İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİNE
DOSYA NO : 2024/74 E.
SUNAN : Adnan Oktar
MÜDAFİ : Av. Mert Zorlu
KONU : Esas hakkındaki mütalaa kapsamında mevcut bir kısım isnatlara yönelik savunmalarımızdan ibarettir.
AÇIKLAMALAR:
İddianamenin ilk 13 sayfası, noktası virgülüne kadar sanıkların daha önce yargılandıkları “ana dava” olarak bilinen kovuşturmanın iddianamesinden kopyalanarak alınmıştır. İddia makamı bu tavrı ile, huzurda yargılanmakta olan sanıkların sözde suç örgütünü devam ettirdikleri imajını vermeye çalışmıştır. Ancak bunu yaparken ortaya suç teşkil edebilecek hiçbir eylem koyamamanın sıkıntısıyla, sıradan günlük faaliyetleri, hayatın içinden son derece normal tutum ve davranışları sanki bir örgüt bağlantısı gibi göstermeye uğraşmış, ancak bunda da başarılı olamamıştır.
İddia makamının yaklaşımı pek çok yönden hatalıdır, şöyle ki;
Öncelikle, sanıkları suçlu gibi göstermeye çalıştığı sözde suç örgütü oluşumunun eski yapının yeniden faaliyete geçirilmesi mi, yoksa yeni bir sözde örgüt yapılanması mı olduğunu netleştirememiştir. Sırf bu konuda dahi iddia makamının kafa karışıklığı tüm iddianameden kolaylıkla görülmektedir.
İddianamenin ilk 13 sayfasını eski sözde suç örgütü isnatlarına ayırmış olması ve sanıkları hiçbir sebebi yokken TCK m.220/3’ten sevk etmiş olması, kendince eski sözde örgütün tekrar faaliyete geçirilmesi olarak yorumlanmış gibi görülmekle birlikte, eski ve yeni kovuşturmalarda yöneticilikle suçlanan kişilerin apayrı olması, eski kovuşturmanın sözde suç isnatlarından hiç birini sevk maddesi olarak kullanamaması dikkate alındığında, bu düşüncesinin temelsiz kaldığı anlaşılmaktadır.
Kaldı ki, Yargıtay’ın çok sayıda kararında daha önce suç örgütü isnadıyla yargılanmış ve ceza dahi almış olsa kişilerin ANAYASAL HÜRRİYETLERİ KAPSAMINDAKİ DAVRANIŞLARININ BİR SUÇA SEBEBİYET VERMEDİĞİ SÜRECE ÖRGÜTSEL FAALİYET OLARAK KABUL EDİLEMEYECEĞİNE karar verilmiştir.
Aşağıda örneklerini sunacağımız yüksek yargı kararlarında, terör örgütü üyeliğinden ceza almış ve cezası infaz edilmiş dahi olsa hukuki ve fiili kesinti gerçekleştikten sonra sanığın;
- Daha önce ceza almış örgüt mensuplarıyla EV ARKADAŞI OLMASI,
- Örgütün bazı tutuklu üyelerini CEZAEVİNDE ZİYARET ETMESİ,
- Somut delille ortaya konamamış haberleşme programları ile örgütle olan İRTİBATINI DEVAM ETTİRMESİ,
- Örgüte ait yayın organlarını takip etmesi,
- Evinde “örgütsel” yayınlar bulundurması,
- “Ders” adı altında toplantılara katılması,
- Cezaevinde bulunan örgüt mensuplarının örgütten kopmasını engellemek için verilen eğitimlerde görev alması,
- Olgusal temelleri sair delillerle ortaya konamayan tape kayıtlarının olması,
- İSNAT EDİLEN EYLEMLERİNİN SUÇ DEĞİL ANAYASAL HAKLAR KAPSAMINDA OLMASI,
- İsnat edilen eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk göstermemesi,
DURUMLARINDA SANIK HAKKINDA CEZAYA HÜKMEDİLEMEYECEĞİ TESPİT EDİLMİŞTİR.
Yine bu kararlarda görüleceği üzere, sanığın ikinci kere benzer suçtan cezalandırılabilmesi, önceki eylemleri dikkate alınmaksızın ancak işlediği yeni suç eylemlerinin somut delillerle tespitiyle mümkündür. SANIĞIN DAHA ÖNCE ÖRGÜT ÜYELİĞİNDEN MAHKUM EDİLMİŞ OLMASININ BİR DELİL GİBİ DEĞERLENDİRİLMESİ MASUMİYET KARİNESİNİN İHLALİ SAYILMAKTADIR. YARGITAY’A GÖRE MAHKEMELER, KİŞİLERİN SUÇ OLUŞTURMAYAN EYLEMLERİNE SIRF ÖNCEKİ MAHKÛMİYETLERİNE DAYANARAK AŞIRI ANLAMLAR VEREMEZ.
Örneğin bir kararda;
ÖRNEK KARAR 1
Şahıs örgüt yöneticiliğinden ceza almış ve cezaevine girmiştir. Tahliyesinden sonra örgütü yeniden faaliyete geçirme yönünde eylemlerinin bulunduğuna dair ihbarlar yapılmıştır. Bunun üzerine soruşturma açılmıştır. Şahsın diğer örgütle alakalı kişilerle sohbet ve toplantılar yaparak yeniden bir araya gelmeye başladıkları, örgüte finans sağlama yönünde çalışmalarda bulundukları, pikniklerde / evlerde / örgüte müzahir bir dernekte “ders” adı altında toplantılar düzenledikleri kabul edilmiştir.BUNLARA RAĞMEN YARGITAY, BİREYSEL HAK VE ÖZGÜRLÜK KAPSAMINDA OLAN DERNEK KURMA, TOPLANMA VE İBADET HÜRRİYETİ ÇERÇEVESİNDEKİ FAALİYETLERİNİN BİR SUÇ OLUŞTURDUĞU İSPAT EDİLMEDİĞİ SÜRECE ÖRGÜTSEL FAALİYET OLARAK KABUL EDİLEMEYECEĞİNDEN SANIKLARIN ATILI SUÇLARDAN BERAATLERİNE HÜKMETMİŞTİR. (Yargıtay 16. CD. 2020/885 E, 2020/3133 K, 29.06.2020 T.)
Yakın tarihli bu Yargıtay kararının huzurdaki kovuşturmanın iddianamesinde sanıklara isnat edilen durum ile bire bir benzerlik gösterdiği aşikardır. Müvekkil ve sanıklar, yargılandıkları davalarla ilgili savunma faaliyetleri yapmaları, avukatlar ve hukukçularla irtibata geçmeleri, birbirleriyle görüşmeye devam etmeleri, aynı evde kalmaları, birbirlerine mektup yazmaları hatta birbirlerine kılık kıyafet temin etmeleri, market alış verişi yapmaları gibi hukuksal açıdan insanı hayrete düşürecek iddialarla sözde suç örgütü eylemi içerisinde gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
Yine mevcut duruma çok büyük benzerlikler içeren bir başka Yargıtay kararı ise şöyledir:
ÖRNEK KARAR 2
“daha önceden hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen sanıklardan … …’nın cezaevinden tahliye olduktan sonra dağılan örgütü tekrar toparlayıp faaliyetlerine devam etmesi amacıyla örgütsel toplantılar yaptığı ve diğer sanıklarla bu amaçla irtibat kurduğuna ilişkin kabule; iletişimin tespitindeki konuşmalar ve ev aramalarında ele geçen doküman içeriklerinin değerlendirilmesi sonucunda ulaşılmıştır. Sanıkların bu eylemleri gerçekleştirdiğine dair başka somut delil elde edilememiştir….
…Gerek örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen … … ve diğer sanıkların bireysel hak ve özgürlük kapsamında olan dernek kurma, toplanma ve ibadet hürriyeti çerçevesindeki faaliyetlerin bir suç oluşturduğu ispat edilmediği sürece, ÖRGÜTSEL FAALİYET OLARAK KABUL EDİLEMEYECEĞİ, evlerde ele geçen dökümanların ne zaman oluşturulduğu ve hangi amaçla kullanılacağının belirlenmemesi karşısında, örgütsel faaliyette kullanıldığına ilişkin kabul, savunmaların aksini ispata yarar, her türlü şüpheden uzak kesin delil niteliğinde değildir.
Yargıtay CGK ve Dairelerin bir çok kararda vurgulandığı üzere, Ceza Hukukukun genel prensiplerinden olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulunu, suçun kuşkuya yer verilemeyeceği şekilde ispat edilmesine bağlı olduğunu, kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı, yine ceza mahkumiyetinin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek oluşan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanığın cezalandırılmasının ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına geleceği, bu durumda ceza yargılamasında mahkumiyetin büyük veya küçük olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şart olduğu, adli hataların önüne geçebilmenin de başka bir yolu olmadığı şeklinde ifade edilmiştir. Maddi delil ile desteklenmeyen söz konusu tape'lerin mahkumiyete esas alınması yerleşik uygulama ile usul ve yasaya aykırı görüldüğünden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.” (Yargıtay 16. CD. 2019/11435 E, 2019/8263 K, 25.12.2019 T.)
Öte yandan, HUZURDAKİ DOSYADA İDDİA MAKAMI SÖZDE SUÇ ÖRGÜTÜNE DAİR BİR AMAÇ SUÇ ORTAYA KOYAMAMAKTADIR. Durum böyle olunca, iddianamede zorlama sebeplerle TCK m.220/1-2’den sevk edilen sanıkların hangi suç veya suçları işlemek amacıyla sözde örgüt teşekkül ettirdikleri belirlenememiş, bu yüzden de iddianamedeki “hayali” örgütün bu yüzden de iddianamedeki “hayali” örgütün
- Yapısı,
- Sahip olduğu üye sayısı,
- Sahip olduğu araç ve gereçler
bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olup olmadığı da değerlendirilememiştir. Sanıklara isnat edilen “yeni” eylemlerin müstakilen süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik arz etmesi gerektiği, dolayısıyla suçun kanuni unsurlarını barındırmasının şart olduğu göz ardı edilmiştir.
Yani iddia makamı sanıklara TCK m.220/1-2 isnadında bulunurken;
- Sözde örgütün hangi suçları işlemek üzere teşekkül ettirildiğini tespit edememiş,
- Yöneticilik ve üyelikle itham ettiği sanıkların (amaç suça dair olsun olmasın) tek bir suç eylemini dahi ortaya koyamamış,
- Kanunun aradığı süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik unsurlarını da iddianamesine aktaramamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2023 tarihli bir kararında şu hüküm yer almaktadır:
ÖRNEK KARAR 3
“Haklarında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılmış derdest bir dava bulunan kişilerin, temadiyi nihayete erdiren hukuki ve fiilî kesinti gerçekleştikten sonra veya böyle bir dava neticesinde verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi akabinde işledikleri yeni eylemleri nedeniyle bu suçtan dolayı ikinci kez cezalandırılabilmeleri için söz konusu yeni eylemlerinin de önceki eylemleri dikkate alınmaksızın müstakilen süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik niteliği arz etmesi ve kanuni tanımdaki unsurları barındırması gerekmektedir. (Yargıtay CGK, 2022/122 E, 2023/642 K, 06.12.2023 T.)
Benzer mantıktaki başka bazı Yargıtay kararları ise şöyledir:
ÖRNEK KARAR 4
“6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanığın, bu kez hukuki ve fiili kesinti gerçekleştikten sonra ... kod adı ile, tedbir amaçlı olarak yabancı şahıslar adına kayıtlı telefon hattını ve münhasıran örgüt mensuplarınca kullanıldığına ilişkin yargısal ve teknik belirleme bulunmayan diğer haberleşme programlarını kullanmak suretiyle örgütle olan irtibatını devam ettirdiği kabul olunarak ikinci kez cezalandırıldığı görülmekte ise de, olgusal temelleri sair delillerle ortaya konamayan tape kayıtları dışında kesin ve yeterli delil ikame olunamadığından ispat edilemeyen müsnet suçtan beraati yerine delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.” (Yargıtay 3. CD. 2023/2213 E, 2023/778 K, 22.02.2023 T.)
Bu karardaki dikkat çekici nokta, huzurdaki davada da bir kısım sanıkların güya Wire ve Wickr adı verilen iletişim programları vasıtasıyla haberleştiklerinin iddia edilmiş olmasına rağmen bu iddiaya dair tek bir somut delil getirilememiş olmasıdır. Sanıklara ait hiçbir bilgisayar ya da akıllı cep telefonu üzerinde bu programların kurulu olduğuna dair bir tespit yoktur. Hiçbir sanığın bu programlar vasıtasıyla haberleştiğine dair bir ekran görüntüsü veya tutanak da dosyaya girmemiştir.
ÖRNEK KARAR 5
“Sanıklar hakkında aynı suçtan Dairemizde bulunan 2022/29852 Esas numaralı dosya kapsamındaki eylemlerinden dolayı düzenlenen iddianame tarihinin 05.10.2017 tarihi olduğu gözetildiğinde; hukuki ve fiili kesintinin gerçekleştiği bu tarihten sonra sanıkların iletişim tespit kayıtları içeriklerini doğrulayacak şekilde eylem ve faaliyetlerinin somut olarak tespit edilip, bu eylem ve faaliyetlerin silahlı terör örgütüne üye olma suçu bakımından süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösterip göstermediği tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması” (Yargıtay 3. CD. 2021/17021 E, 2023/939 K, 16.02.2023 T.)
ÖRNEK KARAR 6
“Mahkemelerin terör örgütüne üye olma gibi son derece ağır bir suçtan dolayı cezalandırırken kişilerin daha önce terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesini delil olarak değerlendirmeleri hâlinde masumiyet karinesi ihlal edilmiş olmaktadır. Çünkü bu tür bir durumda ispat yükü iddia makamında kalmamış; suç isnadı altında bulunan kişilere devredilmiştir. Zira daha önce terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm olan bir kimsenin daha sonraki bir tarihte şiddet içermeyen, herhangi bir suç oluşturmayan ancak terör örgütünün hedefleri ile benzerlikler bulunan bazı görüşlerini açıklaması nedeniyle yeniden terör örgütüne üye olma suçunu işlediği biçimindeki bir kabul ile bu kişilerin terör örgütüyle yeniden irtibat kurmadığını ispat etmesi zorunlu hâle gelmektedir. Mahkemenin bu yaklaşımı, daha önce hakkında terör örgütü üyesi olma suçundan kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunan kişilerin herhangi bir yeni eyleminin önceki eylemleri ile birlikte değerlendirilip yeniden ve otomatik olarak terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılmaları sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle mahkemeler kişilerin suç oluşturmayan eylemlerine sırf önceki mahkûmiyetlerine dayanarak aşırı anlamlar veremez.” (AYM, Cihat Aydoğmuş, Başvuru no: 2019/3078, 03.11.2022 T.)
ÖRNEK KARAR 7
“Sanığın örgüt mensuplarıyla şahsi irtibatını sürdürmesinin, diğer deliller de gözetildiğinde sanığın ikinci kez aynı suçtan mahkumiyetine yeter somut faaliyet olarak görülemeyeceği…” (Yargıtay 3. CD. 2024/2466 E, 2024/8770 K, 12.06.2024 T.)
ÖRNEK KARAR 8
"...aynı zamanda ev arkadaşları olan silahlı terör örgütünün bazı tutuklu üyelerini cezaevinde ziyaret etmesi, örgüte ait yayın organını takip etmesi, örgütsel yayın bulundurması, bazı sanıklarla içerikleri suç teşkil etmeyen soyut söylemlerden oluşan telefon görüşmelerinden ibaret eylem ve faaliyetleri haricinde eylemi bulunmayan sanığın, bu eylem ve faaliyetlerinin…çeşitlilik devamlılık ve yoğunluk göstermemesi karşısında, silahlı terör örgütü üyeliği suçunu işlediği sabit olmamakla CMK'nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması, kanuna aykırı..." (Yargıtay 3. CD. 2021/16030 E, 2022/3264 K, 07.06.2022 T.)
Savunmanın sıklıkla atıfta bulunduğu Anayasa Mahkemesi Umut Çongar Kararı’ndan da bahsetmek yerinde olacaktır. Kararda, huzurdaki davada iddia makamının iddianamesinde uygulamaya çalıştığı hukuka aykırı yöntemin çok benzeri bir durum tespit edilmiş ve bundan dolayı hak ihlaline hükmedilmiştir:
ÖRNEK KARAR 9
“Failin koşullu salıverildiği ilk terör örgütüne üye olma eylemi nedeniyle yakalanmış, hakkında iddianame düzenlenmiş hatta mahkûmiyet hükmü verilmiş olması nedenleriyle ilk suçun fiilî ve hukuki kesintiye uğradığında ve temadinin kesildiğinde şüphe yoktur. Bu nedenle derece mahkemelerince failin sonraki yeni eylemlerinin ve delillerin önceki eylemleri katılmaksızın örgüt üyeliği suçunu oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir (bkz. § 25).
Somut olayda ise ilk derece mahkemesi, Yargıtay bozma ilamı öncesinde başvurucunun katıldığı toplantıdaki eylemlerinin terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçunu oluşturduğunu değerlendirmiş ve daha önceki tarihteki mahkûmiyetine kararında değinmemiştir (bkz. § 15). Buna karşın gerek Yargıtayın bozma ilamında gerekse bozma ilamı sonrası ilk derece mahkemesi kararında, başvuruya konu eylemi başvurucunun daha önce terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle hükümlü bulunduğu ceza infaz kurumundan şartlı tahliye edildikten sonra işlediği gerekçesine dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 16-18). Nitekim Yargıtayın başvurucunun şartla tahliye edilmesinden sonra silahlı terör örgütü ile yeniden irtibata geçtiğine vurgu yapan bozma ilamı üzerine ilk derece mahkemesi Yargıtay bozma ilamındaki gerekçelerle bu kez başvurucunun terör örgütü üyesi olduğuna kanaat getirmiştir.
Böylelikle ilk derece mahkemesi mahkûmiyet hükmünde yalnızca başvurucunun yasa dışı hâle dönüştüğü kabul edilen bir toplantıya katılmasını değil aynı zamanda başvurucunun daha önce terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmiş olmasını da delil olarak değerlendirmiştir. Başka bir deyişle derece mahkemeleri başvurucunun terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılması için gerekli unsurların oluştuğu kanaatine önceki mahkûmiyet kararına da dayanmak suretiyle ulaşmıştır.
İlk derece mahkemesinin söz konusu uygulamasıyla ispat yükü iddia makamında kalmamış; başvurucuya devredilmiş görünmektedir. Zira daha önce terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm olan başvurucunun daha sonraki bir tarihte terör örgütünün propagandasına dönüşen bir gösteriye katılmış olması nedeniyle yeniden terör örgütüne üye olma suçunu işlediği biçimindeki kabule göre PKK terör örgütünün çağrısı üzerine toplantıya katıldığı iddia edilen başvurucu, terör örgütüyle yeniden irtibat kurmadığını ispat etmek zorundadır. Mahkemenin bu yaklaşımı, daha önce hakkında terör örgütü üyesi olma suçundan kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunan kişilerin herhangi bir yeni eyleminin önceki eylemleri ile birlikte değerlendirilip yeniden ve otomatik olarak terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılmaları sonucunu doğuracaktır.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle derece mahkemelerince başvuruya konu eylemin başvurucu tarafından daha önce terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle hükümlü bulunduğu ceza infaz kurumundan şartlı tahliye edildikten sonra işlenmesi dolayısıyla başvurucunun terör örgütüyle yeniden irtibat kurduğunun kabul edilmesinin ve bu nedenle terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasının masumiyet karinesi ile bağdaştığı söylenemez.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (AYM, Umut Çongar, Başvuru no: 2017/36905, 21.10.2021 T.)
ÖRNEK KARAR 10
“Cezaevinde devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan hükümlü olarak bulunan sanığın, PKK/KCK silahlı terör örgütünün talimatıyla kurulan cezaevi iç koordinasyon yapılanmasında bölge üyesi olarak görevlendirildiği, bu kapsamda cezaevinde bulunan örgüt mensuplarının örgütten kopmamasını sağlamak amacıyla verilen eğitimlerde görev aldığı kabul edilmişse de; yukarıda ayrıntıları izah edildiği üzere, silahlı terör örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olması, mütemadi suç niteliğinde olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temadinin fiilen yakalanma ile kesileceği, bu durumda kişinin irade dışı olarak örgütten ayrıldığının hukuken kabul edilmesi gerektiği, ancak yakalanan kişinin serbest bırakılması üzerine sonradan gerçekleştirdiği eylemlerle örgütle tekrar bağ kurduğunun anlaşılması halinde ikinci kez örgüt üyeliği suçundan cezalandırılmasının mümkün olacağı nazara alındığında, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan, devletin gözetimi ve denetimi altında ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan sanığın, dosya kapsamına yansıyan eylemlerinin tekrar örgüt ile bağ kurduğu anlamına gelmeyeceğigibi bu eyleminde tek başına örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağı, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine yönelik hüküm kurulmasında hukuka aykırılık bulunduğu görülmekle tebliğnamedeki onama isteyen görüşe iştirak olunmamıştır.” (Yargıtay 3. CD. 2022/16629 E, 2023/1762 K, 16.03.2023 T.)
Saygılarımızla dikkatinize sunarız. 16.12.2024
Adnan Oktar
Müdafii Av. Mert Zorlu