Kuştepe'nin ''...Benim kimseden bir korkum yok. Gayet rahat bir şekilde gittim, verdim.''. katılan Hande Nur Ünal'ın ''.. Asla hiçbir zorlamayla gidip ifade vermedim. Aksine ben canla başla yani kendim isteyerek ifade verdim, kendim ifade vermeyi istedim. ,''. katılan Asiye Sandıkçı'nın ''...öncelikle çok şükür bugün geldi...'', katılan Deniz Şakak'ın ''.., bir operasyon düzenlenmiş.. Benimde bir şey yapmam gerekiyor mu? Eğer böyle bir durum olursa ben hiç çekinmeden, hiç korkmadan ifade verebileceğimi ve Türk hukukuna ve adaletine sonuna kadar güveneceğimden bahsettim...'', katılan Özlem Çağlayan'ın, keza Dilan Aslan'ın ''.. ifademi verdim kendi hür irademle.... '' şeklindeki beyanları, katılan Hanife Akalın'ın henüz operasyon tarihinden önce, örgütten ayrılması akabinde sanık Mustafa Işık'ın gönderdiği mesajlara, aramaya devam ederse şikayetçi olacağına dair verdiği cevap, katılan Beyza Banu Yavuz'un müteaddit kereler CİMER'e yaptığı başvurular dikkate alındığında mahkemenin dayandığı korku ve tehdit nedeniyle süresinde şikayet edilemediğine dair argümanın bir mesnedinin olmadığı açıkça görülmüş ve cinsel saldırı/istismar suçlamaları nedeniyle verilen hükümlerin istinafen incelenmesinde, TCK.73 maddesinde yazılı failin ve fiilin öğrenilmesinden itibaren başlayacak olan 6 aylık sürenin hak düşürücü süre olarak kabulü gerekmiştir.

    Görüldüğü gibi istinaf heyeti Savcılığın ortaya attığı ve yerel mahkemece de benimsenen “zamanaşımı süresini esnetme” formülünü usul ve yasaya uygun bulmamıştır. Savcılığın bu formülü üretirken dayanmış olduğu “katılanların operasyon öncesinde örgütten korktukları” gerekçesini de somut gerçeklere aykırı olarak değerlendirmiş, bunu katılanların mahkeme ifadelerinden alıntılar yaparak desteklemiştir.

    Örneğin, MÜVEKKİL HAKKINDA KATILAN ASİYE SANDIKÇI TARAFINDAN YAPILAN ŞİKAYETLE İLGİLİ DAVANIN “müsnet suçun takibinin şikayete bağlı olduğu, 2015 yılında işlendiği ileri sürülen fiil nedeniyle altı aylık kanuni ŞİKAYET SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA BAŞVURU YAPILDIĞI GÖZETİLEREK davanın düşmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,” diyerek DÜŞÜRÜLMESİ GEREKTİĞİNİ belirtmiştir:

    KARAR SAYFA 111:


     

    B)    KATILANLARIN İRADESİNİN FESADA UĞRAMAMIŞ OLMASI

    Müvekkil ve arkadaşları hayatlarının hiçbir döneminde cinsel saldırı ve istismar suçlarını işlememişlerdir. Dosyada bu gerçeğin aksini gösterecek hiçbir kanıt yoktur. Müvekkil ve sanıkların tamamı dosyada adı geçen hiçbir kadın ile gayri meşru bir ilişki içinde olmadıklarını, Allah’ın Kuran’da bildirdiği haram ve helallere göre yaşadıklarını, zinayı yani evlilik dışı cinsel birlikteliği haram olarak kabul ettikleri için de sözde mağdur kadınların anlattıkları olayların hiçbirinin rıza ile olsa dahi yaşanmadığını defalarca izah etmiş, delillerle de ispat etmişlerdir.

    İstinaf Mahkemesi ise iddia edilen cinsel ilişkilerin var olduğu kabul edilse dahi rıza sınırları içinde olduğuna hükmetmiştir. İrade fesadı ve hile iddiaları karşısında genel değerlendirmesinde şu hususlara ve Yargıtay kararlarına değinmiştir:

    KARAR SAYFA 109-110

    Cinsel saldırı suçunun tanımından da anlaşıldığı üzere; cebir, şiddet, tehdit ve hilenin başlıca iradeyi etkileyen nedenler olduğu, sözde dini söylem ve telkinlerin iradeyi ortadan kaldırarak müştekilerin fiile karşı koymalarını olanaksızlaştıracak nitelikte bir hile boyutuna ulaşması gerektiği, hilenin kandırıcı ve iradeyi bozucu boyutta olup olmadığının her somut olayda yöneldiği kişinin subjektif durumu, yaşı, zeka seviyesi, eğitim durumu, ekonomik ve sosyal koşulları dikkate alınarak belirlenmesinin gerektiği, evlenme vaadi ile karşıdaki kişiyi baştan çıkarmaya yönelik bir takım söz ve davranışlarda bulunma şeklindeki eylemlerin hile olarak kabul edilemeyeceği Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. (Bkz Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 19.12.2016 tarihli 2016/4887 esas 2016/8588 karar sayılı, Yargıtay 14.Ceza Dairesi'nin 25.12.2019 tarihli 2018/8754 esas 2019/13601 karar sayılı, Yargıtay14. Ceza Dairesi'nin 11.02.2021 tarihli 2020/326 esas 2021/1125 K sayılı ilamları)

    …..

    İşbu dosya kapsamında her bir somut olay, her bir sanık bakımından cinsel suçlar yönünden ayrı ayrı değerlendirilirken, cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedenin olup olmadığı dikkate alınarak mağdurların rızalarının fiili hukuka uygun hale getirip getirmediği değerlendirilmiş ve gerekçelendirilmiştir.

    İstinaf mahkemesi müvekkil ve arkadaşlarının suçlandığı olaylarda hileyle elde edilmiş bir rıza, herhangi bir irade fesadı tespit etmemiş, katılanların eğitim durumlarının, yaşlarının, zeka seviyelerinin, sosyal statülerinin irade fesadına elverişli olmadığını görmüş, evlilik vaadi ve baştan çıkarıcı sözler gibi hususların hile olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Katılanların özgür iradeleri neticesinde verdikleri kararlarla müvekkil ve arkadaşlarıyla görüştüklerini, bu durum uzun yıllar sürse de ayrılmak istediklerinde bunu başarabildiklerini ifade etmiştir. Yaşadıklarını iddia ettikleri tüm olaylarda rızanın söz konusu olduğunu tespit etmiştir.

    B1) Müşteki ve Sözde Mağdurların Hukuki Yararları Üzerinde Tasarruf Yetkilerinin Bilincinde Olduklarına Dair Beyanları

    İstinaf mahkemesi müştekilerin iradeleri üzerinde bir baskı olmadığına dair tespitlerinden birinde şu değerlendirmelerde bulunmuştur:

    KARAR SAYFA 140:



    İstinaf mahkemesi katılan Ebru Alkan’ın müvekkilin arkadaş grubunda kalıp kalmayacağı konusunda kendi iç dünyasında yaptığı değerlendirmeleri ve bunun sonucunda aldığı kararları rızanın delili olarak görmüştür. Gerçekten de yaklaşık 30 sene boyunca müvekkilin yanında kalan Ebru Alkan’ın bu yöndeki seçimlerini bireysel olarak yaptığı açıktır. Düşünmesi ve düşündüğünü uygulaması konusunda önünde hiçbir engel olmadığı görülmektedir. Dış dünyayı kötü, içinde bulunduğu grubu iyi faaliyetlerde bulunan bir grup olarak gören katılanın kendi kararlarını kendisi alarak rızası dahilinde hareket ettiğinde şüphe yoktur.

    B2) Katılanın “Zorla Bir Şey Olmadı” Beyanına Rağmen Yerel Mahkemenin Mahkumiyet Hükmü Vermesi

    Katılanların zor, baskı, dayatma altında olmadıkları bizzat bazı katılanlar tarafından da kabul edilmiş ve bu durum bozmanın önemli gerekçelerinden biri olmuştur:

    KARAR SAYFA 183:


    !! Görüldüğü üzere katılan, “zorla bir şey olmadı” demesine rağmen Yerel Mahkeme mahkumiyet hükmü kurmuştur. İstinaf Mahkemesi de hukuku esas alan her yargı mensubunun yapması gerekeni yapmış ve “sanığın beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis” edildiği için bu kararı bozmuştur.

    Bir başka örnek de ise, katılan “BENİM RIZAMLA OLDU” demesine rağmen sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmiş, bu haksız ve hukuksuz karar da İstinaf Mahkemesi tarafından bozulmuştur:

    KARAR SAYFA 152:



    B3) Katılanın Sanığa “Benimle Cinsel İlişkiye Gir” Mesajlarının İradesinin Fesada Uğramadığına Delil Olması

    İstinaf mahkemesi KATILAN DİLEK KAYIPLAR’IN KENDİSİNİN SANIK RASİM COŞKUN VARLIBAŞ İLE CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEK İSTEDİĞİNİ BELİRTEN ISRARLI mesajlarını RIZANIN DELİLİ OLARAK KABUL ETMİŞ ve ceza hükmünü bozmuştur:

    “.... ADAM GİBİ S.....EN S.K, S....MEYEN ADAMI DA İLK GÖRÜYORUM, SEKS YAPMAK İSTİYORUM,..VİBRATÖR ALACAĞIM.,'' vb pek çok watsap mesajı ile açıkça anlaşıldığı, bu itibarla sanık savunması ve dosya içeriğine göre katılana yönelik rıza ile gerçekleştiği anlaşılan eylemlerin, müsnet cinsel saldırı suçunun unsurunu oluşturmayacağı açık olmasına rağmen sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi…”

    KARAR SAYFA 339:


    B4) Katılanların Sevdikleri İçin, “Tam Evlenilecek Adam” Diyerek Sanıklarla Görüşmeleri, Kendi Rızalarıyla Sanıkları Mutlu Etmeye Çalıştıklarını Beyan Etmeleri

    İstanbul BAM 1CD, sanık Bora Yıldız ile ilgili olarak verdiği bozma kararlarından birinde rızayla bağlantılı olarak şu değerlendirmelere yer vermiştir:

    KARAR SAYFA 147:



    İstinaf mahkemesi etkin pişman sanık Beril Koncagül’ün evlilik hayalleri kurduğunu, aşık olduğunu, müvekkille tanışmasından önce kendi beyanına göre Bora Yıldız’la sevgili ilişkisi yaşamaya başladığını belirterek dosyadaki irade fesadına uğratma, hileye başvurmak suretiyle rıza elde etme yorumlarına itibar etmemiştir. Yaşananları iki sevgili arasındaki ilişkinin doğal sonuçları çerçevesinde değerlendirmiştir.

    İstinaf mahkemesi bu tespitini birçok katılan açısından da tekrarlamıştır. Örneğin:

    KARAR SAYFA 120:


    Müvekkile isnat edilen eylemi hiçbir şekilde kabul etmemekle birlikte, Katılan Funda Yıldız sanık sevgilisi Mehmet Ender Daban’ı mutlu etmek amacıyla bir takım eylemleri gerçekleştirdiğini iddia etmiştir. KATILANIN KENDİ İFADESİYLE SÖZ KONUSU “MUTLU ETME ÇABASI” HERHANGİ BİR BASKI, ZOR, CEBİR, TEHDİT İÇERMEMEKTEDİR. Bu durum istinaf mahkemesi tarafından rızanın varlığına delil sayılmıştır. (Bu olayda anlatmamız gereken önemli bir husus ise, katılanın sanığı operasyondan sonra cezaevinde de ziyaret etmesi ve ona sevgi dolu mektuplar yazmasıdır. Bu gerçeği ortaya koyan fotoğraf ve mektuplar dosyada mübrezdir. Takdir edileceği gibi ortada gerçekten bir cinsel saldırı ve istismar olsa, böyle bir durumun gerçekleşmesi imkansızdır.)

    Sanıkları “mutlu etme çabası” içinde olduğunu söyleyen bir diğer katılan ise Bengisu Güler’dir. İstinaf Mahkemesi katılanın beyanının, dosyadaki mevcut tape kayıtlarında sanıkla arasındaki samimi konuşmalarla birlikte değerlendirildiğinde, bir zorlama veya tehditten bahsetmenin mümkün olmadığını tespit ederek cinsel saldırı suçunun gerçekleşmediği kanaatine varmıştır:

    KARAR SAYFA 244:


    Sanık Bora Yıldız’la ilişkili bir başka olaya yönelik istinaf incelemesinde ise sanığın katılanla ilişkisindeki anlatımlarının “aldatıcı nitelikten uzak olduğu” tespiti yapılmıştır:

    KARAR SAYFA 151:


    Sanık Bora Yıldız hayali bir turnike sisteminin başrolünde gösterilmektedir. İddialara göre mağdur kadınları sözde örgüte bağlamak için başarılı iş adamı görüntüsü vermekte, zenginliğini göstermekte, bazen evlilik vaadi bazen de dini anlatımlar eşliğinde sözde örgütün yaşam biçimini empoze etmektedir. İstinaf mahkemesine göre, sanık Bora Yıldız’ın iddia edilen eylemler gerçek kabul edilse dahi irade fesadı oluşturmaktan uzaktır. İstinaf kararındaki bu yorum biçimi benzer isnatlara maruz kalan tüm sanıklar açısından kullanılmıştır.

    C)    KATILANLARIN EĞİTİMLERİNİN VE SOSYAL STATÜLERİNİN İRADE FESADINA UĞRAMALARINI İMKANSIZ HALE GETİRMESİ:

    Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik cinsel saldırı ve istismar suçlamasında bulunan kadınların büyük bir bölümü üniversite öğrencisi veya mezunu olan, mesleği bulunan, aktif şekilde iş hayatında yer alan, yabancı dil bilen, İstanbul gibi büyük şehirlerde yetişen veya yaşayan, genel kültür sahibi, modern, dini yaşam sürdürmeyen kişilerden oluşmaktadır. Bu durum onları, karşılaştıkları olaylarda gerekli tavrı ve tutumu gösteremeyecek kişilerden ayrı tutmaktadır. Kişinin yaşı, eğitimi, kültürü ve sosyal çevresi Yargıtay kriterlerinde önemli bir kıstas olarak kullanılmaktadır.

    SÖZDE MAĞDUR VE MÜŞTEKİLERDEN BAZILARININ EĞİTİM DURUMLARI ŞÖYLEDİR:

    1. ASİYE SANDIKÇI, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ REKLAM BÖLÜMÜNÜ bitirmiştir.
    2. DENİZ ŞAKAK, İstanbul’da yaşamaktadır. BİLGİ ÜNİVERSİTESİ HALKLA İLİŞKİLER BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
    3. DİLAN ASLAN, İstanbul’da yaşamaktadır. KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ VE MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ TÜRK SANAT MÜZİĞİ BÖLÜMÜ okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır
    4. BERİL KONCAGÜL (ALİN İZGİ DEMİR), İstanbul’da yaşamaktadır. YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FİZİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜNDE okumuştur.
    5. BEYZANUR ÇELEBİOĞLU, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TEKSTİL MÜHENDİSLİĞİ, AYNI ZAMANDA MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde yurtta kalmaktadır.
    6. BİLGE TOK (ATLI), İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MEZUNUDUR. AVUKATTIR. KADIN HAKLARI KONUSUNDA ÇALIŞMAKTADIR. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
    7. ÇAĞLA ÇELENLİOĞLU (DOĞAN), İstanbul’da yaşamaktadır. NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ RADYO, TELEVİZYON VE SİNEMA BÖLÜMÜNDE okumuştur
    8. FUNDA YILDIZ, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ BİLGİ-BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜNDE OKUMUŞ, YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ BÖLÜMÜNDE YÜKSEK LİSANS YAPMIŞTIR. Turizm sektöründe çalışmaktadır. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır
    9. İFFET PİRAYE YÜCE, İstanbul’da yaşamaktadır. GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ FRANSIZ DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜNDE OKUMUŞ, GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜNDE YÜKSEK LİSANS YAPMIŞTIR. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
    10. ASLI BEKTAŞ (MAVİ GÖKYÜZÜ), İstanbul’da yaşamaktadır. OKAN ÜNİVERSİTESİ İÇ MİMARLIK BÖLÜMÜ, MARMARA ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK BÖLÜMÜ’NÜ BİTİRMİŞTİR. Çeşitli yerlerde sergiler açmaktadır. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır.
    11. MERVE TEZEL (YAMAN), İstanbul’da yaşamaktadır. İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ GRAFİK TASARIM BÖLÜMÜNDE okumuştur.
    12. NEVAL AVCI, İstanbul’da yaşamaktadır. YALOVA ÜNİVERSİTESİ PAZARLAMA BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
    13. HANİFE (PELİN) AKALIN, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
    14. ZEYNEP CEREN YİĞİTCAN, İstanbul’da yaşamaktadır. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜNDE okumuştur. ÖZEL OKULDA ÖĞRETMENLİK yapmaktadır. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır

    !! Müvekkil ve sanıklar dosyadaki hiçbir cinsel eylemin varlığını kabul etmemektedir. Ancak bir an için bu eylemlerin varlığı kabul edilse dahi -dini telkinle iradenin ortadan kalkması bilimsel olarak da mümkün olmamakla birlikte- sözde mağdur kadınların eğitim durumları, sosyal konumları, meslekleri ve dünya görüşleri, iradelerinin dini telkinle fesada uğramadığını göstermektedir. Bu profilde bir kadına “anal seks günah değildir” şeklinde açıklama yapıldığında bu açıklamanın doğruluğu konusunda araştırma yapacağı ve buna göre seçimde bulunacağı açıktır. Avukat, doktor, televizyoncu, öğretmen gibi toplum içinde belli bir yere sahip kadınların “anal seks sevap, anal seks yaparak sevap kazanacaksın” denildiğinde bu cümlenin etkisiyle iradesini tamamen bir başkasının eline bırakmayacağı da malumdur.

    KARAR SAYFA 115:


    Bilge Tok gibi AVUKATLIK YAPAN BİR KADININ CİNSEL SALDIRIYA MARUZ KALMASI DURUMUNDA HAKLARINI BİLMEMESİ, HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRIDIR. ÜSTELİK DE KADIN HAKLARI ALANINDA UZMANLAŞMIŞ BİR AVUKAT OLAN KATILANIN, SÖZDE DİNİ TELKİNLE CİNSEL SALDIRIYA UĞRAMAYA BOYUN EĞMEYECEĞİ AÇIKTIR. İstinaf mahkemesi de kararında, Bilge Tok’un avukatlık olmasına dikkat çekmiş, şikayetçi olmak için gereken usule vakıf olduğunu belirtmiştir. İrade fesadına yol açacak mahiyette bir etkenin de olmadığından hareketle cinsel saldırı suçlamalarını inandırıcı bulmamıştır.

    İstinaf mahkemesi başka bir değerlendirmesinde ise “20’Lİ YAŞLARIN SONUNDA OLAN EĞİTİMLİ BİR KADININ GENEL DİNİ BİLGİYE SAHİP OLACAĞINA” dikkat çekmiştir. Bu konumdaki bir insanın “anal seks sevaptır” denilirse yüzeysel bir dini bilgiyle bile bunu hemen kabullenmeyeceği, sorgulayacağı açıktır.

    KARAR SAYFA 127:



    İstinaf mahkemesi, katılan Nilgün Sağlam’ın ifadesinde kullandığı “beni bir şekilde ikna ettiler” şeklindeki cümlesine vurgu yaparak, temel dini bilgisi, genel kültürü, yeterli yaşı ve iletişimde olduğu insanlarla ilgili çeşitli olumsuz duyumlara sahip katılanın irade fesadına uğratılamayacak, ancak kendi özgür kararıyla hareket edebilecek bir kimse olduğuna kanaat getirmiştir. İradeyi ortadan kaldıracak bir telkin veya aldatma yönteminin bulunmadığına da işaret etmiştir.

    Bir başka örnekte ise katılan, BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ (İNGİLİZCE) BÖLÜMÜNDE EĞİTİM GÖREN BİR KADINDIR. Sanıkla çok sayıda samimi tapesi bulunmaktadır. Dosyadaki fotoğraflar ve diğer deliller de herhangi bir zorlama, baskı, dayatma olmadığını ortaya koymaktadır. İfadesinde sanığa aşık olduğunu beyan etmiştir. İstinaf Mahkemesi katılanın iradesinin dini telkinle ortadan kaldırılması gibi bir durumun söz konusu olmadığına kanaat getirmiştir:

    KARAR SAYFA  146:


    D)   KATILANLARIN SÖZDE CİNSEL SALDIRI VE İSTİSMAR EYLEMLERİ SIRASINDA YARDIM İSTEMEMELERİ, KAÇMAMALARI, BULUNDUKLARI MEKANLARDA SANIKLARLA BİRLİKTE VAKİT GEÇİRMEYE DEVAM ETMELERİ:

    Dosyada iddialara konu cinsel saldırı ve istismar olaylarının tümünde ortak bazı noktalar bulunmaktadır. Örneğin katılanların iddia edilen olaylar sırasında kaçmamaları, yardım istememeleri, sözde olaydan sonra sanıkların yanında kalmaya devam etmeleri, sonrasında birlikte yemek yemeleri, uyumaları veya duş almaları ve hatta onlardan ayrılmayıp görüşmeye devam etmeleri sayılabilir.

    Saldırıya uğradıkları iddialarıyla tezat oluşturan bu tutum ve davranışlar İstanbul BAM 1CD heyetinin dikkatinden kaçmamış ve bozma kararlarındaki gerekçelerden biri olmuştur.

    Örneğin aşağıdaki olayda, katılan Samin Rahbarfarzamasl’in iddiasına göre sanıklar Oğuzhan Sevinç ve Mehmet Ender Daban güya kendisini cinsel ilişkiye girmeye zorlarlarken banyoya saklanmıştır. Ancak bu sırada elinde telefonu olmasına rağmen dış dünyadan yardım talep etmemiş, polise ihbarda bulunmamıştır. İstinaf mahkemesi mağdurenin hiç şikayetçi olmamasının, sanıklarla görüşmeye devam etmesinin iddiasını inandırıcılıktan uzaklaştırdığını belirterek bozma kararı vermiştir.

    KARAR SAYFA 332: 


    Aynı durum katılan Çağla Çelenlioğlu açısından da söz konusudur. İddialarına göre sanık Bora Yıldız tarafından güya cinsel saldırıya uğradığında kaçmamış, yardım talep etmemiş, evden ayrılmamış, sanıkla birlikte yemek yemiş, ardından da hiçbir şikayette bulunmayıp sanığa aşık olmuş ve kendi beyanına göre sanıklarla cinsel ilişkiye girmeye devam etmiştir. Bu tavır ve davranışlar da bozma gerekçesi yapılmıştır: 

    KARAR SAYFA 148:



    E. SANIKLARLA KATILANLARIN GÖRÜŞMEYE DEVAM ETMESİ, BİRLİKTE FOTOĞRAF ÇEKTİRMELERİ:

    Dosyada katılanların asılsız iddialarda bulunduklarını gösteren en somut delillerden birisi, müvekkilin arkadaş grubundayken hiçbir baskı altında olmadıklarını açığa çıkaran fotoğraflardır. Dosyaya savunma tarafından sunulan birçok fotoğrafta katılanların sanıklarla birlikte mutlu vakit geçirdikleri, onların kültürel faaliyetlerine katıldıkları ve yine bu dönemlerde kendi aileleriyle ve yakın çevreleriyle de özgürce görüşmeye devam ettikleri görülmektedir. İstinaf mahkemesi bu fotoğrafları sanıkların neredeyse tamamı için bozma gerekçeleri arasında kullanmıştır. Örneğin;

    KARAR SAYFA 113: 


    !! İstinaf Mahkemesi dosyadaki fotoğrafların sanıkların lehine delil olması konusunda, KATILAN HANİFE AKALIN’IN İDDİA ETTİĞİ CİNSEL EYLEM SONRASINDA OLAYIN GEÇTİĞİNİ İDDİA ETTİĞİ EVDE SANIKLA FOTOĞRAF ÇEKTİRMESİ VE YİNE İDDİA ETTİĞİ OLAYDAN SONRA SANIKLA AVM’YE GİTMESİNE DE DİKKAT ÇEKMİŞTİR:


    Böyle bir durumda zor, baskı, cebir, tehdit veya iradenin fesada uğraması gibi bir koşul sebebiyle herhangi bir cinsel saldırı yaşandığından hukuken de mantıken de bahsedebilmek mümkün değildir.

    F) KATILANLARIN ÇEŞİTLİ MENFAATLER YÜZÜNDEN UZUN YILLAR BOYUNCA ARKADAŞ GRUBUNDA KALMIŞ OLMALARI:

    İstinaf mahkemesinin katılan beyanlarına ve dosyadaki delillere dayanarak ulaştığı neticelerden biri de, katılanların uzun yıllar boyunca müvekkilin ve arkadaşlarının yanında kalma sebebinin çeşitli menfaatler ve beklentiler olduğudur.

    İstinaf mahkemesinin bu yöndeki değerlendirmelerine dair örnekler aşağıda yer almaktadır:

    KARAR SAYFA 116:

    Suç tarihinde sanık Bora Yıldız'ın sevgilisi olarak, onun isteğiyle geldiği sanık Adnan Oktar'ın ikametgahında ve stüdyo olarak kullanılan binada sanığın cinsel saldırılarına maruz kaldığını iddia eden katılan beyanı doğrultusunda sanığın müsnet suçtan cezalandırılmasına karar verilmiş ise de; …. rağmen görüşmeye devam etmesi, hatta haftada 1-2 kez olacak şekilde sıklaşmasına ciddi bir itirazı olmaması, her gidişinde sanık tarafından verilen para veya hediyeleri çekincesiz kabul etmesi, normalde ailesi ile yaşayan katılanın sanığın yanına zorla götürüldüğüne dair bir iddia bulunmaması, yapıldığını ileri sürdüğü saldırılara bir mukavemet göstermemesi, hatta bazı sanık ve mağdurların, zorla yapıldığını söylediği saldırılar sırasında gördükleri katılanın bir direnme belirtisi gösterdiğine dair beyanlarının olmaması… hususlar dikkate alındığında, kendisi de etkin pişmanlıktan yararlanan sanık olarak bu dava dosyasında yargılanan katılanın iddialarına itibar etme olanağı görülmemiş, zor ve tehdite, hileye dayanmayıp rızası ile yaşandığı katılan beyanı, sanık savunması, çok sayıda mağdur ve etkin pişman sanık beyanı ve dosya kapsamı ile anlaşılan eylemlerin, müsnet cinsel saldırı suçunun unsurunu oluşturmayacağı açıkça anlaşılmış olmakla, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,

    KARAR SAYFA 277:

    Olay tarihinde 22 yaşında olup üniversite öğrencisi olan katılanın, dava dışı Koray Coşkun ile ilişkisinde onu mutlu etmek saikiyle yaşadığı ve duruşmada ''....ilk defa bir insana değer vermişsin, o ne derse evet demek zorundaymışım gibi hissediyordum......bu benim ilk sevgilim olmasından kaynaklı, belki evlilik vaatleri ile kaynaklı,'' şeklinde açıkladığı eylemin, katılanın gerek bu vb. beyanları, gerek firari şüpheli Erol Şimşek ile aralarındaki konuşmaları gösteren HTS tape kayıtları, gerekse saldırı olarak adlandırdığı ilk olaydan sonra mütemadiyen, hatta benzer olayların yaşanacağını bile bile görüşmeye devam etmesi nedeniyle rızaya dayalı olduğunun açık olması karşısında; müsnet cinsel saldırı suçunun unsurunu oluşturmayacağı görüldüğünden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

    Görüldüğü üzere istinaf mahkemesi bazı katılanların,

    • Evlilik hayali kurdukları,
    • Sevgililerini kaybetme korkusu yaşadıkları,
    • Sevgililerini mutlu etmek istedikleri,
    • Hediye ve para aldıkları,

    şeklindeki ifadelerinden hareketle herhangi bir tehdit, baskı, cebire maruz kalmadıkları, umdukları menfaatlerin etkisiyle sanıklarla birlikte bir hayat yaşadıkları kanaatine varmıştır.

    BURADA SADECE BİR İKİ ÖRNEĞİNE YER VERDİĞİMİZ BEYANLARIN ORTAYA KOYDUĞU GERÇEK ŞUDUR:

    !! Katılanlar müvekkilin arkadaş grubuna DİNİ SAİKLERLE DEĞİL, SALT MADDİ ÇIKAR ARAMA VE CİNSEL AÇIDAN FAYDALANMA (ŞEHVET SAİKİYLE) GİBİ AMAÇLARLA KATILMIŞLAR VE BU AMACA ULAŞMAK ADINA, KİMİSİ OLDUKÇA UZUN SÜRELER GRUPTA KALMIŞLARDIR. MÜVEKKİLİN ARKADAŞ GRUBUNDA, GÜYA DİNİ TELKİNLE CİNSEL SALDIRIYA UĞRADIKLARINI İDDİA EDEN KADINLAR GERÇEKTE KENDİLERİ MADDİ ÇIKAR VE CİNSEL TATMİN ELDE EDEBİLMEK AMACIYLA BU GRUBA KATILMIŞLARDIR.

    H) SUÇUN VASFINDA YANILGIYA DÜŞÜLMESİ, YETERSİZ GEREKÇE İLE HÜKÜM KURULMASI:

    İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hükmedilen ceza kararlarında, mağdurların kurgu hikayelerinde geçen anlatımlar, kapsamına girdiği suç maddelerinden değil daha ağır suç maddeleri üzerinden karşılık bulmuştur. Bu hukuksuzluklar istinaf mahkemesince tespit edilerek bozma kararlarına hükmedilmiştir.

    Yerel mahkeme bu hukuksuzluğu birçok sanık açısından yapmış olsa da aşağıda sadece 3 örneğe yer vereceğiz. BAHSE KONU OLAYLARIN VARLIĞINI HİÇBİR ŞEKİLDE KABUL ETMEDİĞİMİZİ YENİDEN VURGULAMAK İSTERİZ. Müvekkille ilgili olan ilk iki örnekte de yerel mahkemenin iddiaya konu eylemin sarkıntılık düzeyinde kalıp kalmadığını tartışmadan cinsel saldırı suçundan ceza verdiği görülmektedir.

    KARAR SAYFA 131:


    KARAR SAYFA 121:


     

    Üçüncü örneğimizde ise, yerel mahkemenin sanık Necati Koç ile katılan
    İffet Piraye Yüce arasında bir partide dans ederken yaşandığı iddia edilen olayda sanığın katılanın kıyafetler üzerindeyken vücuduna dokunmasını, bununla birlikte katılanın kendisini iyi hissetmemesi üzerine hemen durmasını cinsel saldırıya teşebbüs olarak değerlendirdiği görülmektedir.
     İstinaf mahkemesi bu olayda yerel mahkemenin kabule göre fazla ceza tayin ettiğini belirterek kararı bozmuştur.

    KARAR SAYFA 327: 


     

    Sonuç olarak cinsel saldırı suçlamaları hakkında Yerel Mahkeme yargılama boyunca,

    • Hiçbir delil araştırması yapmamış,
    • Katılanların soyut ve yıllar öncesine dayalı beyanlarını mutlak doğrularmış gibi kabul etmiş,
    • Katılan beyanlarının hangi nedenlerle sanık savunmalarından üstün tutulduğunu gerekçeli kararda açıklayamamış,
    • Sanık savunmalarına tamamen kulaklarını kapamış,
    • Katılanların ve etkin pişman sanıkların hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle 1000’den fazla kere çeliştiği ifadelerin tamamını görmezlikten gelmiş,
    • ATK raporları, HTS-BAZ kayıtları gibi sanıkların savunmaları ile uyumlu, onları teyit eden delilleri dahi aleyhe yorumlamış,
    • Mahkumiyet hükmüne konu eylemleri yer, tarih ve oluş itibariyle somutlaştırmamış,
    • Sanıklarca cinsel suçlara ilişkin yapılan delil toplama ve tanık dinletme taleplerinin tek bir tanesini dahi kabul etmemiş,
    • Müştekilerin iç beden ve ruhsal muayenelerini yaptırmamıştır.

    Şunu bir kere daha hatırlatmak istiyoruz;

    • Müvekkil ve arkadaşları kimseye dini telkinde bulunmamışlardır. Bir an için bulunduklarını varsaysak dahi, dini telkin gibi bir yöntemle bir kimsenin "iradesini iptal etmek", kişinin "itiraz etme, direnme, karşı koyma gibi güç ve yeteneklerini ortadan kaldırmak", "rızasını bozabilmek" mümkün değildir.
    • Dini telkinin bir kimseyi, kendi iffetini, namusunu bir çırpıda kenara atarak, her türlü ahlaki değerinden soyutlanarak sorgusuz sualsiz, rızasının olmadığı bir cinsel ilişkiye (hele ki anal, oral yollardan, tanımadığı insanlarla toplu seks, vb. çarpık ilişkilere) girmeye mecbur bırakacak güçte ve etkide bir telkin türü değildir.
    • Katılanlar dini telkinle iradeleri yok edilemeyecek bir akıl, zeka, kültür, eğitim, görgü, sosyal çevre, aile yapısı, sosyal statü, vs. düzeylerine sahiplerdir, hepsi İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan son derece uyanık kişilerdir. Bu itibarla dini bir telkinle istemedikleri şeyler yaptırılabilecek kimseler olmaktan çok uzaktırlar.
    • Katılanlar, kendilerine empoze edilen herhangi bir dini telkin ya da dayatmayı anında araştırıp sorgulayabilecekleri ve konunun doğrusunu öğrenebilecekleri (cep telefonu, bilgisayar, internet, sosyal medya, vb.) teknolojik imkanlara sahiplerdir.
    • Katılanlar yalnız, terk edilmiş, muhtaç, biçare insanlar değil, tam aksine seçkin ailelere, geniş sosyal ve ticari çevrelere mensup olduklarından başlarına gelebilecek en küçük bir olumsuzlukta derhal yakınlarına, ailelerine danışabilecek, onların maddi-manevi desteklerini alabilecek imkanlara sahiptirler.
    • Katılanların hepsi son derece sosyal ve girişken insanlardır. Bu nedenle kendilerine yönelik en küçük bir tehdit ya da saldırıya çok şiddetli direnç gösterebilecek ve akabinde derhal resmi mercilere başvurup hakkını aramaktan çekinmeyecek

    Ortada irade fesadı diye bir konu olmadığının en büyük delillerinden biri de dosyanın katılanların bu sözde "irade fesadıyla" kendilerine yalnızca cinsel taciz ya da saldırıda bulunulduğunu iddia etmeleridir. Oysa, başta da değindiğimiz gibi eğer dini telkin bu kadınların iradelerini fesada uğratıp kendilerinden istenen her tür cinsel ilişkiye (anal, oral yollardan, toplu seks, vs de dahil olmak üzere) sorgusuz sualsiz girmelerini sağlayacak kadar güçlü ve etkili olsaydı, iradeleri zaten fesada uğratılmış bu insanların başka birçok yönlerden de sömürülmeleri, istismar edilmeleri son derece kolay olurdu.

    ÖRNEĞİN, SÖZDE İRADE FESADINA UĞRATILMIŞ BU KIZLARA;

    • GİT ANNE, BABANIN PARASINI ÇAL GETİR,
    • GÜZEL, KALİTELİ EŞYALARINI, KIYAFETLERİNİ BİZE VER, BİZ SANA DAHA SADE VE UCUZLARINI VERELİM...
    • BÜTÜN EŞYALARINI, ELBİSELERİNİ FAKİRLERE DAĞIT,

    gibi teklifler yapılsa veya kendilerinden çok daha uç olabilecek;

    • ÇIRILÇIPLAK SOKAKTA GEZ,
    • GİT EVİNİ ATEŞE VER,
    • AMELİYATLA, BİR BÖBREĞİNİ VER, GÖZÜNÜN TEKİNİ VER SEVAPTIR,

    gibi isteklerde bulunulsa kuşkusuz bunların hiçbirini yerine getirmeyecekleri açıktır.

    Ayrıca, Emniyette alınan ifadelerinde katılanlar;

    • Kendisine verilen İslami kitabı 3 kere poşete sarıp çöpe attığını ve hiç okumadığını,
    • Namaz vakitleri kendisine hatırlatıldığı halde namaz kılmadığını,
    • Kendisine denilenleri yapmadığını ve uygulamadığını,
    • Kendisine din anlatıldığında kendisi sormadığı sürece dinle ilgili herhangi bir şey söylememesini üstüne basa basa söylediğini,
    • Kuran'ı yaşama konusunda kendisine yapılan imani teklifleri kararlı bir şekilde reddettiğini,
    • Çantasına bırakılan dini kitabı kabul etmediğini, kitaba hiç bakmadığını,
    • Kuran’da açıkça bildirilen bir hüküm hakkında, bunun adaletli bir uygulama olmadığını söylediğini vb. beyan etmişlerdir.

    !! BU DURUMDA ORTAYA, KENDİSİNE DİNİ KİTAP OKUMASI SÖYLENDİĞİNDE KABUL ETMEYEN AMA GÜYA SEVAP KAZANMAK ÜZERE ONLARCA ERKEKLE ANAL YOLDAN CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEYİ KABUL EDEN KADINLAR GİBİ ANORMAL BİR TABLO ORTAYA ÇIKMAKTADIR.

    BU TABLOYA GÖRE KATILANLAR DİNİ KİTAPLARI ÇÖPE ATMAKTA, NAMAZ KILMAMAKTA, ORUÇ TUTMAMAKTA, AMA ANAL / ORAL CİNSEL İLİŞKİYİ GÜYA SEVAP KAZANMA GÜDÜSÜYLE İSTİKRARLA, YILLARCA, ADETA KOŞA KOŞA, ŞEVKLE KABUL ETMEKTEDİRLER.

    Buradaki mantık çöküntüsü ve açmazın görülmemesi mümkün değildir. İstinaf Mahkemesi de bu açık durumu görmüş ve kanunun, Yargıtay içtihatlarının gereği olan bozma kararını vermiştir.

     3) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM SUÇLAMASINDAN VERİLEN HUKUKSUZ MAHKUMİYET KARARLARI:

    Müvekkilin arkadaş grubuna kurulan komplo 15.07.2016 tarihli FETÖ darbe girişiminden 2 hafta sonra yapılan isimsiz ve asılsız bir ihbarla başlamıştır. Bu asılsız ihbarda özetle müvekkil ve arkadaşlarının FETÖ ile ilişkide olduğu iddia edilmiştir. Elbette ki ihbar aynı dosyada sonradan ortaya atılan diğer iddialarda olduğu gibi hiçbir delile dayanmamaktadır. Buna rağmen soruşturma gizli şekilde yürütülmüş ve müvekkilin arkadaş grubundan ayrılan husumetli bazı kimselerin bu dosyaya yönlendirilerek ifade vermelerinin sağlanmasıyla dosyadaki yalanların sayısı arttırılmıştır. Bu yalanlar arasında ihbarın temelini oluşturan FETÖ ile ilişki konusu da yer almaktadır. Husumetli şikayetçiler müvekkilin arkadaş camiasına karşı daha güçlü bir kamuoyu tepkisi oluşturma için FETÖ’ye yardım yalanlarına da başvurmuşlar ve bu yolla dosyada terör suçunun da eksik olmamasını sağlamışlardır.

    Ancak istinaf mahkemesi delil yetersizliğinden ve inandırıcı olmayan iddialardan dolayı suçlamaya yönelik mahkumiyet kararlarını bozmuştur. Örneğin;

    KARAR SAYFA 141:


    KARAR SAYFA 300: 


    4) KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA SUÇU BAKIMINDAN VERİLEN HUKUKSUZ MAHKUMİYET KARARLARI:

    Müvekkil Adnan Oktar’ın güya insanları hürriyetinden yoksun kıldığı yönündeki suçlamalar, kamuoyunda müvekkilin kişiliği hakkında yanlış bir kanaatin oluşması amacıyla yöneltilmiştir. Ayrıca, uzun yıllar boyunca müvekkilin yanında yer almış, ancak polis operasyonu ile başlayan hukuksuzluklar silsilesini görenler, kendilerini hapisten kurtarmanın yegane yolunun, yıllar boyunca müvekkilin yanında yer almalarını “esaret” iddiasıyla açıklamaya çalışmak olduğunu anlamışlardır.

    Dosyadaki hürriyeti tahdit iddialarının hiçbir somut delili olmadığı gibi, müvekkilin yaşantısı da bu iddiayı açıkça çürütmektedir. Katılanlar dünyayla gerek iş hayatlarında gerekse sosyal hayatlarında yoğun irtibattadırlar. İçlerinde milletvekilleriyle, bakanlarla iletişimde olanlar vardır. İnsanların yoğun şekilde bulundukları sitelerde ve semtlerde yaşamaktadırlar. Televizyon canlı yayınlarına katılmışlardır. Kendilerine ait telefonları ve elektronik posta adresleri vardır.

    İstinaf mahkemesi de bu somut gerçekleri gözeterek mahkumiyet kararlarını bozmuştur. Örneğin;

    Katılan Ayça Pars’ın

    • Yaşı, donanımı itibariyle A9 TV'nin reji sorumluluğunu yapacak konumda etkin bir üye olduğu,
    • Kaldığı evin giriş çıkışlarının sınırlandırılmış olmadığı,
    • Katılanın TV ile ilgili sorunları görüşmek için Ankara iline giderek görüşmeler yapabildiği,
    • 1999 yılında yapılan operasyon sırasında da örgüt içinde olmasına rağmen herhangi bir kopuş yaşamadığı,
    • Yine operasyondan kısa süre önce Serdar Pars isimli kişi ile yaptığı watsap yazışmasında görülen sanık Adnan Oktar'dan muhabbetle bahsettiği,
    • Dış dünya ile en rahat iletişim kurabilecek pozisyondaki isimlerden birisi olduğu nazara alındığında hürriyetinden yoksun kılındığına ilişkin inandırıcı ve somut bir delile rastlanmadığı kanaatine varmıştır.

    Katılan Bahar Bayraktar'ın

    • 2017 yılında örgütten ayrıldığı, ancak kendi isteğiyle döndüğü,
    • A9 TV yayınlarına sürekli katıldığı,
    • Telefonu olup dış dünyayla irtibat kurabildiği,
    • Örgütten ayrılmaya karar vermesi akabinde 2017 yılında çok da zorluk gerektirmeyen bir şekilde kaldığı evden ayrılabildiği dikkate alındığında hürriyetinden yoksun kılındığına ilişkin inandırıcı ve somut bir delile rastlanmadığı kanaatine varmıştır.

    Katılan Beril Koncagül'ün

    • A9 TV yayınlarına katıldığı,
    • Sağlık, güzellik, alışveriş, etkinlik vb sebeplerle yanında başka örgüt üyesi olsa bile dış dünyayla iletişim kurabildiği,
    • Zaman zaman ailesiyle görüştüğü,
    • Yapılan operasyon sırasında katılanın evde kalıp polise teslim olabilecek iken kaçmayı tercih ettiği,
    • Kendisi de örgüt üyeliğinden sanık olarak yargılanan katılanın beyanlarına bu nedenle itibar etme olanağı görülmediği, sanığın atılı suçu işlediğine dair başkaca bir delile de rastlanmadığı kanaatine varılmıştır. 

    Katılan Çağla Çelenlioğlu'nun

    • Elinde cep telefonu bulunduğu, bunun aracılığıyla ailesiyle veya yetkili merciilerle irtibat kurma imkanı bulunduğu,
    • Kız kardeşi Ezgi Çelenlioğlu'nun bir dönem sıklıkla çağırmasıyla yanına geldiği,
    • Orada zorla tutulduğuna dair bir şikayeti ona da iletmediği,
    • Aslı Bektaş, İffet Piraye Yüce gibi mağdurların beyanlarında bu katılanın sanığın yanında son derece rahat göründüğüne, cinsel konularda serbestçe konu açtığına dair beyanları,
    • Kaçmaya çalışıp çalışmadığına dair sorulan soruya buna hiç teşebbüs etmediğine dair cevap veren katılanın yapılan operasyon sırasında evde kalıp polise teslim olabilecek iken kaçmayı tercih ettiği,
    • Kendisi de örgüt üyeliğinden sanık olarak yargılanan katılanın beyanlarına bu nedenle itibar etme olanağı görülmediğinden sanığın müsnet suçu işlediğine dair başkaca bir delile rastlanmadığına kanaat getirilmiştir.

    Katılan Ebru Alkan'ın

    • Örgüte katıldığı 1989 yılından, ayrıldığı 2018 tarihine kadar örgütün etkili bir mensubu olduğu,
    • Bu uzun süreçte üniversite eğitimini tamamladığı,
    • Dış dünyaya en açık olabilecek bir iş sahası olan gazetecilik sektöründe çalıştığı,
    • Sanığın katılanın hürriyetini tahdit ettiğine dair dosya kapsamından anlaşılabilir bir delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır. 

    Katılan Ece Koç'un

    • 1988 yılından beridir adı geçen örgütün imam bacı sınıfındaki üst düzey konumda bir üyesi olduğu,
    • Faaliyet kapsamı itibariyle dış dünyayla iletişiminin çok açık olduğu,
    • 1999 operasyonu sırasında imkanı olduğu halde örgütten ayrılmadığı,
    • Dışarı çıkmasının engellendiğine dair bir iddiasının da bulunmaması karşısında kendisi de örgüt üyeliği suçlamasıyla sanık olarak yargılanan katılanın hürriyetinin tahdit edildiğine dair dosya kapsamından anlaşılabilir bir delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

    Katılan Hatice Ural'ın

    • 2001 yılından beri mensubu olduğu örgütte 2004 yılından itibaren örgüt evlerinde kalmaya başladığı,
    • bu süre zarfında Haliç Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünde lisans eğitimi aldığı,
    • ülkenin önde gelen bir holdinginde iş hayatına atıldığı,
    • bir dönem dış dünyayla irtibatı yoğun A9 TV stüdyosunda misafirlerin organizasyonuyla ilgilendiği,
    • 2018 yılında kendi isteğiyle örgütten ayrıldığı anlaşıldığına göre sanık savunması, katılan beyanı ve dosya kapsamına göre sanığın bu katılana yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediğine dair delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

    Katılan Sıdıka Gül'ün

    • 1999 yılında yapılan operasyondan sonra ayrılma iradesi göstermediği,
    • Kurucularından olduğu dernek faaliyetleri nedeniyle Ankara'da siyasilerle temaslarda bulunduğu,
    • Fosil konferanslarında yer aldığı,
    • 2015 yılında erkek kardeşini çağırıp A9 TV'ye Adnan Oktar'ın yanına gideceğini söyleyerek evden çıktığı ve evin önünde bekleyen arabaya binerek uzaklaştığı, bu itibarla savunma ve dosya kapsamına göre sanığın müsnet suçu işlediğine dair yeterli delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

    5) EĞİTİM HAKKININ ENGELLENMESİ SUÇU BAKIMINDAN VERİLEN HUKUKSUZ MAHKUMİYET KARARLARI:

      Kişiyi hürriyetinden alıkoyma suçu bakımından anlattıklarımız “eğitim hakkını engelleme” isnadı açısından da geçerlidir. Müvekkil Adnan Oktar’ın hem erkek hem de kadın arkadaşlarının eğitim düzeyleri bu iddiayı çürütmektedir. İstinaf mahkemesi de zamanaşımı, eylemin iddia edilen tarihte suç olarak düzenlenmemiş olması (Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2014/4645 E.-2016/10141 K sayılı ilamına ve TCK 112/1-b maddesine gönderme yaparak), eylemde cebir veya tehdide rastlanmaması gibi gerekçelerle hukuksuz mahkumiyet kararlarını bozmuştur.

      6) DİĞER HUKUKSUZ KARARLARDAN ÖRNEKLER:

        İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/313 E. Sayılı dosyada çok sayıda hukuka aykırı yorum ve kararı olduğunu söylemiştik. Bu başlıkta yukarıda bahsettiklerimiz dışında kalan yorum ve kararlarından bir bölümüne daha değineceğiz:

        A) AÇILMIŞ DAVA BULUNMADAN HÜKÜM KURULMASI:

          Yerel mahkeme müvekkil ve arkadaşlarına karşı o kadar taraflı ve özensiz bir kovuşturma yürütmüştür ki iddianameyle açılmış davalar olmadan da mahkumiyet hükümleri verebilmiştir. İstinaf mahkemesi Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/97 K. sayılı kararına atıf yaparak bunları bozmuştur.

          B) GÖREVSİZLİK KARARI VERİLMESİ GEREKEN YERDE HÜKÜM KURULMASI:

            Müvekkil ve arkadaşlarıyla ilişkili 2016/103113 no’lu soruşturma dosyasında husumetli şüpheliler Özkan Mamati, Uğur Şahin ve şüpheli Murat Yeşiltuna hakkında dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlamaları da yer almaktaydı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 20.06.2019 tarihinde Özkan Mamati ve Uğur Şahin’in dosyası hakkında ayırma kararı vermiş, Murat Yeşiltuna hakkında ise 12.07.2019 tarihinde iddianame düzenlemiştir. Yani aynı dosyada yargılanmaları gereken kişiler birbirlerinden ayrılmışlar, diğer bir ifadeyle husumetli müştekiler kayırılarak  korunmuşlardır.

            İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi 2019/313 E. sayılı kovuşturmasında bu hukuksuzluğu devam ettirmiş, Murat Yeşiltuna ve sözde örgüt yöneticileri hakkında ilgili suç maddelerinden mahkumiyet kararlarına hükmetmiştir. Dosyada hüküm verildiği dönemde Özkan Mamati ve Uğur Şahin hakkındaki soruşturma devam etmekteydi. Bu çelişkili durumu destekleyen yerel mahkemenin hukuksuz kararı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007/109 sayılı kararına atıf yapılarak ve 5607 sayılı Kaçakçılık Mücadele Kanununun 3. maddesine istinaden, istinaf mahkemesince bozulmuştur.

            C) BİRLEŞTİRME KARARI VERİLMESİ GEREKEN YERDE HÜKÜM KURULMASI:

              Müvekkil Adnan Oktar reşit olmayan Serra MuhammedValipour’a cinsel istismarda bulunmakla suçlanmaktadır. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi bu konudaki kovuşturmasını sadece soyut sözlü beyanlara dayanarak mahkumiyet kararıyla sonuçlandırmıştır.

              Olayın burada vurgulanması gereken bir noktası, Serra’nın annesi olan ve suçlamalarda Serra’yı müvekkile götüren ve suça ortak olduğu ileri sürülen Dilek Çelikten’in, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kovuşturmasını yürüttüğü dönemde İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne kayıtlı 2021/384 E. sayılı dosyada aynı olayla ilgili olarak yargılanıyor oluşudur. Yani aynı olayda aynı suçlamalara maruz kalan kimseler farklı 2 davaya bölünmüşken, birleştirmeye gidilmeden davaların birinde hüküm verilmiştir. İstinaf mahkemesi buradaki yanlışı gördüğünden CMK’nın 8. ve 11. maddeleri uyarınca davaların birlikte görülmesi gerektiğini belirterek istinaf taleplerinin yerinde görmüştür.

              D) 3628 SAYILI YASAYA MUHALEFET SUÇUNDAN VERİLEN HUKUKSUZ KARAR:

                Yerel mahkeme sanık Kartal İş hakkında haksız şekilde 3628 sayılı yasaya muhalefet suçundan mahkumiyet kararı vermiştir. Bu durum istinaf incelemesinde sayfa 278’de detaylı açıklanmıştır.

                E) CEZALARIN HUKUKA AYKIRI ARTTIRIMLARLA VERİLMESİ:

                  Müvekkil ve arkadaşlarının yargılandıkları dava belli odaklara ve kamuoyuna çeşitli mesajlar verilmesi amacıyla sürdürülüp tamamlanmıştır. Buradaki en ön plana çıkan mesajlardan biri de “isteneni yaptık, en ağır cezayı verdik” mesajıdır. Nitekim bu kadar hukuksuzluğun dikkatsizlikle, tecrübesizlikte veya yanılgıyla açıklanması mümkün gözükmemektedir.  

                  Elbette ki dosyada en ağır hapis cezalarına ulaşmanın yolu çok sayıda hukuksuzluk yapmaktan geçmiştir. Burada ise karşımıza, hapis cezalarını olabildiğince sansasyonel ve sanıkları psikolojik olarak bezdirici hale getirmek için gerçekdışı kabullerin ve ceza arttırımıyla ilişkili kanun maddelerinin ilgisiz şekilde devreye sokulması da çıkmıştır.

                  İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi yerel mahkemenin her sanık için kullandığı bu yöntemleri görerek hepsini tek tek gerekçeleriyle birlikte bozmuştur. Aşağıda bu yönde verilen bozma kararlarından bazı örnekler yer almaktadır:

                  • Katılan olayın 18 yaşına girdikten sonra gerçekleştiğini beyan etmiş olmasına rağmen, hükmün olay 18 yaşına girmeden önce gerçekleşmişçesine verilmesi:
                  • TCK 43. maddesinin hukuka aykırı şekilde yorumlanması:
                  • TCK 61/7. maddesinin ihlal edilmesi:
                  • TCK 58. maddesinin hukuka aykırı şekilde yorumlanması bunlardan bazılarıdır.

                  SONUÇ:

                  Yukarıda sadece bir kısmına yer verdiğimiz hukuksuzluklardan anlaşıldığı gibi, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/313 E. sayılı ve sonrasında bunların büyük ölçüde devam ettirildiği 2022/158 E sayılı dosyalarında adil, tarafsız ve hukuka uygun bir kovuşturma yürütülmemiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin heyeti sadece görevini yapmış ve tespit edebildiği kadarıyla söz konusu hukuksuz kararları bozma yoluna gitmiştir. Ancak müvekkil ve arkadaşlarına husumet besleyenler böyle bir kararı hazmedemediklerinden söz konusu heyeti de hedefe almışlardır.

                  Adalet bir toplumun vicdanıdır. Vicdanlar dinlendiği sürece toplumda adaletin tecelli etmesi her zaman çok daha mümkün hale gelmektedir. Vicdanlar köreldiğinde ise kötülüğü planlayanlar hedeflerine çok daha kolay ulaşır, insanların haklarını gasp etmenin yolu iyice açılır. Bu nedenledir ki müvekkilin de savunmalarında sıklıkla üzerinde durduğu üzere Allah Kuran’da adaletli olmanın önemine sürekli vurgu yapmıştır. Hatta insana, kendi aleyhinde sonuçlara yol açacak bile olsa adaletli olmayı emretmiştir. Müvekkil de bu ayetin uygulanmasının toplum düzeni ve Devletin bekası için hayati önem taşıdığına inanmaktadır:

                  Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)

                  Müvekkil Makamınızın bu hassasiyeti göstereceğine inanmakta, Türk yargısına güvenmektedir.

                  İstanbul 30 ACM’nin vermiş olduğu ceza kararının tam anlamıyla bir hukuk cinayeti olduğunu gösteren İstanbul BAM 1 CD’nin bozma kararı müvekkil ve arkadaşlarının maruz kaldığı kumpasın anlaşılması ve huzurdaki dosyadaki benzer içerikte isnatların da bu kumpasın bir parçası olduğunun görülmesi açısından önemlidir. Saygılarımızla Sayın Makamınızın bilgi ve takdirlerine sunarız. 26.11.2024

                  Adnan Oktar müdafi

                  Av. Mert Zorlu

                  Daha yeni Daha eski