Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandıkları kumpas davasının temyiz incelemesi için Yargıtay aşamasına gelmesiyle birlikte, davanın husumetli müştekilerinin ve bir kısım kiralık medyanın el birliğiyle basında ve sosyal medyada oluşturdukları infial ortamını ibretle izlemekteyiz. 

Düzmece, yalan haberler ve delilsiz, dayanaksız iftiralarla oluşturulan bu karalama kampanyasının amacı iseşüphesiz ki Yargıtay üzerinde kamuoyu baskısı oluşturmak ve aba altından sopa göstererek HUKUKEN BOMBOŞ OLAN BU KUMPAS DAVASINDA ADALETLE HÜKMEDİLMESİNE, YANİ BERAAT KARARI VERİLMESİNE ENGEL OLABİLMEK.   

Adnan Bey ve arkadaşlarının maruz bırakıldıkları kumpas, öyle BERBAT VE KAHPECE HAZIRLANMIŞ BİR KUMPAS Kİ ADETA BİR BATAKLIK GİBİ. NE BİR SUÇ NE BİR SUÇLU NE DE BİR DELİL ORTADA YOK. BU KUMPASIN TEK BİR DAYANAĞI VAR O DA, SADECE “İFTİRA BEYAN.” 

Kurdukları kötülük zinciri bu sayede tıkır tıkır işliyor. Emniyette tehdit edilerek zorla şikayetçi yapılan genç kızların kendilerine dikte ettirilen yalan ve iftiraları, YANİ DELİLSİZ DAYANAKSIZ BEYANLAR önce basına sızdırılıyor, ardından da büyük bir coşkuyla sosyal medyada ve kiralık basında TEK YANLI BİR SALDIRI YÜRÜTÜLÜYOR. 

CEVAP VERME İMKANLARI KAPALI; “BUNLAR YALAN DOĞRUSU BUDUR” DEMEK İSE “SUÇ”. 

İftiraya uğrayanların büyük çoğunluğu zaten cezaevinde tutuklu oldukları için elleri kolları bağlı, cevap verme imkanları yok. Tutuksuz olup da cevap vermeye çalışanlarsa yok “SEN SUÇLUYU ÖVÜYORSUN” ya da “BAK İŞTE ÖRGÜT DEVAM EDİYOR” denilerek anında tutuklanıp hapse atılıyorlar. 

Cüneyt Özdemir, Fırsatçı Zihniyete Uymamalı

Benzeri görülmemiş iftiralarla yapılan bu zulüm ise adeta ayakta alkışlanıyor. Birçok sevgisiz merhametsiz gazeteci bundan nemalanıyor. “Ben de saldırdım, ben de hakaret ettim, küfrettim, bir tekme de ben attım, diğerlerinden geri kalmadım” diyerek, sırf izlenmek ve takipçi sayılarını artırmak için kendilerini korkunç aşağılayan bir uçuruma atıyorlar. 

Efendi ve insancıl olduğuna inandığımız Sayın Cüneyt Özdemir, bu fırsatçı zihniyeti temsil eden gazetecilere uymamalıdır. 

Gerek medya ve basın gerekse “YouTube” ve “X” gibi sosyal medya mecraları, Adnan Bey ve arkadaşlarına karşı yürütülen bu tek yanlı saldırıdan nemalanmak isteyen fırsatçı güruhuyla dolu.   

Kumpastan ve dava dosyasının hukuken bomboş olmasından ve Adnan Bey ve arkadaşlarının maruz bırakıldıkları zulüm ve işkence boyutundaki haksızlık ve hukuksuzluklardan bihaber haldeki tuzu kuru bu güruh, SIRF DİKKAT ÇEKMEK, BEĞENİ ALMAK, DAHA FAZLA İZLENİP GÖRÜNTÜLENMEK YA DA TAKİPÇİLERİNİ ARTIRABİLMEK adına, kamuoyundaki aleyhte infialden yararlanma peşindeler.  

Cüneyt Özdemir ise, normalde efendi bir insan olmasına rağmen, Adnan Bey ve arkadaşları hakkında anlattıklarının tamamı boş ve baştan sona laf kalabalığı, yani demagojiden oluşuyor. 

Cüneyt Özdemir’in anlattıkları, kıraathaneden neredeyse hiç çıkmayan ama oturduğu sandalyesine yaslanarak, ağzında sigarasıyla, delikli örtü serili masadan memleketi yönettiğini iddia eden zihniyetle aynı mantıksızlıkta ve tutarsızlıkta.

Dürüst bir araştırmacı gazeteci gibi bu davadaki aleni kumpasın izlerini sürüp haksızlık ve hukuksuzlukları ortaya koymak varken; delilsiz, dayanaksız, bomboş konularda demagoji yapmak kendisine yakışmıyor. 

Örneğin;

  • Adnan Bey ve arkadaşlarının birbirleriyle mektuplaştıklarından bahsedip güya bununla sözde örgütün ayakta tutulduğunu iddia ediyor. Ama cezaevlerinden gönderilen ya da alınan mektupların önce bu iş için oluşturulmuş bir komisyon tarafından okunup incelendiğini, hatta UYAP’a kaydedildiğini ve mektup içerisinde suç unsuru olabilecek ifadeler varsa, bunların gönderilmediğini veya teslim edilmediğini bilmezden geliyor.
  • Adnan Bey ile cezaevinde görüşen avukatların güya tacize uğradıklarını iddia ediyor. Ancak cezaevindeki avukat görüş odalarının camla kaplı olduğunu ve herkesin herkesi görebildiğini; üstelik Adnan Bey hakkındaki kısıtlılık kararı gereği tüm görüşmelerinin video ve ses kaydının tutulduğunu, ayrıca görüşme odasında bir de cezaevi memuru bulunduğunu görmezden geliyor.
  • Bu iddiaların olağanüstü cinsiyetçi, kadın avukatlara hakaret eden ithamlar olduğunu görmezden geliyor. Onca iyi eğitim görmüş, görgülü, hakkını savunmayı bilen kadın avukatın taciz edilip ses çıkarmadıklarını iddia etmenin, akla ve mantığa ne kadar aykırı olduğunu, ne kadar hakaretamiz olduğunu anlamazdan geliyor. 
  • "İsrail ve hahamlarla görüşüyorlarmış o zaman kesin ajanlık yapıyorlardır" diye anlamsız mantıklar yürütüyor. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaptıkları bu görüşmelerin basına açık olduğunu ve kapsamını en yakından takip edenlerden birinin kendisi olduğunu unutuyor. Dahası, her İsrail ile görüşenin İsrail ajanı olmadığını da en iyi kendisi biliyor. Gerek İsrail’le gerekse hahamlarla en başta Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan olmak üzere pek çok devlet ve hükümet yetkilisinin de görüşmekte olduğunuiki ülke arasındaki ticaret hacminin -yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen- her geçen gün artmakta olduğunuiki ülke arasında askeri, ticari ve siyasi sayısız anlaşmanın imzalandığını ve yürürlükte olduğunu bilmezden geliyor.

Açıkçası ne Cüneyt Özdemir’in ne de fırsatçı meslektaşlarının, basında birçok kez yayınlanmış olan Hahamlar ve İsrailli yetkililer ile Devlet düzeyinde gerçekleştirilen resmi görüşmelere ilişkin -aşağıda sadece birkaç örneğine yer verdiğimiz- fotoğraflardan haberleri olmaması da düşünülemez.













Tuzu Kuru Zihniyetin Körüklediği Gerçek Dışı Yayınların Doğurduğu Toplumsal Tehlike

Gerek Cüneyt Özdemir gerekse pek çok meslektaşı normalde PKK, DHKPC, DAEŞ ya da IŞID gibi terör örgütleri hakkında veya meşhur mafya liderleri ya da bilinen gerçek suç örgütleri hakkında cesaret gösterip tek kelime dahi yazamaz veya konuşamazlar. 

Kendilerini tehlikeye atmadan kamuoyundaki rüzgarla aynı yönde esmeye özen gösterir, kamuoyundaki genel hava kimin aleyhindeyse ve saldırı kime yönelikse, ona yönelir ona saldırırlar

Hem Adnan Bey ve arkadaşlarından kendilerine bir zarar gelmeyeceğini bildiklerinden hem de genel saldırı Adnan Bey ve arkadaşlarına yönelik olduğundan, “haydi ben de saldırayım, bu fırsatı kaçırmayayım” kafasıyla hareket ederek genel durumdan nemalanmak isterler. Ancak kendilerini küçük düşürdüklerinin farkına varmazlar. 

Kendi tuzları kurudur. Öğlen saatinde yemeğe çıkıp güzel yemekler yer, içkilerini yudumlarlar. Ama yaptıkları gerçek dışı haberler ve söyledikleri yalanlar sebebiyle insanların nasıl bir zulme uğradığını düşünmez, umursamazlar.

Adnan Bey ve arkadaşlarının, genç hanımların, buz gibi havada ısıtmasız ring araçlarıyla o cezaevinden bu cezaevine sürgün edilmeleri, sıcak su verilmeyip yiyeceklerinin kısıtlanması, görüşçülerine müdahale edilmesi, avukatlarıyla görüştürülmüyor, doğru düzgün savunma yapmalarına izin verilmiyor olması bu kimseleri hiç ilgilendirmez. Hatta aksine bundan garip bir zevk alıp mutluluk duyarlar. 

Cüneyt Özdemir’in desteklediği zihniyet, Adnan Bey ve arkadaşları hakkında yaptığı gerçek dışı yayınlar yoluyla daha fazla tutuklama olmasıcezaların daha da artırılması ve cezaevi şartlarının daha da zorlaştırılması için çalışan zihniyet. Bu zihniyetin destekçisi olarak Cüneyt Özdemir, gerçekleri sunmak ve adaleti savunmak için değil, kamuoyu baskısı oluşturmak ve zulmü artırmak amacıyla çabalıyor görünümünde.

Ancak bunu yaparken bu dava bir kumpas mı, oyun mu, genç kızlar emniyette baskı ve tehdit edilerek zorla mı şikayetçi yapılmışlar, bunları hiç umursamıyor. Etkin pişman olduğu iddia edilen kimseler “suçsuz yere cezaevine atılıp arkadaşlarından şikayetçi olmayı kabul etmezlerse ömür boyu hapis yatmakla korkutulup” zorla mı etkin pişman yapılmışlar, bunları hiç araştırmıyor. 

Kendi ailesinden birini de bu şekilde emniyete götürseler, “tutuklarız" diye korkutarak kendisine iftira atmasını isteseler ya da suçsuz yere cezaevine atıp, "falancadan şikayetçi olmazsan buradan ölün çıkar” diye tehdit etseler yine aynı şekilde mi davranırdı yoksa veryansın edip ortalığı ayağa mı kaldırırdı? Kanaatimiz, gündeminin ve yayınlarının tek konusu, yana yakıla bu haksızlığı susturmaya çalışmak olurdu. Ama şu anda ne yazık ki, kendisine dokunmadığında, bunları da hiç düşünmüyor. 

Ama bunlar düşünülmeyip umursanmadığında, sorunlar da elbette çözülmüyor, aksine gittikçe daha da büyüyor. Kendinden görmediği kimselere yapılan her türlü haksız muameleyi görmezden gelen bu zihniyetin, hukuksuzluğa ve vurdumduymazlığa gösterdiği talep arttıkça, otomatik olarak haksızlık ve hukuksuzluğun arzı da artıyor ve toplum geneline yayılıyor. 

Cüneyt Özdemir’in peşinden gittiği “tuzu kuru”, fırsatçı gazetecilik anlayışının, kendi kafalarına göre "hukuki" olduğunu varsaydıkları bu tip hukuksuzluklar, bir gün kendilerinin, yakınlarının ya da meslektaşlarının başına geldiğindeyse, bu kez bağırıp çağırmaya ve “ülkede Hak, Hukuk, Adalet kalmadığından” yakınmaya başlarlar

Oysa ki adaletsizlik, hangi kesime karşı yapılırsa yapılsın bir toplum için ciddi bir tehlikedir. Çünkü adaletsizliğin önü bir kez açıldı mı, artık bunun sadece toplumun bir kesimi ile sınırlı kalması da mümkün değildir. bir tarafı vuran adaletsizlik, yarın da diğer tarafı vurur.

Cüneyt Özdemir ve onun gibi düşünen kesim şunu unutmamalıdır kibu çifte standart ve samimiyetten uzak tutum, zulmü teşvik etmek, kumpasları, adaletsizlikleri meşru ve legal hale getirmek anlamı taşımaktadır. Kendi ellerinizle, kendi dilinizle adeta meşrulaştırdığınız bu zulüm sisteminin kaçınılmaz olarak bir gün sizleri de saracağı açıktır. 

Bu sebeple anormal işleyişlerin olduğu bir yargı sistemini teşvik edip sonrasında aynı anormalliklerle kendileri, yakınları ya da meslektaşları karşılaştığında sistemi eleştirip veryansın etmenin samimiyete, vicdana ve akla uygun olmadığını önemle hatırlatmak isteriz. 

İyilikle Kötülüğün Bitmeyen Mücadelesi

Tarihin her döneminde Peygamberlerle, elçilerle, salih müminlerle mücadele eden, onları yalanlayan, onlara iftiralar atan, tuzaklar kuran, oyunlar oynayan, onları zindanlara atan, işkenceler yapan, şehit etmeye çalışan ve kimi zaman da şehit eden, şeytani zihniyetin başını çektiği “Deccali yapılanmalar” olmuştur.

Halk arasında, iyilikle kötülüğün mücadelesi” olarak yaygın kullanılan kavram da aslen Deccaliyet ile müminlerin önde gelenleri arasındaki en eski zamanlardan bugüne dek süre gelen mücadeleyi tarif etmektedir.

İnsanlar da tarih boyunca bu mücadelenin tarafı olmuşlar; ya iyinin ve güzelin yanında, ya kötünün yanında, ya deccalden ya mehdiden yana, ya sevgiden ya da öfke ve nefretten yana olmuşlar. Tarih boyunca dürüst ve samimi kimseler hep doğru olanı seçerlerken, sayıca az olduklarından iyilik ve güzellikler her zaman az, kötülük ve zulüm ise her zaman çok olmuştur. 

Allah; sevgisiz, saldırgan, kötülük isteyen kimselerin iman edenlere, iyiliği savunanlara duydukları kin ve öfkeyi Kuran’da;

  • Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür.” (Ali İmran, 118)
  • Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler.”   (Ali İmran, 120)

Ayetleriyle açıklamaktadır. 

Bugün Adnan Bey ve arkadaşları, kendilerine yönelik hınç ve öfkeye karşı, en güç şartlarda bile Kuran’a dayalı gerçek İslam’ı anlatma mücadelesi yürütmektedirler. Bu amaç uğruna, tarihte görülmemiş bir güç ve görülmemiş bir yiğitlik ile büyük bir azim ve kararlılık göstermektedirler. Dünya tarihi; medya ve basının koro halindeki tek yanlı saldırıları karşısında, BİR ASLANIN KÜKREMESİNİ ve ŞANLI MÜCADELESİNİ İZLEMEKTEDİR. 

Cüneyt Özdemir gibi dürüst ve efendi bir insana da iyilikten, barıştan, sevgiden, merhametten, dostluktan, anlayıştan yana olmak yakışır. Cüneyt Beye, bir iddianın peşinden gitmeden önce, onu iyice düşünmek, araştırmak, gerçeği görmeye çalışmak yakışır. Cüneyt Beye, sesleri ne kadar yüksek çıkarsa çıksın, zulmü, iftirayı, nefreti körükleyenlerin  peşine hiç araştırmadan, soruşturmadan düşmek yakışmaz. 

 

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız….

Mart 03, 2024

Daha yeni Daha eski