İsmail Baki 16 Mart 2025 tarihinde bir youtube kanalında katıldığı programda müvekkil hakkında gerçek dışı birtakım beyanlarda bulunmuştur. Söz konusu yayında müvekkilin hayatını anlatan bir filmde müvekkili oynamasının istendiğini, kendisinin ise “terör örgütü liderinin hayatını oynamak istemem” diyerek teklifi reddettiğini söylemiştir. Müvekkil ve arkadaşlarıyla ilgili bir kısım iddialarda daha bulunmuştur.
İsmail Baki müvekkilin değer verdiği sanatçılarımızdan biridir. Kendisi müvekkili konu alan skeçler yayınladığında müvekkil takdir ve sevgiyle karşılamış, sanatını ve özgürce kendisini ifade etmesini desteklemiştir. Kendisi de müvekkilin bu tutumunu yakından bilmektedir.
Ancak İsmail Bey’in müvekkilin yargılandığı dosya hakkında hiçbir bilgisi olmadığı açıkça görülmektedir. Her şeyden önce müvekkil ADNAN OKTAR HAKKINDA TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇLAMASI HİÇBİR ZAMAN OLMAMIŞTIR. Müvekkilin vatanseverliği, Devlete itaati ve Devlete hizmetleri herkesten öte başta MİT olmak üzere Devletimiz’in tüm kurumları tarafından bilinmektedir. İsmail Bey’in henüz hayatta olmadığı yıllardan bu yana müvekkilin Devletin bekası için yaptığı çalışmalar her zaman takdir toplamıştır. Müvekkilin son 7 yıldır en ağır ve haksız saldırı, iftira ve ithamlara rağmen gösterdiği sabır, nezaket ve güzel ahlak da öncelikle Devlete hürmetinin en güzel tezahürlerinden biridir.
İsmail Bey’in müvekkil ve hanım arkadaşları hakkında yaptığı yorumlar da gerçeği yansıtmamaktadır. Kanaatimizce iyi bir gözlemci olan İsmail Bey’e olayların sadece dış yüzünü görüp aslı ve özü hakkında düşünmeden yorum yapmak yakışmamaktadır. Birçok insanın bugün canını yakan toplumsal kutuplaşmayı, İslam’ı katı, sevgisiz, sanatsız, bilimsiz, hayatın güzel olan her yönüne karşı gibi gösteren zihniyetin oluşturacağı tahribatı çok uzun zaman önce gören müvekkil yayınlarında potansiyel gidişata karşı tedbir olacağını düşündüğü bir yayın anlayışı benimsemiştir. Kadını ikinci sınıf varlık gören, yaşama hakkı tanımayan, giydiğine konuştuğuna hatta aldığı nefese bile karışan bir zihniyete karşı kadının özgürlüğünü savunan ve İslam’ın kadına tanıdığı özgürlüğü göstermenin zorluğunu göğüslemiştir. Mevcut toplum yapısında kadınların maruz kaldığı manevi ve fiili şiddet düşünüldüğünde, toplumun geniş bir kesiminin kadın ve özgürlük konusundaki tabularının büyüklüğü ve müvekkilin yapmak istediği şeyin kıymeti ve zorluğu daha iyi anlaşılacaktır.
1. DOSYADA YER ALAN VE BASINA DA YANSIYAN CİNSEL SALDIRI KONUSU BAŞTAN SONA İFTİRADIR. Cinsel saldırı iftiraları halkı tahrik etmeye ve insanların hassas sinir uçlarıyla oynamaya en elverişli malzeme olduğundan kumpas dosyalarının ayrılmaz parçalarıdır.
Adnan Oktar Davası dosyasında genç kadınların cinsel saldırıya ya da herhangi bir mağduriyete maruz kaldıklarına dair;
Tek bir adli tıp raporu, en ufak bir darp veya eziyet raporu, fotoğrafı, belgesi, bilgisi YOKTUR.
Operasyon gecesi sabaha karşı yaklaşık 150 adrese eş zamanlı baskın yapılmış tek bir evden dahi mağdur edilen, zorla tutulan bir kadın çıkmamış, gayri ahlaki bir manzara ile karşılaşılmamıştır.
Operasyon öncesinde 2 yıl boyunca teknik takip yapılmış, operasyonu yöneten eski polis müdürü Furkan Sezer “attıkları her adımı biliyorduk”, “kendilerinin bile bilmediklerini biliyorduk” demesine rağmen cinsel saldırı, taciz ya da ilişkiye dair tek bir görüntü, delil, belge ortaya konulmamıştır.
- Eğer gerçekten müvekkil ve arkadaşlarının bulunduğu ortamlarda mağdur edilen, zorla alıkoyulan, tecavüz ve şiddete uğrayan kadınlar olsaydı 2 yıl boyunca teknik takibi yapan polislerin buna seyirci kalması mümkün olmayacaktır.
- Eğer gerçekten iddia edildiği gibi tecavüzler, tacizler, sapkın bir yaşam olsaydı bu teknik takip neticesinde kesin ve somut deliller elde edilmiş olurdu ve birçok görüntü ortaya çıkardı. Dahası tüm bu iddialar doğruysa teknik takip döneminde kameralarla suçüstü yapılarak da bu ithamlar ispatlanabilirdi.
- Eğer ortada iddia edildiği gibi bu derece sapkın ve gayri ahlaki bir hayatı doğallaştırıp yaşayan dev bir yapılanma varsa bunu ispatlamanın en kolay yolu, arkadaş grubunun içine polis tarafından legal olarak gizli soruşturmacı sokulmasıydı. Böylece polis resmi ve yasal olarak sayısız gizli kayıt yapıp delil toplayabilirdi.
BUNLARIN HİÇBİRİ YAPILMADI, ÇÜNKÜ TACİZ EDİLEN, SALDIRIYA UĞRAYAN, ESİR TUTULAN, MAĞDUR KADINLAR HİKAYESİ HİÇBİR ZAMAN YAŞANMADI.
Sözde mağdur olduğu iddia edilen kadınların tamamı İstanbul’da yaşayan, iyi eğitimli, avukat, doktor, öğretmen vb meslek sahibidir. İçlerinde sosyal medya fenomeni olanlar vardır. Kandırılmaları, etki altına alınmaları, özellikle de “anal oral ilişkinin sevap olduğuna inandırılarak” mağdur edilmeleri teknik olarak mümkün değildir. Hepsi, bir mağduriyet yaşamaları durumunda seslerini duyurmayı, haklarını aramayı bilen bilinçli kadınlardır. Sosyal medyaları, kendilerine güya cinsel saldırıda bulunduğunu iddia ettikleri erkeklerle birlikte mutluluk içinde poz verilmiş fotoğraflarla doludur. Sözde tacize uğradıkları yerlere yıllar boyunca gelmeye devam etmiş, bu kişilerle yıllar boyunca görüşmüş, hatta -dosyada kadınların beyanlarıyla sabit olduğu üzere- sözde cinsel saldırıya uğradıkları yerlerde fotoğraflar çekip paylaşmış, sözde kendisine saldıran kişiyle hemen iddia edilen eylemin akabinde AVM’ye gidip eğlenmiştir. Bu kadınlar içinde kendisine güya tecavüz eden kişiyi cezaevinde ziyaret etmeye giden, mektuplarında onu ne kadar sevdiğini anlatanlar bulunmaktadır.
Bunun gibi yüzlerce somut delil İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1 Ceza Dairesi tarafından da tespit edilmiş ve verilen haksız ve hukuksuz ceza kararları bozulmuştur. Bunun ardından bozma kararını veren İstinaf hakimlerinin görevlerinden alınmaları, haklarında soruşturma açılması, tahliye edilen kişilerin apar topar gerekçesiz olarak yeniden tutuklanmaları ve Yargıtay’ın -bir yanda İstanbul Havalimanına terör saldırısı yapıp 45 kişinin ölümüne sebep olanların ceza kararını bozup tahliye ederken- Adnan Oktar Davası dosyasını jet hızıyla, klasörlerini dahi açmadan onaması tüm Türkiye’nin bu dosyada suç olmadığını, ortada büyük bir kumpas olduğunu anlaması için yeterlidir.
İsmail Baki Bey ve gündemi takip eden herkesin bildiği üzere Ekrem İmamoğlu Davasında, tutuklu bulunan kadınların iftira atmaya zorlandıkları gündeme gelmiştir. Birçok kişinin şaşkınlıkla okuduğu bu haberler müvekkil ve arkadaşlarının 7 yıldır bizzat yaşadıkları yüzlerce hukuksuzluktan sadece biridir.
Adnan Oktar Davası dosyasında müşteki veya mağdur olarak yer alan kadınların tamamı;
1) Ya; tutuklanıp, ailelerinden yüzlerce ötedeki cezaevlerine gönderilip, hücreye veya cinayet, gasp, uyuşturucu ticareti gibi suçlardan sabıkalı saldırgan kişilerin yanına yerleştirilip, kantin alışverişi için yatırılan parasına dahi el konulup, açlığa, ilaçsızlığa, susuzluğa terk edilip “devlet üzerinizi çizdi, tek çıkış yolun Adnan Oktar’ı suçlamak” baskısına boyun eğen
2) Ya; haklarında kanuna aykırı olarak yurt dışı çıkış yasağı çıkarıldıktan sonra emniyete çağırılıp “ya sanık olursun ya müşteki” dayatmasına karşı koyamayan
3) Ya da; dosyanın husumetli müştekisi Özkan Mamati (Deniz)’in -dosyada yer alan belgelerle somut olan- yazışma ve telefon görüşmeleriyle tek tek genç kızları arayıp korkutup üzerlerinde baskı kurarak ya da finanse ederek kontrolü altına aldığı kadınlardır.
HİÇBİRİ GERÇEK MAĞDUR YA DA MÜŞTEKİ DEĞİLDİR. KORKUTULARAK VEYA MENFAAT VAATLERİYLE YALAN BEYANLAR VERDİRİLİP BU DOSYAYA DAHİL EDİLMİŞLERDİR.
2. KIZI TECAVÜZE UĞRAYAN BİR BABA BU KONUDA SESSİZ KALABİLİR Mİ? İsmail Baki Bey’in Adnan Oktar Davasının nasıl büyük bir kumpas dosyası olduğunu anlamasını sağlayacak önemli örneklerden biri de hemen her gün TV kanallarında kendini bu operasyonun mimarı olarak tanıtan Fırat Develioğlu’nun katıldığı onlarca programda bir kere bile kızının sözde mağduriyetinden bahsetmemesi
Dosyanın husumetli müştekisi Fırat Develioğlu, sırf müvekkil Adnan Oktar’ı zararlandırabilmek için, kendi öz kızına (Dilara Aktunç) kendi evinde “8-9 yaşlarındayken defalarca Adnan Oktar tarafından cinsel saldırıya uğradığı” yalanını söyletmiştir. Peki,
- 2018’den bu yana binlerce kez TV yayınlarına çıkan, gazetelere röportajlar veren, Mahkemelerde konuşan FIRAT DEVELİOĞLU, NEDEN TEK KELİME KIZININ UĞRADIĞI CİNSEL SALDIRILAR HAKKINDA KONUŞMAMAKTADIR?
- Öz kızı tecavüze uğrayan bir babanın Mahkemede “şikayetçi misin?” denildiğinde, “ticaretimin zarara uğramasından şikayetçiyi” deyip de ÖZ KIZININ TECAVÜZE UĞRAMIŞ OLMASINDAN ŞİKAYETÇİ OLMAMASI MÜMKÜN MÜDÜR? HANGİ BABA KIZININ TECAVÜZE UĞRAMASI KONUSUNDA SESSİZ KALABİLİR?
- 7 yıldır hemen her gün her gece Adnan Oktar hakkında yayın yapan gazeteciler, yorumcular, programcılardan biri dahi bir kere bile NEDEN FIRAT DEVELİOĞLU’NA KIZININ NASIL MAĞDUR EDİLDİĞİNİ, NASIL TRAVMALAR YAŞADIĞINI SORMAMAKTADIR?
- Hemen her gün sözde “kurtarılan mağdur kızlar” yayını yapan kanallar FIRAT DEVELİOĞLU’NUN ÖZ KIZI DİLARA DEVELİOĞLU (AKTUNÇ)’NUN sözde TECAVÜZ MAĞDURU OLMASI KONUSUNU TEK BİR KELİME DAHİ BAHSETMEYECEK KADAR NEDEN ÖNEMSİZ GÖRMEKTEDİR? DİLARA DEVELİOĞLU’NUN -BİR AN İÇİN GERÇEK OLDUĞUNU VARSAYARSAK- ÇOCUK YAŞTA TECAVÜZE UĞRADIĞI İDDİASI ÜZERİNDE DURULMAYA DEĞER BİR KONU DEĞİL MİDİR?
- Güya yüzlerce kızı mağduriyetten kurtaran ve hemen her gün bu kızların yaşadıklarından bahseden ÖZKAN MAMATİ (DENİZ), ÇOCUK YAŞTAN İTİBAREN GÜYA TECAVÜZ KURBANI OLDUĞU İDDİA EDİLEN FIRAT DEVELİOĞLU’NUN KIZINDAN NEDEN BİR KEZ DAHİ BAHSETMEMEKTEDİR?
ÇÜNKÜ BÖYLE BİR CİNSEL TACİZ VE SALDIRI HİÇBİR ZAMAN YAŞANMAMIŞTIR.
Dilara Aktunç (Develioğlu) güya bu olayların yaşandığı iddia edilen dönemde AĞIR CEZA HAKİMLİĞİ YAPMIŞ OLAN BABAANNESİ İLE BİRLİKTE YAŞAMAKTADIR. DİLARA’NIN ANNEANNESİ ÇOCUK DOKTORU, BÜYÜKBABASI İSE İSTANBUL EMNİYETTEN SORUMLU ESKİ VALİ YARDIMCISIDIR. Son derece bilinçli ve eğitimli bu aile büyükleri, Dilara ile içiçe yaşamalarına rağmen ÇOCUKTA İSTİSMARA UĞRAMIŞ BİR ÇOCUKTAN GÖZLENMESİ BEKLENEN TRAVMALARIN HİÇBİRİNİ GÖZLEMLEMEMİŞLER, tam tersine Dilara’nın son derece sağlıklı, neşeli, zinde bir çocukluk geçirdiğini beyan etmişlerdir.
Dilara, babasının baskı ve yönlendirmesiyle SÖZDE OLAYDAN 20-25 YIL SONRA, 2018’deki operasyonun ardından şikayetçi olmuştur. SÖZDE TECAVÜZE UĞRAYIP HAYATININ KARARDIĞINI İDDİA EDEN DİLARA AKTUNÇ (DEVELİOĞLU) MAHKEMEDEKİ İFADE SIRASINDA SANIK AVUKATLARINA DÖNÜP, ‘YOK MU POPO ELLEME, MEME ELLEME SORUSU’ DİYECEK BİR RAHATLIK GÖSTERİRKEN, babası Fırat Develioğlu da kanal kanal dolaşıp ‘bu operasyon benim başarım’ demeyi kızının sözde tecavüze uğramasından daha mühim görmüştür.
Fırat Develioğlu ne mahkeme ifadesinde ne de yüzlerce kez çıktığı tv ekranlarında bir kez bile bu vahim iddiayı gündeme getirmemiştir. Mahkemede "şikayetçi misin?" diye sorulduğunda, sadece ticaretinin bozulmasından şikayetçi olduğunu söylemiştir. Bir babanın yeri göğü ayağa kaldıracağı kendi evladına cinsel saldırı gibi bir konuda gösterdiği bu umursamazlık ve sakinlik böyle bir olayın hiçbir zaman yaşanmadığının en temel ispatıdır.
OYSA KIZININ ZARAR GÖRME İHTİMALİ BİLE BİR BABA İÇİN YERİ GÖĞÜ BİRBİRİNE KATMASI İÇİN YETER. KIZI GERÇEKTEN ÇOCUK YAŞTA TECAVÜZE UĞRAMIŞ HİÇBİR BABA HİÇBİR KOŞUL ALTINDA HİÇBİR KONUYU KIZININ YAŞADIĞI DEHŞETTEN DAHA ÖNEMLİ GÖREMEZ. Hiçbir baba kızının böyle bir felaket yaşamış olmasını unutmaz, unutturmaz. Hiçbir baba için ticari faaliyetleri, siyasete atılma ihtimali, gövde gösterisi yapma kompleksi kızının yaşadıklarından daha önemli olamaz. ÖZETLE KIZI GERÇEKTEN TECAVÜZE VEYA TACİZE UĞRAMIŞ HİÇBİR BABA FIRAT DEVELİOĞLU GİBİ DAVRANAMAZ.
İşin şaşırtıcı yanı, Fırat Develioğlu’nun katıldığı onlarca TV programında bir kişi bile kendisine bu konu hakkında tek soru sormamaktadır. Bir kız çocuğunun güya tacize uğramasını kimse önemli görmemektedir. Çünkü aslında tüm Türkiye böyle bir olayın hiçbir zaman yaşanmadığını gayet iyi bilmektedir.
3. ÖZEL HAREKAT POLİSİNE ATEŞ AÇILDIĞI İDDİASI SAYISIZ ŞAİBE İÇEREN KARANLIK BİR KUMPASTIR. İsmail Baki Bey, muhtemelen basında duyduğu bu iddiaya dayanarak, konu hakkında hiçbir bilgisi olmadığı için, ilgisiz ve bağlantısız bir yorum yaparak “terör örgütü” ve “terör örgütü lideri”nden bahsetmiştir.
Öne sürülen iddia Mert Sucu’nun olay günü şarjörü bitene kadar polislere hedef gözeterek ateş ettiği ve özel harekat polislerinden birinin çelik yeleğinin ve şarjörünün isabet aldığıdır. OLAY YERİ BULGULARI BU İDDİANIN DOĞRU OLMADIĞINI ORTAYA KOYMUŞTUR:
- Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarları Müdürlüğü tarafından tanzim edilmiş olan İST-KİM-18-35887 uzmanlık numaralı, Mert Sucu ve olay yerindeki polislerin ellerindeki barut izlerini inceleyen rapora göre;
Mert Sucu’nun Etkin olan elini (yani sağ elini) kullanmadan arka arkaya 10 el ateş etmiş olduğunu iddia etmek balistik biliminin açıklamasının mümkün olmadığı bir durumdur.
Mert Sucu’nun kendi silahında kendisine dair hiçbir DNA izi çıkmaması, BİR BAŞKASININ SİLAHI KULLANDIKTAN SONRA DNA ÇIKMAMASI İÇİN SİLAHIN OLAYDAN SONRA TEMİZLENDİĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR.
- Olay Yeri İnceleme Raporunda, MERT SUCU’NUN SİLAHI BULUNDUĞUNDA HOROZU İNİK, İÇİ BOŞ olduğu belirtilmiştir. ANCAK TABANCANIN ÇALIŞMA PRENSİBİNE GÖRE SONUNA KADAR ATEŞ EDİLMİŞ BİR TABANCANIN SÜRGÜSÜ GERİYE ÇEKİK DURUMDA TAKILI KALMIŞ OLMASI GEREKMEKTEDİR.
- Olay yerinde 10 kovan tespit edildiği söylenmektedir. Söz konusu silah araştırıldığında şarjörü 9X19 mm çapında 13 fişek kapasiteli bir tabanca olduğu belirlenmiştir. BİR KİŞİNİN, 13+1 KAPASİTELİ ŞARJÖRÜNDE 10 FİŞEK BULUNDURMASI MANTIKLI GÖRÜLMEMEKTEDİR.
- Üstelik olay yerindeki kovanların bir kısmı MKE 9P 11 ibareli bir kısmı ise MKE 9P 16 ibarelidir. Normal şartlarda odadaki tüm kovanların MKE 9P 16 ibareli beklenilmektedir. MKE 9P 11 İBARELİ KOVANLARIN KİMİN SİLAHINDAN ATEŞLENİP ODAYA GELDİĞİ MEÇHULDÜR.
- Mert Sucu’nun atışlarıyla güya isabet aldığını iddia eden özel harekat polisi, olaydan sonra tıbbi müdahale talep etmemiş ve görmemiş, devlet hastanesinden rapor almamış, HATTA İSABET ALMASI DURUMUNDA VÜCUDUNDA OLUŞMASI KESİN OLAN EKİMOZLARA DAİR BİR FOTOĞRAF BİLE çektirmemiştir.
- İsabet aldığı iddia edilen çelik yeleğin iç kısmında başka bir kişinin adı yazmaktadır. Yeleğin son kullanma tarihinin de geçmiş olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca, eski ve başkası tarafından kullanıldığı anlaşılan YELEKTE BİR DELİK GÖRÜLMESİNE RAĞMEN, BU DELİKTEN MERT SUCU’NUN SİLAHINA AİT BİR MERMİ ÇEKİRDEĞİ ÇIKARILMAMIŞTIR. DAHA DOĞRUSU DELİKTE HİÇBİR ÇEKİRDEK BULUNMAMIŞTIR.
- Aynı polis memuru olay günü Olay Yeri İnceleme Ekibi’ne diğer isabet iddiasından bahsetmemiş, İSABET ALDIĞINI SONRADAN İDDİA ETTİĞİ YEDEK ŞARJÖRÜNÜ TESLİM ETMEMİŞTİR. Bu şarjörü olaydan daha sonra, bilinmeyen bir tarihte bilinmeyen kişilere teslim ettiğini iddia etmiştir. Bu teslimata dair bir tutanak veya resmi bir evrak mevcut değildir.
- Mert Sucu’nun silahı, ADLİ TIP KURUMU'NA İNCELEMEYE GÖNDERİLMEDEN ÖNCE, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Adli Emanet’te mühürlü delil torbası içinde ve çelik dolapta tutulurken, izinsiz ve emirsiz şekilde bu mühür kırılmış, silah kurcalanmıştır.
- Yerel mahkeme heyeti tarafından, o gün neler yaşandığını aydınlatacak en önemli delil olan OLAY YERİNİ GÖREN KAMERA KAYITLARI, SANIKLARIN ISRARLI TALEPLERİNE RAĞMEN GETİRTİLMEMİŞTİR.
SONUÇ OLARAK;
İsmail Baki Bey’in müvekkil Adnan Oktar’dan bahsederken “bir terör örgütü liderinin hayatını oynamak istemediği”ne dair beyanı Adnan Oktar Davası hakkındaki en temel gerçeklerden habersiz olmasından kaynaklanmıştır. Yukarıda sadece bir iki yönünü açıkladığımız kumpas dosyası müvekkil ve arkadaşlarının masumluğunu ispatlayan binlerce delil ve belgeyle doludur. Dürüst ve iyi bir sanatçı olduğuna inandığımız İsmail Baki Bey eğer gerçeklerin anlatıldığı bir filmde müvekkil Adnan Oktar’ın hayatını oynayacak olursa, bu filmde Cumhuriyet tarihinin en büyük kumpasıyla, tarihte eşi benzeri olmayan hukuksuzluklarla, 7 yıldır akıl almaz haksızlıklara ve eziyetlere maruz kalan masum ve mert bir insanı canlandıracak ve eminiz ki çok takdir alacaktır.
Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine sunarız