YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ’NE
Sunulmak Üzere
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE
Dosya No: 2024/365 E.
Sunan: Adnan Oktar
Müdafi: Av. Mert Zorlu
Konu: Müvekkil Adnan Oktar’ın, ALLAH’IN VARLIĞINA DAİR DELİLLERİ açıkladığı, bilimsel verilerden oluşan dilekçelerimizin MADDENİN ALGILANIŞI ile ilgili kısmını Sayın Dairenize sunumudur.
AÇIKLAMALAR
Müvekkil Adnan Oktar, 40 yıldır, hayattaki en önemli konunun “Allah’ın Tek Gerçek Varlık” olduğunun anlaşılması olduğu üzerinde durmaktadır.
Aşağıdaki açıklamalarda, MADDENİN ALGILANIŞINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ hakkında müvekkilin anlatımlarına ve onu destekleyen bilimsel çalışmalara örnekler verilmektedir. Müvekkilin bu konudaki görüşlerini aşağıda takdirinize sunuyoruz.
GERÇEĞİ BİLMEK
Hayatımızı meydana getiren her şey, ruhumuz tarafından idrak edilen bir algılar bütünüdür. Dünyamızı ve içindeki kişileri, mekânları, olayları tıpkı bir rüya gibi, sadece görüntü olarak beynimizde algılarız. Görüntüdeki varlıklarla ise asla muhatap olamayız.
Alışkanlıkların ve küçüklükten itibaren edinilen önyargıların etkisinden sıyrılıp konuya akılcı şekilde yaklaşan her insan, bu büyük gerçeği kavrayacaktır.
Bilim alanında Allah'ın varlığını ve tüm evren üzerindeki sonsuz hâkimiyetini sayısız kere teyit eden gelişmeler, taassubun ve önyargının temsilcisi olan materyalist düşünürleri çaresiz bırakmıştır. Günümüzde birçok bilim adamı ve düşünür, dışımızdaki dünyaya ulaşmamızın mümkün olmadığını, beynimizde “hissedilen algılardan ibaret” bir hayat yaşadığımızı kabul etmiştir. Bilimsel olarak da ispatlanmış olan bu gerçeği inkâr etmek onlar için artık her yönden tutarsızdır.
Maddenin ardındaki GERÇEĞİ BİLMEK, Allah'ın varlığı, sıfatları, kader, ruh, cennet, cehennem, sonsuzluk, zamansızlık gibi kavramların doğru şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır. Bu nedenle insanın hayalinde oluşan dünyaya bakarken, aslında Allah’ın varlığının delilleri ile muhatap olduğunu bilmesi hayata bakışını tamamen değiştirecektir.
MADDENİN ARDINDAKİ SIR
Şu anda elinizde tuttuğunuzu düşündüğünüz bu kâğıt, üzerindeki yazılar aslında beyninizde seyrettiğiniz üç boyutlu bir görüntüdür. Kâğıda elinizi sürdüğünüzde hissettiğiniz doku da aynı şekilde beyninizde dokunduğunuz kâğıda aittir.
Kâğıda baktığınızda yansıyan ışık, gözünüzün retina hücreleri tarafından elektrik sinyallerine çevrilir. Optik sinirler aracılığıyla iletilen bu sinyaller, kâğıdın şekli, rengi, kalınlığı gibi özellikleri hakkında bilgileri beynin görme merkezine taşırlar. Burada yorumlanan sinyaller, anlamlı bir bütün haline getirilir; böylece kâğıdın görüntüsü sizin için, kafanızın içindeki karanlıkta yeniden inşa edilmiş olur. Dolayısıyla "gözümle görüyorum", "kâğıt karşımda duruyor" gibi ifadeler aslında gerçekleri yansıtmaz.
Göz sadece kendisine gelen ışığı elektrik sinyaline çevirmekle görevlidir. Muhatap olduğunuz kâğıt görüntüsü de zannedildiği gibi sizin dışınızda değil, tam tersine içinizdedir. Dahası zihninizde oluşan bu görüntünün gerçekleri yansıtıp yansıtmadığından veya maddesel bir karşılığı olup olmadığından da hiçbir zaman emin olamazsınız.
Belki sayfaların kayganlığını elinizde hissediyor olduğunuz için kâğıdı dışınızda zannedebilirsiniz. Oysa bu kayganlık hissi de, aynı görme algısında olduğu gibi beyninizde meydana gelmektedir. Gerçekte, hiçbir zaman bu kâğıdın aslına dokunmadınız.
MADDENİN ALGILANIŞINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ
Hava, su, dağlar, hayvanlar, bitkiler, vücudumuz, oturduğumuz koltuk, kısacası en ağırından en hafifine kadar gördüğümüz, dokunduğumuz, hissettiğimiz her şey beynimizin bir dizi elektrik sinyalini yorumlaması sonucu oluşan algılar bütünüdür.
GÖRME
- GÖREN GÖZ DEĞİLDİR, GÖRÜNTÜ BEYNİNİZDE OLUŞUR.
- Gözler ve gözlere bağlı olan milyonlarca sinir hücresi, sadece “görme olayının” gerçekleşmesi için beyne mesaj ileten kablo görevine sahiptirler.
- Bir cisimden gelen ışık, göz merceğinden geçer ve gözün arka tarafındaki ağ tabakanın üzerine baş aşağı ve iki boyutlu bir görüntü bırakır.
- Ağ tabakadaki çubuk ve koni hücreler, bazı kimyasal işlemlerden sonra bu görüntüyü elektriksel akıma dönüştürür.
- Bu elektriksel akımlar, göz sinirleri aracılığı ile beynin arka kısmında yer alan görme merkezine götürülür.
- Beyin ise bu gelen sinyali anlamlı ve üç boyutlu görüntüler haline getirir.
- Tüm bunlar olurken BEYNİN İÇİNDE IŞIK YOKTUR, BEYNİN İÇİ KARANLIKTIR.
- İnsan hayatı boyunca dünyayı dışında zanneder, OYSA DÜNYA HER ŞEYİYLE İNSANIN İÇİNDEDİR.
- İnsan hayatı boyunca gördüğü her şeyi beyninde görür ve hiçbir zaman gördüklerinin asıllarına ulaşamaz.
IŞIK ve RENK
- Işık MADDE OLMAYAN, “foton” isimli içi boş titreşimlerden ibarettir.
- Işık insan beyninde oluşur. Dışarıda bizim bildiğimiz anlamda IŞIK YOKTUR, EVREN ZİFİRİ KARANLIKTIR.
- Dışarıda renkli bir dünya olduğunu düşünürüz. Oysa EVRENDE TEK BİR RENK YOKTUR. Renkler beynin içinde oluşur.
- Farklı dalga boylarına sahip titreşimler gözdeki koni hücrelerine ulaştığında beyin bunu RENK OLARAK YORUMLAR. Üç farklı koni hücresi türü sadece mavi, kırmızı ve yeşil renkleri algılar. Ancak bu 3 hücre grubunun farklı oranlarda uyarılması sonucu milyonlarca farklı renk ortaya çıkar.
- Bir koni hücresinin tek yapabildiği, ışığı yakalayıp yoğunluğu hakkında bilgi vermektir. Renk hakkında hiçbir şey söylemez.
- Renk körlüğü, renklerin dışarıdaki her şeyden bağımsız olarak beynimizde oluştuklarının önemli delillerindendir.
- Kısaca ne denizler mavi, ne çimenler yeşil, ne toprak kahverengi, ne de meyveler renklidir. Biz onların öyle olduğunu zannederiz.
İŞİTME
- İŞİTEN KULAK DEĞİLDİR, SESLER BEYNİNİZDE OLUŞUR.
- Dış dünyaya ait görüntüleri nasıl beynimizin içinde görüyorsak, sesleri de beynimizin içinde duyarız.
- Dış kulak, çevredeki ses dalgalarını kulak kepçesi ile toplayıp orta kulağa iletir.
- Orta kulak ise aldığı ses titreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır.
- İç kulak da bu titreşimleri sesin yoğunluğuna ve sıklığına göre elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir.
- Bu sinyaller beyinde işleme koyulup yorumlandığı duyma merkezine iletilirler. Böylece duyma işlemi gerçekleşir.
- Duyduğunuz sesler ne kadar gürültülü de olsa BEYNİNİZİN İÇİ TAMAMEN SESSİZDİR.
- Beynin içindeki sessizlikte, sağlıklı bir insan kulağı hiçbir parazit, hiçbir cızırtı olmaksızın her şeyi duyar.
- Karşınızda konuştuğunuz bir kişinin görüntüsü de, sesi de aslında karşınızda değil, içinizde, beyninizdedir.
KOKLAMA
- KOKLAYAN BURUN DEĞİLDİR, KOKULAR BEYNİNİZDE OLUŞUR.
- Burnun dışarıdan görünen bölümünün görevi sadece bir kanal gibi, havadaki koku moleküllerini içeri almaktır.
- Vanilya veya gül kokusu gibi uçucu moleküller, burnun epitelyum denilen bölgesindeki titrek tüylerde bulunan alıcılara gelir ve bu alıcılarda etkileşime girer.
- Epitelyum bölgesindeki etkileşimler beyine elektrik sinyali olarak ulaşır. Bu elektrik sinyalleri beyinde koku olarak algılanır.
- Ses ve görüntüde olduğu gibi koku algısında da beyine ulaşan yalnızca elektrik sinyalleridir.
- Kekin kokusu fırından, yemeğin kokusu mutfaktan, hanımelinin kokusu bahçeden, denizin kokusu metrelerce uzağınızdaki denizden GELMEZ. Hepsi tek bir noktada, beyninizdeki ilgili yerde algılanır.
- Bu algı merkezinin dışında sağ, sol, ön, arka gibi bir kavram yoktur. Bunların her biri ilk bakışta farklı etkilerle oluşuyor ve farklı yönlerden geliyor gibi gözükse de, aslında HEPSİ BEYİNDE OLUŞMAKTADIR.
- İnsan şu an düşünüp bir papatyanın kokusunu hayal etse, bu kokuyu hissedebilir. ÇÜNKÜ KOKU DA DİĞER DUYULAR GİBİ DIŞ DÜNYADAN BAĞIMSIZ OLARAK BEYİNDE OLUŞMAKTADIR.
TAT ALMA
- LEZZET DUYAN DİL DEĞİLDİR, TÜM TATLAR BEYNİNİZDE OLUŞUR.
- İnsan dilinin ön tarafında beş farklı tip kimyasal alıcı vardır; bunlar tuzlu, şekerli, ekşi, acı ve umami tatlarına karşılık gelir.
- Tat alıcıları bir dizi işlemden sonra bu algıları elektrik sinyallerine dönüştürür ve beyne iletirler. Ve bu sinyaller de beyin tarafından tat olarak algılanır.
- İştahla pastayı, yoğurdu, limonu ya da sevdiğiniz bir meyveyi yediğinizde aldığınız tat, gerçekte elektrik sinyallerinin beyin tarafından yorumlanmasıdır.
- Beyine giden tat alma sinirleri kesilse, o an yenen herhangi bir şeyin tadının beyine ulaşması mümkün olmaz; tat duyusu tamamen kaybolur.
- ÇÜNKÜ TAT DA DİĞER DUYULAR GİBİ DIŞ DÜNYADAN BAĞIMSIZ OLARAK BEYİNDE OLUŞMAKTADIR.
DOKUNMA
- DOKUNAN EL DEĞİLDİR, DOKUNDUĞUNUZ HER ŞEY BEYNİNİZDE OLUŞUR.
- İnsanların duyularının beyinde oluştuğuna kanaatlerinin gelmesini engelleyen en önemli etkenlerden biri dokunma hissidir.
- Dikkatli düşünmeyen bir kişi “beynimde görüyor olamam; kâğıdı elimde tutuyorum, dokusunu hissediyorum” diyebilir. Oysa tüm duyu organlarımız gibi, dokunma hissi de beyinde oluşur.
- Bir cisme dokunduğunuzda onun sert, yumuşak, ıslak, yapışkan veya ipeksi olduğunu beyninizde algılarsınız.
- Parmak uçlarınıza gelen etkiler, beyninize yine elektrik sinyali olarak ulaştırılır ve beyninizde bu sinyaller dokunma hissi olarak algılanır.
- Örneğin pürüzlü bir yüzeye dokunduğunuzda, onun gerçekte pürüzlü olup olmadığını veya gerçekte nasıl bir his uyandırdığını ASLA BİLEMEZSİNİZ. Çünkü bu konuda bildikleriniz, beyninizin belli uyarıları yorumlama şeklinden ibarettir. Dışarıdaki maddeyle alakası yoktur.
- Bir kişi sıcak çay bardağından eli yandığında onu hemen bırakır. Bardağın sertliğinden, ısısından, çayın kokusundan, tadından etkilenerek bardağın aslına dokunduğunu, çayın aslını içtiğini sanması, bu kişiye beyninde yaşatılan hislerin hayret verici netliğini ve mükemmelliğini göstermektedir.
- Oysa insan, beynindeki ekranda izlediği, anlamlı şekilde bir araya getirilen algılarının tamamına “yaşamım” der ve HİÇBİR ZAMAN BEYNİNİN DIŞINA ÇIKAMAZ.
DERİNLİK
- MESAFE GERÇEK DEĞİLDİR, DÜNYA HER ŞEYİYLE BEYNİNİZDE OLUŞUR.
- Bir caddeye baktığınızda gördüğünüz görüntü size çok net, çok gerçek gelebilir. İnsanların büyük bir bölümü bu gördükleri caddenin, arabaların, binaların, insanların beyinlerinde meydana geldiğini kavrayamaz, hepsinin gerçek hallerini gördüklerini zannederek yanılırlar.
- Görüntüyü bu kadar inandırıcı ve etkileyici yapan şeyler ise mesafe, derinlik, renk, gölge, ışık gibi unsurlardır. Bu sayede insan, tüm dünyayı sadece ZİHNİNDE, BİR ALGI OLARAK YAŞAR.
- Araba kullanan bir kişi, direksiyonun kendisinden bir kol boyu uzaklıkta, önündeki arabanın yaklaşık 10 metre uzaklıkta olduğunu düşünür. ASLINDA TÜM GÖRÜNTÜ BEYİNDE SİNEMA PERDESİ GİBİ TEK BİR YÜZEYDE VE İKİ BOYUTLUDUR.
- Mesafe denilen algı, bir çeşit üç boyutlu görme şeklidir.
- Görüntülerde mesafe ve derinlik hissini uyandıran şeyler ise perspektif, gölge ve hareket denen unsurlardır.
- Optik biliminde mekân (space) algısı denilen bu algı şekli, çok karmaşık sistemlerle sağlanır.
- Göze gelen görüntüler yükseklik ve genişlik ölçülerini içerecek şekilde iki boyutludur.
- Göz merceğine gelen görüntülerin boyutları ve iki gözün aynı anda iki farklı görüntü görmesi derinlik ve mesafe hissini oluşturur.
- Her bir göze düşen görüntü, diğer göze gelen görüntüden açı, ışık gibi unsurlar açısından farklıdır.
- Beyin, bu iki farklı görüntüyü tek bir resim haline getirerek derinlik ve mesafe hissini oluşturur.
- Üç boyutlu film teknolojisinin var olması, ressamların gölge ve renk kullanarak çok gerçekçi manzara resimleri çizebilmesi DERİNLİĞİN DE SADECE BİR ALGI OLDUĞUNU GÖSTEREN ÖNEMLİ DELİLLERDİR.
- Evinizin önündeki yol, ufukta kaybolan gemi sizden uzakta değil, BEYNİNİZİN İÇİNDEDİR.
ATOM
- MADDENİN İÇİ BOŞTUR. MADDENİN ŞEKLİ, YAPISI, UZAKLIĞI, TÜM ÖZELLİKLERİ BEYNİMİZDE OLUŞUR.
- Atomun çapı santimetrenin yüz milyonda biri kadardır.
- Yıllardır, tüm maddelerin yapı taşı kabul edilen atomun %99.99999999’unun BOŞLUK olduğu, geri kalan %0.00000001’in ise proton, nötron, elektron isimi verilmiş atom-alı parçacıklardan oluştuğu düşünülüyordu. Oysa kuantum fiziği araştırmaları atom-altı parçacıkların içinde de “parçacık” veya MADDE OLMADIĞINI, dolayısıyla bunların içlerinin de BOŞ OLDUĞUNU göstermiştir.
- Beynin dışında ne ışık ne ses ne de renkler vardır. Dahası, maddeyi oluşturan atomlar ve atom-altı parçacıklar da gerçekte boşluktan meydana gelmiştir.
- Sonuçta beynimizin içinde hayal olarak oluşan dünyanın DIŞINDA DA MADDE OLMADIĞI, bilimsel olarak da kabul edilmiştir.
KUANTUM DÜNYASI
- Kuantum fiziğinin yeni bulgularına göre, ışığın en küçük parçası kabul edilen foton da, elektrik yükü taşıyan elektron da aslında sadece içi boş titreşimlerden
- Bu durum madde olarak bildiğimiz kavramın içinde aslında MADDE OLMADIĞINI bilimsel olarak göstermektedir.
- Deneylerde atomun içindeki boş titreşimlerin ÜSTÜN BİR AKIL TARAFINDAN YÖNLENDİRİLDİĞİ, OLAĞANÜSTÜ ÖZELLİKLERİ OLDUĞU gözlenmiştir.
- Gözle görülemeyen bu titreşimler sıvı olmadıkları halde etrafta DALGA gibi izler bırakmış, DUVARLARDAN GEÇMİŞ, aynı anda HER YERDE ve HİÇBİR YERDE olmadığı saptanmıştır.
- Yapılan deneylerde maddenin özünün zaman ve mekandan bağımsız olarak haberleşebilen, gelecekten geçmişi etkileyebilen OLAĞANSÜTÜ BİR YAPI olduğu keşfedilmiştir.
- BOŞLUĞUN İÇİNDEKİ bu olağanüstülük YÜCE ALLAH’IN AKLININ TECELLİSİDİR.
İnsan beynindeki algıların dışına asla çıkamaz. Algısının kendisine gösterdikleri dışında hiçbir şey yaşayamaz. Bu nedenle “maddenin aslını biliyorum” demek büyük bir önyargı olur, çünkü hiçbir insanın buna getirebileceği tek bir delil dahi bulunmamaktadır. İnsan sadece beyninde oluşan hayal ile muhatap olur.
Tüm bu bilgiler ışığında anlaşılması gereken şudur ki, insanın çevresinde gördüğü her şey algılardan ibaret olduğu gibi, KENDİ BEDENİ de, aynı şekilde, beyninde oluşan bir GÖRÜNTÜDÜR.
Bulunduğunuz odanın içinde değilsiniz, ODA SİZİN İÇİNİZDEDİR. Kendinize baktığınızda da oda görüntüsü içindeki BEDENİNİZİ GÖRÜYORSUNUZ. Yani oda beyninizde oluştuğu gibi, bedeniniz de beyninizde oluşuyor.
İçinde ışık, ses, tat, koku, derinlik olmayan beynin dünyayı mükemmel renkli, pırıl pırıl algılamasının, müzikten ve tatlardan zevk almasının, aynada kendisine bakabilmesinin tek sebebi ALLAH’IN HER ŞEYİ TAMAMEN KUŞATMASI ve İNSANA BUNLARI ALGILAYACAK BİR RUH VERMİŞ OLMASIDIR.
İnsan, sahip olduğu bu ruh ile düşünebilen, sevinebilen, heyecanlanabilen, fikirler üreten, aksi fikirlere karşı çıkabilen, onur, saygı, sevgi, dostluk, vefa, samimiyet, dürüstlük gibi kavramları bilen bir varlıktır.
Nöronlar ve onları oluşturan atomlar ise düşünemezler, karar veremezler, felsefi fikirler öne süremezler, sevgi, şefkat hislerini bilemezler.
“Düşüncelerimiz atomlarımızın, sadece nöronlarımızın ürünüdür” diyen bir insanın, düşlerini gerçek zanneden veya akıl almaz masallar uydurup sonra bunlara inanan bir insandan hiçbir farkı yoktur.
Gerçek olan ise şudur: İnsan, Allah'ın kendisine verdiği ruhu taşıyan, bu ruh ile düşünen, konuşan, sevinen, kararlar alan, medeniyetler kuran, ülkeler yöneten bir varlıktır. Bir insan maddeci önyargılar taşısa bile, tek başına kaldığında bu gerçeği kaçınılmaz olarak bilmekte ve kabul etmektedir.
SONUÇ
Müvekkil Adnan Oktar’ın MADDENİN ALGILANIŞINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ hakkında görüşlerini ve bu görüşlerini destekleyen güncel bilimsel gerçekleri izah ettiği dilekçesini Sayın Dairenizin takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.
Adnan Oktar Müdafi,
Av. Mert Zorlu
Mart 13, 2024