Malumunuz olduğu üzere iddianamenin temel isnatlarından biri Mehdiyet inancını anlatarak sözde örgütün moral ve motivasyonunun ayakta tutulduğudur. Hatta müvekkilin güncel, siyasi ve bir takım doğa olayları hakkında yaptığı sıradan yorumlar dahi bu kapsamda değerlendirilmiş ve suç eylemi gibi iddianameye alınmıştır. Müvekkil gerek daha önce sunmuş olduğumuz dilekçelerde gerekse Huzurda verdiği beyanlarda Mehdiyet inancını anlatmasının sebebinin;

  • Mehdiyetin İslam inancının temel unsurlarından biri olması,
  • Mezhep imamlarının Mehdiyet, Deccaliyet, Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne dönüşü konularını itikat esası olarak görmeleri,
  • Peygamberimiz (sav)’in de hadisinde “Mehdi ile müjdelenin” buyurması,
  • Her devirde tüm İslam alimlerinin Mehdiyeti anlatmaları ve hali hazırda da anlatmaya devam ediyor oluşları olduğunu izah etmiştir.

Dolayısıyla da Mehdiyeti anlatmanın bir suç olarak görülemeyeceği, inanç ve ifade özgürlüğü kapsamında anayasal bir hak olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. İman eden bir insan olarak müvekkilin hayatının doğal akışı inancına göre dünyayı değerlendirmesi ve inandığı konuları konuşup anlatmasıdır.

Müvekkilin manevi önderi olarak kabul ettiği Bediüzzaman Said Nursi de, Diyanet tarafından basılan ve dağıtımı yapılan eserlerinde Mehdiyeti kapsamlı olarak anlatmıştır. Bu anlatımlarından biri de hadisten ve Fatiha Suresi’nden yaptığı ebced hesaplarıyla Kıyametin kopuşunun tarihi hakkında “en doğrusunu Allah bilir” diyerek verdiği tarihlerdir.

Müvekkilin konuyla ilgili açıklamaları şu şekildedir:

Bediüzzaman kıyamet tarihine dair yaptığı bu ebced hesaplarını açıklarken, “Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda (kesin olarak) kimse bilmez; fakat böyle îmalar (işaretler) ile bir nevi kanaat bir galib ihtimal gelebilir” diye özellikle vurgulamıştır. Yani; Üstad’ın bu açıklamaları kıyametin kesin kopuş tarihi olarak Allah’ın Kuran’da bildirdiği üzere insanlar tarafından bilinemez ve görülemez, ancak Kuran’da ve hadislerde olan işaretler neticesinde bir kanaat oluşmasına vesile olabilir ve bunda bir sakınca yoktur.

Aşağıda bu açıklamalarının tam metni sunulmuştur. Bu metnin önemli kısımları ise şu şekildedir:

HADİS: “Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî zâhirine ale'l-hakkı hattâ ye'tiyallahü bi emrihî.” (Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır.)

Bu hadis, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tırmizi ve İbni Mace gibi en güvenilir alimlerin eserinde yer alan, İslam alimleri tarafından sahih kabul edilen bir hadistir.

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ BU HADİS ÜZERİNDEN 3 ÖNEMLİ CİFİR HESAPLAMASI YAPMIŞTIR


miladi 2082 (hicri 1506)’ye kadar AÇIK VE BELLİ ŞEKİLDE, GALİP OLARAK

MİLADİ 2082’DEN SONRA

miladi 2117 (Hicri 1542)’YE KADAR GİZLİ VE YENİLGİ İÇİNDE


MİLADİ 2120 (HİCRİ 1545)

KAFİRİN BAŞINDA KIYAMETİN KOPMASI

Bediüzzaman Hazretleri bu ebced ve cifir hesaplarının devamında ise konuyu şu şekilde açıklamaya devam etmiştir:

Ca-yı dikkat ve hayrettir ki (dikkat çekici ve şaşırtıcıdır ki), ÜÇ FIKRA BİL’İTTİFAK (ÜÇ BÖLÜM İTTİFAKLA) BİN BEŞYÜZ TARİHİNİ GÖSTERMELERİYLE BERABER, TAM TAMINA MANİDAR, MAKUL VE HİKMETLİ BİR SURETTE BİN BEŞ YÜZ ALTI'DAN (MİLADİ 2082) TÂ KIRK İKİ'YE (MİLADİ 2117), TÂ KIRK BEŞ'E (MİLADİ 2120) KADAR ÜÇ BÜYÜK DEĞİŞİMİN ayrı ayrı zamanlarına tetabuk (birbirine uygun düşmesi) ve tevafuklarıdır.

Bediüzzaman, hadisin üç bölümünün cifir ve ebced hesaplarının birbirine uyumlu 3 tarihi -Miladi 2082 (Hicri 1506), Miladi 2117 (Hicri 1542) ve Miladi 2120 (Hicri 1545)- vermesinin şaşırtıcı, dikkat çekici ve hikmetli olduğunu söylemektedir. Bu üç tarihin üç önemli değişime işaret ettiğini vurgulamıştır.

Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda (kesin olarak) kimse bilmez, fakat böyle imalar ile bir nevi kanaat bir galib ihtimal gelebilir.

Yukarıda da vurguladığımız üzere Üstad bahse konu tevafukların tek başına delil olmayacağını, kıyametin ne zaman kopacağını hiçbir insanın bilemeyeceğini, ancak bu derecede güçlü işaretlerin önemli bir kanaate sebep olacağını açıklamaktadır.

Fatiha'da “doğru yol” (Fatiha suresi, 6) ashabının, taife-i kübrâsını (en büyük topluluğunu) tarif eden “kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun kimseler” (Fatiha suresi, 7) fıkrası, ŞEDDESİZ 1506 VEYA YEDİ (1507) EDEREK tam tamına “hak üzerinde galip olacaktır” fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa “ümmetimden bir taife zail olmayıp devam edecektir” fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı (uygun düşmesi) ve manen mutabakatıBU HADİSİN İMASINI TEYİD EDİP (İŞARETİNİ DOĞRULAYIP) REMZ DERECESİNE ÇIKARIYOR.

Bediüzzaman burada bir önemli hususa dikkat çekmektedir.

Fatiha Suresi’nin 6. ayetinde geçen doğru yol ifadesinin vFatih Suresi’nin 7. ayetinde geçen kendilerine nimet verdiklerimizin ifadesinin;

EBCED HESAPLARI MİLADİ 2082 (HİCRİ) 1506 VE MİLADİ 2083 (HİCRİ) 1507 ETMEKTEDİR.

Bu da yukarıda anlatılan hadisin ebced ve cifir hesapları neticesinde çıkan 1506 tarihi ve devamındaki tarihlerle birebir uyumludur.

BEDİÜZZAMAN’IN KASTAMONU LAHİKASI VE SİKKE-İ GAYBİ ESERLERİNDE ANLATTIĞI KONUNUN TAM METni ise şu şekildedir:

Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis

“Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî zâhirine ale'l-hakkı hattâ ye'tiyallahü bi emrihî.” "Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır."Bu hadis-i şerif, hadis kaynaklarında bu lafızlarla rivayet edildiği gibi, aynı manayı ifade eden farklı lâfızlarla da rivayet edilmiştir. (Buhari, İ’tisam: 10; Müslim, İman: 247, İmâre: 170, 173, 174; Ebû Dâvud, Fiten: 1; Tirmizî, Fiten: 27, 51; İbni Mâce, Mukaddime: 1, Fiten: 9; Müsned, 5:34,269, 278, 279; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:449-450, 550)

Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. “Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî.”“Ümmetimden bir taife zail olmayıp devam edecektir.” -şedde sayılır, tenvin sayılmaz- fıkrasının makam-ı cifrisi, bin beş yüz kırk iki(Miladi 2117) ederek nihayet-i devamına îma eder. (Gaybı yalnız Allah bilir).  “Zâhirine ale'l-hak.”“Hak üzerinde galip olacaktır.” -şedde sayılır- fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beş yüz altı(Miladi 2082) edip, bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder. Ve'l-ilmû indallah; (Gerçek ilim ancak Allah Katındadır)“Hattâ ye'tiyallahü bi emrihî.”“Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar)” -şedde sayılır- fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk beş(Miladi 2120) olup, kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder. Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah.(Gaybı Allah'tan başkası bilemez.)

Ca-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette bin beş yüz altı (Miladi 2082)'dan tâ kırk iki (Miladi 2117)'ye, tâ kırk beş (Miladi 2120)'e kadar üç büyük değişimin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk (birbirine uygun düşmesi) ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat böyle îmalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir. Fatiha'da“Doğru yol.” (Fâtiha Sûresi, 1/6) ashabının taife-i kübrâ’sını tarif eden “Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun kimseler.” (Fâtiha Sûresi, 1/7) fıkrası, şeddesiz 1506 (Miladi 2082) veya yedi (Miladi 2083) ederek tam tamına “Hak üzerinde galip olacaktır.” fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa “Ümmetimden bir taife zail olmayıp devam edecektir.” fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadîsin îmasını teyid edip remz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid âyât-ı Kur'aniyede “sırât-ı müstakim” kelimesi, bir mana-yı remziyle Risalet-in Nur'a manaca ve cifirce îma etmesi remze yakın bir îma ile; Risalet-in Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i azamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def'aten birden ihtar edildi. (Gerçek ilim ancak Allah Katındadır.) (Kastamonu Lahikası, 21. Mektup, Söz Basım Yayın 2009, s. 47-48) (Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 119-120)

SONUÇ OLARAK;

Bediüzzaman’ın kitaplarında kapsamlı anlattığı bu cifir ve ebced hesabına göre, MÜSLÜMANLAR MİLADİ 2082’YE KADAR AÇIK VE GALİBANE BİR ŞEKİLDE İLMİ MÜCADELELERİNE DEVAM EDECEKLERDİR. MİLADİ 2082’DEN MİLADİ 2117’YE KADAR GİZLİ VE BİR NEVİ YENİLGİ İÇİNDE VARLIKLARI SÜRECEKTİR. BUNDAN SONRA MÜSLÜMANLARIN YERYÜZÜNDEN ALINMASININ ARDINDAN MİLADİ 2120’DE -EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR- KIYAMET KÜFRÜN BAŞINA KOPACAKTIR.

Her ne kadar cifir ve ebced hesaplarıyla elde edilen bu bilgilere inanmak şart olmasa da, müvekkil bu hesapların birbiriyle uyumunun ve dahası hadislerde yer alan alametlerin tamamının da içinde bulunduğumuz dönemde ardı ardına çıkmış olmasının hikmetli, kıymetli, güzel bir durum olduğunu düşünmektedir. Bu tarihlerin doğru olabileceğine dair çok güçlü bir kanaate vesile olduğuna inanmaktadır.

Müvekkilin bu düşünce ve beyanlarını saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 27.03.2025

Daha yeni Daha eski