BASININ, İSTİNAF HAKİMLERİNİN TÜM BASKILARA RAĞMEN HUKUKA UYGUN DAVRANMIŞ OLMASINI DESTEKLEMEK YERİNE, KÖRÜ KÖRÜNE TEK TARAFLI BİÇİMDE SADECE YALAN BEYANLARA YER VERMESİ ÇOK ŞAŞIRTICI VE METAFİZİK BİR DURUMDUR
12 Kasım 2024 tarihinde Sözcü Gazetesi ve bazı diğer gazete ve internet sitelerinde müvekkil Adnan Oktar hakkında gerçek dışı haberlere yer verilmiştir. Haberlerde, müvekkil ve arkadaşları hakkında vermiş oldukları bozma ve tahliye kararı nedeniyle bazı istinaf hakim ve savcılarının yargılanıyor olması konu edilmiştir. Söz konusu hakim ve savcıların müvekkil ile bağlantıları oldukları iddiası haberlerde yer almıştır.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının, haklarında bozma kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 1 Ağır Ceza Dairesi başkan ve hakimleriyle hayatlarının hiçbir aşamasında hiçbir şekilde uzaktan ya da yakında bağlantıları veya ilişkileri yoktur. Verilmiş olan bozma kararı -aşağıda izah edeceğimiz üzere- müvekkil ve arkadaşlarının hukuken yeterli bulmadıkları, birçok yönüyle eksik ve hatalı buldukları, eleştirdikleri bir karardır. Yine de, yaklaşık 7 yıldır müvekkil aleyhine devam eden kumpasta ilk defa hukuk kısmen de olsa uygulanmış, hukuk kısmen bile uygulandığında ise müvekkil ve arkadaşlarının masum olduğu açığa çıkmıştır.
İstinaf hakimlerinin verdikleri kararla derin devletin oyununu yerle bir etmiş olmalarına duyulan öfke açıkca görülmektedir. Yalnızca istinaf hakimleri değil, Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı yapmış, BM’de görev almış, insan hakları ve demokrasi savunuculuğu ile tanınan değerli bir adli tıp uzmanı da sanıklar lehine haklı ve hukuki bir bilimsel tespit de bulunduğu için benzer bir linç ve öfkenin hedefi olmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 1 Ceza Dairesi yerel mahkemenin verdiği kararı, DOSYAYI 1,5 YIL BOYUNCA ÇOK DETAYLI İNCELEDİKTEN SONRA,400 sayfa gerekçe yazarak bozmuştur. BAM 1. CEZA DAİRESİ, YEREL MAHKEMENİN KARARINDA KURULMUŞ OLAN 711 HÜKMÜ İNCELEMİŞTİR. BUNLARDAN SADECE VE SADECE 3 TANESİNİ İSABETLİ BULMUŞTUR. Aleyhine istinaf bulunmayan veya bulunup da istinafı mümkün olmayan 58 hükme dokunmamıştır. KALAN 650 HÜKMÜN TAMAMINI BOZMUŞTUR.
ÖZEL OLUŞTURULMUŞ YEREL MAHKEME HEYETİNİN HÜKÜMLERİNİN %91'İNİN BOZULDUĞUNU ORTAYA KOYAN BU TABLO BİLE NE KADAR ADALETSİZ BİR YARGILAMA YAPILDIĞINI İSPATA YETERLİDİR. BAM'ın bozduğu 650 hükmün yaklaşık yarısı "beraat verilmesi gerektiği" gerekçesine, diğer yarısı da "eksik soruşturma yapıldığı" gerekçesine dayalıdır.
İSTİNAF MAHKEMESİNİN BU KARARINA KARŞI ÇIKANLARIN, TESPİT EDİLEN HUKUKSUZLUKLARA DAİR KANUN MADDELERİNE DAYANARAK “ŞU AÇIDAN YANLIŞ, BU AÇIDAN İSABETSİZ” DİYE BİR DEĞERLENDİRMELERİ YOKTUR. ORTADA TESPİT EDİLMİŞ YÜZLERCE HUKUKSUZLUK VARKEN BUNLARIN TEK BİR TANESİ BİLE KONU EDİLMEDEN, MAGAZİNSEL YORUMLARLA, SANSASYONEL MANŞETLERLE HAKİMLERİN HEDEF ALINMASI DA ASLINDA KUMPASIN BOYUTUNU GÖZLER ÖNÜNE SERMEKTEDİR.
Bahse konu hakimlerin sadece işlerini yaptıkları için, bazı çevrelerin etkisine göre değil kanunlara göre hareket ettikleri için hedef alınmaları her şeyden önce Türkiye’nin mevcut düzeni ve geleceği açısından rahatsız edici bir durumdur. BASININ İSE BÖYLE BÜYÜK BİR DOSYADA, ÜSTLERİNDEKİ TÜM DERİN DEVLET BASKI VE DAYATMASINA RAĞMEN HUKUKTAN YANA TUTUM GÖSTEREN HAKİMLERİ DESTEKLEMEK YERİNE YALANI ALIŞKANLIK HALİNE GETİRMİŞ, ÜSLUBUNDAN VE TARZINDAN DURUMLARI AŞİKAR OLANLARIN YALANLARINI KÖRÜ KÖRÜNE GÜNDEME TAŞIMASI METAFİZİK BİR DURUMDUR.
Özkan Mamati (Deniz) gibi hali hazırda nitelikli dolandırıcılık iddiasıyla yargılanan ve yüzlerce yalanı açığa çıkmış birinin sözlerine itimat edip devletin yetiştirdiği eğitimli, bilgi birikimi olan, tecrübeli hakimleri linç etmeye çalışmak Türk Basınına yakışmamaktadır. Bu gibi kişilerin beyanlarının esas alınması aslında basın mensuplarının bir nevi aklıyla alay edilmesi anlamına da gelmektedir. Hakimlerin savunmalarını birer cümle ile geçiştirip uzun uzun müştekilerin gerçek dışı beyanlarına yer vermek basının kendisini küçük düşürmesine sebep olmaktadır. Basına yakışan önce tarafları ve iddiaları detaylıca araştırmaktır. Birebir cümleleri kopyala yapıştır yaparak her yalan ve uydurma iddiayı, doğru ve güvenilir olup olmadığını araştırmadan, gerçek ve sansasyonel bir habermiş gibi sunmak, basın etik ve ahlakına yakışan doğru, dürüst, ilkeli ve tarafsız bir tutum değildir.
DERİN DEVLET ÇEVRELERİ KONU ADNAN OKTAR DAVASI OLDUĞUNDA, ADİL VE TARAFSIZ DAVRANMAK İSTEYEN HERKESİ HEDEF ALMAKTADIR. BÖYLECE BUNDAN SONRA DA MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ DOSYALARINA YA DA İŞLEMLERİNDE BAKACAK GÖREVLİLERE “BİZİM İSTEDİĞİMİZ GİBİ HAREKET ETMEZSENİZ SONUNUZ BU OLUR” GÖZDAĞINI VERMEKTEDİR.
Üstelik, söz konusu derin devlet yapılanması, bunun tetikçileri ve bunlarla işbirliği içindeki bir kısım medya ve sosyal medya mecraları tarafından, yargılanan hakimler hakkında yayılan yalanlar, asılsız iddialar yargılama sürecinde çok net açığa çıkmıştır:
- Hakimlerin BANKA HESAPLARI VE MALİ DURUMLARI, “RÜŞVET ALDILAR” İDDİASININ DOĞRU OLMADIĞINI ispatlamıştır.
- HTS kayıtları hakimlerin, Adnan Oktar Davası SANIK VE AVUKATLARINDAN HİÇBİRİYLE İLETİŞİM HALİNDE OLMADIKLARINI göstermiştir.
- Hakimlerle Adnan Oktar Davası SANIKLARI VE AVUKATLARI ARASINDA HİÇBİR GÖRÜŞME KAYDI YOKtur.
- Yapılan müfettişlik incelemesinde, BAŞMÜFETTİŞLİKÇE KONUNUN MUAHEZEYİ GEREKTİRMEDİĞİ (YANİ YARGILAMA YAPILACAK BİR HUSUS OLMADIĞI) RAPOR EDİLMİŞ ve SORUŞTURMANIN İŞLEMDEN KALDIRILMASINA KARAR VERİLMİŞTİR. Buna rağmen söz konusu hakimlerin yargılanıyor olması ise açık bir derin devlet müdahale ve baskısının bir neticesidir.
Hakimlerin bağımsızlığı ortadan kaldırıldığında bu ülkenin tüm vatandaşlarını parti, düşünce, inanç, konum, makam gibi özelliklerine göre ayırt eden, ezen ve mağdur eden bir felakete dönüşeceği ise açıktır. Söz konusu müvekkil olduğunda her türlü hukuksuzluğu destekleyenlerin kendi ayaklarının altındaki dalı kestiklerinin farkına varamıyor olması şaşırtıcı bir durumdur. Başta Sözcü Gazetesi, Halk TV gibi bazı yayın organlarının bazı büyük davalarda ya da kendileriyle aynı ideolojide olan gazetecilerin maruz kaldıkları hukuksuzluklarda adeta feryat ederken, diğerleri için aynı hukuksuzluklar yaşandığında alkışlamaları, hatta “daha yok mu” manasına gelen manşetler atmaları demokrat, aydın, vicdanlı ve dürüst yayıncılık anlayışlarına yakışmayan bir akıl tutulmasıdır.Bu sebeple de hemen her gün “hak, hukuk, adalet”ten bahsetmelerinin de bir karşılığı olmamaktadır.
“Kendilerinden olanlar”ın davalarında;
- Onları yargılamak için özel hakim heyetleri oluşturulduğunda,
- Heyetlerin verdiği kararlar talimatla yazıldığında,
- Hukuka uygun kararlar veren hakimler sürüldüğünde,
- Dosyadaki bilimsel mütalaalar hiçe sayıldığında,
- Yargılananlar lehine deliller toplanmadığında,
- Savunmanın tanıkları gerekçesiz olarak dinlenmediğinde,
- Kamera kayıtları gibi önemli deliller buhar edildiğinde
BUNLARIN HER BİRİ NASIL HUKUKSUZLUK İSE, ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARINA YAPILDIĞINDA DA HUKUKSUZLUKTUR. HUKUKSUZLUK EVRENSEL KRİTERLERİ OLAN BİR KAVRAMDIR. KİŞİYE, İNANCA, DURUMA VE KEYFE GÖRE BU KRİTERLER DEĞİŞMEZ. “BİZE YAPILDIĞINDA HUKUKSUZLUK SİZE YAPILDIĞINDA OH OLSUN” DENİLİYORSA BU ANLAYIŞA SAHİP OLANLARIN DÜRÜSTLÜK, VİCDAN VE ADALET DUYGULARININ SAĞLIKLI OLDUĞUNU DÜŞÜNMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
1. HAKİMLERİN DURUŞMADA VERDİKLERİ BEYANLAR ÖNEMLİ GERÇEKLERİ GÖZLER ÖNÜNE SERMİŞTİR.
- İstinaf Mahkemesi Hakimi Derya Bayburtluoğlu Adnan Oktar Davası'nda VİCDANİ KANAATLERİNE GÖRE BOZMA KARARI VERDİKLERİNİ, VERDİKLERİ KARARIN HALEN DOĞRU OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜNÜ söylemiştir.
İstinaf hakimleri uzun tecrübelerden, görev yaptıkları konumlarda isabetli, kanuni ve vicdani kararlar verdikleri tescillendikten sonra Yüksek Mahkeme Hakimi olarak atanan insanlardır. Bu kişilerin vicdani kanaatleri, kanunları ve hukuku esas alan, dürüst ve adil bir yaklaşımı benimseyen, yılların birikim ve tecrübesinin ürünü olan kanaatlerdir. Sıradan, öylesine oluşmuş bir vicdani kanaat değildir. Bu durum, Adnan Oktar Davası dosyasında hukukla, kanunla, vicdanla değerlendirme yapıldığında ceza kararı verilmesinin imkansız olduğunu göstermektedir. Dosyayı inceleyen bir hakimin ya da herhangi bir hukuk insanının baskı altında kalmadan hür iradesiyle karar vermesi durumunda beraat dışında vereceği bir karar olması mümkün değildir.
- Hakimler “DOSYADA ŞANTAJA VE TEHDİDE DAİR BİR DELİL GÖREMEDİKLERİNİ” söylemişlerdir
Adnan Oktar Davası dosyasında basında en çok dile getirilen iftiralardan biri de şantaj ve tehditle genç kızların alıkonulduğu, bu genç kadınların iradelerinin ellerinden alındığıdır. Dosyayı tüm detaylarıyla inceleyen her biri son derece tecrübeli, hukuku ve kanunları esas alan hakimler ise bu söylemin yalan olduğunu görmüşlerdir. Hakimlerin görevi önlerine gelen dosyada basının, husumetli müştekilerin, bazı çıkar odaklarının söylediklerine göre değil dosyanın içeriğine, dosyada mevcut delillere, dosyanın somut verilerine göre karar vermektir. İstinaf Hakimleri de böyle yapmıştır. Basında koparılan yaygaranın aksinde Adnan Oktar Davası dosyasında tek bir kadının bile şantaja, baskıya, tehdide, şiddete, zorlamaya maruz kaldığına dair değil bir delil bir ima dahi yoktur. İstinaf hakimlerinden delil olmamasına rağmen, sırf bazıları öyle istiyor diye, bir yalana göre hüküm vermelerini istemek ise vicdana uygun değildir.
- Hakim Derya Bayburtluoğlu, "BİZ OKUDUK DOSYAYI, BEYANDAN BAŞKACA BİR DELİL BULAMADIK" sözleriyle 7 yıldır kamuoyundan gizlenmeye çalışılan bir gerçeği ifade etmiştir.
Sayın Hakime Hanım doğruyu söylemektedir. Adnan Oktar Davası dosyası baştan sona doğruluğu ispatlanmamış soyut, delilsiz, asılsız ve çelişkili beyanlardan oluşmaktadır. Müvekkil ve arkadaşları 2018’deki operasyonun ardından iddianamenin yayınlanmasından bu yana bu dosyada beyandan başka hiçbir şey olmadığını, beyanların da tamamının gerçek dışı olduğunun yüzlerce karşı-delille ispat edildiğini anlatmaktadır. Yargılananların İstinaf’a ve Yargıtay’a sundukları yüzlerce sayfalık savunma dilekçeleri bu somut delil, belge ve gerçeklerle doludur. Hukuk ve kanuna göre değerlendirme yapıldığında bunların gözardı edilmesi mümkün değildir. Verdikleri kararlara saygı göstermekle birlikte, Yerel Mahkeme ve ardından Yargıtay’ın bunların tamamını göz ardı etmeyi seçmesi hukuka göre hareket etmediklerini göstermekte, birtakım dayatmalara boyun eğmek zorunda kaldıkları şüphesi uyandırmaktadır. İstinaf Hakimleri ise bu dayatmalara boyun eğmedikleri için cezalandırılmak istenmektedir. Ve kanaatimizce bu durumun tüm Türkiye farkındadır.
- Nitekim İstinaf hakimleri de HİÇ KİMSEDEN TELKİN YA DA TAVSİYE ALMADIKLARINI vurgulamışlardır.
Maalesef şu an Türkiye’de yargıya güven gün geçtikçe azalmaktadır. Anketler de bu gerçeği göstermektedir. Örneğin en son yapılan bir anket yargı ve adalete güvenin %1.4 olduğunu göstermiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri vatandaşın yargının bağımsız işlemediğine, dayatma ya da talimatlara çoğu zaman boyun eğdiğine dair çok sayıda delil görmesidir. Türk Yargısının adil ve dürüst hakimlerini tenzih etmekle birlikte, yargının çoğu zaman talimatla işlediği siyasiler, gazeteciler, bürokratlar ve akademisyenler tarafından da ifade edilmektedir. Bugün sıradan bir vatandaşa dahi sorulsa İstinaf Mahkemelerinin genellikle noter gibi işledikleri, önlerine gelen dosyayı kendilerine verilen telkin doğrultusunda onaylayıp geçtikleri bilinmektedir İstinaf 1 Ceza Dairesi hakimleri Adnan Oktar Davası dosyasını gördüklerinde ise, mesleki tecrübeleri, vicdanları ve adalet duyguları dosyayı bozmak dışında bir seçenek bırakmamıştır. Zira dosyadaki hukuki boşluk ve tutarsızlık hiçbir talimatla, dayatmayla, telkinle vs örtülecek gibi değildir.
- İSTİNAF HAKİMLERİ, CİNSEL SALDIRI OLMADIĞINI "RIZA İLE OLDUĞUNA İNANIYORUM" DİYEREK TEYİT ETMİŞLERDİR.
Müvekkil ve arkadaşlarının gayri ahlaki ve inançlarına aykırı haram bir eylemi hiçbir zaman kabullenmediklerini tekrar vurgulamakla birlikte, hakime hanımın rızanın varlığı tespiti haklı ve hukuki bir tespittir. Bu kadınların tamamı, her kumpas davasının olmazsa olmazı suni müştekiler, sahte tanıklar gibi, zorla ve dayatma ile beyan vermişlerdir. Beyanlarının hiçbirinin somut delili yoktur. Tam tersine, somut deliller yalan söylediklerini göstermiştir. Müvekkil ve arkadaşlarını yargılamaları boyunca sundukları dilekçelerde ve yaptıkları savunmalarda dosyanın sözde mağdurlarının hiçbir mağduriyet ve zorlama yaşamadıklarını, kendilerinin arkadaşları olduğunu, bilerek, isteyerek, severek, arzuyla ve sevgiyle kendileriyle arkadaşlık ettiklerini açıklamışlardır.10-20 yıl boyunca her gün, koşa koşa, kendi istekleriyle müvekkil ve arkadaşlarıyla görüşmeye devam etmişlerdir. İstemediklerinde de özgürce arkadaşlıklarını bitirmişlerdir. Kimse kendilerine müvekkil veya arkadaşlarıyla görüşmeleri için, arkadaş olmaları için, birlikte yaşamaları için dayatmada bulunmamıştır. Sosyal medyalarında yaptıkları paylaşımlar, birlikte çektirdikleri yüzlerce mutlu, neşeli fotoğraflar bu durumu teyit etmektedir. Hiçbir kadının istismara uğradığı bir yere yıllar boyunca güle oynaya gelmeyeceği açıktır. Rızanın ve isteğin olduğu yerde ise istismardan, tacizden, tecavüzden bahsetmek mümkün değildir.
- İstinaf Hakimleri verdikleri BOZMA KARARININ YARGITAY İÇTİHATLARINA UYGUN olduğunu dile getirmişlerdir.
Yerel Mahkeme Adnan Oktar Davası dosyasında ceza kararı verirken tüm emsal Yargıtay içtihatlarını hiçe saymıştır. 85 ayrı konuda 200’e yakın Yargıtay içtihatı İstinafın verdiği bozma kararını onaylamaktadır. Yargıtay içtihatlarına göre bu dosyada yüzlerce bozma sebebi vardır. Bunlardan bazıları;
CİNSEL SALDIRI İSNATLARI HAKKINDA;
Ayrıntı İçermeyen Beyanlar
Çelişkili Beyanlar
Delillerle Desteklenmeyen Soyut İddialar
Durumunu Çevreye Mazur Göstermeye Yönelik Beyanlar
Cinsel Arzuları Tatmin Amacı Olmayan Eylemler
Hayatın Olağan Akışına Aykırı Durumlar (Görüşmeye Devam Etme, Güzel Sözler Söyleme, Mutlu Fotoğraflar Paylaşma vb.)
Husumet / Menfaat Çatışması Bulunması
İrade Fesadı / Evlilik Vaadi Olmaması/ Rıza bulunması
Uzun Süre Sonra Şikayet
Yönlendirilerek Alınmış Beyanlar
Taraflı Tanık
Tehdit / Şantaj Unsurunun Yokluğu
HTS Kayıtlarının beyanları doğrulamaması
Şikayete Bağlı Suçlarda 6 Aylık Şikayet Süresinin geçmiş olması
USULE DAİR KONULARDA İSE,
Sanıklara Haklarının Hatırlatılmaması
Sanıkların Sorgusunun Yapılmaması
Tanıkların Dinlenmemesi
Müştekilerin Dinlenmemesi
Delillerin Okunmaması ve Sanıklara Diyeceklerinin Sorulmaması
Müdafinin Sanıklara Hukuki Yardımının Engellenmesi
Sanıkların ve Müdafilerin Sözü Kesilerek Savunma Süresinin Sınırlandırılması
Kovuşturmanın Genişletilmesi Talebinin Sorulmaması
Eksik İnceleme / Araştırma
Yetersiz Bilirkişi Raporlarına Göre Hüküm Kurulması
Sanığın Yokluğunda Duruşma Yapılması
Ortaya Konan Delilden Sonra Sanık ve Müdafiine Söz Hakkı Verilmemesi
Yeni Bir İşlemden Sonra Savcıdan Yeniden Esas Hakkında Mütalaa Alınmaması
Hükümden Önce Son Sözün Sanığa ve Sanık Yoksa Müdafiine Verilmemesi
gibi konulardadır.
İstinaf Mahkemesi haklı olarak Yargıtay’ın emsal dosyalardaki kararlarını esas almıştır. Yargıtay 1 Ceza Dairesi daha sonra Adnan Oktar dosyasını onarken ise bizzat kendisinin benzer başka dosyalarda verdiği kararları göz ardı etmiş, kendi kendisiyle çelişmiş ve hukuku hiçe sayarak onama kararını imzalamıştır.
- İstinaf 1 Ceza Dairesinin Hakimleri aleyhine beyan veren HAKİM TAMER KESKİN AÇIKÇA VE ALENEN HUKUK DIŞI İŞLEMLERE İMZA ATMIŞTIR.
İstinafın ilk bozma kararından sonra dosya yeniden yerel mahkemeye gitmiş, istinaf hakimlerinin linç edildiği bir ortamda yerel mahkeme İstinafın kararlarını hukuka aykırı olarak yok saymış ve yeniden ceza kararı vermiştir. Dosyanın ikinci defa İstinafa gidişinde, onama kararı veren hakimler arasında yer alanTamer Keskin, ilk yargılamadan sonra müvekkil ve arkadaşları hakkında cezaları bozan hakimler için HSK tarafından yürütülen soruşturmada 06.10.2022’de tanık olarak ifade vermiştir. CMK m.22’de “hakim aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse, hakimlik görevi yapamaz.” denilmesine rağmen kanunun bu açık hükmüne uyulmamıştır. Birinci sınıf hukuk öğrencisinin dahi bildiği CMK’nın hükmünü hiç bilmiyormuş ve bu hüküm yokmuş gibi hareket edebilen bir hakimin tanıklığının güvenilir olmayacağı açıktır. Bu sebeple duruşmada verdiği beyanın hukuken de vicdanen de bir geçerliliği yoktur.
2. İSTİNAF HAKİMLERİNİN ALDIĞI KARARIN GERÇEK DIŞI BEYAN VERMEYİ ALIŞKANLIK HALİNE GETİRMİŞ KİŞİLERİN SÖZLERİNE GÖRE DEĞİL, HUKUK VE KANUNLARA GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKİR.
İstinaf hakimlerinin yargılandığı dosyaya müdahil olmak isteyen ve duruşmada ifade veren kişiler Adnan Oktar Davası dosyasının husumetli müştekileridir. 2018’den bu yana hepsi birbiriyle çelişen, tek bir tanesinin bile somut karşılığı ve dayanağı olmayan yalanlarıyla kamuoyunu manipüle etmektedirler. Bu kişilerin son 7 yıldır ilk bakışta lehlerine gibi görünen gerçekte ise kendi karakterlerini ortaya koyan tek sözde avantajları derin devletin olanaklarının önlerine serilmiş olmasıdır. Derin devlet, bir takım basını, propaganda araçlarını, siyaset, emniyet ve yargı içinde derin devlete teslim olmuş birkaç kişiyi bunlarla işbirliği yapmaya mecbur etmiş olduğundan bu kişiler de kendilerince “büyük” işler yaptıklarını sanmaktadırlar. Oysa tarihin her döneminde iyiler, dürüstler, samimi ve salih olanlar aleyhine kurulan her kumpasta bu tarz kullanılanlar olmuştur.Görevleri sona erince de bir kenara konulmuşlardır. Bu kişilerin kaderde belirlenmiş, bilinmeyen asıl görevleri ise kötülük gibi görünen yaptıkları her şeyle iyi insanların iyiliğinin artmasına hizmet etmektir. Türk halkı yakın tarihte birçok farklı büyük dosyada benzer karakterleri görmüş olduğundan böylelerini görür görmez gerçek yüzlerini tanımakta ve amaçlarını anlamaktadır.
Basına duruşmada verdikleri beyanları yansıyan Fırat Develioğlu, Özkan Mamati (Deniz) ve Hatice Ural isimli kişilerin bazı önemli yönlerini hatırlatmakta yarar vardır:
1. ÖZKAN MAMATİ
- Hakkında nitelikli dolandırıcılık iddiasıyla açılmış olan davada Anadolu 1 Ağır Ceza Mahkemesi’nde halen yargılaması devam etmektedir.
- Adnan Oktar Davası dosyasında emniyette ve duruşmada verdiği ifadelerde somut veriler ve delillerle 400’den fazla yalan söylediği tespit edilmiştir.
- Sosyal medyasında elinde kılıç ve uzun namlulu silah, başında kar maskesi ile paylaşımlar yapan Özkan Mamati katıldığı TV programlarında da açıkça cinayet işlemeyi planladığını dile getiren bir insandır.
ÖZKAN MAMATİ: “Sevim Ekmekçi diye bir bayan ‘… (ADNAN OKTAR’I) NEDEN ÖLDÜRMEDİNİZ’ DİYOR BANA. Ben bunu samimiyetle şöyle iletmek isterim, (ADNAN OKTAR’I ÖLDÜRMEYİ) BUNU YAPMAYI ÇOK İSTERDİM, İSTEDİM DE ÖRGÜT İÇİNDE. Çünkü o zamanki ruh halimle BU İNSANI GERÇEKTEN YOK ETMEK İSTİYORDUM AMA OLMADI YAPMADIM, YAPAMADIM.” (Emrullah Erdinç-Özkan Mamati, 15.02.2024, https://www.youtube.com/watch?v=6w5XCpOPz0c)
RASİM OZAN KÜTAHYALI:“(ÖZKAN MAMATİ’YE) Şeyi anlatsana HANİ (ADNAN OKTAR’I) ÖLDÜRMEYE KARAR VERMİŞTİN… Özkan gibi, Furkan müdür gibi insanlar aşırı hassasiyeti. Yani bizim emeklerimizin başına bir şey gelecek mi? Peki gelmesi sıfır ihtimal onu söyleyeyim. Ama (FURKAN SEZER) dedi ki, çıkarlarsa 24 saat içinde örgütü toplarlar ama 25. SAAT HEPSİ PARAMPARÇA EDİLİR, HEPSİ ÖLDÜRÜLÜR.” (Flu TV, Özkan Mamati- Rasim Ozan Kütahyalı - İlker Canırlıgil, 14.02.2024)
- Adnan Oktar Davası dosyasında müşteki olarak kullanılan sözde mağdur kızların tamamı Özkan Mamati ve Fırat Develioğlu tarafından baskı, dayatma ve zorla bir araya getirilmiş, bir kısmına ise maddi imkanlar sağlanarak müvekkil Adnan Oktar aleyhine ifade vermeye mecbur bırakılmışlardır. Bu durum dosyanın müştekilerinden Elvan Koçak tarafından 02.07.2024 tarihli bir TV programında açıkça dile getirilmiştir:
“Eşimden ayrılınca iş yerlerini de ayırdık. Yıkım oldu. Bu yıkımın üzerine çocuklar da gelince tabii ki çok zorlandık. Zorlanmaya da devam ediyoruz. Türkiye'deki bütün masraflarımızı, avukat masraflarını, DAVANIN MASRAFLARINI ÜSTLENEN BİRKAÇ KİŞİ VAR SAĞ OLSUNLAR… EKONOMİK OLARAK DA DESTEKLİYOR ÖZKAN AYRICA.” - Özkan Mamati, Adnan Oktar Davası dosyasının eski müştekilerinden T.A de açıkça sözde mağdur genç kadınları kendisinin organize edip maddi olarak desteklediğini anlatmıştır.A ise bu bildiklerini mahkeme heyeti ile şöyle paylaşmıştır:
“Özkan: “MÜŞTEKİ KADINLARA FIRAT BAKIYOR DİĞER MÜŞTEKİLERE DE… Sözümüzü dinledikleri sürece isteyene her tür imkan sağlıyor Fırat. ZATEN HEPİMİZE FIRAT BAKIYOR…”
2. FIRAT DEVELİOĞLU
- Kendi öz kızını sırf müvekkil Adnan Oktar’ı zararlandırmak için çocuk yaşta tecavüz iftirasında malzeme olarak kullanmış bir insandır.
- Kızı, Adnan Oktar dosyasında çocuk yaşta tecavüze uğradığı iddiasında bulunan Fırat Develioğlu katıldığı yüzlerce yayının birinde bile kızının sözde mağduriyetini gündem yapmamış, kızının haklarını savunmamıştır, çünkü kendisi de böyle bir istismar ve saldırının hiçbir zaman yaşanmadığını gayet iyi bilmektedir.
- Katıldığı mahkemede de sadece ticari faaliyetleri bozulduğu için şikayetçi olduğunu söyleyen Fırat Develioğlu, kızının sözde taciz iddiasıyla ilgili şikayetçi olmamıştır. Defalarca müvekkil Adnan Oktar'ın kaç suçtan ceza aldığını vurgularken bir kere bile kızına karşı sözde işlenen suçu saymak aklına bile nedense gelmemiştir.
- Kızı Dilara Aktunç (Develioğlu) mahkemedeki ifade sırasında sanık avukatlarına dönüp, ‘yok mu popo elleme sorusu’ diyecek bir rahatlık gösterirken babası Fırat Develioğlu da kanal kanal dolaşıp ‘bu operasyon benim başarım’ demeyi kızının sözde tecavüze uğramasından daha mühim görmektedir.
- Oysa kızının zarar görme ihtimali bile bir baba için yeri göğü birbirine katması için yeter. Kızı gerçekten çocuk yaşta tecavüze uğramış hiçbir baba hiçbir koşul altında hiçbir konuyu kızının yaşadığı dehşetten daha önemli göremez. Hiçbir baba kızının böyle bir felaket yaşamış olmasını unutmaz, unutturmaz. Hiçbir baba için ticari faaliyetleri, siyasete atılma ihtimali, gövde gösterisi yapma kompleksi kızının yaşadıklarından daha önemli olamaz. Özetle kızı gerçekten tecavüze veya tacize uğramış hiçbir baba Fırat Develioğlu gibi davranamaz.
3. HATİCE URAL
Adnan Oktar Davası dosyasının sözde mağdurlarından biri olan Hatice Ural, Özkan Mamati ve Fırat Develioğlu’nun ağına düşmüş, korkutularak veya menfaat sağlanarak müşteki yapılmış onlarca kadından biridir. Mağduru oldukları kişi müvekkil Adnan Oktar değil, Özkan Mamati ve Fırat Develioğlu’dur. 20 yıldan uzun bir süre müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşı olmuş, bu arkadaşlıktan vazgeçmek istediğinde de 2018 operasyonu düzenlenmeden yani müvekkil ve arkadaşları tutuklanmadan önce kendi isteğiyle arkadaş grubundan ayrılmıştır. Güya korkutulduğu, zora, baskıya, şiddete, şantaja maruz kaldığı bir yerden özgürce ayrılamayacağı açıktır. Son 7 yıldır adeta Özkan Mamati ve Fırat Develioğlu’nun esiri haline gelmiş, ne zaman müvekkilin arkadaşlarına yapılacak operasyona zemin olması için bir CİMER başvurusu yapılması gerekse Hatice Ural kullanılmıştır.Bugün de Hakimlerin yargılandığı davaya müşteki olarak taşınmıştır. Sıradan bir genç kızın durup dururken Yüksek Mahkeme Hakimlerinin yargılandığı bir davada müşteki olmak gibi bir güdüsü olması hayatın olağan akışına aykırıdır.
Ne var ki birçok gazeteci niye haber yaptıklarını ve dosyanın içeriğini bile bilmediklerinden bu 3 kişinin hayali hikayelerini, iftiralarını ve karalamalarını gerçekmiş gibi sayfalarına taşımışlardır. Objektif şekilde iki tarafın söylemlerinin doğruluğunu araştırmaya gerek dahi duymamışlardır. Çoğu yapılan haberi kopyala yapıştır yaparak sadece yaymaktadır. Pek çoğunun ne yazdıklarından bile haberi olmadığı imajı oluşmaktadır.
Tüm bunların yanı sıra, İstinaf Mahkemesinin kararı hukuki bir karar olmakla birlikte bazı açılardan da noksan, bu yönüyle de baştan sona müvekkil ve arkadaşlarının tamamen lehine olarak nitelendirilemeyecek bir karardır. İstinaf Mahkemesinin cinsel saldırı suçları için “beraat kararı verilmesi gerekirken tutuklu bulunmaları hukuka aykırıdır” tespiti yaparak bazı sanıkların tahliyesine karar vermiş olması ADNAN OKTAR DAVASINDAKİ YÜZLERCE HUKUKSUZLUKTAN SADECE BİR KISMININ DÜZELTİLMESİ ANLAMI TAŞIMAKTADIR. Çünkü söz konusu bozma kararında şaşırtıcı bir şekilde İddianame ve kovuşturma aşamasındaki bazı temel usuli hatalara ve hukuksuzluklara hiç değinilmemiştir. Örneğin, savunmalarımızda yüzlerce sayfa yer tutan;
- Yargılamayı yürüten heyetin “doğal hakim” ilkesine aykırı teşekkül etmiş olması,
- Cezalara esas alınan delillerin hukuka aykırılığı,
- Arama – el koyma işlemlerinin hukuka aykırılığı,
- İddianamede kanunun aradığı şartların yer almadığı, suç tarihi ve suç yeri gibi en kritik detayların bulunmadığı,
- Amaç suçun tespit edilememiş olması,
- Non Bis in Idem yani aynı eylemden ötürü 2 kere yargılama yapılamaz ilkesi gereğince geçmişte aynı suçlamalar için alınan onlarca takipsizlik ve beraat kararından hiç bahsedilmemesi, bunlara rağmen aynı asılsız iddialar üzerine kurulu bir iddianame yazılmış ve yargılama yapılmış olması... gibi dosya bakımından çok önemli olan en temel ve kritik hukuki problemler hiçbir şekilde tartışılmamış, sanıkların bu yöndeki istinaf başvuruları neticesiz bırakılmıştır. Bu sebeple de bahse konu bozma kararı müvekkil ve arkadaşları tarafından, her yönüyle katıldıkları ve memnun oldukları bir karar değil, noksan ve düzeltilmesi gereken yönleri olan bir karar olarak görülmüştür.
Buna rağmen, sadece bazı açılardan hukuksuzluğun ortaya konulması bile Adnan Oktar Davası kumpasını organize edenlerde adeta bir şok etkisi yaratmış ve akabinde zincirleme olarak yeni hukuksuzluklar yaşanmıştır. Nitekim Nedim Şener gibi bazı gazetecilerin ve dosyanın husumetli müştekilerinin açık beyanları da İstinaf Mahkemesi Hakimlerinin hukuka aykırı olarak hedef alındıklarını ortaya koymaktadır. Bu beyanlarında açıkça İstinaf Hakimlerini “vakitlice kontrolleri altına alamadıkları” için bu bozma kararının çıktığını söylerken, Yargıtay’da onama kararı çıkması için YARGIYA BASKI UYGULADIKLARINI İKRAR ETMİŞLERDİR:
NEDİM ŞENER: "Adnan Oktar suç örgütü, hatırlıyor musun 8.000 yıl isteniyor, 8000 yıl! Ne oldu? AZ DAHA YARGITAY’DA, EĞER YAZIP ÇİZMESEK BERAAT, ŞEY TAHLİYE OLUYORLARDI!" (TVNET kanalı, Net Bakış programı, 9 Eylül 2024)
Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik operasyonu gerçekleştiren eski polis memuru Furkan Sezer de, bir programda, MEDYADA YAPTIKLARI KONUŞMALARLA YARGI MENSUPLARINI BASKI ALTINA ALDIKLARINI anlatmaktan çekinmemiştir:
FURKAN SEZER: "Bu dosyayı çöp etmek için bekleyen bir takım, tırnak içinde, hukuk insanları var. DOLAYISIYLA, KONUŞMAYA BAŞLADIK, ANLATMAYA BAŞLADIK... O FARKINDALIĞI OLUŞTURDUK. YANİ OLUŞTURDUĞUMUZA İNANIYORUM." (Medyascope, Müge İplikçi ile Zeytin Dalı, İpek Özbey ve Furkan Sezer anlatıyor, 9 Ağustos 2024)
Yine Twitter (X) platformunun bir sohbet odası programında, 28 Nisan 2022 tarihli programda İstanbul Esenyurt Üniversitesi rektörü olan Selman Öğüt,İLK İSTİNAF KARARI SONRASINDA TUTUKLU YARGILANAN SANIKLARIN SERBEST BIRAKILMASININ KENDİLERİ TARAFINDAN ENGELLENDİĞİNİ, SERBEST KALAN KİŞİLERİN YENİDEN TUTUKLANMASININ O PROGRAMA KATILAN “KIYMETLİ HAZİRUN SAYESİNDE” GERÇEKLEŞTİĞİNİ İTİRAF ETMİŞTİR. Aynı programda, "yaptıkları anlık çabaların çok çok önemli olduğunu, bir iki gün bile geç kaldıklarında atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini, bu yüzden söz konusu faaliyetleri sistematik şekilde yapmaya devam etmeleri gerektiğini" de söylemiştir.
Özkan Deniz (Mamati) 10 Ocak 2023 tarihinde Kanal D televizyonunda Hakan Ural tarafından sunulan Neler Oluyor Hayatta isimli programa katılmıştır. Burada Sayın Cumhurbaşkanımıza iftira niteliğinde bir konuşma yapmış, Adnan Oktar ve arkadaşlarının normal şartlarda beraat edeceğini ama güya Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesiyle hapiste tutulduklarını ima etmiş, “bugün Cumhurbaşkanımız olmasın çıkarlar” şeklinde konuşmuştur.
Yine dosyanın husumetli müştekilerinden birisi olan FIRAT DEVELİOĞLU da, çeşitli tarihlerde katıldığı TV programlarında yargı camiasını töhmet altına sokan söylemlerde bulunmuş, Adnan Oktar ve arkadaşlarını hapiste tutan kişinin kendisi olduğunu öne sürmüştür. Örneğin 2022 yılı Mayıs ayında Beyaz TV kanalında yayımlanan Beyaz Futbol programında, Adnan Oktar’ın 4 yıldır cezaevinde olduğunu, çıkmak isteyip çıkamadığını çünkü kendisinin onu durdurduğunu, buna da çok ciddi kaynaklar ayırdığını beyan etmiştir.
“ARKADAŞLAR BENİ TANIMIYORLAR, BENİ BİLMİYORLAR, TAMAM MI? Ben Türkiye’nin, belki de dünyanın, en …..silahlı suç örgütlerinden birini 4 yıldır 200 kişisi ile cezaevinde tutan bir adamım. …KİMSENİN BECEREMEDİĞİ, BAŞARAMADIĞI BİR ŞEYİ BEN … BUNU YAPABİLEN BİR İNSANIM.” (https://www.youtube.com/watch?v=1fDDU8ejixU)
“Ben Türkiye’nin en … bir örgütünü 200 tane militanıyla silahlı militanıyla beraber 4 senedir cezaevinde tutma hukuki gücü olan bir insanım… BENİM BÖYLE BİR GÜCÜM VAR, çünkü gerçekten bunla ilgili çok fazla işte, hukukla ilgili çalışmalarım var, avukatlarım var, avukat ordum var…” (https://www.youtube.com/watch?v=_wHvl9OB3-I)
Tüm bu beyanlar ve eylemler bir arada değerlendirildiğinde, Adnan Oktar Davası’nın işleyişinde bir takım hukuk ihallleri ve yargıyı etkileme / yönlendirme girişimleri olduğu açıkça görülmektedir.
ORTADA EĞER GERÇEKTEN SUÇ VEYA SUÇA DAİR HERHANGİ BİR ŞEY OLSA KİMSENİN MÜVEKKİLİN TAHLİYE OLMAMASI İÇİN “ÇABA GÖSTERMESİNE” İHTİYAÇ OLMAYACAĞI AÇIKTIR.
Bütün Adliyelerde büyük harflerle yazılı olan “Adalet Mülkün Temelidir” sözü mühim bir gerçeğe işaret etmektedir. Adalet ortadan kalktığında Devletin temeli sarsıntıya uğrar. Derin devlet yapılanmalarının Yargı kurumlarını kontrol altına alma çabalarının gayesi de budur. Çünkü adaletin olmadığı yerde toplumsal düzen, ekonomik refah, ilerleme ve gelişme mümkün olmayacağı gibi her türlü yıkım ve tahribat hızla gelişir. Sözcü Gazetesi, Halk TV gibi sol basın başta olmak üzere, tüm vatansever, aydın, Atatürkçü, milliyetçi, vicdanlı insanların bu gerçeği hiçbir zaman göz ardı etmemeleri gerekir. 14.11.2024