Müvekkil Adnan Oktar, uzun yıllardan beri, kainattaki en önemli konuların başında SEVGİNİN geldiğini, ALLAH'IN KAİNATI SEVGİ AMAÇLI YARATTIĞINI ve asıl üzerinde durulması gereken konunun da sevgi olduğunu sürekli olarak tekrarlamaktadır. Şu anda toplum içinde de sevgisizlik sorununun ileri boyutlara geldiğini, sorunların sadece sevgisizlik kaynaklı olduğunu,her yerde sürekli sevgisizlik telkini verildiğini, özellikle dini temsilcilerin SEVGİDEN HİÇ BAHSETMEDİKLERİNİ ve GENÇLERİN, SEVGİSİZLİK NEDENİYLE MANEVİYATTAN UZAKLAŞTIKLARINI esefle izlemektedir. Hukukun geldiği vahim durumun da sevgisizlikle alakalı olduğuna inandığından, bu konudaki önem arz eden görüşlerini kamuoyunun dikkatine sunmaktadır. Müvekkilin, bu konudaki açıklamalarını aşağıda takdirinize sunuyoruz:
Allah, ancak sevgi gözü ile tanınabilir. Allah'ı seven, onun yarattıklarındaki güzellikleri ve muhteşemliği görebilen, O'nun heybetini ve büyüklüğünü kavrayabilen bir insan, Allah'a derin bir hayranlık içinde sevgi duyabilir. Tüm kainat ve içindekiler Allah'a ait olduğuna göre, Allah'a sevgi duymak, yaratılmış tüm varlıklara sevgi duymayı da beraberinde getirir. Her şey, tüm muhteşem detaylarıyla, ince bir mükemmellik ve estetikle ve belli bir amaca göre yaratılmıştır. İşte bunu anlayan bir insanın, yaratılanı anlama yeteneği ve ona sevgi gücü de artar. Artık karşılaştığı hiçbir görüntü, rasgele, görüp geçebileceği görüntüler değildir. Her birinde hayran olacağı detaylar, Allah'a şükredebileceği güzellikler saklıdır.
Allah'ı anlayabilmek, Allah'ı sevebilmek ve O'nun gücünü hakkıyla kavrayabilmek için, Allah'ın yarattıklarına yakından ve dikkatle bakmak şarttır. Yaratılmış mucizeleri anlayabilen insan, Allah'ı da o oranda anlar. Anladıkça hayran olur ve sevgide derinleşir.
İşte bu nedenle Allah ayetlerinde, Müslümanların, yere ve göğe bakıp yaratılanlar üzerine düşünmelerini, tefekkür etmelerini istemektedir. Çünkü yer-gök, Allah'ın eşsiz eserleriyle doludur.
ÜZERLERİNDEKİ GÖĞE BAKMIYORLAR MI? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok.
YERİ DE (NASIL) DÖŞEYİP-YAYDIK? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.
(Bunlar,) 'İÇTEN ALLAH'A YÖNELEN' HER KUL İÇİN 'HİKMETLE BAKAN BİR İÇ GÖZ' VE BİR ZİKİRDİR. (Kaf Suresi, 6-8)
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191)
Şüphesiz, mü'minler için GÖKLERDE VE YERDE AYETLER VARDIR.
Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.
Gece ile gündüzün art arda gelişinde (veya aykırılığında), Allah'ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde AKLINI KULLANAN BİR KAVİM İÇİN AYETLER VARDIR. (Casiye Suresi, 3-5)
Sevgiyi Unutup Sadece İbadetin Farzından Bahsetmek
Allah, insanların, yeri göğü inceleyerek, düşünerek, idrak ederek, severek, hayran olarak ibadet etmelerini istemektedir. Allah'ı sevmenin, O'na hayran olmanın coşkusuyla kılınan bir namaz, O'na şükrederek yapılmış her zikir, O'na teşekkür etmek için yapılmış olan her ibadet, hem çok kıymetlidir hem de çok zevklidir.
Ancak günümüzde gerek Diyanet İşleri Başkanlığı gerekse bir kısım hocalar, insanların sadece dini vecibelerini yerine getirmelerini YETERLİ GÖRMEKTEDİRLER.Allah'ı sevmelerinin, Allah'ın da kendilerini sevmesinin önemini hiç DİLE GETİRMEMEKTEDİRLER.Kainatın yaratılış amacını GÜNDEMLERİNE ALMAMAKTADIRLAR. Bunun yerine, uzun uzun abdestin nasıl alınması gerektiğini, abdest sırasında üzerine su sıçrarsa ne yapılması gerektiğini, namaz sırasında hangi düzene uyulması gerektiğini, ibadetlerde hangi kuralın takip edilmesi gerektiğini anlatmaktadırlar. Özellikle dini programların yoğun olduğu Ramazan aylarında, TV kanallarına bir kısım hocalar çıkmakta, şekli ibadetlerin nasıl olması veya olmaması gerektiği konusunda saatlerce konuşmakta, fakat ALLAH'IN KAİNATI YARATIŞ AMACI OLAN SEVGİDEN TEK KELİME BAHSETMEMEKTEDİRLER.
Kuran'da namaz da abdest de belli ayetler ile tasvir edilmiştir. Dolayısıyla, Kuran'a başvuran bir insan için ibadetler açıktır. "Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez" (Bakara Suresi, 185) ayetinde haber verildiği gibi Allah, tüm ibadetleri kolay ve anlaşılır kılmıştır.
Dolayısıyla, bu kadar kolay kılınmış ibadetlerin yalnızca şekli bir kısım kişiler tarafından saatlerce anlatılıyorsa, orada devreye artık bidatler girmiş demektir. Günümüzde, Diyanet de, söz konusu hocalar da, Müslümanlara Allah'ı tanıtmak yerine, tüm vakitlerini bunları anlatmaya ayırmaktadırlar.
OYSA Kİ BÜTÜN İBADETLERİN AMACI SEVGİDİR. İnsanlar, bir mecburiyeti yerine getirmek veya kurallara uymak için değil, ALLAH'I SEVDİKLERİ İÇİN İBADET EDERLER. Namaz, Allah'a olan teşekkürün, Allah'a olan minnettarlığın en güzel ifadelerinden biridir. İşte bu yüzden Peygamberimiz (sav), namaz için "gözümün nuru" ifadesini kullanmıştır.
Ama sevgi olmazsa, kişi ne için ibadet ettiğinin farkında değilse, Cenab-ı Allah'ı tanımamışsa, Allah'a ve Allah'ın yarattıklarına uzak, mesafeli ve sevgisizse, o zaman kişinin yaptığı ibadetin Allah için hiçbir önemi olmayabilir. Çünkü Allah, Kendisine sevgi sunmayana, sevgisini sunacak değildir.
Allah ayetinde, bu konumda olan kişileri şöyle tarif etmiştir:
İşte (şu) NAMAZ KILANLARIN VAY HALİNE, Ki onlar, NAMAZLARINDA YANILGIDADIRLAR, GÖSTERİŞ YAPMAKTADIRLAR. (Mâ'ûn Suresi, 4-5-6)
Her İyiliğin Başı Allah'ı Sevmektir
- Allah'ı tanımak,
- Manevi anlamda güçlü olmak,
- İbadetleri -görev icabı değil- zevkle yapmak,
- Yaratılanlardan zevk almak,
- Derinleşmek,
- Maneviyatla beslenmek
- Hayatın her anındaki hayır ve hikmetleri çözebilmek için
ALLAH'I ÇOK SEVMEK GEREKMEKTEDİR.
Her iyiliğin başı Allah’ı sevmektir. Dünyada mutlu hayat, ahirette cennetin sonsuz nimetleri bu sevgi sayesinde elde edilir.
Allah sevgisi, O'nun yarattıklarıyla bir bütün olduğu için, Allah'ı sevenin O'nun yarattıklarına kayıtsız kalabilmesi mümkün değildir. Sevgiye sahip bir insan, tüm güzelliklerin ve kurtuluşun anahtarını da elinde tutuyor demektir.
- Dini zorlaştırarak, insanları dinden uzaklaştırmaya çalışanlar;
- Bağnaz anlayışı dikte ederek Rahman ve Rahim sıfatlarına sahip yüce Allah'ı, -HAŞA- sürekli "cezalandırma" ile özdeşleştirenler;
- Dini, sevgiden uzak, soğuk ve karanlık bir dünya şeklinde sunmaya çalışanlar,
insanların Allah'a yaklaşmasının önündeki en büyük engeldirler.
Böyle bir din anlayışını duyup gören gençlerimiz, her geçen gün kendi Yaratıcılarından uzaklaşmakta, kendilerini dinden uzak ideolojilerin içinde bulmaktadırlar. Sevgiyle anlatılan dine dört elle sarılabilecekken, Allah'ı çok iyi anlayabilecekken, dinlerinin sevgi dini olduğunu çok iyi kavrayabilecekken,
- Sırf bidat ve gelenek dininin kurallarını duyduklarından,
- Bu dinde hep nefret ve cezaya dair hurafeler işittiklerinden,
- Dini anlatanlardan sevgiyi hiç duymadıklarından,
güzeller güzeli dinimizden sürekli olarak uzaklaşmaktadırlar.
Eğer bir Müslüman samimi olarak dinde tebliğ amacındaysa, önce kendisi Allah'ı çok sevecek, sonra Allah'ınyarattıklarını takdir edebilecek, yaşadığı dinin bir sevgi dini olduğunu unutmayacak ve karşı tarafa bu sevgiyi yansıtabilecek bir anlayış ve iman içinde olmalıdır. Şayet Diyanet ve bir kısım hocalar, geleneksel yöntemleri kullanarak, sevgiden hiç bahsetmeyerek tebliğe devam edeceklerse, gençler arasında ateizmin, Deizmin neden yayıldığını araştırmalarına, bu konuda anketler yapmalarına gerek yoktur. Bunun sebebi kullandıkları yöntemlerdir ve bunu da gayet iyi bilmektedirler.
Sevgiye dayalı İslam anlayışını gerek kitaplarımda gerekse katıldığım canlı yayın programlarındaSÜREKLİ DİLE GETİRDİM ve BUNUNLA ÇOK FAZLA GENCİN İSLAM'A KAZANDIRILMASINA VESİLE OLDUM. Bu gerçeği, kimse inkar edememektedir.
Bizim yöntemlerimizi eleştirerek bizi yargı önünde ifade vermeye zorlayan derin güçler de bunu çok iyi biliyorlardı. Yöntemlerimizin güçlü ve etkili olduğunun, insanları İslam'a kazandırdığımızın farkındalardı. Doğruyu anlattığımızı ve bunu etkili yaptığımızı görüyorlardı. Bu başarılar karşısında; din olarak hurafeleri tanıyan, bu nedenle de nefret ve öfke dolu, tartışmacı, çatışmacı, dinsiz ve mutsuz bir toplum oluşturma hayallerinin ellerinden gitgide uzaklaştığını da fark etmişlerdi. Bugün, bu konudaki tüm başarılarımıza rağmen SUSTURULMUŞ VE HAPSEDİLMİŞ OLMAMIZIN TEMEL NEDENİ BUDUR.
Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, bana devletim imkan verdiği takdirde, gençler üzerindeki bu kara kabusu çok rahatlıkla ortadan kaldırabilirim. Yine daha önce belirttiğim gibi, BUNUN İÇİN CEZAEVİNDEN ÇIKMA GİBİ BİR TALEBİM YOKTUR. Bana sadece belirli şartların sağlanması yeterlidir. Ben bir Müslümanım ve benim dileğim, insanların, DECCALİYETİN KARABASAN ETKİSİNDEN KURTULARAK ALLAH'I TANIMALARI, ALLAH'I ÇOK SEVMELERİ, bu ülkenin İSLAM'IN AYDINLIK YÜZÜYLE ve İMANIN NEŞESİYLE tanışmasıdır. BENİM BUNDAN TEK KİŞİSEL KAZANCIM İSE ALLAH'IN RIZASINI KAZANMAKTIR.
Bu esnada elbette dileğimiz, Diyanetin ve televizyonlarda yayın yapma imkanına sahip olan hocaların, toplumumuz için en gerekli ama aynı zamanda en eksik kalmış olan konunun, yani SEVGİNİN üzerinde durmalarıdır. Çünkü ALLAH, SEVGİYİ DE SEVENİ DE ÇOK SEVER. Allah bir ayetinde şöyle belirtmiştir:
"Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. GERÇEKTEN BENİM RABBİM, ESİRGEYENDİR, SEVENDİR." (Hud Suresi, 90)