Süfyan'ın İslam ile Mücadelesi
Müvekkil Adnan Oktar'ın Süfyan Deccalin İslam ile mücadelesi ile ilgili açıklamalarını kamuoyunun takdirine sunarız:
Süfyan deccalin özelliği, Müslüman toplumlar arasından çıkması ve Bediüzzaman'ın deyimiyle aldatmakla iş görmesidir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin bu konudaki izahı şu şekildedir:
"Sekizinci Mesele
İSLÂMLARIN DECCALI AYRIDIR. Hattâ bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali’nin (ra) dediği gibi demişler ki: ONLARIN DECCALI SÜFYANDIR, İSLÂMLAR İÇİNDE ÇIKACAK, ALDATMAKLA İŞ GÖRECEK. (Şuâlar, 5. Şuâ’nın 2. Makam ve Meseleleri, s. 912)
Süfyan deccal, çeşitli yorumlara göre, ahir zamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına vesile olacağı sahih hadislerle bildirilen, dehşetli dinsiz ve münafık bir şahıstır.[1] Aldatıcı, inkarcı ve dehşetli fitne dolapları döndüren bir kimsedir. Fitnesinin en dehşetli tarafı, dinsizliğe dayalı bir sistem kurup insanları imansız yaparak hem dünya hayatlarını hem de ebedi hayatlarını mahvetmeye çalışmasıdır. Bunu da yine İslam adına yapmış gibi görünür. O, insanları din adına dinsizliğe ve ahlaksızlığa sürükleme icraatını tek başına değil, kendisine gönül veren komitesiyle ve temsil ettiği kafirane ve münafıkane sistemiyle birlikte yürütür.
Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi'nde ise bu konuda şu ifadelere yer verildiğini görüyoruz:
"Deccalın yol açtığı âhir zaman fitnesinin, en bariz ve en mühim vasfı dine karşı olmasıdır. Âhir zamanda ortaya çıkacak bir kısım beşerî görüşler ve değerler, dinin yerini almaya çalışacaktır. Kendisine resmen din denmese bile ortaya attığı sistemi, kurmaya çalışacağı nizamıyla akide nokta-i nazarından aynen bir din hüviyetini alacaktır. Bu yeni din, beşer üstünde mevcut HER ÇEŞİT İLÂHÎ HÂKİMİYETİ KALDIRMAK için inkâr-ı ulûhiyeti akidesine temel yapar. Her çeşit dinî değerlerin yerine beşerî bir put (hevâ) dikmeye çalışır. Temel mâbûdu madde ve insan olan lâdinî bir dindir."[2]
Süfyan'ın İslam ile mücadele yolunda yapacakları ise, hadislerde şu şekilde tarif edilmiştir:
1. Bir Kısım Din Adamlarını Kendine Bağımlı Kılacaktır:Süfyan, Müslümanlar arasında bir yol tutup, onları aldatmak ve üzerlerindeki ilahi hakimiyeti kendince kaldırmaya çalışmak ile görevlendirilmiştir. Bunu yapabilmek için kendisi de İslam görünümünde ortaya çıkacak ve çeşitli aldatıcı vaatlerle kendisine bağımlı kıldığı BİR KISIM ALİMLERİ VE DİN ADAMLARINI, KENDİ SAPKIN YOLUNDA KULLANACAKTIR.
Hadiste şu şekilde bildirilmektedir:
“Süfyan büyük bir âlim olacak; İLİM İLE DALÂLETE DÜŞER. VE ÇOK ÂLİMLER ONA TÂBİ OLACAKLAR.”[3]
Bediüzzaman Hazretleri, süfyanın bu aldatma yöntemini şu şekilde tarif etmiştir:
"Yedinci Mesele
…Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, ETRAFINDA FETVACI YAPAR. Ve çok muallimleri (öğretmenleri) kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüt eden (soyutlanan) maarifi (eğitimi) rehber edip tamimine (yayılmasına) şiddetle çalışır, demektir."[4]
Bediüzzaman, süfyanın, etrafındaki fetvacıların yardımıyla din hükümlerini kaldırmaya çalışacağını ve bunun yerine dehşetli bir anarşistliğe meydan açacağını belirtmiştir:
"İslâm Deccal’ı olan Süfyan dahi; aldatmayla ve hakkı batıl veya batılı hak olarak göstermekle ve ETRAFINDAKİ FETVACILARININ DA YARDIMIYLA Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği İslâm Şeriatı’nın içki, zina ve faiz gibi haramlarını; Namaz, Oruç ve Zekât gibi ebedî bir kısım hükümlerini, nefis ve şeytanın desiseleriyle kaldırmaya çalışarak, sosyal hayatın maddî ve manevî bağlarını bozar; böylece serkeş, sarhoş ve sersem durumuna gelmiş olan nefisleri özgürlük ve insan hakları perdesi altında başıboş bırakarak, esas üzerinde durulması gereken hürmet, merhamet ve adalet gibi nurânî zincirleri çözerek, kokuşmuş heves ve istekler bataklığında birbirine saldırmak için zorlamaya dayalı bir serbestiyet ve zorbalığa benzeyen bir yönetimle hürriyet vererek, DEHŞETLİ BİR ANARŞİSTLİĞE meydan açar. O zaman da bu insanları, çok şiddetli bir baskı ve istibdatdan başka türlü yola getirmek ve kayıt altına almak mümkün olamaz.”[5]
Anlaşılabileceği gibi, tıpkı geçmişte acımasızca kan dökerek dehşet ortamı yaratan Cengizhan ve Hülagü'nün, Cafer Hoca, Danişmend Hacip hoca gibi hocaları destekçi buldukları gibi, süfyan da kendi döneminin bazı hocalarını kendisine fetvacı edinecek ve onlarla birlikte dehşetli bir ortamı inşa edecektir.
2. Bağırdığında Bütün Dünya DuyarHadiste şu şekilde bildirilmektedir:
Deccal çıktığında müthiş bir şekilde bağırır, nâra atar ki, Doğu ve Batının bütün halkı onu duyar.[6]
Bu müteşabih hadis ile ilgili olarak müfessirlerin genel yorumu, hadisin günümüz teknolojisine işaret ettiği yönündedir. Günümüzde, radyo, televizyon, internet gibi iletişim araçları ile herhangi bir mesaj, anında dünyanın dört bir yanına ulaşabilmektedir. Demek ki süfyan, teknolojinin böylesine geliştiği bir devirde çıkacak, bunlardan da faydalanarak fikirlerini yayacak ve dört bir yana ulaşabilecektir.
3. İslam Alemini Esaret Altına Alacaktır:Bediüzzaman Hazretleri, süfyanın, tüm bu oyunlarla İslam alemini esaret altına alacağını belirtmiştir:
“Ahirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müthişe-i muzırraları (zararlı ve dehşetli şahıslar), İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından (anlaşmazlığından) istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanlığı) herc ü merc (darmadağın) eder ve KOCA ÂLEM-İ İSLÂM’I ESARET ALTINA ALIR." (el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:529-530; İbni Hibban, Sahih, 8:286.)
Buradan da anlaşılabileceği gibi süfyan, İslam alemini paramparça ederek, insanları dinlerinden uzaklaştırıp haramların helal sayıldığı sahte bir dine onları inandırarak ve onları bu yolla istibdat altında tutarak, bu esareti gerçekleştirecektir.
4. Süfyan, Hz. Mehdi'ye Zorluk ÇıkaracaktırSüfyanın, yine bir ahir zaman şahsı olan HZ. MEHDİ'YE ZORLUK ÇIKARACAĞI, ONU SÜREKLİ GÖZLEM VE KUŞATMA ALTINDA TUTACAĞI da haber verilmiştir:
“Süfyan münkir biridir. Allah’ı, Kur’ân’ı, peygamberi tanımaz, İslâm adına ne varsa hepsine karşıdır. Sistemli ve münafıkâne bir tarzda iş görür. İslâm’ın ana direkleri olan inanç esaslarını kaldırmaya, yok etmeye, zayıflatmaya çalışır. “HZ. MEHDÎ’Yİ DE DEVAMLI TARASSUT (GÖZLEM) ALTINDA TUTAR. MUHASARASI (KUŞATMASI) ÜZERİNDEN KALKMAZ.” (İs’afür-Rağıbîn’den naklen Tılsımlar, s. 212.)”
"Mümin şahıs (Mehdi) Deccal'ı görünce: “Ey insanlar! Resulullah'ın zikrettiği Deccal işte budur” der. Deccal hemen onunla ilgili emrini verir de o zat karnı üzerine uzatılır ve arkasından: “Onu alın da yaralayın!” der. Artık o zatın sırtı ve karnı DÖVE DÖVE GENİŞLETİLİR. Bu sefer onu iki eli ve iki ayağı ile yakalar da FIRLATIR ATAR. İnsanlar Deccal'in onu bir ateş içine attığını sanırlar. Halbuki o bir cennet içine atılmıştır. (Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)
Hadiste Mehdi'nin “sırtı ve karnından dövüle dövüle genişletilmesi” müteşabih olarak (benzetme yapılarak) ifade edilmiştir. Kitabın yazarı bu bölüm için “Mehdi'nin ünü, durmadan etrafa ilan edilip yayılmaktadır” demektedir; deccal kendince hakkında kara propaganda yaparak Hz. Mehdi'yi yenmeye çalışsa da, gerçekte onu daha güçlü kılmaktadır.
Hadiste geçen "fırlatır atar" ifadesinden, süfyanın HZ. MEHDİ'Yİ SÜRGÜN EDECEĞİ anlaşılmaktadır.
[1] https://sorularlarisale.com/islam-deccalina-neden-sufyan-denmistir-sufyan-ne-demektir-bu-ifadenin-ebu-sufyan-ile-alakasi-var-midir
[2] https://sorularlaislamiyet.com/deccalin-ozellikleri-nelerdir
[3] İhyâ-yı Ulûmi’d-din, 1:59
[4] Şuâlar, 5. Şuâ’nın 2. Makam ve Meseleleri, s. 912
[5] Şuâlar, 5. Şuâ, Tetimme, 1. Mesele
[6] İbni Kesir, en-Nihaye, 1:96
Süfyan'ın Fitnesinin Cazip Olması
Müvekkil Adnan Oktar'ın, aşağıdaki açıklamalarını kamuoyunun takdirine sunarız:
İslam toplumu içinde ortaya çıkacak olan süfyan deccal, sahte ve aldatıcı gücünü, insanları etkileyecek bir görünüm altında sunar. Hadislerde süfyanın cennetinin gerçekte cehennem, cehenneminin de gerçekte cennet olduğu belirtilmiştir. Süfyan deccal, güç ve ihtişam, aynı zamanda aldatıcılık özelliklerini kullanarak insanlara çeşitli vaatlerde bulunacak ve bu vaatler bazı insanlara cazip gelecektir. Ancak aslında, kendi yandaşlarını cennet gibi görünen cehenneme sürüklemektedir. Onun cehennem olarak gösterdiği yola gidenler, yani süfyan deccalin ardından gitmeyenler ise, kurtuluş bulacaklardır:
Hadislerde süfyanın bu aldatıcı yönü, şu şekilde haber verilmiştir:
"… Deccalin yanında cennetten ve cehennemden bahsedildiğinde, insanların ona inanmamaları zor olacaktır. Çünkü Deccal, cebinde her türlü dünya nimetini barındırır, ihtişam içinde yaşar." (Müslim, Sahih)
"Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir..." (İbni Ebi Şeybe, Musannef, Fiten: 5, 8/5912 İbn-i Mace, 4075, 4076; Tırmizi, Fiten: 59, no. 2240, 4/510)
“Sonra Deccal çıkacak, beraberinde bir ırmak ve bir ateş bulunacaktır. (Onu inkar edip) Ateşine düşenin sevabı vacip olacak, (ona iman edip) ırmağına düşenin ise günahı vacip olacaktır… (Ramuz el e-hadis, 507. sayfa, 10. Hadis)
“Deccâl, yanında bir su ve bir de ateş olduğu halde ortaya çıkacak. Bazılarının onun yanında gördüğü su GERÇEKTE SU OLMAYIP YAKICI ATEŞTİR. Bazılarının onun yanında gördüğü ATEŞ DE GERÇEKTE ATEŞ OLMAYIP SOĞUK, TATLI BİR SUDUR. Sizden Deccal’e kim yetişirse, ateş olarak gördüğü tarafta bulunsun. Zira o, tatlı, içimi güzel bir sudur.” (Buhârî, Enbiyâ 50, Fiten 26; Müslim, Fiten 105, 108)
"Beraberinde ekmek ve et dağları, su nehirleri olacak..." (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 214)
"Beraberinde çorbadan bir dağ, soğumayan sıcak et, akan bir nehir, yemyeşil bahçelerden oluşan orman, duman ve ateş dağı mevcuttur... İnsanlara işte bu cennetimdir, bu da cehennemimdir... İşte yemek, işte içecekleri, diyecek…" (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 215)
Süfyan deccal, hadislerde belirtildiği gibi, kendi yandaşlarına zahiri bir güç ve iktidar, kazanç ve imkan sunmakta ve onların gözlerini bununla boyamakta, sahte bir cennet vaat ederek onları, kendi yanında Müslümanlara karşı mücadeleye yöneltmektedir. Müslümanlara ise her türlü kötülüğü yapmakta, onları tehdit edip sürgüne uğratmakta, maddi manevi saldırılarla adeta öldürmeye teşebbüs etmektedir. Bu şekilde Müslümanlara, zahiri bir cehennem yaşatmaktadır.
Oysa Müslümanlar, süfyanın bir gücü olamayacağını ve Allah'ın koruması altında olduklarını bildiklerinden, SÜFYANIN BU TEHDİTLERİNDEN ASLA ETKİLENMEZLER. Kuran'da Hz. İbrahim (as)'ın ateşe atılması hadisesi, süfyanın gerçek Müslümanlara dünyada cehennemi yaşatmaya çalışmasına bir örnektir. Ancak Allah, süfyanın bu tuzağına karşı Hz. İbrahim (as)'ı korumuş ve ona ateşi serin kılmıştır. Kuran'da bu kıssa şu şekilde anlatılmıştır:
Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."
Biz de dedik ki: "EY ATEŞ, İBRAHİM'E KARŞI SOĞUK VE ESENLİK OL."
Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. (Enbiya Suresi, 68-70)
Ayette belirtildiği gibi ateş, Hz. İbrahim (as)'a etkisiz kaldığı gibi, kendisinin ateşe mancınıkla fırlatılması da ona bir zarar vermemiştir. Takdir edilebileceği gibi, bir kişi mancınıkla fırlatıldığında, orada ateş olmasa bile şiddetli düşmeden dolayı hayatta kalamaz. Ancak Hz. İbrahim (as), bu eylemden zarar görmemiştir. Çünkü Allah, süfyanın sahte cehennemini onun cenneti olarak yaratmıştır.
Benzer durum Hz. Yusuf (as) için de geçerlidir. Hz. Yusuf (as), suçsuzluğu ortada olmasına rağmen hapse atılmış, hatta orada unutulmuş ve suçsuz yere tam 7 yıl orada kalmıştır. Ancak süfyanın bu sahte cehennemi gerçekte Allah tarafından onun cenneti olarak yaratılmış, 7 yılın ardından Hz. Yusuf (as), herkesin önünde aklanmış, hapisten çıktığında devletin hazineleri üzerinde yönetici olarak görevlendirilmiş ve müthiş bir nüfuz sahibi olmuştur.
Süfyan Deccalin Samimi Müslümanlarla Mücadelesi
Alimler, süfyan ile ilgili hadisleri yorumlarken, süfyanın kendisine itaat etmeyen müminleri eziyet ve işkencelere atacağını belirtirler. Aliyyü’l-Karî, “Onun suyu nimet ve lezzet, ateşi de meşakkat, azap ve elemdir.” der.[1] Deccalı tanımayan/ona tâbi olmayan, fikirlerini kabul etmeyen müminlerin sıkıntı, belâ, çile ve meşakkat içerisinde kalacaklarını, buna rağmen Allah’ın lütuf ve ihsanıyla rıza, şükür ve sabır göstereceklerini anlatır.[2]
Fitneyi en büyük koz olarak kullanan süfyan, medeniyetin zevk ve eğlencelerini, nefsin hoşuna gidecek her şeyi taraftarlarının ve dostlarının önüne serer. Onları makam, mevki ve maddi imkanlarla yaşatır; onlara refah ve saadet sunar, yani bir nevi cennet hayatı yaşatır ya da dünya hayatını sadece zevk-ü sefa ile yaşanacak bir hayat olarak telkin eder. Kendisine inananlara eğlence ve sefahat odaklı bir hayat tarzı sunar. Kendisini tanımayan, fikirlerini benimsemeyen kimseleri ise yokluk, azap, işkence ve sıkıntılara atar, hayatlarını zindana çevirir.[3]
Süfyan, sefahatin her türlüsünü kullanır, kendisi sefahate düşkün olduğu gibi, nefislerine düşkün insanları da cazip fitnesine çeker. Bu hayat tarzına kolayca taraftar bulduğu ve pek çoklarını bundan faydalandırdığı için de taraftarları çok olur.
Bediüzzaman Hazretleri, süfyanın bu sefahatine insanların çabuk aldanır olmasını şu şekilde tarif etmiştir:
“Ekser icraatları tahribat ve müştehiyyat (nefsin hoşuna giden şeyler) olduğundan fevkalâde bir iktidar görünür, çünkü tahrip kolaydır. Bir kiprit bir köyü yakar. Müştehiyyat ise, nefisler taraftar olduğundan çabuk sirayet eder (yaygınlaşır).”[4]
Üstad, rivayetlerden yola çıkarak, her iki deccalın da (Mesih deccal ve süfyan deccal) harikulâde icraat yapan, fevkalâde iktidar sahibi ve aynı zamanda heybetli gösterildiklerinden bahseder. Hatta bedbaht bir kısım kimselerin onlara ilahlık isnat edecekleri haber verilmiştir.[5]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Şualar'da bunun da dört sebebini şöyle anlatır:
"Birincisi: İstihraç eseri olarak, müstebidâne (bağımsız) olan koca hükümetlerinde, cesur orduların ve faal milletin kuvvetiyle vukua gelen gelişme ve iyilikler, haksız olarak kendilerine isnat edilerek, şahıslarının binlerce adam kadar bir iktidara sahip olduğu sanılır.
İkincisi: Her iki Deccal da, büyük bir istibdat (baskı), büyük bir zulüm, büyük bir şiddet ve dehşet ile hareket ettiklerinden, iktidarları da büyük görünür. Öyle bir istibdat sürerler ki, kanunlar perdesi altında herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hatta elbisesine müdahale ederler.
Üçüncüsü: Her iki Deccal da İslam'a ve Hıristiyanlığa şiddetli bir intikam besleyen gizli bir Yahudi komitesinin yardımını, kadın hürriyetlerini maske olarak kullanan bir komiteyi, İslâm Deccalı da mason komitelerini aldatıp desteklerini kazandıklarından, iktidarları dehşetli bir iktidar zannedilir.
Hem bazı ehl-i velâyetin istihracatıyla (çıkarımlarıyla) anlaşılıyor ki, İslâm devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise; gâyet muktedir ve dahî ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrazam ve gayet cesur ve iktidarı metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder (emri altına alır). Onların fevkalâde ve dâhiyâne icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnad ve o vasıta ile koca ordunun ve hükümetin teceddüt (yenilik) ve inkılâb ve Harb-i Umûmî inkılâbından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyâtı (ilerlemeleri) şahsına isnad ettirerek şahsında pek acip ve harika bir iktidar bulunduğunu meddahlar (övücüler) tarafından işâa ettirir (yaydırır).
Dördüncüsü: Büyük Deccalın ispirtizma nev'inden teshir edici (büyüleyici) özellikleri bulunur. İslâm Deccalının da gözünde teshir edici bir manyetizma vardır. Sadece dünyayı maksat edinen bu münkir, mutlak inançsızlıktan çıkan bir cür'et ve cesaretle mukaddesâta hücum eder. İşin hakikatini bilmeyen halk, bunu harikulâde bir iktidar ve cesaret olarak görür.[6]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin belirttiği işaretler ve bir Yahudi komitesinin kendisine yardım ediyor olması, süfyan deccalin derin devlet tarafından korunduğu ve İngiltere'de ikamet ettiği yönündeki tespitleri doğrulamaktadır.
Müslim'de yer alan, süfyanın cehenneminin cennet, cennetinin ise cehennem olduğuna dair hadis ile ilgili olarak müfessirler, süfyanın, kendisine boyun bükmeyen müminleri eziyete ve işkencelere uğratacağı yorumunu yaparlar.
Bir hadiste bu durum anlatılırken, süfyanı tanımayan, reddeden topluluğun kıtlığa maruz kalacağı, mallarının ellerinden alınacağı, aksine onu kabul edenlerin nimetlere mazhar olacakları açıkça bildirilmektedir.[7] Yine müfessir yorumlarına göre, elindeki maddî güç ve imkânla, zeka ve kurnazlığıyla istibdat (baskıya dayalı egemenlik) kuran süfyan, kendini kabul etmeyen bir kavmi kıtlık belasına atar, ellerinde hiçbir mal bırakmaz.[8]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, süfyanın yalancı cennet ve cehennemlerinin olmasını şöyle yorumlamıştır:
"Bunun bir te’vili şudur ki: Hükûmet dairesinde karşı karşıya kurulan ve birbirine bakan vaziyette bulunan hapishane ile lise mektebi, 'Biri hûri ve gılmanın çirkin bir taklidi, diğeri azap ve zindan suretine girecek' diye bir işarettir."[9]
Anlaşılabileceği gibi Peygamberimiz (SAV) ahir zamanda, dertlerin, sıkıntıların ve belaların en güçlü olduğu dönemde, özellikle Müslümanları aldatmak üzere süfyan deccalin görevde olacağını, onların gözlerini boyayacağını, nefislerine yönelik hareket ederek onları yoldan çıkaracağını, bunu gerektiğinde alimleri, gerektiğinde bilginleri kullanarak yapacağını bildirmiştir. Onun fitnesine kanarak peşinden gidenler, aslında cehenneme doğru sürüklenmiş olacaklardır. Süfyan deccal, kendi döneminde en büyük tehlike olarak samimi Müslümanları görecek ve onlara karşı savaş açacaktır. Onun fitnesine kanmayan samimi Müslümanlar, süfyan için en büyük engeli ve tehlikeyi teşkil edeceklerdir. Dolayısıyla öfkesinden, tıpkı Hz. İbrahim (as)'a, Hz. Yusuf (as)'a yapıldığı gibi onları hapsetmek, sürgün etmek, onları kıtlıklara maruz bırakmak, süfyanın ahir zamandaki en belirgin uygulaması olacaktır.
[1] Ez-Zebidî, Zeynüddin Ahmed bin Ahmed bin Abdi’l-Latif, çev. Kâmil Miras, Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi (Ankara: DİB Yayınları, 1973), 9:184.
[2] Aliyyü’l-Karî, Mirkat, 5:196.
[3] https://www.zaferdergisi.com/makale/17662-deccalin-ozellikleri.html
[4] Şualar, s. 492.
[5] Kenzü'l-Ummal, 14:334.
[6] Şualar, s. 513-515.
[7] Müslim, Kitabü'l-Fiten: 110.
[8] İbni Kesir, Muhtasar-ı Tefsir-i İbni Kesir Tercümesi, (Beyrut: İhyâü Türasi’l-Arabî, s. 491.
[9] Şuâlar, s. 503,509
Süfyan'ın Herkese ve Her Yere Ulaşması
Müvekkil Adnan Oktar'ın Süfyan Deccalin herkese ve her yere ulaşması özelliği ile ilgili açıklamalarını kamuoyunun takdirine sunarız:
1. Süfyan Deccalin Narasının Tüm Dünyaya Ulaşması
Süfyan deccal ile ilgili bir hadiste, süfyanın sesinin her yere ulaşacağı şu şekilde tarif edilmiştir:
Deccal çıktığında müthiş bir şekilde bağırır, nâra atar ki, Doğu ve Batının bütün halkı onu duyar.[1]
Normal şartlarda bir insan narasının doğunun ve batının tüm halklarına yani tüm dünyaya ulaşabilmesi mümkün değildir. Şayet böyle bir şey gerçekleşecek olsa, bu insan yaratılışına ve imtihanın sırrına ters düşeceği gibi, aynı zamanda böyle bir mucizenin gerçekleşmesi süfyan deccalin varlığını olduğu gibi belli edeceğinden Adetullaha da uygun olmayacaktır. Şu durumda, hadiste müteşabih (benzeşen, gizli anlamları olan) bir anlatım kullanıldığı açıktır. Buradan hareketle süfyan deccalin, TEKNOLOJİNİN OLDUKÇA İLERİ OLDUĞU AHİR ZAMANDA ÇEŞİTLİ İLETİŞİM ARAÇLARIYLA TÜM DÜNYAYA ULAŞACAĞI anlaşılmaktadır. 1400 yıl önce bildirilen bu hadis ile süfyan deccalin, teknolojinin böylesine ilerlediği bir dönemde çıkacağı ve bu teknolojiyi kullanarak tüm dünyaya ulaşabileceğinin haber verilmiş olması başlı başına mucizedir.
Süfyan deccal, teknolojinin bu imkanlarını kullanarak kendisini tanıtacak ve tüm sinsi icraatlarını tüm dünya tarafından bilinir hale getirecektir. Takdir edilebileceği gibi bugün bunu sağlamak zor değildir. Tek bir kişinin tek bir sözünün ANINDA televizyonlar, internet, medya ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya ulaştığı, bunun her dilde yayınlanmasının mümkün olduğu, özellikle son dönemde yapay zeka (AI) araçlarının da devreye girmesiyle tüm bilgilere ulaşılabilmesinin mümkün olduğu dikkate alınacak olursa, süfyanın kendi fitnesini yaygınlaştırabilmesi için tek bir narasının yeterli olması, açıklığa kavuşmuş bulunmaktadır.
Keza süfyan deccalin güçlü ve kuvvetli gözükmesinin, fitnesinin insanları cezbetmesinin sebeplerinden biri de, tüm dünyaya anında ulaşabilme ve bu yolla insanlara tesir etkisini kullanabilmesidir.
2. Süfyanın Vefatı da Hemen Herkes Tarafından Duyulacaktır
Her ne kadar süfyan deccal icraatlerini yaymak için teknolojiyi kullanıyor ve bu yolla hedefine ulaşıyor olsa da, nihayetinde süfyanın vefat haberi de, aynı yöntemlerle dünyaya yayılacak ve ÖLÜMÜNÜ TÜM DÜNYA AYNI ANDA DUYACAKTIR. Bediüzzaman Said Nursi, süfyan deccalin ölüm haberinin de, tüm dünyaya yayılan bir ses ile duyurulacağını belirtmiştir.
"İslâm Deccalı öldüğünde de, ona hizmet eden şeytan, İstanbul'da Dikilitaş'ta 'O öldü!' diye bütün dünyaya bağıracak ve herkes o sesi işitecek."[2]
3. Süfyan Deccalin Kırk Günde Dünyayı Gezmesi
Rivayetlerden, süfyan deccal çıktığında bunu bütün dünyanın işiteceğini, kırk günde dünyayı gezeceğini, olağanüstü bir eşeğe sahip olduğunu öğreniyoruz.[3]
Yine rivayetlere göre, bu eşeğin iki kulağı arasındaki mesafe de kırk arşın olarak tarif edilmektedir.[4] (yaklaşık 27 metre)
Yine müteşabih anlamlara sahip bu hadislerin yorumunu yapan günümüz alimleri, burada bahsi edilen eşeğin 40 arşınlık kulaklarını, iki kanadının arası kırk arşını bulan bir UÇAK olarak yorumlamaktadırlar.
Yine süfyan deccalin, hadislerde belirtildiği şekilde, "yeryüzünün, ayaklarının altında koçun derisinin yünden dürüldüğü gibi dürülmesi"[5] ve süfyan deccalin "önüne bulutu katan rüzgar gibi hızlı gitmesi"[6] durumu, SÜFYANIN AHİR ZAMANDA UÇAK GİBİ ULAŞIM ARAÇLARINDAN FAYDALANACAĞINA VE OLDUKÇA HIZLI BİR ŞEKİLDE DÜNYANIN HER YERİNE ULAŞACAĞINA işaret etmektedir.
Şualar'da Bediüzzaman Hazretleri, süfyanın bu özelliğini şöyle tarif etmiştir:
"Ancak Deccal, deccallık haysiyetiyle değil, aksine gâyet müstebid bir kral sıfatıyla işitilir. Gezmesi de her yeri istilâ etmek için değil, aksine fitneyi uyandırmak ve insanları baştan çıkarmak içindir. Bindiği eşeği de bir kulağı Cehennem gibi ateş ocağı, diğer kulağı Cennet gibi güzelce tezyin ve tefriş edilmiştir. Düşmanlarını ateşli başına, dostlarını da ziyafetli başına gönderir. Veyahut onun eşeği DEHŞETLİ BİR OTOMOBİL veya UÇAK veyahut da daha başka bi rşeydir.[7]
Görülebileceği gibi ahir zaman ortamı, süfyanın fitnesini yayabilmesi için her türlü imkanın bulunduğu, teknolojinin tüm imkanlarının kullanıldığı bir dönem olacaktır. Süfyan, ahir zamanın tüm özelliklerini fitnesini yaymak için kullanacak ve gerçekten de tüm dünyaya ulaşabilecektir. Peygamberimiz (SAV)'in, "Hz. Adem'in yaratılışından itibaren Kıyamete kadar geçen süre içerisinde deccaldan daha büyük bir olay ve fitne yoktur.”[8] açıklamasının önemi buradan da anlaşılmaktadır. Çünkü süfyan deccalin fitnesi, insanların tümünü etkileyecek ve tüm dünya bozulmaya uğrayacaktır.
[1] İbni Kesir, en-Nihaye, 1:96.
[2] Şuâlar, s. 500.
[3] Kenzü'l-Ummal, 14:330.
[4] Müsned, 3:367-368; Hâkim, Müstedrek: 4:530.
[5] Hâkim, Müstedrek: 4:529-530
[6] Müslim, Fiten: 110; Ebû Davud, Melahim: 14; Tirmizî, Fiten: 59; İbni Mâce, Fiten: 33, Müsned, 6:455-456.
[7] Şuâlar, s. 509
[8] Müslim, Fiten: 126
Süfyan'ın İlahlık İddiası
Müvekkil Adnan Oktar'ın açıklamalarını kamuoyunun takdirine sunarız:
Süfyan deccal, özellikle Müslüman alemini yoldan çıkararak onları kendi cehennemine çektikten ve fitnesini tüm dünyaya yayacak imkana eriştikten sonra, içine düştüğü enaniyet ve güç zehirlenmesinin etkisiyle ilahlık iddiasında bulunacak kadar ileri gidecektir. Hadislere göre bunun aşamaları şu şekilde olacaktır:
1. Süfyan Deccal, En Zaruri İhtiyaçları İnsanlara Sunarak Taraftar Edinecektir:
Peygamberimiz (SAV) hadisinde "Deccal’in yanında ekmekten bir dağ vardır"[1] şeklinde belirtmiştir. Bir başka hadiste de onun su nehirlerinin, çorbadan dağının, soğumayan sıcak etinin, yemyeşil ormanlarının olduğu haber verilmiştir.[2]
"Beraberinde ekmek ve et dağları, su nehirleri olacak..." (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 214)
"Beraberinde çorbadan bir dağ, soğumayan sıcak et, akan bir nehir, yemyeşil bahçelerden oluşan orman, duman ve ateş dağı mevcuttur... İnsanlara işte bu cennetimdir, bu da cehennemimdir... İşte yemek, işte içecekleri, diyecek…" (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 215)
Buhari şârihlerinden (şerh eden kimse) İbn Battal, bu hadisi şu şekilde yorumlamıştır:
"Hadisten açıkça anlaşıldığına göre deccalin en önemli özelliği kendisine tabi olan kimselere, onların en zaruri ihtiyaçlarını vermesi ve bu sayede onların gözlerini boyamasıdır. İnsanlar onun elinden ihtiyaçlarını aldıklarından ötürü fitneye kapılacaklar ve onun şerrini fark edemeyeceklerdir."[3]
Zerkeşi de, süfyan deccalin, insanların gündelik ihtiyaçlarını gidermek suretiyle onlar tarafından kıymet göreceğini ve insanların bu fitneyi bir türlü fark edemeyeceğini ifade etmiştir.[4]
Anlaşılabileceği gibi süfyan deccal, kendisine tabi olanların en hayati ihtiyaçlarını karşılayacak, onlara sınırsız imkanlar sunacak ve bu yolla güç ve kuvvet sahibi bir görünüm alacaktır. Böylelikle insanlar ona karşı gelemeyecek, kendilerini ona muhtaç hissedecek ve böylelikle süfyanın büyük fitnesi görünmez bir hal alacaktır.
2. Süfyan Deccal, Kendisini İlah Gibi Göstermeye Çalışır:
Sinsi fitnesini insanlar üzerinde hakim eden ve zahir bir güç elde edip kendisini inkar ve itiraz edilemez bir hale dönüştüren süfyan deccal, bütün kuvvetin kendisine ait olduğunu zannettiği bir anda, artık ilahlık iddia edecek kadar ileri gidecektir. Bunu açıkça yapmayacak, fakat kendi tabilerine, kendisinin üstünlüğünü anlatmalarını isteyecektir. Hadiste bu durum şöyle anlatılmıştır:
“(Deccal) O da “Haydi dağılın insanlara onların Rabbi olduğumu söyleyin; işte cennet ve cehennemin bulunduğunu anlatın” diyecek... O sizin Rabbinizdir, aranızda hüküm vermek için gelmiş, cenneti ve cehennemi de vardır..."[5] (Allah'ı tenzih ederiz)
Gerçekte süfyan deccalin burada yapmak istediği, kendisinin insanlar tarafından övülmesini sağlamaktır. İçine düştüğü üstünlük arzusu tüm benliğini kuşatmış olan süfyan, bir enaniyet zehirlenmesi içinde TÜM DÜNYANIN KENDİSİNİ ÖVMESİNİ İSTEYECEK ve bunun için de TÜM YAKINLARINI VE TABİLERİNİ GÖREVLENDİRECEKTİR. Öyle ki, hadiste belirtildiği şekilde kendini ilahlaştıracak, hatta Allah'a ait bazı özelliklerin kendisinde bulunduğunu iddia edecek kadar da ileri gidecektir. (Allah'ı tenzih ederiz)
Öyle ki süfyan deccal, başarısızlığı hiçbir zaman hazmedemeyecek ve silahlı güçleri veya ordusu başarılı olduğunda bunu kendi başarısı olarak lanse edecek, başarısız olduğunda ise bunu onların hatası olarak gösterecektir. HER DURUMDA TÜM BAŞARILARI KENDİSİNE MAL EDECEKTİR.
Bir hadiste süfyan deccalin ilahlık iddiası şu şekilde tarif edilmiştir:
"Deccal ne zaman çıkarsa muhakkak kendisinin ilâh olduğunu iddia eder. Her kim ona îman eder, onu tasdik eder ve ona iltihak ederse, onun geçmişteki amelleri artık kendisine fayda vermez. Her kim Deccalı inkâr eder, onu yalancı kabul ederse o da geçmişteki kötü amellerinden dolayı ceza görecek değildir."[6]
Bediüzzaman Hazretleri, "Ahirzamanda deccal gibi bir kısım şahıslar, ulûhiyet dâvâ edecekler ve kendilerine secde ettirecekler"[7] şeklindeki rivayeti izah ederken şunları söylemektedir:
"Nasıl ki padişahı inkâr eden bir bedevî kumandan, kendinde ve başka kumandanlarda, hâkimiyetleri nisbetinde birer küçük padişahlık tasavvur eder. Aynen öyle de: tâbiuyyun ve maddiyyun (tabiatçılar ve maddeciler) mezhebinin başına geçen o eşhas, kuvvetleri nisbetinde kendilerinde bir nevi rubûbiyet (uluhiyet) tahayyül ederler ve raiyetini (tebasını), kendi kuvveti için kendilerine ve heykellerine serfürû (baş eğme, itaat etme) ettirirler, başlarını rükûa getirirler"[8]
3. Süfyan Deccal, Münafıkane Davranacaktır:
Ahir zaman, kendisini ilahlaştırmış olan bir ahir zaman şahsının oluşturduğu tahribat nedeniyle zorlu geçecektir. Onun tuzaklarına kananlar için bu dönem, bir hüsran dönemidir. Bir hadiste "Deccalın meçhûl (gâib) bir şer"[9] olduğundan bahsedilir ki, bu, İslam deccalının apaçık herkesin anlayabileceği tarzda hareket etmeyeceğini, MÜNAFIKANE DAVRANACAĞINI gösterir.[10]
İbni Hacer, onun hilekarlığından söz ederken, "Deccal önce iman ve iyilik iddiasıyla çıkar, sonra peygamberlik, daha sonra da tanrılık davasında bulunur."[11] demiştir.
Süfyan deccal, kendisini İslam'ın en önemli neferlerinden biriymiş gibi gösterir. Hatta başlangıçta İslam'ı ve Peygamberimiz (SAV)'i öven sözler söyler. Gerçekte, inançsızlığı esas almış olmasına ve her türlü kötülüğün kaynağı olmasına rağmen, MÜNAFIKANE ŞEKİLDE İŞ GÖRDÜĞÜ İÇİN ONUN GERÇEK NİYETİ BİLİNMEYECEKTİR. Aldatarak, bir kısım iyilikleri ve başarıları hep kendine mal ettiği için gerçek niyetini gizlemeyi iyi başarır. Normalde insanların dünyalarını ve ahiretlerini cehenneme çeviriyorken, birçokları kendisini kahraman zanneder. İşte süfyan deccalin asıl aldatıcılığı, bu münafıkane doğasındadır.
[1] Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 214
[2] Buhari, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 114,115
[3] İbn Battal, Şerhu‟l-Buhârî, 10/66
[4] Zerkeşi, etTenkıhu li Elfazi‟l-Câmîi‟s-sahih, 2/1245
[5] Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 218
[6] Şârânî, Muhtasaru Tezkireti'l-Kurtubî Tercümesi, s. 485.
[7] Müsned, 3:211; Kenzü'l-Ummal, 14:310; 14:312.
[8] Şuâlar, s. 503.
[9] Bekir Sadak, Tac Tercümesi, (İstanbul: Eser Yayınları, 1968), 5:631.
[10] https://sorularlaislamiyet.com/deccal-ne-gibi-icraatlar-yapacaktir-en-buyuk-destekcisi-kim-veya-kimler-olacaktir
[11] el-Askalânî, Fethu'l-Bârî, 13:79.