ŞERİ HÜKÜMLERİ ESAS ALDIĞINI SÖYLEYEN CÜBBELİ AHMET HOCA’NIN İFTİRA ATMANIN, DOĞRU KONUŞMAMANIN, FASIKTAN GELEN HABERE İTİBAR ETMENİN VE İNSANLARIN KATLİNE FETVA VEREN CÜMLELER KURMANIN HÜKÜMLERİNİ DE DÜŞÜNÜP ONA GÖRE HAREKET ETMESİ GEREKİR
Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, 14 Mart 2025 tarihinde Habertürk kanalında katıldığı bir programda alenen ve açıkça müvekkil Adnan Oktar hakkında tamamen gerçek dışı bilgiler vermiş, iftira ve yalan bilgiyi yayma suçlarını işlemiştir.
KONUYLA İLGİLİ OLARAK MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN AÇIKLAMALARI ŞÖYLEDİR:
Cübbeli Ahmet Hoca müvekkil Adnan Oktar’ın geçmişte görüştüğü, Kuran ve hadislere uygun olmayan açıklamalar yaptığında ise bir Müslüman kardeşi olarak ayetler ışığında kendisini eleştirdiği, genel olarak şefkat ve merhametle yaklaştığı bir insandır. Cübbeli Ahmet Hoca ise bu eleştirilere açık ve net olarak ayetlerle cevap vermek yerine kimi zaman hadisleri ve büyük alimlerin açıklamalarını çarpıtarak kimi zaman da iftira ve karalamalara başvurarak cevap verme yoluna tevessül etmiştir. Tüm bu tutumlarına rağmen müvekkil, Cübbeli Ahmet Hoca cezaevine konduğunda sırf bir Müslümanın ring araçlarında, zor koşullarda Adliyelere gidip gelecek olmasına vicdanı razı olmadığı için, aleyhindeki tüm davalarından feragat etmiştir. Yine Cübbeli Ahmet hakkında tüm kamuoyu tarafından bilinen bazı cinsel içerikli isnatlar gündeme geldiğinde, müvekkil Kuran’a uygun olarak “fasıktan gelen habere itibar etmemiş”, Cübbeli Ahmet dahi kendi haklarını savunamazken onun onurunu ve haklarını korumuştur. Müvekkil Adnan Oktar’ın bu tutumu Kuran ahlakının gereğidir, Cübbeli Ahmet’e de yakışan Kuran’a uygun davranmaktır.
Ne var ki Cübbeli Ahmet Hoca’nın, başta müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları olmak üzere birçok dindar camia, cemaatler ve tarikatlar aleyhlerinde kamuoyunu olumsuz yönlendirecek ve insanları daha da kışkırtacak açıklamalar yapabildiği görülmektedir. Cübbeli Ahmet Hoca’nın yapması gereken ve Müslüman kardeşlerinin kendisinden beklediği derin devletin dindarlara yönelik operasyon ve psikolojik savaşında Müslüman camiaların karşı safında yer almaktan imtina etmektir.Her ne kadar müvekkil kendisine hüsnü zanla bakıyor ve yaptıkları nedeniyle -tüm yaptıkları Müslümanların hayrına olduğu ve her halikarda Müslümanlara hizmet ettiği için- kendisine öfke duymuyor olsa da,Cübbeli Ahmet Hoca’nın kendi ahiretini düşünerek bazı üslup, tavır ve tutumunu yeniden gözden geçirmesini önemli görmektedir.
1. “BEN ŞERİ HUKUKU BİLİRİM” DİYEN CÜBBELİ AHMET HOCA’NIN İFTİRA ATMANIN, YALAN SÖYLEMENİN, HİÇBİR BİLGİSİ VE DELİLİ OLMADAN MASUM BİR İNSANIN KATLİNE FETVA VERMENİN ŞERİ HÜKMÜNÜ DE DÜŞÜNMESİ GEREKİR
Cübbeli Ahmet Hoca, programda Adnan Oktar Davası kendisine sorulduğunda “ben hukuk bilmem” diyerek bilgi noksanlığını ifade etmiştir. “Silahlı çete, birçok kızın infiali, alıkoyma, adam öldürtmeler var” diyerek müvekkil hakkında sıraladığı tamamı gerçek dışı ve iftira olan suçlamalar hakkındaki şeri hükümleri açıklamıştır. Müvekkil Adnan Oktar’ın dosyasını bir kez bile incelemediği, olayların ne şekilde geliştiği hakkında en ufak bir bilgisi olmadığı halde açıkça ve şaşırtıcı bir rahatlıkla sanki tüm bu suçlamalar doğruymuş ve kesin olarak gerçekleşmiş gibi bir anlatımda bulunmuştur. Bu üslup ve tavrı Kuran’a uygun değildir.
Adnan Oktar Davası dosyasında Adli Tıp raporları, HTS kayıtları, Bilirkişi incelemeleri, dosyaya girmiş olan fotoğraflar, mesajlar, telefon tapeleri gibi somut deliller ve Türk Ceza Kanunu yazan hukuk profesörlerinin mütalaalarıyla açıkça ispatlandığı üzere;
- SİLAHLI ÖRGÜT DİYE BİR YAPILANMA YOKTUR.
- HİÇBİR KADINA KARŞI HİÇBİR CİNSEL SALDIRI SUÇU İŞLENMEMİŞTİR.
- ALIKOYULAN, HÜRRİYETİ ENGELLENEN TEK BİR KİŞİ BİLE MEVCUT DEĞİLDİR.
- “ADAM ÖLDÜRTME” DİYE BİR ŞEY İSE DOSYADA İSNAT OLARAK BİLE YOKTUR.
Cübbeli Ahmet ise dosyada bile olmayan “adam öldürtme” diye hayali bir iddiaya dayanarak müvekkil Adnan Oktar’a kısas uygulanması gerektiğini söyleyerek Kuran’ın hükümlerine aykırı bir yorumda bulunmuştur. Cübbeli Ahmet Hoca’nın söylediği “adam öldürtme” eylemi dosyada yoktur, ancak bir özel harekat polisine ateş açıldığı iftirasına dayalı Cumhuriyet tarihinin en karanlık kumpaslarından biri vardır.
- Operasyon günü polise ateş ettiği iddia edilen Mert Sucu’nun elinde barut izi tespit edilmemiştir,
- Kendisine ateş edildiği iddia edilen polis memurunun ise iki elinde, dirseğine kadar barut izi tespit edilmiştir,
- Olay anına ait onlarca video kaydı bulunmaktadır (evin güvenlik kameraları, polisin üzerinde sürekli kayıtta bulunan kameralar, operasyon anında yapılan drone çekimleri). Ancak, sanıkların defalarca, sözlü, yazılı, dilekçeyle, ifadeleri sırasında talep etmelerine rağmen, olay anına ait video görüntüleri dava dosyasına getirtilememiştir
- Bu görüntüler dava dosyasına getirtilemediği gibi, güvenlik kameralarına getirtilen müsadere ile bu kayıtların içinde bulunduğu cihazlar alelacele satışa çıkarılmıştır.
- Kendisine ateş açıldığı iddiasında olan polisin üzerinde hiçbir yara izi vs yoktur, hastaneye gitmemiş, herhangi bir rapor almamıştır.
- Kendisine ateş edildiğini iddia eden polisin çelik yeleğinin üzerinde mermi isabet noktası diye varsayılan delikte herhangi bir mermi çekirdeği bulunmamaktadır. Olay yerinde tanzim edilmiş 3 ayrı resmi tutanağın hiçbirinde, bir polisin isabet aldığına dair tek bir satır yazılmamıştır.
- Mert Sucu’nun ateş ettiği iddia edilen silahın üzerinde Mert Sucu veya başka birine ait parmak izi tespit edilmemiştir. Silahın üzerindeki parmak izleri silinmiştir.
- Oysa polisin ifadesine göre de, Mert Sucu, polis odasının kapısını açtıktan sonra silahı eliyle polise doğru yere bırakmıştır. Mert Sucu’nun yere doğru bıraktığı olay yere inceleme raporuna göre silah, bir poşetin altında bulunan bir ayakkabının içinde düzgün bir şekilde yerleştirilmiş olarak bulunmuştur.
Sırf burada sıraladığımız birkaç madde dahi “polise ateş açıldı” iddiasının baştan sona kurgu ve kumpasın en karanlık yönlerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır. Cübbeli Ahmet Hoca’nın bu olayı milyonların gözü önünde “adam öldürtme” diye anlatması Allah’ın birçok ayetiyle haram kıldığı iftira suçunu işlediğini göstermektedir. Kuran’a göre iftira edenlerin hükmü ise şöyledir:
YALAN YERE İFTİRA DÜZMEKTE OLDUKLARINDAN DOLAYI O, CEZALARINI VERECEKTİR. (Enam Suresi, 138)
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. ONLARDAN (İFTİRANIN) BÜYÜĞÜNÜ YÜKLENENE İSE BÜYÜK BİR AZAP VARDIR. (Nur Suresi, 11)
Cübbeli Ahmet Hoca “adam öldürtme” iftirasının yanı sıra bazı genç kadınlara cinsel saldırıda bulunulduğu ve alıkonuldukları iftirasını da atmıştır. Öncelikle bu dosyada müşteki olup kendilerinin cinsel saldırıya maruz kaldıklarını öne süren kadınların tamamı zorla, baskı dayatma ve korkutmayla müşteki yapılmış insanlardır. Maruz kaldıkları baskının şiddetinden kendi iffetlerini dahi hiçe sayarak yalan beyan vermek zorunda kalmışlardır.
- Sözde mağdur kadınların beyanlarında yüzlerce çelişki olması,
- Sözde cinsel saldırı olaylarına dair yer, tarih ve hatta kişi (kendisine tecavüz eden kişiyi hatırlamadıklarını söylemişlerdir) hiçbir somut bilgi verememeleri,
- Adli Tıp Raporlarının herhangi bir cinsel saldırı olmadığını ortaya koyması,
- Sözde kendilerine tecavüz eden kişilerle severek ve isteyerek görüşmeye devam etmeleri,
- Telefon tapeleri, yazdıkları mesajları, sosyal medya paylaşımları gibi somut verilerin müvekkil ve arkadaşlarını çok sevdiklerini, kendi istekleriyle görüşmeye geldiklerini, iyi arkadaşlık ilişkisi içinde olduklarını ispatlaması,
- Tüm bu somut delillere dayanarak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1 Ceza Dairesi’nin de dosyada “cinsel saldırı suçunun unsurları oluşmamıştır” diyerek bozma kararı vermesi
Cübbeli Ahmet’in doğru söylemediğini göstermiştir.
Mümin kadın ve erkeklerin iffetleri hakkında iftirada bulunmak ise Kuran’a göre büyük suçtur:
ONU İŞİTTİĞİNİZ ZAMAN, erkek mü'minler ile kadın mü’minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "BU, AÇIKÇA UYDURULMUŞ İFTİRA BİR SÖZDÜR" DEMELERİ GEREKMEZ MİYDİ?
Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? ŞAHİTLERİ GETİRMEDİKLERİNE GÖRE, ARTIK ONLAR ALLAH KATINDA YALANCILARIN TA KENDİLERİDİR. (Nur Suresi, 12-13)
Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azap dokunurdu.
O DURUMDA SİZ ONU (İFTİRAYI) DİLLERİNİZLE AKTARDINIZ VE HAKKINDA BİLGİNİZ OLMAYAN ŞEYİ AĞIZLARINIZLA SÖYLEDİNİZ VE BUNU KOLAY SANDINIZ; OYSA O ALLAH KATINDA ÇOK BÜYÜK (BİR SUÇ)TÜR.
Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi, 14-16)
Ayetlerin hükmüne göre;
Mümin bir kadın veya erkek hakkında zina suçlaması olduğunda, bunu duyanların öncelikle duyduklarının iftira olabileceğini düşünüp konuyu yaygınlaştırmamaları ve iddiada bulunanların ise mutlaka eylemin olduğuna dair 4 şahit getirmeleri gerekmektedir. Allah şahit getiremeyenlerin yalancı olduğunu ve Allah’ın azabını hak ettiklerini bildirmiştir. Hakkında bilgileri olmayan bir şeyi yani iftirayı yaydıkları için Allah Katında çok büyük olan bir suçu işlediklerini söylemiştir.Cübbeli Ahmet ise Allah’ın bu emirlerinin hiçbirini yerine getirmemiştir.
Allah’ın müminlere Kuran’da koyduğu önemli sınırlardan biri de fasıktan gelen habere itibar etmemektir:
Ey iman edenler, EĞER BİR FASIK, SİZE BİR HABER GETİRİRSE, ONU 'ETRAFLICA ARAŞTIRIN'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6)
Yalan haberin bazı kimseler tarafından bir tür manevi silah olarak kullanılmasına karşı Allah insanları uyarmış, duydukları haberin vicdanına, imanına, dürüstlüğüne ve aklına güvendikleri bir kişi dışında, dini hassasiyeti bulunmayan kişi ve kaynaklardan geliyor olması durumunda iyice araştırmadan bu habere güvenmemeleri gerektiğini söylemiştir. Allah’ın bu emrine uymayanların ise pişman olacaklarını bildirmiştir. Cübbeli Ahmet ise içeriği hakkında hiçbir şey bilmediği Adnan Oktar Davası hakkında basından duyduğu öfke dolu yorumları ve kendisini ziyarete gelen bazı husumetli kişilerin beyanlarını doğru kabul etmiş, araştırma ihtiyacı dahi duymadan kendisi de yorumlarda bulunmuştur. Kuran ayetine uygun davranmamıştır.
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları ise, her ne kadar birtakım canlı görüntüler kamuoyuna yansımış ve tüm Türkiye’nin şahitliği olmuşsa da, görüntülerin montaj olması ihtimali olduğundan, konuya dair 4 şahit getirilmediğinden, bizzat gözle görülen bir olay olmadığından Cübbeli Ahmet aleyhindeki yaygaraya itibar etmemiş ve asla aleyhinde bir duruma da müsaade etmemişlerdir. Çünkü Kuran’a göre yapılması gereken budur.
2. GEÇMİŞTE PEYGAMBERLER VE SALİH MÜMİNLER ÖLDÜRÜLMEKLE TEHDİT EDİLMİŞTİR. HZ. MEHDİ DE DEVRİN BAĞNAZ, İKİYÜZLÜ VE CAHİL ALİMLERİ TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMEK İSTENECEK AMA ALLAH ONLARA ASLA YOL VERMEYECEKTİR
Cübbeli Ahmet Hoca’nın geçmişten bu yana müvekkil Adnan Oktar karşıtı olan kişilerle zaman zaman görüştüğü, tarihin farklı dönemlerinde yapılan bir takım aleyhe girişimler içinde bir şekilde yer aldığı bilinmektedir. Buna rağmen müvekkilin kendisine karşı bir öfkesi ve kızgınlığı yoktur. Bahse konu program boyunca müvekkil hakkında verdiği bilgilerin tamamının gerçek dışı olması bir yana, kısas hükmünden bahsederek idama yani masum bir insanın katline fetva veren cümleler kurması da dikkat çekicidir. Dosyanın husumetli müştekilerinin kanal kanal dolaşıp müvekkil Adnan Oktar’ın şehit edilmesi gerektiğini açıkça söyledikleri, müebbet cezaların yetmeyeceğini idam edilmesi gerektiğini haykırdıkları, hatta içlerinden birinin arkadaş grubu içinde bulunduğu dönemde Adnan Oktar’ı şehit etme yani cinayet girişiminde bulunduğunu itiraf ettiği bir ortamda Cübbeli Ahmet Hoca’nın da “kısastan ve “idam”dan bahsetmesinin sıradan bir tevafuk olarak görülmesi mümkün değildir.
Cübbeli Ahmet Hoca’nın bu cümleleri kurarken muhtemelen unuttuğu önemli bir gerçek vardır: Peygamberler, salih müminler ve onların yolundan yürüyen Müslümanlar tarih boyunca öldürülmekle tehdit edilmişler, suikastlara maruz kalmışlar hatta bazıları şehit olmuşlardır. Bu, Allah’ın salih kulları için takdir ettiği şerefli bir kader ve kanundur.
Allah’ın kimin ecelini ne zaman için takdir ettiğini yalnız Allah bilir. Müslümanlara yapılacak operasyonlara, kumpaslara ve hatta CANLARINA KASTA FETVA VERMEYE YETKİLİ GÖREN BAZI KİŞİLER HEMEN HER GÜN HASTANE KORİDORLARINDA HAYATİ HASTALIKLARLA MÜCADELE EDERKEN, MÜVEKKİL ADNAN OKTAR, ALLAH’IN ONUN İÇİN BİR MEDRESE KILDIĞI CEZAEVİNDE NEŞELİ, SEVİNÇLİ, TESLİMİYETLİ, TEVEKKÜLÜ VE ŞÜKÜRLÜ BİR HAYAT İÇİNDE, HER GEÇEN GÜN DAHA DA GENÇLEŞMEKTE, DİNÇLEŞMEKTE VE HAYAT BULMAKTADIR.
Bir ayette devrin müşriklerinin ve Mekke’nin önde gelenlerinin biraraya gelip gizli bir toplantı yaparak Peygamberimizi (sav) şehit etme planı kurdukları haber verilmiştir:
Hani o inkar edenler, SENİ TUTUKLAMAK YA DA ÖLDÜRMEK VEYA SÜRGÜN ETMEK AMACIYLA, TUZAK KURUYORLARDI. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Ayette bildirildiği üzere bu planları kuranların en büyük akılsızlığı asıl plan kuranın Allah olduğunu unutmalarıdır. Allah dilemedikçe kimse kimseye zarar da veremez, yarar da sağlayamaz. Allah’ın kulu için takdir ettiği görev ve ömür tamamlanmadan kimse kimsenin canını alamaz.
Hz. Musa kıssasında da kavmin önde gelenlerinin özel ve gizli bir toplantı düzenleyerek Hz. Musa’yı şehit etmek için plan kurdukları anlatılır:
Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, ÖNDE GELENLER, SENİ ÖLDÜRMEK KONUSUNDA ARALARINDA GÖRÜŞMEKTEDİRLER, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim." (Kasas Suresi, 20)
Kuran’da konuyla ilgili verilen bir diğer örnek de Hz. Adem’in iki oğlundan birinin diğerini sırf kıskançlık duygusuyla şehit etmekle tehdit ettiğidir:
Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "SENİ MUTLAKA ÖLDÜRECEĞİM." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder." (Maide Suresi, 27)
Peygamberimiz (sav), ahir zamanda Hz. Mehdi’nin de katline fetva verileceğini söylemiştir. Müvekkil Adnan Oktar da kendisini bir Mehdi talebesi olarak gördüğünden ve Mehdiyete zemin hazırlayan bir insan olduğundan, Mehdi’nin başına gelecek olanların bir benzerini yaşaması güzel bir tevafuktur.
Büyük İslam alimi Muhyiddin Arabi Hazretleri’nin “Fütühat-ül Mekkiye" adlı eserinde, Peygamberimiz (sav)’in hadislerine dayanarak yaptığı şu tespitler önemlidir: Mehdi’nin ilmi çok güçlü olacak, onun dönemindeki bazı cahil alimler onun ilminin gücü ve etkisi karşısında tamamen etkisiz hale geleceklerdir. Mehdi’ye karşı çıkmalarının en önemli sebeplerinden biri ise halk arasında bir imtiyazlarının kalmayacak olmasıdır. Mehdi’ye karşı öfkeleri o kadar şiddetli olacak ki onun şehit edilmesine fetva vermeye yeltenecekler ama Mehdi’nin ilmi çok güçlü olduğu için buna cesaret edemeyeceklerdir:
... Mehdi, dini Peygamberin (sav) zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek. Yeryüzünden mezhepleri kaldıracak. Halis ve hakiki dinden başka hiçbir mezhep kalmayacak. ONUN DÜŞMANLARI İÇTİHAD ALİMLERİNİN TAKLİD EDENLERİ OLACAK. Çünkü onlar Mehdi'nin mezhep imamlarının tersine hükmettiğini gördüklerinde bundan HOŞLANMAYACAKLAR, FAKAT KARŞI DA GELEMEYECEKLER... Onun kılıncı (ilmi, manevi gücü) kardaşlarıdır. Kılıcından (ilminden) korktukları için ister istemez hakimiyetine boyun eğecekler.
ONUN AÇIK DÜŞMANLARI FUKAHA (FIKIH ALİMLERİ) OLACAK. ÇÜNKÜ HALK ARASINDA BİR İMTİYAZLARI KALMAYACAK. HATTA AHKAM HUSUSUNDA İLİMLERİ DE AZALACAK. Bu imamın gelişiyle alimlerin hükümlerdeki anlaşmazlıkları da giderilecek... ŞAYET ELİNDE KILINÇ (İLİM) OLMASAYDI FAKİHLER ONUN ÖLÜMÜNE FETVA VERİRLERDİ. Lâkin Cenâb-ı Hak, onu keremiyle ve kılınç ile tathir edecek (temizleyecek), onlar ona itaat edeceklerdir. Çünkü halk arasında imtiyazları kalmayacak, hatta ahkam (hükümler) hususunda ilimleri de azalacak. Mehdi’nin gelişiyle alimlerin hükümlerindeki ihtilâflar da giderilecek. Ondan hem korkacaklar hem de bir şeyler umacaklar. KALBEN ONDAN NEFRET EDECEKLER. FAKAT BUNA RAĞMEN İSTER İSTEMEZ HÜKMÜNÜ KABUL EDECEKLER.(Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, 186-187)
Peygamberler ve Mehdi gibi büyük bir zat için dahi şehit etme planları yapılırken bunun bir benzerinin müvekkil Adnan Oktar’ın da yaşaması kendisi için onur duyulacak bir güzelliktir. 40 yıllık ilmi mücadelesi boyunca defalarca haksız yere tutuklanmış, ölümle tehdit edilmiş, canına kast eden girişimler olmuş, defalarca kendisini şehit etmek için planlar kurulmuştur. Her defasında “bu defa bitti” başlıkları atılmıştır. Mahkeme huzurundaki beyanlarında da ifade ettiği üzere, BU PLANLARI KURANLAR, DERİN DEVLETİN KUMPASLARINDA YER ALANLAR, “BU DEFA ADNAN OKTAR BİTTİ” DİYENLERİN ÇOĞU ŞU ANDA AHİRETE İNTİKAL ETMİŞTİR. MEZARLARINDAN MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ DURDURULAMAZ ŞANLI MÜCADELESİNİ İZLEMEKTEDİR.
3. HADİSTE, MEHDİ ZUHUR ETTİĞİNDE MEDİNEDE YANİ İSTANBUL’DA ÜNLÜ BİR ALİMİN ONA KARŞI ÇIKACAĞI ANLATILMIŞTIR
Cübbeli Ahmet Hoca yıllarca Mehdiyeti anlatmış, Mehdi’nin Hicri 1400’de çıkacağını, vazifelerini, fiziki görünümünü, çıkış alametlerini, bağnazların Mehdi’ye karşı olacağını, Hz. İsa ile birlikte namaz kılacağını sohbetlerinde adeta insanlara ezberletmiştir. Ancak her nedense alametlerin iyice belirginleşmesiyle birlikte birdenbire Mehdiyeti anlatmaktan vazgemiş, “her an Mehdi’yi görebiliriz” diye vaazlar verirken “Mehdi gelmeyecek, kesin gelmeyecek” yayınları yapmaya başlamıştır.
Cübbeli Ahmet Hoca’nın Mehdiyet karşıtı safa geçmeden önce verdiği vaazlardan birinde Mehdi ile ilgili çok önemli bilgiler yer almaktadır. Cübbeli Ahmet Hoca bu vaazında, yukarıda değindiğimiz Muhiydin Arabi’nin sözü, hadisler ve diğer bazı alimlerin açıklamalarına dayanarak, Mehdi’ye karşı olmayı vazife haline getiren, İstanbul’da yaşayan bir alimden bahsetmektedir:
Cübbeli Ahmet Hoca anlatıyor:
MEHDİ'YE SAVAŞ AÇAN, MEDİNE (BÜYÜK ŞEHİR)'NİN ÜNLÜ ALİMİ
"Hz. Mehdi Medine'de ortaya çıktığı zaman, dünyaya hâkim olduğu zaman, MEDİNE'DE (İSTANBUL’DA) BULUNAN BİR ALİM, O ADAM, EN BÜYÜK ALİM, DİYECEKTİR Kİ HZ. MEHDİ’NİN ALEYHİNDE "BU ADAM BİZİM DİNİMİZİ ORTADAN KALDIRMAK İSTİYOR VE İSLAM'I ORTADAN KALDIRMAK İSTİYOR". ONUN İÇİN HZ. MEHDİ’YE HARP AÇACAK.
… Hz. Mehdi’nin geldiği dönemde Medine’de bulunan en büyük alim bile Hz. Mehdi’nin İslam'ı kaldırmak için çıktığını ve sünneti ortadan kaldıracağını sanmıştır. Niye öyle sanmıştır? Çünkü o zamana kadar bunlar tamamen bid'atları sünnet yerine koyacak, uydurmaları sünnet yerine koyacak ve Resulullah (sav)'in hakiki sünnetlerini terk edeceklerdir. TABİİ Kİ HZ. MEHDİ GELDİĞİNDE ONLAR BUNA TAHAMMÜL EDEMEYECEK VE EN BÜYÜK ALİMLERİ O ZAMAN MEDİNE'DE (İSTANBUL’DA) "YA BU NE BİÇİM ADAM? KİMDİR, BUNA UYMAYIN, BU DİNİ, İSLAM'I ORTADAN KALDIRACAK" DİYE HEZEYANLAR SAVURACAKTIR.”
(Cübbeli Ahmet Hocaefendi ile Kıyamet Alametleri, 37. Ders, Hazreti Mehdî, 2. Bölüm, 23 Mayıs 2006, Link: https://www.youtube.com/watch?v=5F5iqlbN5xA&t=137s, 30:00 – 32:23 DAKİKALAR)
Görüldüğü gibi Cübbeli Ahmet Hoca hadislere dayanarak; Medine (büyük şehir)'den yani, ahir zaman olaylarının merkezi olan İstanbul'dan çıkacak, samimiyetsizliği ile tanınacak ünlü bir alimin Mehdi'ye karşı tavır alacağını, düşmanlık besleyeceği anlatmaktadır. Bu alimin samimi Müslümanlara karşı bir fitne hareketi içinde yer alacağı, büyük bir haset ve kıskançlık içinde Hz. Mehdi'ye karşı mücadele edeceğini açıklamıştır. CÜBBELİ AHMET HOCA’NIN BÖYLE BİR DURUMA DİKKAT ÇEKMESİ TÜM MÜSLÜMANLAR İÇİN KIYMETLİ VE ÖNEMLİ BİR UYARIDIR.
Medine kelimesi Arapça’da büyük şehir anlamına gelir. Resulullah (sav), Hz. Mehdi’nin faaliyet göstereceği medinenin yani büyük şehrin ise İstanbul olduğunu şöyle bildirmiştir:
Ey Ümmet! Altı şey vardır ki, onlar olmadan kıyamet kopmaz... Altıncısı da medinenin fethi.
Denildi ki: HANGİ MEDİNE?
Buyurdu ki: KONSTANTİNİYYE. (İSTANBUL)
(Bu İstanbul'un Hz. Mehdi tarafından yapılacak manevi fethidir.) (Kıyamet “Alametleri, s. 204 Ramuz EI Ehadis 1/296)
Mehdi, İstanbul’da faaliyet göstereceğine göre Mehdi’ye karşı mücadele edecek olan söz konusu büyük alim de İstanbul’dan çıkacaktır. Bu alim Mehdi’nin aklını ve ferasetini takdir edemeyecek, bu sebeple de ona karşı çıkacaktır. Kendisi bidatlara uyduğundan, Mehdi’nin hikmetli uygulamalarını anlamayacak, haşa Mehdi’nin İslam’a uymadığını iddia edecektir. Ve bu alimin karşı gelişi de Mehdi’nin çıkış alametlerinden biri olacaktır.
4. AHİR ZAMANDA CÜBBE VE SARIK GİYEN VE BAŞLARI TIRAŞLI OLAN, BİDATLARA UYAN KİŞİLERİN DECCALİYETLE BİRLİKTE MEHDİYETE KARŞI MÜCADELE EDECEKLERİ HADİSLERDE BİLDİRİLMİŞTİR
Cübbeli Ahmet Hoca’nın ahir zamanı anlatan vaazlarında önemle üzerinde durduğu ve cemaatini uyardığı konulardan biri; Mehdi’ye karşı düşmanca tutum takınacak olan bazı Müslümanlardır. Bu Müslümanların vasıflar hadislerde detaylı olarak açıklanmıştır. Cübbeli Ahmet Hoca’nın önemli görerek cemaatini uyardığı konu hakkında tüm Müslümanların dikkatli olmaları önemlidir.
Peygamberimiz (sav), ahir zamanda Kuran’ı çok iyi bilen, saçları tıraş edilmiş, başları sarıklı bazı kişilerin ortaya çıkacağını haber vermiştir. Ancak hadislere göre, bu kişiler yaptıkları izahlar ve açıklamalarıyla dini savunuyor görünseler de konuşmaları, yaptıkları açıklamalar, dine ekledikleri bidatler ve çarpık din anlayışları ile adeta yayın oktan çıkması gibi, İslam dininden uzak olacaklardır. Bu anlayışlarıyla Kuran’a ve samimi Müslümanlara karşı mücadele eden bir tavır içerisinde olacaklardır.
“DOĞUDAN BAŞLARI TIRAŞLI KAVİMLER ÇIKACAK; DİLLERİ İLE KUR'ÂN OKUYACAKLAR (FAKAT) BOĞAZLARINDAN AŞAĞI GEÇMEYECEK. ONLAR DİNDEN YAYDAN OKUN ÇIKTIĞI GİBİ ÇIKACAKLAR.” (Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 6294)
Bu kişiler Mehdi’ye karşı deccaliyetin safında yer alacaklar, Mehdi’ye karşı mücadele edeceklerdir:
Resulullah (sav): ÜMMETİMDEN BAŞLARI SARIKLI 70 BİN KİŞİ DECCAL'A TABİİ OLACAKTIR.(Ebu Bekir Abdürrazzak b. Hemmam, Abdürrazzak es San’ani , El Musannef, XI, sf. 393)
”ÜMMETİMDEN BAŞI SARIKLI YETMİŞ BİN ALİM KİŞİ, DECCALA TABİ OLACAKLAR.”(İmam Ahmed Bin Hanbel, Müsned, sf. 796)
Bir diğer hadiste ise, bu kişilerin kendilerine menfaat elde etmek amacında oldukları, samimi olmadıkları şöyle haber verilmektedir:
“İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, avam halk Kur'ân okuyacak, ibadete kendini verecek (fakat) bid'at ehlinin işleri ile meşgul olacaklar; hissetmedikleri yerden şirke sapacaklar. SÖZ VE İLİMLERİ VASITASIYLA RIZIK ELDE EDECEKLER, DİNİ ALET EDEREK DÜNYALIK EDİNECEKLER. İŞTE BİR GÖZÜ KÖR DECCALİN UYDULARI BUNLARDIR.”(Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 6255)
Süveyd bin Gafele (r.a)’dan: AHİR ZAMANDA TÜREMELER ÇIKACAK: BEYİNLERİ ÇALIŞMAYACAK. KONUŞURKEN ÇOK GÜZEL KONUŞACAKLAR. KURAN OKUYACAKLAR, FAKAT İMANLARI GIRTLAKLARINDAN AŞAĞIYA GEÇMEYECEK.... (Buhari, Sahih 3611, 5057, 6930, Müslim, 1066, EBU Davud 4767, Ahmed bin Hanbel, Müsned 1, 81, 113, 131, 289; Tayalisi, el-Müsned, nr. 1984.)
Ahir zamanın bir diğer özelliği de, bu kişileri bazı insanların kendilerine önder edinmesidir. Bu kişilerin cahil olduklarını, samimiyetsiz açıklamalarda bulunduklarını bildikleri halde bunlara uyanlar olacaktır:
“İLİM, ALİMLERİN KALDIRILMASI İLE ORTADAN KALKAR. ORTALIKTA HİÇBİR ALİM KALMAZ. NİHAYET İNSANLAR CAHİLLERİ REHBER VE ÖNDER EDİNİRLER; MESELELERİNİ ONLARA SORARLAR. ONLAR İLME DAYANMADAN HALKA FETVA VERİR; HEM KENDİSİ SAPAR VE HEM DE HALKI SAPTIRIR.” (Buhari, nr. 100, 7307; Müslim, İlim 13 (nr. 2673))
İmam Rabbani Hazretleri ise ahir zamanda, bidatla hareket etmeyi alışkanlık haline getiren bazı kişilerin Mehdi’ye düşmanca tavır göstereceklerini şöyle anlatmıştır:
Geleceği vaad edilen Mehdi dinin tervicini (değerini artırmayı), sünnetin ihyasını (yeniden canlandırmasını) murad ettiği (istediği) zaman; BİD'AT EHL-İ İLE AMELİ ADET EDİNEN, HASENE ZANNI İLE DİNİ KARIŞTIRAN (DİNİN ASLINDA, ÖZÜNDE OLMAYAN ŞEYLERİ, DİNİN EMRİ OLDUĞUNU ZANNEDEN BAZI İNSANLAR) hayretle şöyle diyecektir: BU KİMSE (YANİ MEHDİ) DİNİMİZİ KALDIRMAK VE ŞERİATIMIZI İZALE (MAHVETMEK) İSTİYOR.(Mektubat-i Rabbani, 1/535)
5. BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ BAZI CAHİL ALİMLERİN KİBİRLERİ VE ZAYIF İMANLARI SEBEBİYLE MEHDİYETE KARŞI OLACAKLARINI ANLATMIŞTIR
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de, enaniyeti güçlü, imanı zayıf, maddeci görüşlere saplanmış bir kısım cahil din alimlerinin Mehdi’nin gelmeyeceği konusunda mücadele edeceklerini haber vermiştir. Bediüzzaman “enaniyetleri kavi” sözleriyle bu kişilerin aklını beğenen, kendini büyük, kusursuz ve üstün gören ve adeta kendi nefsini putlaştıran kimseler olduklarına dikkat çekmiştir. “İmanı zayıf” sözleriyle ise, bu bakış açılarının, söz konusu din alimlerinin Allah inançlarının zayıf olmasından, dine karşı da kuşkulu olmalarından, dini, bir meslek ya da itibar vesilesi olarak görmelerinden kaynaklandığını belirtmiştir.
Kıyamet alâmetlerinden ve âhir zaman vukuatından (olaylarından) ve Bâzı a'malin (amellerin) fazilet ve sevablarından bahseden hâdîs-i Şerife güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen BİR KISIM EHL-İ İLİM (ilim sahibi), onların bir kısmına zaîf (zayıf) veya mevzu (hadis) demişler. İMANI ZAYIF VE ENANİYETİ KAVİ BİR KISIM DA (aklını beğenen, kendini büyük, kusursuz ve üstün gören; ve adeta kendi nefsini putlaştıran kişiler de (Allah'ı tenzih ederiz)), İNKÂRA KADAR GİTMİŞLER." (Sözler, s. 355)
SONUÇ OLARAK;
Cübbeli Ahmet Hoca konuşmasında müvekkil Adnan Oktar’ın eserlerinin Milli Gazete tarafından ücretsiz dağıtılmasını ve bu gazetede köşe yazıları olmasını durdurmak istediğini de açıklamıştır. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki müvekkil Adnan Oktar’ın yazı ve eserleri sadece Milli Gazete’de değil Ortadoğu’da, Akit’te, Yeni Şafak’ta ve daha birçok gazetede yayınlanmıştır.
Dünyada dinsizliğin çığ gibi yayıldığı, Doğu Türkistan’dan Filistin’e, Libya’dan Yemen’e 1.5 milyarlık İslam aleminin acımasızca ezildiği, güçsüz düşürülmüş kadınlar, çocuklar ve yaşlıların bir an önce bir kurtarıcı beklediği bir ortamda Cübbeli Ahmet Hoca’nın yapması gereken Müslümanları değil dinsizliğin sebep olduğu zararları hedef almak olmalıdır. Bir avuç Müslümanın tüm imkanlarını seferber ederek Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmalarına engel olmaya çalışmak ahirette kişiyi çok mahcup olacağı bir hale düşürebilir.
Ayrıca şunu da hatırlatmak gerekir ki, Cübbeli Ahmet Hoca yanmayan kefen gibi ürünler satmakla uğraşır, Habertürk’te katıldığı programda Fatih Altaylı’yı kahkahalarla güldürmekle meşgul olur, üslubuyla ve bilgisizce yorumlarıyla birçok insanın dini haşa hafife almasına ve dinden uzaklaşmasına vesile olur, Darwinizm’e karşı tek cevabı “maymun şeysi mi?” olurken, müvekkil Adnan Oktar dinsizliğin ideolojisi olan Darwinizm’i fikren yerle bir etmiş, insanları dinden uzak tutan putları tek tek kırmış, milyonların imanına vesile olmuş, tüm dünyaya aydın, kaliteli, akıllı, modern, cazibeli Müslüman karakterini göstermiş, insanların için için Müslümanlara gıpta etmesini ve özenmesini sağlamış, kimsenin ulaşamadığı kesimlere İslam’ı anlatmış ve dalga dalga İslam’ın yayılmasına vesile olmuştur. Allah’ın müvekkil Adnan Oktar’a nasip ettiği bu başarılar samimiyetinin güzel bir neticesidir ve hiçbiri Allah dilemedikçe kimse tarafından durdurulması mümkün olmayan gelişmelerdir.
Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine arz ederiz. 21.03.2025