İPEK ÖZBEY’İN “DRAGOS” KİTABINDAKİ ASILSIZ İDDİALARA CEVAPLAR ve BİLGİ KAYNAKLARI FURKAN SEZER VE ÖZKAN DENİZ MAMATİ’NİN GERÇEK YÜZÜ
İpek Özbey’in Haziran 2024’te satışa çıkan “Dragos” isimli kitabı, iftira, karalama, hakaret, kara propaganda içeren, tek taraflı, araştırmacı gazetecilik anlayışından son derece uzak, etik olmayan bir içeriğe sahiptir.
Bu kitabın, İpek Özbey’in, rating artırmak, daha çok izlenmek, daha çok okunmak, ünlü olmak kaygısıyla yaptığı Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarıyla ilgili programları ile aynı amaca hizmet ettiği açıkça görülmektedir.
Haziran 2024 tarihinde, henüz Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hakkındaki Yargıtay incelemesi bitmeden, yani yargılama devam ederken, masumiyet karinesini hiçe sayarak yayınlanan kitaptaki asılsız, gerçek dışı, iddianamede dahi yer almayan yalanlar hakkındaki açıklamalara geçmeden önce, bu iftiraların sahiplerinden Furkan Sezer’le ilgili bazı gerçeklerin bilinmesi yerinde olacaktır.
Furkan Sezer, iddiasına göre Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik gerçekleştirdiği operasyon nedeniyle görevden alınarak Kilis’e sürüldüğü için onlara karşı husumetlidir. Bu nedenle intikam yemini etmiş gibi TV kanallarını gezerek aleyhlerinde abartılı yalan ve iftiralar uydurmaktadır:
Furkan Sezer;
- 2017 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü olarak atanmıştır.
- “Tecrübesiz olmasına rağmen” atandığını bizzat kendisi kitapta ikrar etmektedir.
- Göreve gelir gelmez, Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik operasyonu planlamaya başlamıştır.
- O dönem Mali Şubeden sorumlu İl Emniyet Müdür yardımcısı ise, dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın teyzesinin oğlu Gaffar Demir’dir.
- Gaffar Demir, bazı rüşvet ve benzeri olaylarla anılan bir isimdir.
- 11 Temmuz 2018’de Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik operasyon yapılmıştır.
- Gaffar Demir, Eylül 2018’de merkeze çekilmiş ve ardından bir görev verilmemiştir.
- Mustafa Çalışkan, 16 Haziran 2020’de görevden alınarak Ankara’da pasif bir göreve getirilmiştir.
- Furkan Sezer ise, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik operasyonun tam 2. yıldönümünde, 11 Temmuz 2020’de Kilis’e sürülmüştür.
Furkan Sezer, kitapta yer alan ifadelerinde, Kilis’e sürülmesinden dolayı devleti şikayet etmekte, Kilis’e Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yaptığı operasyondan dolayı sürüldüğünü iddia etmektedir. Kitaptan ilgili yerler şöyledir:
“…genel uygulamaya göre tayinler ağustos ayında açıklanır. Benim tayinim temmuzun ikinci haftası, gece saat 03-04 arası açıklandı. Kilis'e gönderiliyordum.”
“İstanbul'daki görev süremde altıncı yılı doldurmuştum. İstanbul'un görev süresi 10 yıldı.”
“Haksızlığa uğradığımı biliyordum. O gecenin sabahı ilk iş bu atamanın hukuksuz şekilde yapıldığına dair dilekçemi ilgili mahkemeye bizzat götürmek ve dava açmak oldu.”
“11 Temmuz 2018 tarihinde Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütüne yönelik operasyon başlatıldı ve yine bir 11 Temmuz'da, yıl 2020 İstanbul'dan Kilis'e sürgün edildim.”
“Bu tayinin ihtiyaçtan gerçekleştirildiğini, Kilis'te olan müdür ihtiyacının giderilmesi amacına yönelik olduğunu devleti biraz olsun bilen kimse söyleyemez sanırım.”
“Kilis'te İl emniyet müdürümüz beni ilk olarak müdüriyet emrinde başlattı… Müdüriyet emri demek size hiçbir görev verilmemesi demek. Yani hiçbir şey yapmıyordum, sonrasında ise Polisevi Şube Müdürü olarak görevlendirildim.
“Çok mutsuzdum. Mutsuz olmak için tüm fiziki şartlara sahiptim.”
“… haksızlığa uğramıştım…. buram buram intikam kokan bu tayini hak etmediğimi düşündüm.”
“…açtığım dava devam ediyordu ki sonrasındalehime sonuçlandı. Hem anayasa hem de diğer yasal mevzuata göre 30 gün içerisinde uygulanmak zorunda olan mahkeme kararım idare tarafından uygulanmadı.”
“İpek Özbey: Bugün Türkiye'de adalet sisteminin işlediğini söylemek çok güç. Başınıza gelene kadar bu kadar mağduriyet yaşandığını fark etmiş miydiniz?
Furkan Sezer: Ben mahkeme kararlarının teşkilatta uygulanmadığını ilk defa o dönem gördüm. Evet, adalet sisteminin işlediğini veya iyi işlediğini söylemek güç. Ben de bu adaletsizliği çocuk yaşta giydiğim üniformamı çıkarmak zorunda kalarak yaşadım.”
Furkan Sezer’in, devleti suçlayıcı konuşmaları kitabın bir çok bölümünde ve röportajlarının çoğunda da görülmektedir. Furkan Sezer’in 2017 yılından itibaren sürecine kısaca bakıldığında;
- 2017 yılında kendi deyimiyle “deneyimsiz olmasına rağmen” Mali Şube’nin başına getirilmiş, kendisine emniyetteki en küçük oda verilmiş (kendisine çok da değer verilmediğini vurguluyor);
- Gelir gelmez Adnan Oktar operasyonuna başlamış;
- Adeta sırf bu operasyon için görevlendirilmiş gibi, operasyonun 2. yıldönümünde sürülmüş;
- Devlete açtığı davayı kazandığı halde İç İşleri Bakanlığı görevine iade edilmemiş.
Furkan Sezer, mahkeme kararının uygulanmamasını ilk kez gördüm diyerek, devleti suçlayıcı konuşmalarını sürdürmektedir. Akla ilk gelen ise, devletin Furkan Sezer’in yaptığı hukuksuzlukları, usulsüzlükleri bilmesi, bu nedenle güvenilir görmediği için göreve iade etmemesidir.
Nitekim, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik operasyonun ve yargılamanın hukuksuzluğunu bildikleri için, ilk günden bu yana Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Bahçeli, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Özel gibi muhalefet parti liderleri ve hükümet yetkilileri hiçbir açıklamada bulunmamışlardır. Bu durum dahi tek başına, devletimizin, devlet içinde yuvalanmış bazı oluşumların kendilerine fırsat bularak yaptıkları bu Cumhuriyet tarihinin en hukuksuz, adaletsiz kumpasının farkında olduğunu ve yapılanları desteklemediğini açıkça göstermektedir.
Zamanı geldiğinde ise, devletimiz, Cumhuriyet tarihinin tüm kumpasları gibi bu büyük kumpası da deşifre edecektir. İşte bu nedenle Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları, kendilerini imha etmek için adeta ant içmiş illegal bir yapılanmanın hukuksuzluk ve haksızlıklarını büyük bir sabır ve sükûnetle izlemektedir.
Furkan Sezer ise, bu davanın husumetli müştekileri Fırat Develioğlu ve Özkan Deniz Mamati’nin yönlendirmeleri ile, TV kanallarını gezip, bir devlet adamına asla yakışmayacak şekilde, davanın iddianamesinde dahi yer almayan iftiralar atmaktadır. Geçimini neyle sağladığı belli olmayan bu kişinin, tüm zamanını pahalı olduğu anlaşılan takım elbiselerle TV kanallarını gezmeye adaması da araştırılması gereken bir konudur.
Furkan Sezer’in CİMER ihbarıyla ilgili gerçek dışı ifadesi:
Furkan Sezer, kitapta Özkan Mamati tarafından 2017 yılında CİMER’e gönderilen ihbar için şöyle demektedir:
“2017 sonlarına doğru bize bir CİMER ihbarı düştü. Bu ihbarı incelediğimizde içeriğin dolu, ihbarı gönderenin kimliği açık, iletişim bilgilerinin de tam olduğunu, üstelik hızlı bir çalışmayla teyit edilebilecek bilgiler içerdiğini gördük.”
Oysa 7 satırdan oluşan söz konusu CİMER ihbarında, hiçbir içerik bulunmamaktadır, iddia ettiği gibi teyit edilebilir bir bilgi de yoktur.
Dava dosyasında da yer alan söz konusu ihbar aşağıdadır. Görüldüğü üzere, Milli İstihbarat Teşkilatı’na da defalarca gönderildiği belirtilen ve MİT tarafından dikkate dahi alınmayan bu sözde ihbarda yer verilen tek iddia güya FETÖ bağlantısıdır. Ancak bilindiği üzere; yapılan yargılama sonrasında, FETÖ iddiaları için hem yerel mahkeme hem de istinaf mahkemesinde beraat kararı verilmiştir.
Ayrıca bu ihbar mesajında mali konularla ilgili hiçbir iddia da bulunmamasına rağmen, neden Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yönlendirildiği de ayrı bir muammadır.
Nitekim İpek Özbey dahi “Parayla ilgili miydi bu ihbar? Sonuçta siz o zaman Mali Suçlarla Mücadele Şubesi'nin başındasınız.” diye sormuştur.
Furkan Sezer ise bu soruya da “Aslında örgütün finansal sistemiyle ilgili de birtakım bilgiler içeriyordu.” diyerek bir kez daha yalan söylemiştir.
Dolayısıyla, Furkan Sezer’in iddia ettiğinin aksine, Özkan Mamati tarafından gönderilen söz konusu CİMER ihbarı bomboştur; Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik kumpasın ilk aşaması olarak kullanılmak üzere suni olarak oluşturulmuş bir ihbardır. Nitekim MİT her zamanki ferasetiyle bu ihbarı dikkate dahi almamış, hiçbir işlem yapmamıştır.
Özkan Mamati, Ümit Kuruca ve Uğur Şahin tarafından gönderilen, kumpasın ilk girişimini oluşturan sözde ihbar e-maili
Furkan Sezer aylarca teknik takip yaparak grup içinden anlık bilgi aldıklarını iddia etmektedir. Öyle ise neden suçüstü yapmamıştır?
Suçüstü yapılmamasının nedeni, aylarca süren teknik takip sırasında tek bir tane dahi suç işlendiğine şahit olunmamasıdır.
Kitapta, Furkan Sezer’in şu sözlerine yer verilmektedir:
“Örgütün bir gününü çok iyi biliyorduk, "Stüdyo" ve "Dragos" tan anlık bilgi alıyorduk. Adnan Oktar'ın herhangi bir gün ne yediğinin, ne içtiğinin, hangi yemekle ilgili ne yorum yaptığının, hangi örgüt üyesiyle ne konuştuğunun, dışarıdan gelen ziyaretçilerin kimler olduğunun, bunlarla neler konuştuğunun, neler paylaşıldığının, alışveriş için dışarıya çıkan örgüt üyelerinin satın aldıklarının tüm ayrıntılarına kadar bilgi akışı vardı. Bu bilgilerin tamamı rutin olarak örgütten bize akıyordu. Bakın biz operasyon yaparken yıllardır bir arada olan şüphelileri birbirlerinden daha iyi tanıyorduk.”
Furkan Sezer’in ifadesinden görüldüğü üzere, Sn. Adnan Oktar’ın evinden kendilerine anı anına bilgi aktaran kişi veya kişiler bulunmaktadır. Güya bir silahlı suç örgütünün bulunduğu ana merkezden alabildikleri tek bilgi Sn. Adnan Oktar’ın ne yediği, hangi yemek için ne yorum yaptığı, hangi arkadaşıyla sohbet ettiği, evine kimlerin misafirliğe geldiği, alışverişte ne aldığı gibi günlük, her evde olabilecek konularla ilgilidir.
Oysa gerçek bir silahlı suç örgütünde, hangi gümrükten ne mal kaçırılacağı, uyuşturucu ticaretinin detayları, kime pusu kurulup öldürüleceği vs gibi bilgiler alınması beklenirken, Adnan Bey’in evinden gelen bilgiler bunlardır. Tek başına bu ifade dahi, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının bir suç örgütü olmadığının delilidir.
Görevini dürüstçe ve samimi niyetle yapan bir şube müdürü veya savcı, bu teknik takip sırasında hiçbir suç unsuruna rastlanmadığını görerek dosyayı kapatacaktır. Ancak Adnan Oktar dosyasında böyle olmamıştır.
Furkan Sezer, konuşmasının devamında şöyle demiştir:
“Teknik takip yaparken küçücük kız çocukları, mağdur kadınlar, yıllarca evlatlarının peşinde koşan aileler, hayatları paramparça olmuş erkekler görmüştük.”
Furkan Sezer’in son derece çelişkili, akla, vicdana aykırı ifadelerine göre; aylarca teknik takip yapılmış, bizzat Sn. Adnan Oktar’ın yanından bilgi alınmış, GÜYA mağdur, perişan, tecavüze uğrayan kadınlar olduğu görülmüş, ANCAK TÜM BUNLARA RAĞMEN SUÇÜSTÜ YAPILMAMIŞ, AYLARCA OPERASYON İÇİN BEKLENMİŞTİR. DAHASI BU TEKNİK TAKİPTE GÜYA ŞAHİT OLUNAN KÜÇÜK KIZ ÇOCUKLARININ, KADINLARIN MAĞDUR EDİLDİĞİNE DAİR TEK BİR MADDİ DELİL TOPLANMAMIŞTIR.TÜM DOSYA SADECE SOYUT BEYANLAR ÜZERİNE KURGULANMIŞTIR.
ÇÜNKÜ, YUKARIDA AÇIKLANDIĞI ÜZERE, TEKNİK TAKİP SIRASINDA TEK BİR SUÇ UNSURUNA RASTLANMAMIŞ, SN. ADNAN OKTAR’IN NE YEMEK YEDİĞİ, NE ALIŞVERİŞ YAPTIĞI GİBİ GÜNLÜK YAŞANTIYA DAİR OLAĞAN HALLER DIŞINDA HİÇBİR SONUÇ ELDE EDİLMEMİŞTİR. BU TEKNİK TAKİPLE ASLINDA, ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ NE KADAR TEMİZ, HELAL BİR YAŞAMLARI OLDUĞU GÖRÜLMÜŞTÜR.
Aylarca herhangi bir vatandaşın yanından dahi bilgi toplansa büyük bir çoğunlukta gayri kanuni, gayri ahlaki birçok delil toplanabilecekken, Adnan Oktar ve arkadaşlarının temizliği, dürüstlüğü, kanunlara ve ahlaka uygun hayatları bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bu teknik takiple sonuç alınamadığı için de, sıra Adnan Oktar ve arkadaşlarıyla görüşen bazı kadınları cezaevi ile, itibarsızlaştırma ile tehdit, baskı, korkutma yoluna gidilmiş ve bir ay içinde MALİ ŞUBEYE CİNSEL SALDIRI İHBARINDA BULUNMAYA GİDEN SUNİ MÜŞTEKİLER devşirilmiştir. Bu suni müştekilere de Adnan Oktar’a husumetli Özkan Mamati gibi kişiler eşlik etmişlerdir.
Devletimiz elbette ki tüm bu oyunun farkındadır. Furkan Sezer de neden Kilis’e sürüldüğünü ve mahkeme kararına rağmen neden göreve iade edilmediğini gayet iyi bilmektedir.
Operasyon günü Sn. Adnan Oktar’ın kaçma girişiminde bulunduğu da iftiradır
Furkan Sezer’in kitapta yer alan gerçek dışı iddialarından biri de, güya Adnan Oktar’ın operasyon günü polisten kaçtığı yalanıdır. Defalarca anlatılmış olmasına ve hatta Sn. Adnan Oktar mahkeme huzurunda da açıklamasına rağmen, bu yalan özellikle tekrarlanmaktadır.
Sn. Adnan Oktar, polis operasyonu sırasında kaçmamıştır, mahkeme huzurunda da açıkladığı üzere bazı husumetli kişilere “şov yaptırmamak” için, kendisi emniyete gitmek üzere evden çıkmış, öncesinde yanında bulunan Didem Ürer’in ikametinin bulunduğu eve giderek Didem Ürer’in üzerini değiştirmesini beklemişlerdir.
Sn. Adnan Oktar’ın kaçma planı olmadığı, gittikleri güzergah, uğradıkları evin Didem Ürer’in ikametinin olduğu ev olması, telefonlarının açık olması, araçta saklanmadan, çevredekilerle selamlaşarak yolculuk etmelerinden ve bunun gibi onlarca sebepten açıkça görülmektedir. Daha önce detaylı olarak cevap verilen bu iddiaya dair cevapları aşağıdaki linklerde okuyabilirsiniz:
> GÜLÜNÇ VE ASILSIZ KAÇIŞ YALANI
Şantaj kasetleri yalanı
Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının güya şantaj videoları arşivi olduğu adeta bir şehir efsanesi gibi yıllardır gündeme getirilmektedir. Ancak ne 1999 yılındaki polis operasyonunda, ne de son operasyonda, iddia edilen türde tek bir video veya görüntü bulunmamıştır. Ayrıca bu yönde şikayetçi olan tek bir kişi dahi yoktur.
İpek Özbey de, güya bir arkadaşına böyle bir kasetle şantaj yapıldığını, arkadaşının sözde şantajlar nedeniyle evlenemediğini iddia etmektedir. BU ÇOK BÜYÜK BİR YALANDIR.
Her şeyden önce İpek Özbey, bir gazeteci olarak, böyle bir şantaj gerçekten varsa ortaya çıkarmalı, bu konu hakkında suç duyurusunda bulunmalıdır.
Bugüne kadar bu akıl ve mantık dışı şantaj videoları iddialarına çok kez cevap verildiği için burada tekrar etmiyoruz. Aşağıdaki linklerden konu hakkındaki cevaplara ulaşılabilir.
> UYDURMA "KASET ARŞİVİ" MASALI ÜZERİNDEN YENİ KUMPAS HAZIRLIKLARI
> BİR ŞEHİR EFSANESİ: "ŞANTAJ KASETLERİ" İDDİASITüm arkadaşlarının Sn. Adnan Oktar’a, en zorlu günlerinde dahi benzersiz bir sevgi, saygı, hayranlıkla bağlı olmalarına İpek Özbey ve benzerleri inanmakta güçlük çekmekte, bu nedenle emutlaka şantaj var demektedirler. Hayatında bir kez bile gerçek sevgiyi tatmamış, gerçek anlamda, hiçbir çıkar olmadan sevilmemiş insanların, böyle bir tutkuyu, samimi bağlılığı, candan sevgiyi, fedakarlığı anlayamamaları normaldir.
Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları, birbirlerini, Allah’a olan bağlılıklarını ve sevgilerini gördükleri için, Allah aşkıyla, sonsuzluğa niyet ederek sevmektedirler. Sevgilerinde hiçbir menfaat bulunmadığı için, sevgi ve bağlılıklarından dolayı dünyevi kayıplara uğramalarına rağmen, dostluklarında, sevgilerinde, fedakarlıklarında en küçük bir değişiklik olmamaktadır.
İpek Özbey böyle bir sevgiye hiç şahit olmadığı için, bu kadınlar ancak zorla, şantajla Adnan Oktar’ın yanında kalıyorlar diye düşünebilir. İpek Hanım biraz düşünürse, bu hanımlar yıllardır kendilerine illegal derin devlet mensuplarının, bir takım basın mensuplarının, sosyal medyadaki arsız, hadsiz hudutsuz trollerin hakaretlerine, baskılarına, tehditlerine, her gün hapsedilme ihtimaline rağmen birbirlerine olan sevgi ve bağlılıklarından vazgeçmemektedirler.
Bu sevginin temeli, bu kişilerin Allah’ın hoşnutluğu, rahmeti ve Cenneti dışında hiçbir amaçları ve beklentileri olmamasıdır.
Polis operasyonu olduğunda Kandilli’deki villada polise ateş açıldığı ve çatışma olduğu iddiası yalandır
Furkan Sezer, yalanlarını Kandilli’deki villada özel harekat polislerine ateş açıldığı ve çatışma çıktığı iddiasıyla devam etmekte, hatta bu yalanı daha da abartarak anlatmaktadır.
Operasyon gününde, iddia edilenin aksine, arkadaşımız MERT SUCU ATEŞ ETMEMİŞTİR. DELİLLER BU GERÇEĞİ İSPATLAMAKTADIR:
- Mert Sucu’nun kullandığı sağ elinde atış artığı bulunmamıştır
- Özel harekatçı polisin ise her iki elinde, üstelik hem iç hem dış kısmında -kendisi kendi silahıyla ateş etmediği halde- atış artıkları bulunmuştur.
- Mert Sucu’nun silahında Mert’in ne parmak izi ne de DNA izi bulunmamıştır
- Yargılama süresince, arkadaşlarımız ve müdafileri tarafından DEFALARCA talep edilmesine rağmen olay anına ait polis kameraları ve evin kameraları tarafından çekilene görüntüler dava dosyasına getirtilmemiş, mali şube buna engel olmuştur.
Olay günü Mert Sucu, önce Kandilli’deki evde, ardından emniyette öldüresiye dövülmüş, tehdit edilmiştir.
Bu konu hakkındaki detayları aşağıdaki linklerde okuyabilirsiniz.
> HAKAN URAL İLE ÖZKAN MAMATİ’DEN MANİDAR SORULARA MANİDAR CEVAPLAR
> SAYIN BARIŞ TERKOĞLU’NA AÇIK MEKTUP
> Furkan Sezer Ve CNN Türk Tv’nin Yargıyı Etkilemek Amacıyla Yaptıkları Yayına Tekziptir
Silah ruhsatlarının sahte belgelerle alındığı iddiası yalandır
Furkan Sezer, camiada ticaret, kuyumculuk ve benzeri işleri gereği ruhsatlı silahı olan kişilerin silahlarının ruhsatlarının sahte belgelerle alındıklarını iddia etmektedir. Oysa silahların tamamına ait resmi belgeler, devletin ilgili kurumları tarafından gerekli tüm incelemeler yapılarak, bizzat devletimiz tarafından verilmiştir. Bu konudaki cevaplarımızı aşağıdaki linklerde bulabilirsiniz:
> DEVLETİMİZİN VERDİĞİ SİLAH RUHSATLARI CAMİAMIZA DUYDUĞU GÜVENİN AÇIK BİR DELİLİDİR
> ATV KAHVALTI HABERLERİNDEKİ ASILSIZ İTHAMLARA CEVABIMIZDIR
Özkan Deniz Mamati, çıktığı her programda gözü dönmüşçesine Sn. Adnan Oktar’ın ölmesini istemektedir
Özkan Mamati, çıktığı her TV programında olduğu gibi, İpek Özbey’in kitabında da, Sn. Adnan Oktar’ın ölmesini aklına koyduğunu açıkça ifade ederek tehditlerine devam etmiştir.
“Bu sistem, bu döngü Adnan Oktar ölmeden bitmez. Bana dediniz ya dışarı çıkar mı? Çıksa ne olur çıkmasa ne olur... Ben ilk gün bu işin nasıl biteceğini biliyordum ve bu şekilde kendimi odakladım. Bu iş Adnan Oktar ölmeden bitmez, bu sebeple aralardaki gelişmeler beni çok bağlamaz.”
Özkan Mamati, Sn. Adnan Oktar’ın binlerce yıl aldığı hapis cezasına rağmen, arkadaşlarının onu bırakmamasını, hala sevgi ile ona bağlı olmalarını hazmedememekte ve büyük bir hınçla Adnan Oktar’ın ölmesini istemektedir.
Hatta TV yayınlarında, Furkan Sezer’le birlikte Sn. Adnan Oktar’ın bulunduğu Van iline giderek, orada rahatını bozmak, kendisine zorluk çıkartılmasını sağlamak için girişimlerde bulunduklarını itiraf etmektedirler.
Ancak Özkan Mamati ve benzerleri şu önemli gerçeği unutmaktadırlar; Allah Kur’an’da müminlere karşı insanların toplanacağını, onları öldürmekle, sürgün etmekle, rahatsız etmekle tehdit edeceklerini, ancak Allah’ın müminleri daima koruyacağını bildirmektedir. Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları da kalbini sadece Allah’a bağlamış samimi müminler olarak, onların bu tehdit ve saldırılarından hiçbir şekilde etkilenmemektedirler.
Allah’ın emrettiği gibi, insanların tehditlerinden değil sadece Allah’tan korkarak vicdanlarına göre hareket etmektedirler:
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir.
Bundan dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun. (Al-i İmran Suresi, 173-175)
İpek Özbey, Özkan Mamati’nin kendisine verdiği hikayeleri, araştırmadan, soruşturmadan, akla gelecek en basit soruları dahi sormadan yayınlayarak en temel basın meslek ilkelerini hiçe saymıştır
İpek Özbey’in kitabı, gazetecilik mesleğinin yüz karasıdır. Dedikodu ve iftiradan öteye gitmeyen iddialarla dolu bu kitapta, Özkan Mamati ve Furkan Sezer’e sınırsız yalan söyleme hakkı tanınmıştır.
Kitapta yer alan, isimsiz kişiyi İpek Özbey’in görmediği ve tanımadığı anlaşılmaktadır, çünkü en mantıksız iddialarda dahi bir soru sorma ihtiyacı duymamıştır.
Bu isimsiz kadın, güya bir kadına bir günde 50 kişinin tecavüz ettiğin iddia etmiştir, bu tecavüzü ise kendisine yıllar sonra başka birinin anlattığını söylemiştir. Böyle akıl ve mantık dışı bir iftira, Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandıkları dosyanın iddianamesinde dahi yoktur.
İpek Özbey’in kullandığı yöntemle, bir gün başka bir kişi de bir kitap yayınlayıp İpek Özbey hakkında benzer iddialarda bulunabilir. Eğer amaç, çamur atıp iz bırakmaksa, bir gün herkes böyle kural, ilke, etik yoksunu yöntemlerle karşı karşıya kalıp mağdur edilebilir.
Daha çok izlenmek, daha çok okunmak uğruna yapılan bu tür ilkesizlikler bir gün kişinin kendisini de vurabilir, yaralayabilir, ezebilir.
Dolayısıyla İpek Özbey’in, yazarken, konuşurken, haktan, hakikatten, en temel meslek ilkelerinden, dürüstlükten ayrılmaması daima kariyerinin lehine olacaktır.
Furkan Sezer, yerel mahkemenin hukuksuz ceza kararını 700’den fazla yönden bozan, beraat ve tahliye kararları veren İstinaf mahkemesi kararına “korsan karar” diyerek iftira atmaktadır
2022 yılının Mart ayında dosyadaki hukuksuz mahkumiyet kararlarını bozan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin kararından sonra, dosyanın kumpasçılar tarafından nasıl yönlendirildiği daha da aşikar hale gelmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi 15.03.2022 tarihinde dosyadaki mahkumiyet kararlarını esastan bozup, yönetici iddiasıyla yargılanan kimseler hariç tüm sanıkların tahliyesine hükmettikten hemen sonra, bazı malum medya mensupları devreye girmiş ve kamuoyunda infial uyandıracak bazı asılsız iddialar ortaya atmışlardır.
İstinaf mahkemesi heyetinin yargılananların camiası ile güya önceden tanışıklığı bulunduğunu ve dosyada onları korumak adına hukuksuz bir karar aldıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu tür asılsız iddiaların gazete, televizyon ve sosyal medyada hızla yaygınlaştırılmasının ardından, 22.03.2022 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Şen tarafından tahliye kararlarına itiraz edilmiştir. 1. Ceza Dairesi dosyayı 14 ay titizlikle inceleyip, 400 sayfalık gerekçeli karar hazırlamışken, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, dosyayı incelemeden 1 GÜN İÇİNDE tahliye kararlarını kaldırmakla yetinmemiş, aynı zamanda dosyanın esası hakkında da değerlendirmeler yapmış, yani CMK m. 271/1’deki “itiraz hakkında… karar verilir” hükmünü açıkça çiğnemiştir. YANİ ASIL KORSAN KARAR 2. CEZA DAİRESİ’NİN HUKUKA AYKIRI KARARIDIR.
Sonuçta tahliye edilenler dosyadaki asılsız ve doğal olarak delilsiz suçlamalara rağmen, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nin tutuklama kararlarına yapılan itirazları da reddetmesiyle yeniden cezaevine gönderilmişlerdir.
Bilindiği gibi olayların devamında, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi heyeti aleyhinde amansız bir karalama kampanyası başlatılmıştır. Husumetli müştekiler sosyal medya hesaplarından ve bir elden yönlendirildiği açıkça görülen bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından söz konusu mahkeme heyeti, özellikle de Daire Başkanı olan hanımefendiye yönelik çirkin ve asılsız iftiralar ve karalama içerikli paylaşımlar yapılmıştır.
Asıl düşündürücü ve endişe verici olan ise, bu belgesiz, delilsiz iftiralar ile bu heyet hakkında bir soruşturma açılmasıdır.
İstanbul BAM 1. CD heyeti dağıtılarak, yeni bir heyet görevlendirilmiştir. Göreve getirilen hakimlerin ise önceki heyetin başına gelenleri gördükten sonra, hür iradeleriyle davranmalarının mümkün olmayacağı görülmektedir. Nitekim yerel mahkemenin BAM bozmasının ardından verdiği mahkumiyet kararlarını aynen onamıştır. Eski heyet 450 klasörlük dosyayı 420 günde incelerken, yeni oluşturulan heyet 600 klasörlük dosyayı sadece 48 gün içinde karara bağlamış, yani hiçbir inceleme yapmamıştır. Alelacele belli odakların beklentisini karşıladığı izlenimi vermektedir.
Özkan Mamati’nin “Adnan Oktar bana ticari suçlar işletti” yalanı
Özkan Mamati, hem emniyet ve mahkeme ifadelerinde, hem de basına yaptığı konuşmalarda sürekli yalan söylediği için, her söylediği birbiriyle çelişmektedir.
Öncelikle, tüm dosyadaki tek dolandırıcılık, yani mali suç iddiası Özkan Mamati’nin yaptığı iddia edilen dolandırıcılıktır. Bu suç isnadına yönelik yargılama, ana dosyadan ayrılmış ve ayrı bir mahkemede görülmektedir. Özkan Mamati bu dosyada sanıktır, hem dolandırıcılıktan hem de silahlı suç örgütü üyeliğinden yargılanmaktadır.
Özkan Mamati dışında Sn. Adnan Oktar’ın arkadaşlarına yönelik tek bir dolandırıcılık isnadı yoktur.
Özkan Mamati’nin kişilik olarak dolandırıcılık yapması beklenebilir, kişiliği buna uygundur. Ancak bundan ne Sn. Adnan Oktar’ın ne de gruptaki diğer kişilerin bir bilgisi yoktur.
Özkan Mamati’nin de dolandırıcılık yaptığına dair dosyada bir bilgi ve belge yoktur. Soruşturmanın son evrelerinde, Furkan Sezer ve ekibindeki bazı kişiler, camianın mallarına el konulabilmesi için mali bir suça ihtiyaç duymuşlar ve muhtemelen Özkan Mamati’ye de bu dolandırıcılık hikayesini anlattırarak, bunu da örgütsel saikle yaptığı yalanını ekleyip, Sn. Adnan Oktar’ı da suçlamak için yol açmışlardır.
Ancak bu düzenleri de ayaklarına dolanmıştır. Mahkeme dosyayı ayırıp, Özkan Mamati’yi de sanık olarak yargılama kararı alınca, Mamati üzerindeki koruma kalkanı bu mahkeme nezdinde kalkmıştır.
Bu kez Özkan Mamati, aslında dolandırıcılık yapmadığı savunmasına geçmiştir. İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda verdiği ifadeleri şöyledir:
“Şimdi efendim dosyanın özüne gelecek olursak bu dosyada zarar gelen kimse yok.”
“Yani para kaybı, yani dolandırılan kimse yok.”
“Bu dosyanın şikayetçisi yok. Bu dosyada zarar gören yok.”
Buna rağmen, sırf toplumda algı oluşturmak maksadıyla hala “bana dolandırıcılık yaptırıldı” yalanını söylemektedir.
Özkan Deniz Mamati, cezaevine girmemek karşılığında arkadaşlarına iftira atmak, onları karalamak, hakaret edebildiği kadar hakaret edip tehdit etmekle görevlendirilmiştir. Tek motivasyonu cezaevine girmemektir.
İpek Özbey’in bir diğer haber kaynağı Özkan Deniz Mamati, yıllarca Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının yanında olmuş, camiaya yönelik bir polis operasyonu olma ihtimalini duyduğu an camianın karşısına geçmiş, cezaevine girme korkusuyla sosyal medya hesapları açarak, arkadaşlarını kötülemeye, onlara hakaret etmeye, onlara iftiralar atmaya başlamış ve nihayetinde Furkan Sezer gibi camiaya operasyon için özel seçilmiş bir kişiyle işbirliği yaparak, cezaevine girmemek karşılığında her türlü iftira, karalama, hakarete, kara propaganda için kullanılmış ve halen kullanılmakta olan bir kişidir.
Bu kişiyle ilgili diğer yazılardan bazılarını aşağıdaki linklerde bulabilirsiniz:
> MEDYAMIZ ÖZKAN MAMATİ İSİMLİ KİŞİNİN GERÇEK YÜZÜNÜ MUTLAKA BİLMELİDİR
> İNSANLARI AÇIKÇA VE SAYISIZ KERELER ÖLÜMLE TEHDİT EDEN ÖZKAN MAMATİ'NİN ARKASINDA KİMLER VAR?
Sonuç:
İpek Özbey’in, daha çok okunmak, tanınmak, rating artırmak amacıyla, araştırmadan, soruşturmadan, diğer tarafı dinlemeden, söz hakkı vermeden, kaynakları sorgulamadan yazdıkları ve anlattıkları, mesleki kariyerine, itibarına, saygınlığına kendi eliyle verdiği büyük bir zarardır. Ancak daha da önemlisi vicdana, akla, adalete ve hukuka aykırıdır.
Bu kitaptaki iftiralar, yalanlar için ilgili kişiler hukuki haklarını kullanacaklardır. Sadece Furkan Sezer ve Özkan Mamati değil, İpek Özbey de anlattığı hayali “kasetle şantaj yapılan ve evlenemeyen arkadaşı”, intihar eden arkadaşı, bir günde 50 kişinin tecavüzüne uğrayan kız ve bunun gibi tüm delilsiz yalanlar için hukukla, kanunla karşı karşıya gelecektir.
Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları, Kur’an ahlakına göre yaşayan, her kötülükten, iftiradan Allah’a sığınan, dindar, maneviyatı çok güçlü, Allah’tan başkasından korkmayan mümin kişilerdir; bu nedenle tüm bunlarda bir hayır ve güzellik görmektedirler. Allah da ayetinde şöyle bildirmektedir:
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır. (Nur Suresi, 11)
Bu adaletsizliklere, haksızlıklara, hukuksuzluklara çanak tutup, hatta bunları pekiştirecek davranışlarda bulunup, sonra ekranlarda adalet, hak, hukuk istemek samimi görünmemektedir. Sevdiklerine hak, hukuk isterken, sevmediklerine veya gençken kendisiyle ilgilenmedikleri ve hep uzaktan izlediği için içerlediklerine haksızlık yapanlar, o adaletsizliğin, hukuksuzluğun bir gün kendilerini de vuracağından çekinmelidirler.
Allah “Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz?” (Bakara Suresi, 44) diye buyurmaktadır.
Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız