Müvekkil Adnan Oktar, Sn. Barış Pehlivan ve meslektaşlarının göz altına alınmaları sürecini Halk TV’den yakından takip etmiş ve durumdan duyduğu üzüntüyü ifade etmiştir.

Ancak müvekkilimin Sn. Barış Pehlivan ve sol kesimin diğer önde gelen gazetecilerine önemli bir hatırlatması bulunmaktadır;

Ülkemizde adaletin tecelli etmesi, haksızlıkların ve hukuksuzlukların son bulması için, gazetecilerin, siyasilerin, kanaat önderlerinin ve sanatçıların, sadece yakınlarının, aynı ideolojiden oldukları kişilerin veya taraftarlarının hakkını ve hukukunu değil, her kesimden, her inançtan, her fikirden insanın ve grubun – sevmediklerinin dahi - hak ve hukukunu aramaları, herkese sevgiyle, şefkatle, anlayışla yaklaşmaları, halden anlamaları gerekmektedir.

Sadece kendi mahallenizdeki yangına eyvah deyip karşı mahallenin yangınına su dökmezseniz, o yangın sizi de sarar ve sarıyor.

Müvekkil, başta Sn. Seda Selek olmak üzere tüm gazetecilere geçmiş olsun dileklerini iletmektedir. Kendisi, özellikle kadınların bu tür durumlarla karşılaşmasından ciddi rahatsızlık duymaktadır. Ancak müvekkilin yargılandığı dosyada da masum, tertemiz hanımlara 330 kere müebbet ceza verilmiştir. Sn. Pehlivan, 3 ay Silivri cezaevinde kaldığında yaşadıklarını, tecriti, özgürlüğünden, sevdiklerinden alıkonmanın ne demek olduğunu çok detaylı anlatmaktadır.

Sn. Serhat Asker gözaltından çıkar çıkmaz, sadece 24 saat olmasına rağmen, anne ve babasının yaşadığı üzüntüyü dile getirmiştir.

Müvekkil ve arkadaşları ise 7 yıldır bu koşullar altında yaşamaktadırlar. Birçoğunun ailesi üzüntüden hastalanmış veya vefat etmiştir.

24 saat gözaltında kalmanın güçlüğünden bahseden sayın gazeteciler, müvekkil ve arkadaşları, 200 kişi yerin altında, yazın en sıcak günlerinde, havalandırmalar bozuk oldukları bahanesiyle çalıştırılmadan 8 gün tutulduklarında ne yazık ki bunu görmezden ve duymazdan gelmişlerdir.

Gün boyunca Halk TV ekranlarında Sn. Suat Toktaş’ın “Halk TV her gün halka yalnız değilsiniz diyor, sıra sizde” sözü yayınlanmıştır. Müvekkil, Halk TV’nin ve sayın gazetecilerin sadece kendilerinden olan halkın değil, halkın tamamının yanında olmadıkları sürece, sorunların çözülmeyeceğini düşünmektedir.

Ülkemizde kutuplaşmalar, kamplaşmalar, farklı inançlardaki veya ideolojilerdeki kişilerin acısından, uğradığı haksızlıktan zevk alarak, bunlara alkış tutan tavırlar, adaletsizliği, hak ve hukukun ayaklar altına alınmasını daha da normalleştirmektedir.

Sayın Barış Pehlivan, hemen her gün TV programlarında veya köşesinde, hukuksuzluklardan bahsetmektedir. Müvekkil, Sn. Pehlivan’ın ve Halk TV’nin diğer değerli gazetecilerinin bu çabasını ve kararlılığını takdire şayan bulmaktadır.Ancak söz konusu müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları olduğunda, Cumhuriyet tarihinin en büyük kumpası olan davadaki hukuksuzlukların tamamının görmezden gelinmesini samimi bulmamaktadır.

Sizden olanların hakkını, hukukunu korurken, sizden olmayanlara uygulanan hukuksuzlukları alkışlamak, cezalandırmayı yaygınlaştırmış, kutsallaştırmıştır.

Söz konusu kesim, bilerek veya bilmeyerek, besleyerek büyüttükleri bu nefret ortamının şimdi ceremesini çekmektedirler. Müvekkil, dilekçelerinde ve basın duyurularında, değerli basın mensuplarına ve siyasilere bu önemli hususu defalarca hatırlatmıştır.

Sn. Pehlivan, kendi ideolojisinde olan veya sempati duyduğu veya kendi fikrine fayda sağladığını düşündüğü olaylardaki hukuksuzlukları çok iyi tespit etmekte, çok vurucu şekilde duyurabilmektedir. Ancak müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandığı davadaki çok bariz hukuksuzlukları nedense görmezden gelmektedir.

Örneğin:

  • Operasyon günü polise ateş ettiği iddia edilen Mert Sucu’nun elinde atış artığı bulunmamıştır
  • Ateş edildiği iddia edilen polis memurunun ise her iki elinde atış artığı tespit edilmiştir
  • Silahta parmak izi bulunmamıştır;
  • Olay anına ait onlarca kayıt olmasına rağmen hiçbirini mahkeme dosyasına getirtmek mümkün olmamıştır, emniyet kayıtları ısrarla mahkemeye göndermemiştir.

Ya da;

  • Dosyada tek bir tane gerçek şikayetçi yoktur; tamamı suni olarak devşirilmiş müştekilerdir,
  • On yıllarca müvekkilin arkadaş grubunda bulunan bazı hanımlar, bir ay içinde, sanki bir düğmeye basılmış gibi, cinsel saldırı şikayetinde bulunmak üzere ardı sıra MALİ ŞUBE’ye gitmişlerdir
  • Şikayetçi olmayanlara sanık olacakları söylenmiştir; nitekim de öyle olmuştur.

Yıllarca göz önünde olan bir camia,

  • devletin ticaretleri sebebiyle verdiği ruhsatlı ve BİR KEZ BİLE KULLANILMAMIŞ silahları bahane gösterilerek, bir gecede silahlı suç örgütü olarak ilan edilirken,
  • eğitimli, varlıklı, fiziksel olarak gösterişli, Türkiye’nin göz aydınlığı insanların, kızlara tecavüz etmek için bir araya gelip, kendilerini de kamufle etmek için gece gündüz çalışıp 40 yıl boyunca kültürel yayınlar, bilimsel konferanslar, belgeseller hazırladığı gibi akla, mantığa, vicdana aykırı iddialarla iddianameler hazırlanırken,

Sn. Pehlivan ve diğer gazeteciler sadece görmezden gelmekle kalmamış, yangına körükle giderek, asılsız iddiaları destekleyen yayınlar yapmışlardır.

Sadece kendi canınızı değil, yanan diğer canları da kurtarmaya çalışmadıkça, ülkemize adalet, hak, hukuk, sevgi, dayanışma hakim olamayacağı aşikardır.

Sn. Pehlivan, 22 Ocak 2025 tarihinde Halk TV’deki yayında, Sn. Ümit Özdağ’ın tutuklanmasıyla birlikte, cezaevinde yaşayacağı güçlükleri ve tecrit edileceğini, çok sayıda avukatın ziyaret etmesiyle bu güçlükleri aşabileceğini, derin empati duygularıyla şöyle anlatmıştır.

“Ama burada en önemli şey cezaevi sürecinde kim olursa olsun, bu Ümit Özdağ ya da başka insanlar da olsun, sağlık, cezaevinde en önemli şeyin hem beden hem de akıl sağlığına düzenli olarak dikkat etmek gerekiyor. Sonuçta maalesef Türkiye'deki cezaevi sistemi, özellikle politik tutuklulardaki cezaevi sistemi tecrit üzerine kurulu ve sizi yalnızlaştırma üzerine kurulu. Yönetme iktidarı olmasına rağmen, yani mesela başka koğuşlardaki insanlarla görüşme gibi aslında hakların olmasına rağmen maalesef bu hakları kullandırtmıyorlar.O tecrit süreci belki avukat görüşleriyle atlatılabilir.”

Nitekim Sn. Ümit Özdağ da günde 12 avukatla gece geç saatlere kadar görüşme yaptığını beyan etmiştir.

Daha önce kendisi de cezaevinde kalan Sn. Barış Pehlivan, bu sözlerinden de anlaşılacağı üzere, demek ki tecrit edilmeyi, yalnızlaştırılmayı, cezaevi koşullarının zorluğunu çok iyi bilmektedir. Ne var ki, söz konusu müvekkil Adnan Oktar olduğunda, kendisine ve başkalarına gösterdiği anlayışı, merhameti, ince düşünceliliği, müvekkile göstermemektedir.

Müvekkil 12 değil, sadece 3-4 avukatıyla, haftanın sadece 3 günü ve sadece mesai saatlerinde görüş yapmasına rağmen, Sn. Pehlivan’ın da mensubu olduğu kurumlar, müvekkili adeta linç etmişler, zaten ihlal edilen haklarının daha da kısıtlanması için adeta büyük yaygaralar koparmışlardır:

 

Oysa;

  • Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları 7 yıla yakın süredir tecrittedir.
  • Her biri, ailelerinden kilometrelerce uzaktaki cezaevlerinde tutulmaktadırlar.
  • Müvekkil önce Edirne, ardından Erzurum ve son olarak ailesinden ve sevdiklerinden 1.700 km uzaklıkta Van’da tecrit altına alınmıştır.
  • 7 yıla yakın süredir tek başına bir koğuşta olmasının yanı sıra, kendisine kesintisiz olarak avukat görüş kısıtlılığı uygulanmaktadır.
  • Yani avukatlarını haftanın sadece 3 günü ve sadece mesai saatleri içinde görebilmektedir.

Sayın Pehlivan ve diğer adalet-hak-hukuk arayışı iddiasında olan gazetecilere müvekkil bu vesileyle bir kez daha şu önemli hususu hatırlatmak istemektedir; kendi inancınızdan, ideolojinizden, kültürünüzden olmayan kişiler için de hak-hukuk-adaleti aramadıkça, ülkemizde adaletin tecelli etmesi mümkün değildir. Adaleti, insancıl koşulları, hukukun uygulanmasını, hukuksuzluklara karşı çıkılmasını herkes için istemedikçe, hukuksuzluklar herkesin kapısına dayanmaktadır.

Müvekkil Adnan Oktar, bu konuda bir Kur’an ayetini hatırlatmaktadır. İslam inancını kabul etmeyen biri için de, yüksek bir ahlak önerisidir:

Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın.O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)

Müvekkil bir kez daha Sn. Pehlivan’a ve arkadaşlarına geçmiş olsun dileklerini iletmekte, özellikle Sn. Seda Selek hanımefendi gibi hanımların bu tür zorlukları yaşamasından dolayı rahatsızlığını ifade etmektedir.

Müvekkil, hangi ideolojiden veya inançtan olursa olsun, hiç kimsenin kendisinin ve arkadaşlarının yaşadığı zorlukları, hukuksuzları ve haksızlıkları yaşamasını istemediğini, tüm ülkemiz insanları için huzur, sevgi, güvenlik, adalet istediğini belirtmektedir.

Kamuoyunun bilgilerine bilvekale sunarız

Daha yeni Daha eski