İSTİNAF MAHKEMESİ BOZMA KARARINI 14 AY BOYUNCA DOSYAYI İNCELEYİP, TEK TEK KANUNLARLA ve YARGITAY İÇTİHATLARIYLA DELİLLENDİREREK VERMİŞTİR
Müvekkil Adnan Oktar ve diğer yargılananlar hakkında yerel mahkemenin vermiş olduğu hukuksuz ceza kararlarını hukuki ve kanuni gerekçelerle bozan İstinaf Mahkemesi Hakimlerinin sırf hukukun gereğini yaptıkları için suçlu çıkarılmaya çalışılmaları kanaatimizce bir hukuk devletinde asla yaşanmaması gereken olaylardan biridir. Bazı basının da EĞİTİMLİ, TECRÜBELİ, BİLGİ BİRİKİMİ OLAN, DEVLETİN ÖZENLE YETİŞTİRDİĞİ, HAK EDEREK OLDUKLARI KONUMA GELEN YÜKSEK MAHKEME HAKİMLERİNİN YAPTIKLARI SAVUNMAYI VE ORTAYA KOYDUKLARI HUKUKİ GEREKÇELERİ DEĞİL DE,
- Hakkında halen devam eden nitelikli dolandırıcılık davası olan,
- Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş,
- Hemen her davaya bir şekilde katılıp baştan sona gerçek dışı beyan vermesiyle ün kazanmış,
- Ana davada verdiği beyanda yüzlerce yalanı tespit edilmiş,
- Kendi öz kızını cinsel istismar iftirası için kullanan ve sonrasında da kızının yaşadığı sözde mağduriyet ve dehşet hakkında tek bir cümle bile kurmayan,
- Devletin hakimlerini, savcılarını, bürokratlarını, bakanlarını hemen her fırsatta alenen tehdit eden,
- Üç lafından ikisi yalan, iftira, tehdit ya da kendince hakaret ve karalama gayreti içeren...
müvekkile karşı şiddetli husumetiyle bilinen birkaç kişiyi esas alıp, onların akıl dışı sözlerini manşetlere taşıması şaşırtıcı ve metafizik bir durumdur.
İstinaf 1. Ceza Dairesi YEREL MAHKEMENİN 711 HÜKMÜNÜ İNCELEMİŞ, BUNLARDAN SADECE VE SADECE 3 TANESİNİ İSABETLİ BULMUŞTUR. Aleyhine isnat bulunmayan veya bulunup da istinafı mümkün olmayan 58 hükme dokunmamıştır. Kalan 650 hükmün tamamını bozmuştur. Özel oluşturulmuş yerel mahkeme heyetinin hükümlerinin %91'inin bozulduğunu ortaya koyan bu tablo bile ne kadar adaletsiz bir yargılama yaptığını ispata yeterlidir. İstinafın BOZDUĞU 650 HÜKMÜN YAKLAŞIK YARISI "BERAAT VERİLMESİ GEREKTİĞİ" GEREKÇESİNE, diğer yarısı da "eksik soruşturma yapıldığı" gerekçesine dayalıdır. YEREL MAHKEMENİN HİÇBİR KANUNİ GEREKÇE SUNMADIĞI VE AFAKİ YORUMLARA DAYALI YAZDIĞI “GEREKÇELİ KARARININ” AKSİNE, BOZDUĞU HÜKÜMLERİN TAMAMI İÇİN DE KANUNLARLA VE YARGITAY İÇTİHATLARIYLA HUKUKİ GEREKÇELERİNİ SIRALAMIŞTIR.
Ancak İstinaf’ın bozma kararının ardından özel olarak oluşturulan “hakimleri linç ortamı”, bizzat dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın kamuoyu önünde yaptığı suçlayıcı açıklamalarıyla birlikte hakimlerin hukuksuz yere görevlerinden uzaklaştırılmaları, yerlerine terör suçlarına bakan 27. Ceza Daire’sinden özel hakimler getirilmesi gibi hukukun ayaklar altına alındığı bir ortamda gelişmiştir. DOSYANIN YENİDEN GÖRÜLMEK ÜZERE GERİ GÖNDERİLDİĞİ YEREL MAHKEME İSE KANUNLARI HİÇE SAYARAK, HATTA İSTİNAF’IN “EKSİK İŞLEM YAPILMIŞ” TESPİTİNDE BULUNDUĞU 13 OLAY HAKKINDA BU EKSİKLERİ TAMAMLAMAK ADINA HİÇBİR İŞLEM YAPMA GEREĞİ BİLE GÖRMEDEN İSTİNAFIN BOZMA KARARI YOKMUŞ GİBİ DAVRANMIŞTIR.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "DİRENME YASAĞI" başlıklı 284. maddesinde "BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARAR VE HÜKÜMLERİNE KARŞI DİRENİLEMEZ VE BUNLARA KARŞI HERHANGİ BİR KANUN YOLUNA GİDİLEMEZ" hükmü bildirilmektedir. Yeniden yargılamanın görüldüğü yerel mahkeme BU AÇIK KANUNU TÜM TÜRKİYE’NİN GÖZÜ ÖNÜNDE ÇİĞNENEREK müvekkil Adnan Oktar’a yeniden 8 bin yıllık cezalar verilmiştir.
YARGITAY 1 CEZA DAİRESİ DE BU HUKUK GARABETİNİ DÜZELTMESİ GEREKİRKEN, EN AZINDAN EKSİK YAPILMIŞ İŞLEMLERİN TAMAMLANMASINI İSTEMESİ GEREKİRKEN, KENDİ DAİRESİNİN DAHA ÖNCE VERMİŞ OLDUĞU EMSAL KARARLARLA ÇELİŞMEYİ GÖZE ALARAK, YEREL MAHKEMENİN 711 KARARININ 711’İNDE DE BİR TANE DAHİ USULSÜZLÜK VE HUKUKSUZLUK BULUNMADIĞI GİBİ OLAĞAN DIŞI BİR YAKLAŞIMDA BULUNARAK CEZA KARARINI HUKUKSA AYKIRI OLARAK ONAMIŞTIR.
ADNAN OKTAR DAVASI HAKKINDA BOZMA KARARI VEREN İSTİNAF HAKİMLERİNİN HUKUKİ GEREKÇELERİ
İstinaf Hakimleri Yerel Mahkeme'nin ceza kararı,
- Yargıtay içtihatlarını göz ardı ettiği (Bozma ilamı, sf. 103, 1 05 , 1 09 , 141),
- Cinsel saldırı suçlarında dini söylem ve telkinlerin iradeyi ortadan kaldıracak bir hile olarak kabul edilemeyeceğine dair Yargıtay içtihatları olduğu (Bozma İlamı, sf.108, sf. 109, Sf. 110),
- İradenin fesada uğrama iddiasının tek tek her bir müşteki kadın için geçerli olup olmadığının değerlendirilmediği, toptancı bir yaklaşım olduğu (Bozma İlamı, sf. 109)
- Örgütün “korkutucu” gücü olduğuna dair kararın iddiasının müştekilerin korkmadıklarını söyleyen beyanlarına hiç sayılarak verildiği (Bozma İlamı, sf. 44, 107, 204, 320, 324)
- Kararın kendi içinde çelişkili olduğu (Bozma ilamı, sf. 140),
- Cezaları artırmak adına haksız yere yanlış yorumlar yaptığı (Bozma ilamı, sf. 110, 337),
- Eksik araştırma yaptığı (Bozma ilamı, sf. 75, 305),
- Uzman görüşlerini ve bilimsel mütalaaları kasten göz ardı ettiği (Bozma ilamı, sf. 304),
- Savunma tanıklarını bilerek dinlemediği (Bozma ilamı, sf.305),
- Müşteki ifadelerini çarpıttığı (Bozma ilamı, sf. 327),
- Müşteki ifadelerindeki çelişkileri göz ardı ettiği (Bozma ilamı, sf. 296, 323, 362, 365, 329),
- Kanunun gereği olan teknik araştırmaları yapmadığı (Bozma ilamı, sf. 347, 75, 119, 257),
- Hayatın olağan akışına aykırı beyanları hükme dayanak yaptığı (Bozma ilamı, sf. 325)
gibi haklı ve hukuki gerekçelerle bozmuştur. Bu kararı inceleyen her hukukçu, hatta henüz hukuk fakültesi öğrencisi olanlar dahi, bu kararın hukuki kriterler esas alınarak verildiğini kolaylıkla görebilir.
CİNSEL SUÇ İSNATLARI AÇISINDAN BOZMA KARARI
İstinafın bozma kararında üzerinde önemle durulan konu sözde mağdurların iradelerinin fesada uğramadığı ve sözde örgütün korkutucu bir yönünün tespit edilmediğidir.
Müvekkil ve sanıkların tamamı da dosyada adı geçen hiçbir kadın ile gayri meşru bir ilişki içinde olmadıklarını, Allah’ın Kuran’da bildirdiği haram ve helallere göre yaşadıklarını, zinayı haram olarak kabul ettikleri için de sözde mağdur kadınların anlattıkları olayların hiçbirinin yaşanmadığını defalarca izah etmiş, delillerle de ispat etmişlerdir.
İstinaf Heyeti bu hususları kanunun tanımı, Yargıtay içtihatları ve bilimsel görüşlerle somut olarak izah etmiştir. Dosyaya sunulmuş olan bilimsel görüşlerin de ortaya koyduğu üzere, “TELKİNLE KİMSENİN İRADESİ VE DİRENCİNİN YOK EDİLEMEYECEĞİ” bilimsel somut bir durum olduğundan Yargıtay içtihatlarının hiçbiri dini veya başka telkini iradeyi ortadan kaldıran unsur olarak görmemiştir. Bu konuda Türkiye’nin tüm ceza hukukçuları da hemfikirdir. İstinaf hakimleri de bilime, akla ve hukuka uygun bir değerlendirme yaparak DOSYANIN SÖZDE MAĞDURLARININ KENDİ ARZU, İSTEK VE RIZALARIYLA HER ŞEYİ YAŞADIKLARINI, RIZA OLAN YERDE İSE CİNSEL SALDIRI SUÇUNDAN BAHSEDİLEMEYECEĞİNİ vurgulamışlardır:
İlgilinin rızası, 5237 sayılı TCK'nın “Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 26/2. maddesinde; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” şeklindeki düzenleme ile bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır. Hukuka uygunluk nedeni olan "ilgilinin rızası”nın varlığı için, rıza açıklama ehliyetinin bulunması, rızanın üzerinde mutlak tasarruf edilebilir bir hukuki menfaate ilişkin olması ve hukuken geçerli bir rıza açıklamasının bulunması gerekmektedir. Temyiz kudretine sahip kişinin mutlak surette tasarruf edebileceği bir hak üzerinde, kanunun cevaz verdiği sınırlar içerisinde, cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olmadan, diğer bir anlatımla irade fesadı olmadan verdiği rıza, fiili, hukuka uygun hale getirir. Buna göre; cinsel suçlar yönünden ilgilinin rızasının geçerli olup olmadığı, aşağıdaki şartların bulunup bulunmadığına bağlı olarak her somut olaydaayrıca değerlendirilmelidir.
Cinsel saldırı suçunun tanımından da anlaşıldığı üzere; cebir, şiddet, tehdit ve hilenin başlıca iradeyi etkileyen nedenler olduğu, sözde dini söylem ve telkinlerin iradeyi ortadan kaldırarak müştekilerin fiile karşı koymalarını olanaksızlaştıracak nitelikte bir hile boyutuna ulaşması gerektiği, hilenin kandırıcı ve iradeyi bozucu boyutta olup olmadığının her somut olayda yöneldiği kişinin subjektif durumu, yaşı, zeka seviyesi, eğitim durumu, ekonomik ve sosyal koşulları dikkate alınarak belirlenmesinin gerektiği, evlenme vaadi ile karşıdaki kişiyi baştan çıkarmaya yönelik bir takım söz ve davranışlarda bulunma şeklindeki eylemlerin hile olarak kabul edilemeyeceği Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. (Bkz Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 19.12.2016 tarihli 2016/4887 esas 2016/8588 karar sayılı, Yargıtay 14.Ceza Dairesi'nin 25.12.2019 tarihli 2018/8754 esas 2019/13601 karar sayılı, Yargıtay14. Ceza Dairesi'nin 11.02.2021 tarihli 2020/326 esas 2021/1125 K sayılı ilamları)
İşbu dosya kapsamında her bir somut olay, her bir sanık bakımından cinsel suçlar yönünden ayrı ayrı değerlendirilirken, cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedenin olup olmadığı dikkate alınarak mağdurların rızalarının fiili hukuka uygun hale getirip getirmediği değerlendirilmiş ve gerekçelendirilmiştir.
İstinaf Bozma kararının ilk bölümünde yer alan bu açıklamanın ardından her bir sözde mağdur için bahse konu “rızayı ortadan kaldıran koşulların” olup olmadığı tek tek, olayın vuku buluş şekli, mağdurların kendi beyanları, dosyaya sunulmuş olan fotoğraf, yazışma, telefon tapeleri gibi deliller incelenerek mağdurların yaşadıklarını iddia ettikleri her şeyde rızaları olduğuna kanaat getirilmiş ve bu somut duruma dayalı olarak CİNSEL SALDIRI SUÇLARININ NEREDEYSE TAMAMINDAN BERAAT KARARI VERİLMİŞTİR.
İstinaf Heyeti, yerel mahkemenin bu konuda yaptığı hukuka tümüyle aykırı "toptancı değerlendirme"nin aksine, her bir mağdur için durumu tek tek değerlendirerek sözde mağdurlar için hukuki tespitlerde bulunmuştur.
Yargıtay içtihatlarına göre cinsel saldırı suçlarını tanımlayan kanunlara göre bir eylemin suç sayılabilmesi için bazı olmazsa olmaz koşullar vardır. Eğer bu koşullar yargılaması yapılan vakalarda yoksa bu durumda cinsel saldırıdan bahsetmek mümkün olmaz. Bu koşulların en başında ise;
Tüm bu bilgiler ışığında müvekkil ve arkadaşlarına yönelik isnatta bulunan kadınların hikayeleri incelendiğinde zor, baskı ve tehdit olmadığını, iradelerinin fesada uğramadığını ve herhangi bir hileye de maruz kalmadıklarını ortaya koyan yüzlerce hukuki, haklı ve somut delil vardır. İstinaf heyetinin tüm mağdurların tek tek bütün ifadelerini, savunma delillerini, dosyadaki mütalaaları inceleyerek vardığı ve aşağıda sadece bir kısmını sıraladığımız tespitlerinin her biri de güya cinsel saldırıya uğradıkları iddiasını ortaya atan kadınların sanıklar tarafından hiçbir zaman herhangi bir tehdit, baskı, zorlama, dayatmaya maruz kalmadıklarını, kadınların iradelerinin yerinde ve sağlam olduğunu, herhangi bir aldatılmışlık da yaşamadıklarını göstermektedir:
(Müvekkil ve diğer sanık arkadaşları, dosyanın sözde mağdur kadınlarının rızalarıyla olsa dahi, onlarla Kuran'a göre haram sayılan herhangi bir cinsel birliktelik yaşadıkları iddiasını da hiçbir şekilde kabul etmemekle birlikte)
Sözde mağdur kadınların;
- Sanıkla duygusal ilişki içinde olduğunu söylemesi,
- Sözde cinsel saldırı sırasında bağırma, gücünün yettiği kadar bir şiddetle karşı koyma, kaçmaya çalışma gibi bir mukavemet sergilemediğini beyan etmesi,
- Çığlık atıp atmadığı sorulduğunda “hayır” yanıtını vermesi,
- Sanık odadan ayrılmasına rağmen evden uzaklaşmayıp yatakta durmaya devam ettiğini söylemesi,
- Zorla gerçekleştiğini iddia ettiği eylemlerden sonra sanık banyoya girdiğinde evden ayrılmayıp onu beklediğini anlatması,
- Sanıkla eylemler sonrası sevgililik ilişkisini sürdürmeye devam ettiğini açıklaması,
- Bir hafta sonra tekrar görüşerek cinsel ilişkiye girdiğini söylemesi,
- (Zorla olduğunu iddia ettiği eylem sonrası) sanıkla banyoya girerek birlikte duş aldığını anlatması,
- (Zorla olduğunu iddia ettiği) beraberlik sonrası banyoya gidip gelmeyen sanığı merak edip ne olduğunu sormak için yanına gittiğini söylemesi,
- İddia ettiği eylemlerden sonra dahi sanıklarla görüşmelerine devam etmesi,
- Sanıklarla aynı ortamda çekincesiz bulunması,
- Zorla olduğunu iddia etmediği başkaca anal-oral ilişkiler yaşamaya devam ettiğini söylemesi,
- Sözde mağdurun sanıkla beraberliklerine devam etmeyi talep eden konumda olması,
- Sanıkla sonrasında zorla olduğu iddiasında bulunmadığı cinsel birliktelikler yaşamaya devam ettiğini anlatması,
- İradesini fesada uğratacak herhangi bir telkine maruz kalmadığını bizzat beyan etmesi,
- Sanıktan ayrılmaya dahi kalkışmaması,
- İddia ettiği eylemden sonra evden ayrılmayıp aynı evde sanıkla yemek yemesi,
- Evlilik olmayacağını anlayınca ayrıldığına dair anlatımı ile o ana kadar yaşadığını öne sürdüğü beraberlikte rızası olduğunu göstermesi,
- Elinde telefonu varken, rahatlıkla yardım isteyebilecekken yapmaması,
- Kadın hakları savunucusu olduğunu söyleyen katılanın maruz kaldığını ileri sürdüğü şiddet ve saldırı karşısındaki tepkisizliği, adli mercilere başvurmaması,
- Avukat olup, mesleğinin sağladığı kolaylıkla rahatlıkla ulaşabileceği adli mercilere herhangi bir şikayetinin olmaması,
- İstemediği bir davranışa katlanmadığının kendi beyanlarıyla görülmesi,
- İstemediği bir ilişkiye karşı gelme imkanı olduğunun anlaşılması (istemediği zaman itiraz ederek ilişki yaşamayı reddettiğini ve bu konuda baskı ya da zorlama görmediğini söylemesi),
- Katılanın kendi beyanına göre, istemediği noktada eylemi sonlandırması,
- İddia edilen olayın katılanın onay vermemesi üzerine herhangi bir ısrar, dayatma, zorlama olmadan son bulması,
- Katılanın rızasının olmadığını bildirdiği andan itibaren eylemin son bulduğunu söylemesi,
- İstismar olarak nitelendirdiği eylem sonrasında sanıkla AVM’ye giderek sohbet edip yemek yemeleri, olayın yaşandığını söylediği evde sanığa poz vererek fotoğraf çektirmesi,
- Sanığı cezaevinde ziyaret etmesi,
- Sanığa cezaevinde sevgisini ifade eden çok sayıda mektup yazması,
- Zora dayalı bir anal birliktelik iddiasında bulunmuş ise de, bu olaydan sonra evden ayrılmayıp geceyi sanıkla geçirdiğini söylemesi,
- Katılanın okul gezisi öncesinde birkaç saatlik bir boşlukta yarım saatlik araç yolculuğu ile gittiği evde 4 ayrı erkeğin zora dayalı istismarına maruz kaldığı iddiasının ve üstelik akabinde geri dönerek geziye gitmesinin hayatın olağan akışına aykırı olması,
- Kolluk ve duruşma ifadeleri arasında çelişkiler olması,
- Kollukta ismen tanıdığı sanığın şiddet uygulayarak birçok kez saldırıda bulunduğunu söylemesine rağmen, doğruluğu halinde vahamet arz eden böyle bir olayı mahkemede ifade verirken hatırlamaması,
- Sanıkların verdiği para ve hediyeleri çekincesiz kabul etmesi,
- İddia ettiği taciz eylemlerinin yaşandığı yere bile bile kendi isteğiyle aylar, yıllar boyunca gitmeye devam etmesi,
- Ailesi ile yaşayıp, sanığın yanına zorla gittiğine dair bir iddianın bulunmaması,
- Kolluk beyanında rızasını beyan etmesi,
- Adli tıp raporu bulunmaması,
- Ortamda olan tanımadığı kişilere karşı belirgin bir hoşnutsuzluk sergilememesi,
- Uzun yıllar boyunca söz konusu ortamda bulunmaya devam etmesi,
- Sanıklardan oluşan grubun etkinliklerine aktif şekilde katılması,
- İlerleyen yıllarda sanıklara yardım sayılacak mahiyette faaliyetlerde bulunması,
- Arkadaşıyla olan mail yazışması,
- Whatsapp mesajları,
- Fotoğraflar,
- Bizzat kendisinin sunduğu mail içerikleri,
- Etkin pişman sanıktan şikayetinden vazgeçmesi,
- Katılanın iddiasını doğrulayacak mahiyette görüntü ve dijital materyale rastlanmaması,
- Tape kayıt içeriklerinde sevgi dolu doğal konuşmalar olması,
gibi somut durumlar kanunların belirlediği “cinsel saldırı suçu”nun bu dosyada yaşanmadığını, İstinaf Heyetinin verdiği beraat ve bozma kararının da doğru ve hukuki bir karar olduğunu göstermektedir.
SÖZDE MAĞDURLARIN ADLİ TIP RAPORLARININ OLMAMASI
Tüm bu somut bulguların yanı sıra yerel mahkemenin cinsel saldırı yargılamalarında olmazsa olmaz olarak kabul edilen Adli Tıp raporu alınmasını sanıkların tüm taleplerine rağmen kabul etmemiş olması da İstinafın bozma kararındaki konulardan biri olmuştur.
Zira bahse konu sözde fiillerin mağdurlarının Adli Tıp Kurumu’nda bedensel ve ruhsal yönden muayene edilerek bunların beden ve ruh sağlıklarında bir bozulma olup olmadığının araştırılması yapılmadan hüküm verilmesi kanunen mümkün değildir. İstinaf bozma kararında da bu durum defaetle vurgulanmıştır:
…olay nedeniyle katılanın ruh sağlığının bozulup bozulmadığı hususunda İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulundan usulüne uygun rapor aldırılması gerektiği gözetilmeden eksik kovuşturma ile hüküm tesisi, Sf. 241
…katılanın beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Kurulu veya Adli Tıp Kurumu Kanununun 7, 23 ve 31. maddeleri gereğince usulüne uygun şekilde teşekkül ettirilmiş Yüksek Öğretim Kurumlarından veya birimlerine bağlı hastanelerden rapor alındıktan sonra, bu rapor neticesine göre suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK ile 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilip ayrı ayrı olaya uygulanarak lehe kanunun belirlenmesi gerekirken eksik kovuşturma ile sf. 347
Buna rağmen yerel mahkeme 15/0/2022 tarihli bozma ilamında ifade edilen bu zorunlu işlemi yerine getirmeden, yani kanuna aykırı olarak hüküm vermiştir.
İDDİANAMESİ BULUNMAYAN EYLEMLER HAKKINDA CEZA KARARI VERİLDİĞİ İÇİN BOZMA KARARI VERİLMİŞTİR
İstinafın Bozma Kararının 91. ve 92. sayfalarında 19 eylem tek tek sayılarak bu eylemlerle ilgili açılmış bir dava bulunmadığı ifade edilmiş ve bu durum bozma nedeni sayılmıştır. İstinafın bu tespitinin ardından Yerel Mahkeme tarafından yapılması gereken söz konusu 19 eylem isnadıyla ilgili ek iddianame düzenlenmesi ve hukuki eksikliğin giderilmesidir. Ancak yerel mahkeme bu en temel gerekliliği bile yerine getirme ihtiyacı duymamıştır. Müvekkil Adnan Oktar ve sanıklar, haklarında açılmış dava bulunmayan toplam 19 fiille ilgili iddianamesiz şekilde yargılanmış ve olmayan iddianamelerle olmayan davalarla haklarında hüküm kurulmuştur.
Saygılarımızla kamuoyunun bilgisine sunarız. 25.11.2024