YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ’NE
Sunulmak Üzere
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE
Dosya No: 2024/365E
Sunan: Adnan Oktar
Müdafi: Av. Mert Zorlu
Konu: Müvekkil Adnan Oktar’ın, ALLAH’IN VARLIĞINA DAİR DELİLLERİ açıkladığı, bilimsel verilerden oluşan dilekçelerimizin PROTEİNLERİN YAPISI ile ilgili kısmının Sayın Dairenize sunumudur.
AÇIKLAMALAR
Müvekkil Adnan Oktar, hayattaki en önemli konunun “Allah’ın Tek Gerçek Varlık” olduğunun anlaşılması olduğu üzerinde durmakta ve Sayın Dairenize bu minvalde dilekçeler iletmektedir.
Aşağıdaki açıklamalarda, “PROTEİNLERİN YAPISINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ” hakkında müvekkilin anlatımlarına ve onu destekleyen bilimsel çalışmalara örnekler verilmektedir. Müvekkilin bu konudaki görüşlerini aşağıda takdirinize sunuyoruz.
TEK BİR PROTEİN YETER
Allah’ın yaratma sanatının delilleri her yerdedir. Üstelik bu delilleri izlemek, fark etmek evrimcilerin iddialarının aksine oldukça kolaydır.
Evrimciler yıllarca, halkın büyük bir çoğunluğunun bilimsel konularda detaylı bir bilgiye sahip olmamasını ve hayatın akışı içinde bu tür konular üzerinde pek fazla düşünme imkânlarının da bulunmayışını bir koz olarak kullanarak, bir nevi evrim hipnozu oluşturdular.
Uzun süre hücreyi “su dolu bir baloncuk”, proteinleri ise tesadüfen ortaya çıkmış moleküller gibi gösterdiler.
Oysa hücrenin içindeki mükemmel yaşam, günümüzdeki en kapsamlı şehirlerde bile yoktur. Olağanüstü özelliklere sahip proteinlerin TEK BİR TANESİNİN BİLE TESADÜFEN ORTAYA ÇIKAMAYACAĞI BİLİMSEL OLARAK İSPAT EDİLMİŞTİR.
Gerçekte evrimciler de HİÇBİR TESADÜFÜN CANLI YAPI TAŞI OLUŞTURAMAYACAĞINI ÇOK İYİ BİLMEKTEDİR. Evrimi, bilimsel bir teori olduğu için değil, yaratılışı ve bir Yaratıcı'nın varlığını inkâr ettiği ve materyalist felsefelerine destek sağladığı için savunmaktadırlar.
Evrimcilerin bu sahte algı yönetimini ortadan kaldırmak ve Yaratılışın tek gerçek olduğunu görebilmek için, bir protein molekülünün ne kadar karmaşık bir tasarıma, ne kadar detaylı ve ince hesaplanmış bir plana sahip olduğunu anlamak çok önemlidir.
Tek bir proteinin meydana gelmesi için aynı anda yüzlerce koşul, yüzlerce molekül, enzim bir arada bulunmalıdır. Bu gerçeği öğrenen bir insanın evrim teorisinin safsatalarını doğru kabul etmesi mümkün değildir.
PROTEİNİN YAPISINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ
Proteinler, canlı olmayan, ancak canlı hücrelerin içinde her görevi yerine getiren minyatür robotlara benzerler. Hücreyi mükemmel şekilde işleyen bir şehre benzetirsek, bu şehrin tuğlaları da, arabaları da, yolları da, işçileri de, fabrikaları da PROTEİNLERDEN oluşur.
Bu kadar fazla görevi ve çeşidi olan proteinlerin yapısı ve üretimi de olağanüstü bir yaratılış mucizesidir.
Hücre ihtiyacı olan proteinleri ürettirebilmek için çok kapsamlı ve detaylı bir plan hazırlar. Hücrenin bilgi bankası olan “DNA’daki” planların kopyası olan “RNA” isimli moleküller üretilir. RNA molekülleri yine hücrenin içindeki “ribozom” isimli özel fabrikalara giderler. Ribozom, kendisine gelen yapım planını adeta bir mühendis gibi okur ve “amino asit” adı verilen organik molekülleri çeşitli sayı ve sırada birleştirilerek PROTEİNLERİ üretir.
Ancak DNA, RNA, ribozom, aminoasitler var olsa da, bunlar, yine de hücrenin ihtiyacı olan işlevsel bir proteinin üretimi için yeterli değildir. İşlevsel bir protein için, ENERJİ ve HÜCRENİN BÜTÜNLÜĞÜ gerekir.
Hücrenin bütünlüğü için “hücre zarı”, hücrenin içini dolduran “sitoplazma”, adeta bir marangoz gibi proteinleri son şekline getiren “organeller”olmak zorundadır.
Hücrenin bütünlüğü sağlanmadan doğru proteinleri üretmek mümkün değildir. Enerji olarak da yine hücrenin kendi üretimi olan “ATP” molekülleri gereklidir.
Sonuçta tek bir proteinin oluşması için yüzlerce sistem ve başka proteinler var olmak zorundadır.
Proteinlerin en temel parçaları amino asitlerdir. Amino asitler, yağ ve şeker gibi organik olan ve doğada bulunan moleküllerdir. Doğada 500’den fazla amino-asit çeşidi, hepsinin de sağ ve sol olmak üzere, birbirinin ayna görüntüsüne sahip iki kimyasal formu bulunur.
Doğadaki amino-asitlerin yalnızca 20 çeşidi protein üretimine katılır. Üretime katılan bu 20 çeşidin hepsinin de yalnızca SOL ELLİ olması gereklidir.
Doğada bulunan her amino-asit türünün sağ-elli ve sol-elli olmak üzere iki farklı tipi vardır. Bir amino-asidin diğerine benzerliği, kendisinin aynadaki görüntüsü gibidir. Bütün özellikleri aynı olmasına rağmen, sağ ve sol eldiven gibi birbirlerine ters dururlar.
Doğada her iki amino-asit türüne de bol miktarda ve aynı oranlarda rastlanmaktadır. Ve iki tür amino-asit de aynı kolaylıkta kimyasal reaksiyonlara girerek çeşitli bileşikler oluşturabilmektedir. Yani iki tür amino-asidi birbirinden ayıran tek fark simetrilerindeki bu yapı farkıdır.
Ancak canlılardaki proteinleri inceleyen bilim adamları bu proteinlerin yalnızca sol-elli amino asitlerden oluştuklarını fark etmişlerdir. Canlı yapılarda tek bir sağ-elli amino asit dahi bulunmamaktadır.
Ortalama bir proteinde yaklaşık 100-150 amino asit bulunabilir. Ancak binlerce amino-asit içeren proteinler de mevcuttur.
Bir protein oluşturmak için UYGUN amino asitlerin birbirlerine yalnızca PEPTİD BAĞI ile bağlanması gerekir. Bu kimyasal bağ dışında kurulan bağların HİÇBİRİ PROTEİN OLUŞMASINI SAĞLAYAMAZ.
Kısaca hücrede işlevsel olan bir proteinin oluşması için;
- Doğadaki 500 aminoasit içinden sadece 20 TANESİNİNüretime katılması gerekir.
- Üretime katılanların yalnızca SOL-ELLİ olması gerekir.
- Tamamı sol-elli olan aminoasitlerin DOĞRU SAYIDA bir araya gelmesi gerekir.
- Sol-elli ve doğru sayıdaki amino asitlerin DOĞRU SIRADA birleşmesi gerekir.
- Tüm amino-asitlerin sadece PEPTİD BAĞI ile birbirlerine bağlanması gerekir.
Bir proteinin, tümüyle sol-elli amino asitlerin özel dizilimleriyle oluşan bir zincire TESADÜFEN SAHİP OLMASI ve bu zincirin her parçasının birbirine TESADÜFEN PEPTİD BAĞI İLE BAĞLANMASI ihtimali, yaklaşık 10190'da bir olarak hesaplanmıştır. Bu sayı, 10 sayısının yanına 190 sıfır gelmesiyle oluşan bir sayıdır.
Böyle bir ihtimalin gerçekleşebilmesi için dünyanın yaşı kadar uzun bir süre verilse bile, bu proteinin tesadüflerin eseri olarak oluşması imkânsızdır.
Nitekim matematiksel olarak da, 1050'de bir ihtimalin "sıfır" olarak kabul edildiğini de göz önünde bulundurursak, bu gerçek çok daha açık bir şekilde ortaya çıkar. Çünkü 10190 sayısı, yaklaşık 4 tane 1050 sayısından oluşmaktadır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi hücrede görev yapacak bir proteinin doğru üretilebilmesi için amino-asitlerin doğru SIRA ve SAYIDA olması gerekir. Çünkü amino-asitlerin bir kısmı suda çözünür, bir kısmı sudan kaçar, bir kısmı asit özellik gösterir, bir kısmı bazik özelliktedir.
Kısaca, amino asitler kimyasal olarak çok farklı özelliklere sahiptirler. Bu kadar çeşitli özelliklere sahip moleküllerin işlevsel olarak bir araya gelmesi için üstün bir zekâ ve mühendislik bilgisi kullanılması gereklidir. Nitekim bilim adamları laboratuvarda, daha önceden var olmayan, işlevsel TEK BİR PROTEİN ÜRETEMEMİŞLERDİR.
Doğru dizilim planı sadece hücrenin çekirdeğinde bulunan BİLGİ BANKASINDA yani DNA’dadır.
İnsan vücudundaki tüm hücrelerin çekirdeğinde 4 özel harf kullanılarak yazılmış, toplam 3 milyar harften oluşan, muhteşem bir kütüphane bulunur. Bu kütüphanede tam bir milyon ansiklopedi sayfasını veya başka bir deyişle yaklaşık 1000 kitabı dolduracak miktarda bilgi vardır. Ve vücuttaki 36 trilyon hücrenin hepsi de bu bir milyon sayfayı EZBERE BİLMEKTEDİR.
Bu bir milyon sayfanın içinde hücrenin ihtiyacı olan proteinlerin nasıl üretileceği, hangi amino asitlerin hangi sırayla birleşmesi gerektiği YAZILIDIR.
DNA’yı oluşturan Adenin, Sitozin, Timin, Guanin adı verilen 4 harf, anlamlı ve özel bir sıra oluşturacak şekilde, adeta bir merdivenin basamakları gibi dizilmişlerdir. Bu dizilimleri okuyup yeni proteinlerin üretim planını kopyalayan yine başka PROTEİNLERDİR. Kısaca proteinler, diğer proteinlerin üretim planlamasında çalışırlar.
İlginç olan şudur ki, DNA’nın üretilmesi için de yine PROTEİNLERE İHTİYAÇ VARDIR. Kısaca, proteinlerin üretim bilgisini içeren kütüphaneyi de yine o bilgiyle üretilmiş proteinler yazmaktadır.
Kısaca, PROTEİN OLMADAN ANA BİLGİ BANKASI OLAN DNA ÜRETİLEMEZ, DNA OLMADAN HİÇBİR PROTEİN ÜRETİLEMEZ.
Tek bir proteinin üretimi için HER İKİSİNİN DE İLK ANDAN İTİBAREN, AYNI ANDA, EKSİKSİZ OLARAK YARATILMIŞ OLMASI ŞARTTIR.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi hücrenin içindeki özel proteinler DNA bilgi bankasını okur ve ondan RNA adı verilen fotokopiler üretirler. RNA’lar taşıdıkları bilgiyi protein üretimi için RİBOZOM isimli fabrikalara götürürler.
Proteinin doğru üretilebilmesi için amino-asitlerin yalnızca PEPTİD BAĞIile bağlanması gerektiğini belirtmiştik. Bilim adamları amino asitlerin doğada çok farklı ve ilginç bağlar kurabildiğini, bu bağların hiçbirinin PROTEİN OLUŞUMUNDA KULLANILMADIĞINI keşfetmişlerdir.
İşte doğru sıra ve sayıdaki “amino asitleri” peptid bağı ile bağlama görevi RİBOZOM’a aittir. Bu nedenle kendisi de protein ve RNA moleküllerinden oluşan Ribozom olmadan PROTEİN ÜRETİLEMEZ.
- Bir protein üretileceği zaman hücrenin içinde DNA’yı OKUYUP-YAZABİLEN başka proteinler gerekir.
- DNA’daki bilgiler başka proteinler aracılığı ile RNA adı verilen fotokopilere DÖNÜŞTÜRÜLÜR.
- RNA, Ribozom isimli fabrikaya GİDER.
- Ribozom isimli fabrika zaten PROTEİNLERDEN oluşur.
- Ribozom fabrikası, kendisine gelen plan doğrultusunda, hücrenin içindeki amino asitleri PEPTİD BAĞIYLA birleştirerekzincir şeklindeki PROTEİNLERİ üretir.
- Zincir gibi üretilen proteinler hücrenin farklı organellerinde KATLANIR, DÜZENLENİR ve SON HALLERİNE GETİRİLİRLER.
Kısaca hücrenin üreteceği her protein için daha önceden üretilmiş YÜZLERCE BAŞKA PROTEİNİN ve KARMAŞIK SİSTEMLERİN HATASIZ ÇALIŞMASI GEREKİR.
Proteinlerin oluşma süreci, yukarıda kısaca açıkladığımız üzere, bir arada çalışmak zorunda olan iç içe sistemlere bağlıdır. Biri olmadan diğeri olamaz. Bu sistemin tek bir parçası bile eksik olsa, protein oluşamaz. BİR PROTEİNİN VAR OLMASI İÇİN HÜCRENİN TAMAMI GEREKİR.
Hücre İLK ANDAN İTİBAREN bugünkü mükemmel karmaşık yapısı ile var olmadığı sürece, TEK BİR PROTEİNİN TESADÜFEN OLUŞMA İHTİMALİ SIFIRDIR.
Çünkü;
- Proteinin oluşması için DNA gerekir.
- Protein olmadan DNA oluşamaz.
- DNA olmadan protein oluşamaz.
- Protein olmadan protein oluşamaz.
- Tek bir proteinin oluşması için 60 ayrı protein gerekir.
- Bu proteinlerin bir tanesi bile eksik olsa protein var olamaz.
- Ribozom olmadan protein oluşmaz.
- RNA olmadan da protein oluşmaz.
- ATP enerjisi olmadan protein oluşmaz.
- Sitoplazma olmadan da protein oluşmaz.
- Proteinleri son haline getiren organeller olmadan da protein oluşmaz.
- Hücrenin bütünlüğü olmadan protein oluşamaz.
Evrim teorisine göre ise, tüm bu amino asitler tesadüfen bir araya gelerek dizilmişler ve bunun sonucunda binlerce işe yarar ve son derece üstün niteliklere ve fonksiyonlara sahip protein çeşidini oluşturmuşlardır. Dahası bu proteinlerin her biri yerli yerinde, atıl durumda kalmadan ve birbirleriyle koordine bir şekilde görevlerini yerine getirmektedirler.
Tesadüflerin böyle kusursuz düzenler, müthiş bir plan ve programla işleyen sistemler kurması kesinlikle imkânsızdır. Tesadüfler ancak düzensizlik, karmaşa, kaos meydana getirirler; yüksek bir teknolojinin ve üstün bir dehanın ürünü olan biyolojik makinaları asla oluşturamazlar.
Yararlı proteinlerin oluşabilmesi için gerekli amino asit çeşitlerinin belirli bir sayıda ve belirli bir sırada dizilmelerinin gerekmesi dahi, evrim teorisinin tesadüf iddiasının kesinlikle imkânsız olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Dünyaca ünlü biyokimyacı Michael Behe, 100 amino asit uzunluğundaki bir proteinde uygun bir dizilim elde etme ihtimalinin, gözleri kapalı birinin 8.600.000 kilometrekare büyüklüğündeki Sahra çölündeki işaretlenmiş tek bir kum parçasını bulma ihtimalinden bile çok daha az olduğunu ifade etmiştir.
Proteinin oluşumunun her aşamasında bir bilinç, bilgi, irade, akıl, güç ve düzen varlığı açıkça görülmektedir. Bunlar ise, üstün Yaratıcı olan Rabbimize ait olan özelliklerdir.
Allah'ın dışında, aciz ve hiçbir şeye gücü yetmeyen tesadüf gibi kavramları veya varlıkları yaratıcı kabul edenler, büyük bir yanılgı içindedirler. Bu kusursuz düzenin tek sahibi yeryüzündeki bütün canlıları bütün molekülleriyle birlikte yaratan Allah'tır.
Bedenimizdeki her bir proteine, kainattaki tüm varlıklara, uzay boşluğundaki galaksilere hakim olan Allah, tüm yaşamımızı, tüm kaderimizi Kendi kontrolünde tutan, yere ve göğe tüm varlıklara hükmedendir. Dolayısıyla, bedenimizin de yaşamımızın da her bir zerresi Allah'ın kontrolü altındadır. Bunu bilerek yaşamak, Allah'a teslim bir hayat sürmek, her an Allah'a güven içinde olmak, imanlı ve akılcı bir insan için müthiş bir konfordur. Bu konfor içinde yaşayan bir insan, imtihanı ne kadar büyük olursa olsun, güvenlik, rahatlık ve sonsuz bir mutmainlik içindedir. Tıpkı bizim gibi, yaratılış mucizelerini görerek Allah'ı hakkıyla anlayan insanların sayısının artması dileğimizle…
Saygılarımızla,
Adnan Oktar
SONUÇ
Müvekkil Adnan Oktar’ın “PROTEİNİN YAPISINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ” hakkında görüşlerini ve bu görüşlerini destekleyen güncel bilimsel gerçekleri Sayın Dairenizin takdirine sunuyoruz. Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.
Adnan Oktar Müdafi,
Av. Mert Zorlu