TÜRKİYE CUMHURİYETİ ADALET BAKANLIĞI’NA

Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç Beyefendi Dikkatine

Konu: Müvekkil Adnan Oktar’ın avukat görüş kısıtlılığının İstanbul 1 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılmış olmasını takiben, Van Yüksek Güvenlikli KCİK Savcısı’nın hukuka aykırı girişimi ve talebiyle Van İnfaz Hakimliği tarafından alınan kararla, adeta bir nevi gece yarısı operasyonu yapılarak, müvekkile yeniden avukat görüş kısıtlılığı getirilmesi hakkında

SAYIN BAKANIM,

Malumunuz olduğu üzere müvekkil Adnan Oktar hakkında tutuklandığı 2018’den bu yana neredeyse kesintisiz olarak avukat görüş kısıtlılığı uygulanmaktadır. Türkiye’deki hiçbir PKK, DHKPC, FETÖ gibi terör örgütleri sanıklarına veya mafya yapılanması liderine uygulanmayan bu kısıtlılık hukuki ve haklı sebebi olmaksızın, müvekkilin tüm savunma haklarını ihlal ederek 7 yıldır devam ettirilmiştir. Aşağıda izah edeceğimiz üzere, bu süreç içerisinde bu hukuka aykırı uygulama İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılmış ve hemen akabinde sırf bu hukuk dışı kısıtlamayı devam ettirebilmek için suni bir dosya oluşturularak, müvekkil 8 bin yıl hüküm almış olmasına rağmen yeniden tutuklanmış,tutuklandığı dosyadan yeniden avukat görüş kısıtlılığı getirilmiştir. Tutukluluğunun yasal süresi dolmuş olmasına rağmen sırf avukat görüş kısıtlılığının devam ettirilmesi adına zaten hükümlü olarak cezaevinde bulunan müvekkil için “kaçma şüphesi” gibi gerçekleşmesi olanaksız muhal gerekçelerle tutukluluk devam kararları alınmıştır.

İstanbul 1 Ağır Ceza Mahkemesi ise müvekkilintutuklu olduğu 2024/74 E sayılı dosyada ESAS HAKKINDA SAVUNMANIN YAPILMASI AŞAMASINA GELİNDİĞİNDEN 06.12.2024 tarihinde avukat görüş KISITLILIĞI KARARINI KALDIRMIŞTIR.AYNI GÜN BİR İKİ SAAT İÇİNDE müvekkilin yargılandığı dosyalar hakkında hiçbir bilgisi olmayan Van Yüksek Güvenlikli KCİK savcısı tarafından, HAKLI VE HUKUKİ HİÇBİR GEREKÇE ÖNE SÜRÜLMEDEN, apar topar yeniden avukat görüş kısıtlılığı talebinde bulunulmuş, bu talep JET HIZIYLA VAN İNFAZ HAKİMLİĞİ TARAFINDAN KABUL EDİLMİŞ, AĞIR CEZA MAHKEMESİ HEYETİNİN VERMİŞ OLDUĞU HUKUKİ KARARIN ADETA ARDINDAN DOLANILARAK kanuna, Yargıtay içtihatları ve AYM kararlarına aykırı olarak yeniden kısıtlılık kararı verilmiş ve bu karar müvekkile mesai saatinden sonra, gecenin ilerleyen saatlerinde tebliğ edilmiştir.

Müvekkil ağır hukuk ve hak ihlaline sebep olan bahse konu kısıtlılık kararının uygulandığı ilk günden bu yana bu duruma hayır gözüyle bakmış, yaptığı tüm görüşmelerin Devletimizin bilgisi dahilinde gerçekleştirilip kayıt altına alınmasından hiçbir rahatsızlık duymamıştır. Ancak sizin de takdir edeceğiniz üzere bir Ağır Ceza Mahkemesi tarafından esas hakkında savunma aşamasına gelindiği için hukuken ve vicdanen sonuna kadar haklı bir kararla kaldırılmış olan kısıtlılık uygulamasının dosya hakkında hiçbir bilgisi bulunmayan bir cezaevi savcısı tarafından,

  • hiçbir haklı dayanağı ve gerekçesi olmadan,
  • tek bir kelime dahi suça veya suç işleme şüphesine dair bir tespit bulunmadığı halde,
  • hukukun alenen çiğnenmesi göze alınarak,
  • mesai saati bitmiş olmasına rağmen Sayın İnfaz Hakimi ve adliyedeki diğer memurları muhtemelen evinden getirtip,
  • kurumdaki infaz birimi memurunu kararın tebliğ edilmesini sağlamak için evine göndermeyip kurumda bekletip

garip ve şaşırtıcı bir telaşla göz göre göre hukuku çiğnemesi Türkiye Cumhuriyeti gibi bir hukuk devletinde asla kabul edilebilir bir durum değildir. Ve bu durum, müvekkilin yargılandığı dosya hakkında hiçbir bilgisi olmayan Sayın Cezaevi Savcısı’nın basın ve bazı husumetli müştekilerin oluşturduğu baskı ve yıldırma ortamı sebebiyle (detayları ileride açıklanacaktır) adalete ve kanunlara göre değil, “aman başım belaya girmesin, ben kendimi sağlama alayım da” güdüsüyle hareket ettiği şüphesini oluşturmuştur.

Sayın Makamınızın bilgisi dışında gelişmiş olduğuna inandığımız bu hukuk ihlali hakkında bazı önemli hususları bilgilerinize arz etmek isteriz:

1.  Müvekkil Adnan Oktar’a avukat görüş kısıtlılığı uygulanması kararı, 3 ayrı Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, 9 ayrı hakim tarafından kanuna ve hukuka aykırı bulunarak kaldırılmıştır. Sayın Cezaevi Savcısı kendisini tüm bu yargı makamlarının adeta üstünde görerek, somut hiçbir dayanağı da olmadığı halde kısıtlılık talebinde bulunmuştur. Bu hukuksuz talep ise İnfaz Hakimliği eliyle uygulamaya geçirilmiştir.

    Bilindiği üzere, İnfaz Hakimlikleri ceza infaz kurumunda yer alan tutuklu ve hükümlülere ilişkin cezaevi idaresinin eylem ve işlemlerinin şikayet yolu ile kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgeler ile hukukun genel ilkelerine uygunluğunun denetlenmesi için oluşturulmuş birimlerdir. İnfaz işlemlerine ilişkin olarak hem idari hem de adli nitelikteki işlem ve kararlara karşı yapılacak şikayet ve itirazları incelemekle görevlidir. Bu yönüyle, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından avukat görüş kısıtlılığı kaldırılmışken, bir cezaevi savcısının keyfi ve hukuki dayanağı olmayan bir talebiyle yeniden kısıtlama uygulaması getirmeye yetkin, tam teşekküllü bir mahkeme olarak kabul edilebilmesi dahi tartışmalıdır.

    Müvekkil Adnan Oktar hakkında 06.12.2024 tarihinde İstanbul 1 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılan avukat görüş kısıtlılığı aslında en başından itibaren hukuk ihlal edilerek yapılan bir uygulamadır. Ve bu uygulamanın hukuken zemini ve fiilen gerekliliği olmadığına dair de neticede 3 ayrı Ağır Ceza Mahkemesi Heyetinin yani 9 ayrı hakimin ortak kanaati vardır. Şöyle ki;

    • Müvekkile 2018’de tutuklanmasından kısa bir süre sonra savcılık talebi ve Sulh Ceza Hakimliği kararlarıyla avukat görüş kısıtlılığı uygulaması yapılmıştır.
    • Bu hukuk dışı uygulama, Edirne F Tipi YGCİK’nun 04.01.2019 tarihli değerlendirme raporu raporunda “TUTUKLUNUN KAPALI GÖRÜŞ KAYITLARI İLE KISITLAMA KARARLARI DOĞRULTUSUNDA YAPILAN AVUKAT GÖRÜŞME KAYITLARINDA ÖRGÜTSEL FAALİYETLERİNİN DEVAM ETTİĞİNE DAİR HERHANGİ BİR BİLGİ VEYA BELGEYE ULAŞILAMAMIŞTIR.” değerlendirilmesi üzerine KALDIRILMIŞ, ancak kısa bir süre içinde Savcılığın hukuka aykırı girişimleriyle yeniden uygulanmaya başlanmıştır.
    • İstanbul 30. ACM, 16.02.2023 tarihinde, “Dosyada gelinen aşama, sanığın başkaca yargılama dosyalarının bulunması, CİK tarafından gönderilen yazının içeriği dikkate alındığında kısıtlama kararının devamında bir zorunluluk ve HUKUKİ GEREKLİLİK BULUNMADIĞINDAN mahkememizce daha evvel verilen 16.11.2022 tarihli KISITLAMA KARARININ UZATILMASINA YER GÖRÜLMEMİŞTİR.” ifadeleriyle ara karar kurmuş ve görüş KISITLILIĞINI KALDIRMIŞTIR.
    • Şu an halen yargılaması devam eden 2024/74 E sayılı dosyanın soruşturma savcısı 03.2023 tarihinde, Müvekkil için o dönem İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza. Dairesinde istinaf incelemesinde bulunan 2023/310 E sayılı dosyadan kısıtlama talebinde bulunmuştur. İstanbul BAM 1. Ceza Dairesi, talebi İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesine yönlendirmiştir.
    • İstanbul 30. Ağır Ceza MahkemesiTALEBİ REDDETMİŞTİR. Savcılık talebinde müvekkilin görüştüğü avukatların sayısı, kısıtlılık talebine gerekçe olarak gösterilmiş, red kararında ise şöyle denmiştir:
      “... DAHA EVVEL DOSYAYA SUNULAN RAPORLARIN İÇERİĞİ VE GÖRÜŞMELERİN DAHA ÇOK TANIŞMA VE DAVA DOSYALARI İLE ALAKALI OLDUĞUNUN BELİRTİLMESİ karşısında bu aşamada başka kovuşturma dosyalarının da bulunması gözetilerek talebin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” (İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Dosya-Karar No: 2022/158 Esas - 2022/279, 30.03.2023 tarihli Ek Karar).
    • Savcılığın red kararına itirazını değerlendirenİstanbul Ağır Ceza Mahkemesi de 05.04.2023 tarihinde İTİRAZI REDDETMİŞTİRYANİ BUGÜN CEZAEVİ SAVCISININ ÖNE SÜRDÜĞÜ AYNI GEREKÇELERLE TALEP EDİLEN KISITLILIĞIN GEREKLİ OLMADIĞINA İLİŞKİN KARAR ÜST MAHKEMENİN TASDİKİ İLE KESİNLEŞMİŞTİR.
    • Bunun üzerine soruşturma savcısı hukuka aykırı kısıtlılık uygulamasının ne olursa olsun devam etmesi çabasıyla, önce müvekkilin şu an kovuşturma aşamasında olan dosyasından tutuklanması talebinde bulunmuş, sonra da aynı dosyadan avukat görüş kısıtlılığı talep etmiştir. Savcılığın bu talebi İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 14.04.2023 tarih 2023/3418 D.iş kararıyla kabul edilerek yeniden kısıtlılık uygulaması başlamıştır. Soruşturma savcılığı tarafından alenen ve açıkça, Ağır Ceza Mahkemelerinin kesinleşmiş kararı arkasından dolanılmıştır.
    • Bahse konu karar ise İstanbul 1 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06.12.2024 tarihli ara kararıyla;
      “Dosyada esas hakkındaki mütalaanın verilmiş olması, bu kapsamda esas hakkında savunma yapmak üzere sanıklarve müdafilerinin süre talep etmiş olması, henüz sanık Adnan Oktar'ın esasa ilişkin savunmasının alınmamış olmasıBU AŞAMADA SAVUNMA HAKKI ÜSTÜN KILINARAK 5275 Sayılı Kanunun 59. maddesi uyarınca uygulanmakta olan kısıtlama kararının KALDIRILMASINA” denilerek kaldırılmıştır.

    Görüldüğü gibi müvekkile uygulanan avukat görüş kısıtlılığının kaldırılması için farklı Ağır Ceza Heyetlerinin farklı ve hukuken haklı kararları bulunmaktadır. Bu kadar Ağır Ceza Mahkemesi hakiminin dosyanın durumu ve kanunların gereğini göz önüne alarak verdikleri kararı, bir cezaevi savcının dosya hakkında hiçbir bilgisi ve muhtemelen konuyla ilgili mesleki tecrübesi de olmamasına rağmen hiçe saymış olması makul ve hukuki bir tutum değildir.

    2.  Dosyanın husumetli müştekilerinin Van’da görüşmeler yaptıklarını ve bundan sonra kendi istediklerinin yapılacağını dile getiren açıklamaları Sayın Savcı’nın bu hukuk dışı tutumuyla birlikte değerlendirildiğinde ciddi bir şüphe oluşmaktadır.

      Daha önce de farklı dilekçelerle Makamınızı bilgilendirdiğimiz üzere, 2018 tarihinde Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik operasyonu yapan, eski polis müdürü Furkan Sezer isimli şahıs, 9 Ağustos 2024 tarihinde katıldığı bir programda VAN’A GELEREKmüvekkil Adnan Oktar’a özgürlüğünden mahrum bırakılan herhangi biri gibi davranılmaması, insan haklarının gerektirdiği HER MAHKUMUN SAHİP OLDUĞU ASGARİ HAKLARDAN MÜVEKKİLİN MÜMKÜN OLDUĞUNCA YARARLANDIRILMAMASI GEREKTİĞİ HAKKINDA CEZAEVİ SAVCISI VE MÜDÜRLERİYLE GÖRÜŞMELER YAPTIKLARINI açıklamıştır.

      Benzer şekilde dosyanın husumetli müştekilerinden ÖZKAN MAMATİ (DENİZ) VE FIRAT DEVELİOĞLU’NUN DA MÜVEKKİLİN HUKUKİ HAKLARININ UYGULANMAMASI İÇİN BASKI UYGULADIKLARINA DAİR BEYANLARI bulunmaktadır. Şunu da ifade etmek gerekir ki müvekkil bu kişilerin Devletimizin memur ve görevlileri üzerinde etkisi olabileceğine inanmamakta, Devletimizin tüm kurumlarına güvenmektedir. Ne var ki bu kişiler başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bazı devlet yetkililerine iftira ederek sanki bazı Devlet Büyüklerinin müvekkil aleyhine oldukları ve hukuksuz uygulamaları destekledikleri imajı da oluşturmaktadırlar.

      Eski polis Furkan Sezer, müvekkilin Erzurum Dumlu Cezaevinde hukuken sahip olduğu temel hakları kullanmasından rahatsız olduğunu beyan ederek, Van’a sevk edilmesini sağladıklarını, VAN YÜKSEK GÜVENLİKLİ CEZAEVİNDE İSE KENDİSİNE “FARKLI” DAVRANILMASININ SAĞLANMASI İÇİN ADLİ VE İDARİ YETKİLİLERLE GÖRÜŞTÜKLERİNİ şöyle açıklamıştır:

      FURKAN SEZER: Tabii, listeler yayınlandı ve bu görüştüğü avukatlardan da hiçbiriyle hiçbirinden vekalet vermemiş, hiçbirine vekalet vermemiş öyle görüşüyor ve saatlerce yüzlerce kez görüşüyor. Şimdi Van'da, inşaAllah yani VAN'DA AYNISI OLMAZ DİYE YANİ ORADAKİ YETKİLİLERLE DE GÖRÜŞTÜK. Müştekiler de çok iyi takip ediyorlar, sıkı takip ediyorlar. Müşteki avukatları da çok sıkı takip ediyorlar. Orayı işte Edirne'ye, Erzurum'a çevirmez diye umuyoruz. (Medyascope, Müge İplikçi ile Zeytin Dalı, 9 Ağustos 2024, https://www.youtube.com/watch?v=yX8w9-0mGtw&t=649s)

      Eski polis Furkan Sezer açıklamasında dosyanın husumetli müştekilerinin ve müşteki avukatlarının da Van’a gittiklerini yine aynı şekilde Van’daki yetkililer ve diğer bazı kişilerle görüşmeler yaptığını söylemiştir. Bu bilginin doğru olduğu, Özkan Mamati (Deniz)’in kendine ait sosyal medya hesabında, müvekkilin Van Yüksek Güvenlikli Cezaevine sevk olduğu tarihlerde Van’dan paylaştığı fotoğrafla da teyit edilmiştir:


      Özkan Mamati (Deniz) bu paylaşımında üstü kapalı anlatımlarla Van’ın Adli ve İdari yöneticileriyle görüştüğünü söylemiştir:

      ÖZKAN MAMATİ: “Baharın başında gittim baya sevdim Vanımızı. YEREL İNSANLARLA ÇOK GÜZEL DOSTLUKLAR KURDUM. Van halkımız inanılmaz misafirperver, SAĞOLSUNLAR BENİ AĞIRLADILAR. KENDİLERİYLE KUCAKLAŞIP YAKIN ZAMANDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ayrıldım. YİNE GELECEĞİM DEDİM. BAŞIM GÖZÜM ÜSTÜNE DEDİLER” 

      Fırat Develioğlu ise MÜVEKKİLİN ERZURUM’DAN VAN’A SEVK EDİLMESİNİ KENDİLERİNİN ORGANİZE ETTİKLERİNİ ANLATIRKEN, VAN’DAKİ DEVLET ERKANINI, CEZAEVİ SAVCISI VE CEZAEVİ MÜDÜRÜNÜ DE “BİLGİLENDİRDİKLERİNİ” İMA ETMEKTEDİR. Kendilerini bir ilin üst düzey mülki erkanını bilgilendirecek konumda gören ve Devletin Valisinden, Savcısından bahsederken “uyanık olacaklarını düşünüyorum” diyerek aba altından sopa gösteren üslup kullanmaları da dikkat çekicidir.

      FIRAT DEVELİOĞLU: … Dolayısıyla bunu Erzurum'da biraz işte şey yaptık gerekli müracaatları yaptık, orada Erzurum'da gerekli şekilde zapt edilememiş olduğunu şey yaptık veyahut ilk başta böyle başlasa da daha sonra kanunları ve kuralları gevşettiğini, kendine bir hareketi alanı açmış olduğunu tespit ettik. Bunun üzerine devletimize müracaat ettik yerine değiştirdiler. VAN'DA, VAN VALİSİ İŞTE VAN'IN İLGİLİ CEZAEVİ SAVCISI, CEZAEVİ MÜDÜRÜ BUNLARIN UYANIK OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM. Adnan Oktar'ın bu kanunu kullanma oyunlarına gelmesinler. (Bahar Feyzan-Fırat Develioğlu, 29.02.2024 https://www.youtube.com/watch?v=gyDuxN4Az9E)

      FIRAT DEVELİOĞLU: "Hapishanede izole edilmesi gerekir. Yani böyle bildiğimiz yani bunu normal bir insan sayıp da bunu, bu da bir insan, buna da biz demokratik hakları verelim falan dediğiniz zaman bunun tarzı farklı… BUNLARIN ÖZGÜRLÜKLERİNİN KISITLANMASI GEREKİR. …Adnan Oktar da cezaevinde iyi yaşıyor. Ama tabii ki hiçbir boşluk bırakmamaya çalışıyoruz biz bu davanın müştekileri olarak." (13.02.2024, KRT TV, Seçil Özer-Fırat Develioğlu)

      Tüm bunların yanı sıra, bu kişiler SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ İLE SIRADAN BİR VATANDAŞIN DAHİ HERHANGİ BİR ETKİNLİKTE ÇEKTİREBİLECEĞİ TARZDAN BİRLİKTE FOTOĞRAFLARINI KULLANARAK ÇEVRESİNDEKİLERE VE GÖRÜŞTÜKLERİ KİŞİLERE GÜYA KENDİSİYLE YAKIN İLİŞKİLER İÇİNDE OLDUKLARI İZLENİMİ VERMEYE çalışmaktadırlar.


      Fırat Develioğlu’nun bir kısım adli ve idari memurları etki altına almak için kullandığı fotoğraflar


      Diğer yandan da yaptıkları açıklamalarda güya Sayın Cumhurbaşkanımız’ın müvekkil aleyhinde olduğunu iddia etmekte dahası kendisinin müvekkilin içeride kalması için irade kullandığı yalanını söylemektedirler. OYSA BİLİNDİĞİ ÜZERE, 2018’DEN BU YANA TÜM TÜRKİYE MÜVEKKİL HAKKINDAKİ İFTİRALARI VE KARALAMALARI KONUŞURKEN, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ 7 YILDIR MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI ALEYHİNDE TEK BİR CÜMLE DAHİ KURMAMIŞTIR.

      ÖZKAN MAMATİ (DENİZ) ise 10 Ocak 2023 tarihinde Kanal D televizyonunda Hakan Ural tarafından sunulan Neler Oluyor Hayatta isimli programa katılmıştır. Burada Sayın Cumhurbaşkanımıza iftira niteliğinde bir konuşma yapmış, Adnan Oktar ve arkadaşlarının normal şartlarda beraat edeceğini ama güya Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesiyle hapiste tutulduklarını ima etmiş, “bugün Cumhurbaşkanımız olmasın çıkarlar” şeklinde konuşmuştur.

      HAKAN URAL: ... Bir de şu laf ettiniz çok kıymetli; dediniz ki BUGÜN CUMHURBAŞKANIMIZ OLMASIN BUNLAR ÇIKAR dediniz.

      ÖZKAN MAMATİ: TABİİ, BU BİR POLİTİK İRADE!

      Bu şahısların bütün bu açıklamaları, müvekkilin Van’a sevk edilmesiyle birlikte oraya gidip görüşmeler yapmaları, bu görüşmelerde sanki Sayın Cumhurbaşkanı ve bazı Devlet yöneticileri kendilerini destekliyormuş gibi davranmaları, bu yolla kamu çalışanları üzerinde siyasi baskı kurmaya çalışmaları, basında oluşturulan infial ve karalama ortamı hep birlikte değerlendirildiğinde SAYIN CEZAEVİ SAVCISI’NIN KENDİNCE ADETA “BAŞINI BELAYA SOKMAMAK”, “KONUNUN BİR AN ÖNCE KENDİSİNDEN ÇIKMASINI SAĞLAMAK", MÜVEKKİLLE İLGİLİ HERHANGİ BİR OLUMLU HUKUKİ UYGULAMADA MÜVEKKİLE HUSUMETLİ DERİN DEVLET ODAKLARININ HEDEFİ OLMAKTAN KAÇINMAK İÇİN BEN ELİMDEN GELENİ YAPTIM DERİM” ŞEKLİNDE KENDİNİ SAĞLAMA ALMA AMAÇLI BİR TEDBİR ALMAK ÇABASIYLA BÖYLE BİR DAVRANIŞTA BULUNDUĞU ŞÜPHESİ UYANMAKTADIR. Zira müvekkilin bir önceki kaldığı Dumlu 1 No.lu YGCİK’da kurum yöneticilerinin müvekkilin lehine hiçbir özel tutumları olmadığı halde basında oluşturulan linç ortamı ve husumetli müştekilerin kendilerini hedef alması nedeniyle zor durumda kaldıkları da bilinmektedir.

      3.  Birtakım gazetecilerin ve husumetli müştekilerin yargı üzerinde etkilerinin olduğunu iddia etmeleri vahim bir durumdur. Bu tutumlarının birtakım adli ve idari personel üzerinde tehdit unsuruna dönüşmemesi için gerekli tedbirlerin alınması elzemdir.

        Adnan Oktar Davası dosyasında operasyonun ilk gününden bu yana yaşanan sayısız hukuksuzlukların en vahimlerinden biri, dosyanın husumetli müştekilerinin ve bazı basın mensuplarının yargı ve emniyet üzerinde baskı kurduklarını ve yargıyı etki altına aldıklarını alenen ve açıkça iddia eden beyanlarda bulunma cüretini göstermeleridir. Örneğin,

        Gazeteci Nedim Şener, Yargıtay’da müvekkil Adnan Oktar aleyhine onama kararı çıkması için YARGIYA BASKI UYGULADIKLARINI İKRAR ETMİŞTİR. Nedim Şener bu konuşmasında bir yandan Türk yargı sisteminde, üstelik de Yargıtay gibi en üst düzey bir yüksek yargı kurumunda rüşvet ile netice alınabildiği iması yapmakta ve en önemlisi, Yargıtay’dan çıkan onama kararında kendisinin de içinde olduğu bir grubun yaptığı bir takım faaliyetlerin etkin olduğundan bahsetmektedir.:

        NEDİM ŞENER: "Adnan Oktar suç örgütü, hatırlıyor musun 8.000 yıl isteniyor, 8000 yıl! Ne oldu? AZ DAHA YARGITAY’DA, EĞER YAZIP ÇİZMESEK BERAAT, ŞEY TAHLİYE OLUYORLARDI! Ya yargıdan bahsediyoruz, hocam deminden dedi ya vicdan. Ama bir de ne var (cebinden cüzdanını çıkarıyor) cüzdan!" (TVNET kanalı, Net Bakış programı, 9 Eylül 2024)


        Van’a gidip adli ve idari yetkililerle bir takım görüşmeler yaptığını söyleyen eski polis memuru FURKAN SEZER de, bir programda YARGI MENSUPLARINI ETKİ ALTINA ALMAK İÇİN SİSTEMLİ BİR ÇALIŞMA YAPTIKLARINI ANLATMAKTADIR:

        FURKAN SEZER: "Bu dosyayı çöp etmek için bekleyen bir takım, tırnak içinde, hukuk insanları var. DOLAYISIYLA, KONUŞMAYA BAŞLADIK, ANLATMAYA BAŞLADIK... O FARKINDALIĞI OLUŞTURDUK. YANİ OLUŞTURDUĞUMUZA İNANIYORUM." (Medyascope, Müge İplikçi ile Zeytin Dalı, İpek Özbey ve Furkan Sezer anlatıyor, 9 Ağustos 2024)

        Dosyanın husumetli müştekilerinden birisi olan FIRAT DEVELİOĞLU, çeşitli tarihlerde katıldığı TV programlarında yargı camiasını töhmet altına sokan söylemlerde bulunmuş, Adnan Oktar ve arkadaşlarını hapiste tutan kişinin kendisi olduğunu öne sürmüştür. Örneğin 2022 yılı Mayıs ayında Beyaz TV kanalında yayımlanan Beyaz Futbol programında, ADNAN OKTAR’IN YILLARDIR CEZAEVİNDE OLDUĞUNU, ÇIKMAK İSTEYİP ÇIKAMADIĞINI ÇÜNKÜ KENDİSİNİN ONU DURDURDUĞUNU, BUNA DA ÇOK CİDDİ KAYNAKLAR AYIRDIĞINI beyan etmiştir.

        Fırat Develioğlu “Ajans1905” adlı Youtube Kanalına 29.04.2022 Cuma tarihinde bir röportaj vermiştir. Söz konusu röportajda müvekkil ve arkadaşlarıyla alakalı olarak da bazı açıklamalar yapmıştır:

        “ARKADAŞLAR BENİ TANIMIYORLAR, BENİ BİLMİYORLAR, TAMAM MI? Ben Türkiye’nin, belki de dünyanın …. silahlı suç örgütlerinden birini 4 YILDIR 200 KİŞİSİ İLE CEZAEVİNDE TUTAN BİR ADAMIM. …KİMSENİN BECEREMEDİĞİ, BAŞARAMADIĞI BİR ŞEYİ BEN … BUNU YAPABİLEN BİR İNSANIM.” (https://www.youtube.com/watch?v=1fDDU8ejixU, 19 Nisan 2022)

        Fırat Develioğlu, Ertem Şener ile VAR Odası programında ise şunları söylemiştir:

        “Ben Türkiye’nin en … bir örgütünü 200 tane militanıyla silahlı militanıyla beraber 4 senedir CEZAEVİNDE TUTMA HUKUKİ GÜCÜ OLAN BİR İNSANIM… BENİM BÖYLE BİR GÜCÜM VAR, çünkü gerçekten bunla ilgili çok fazla işte, hukukla ilgili çalışmalarım var …” (https://www.youtube.com/watch?v=_wHvl9OB3-I)

        Fırat Develioğlu’nun 05.08.2020 tarihinde mahkemede verdiği ifadesinde de benzer söylemleri olmuştur:

        BEN FIRAT DEVELİOĞLU'YUM BEN, bu kadar, kendime göre işte maddi gücüm var, bir şeyim var, kendime göre çevrem, tanıdıklarım, arkadaşlarım var.… EĞER BİRTAKIM BAŞSAVCILAR BİLMEM NELER VARSA ONLARA DA ULAŞABİLECEK ŞEYLERİMİZ VAR…”

        FIRAT DEVELİOĞLU bir başka konuşmasında ise SAVCILARLA, HAKİMLERLE BİREBİR GÖRÜŞEREK ONLARI ETKİ ALTINA ALMAK İÇİN ÇABA GÖSTERDİKLERİNİ, ÖZEL ÇALIŞMALAR YAPTIKLARINI, HATTA MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’A NASIL DAVRANILMASI GEREKTİĞİNİ “BUNA BUNU YAPMA” DİYEREK GÜYA KENDİLERİNİN BELİRLEDİĞİNİ, SÖZLERİNİN DİNLENMEMESİ DURUMUNDA İSE “BUNA BUNU YAPARSAN ŞUNLARA SEBEBİYET VERİRSİN” DİYEREK ÜSTÜ KAPALI ŞEKİLDE TEHDİT ETMEK SURETİYLE YARGI MENSUPLARINI BASKI ALTINA ALDIKLARINI şöyle itiraf etmiştir:

        FIRAT DEVELİOĞLU: …İşte HER SAVCIYA HAKİME YENİDEN ATANDIYSA YENİDEN AYNI DURUMU ANLATMAK ZORUNDA KALIYORUZ… BUNA (ADNAN OKTAR’A) BUNU YAPMA.BUNA BUNU YAPARSAN ŞUNLARA SEBEBİYET VERİRSİN DİYE… hiçbir boşluk bırakmamaya çalışıyoruz biz bu davanın müştekileri olarak. (https://www.youtube.com/watch?v=gyDuxN4Az9E; KRT TV, Seçil Özer ile Başka Bir Gün, 13.02.2024, TV Sun)

        Twitter (X) platformunun bir sohbet odası programında, 28 Nisan 2022 tarihli programda, Pelikan olarak anılan yapılanmanın mensuplarından ve daha sonra İstanbul Esenyurt Üniversitesi rektörü olan Selman Öğüt de, İLK İSTİNAF KARARI SONRASINDA TAHLİYE OLANLARIN YENİDEN TUTUKLANMASININ O PROGRAMA KATILAN “KIYMETLİ HAZİRUN SAYESİNDE” GERÇEKLEŞTİĞİNİ İTİRAF ETMİŞTİR. Aynı programda, "yaptıkları anlık çabaların çok çok önemli olduğunu, bir iki gün bile geç kaldıklarında atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini, bu yüzden söz konusu faaliyetleri sistematik şekilde yapmaya devam etmeleri gerektiğini" de söylemiştir:

        SELMAN ÖĞÜT: Özellikle bu tür, işte bu Gezi olayları, işte ADNAN OKTAR TERÖR ÖRGÜTÜNÜN 68 KİŞİNİN SALIVERİLMESİ, 61 KİŞİNİN TUTUKLANMASI FALAN BURADAKİ BU KIYMETLİ HAZİRUNUN ŞEYİYLE OLDU BU…Siz bir gün iki gün geç kaldığınız zaman atı alan Üsküdar’ı geçiyor arkadaşlar. Ama bunu da sistematik yapmamız lazım. Yani bununla ilgili artık bir dernek çatısı altında toplanmamız lazım.

        BURAK BEKİROĞLU: İmkan Selman hocam imkan. İmkan olsa neler yapacağız da. Adnancılar konusunda Av. Mücahit Birinci’yi çağırmamız lazım.


        TÜM BUNLARIN YANI SIRA;

        Tekrar hatırlatmak gerekir ki müvekkilin halen yargılaması devam eden dosyalarından birinde esas hakkında savunma aşamasına gelinmiştir. 20 OCAK 2025 TARİHİNDE MÜVEKKİL ESAS HAKKINDAKİ SAVUNMASI İÇİN DURUŞMAYA ÇIKACAKTIR:

        • Müvekkil hali hazırda hiçbir suç unsuru, delili olmadığı halde; gerçekliği olmayan suni suçlar icat edilerek hiç yoktan oluşturulan hayali bir suç örgütü iddiası ile suçlanmaktadır.
        • Bu aşamada bahse konu avukat görüş kısıtlılığı girişiminin, müvekkilin savunma hakkını elinden tamamen almak için yapılan bir eylem olduğu kanaati oluşmaktadır.
        • Mahkemeyi oldu bittiye getirmeye çalışan derin devlet yapılanmasının müvekkile kendini savunma imkanı tanımamak için uğraşması, kısıtlama kararı kaldırılsa bile bir başka yoldan hukuku çiğneyerek yeniden kısıtlama kararı çıkartılması da bu çabanın göstergesidir.
        • Müvekkilin mahkemenin olacağı İstanbul’dan olabilecek en uzak yere, 1500 km uzaklıktaki Van’a gönderilerek avukatlarıyla görüşmesi çok zor hale getirilmiş, gidiş gelişlerin olağanüstü zorluğundan dolayı savunmasını yapmak için bugüne kadar hep görüntü ve ses problemi olan SEGBİS yöntemine mecbur bırakılmıştır.
        • Müdafisi olan tecrübeli avukatları hukuksuz bir şekilde tutuklanmış, avukatlık ofislerindeki tüm savunma belgelerine el konulmuştur. Ayrıca bütün avukatlara yönelik basınla, televizyonlarla, sosyal medya ile yıldırma faaliyetleri yürütülmekte, müdahillikleri engellenmek istenmektedir.
        • Yeni avukatlarla bağlantı kurulmasının kısıtlama kararına sözde gerekçe gösterilmesinin, tecrübeli avukatlarla bağlantı kurup daha güçlü savunma yapma imkanının engellenmesine yönelik girişim olduğu kanaatini daha da güçlendirmektedir.
        • Kısıtlama kararında sözde gerekçe olarak öne sürülen şeylerden biri de müvekkille görüşen avukatların güya müvekkilin konuşmalarının etkisi altında kaldıkları ve sözde örgütsel telkin yapıldığı iddiasıdır. Hukuken hiçbir geçerliliği olmayan bu gerekçe mantıken de son derece anlamsızdır. Birincisi, müvekkilin avukatlarıyla görüşmelerinin tamamı savunmalarıyla ilgilidir. İkincisi ise velev ki bir an için müvekkilin konuşmalarının sözde örgütsel etki oluşturduğu kabul edilse dahi bu durumda avukat görüşlerine eşlik eden infaz memurları ile görüş kayıtlarını inceleyip raporlayan infaz memurları ve hatta bu görüş kayıtlarını denetleyen Sayın Savcı da, bir avukattan daha fazla, sözde örgütsel telkine maruz kalmaktadır. Bu durumda bu memur ve yetkililerin tamamının da örgütsel tutuma dahil edilmeleri gerekecektir ki bu da akla, mantığa ve hukuka uygun olmayacaktır.
        • Devletimizin memurlarına olan güvenimiz tam olmakla birlikte husumetli müştekilerin yukarıda örneklerini verdiğimiz açıklamaları ve müvekkille ilgili birçok konunun daha gerçekleşmeden bu husumetli müştekilerin birtakım sosyal medya hesaplarından paylaşılıyor olması gibi bazı gelişmeler müvekkilin avukat görüş kabinindeki konuşmalarının sadece ilgili makamların bilgisi ve güvencesi altında kalmadığını da göstermektedir. Bu durumda müvekkilin savunmasının hiçbir mahremiyeti kalmamakta, hatta kamuya açık hale gelmektedir. Oysa, hukuk devletinde vatandaşın savunmasının korunması en temel ilkelerden biridir.
        • Avukatlarının müvekkile getirdikleri tüm savunma evrakları (iddianame dahil) ve müvekkilin avukatlarına vermek istediği tüm dilekçelere el konulmakta ve bunlar önce İnfaz Hakimliğine gönderilip sonra müvekkile verilmektedir. Bu süreç de tek bir evrak için ortalama 45 gün sürmektedir. Müvekkilin 20 Ocak’ta duruşması olduğu ve bugün itibariyle savunmasına yaklaşık 30 gün kaldığı göz önünde bulundurulduğunda, savunmaya dair tek bir tane bile evrak alamadan mahkeme karşısına çıkmaya mecbur bırakılmaktadır.

        DOLAYISIYLA, BU KOŞULLAR ALTINDA MÜVEKKİLİN SAVUNMA HAKKINI SAĞLIKLI OLARAK KULLANDIĞINI VE ADİL BİR YARGILAMA YAPILDIĞINI SÖYLEYEBİLMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

        SAYIN BAKANIM,

        Derin devletin etkisindeki bazı televizyonların, gazetelerin, sosyal medya mecralarının aynı dil, aynı üslup, aynı yöntemle; tek bir merkezden yönetildiklerini çağrıştıracak şekilde; hiçbir hukuki delil olmadan, dayanağı, ispatı bulunmayan boş, hamasi izahlarla kamuoyunu etkilemeye çalışmaları; bazı devlet memurlarını sindirmeye, korkutmaya, yıldırıp samimiyetsiz davranmaya mecbur etmeleri olağan görülmemelidir.

        2018’den bu yana neredeyse 7 yıldır müvekkilin avukatlarıyla bütün görüşmeleri kayıt altına alınmış ve tek bir tane bile suça dair bir tespitte bulunulmamış, bu görüşmeler kayıt altında olduğu için “şu suçun işlenmesi önlendi” gibi bir durum da olmamıştır. Buna rağmen tüm vatandaşların en temel hakkı olan avukatıyla özgürce görüşme ve savunma hazırlama hakkının ısrarla müvekkilin elinden alınmaya çalışılması hukuk ve adaletle bağdaşmamaktadır.

        Türkiye’de adaletin, hukukun ne hale getirildiği açıkça belli olduğu halde sanki her şey normal akışında gidiyor gibi bir üslup kullanılması yargıya güvenin Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesine indiği gerçeğini değiştirmemektedir. 2018’deki polis operasyonundan bu yana çok büyük bir kadro ile çok büyük masraflar yaparak; yüzlerce saat süren açık oturumlar, konuşmalar, yazılarla yıllardan beri devam eden yoktan suç oluşturma çalışmaları netice oluşturmayınca, müvekkil ve arkadaşlarının ‘moral ve motivasyonlarını çökerteceğiz’ diye ortaya çıkıp akla hayale gelmeyecek psikolojik baskı yöntemleri geliştirilmesi gözler önündedir.

        ‘Nasıl olsa iftira atınca bir şey olmuyor’ diyenlerin, ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ mantığıyla masum, tertemiz insanlara akıl almaz iftiralar atması ve iftira attığını bildiği halde gerçekten bu duruma inanıyormuş görüntüsü vererek vicdanını ezip, yok eden kişilerin sözlerine itibar ediliyormuş görüntüsü verilmesi; bu kişilerin yüzlerinin adeta uyuşması; en ufak bir vicdan azabı görüntüsünün, en ufak bir utanma hissinin oluşmayışı tarihe ibretlik olaylar olarak geçmektedir.

        Sonuç olarak; müvekkil hakkındaki avukat görüş kısıtlılığı uygulamasının İstanbul 1 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılmasına rağmen VAN YGKCİK savcısının hukuka aykırı girişimi ile yeninde getirilmesi bir an önce telafi edilmesi gereken bir hak ve hukuk ihlalidir. Bu hukuksuzluğun giderilmesi için gereğinin yapılmasını arz ve talep ederiz. 16.12.2024

        Daha yeni Daha eski