Dr. Oktar Babuna'nın adıyla anılan 1999 tarihindeki kan kampanyası tamamen resmi makamların kontrol ve denetiminde, en küçük bir şaibeye dahi yer bırakmayacak bir titizlik içinde gerçekleştirilmiştir.

Sayın Adnan Oktar ve camiamız aleyhinde yürütülmekte olan linç kampanyasında  her zamanki gibi 1999 kan kampanyası da akla ve mantığa aykırı, gerçek dışı iddialarla gündeme getirilmektedir.

25 yıl önce, Dr. Oktar Babuna’nın Kronik Lenfositik Lösemi (KLL) hastalığı vesilesiyle, Türkiye'de eksikliği gündeme gelen "KEMİK İLİĞİ BANKASI" OLUŞTURULMASI için, bir tür sosyal sorumluluk projesi mahiyetinde düzenlenmiştir. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi tarafından başlatılan kampanya ile ilgili somut gerçeklerin yeniden ortaya konmasında fayda vardır. Şöyle ki;

  • Beyin Cerrahı olan Dr. Oktar Babuna vesilesiyle gündeme gelen ülkede kemik iliği bankasının bulunmaması gerçeği kamuoyunun büyük ilgisini çekmiştir. Bunun üzerine İstanbul Valiliği'nden alınan izinle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından ülke çapında “Ulusal Kemik İliği Bankası Kurulması Kampanyası”başlatılmış ve kampanyanın tamamı devlet makamlarınca yürütülmüştür.
  • Kampanya tamamen legal yollarla, devletin bilgisi ve kontrolünde yürütülmüştür. Kampanyanın sahibi, para toplama ve harcama yetkilisi olarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfıtespit edilmiştir. Vakfın o dönemki Başkanı ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi dekanı olan  Dr. Faruk Erzengin tüm çalışmaların başında yer almıştır.

  • Kampanyanın en önemli destekçisi bizzat dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirelolmuştur. Merhum Demirel 28 Mart 1999 tarihli demecinde şu sözleri sarf etmiştir: “ İlik Bankası’nın kurulmuş olması fevkalade iyi olur. Ben hem her türlü himayeyi, hem her türlü desteği veririm, yapılacak her kampanyaya katılırım. Nihayet bu bir milli dayanışmadır, bir sosyal olaydır. Temsil ettiğim devletin başı olarak her türlü desteği vermeye hazırım. Benden ne zaman ne isterseniz yanınızda bulacaksınız. Bu hareketi başarıya ulaştıralım. “

  • Sayın Demirel’in desteği sadece beyanat vermekle sınırlı kalmamış, toplanan kanların tahlil için yurtdışına gönderilmesi ile ilgili gümrük işlemlerinin kaldırılması ve kanların Türk Hava Yolları uçakları ile ücretsiz taşınmasıgibi pek çok konuda kendisi bilfiil müdahale ederek yardımcı olmuştur.
  • Sayın Demirel 27 Mart 1999 tarihinde, Oktar Babuna'nın babası Prof. Dr Cevat Babuna ve amcası Prof. Dr. Cahit Babuna’yı Cumhurbaşkanlığı makamında kabul etmiş ve ilerlemelerle ilgili bilgi almıştır.
  • İstanbul’da düzenlenen ilk büyük kan alma organizasyonu Abdi İpekçi Spor Salonu’nda gerçekleşmiştir. Mesut Yılmaz, eşi Berna Yılmazve ANAP yöneticileri bu organizasyonu sahiplenmiştir. Mesut Yılmaz’ın özel kalemi Sema Erdem ve ANAP Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı Hale Dicleli, kan alma organizasyonunda her şeyin bizzat kendileri tarafından planlandığını ve organize edildiğini çeşitli defalar kamuoyuna açıklamışlardır. Bu organizasyon için gereken tüm Valilik izinleri de yine ANAP yetkilileri tarafından alınmıştır.

 

  • Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Bursa Valisi Orhan Taşanlargibi devletin en üst kademelerinden isimler bizzat kampanyaya katılıp kan vermişlerdir. 


  • Eski Başbakan ve dönemin DYP Genel Başkanı Tansu ÇillerTGRT Televizyonu’na 15 Nisan 1999 tarihinde verdiği röportajda kan kampanyası için parti olarak nasıl seferber olduklarını anlatmıştır.
  • Dönemin İçişleri eski Bakanı Meral Akşenerde, 26 Nisan 1999’da İzmit’te düzenlenen organizasyonda kan verirken, “biz Oktar Babuna’ ya bu manada çok şey borçluyuz, o bir rahatsızlığı gündeme getirdi” şeklinde konuşmuştur.

  • İstanbul’un dışında 12 ayrı ilde de İl Sağlık Müdürlerininizinleri ve katkıları ile kan alım organizasyonları düzenlenmiştir.
  • Genelkurmay Başkanlığıtüm Silahlı Kuvvetler genelinde gönüllü olan kişilerin kan vermelerini sağlamak için talimat yayınlamıştır


 

  • Dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cembaşta Almanya olmak üzere Türk vatandaşlarının yaşadığı ülkelerdeki büyükelçiliklerimize ve konsolosluklarımıza talimat göndererek kampanyaya destek vermelerini talep etmiştir.
  • Toplanan kanlar Emniyet müdürleri talimatıyla polis eskortları eşliğinde havaalanına götürülmüş, ANAP yöneticilerinin tahsis ettiği özel uçaklarla Almanya ve ABD’deki dünyanın en iyi ve ünlü laboratuvarlarına gönderilmiştir.Çünkü o dönemde, Türkiye’de bu kanların analizini yapacak laboratuvarlar çok kısıtlıydı. Örneğin Çapa Tıp Fakültesi’nin laboratuvarı günde sadece 4 kan örneğini analiz edebiliyordu. Ankara’daki laboratuvar da benzeri kapasitedeydi. Bu da toplanan yüzbinlerce örneğin analizinin on yıllara yayılması demekti. Oysaki kan örneklerinin ömrü sadece 24 saattir, öyle günlerce, senelerce bekletmek bunları ziyan etmek anlamına gelecektir. Bu nedenle, kampanyanın karar mercii olan İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı kararıyla analizlerin yurt dışında yapılması planlandı. 

YANİ, "KANLARIN ABD'YE GÖNDERİLEREK ANALİZ ETTİRİLMESİ" KONUSUNA KARAR VEREN OKTAR BABUNA YA DA BİR BAŞKASI DEĞİL, İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ VAKFI'DIR.


 

  • İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı çeşitli denetimler ve soruşturmalardan geçmiş, tüm bunlardan hep aklanarak çıkılmıştır. Yürütülen 3 ayrı soruşturmanın hepsi takipsizlik kararlarıyla sonuçlanmıştır. Bu kararlar kesinleşmiştir.
  • Kampanyanın yarıda bırakılmasından sonra dönemin Fazilet Partisi’ne mensup 20 milletvekili, bir Meclis Araştırması Önergesi ile gelmiştir. 22.07.1999 tarihli bu önerge metninden kısa bir alıntı şöyledir:

Ulusal kemik iliği bankası kampanyası, devlet tarafından desteklenmiş olup, sivil insanlar tarafından da çok büyük bir ilgiyle karşılanmış bir kampanyadır. Bu kampanya ile ilk aşamada lösemi hastası Dr. Oktar Babuna’ya uygun bir kemik iliği vericisinin bulunması, daha sonraki aşamada ise, Türkiye’de ulusal kemik iliği bankasının kurulması hedeflenmekteydi. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Üniversitesi gibi, devleti temsil eden kişi ve kurumlar tarafından desteklenerek, 160000 doku tahliline ulaşan ve kemik iliği bankasının fiilen kurulmasını temin ederek, sayıları 8000’e varan lösemili Türk vatandaşlarının ilik bulma ve yaşama şansını yüzde 70’lere çıkaran böyle bir kampanyanınSağlık Bakanlığı tarafından durdurulması, halkımız arasında hayret ve şaşkınlık ile karşılanmıştır

Ülkemizde, lösemi hastalarına yardım etmek için yıllardır faaliyet gösteren Lösemili Çocuklar Vakfı’nın yakalayamadığı başarıyı, birkaç ay içinde yakalayarak, onu çok gerilerde bırakan böyle bir kampanyanın Türkiye’ye sağlayacağı imkânlar, kampanyanın durdurulmasıyla heba edilmiş ve sayıları 8000’e varan lösemili Türk vatandaşlarının hayal kırıklığına sebep olmuştur, belki de onları ölüme mahkûm etmiştir.

Ülkemiz insanları için hayırlı ve onurlu bir hizmeti hedef alan bu kampanyaya engel olmak için eldeki delillerin daha tatminkâr ve açık olması gerekmez miydi?

Kan örneklerinin Türk halkı aleyhine bir şekilde kullanılacağı, gen haritamızın çıkarılacağı,  gibi iddiaların ne kadar akıl dışı olduğunu anlayabilmek için bazı önemli gerçekleri hatırlatmakta yarar var:

  • C. Dış İşleri bakanlığının verilerine göre hali hazırda yurt dışında 6.5 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır ve bunların yaklaşık 5.5 milyonu Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş bulunmaktadır. (http://www.mfa.gov.tr/yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa)
  • Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın tamamı sağlık hizmetlerini bulundukları ülkelerde almaktadır ve tüm sağlık taramalarını, kan tahlillerini bu ülkelerin kuruluşlarında yapmaktadırlar.
  • Yani yaklaşık 6.5 milyon Türk vatandaşına ait kan örnekleri ve diğer bilgiler zaten hali hazırda dışarıda yabancı ülkelerin sağlık kurumlarında mevcuttur.

Sonuç olarak, söz konusu "kan kampanyası"nın, bugüne kadar öne sürülen tüm mesnetsiz, uydurma ve akıl ve mantık dışı iddialara rağmen, kapsamlı resmi denetim ve incelemelerle hiçbir şaibeli ya da esrarengiz yönü olmadığı açık ve net bir biçimde ortaya konmuştur.

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.

Mart 01, 2024

Daha yeni Daha eski