Kamuoyunca Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün katıldığı TV programlarının hemen hepsinde mutlaka konu bir şekilde müvekkile gelmekte, kendisi de başta müvekkilin Mehdiyet inancı olmak üzere müvekkil hakkında çeşitli açıklamalarda bulunmaktadır. Bu yayınlardan biri de yakın zaman önce Akit TV’de gerçekleşmiştir. Cübbeli Ahmet Hoca katıldığı programda hadisleri ve İmam Rabbani, Celaleddin Suyuti gibi büyük İslam alimlerinin sözlerini yanlış yorumlamış, Hicri 1400 (M. 1979) başından bu yana 44 yıldır gerçekleşen tüm kıyamet alametlerinin tamamını hiçe sayıp göz ardı etmiş, bir zamanlar Mehdi’nin gelişini büyük bir aşkla ve şevkle savunan bir insan olarak her nedense birdenbire “Mehdi gelmeyecek” diyenlerin safında en öne geçmiştir. Bunu yaparken de Peygamberimiz (sav)’in “Mehdi ile müjdelenin” emrine uyarak Mehdiyet konusunu sık sık anlatan müvekkil Adnan Oktar’ı da hedef almıştır.

 Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, müvekkil yaptığı tüm açıklamalara rağmen kendisine herhangi bir kızgınlık ya da öfke duymamakta tam tersine kendisine şefkat ve merhametle yaklaşmaktadır. Mümin bir kardeşi olarak, tüm müminlerin birbirine tavrında olması gerektiği gibi, her şeyden önce onun ahiretini düşünmekte bu sebeple de hadislerle ilgili yaptığı açıklamalarda yanlışa düştüğü şeyleri kendisine izah etmesi gerektiğine inanmaktadır.

Cübbeli Ahmet Hoca’nın geçmişte de Mehdiyet konusunda hatalı yorumları olmuş ve müvekkil her defasında kendisine tüm yanlışlarını tek tek açıklamıştır. Müvekkilin konuyla ilgili anlattıkları kendi şahsi yorumları değildir. Muteber büyük İslam alimlerinin sözleri ve son birkaç on yıl içinde aynen haber verildiği gibi bir bir, ardı ardına gerçekleşmiş olan, Mehdi'nin çıkış alametlerine dair hadisleridir.Müvekkil, Cübbeli Ahmet Hoca’nın Mehdiyet hakkındaki açıklamalarındaki en büyük yanılgısının, müteşabih hadisleri, içlerindeki derin ve örtülü müteşabih anlamları görüp anlayamadan, açık, zahiri anlamlarını esas alarak yorumlamasından kaynaklandığını düşünmektedir. Bilindiği üzere, Kuran ayetlerinden bazıları ve ahir zaman hadislerinin büyük kısmı müteşabihtir. Müteşabih benzetmeli anlatım demektir. Örneğin, Kuran’ın bir kısım ayetleri muhkemdir. Hüküm ve anlamları kesin, açık ve nettir. Doğrudan anlaşılır olan bu ayetler tek mânalı olup başkaca bir açıklamaya ihtiyaç duymazlar. Muhkem ayetler daha çok helal, haram ve amellere dair hususlar içerirler. Müteşâbih ayetler ise mecazi, benzetmeli, örtülü anlatımlar içeren, birden fazla anlamlar içerebilen ayetlerdir. Kuran'da bu gerçek şöyle bildirilir:

Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 'Biz ona inandık, tümü Rabbimizin Katındandır' derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Al-i İmran Suresi, 7)

Eserlerinde ahir zaman konusunda son derece önemli ve kapsamlı açıklamalar yapmış olan Bediüzzaman Said Nursi, aynı Kuran'ın müteşabih ayetlerindeki hikmete benzer şekilde ahir zaman hadislerindeki anlatımların da “müteşabih” olduklarını söylemiştir. Müteşabih hadisler birden fazla anlamı bulunabilen ve bu anlamları yaşanan dönemin koşulları içinde açığa çıkan hadislerdir. Bu anlamların ortaya çıkması ve yorumlanması da ancak Allah'ın dilediği ve kendisine ilim ve hikmet verdiği bazı mübarek şahıslar vesilesiyle olmaktadır. Bediüzzaman bu konuyu şöyle açıklamaktadır:

ÂHİRZAMANDA VUKUA GELECEK HÂDİSÂTA (ahir zamanda gerçekleşecek olaylara) DAİR HADÎSLERİN BİR KISMI, MÜTEŞABİHAT-I KUR'ÂNİYE (müteşabih Kuran ayetleri) GİBİ, DERİN MÂNÂLARI VAR. MUHKEMAT (muhkem hükümler, anlamı açık ve kesin olan ifadeler) GİBİ TEFSİR EDİLMEZ (açıklanamaz) VE HERKES BİLEMEZ. BELKİ TEFSİR YERİNDE TE'VİL EDERLER (açıklamak yerine yorum yaparlar). "Ve onların tevilini ancak Allah bilir ve ilimde rasih olanlar. (Al-i İmran, 7)" sırrıyla, vukuundan (meydana gelmesinden) sonra tevilleri anlaşılır ve murad ne olduğu (ne kastedildiği) bilinir ki İLİMDE RÂSİH (GÜÇLÜ, DERİNLİK SAHİBİ) OLANLAR اٰمَنَّا بِه۪ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا (âmennâ bihi kullun min ‘indi rabbinâ) "Ona inandık, hepsi Rabbimizin Katındandır. (Al-İmran,7)" deyip O GİZLİ HAKİKATLERİ İZHAR EDERLER (GÜN YÜZÜNE ÇIKARIRLAR). (Risale-i Nur Külliyatı, Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, 5. Şua)

Ahir zaman, Peygamberimiz (sav)’den 1400 sene sonra gerçekleşecek olayları anlattığından, Peygamberimiz (sav) yüzlerce asır sonra meydana gelecek olan bu olayları sahabeye o dönemin koşulları içinde anlayabilecekleri şekilde müteşabih, benzetmeli anlatımlarla anlatmıştır. Örneğin hadislerde Mehdiyet döneminde insanların avuçlarının içine bakarak tüm dünyayı görebilecekleri söylenmektedir. Bu elbette ki, insanların ellerinin içinde etin kemiğin arasında dünya görüntüsünün fiilen oluşacağı anlamına gelmemektedir. Açıkca cep telefonu, tablet bilgisayar gibi teknolojik ürünler müteşabih olarak anlatılmaktadır. Yine benzer şekilde deccal anlatılırken deccalin eşeğinin kulaklarının arasının metrelerce uzun olduğu, bir günde tüm dünyayı gezebildiği söylenmiştir. Bu da metrelerce kulağı olan garip bir yaratığı değil, uçak gibi iki kanadı arasında uzun mesafe olan ve çok hızla yol alarak kısa sürede dünyanın bir ucundan diğerine gidebilen iletişim araçlarını anlatmaktadır. Bediüzzaman Said Nursi de zaman zaman ahir zaman hadislerinin hadisi nakledenler ya da açıklayanlar (Raviler) tarafından bu sebeple yanlış yorumlanabildiğine dikkat çekmiştir:

Şimdi, Mehdi gibi eşhasın hakkındaki rivayetin ihtilafatı ve sırrı (Mehdi gibi şahısların hakkında farklı haberler olmasının sebebi) şudur ki: EHADİSİ TEFSİR EDENLER (HADİSLERİ AÇIKLAYANLAR), METN-İ EHADİSİ TEFSİRLERİNE VE İSTİNBATLARINA TATBİK ETMİŞLER (HADİS METİNLERİNİ KENDİ ANLAYIŞLARINA VE UFUKLARININ GENİŞLİĞİNE BAĞLI OLARAK YORUMLAMIŞLARDIR). Mesela: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan (yönetim merkezi o zaman Şam kentinde veya Medine kentinde olduğundan), vukuat-ı Mehdi'ye veya Süfyaniyye'yi merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler. (Mehdi veya Süfyan’la ilgili olayların yönetim merkezi (veya başşehir) civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde zannederek öyle yorumlamışlar). (Sözler, s. 359)

Müvekkilin kanaatine göre, Cübbeli Ahmet Hoca’nın hatası bu gibi hadisleri birebir zahir anlamlarını esas alarak açıklamaya çalışmasıdır. İleride de izah edeceğimiz üzere mesela Mehdi’nin başında bir bulut ile ve buluttan gelen bir sesle çıkacağına dair hadisteki müteşabih anlatımı yorumlayamadığı için fiilen başının üzerinde bulutla dolaşacak bir insan anlatmaktadır. Bu durum da Cübbeli Hoca’nın inandırıcılığını yitirmesine, insanların büyük kısmının hiç ciddiye almadıkları, sadece gülmesine ve eğlenmesine sebep olan bir anlatım tarzının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Oysa ahir zaman hadisleri Peygamberimiz (sav)’in büyük bir akıl, samimiyet ve hikmetle anlattığı, anlattığı her şeyin de birebir gerçekleştiği mucizevi hadislerdir. Her müminin Peygamberimiz (sav)’in açıkladığı bir konuyu -haşa- gülme ve eğlence meselesi haline getiren konumdan sakınması, Peygamberimiz (sav)’e sevgisine yakışan bir vakar, akıl ve samimiyet içinde hadisleri anlamaya ve anlatmaya çalışması gerekir.

Cübbeli Ahmet Hoca’nın bahse konu TV programında Mehdi’nin çıkış zamanı gibi temel konularda yaptığı açıklamalardaki yanlış yorumların doğrularını müvekkil şu şekilde izah etmektedir:

1.  İMAM RABBANİ MEHDİ’NİN, PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN VEFATINDAN 1000 (BİN) SENE GEÇTİKTEN SONRA, HİCRİ "BİN İLE İKİNCİ BİN YIL ARASINDA" GELECEĞİNİ BİLDİRMEKTEDİR:

    Ancak beklenen odur ki; ARADAN BİN SENE GEÇTİKTEN SONRA bu saklı devlet tecid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin (faziletlerin, mükemmelliklerin) aslı zuhur edip onun zilletini örte.. Ve yüce bağlılığa değer veren Mehdi gelsin. Allah ondan razı olsun. (Mektubat-i Rabbani, 1/569)

    Kuran hükümlerinin kuvvetlendirilmesi, milleti yenilemesi bu İKİNCİ BİNDEDİR. Bu davanın doğruluğuna adil şahid: İsa'nın, MEHDİ’NİN BU BİN İÇİNDE VAROLUŞLARIDIR. (Mektubat-ı Rabbani, c.1, s. 611)

    Resulullah (sav)’ın ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (sav)’ın irtihali (vefatı) üzerinden bin sene geçtikten sonra isterse az olsunlar. ARADAN BİN SENE GEÇTİKTEN SONRA, MEHDİ'NİN GELİŞİ DE BUNUN İÇİNDİR. Onun mübarek kudümünü (gelişini), Hatem'ür-rüsül Resulullah (sav) müjdelemiştir. İsa dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir (inecektir). (Mektubat-ı Rabbani, c.1, s. 440)

    Peygamber Efendimiz (sav)'in vefatının ardından bin sene geçtikten sonra ikinci bin yılına girilir. İmam Rabbani Hazretleri'nin yukarıdaki izahlarına göre, Hz. İsa ve Hz. Mehdi, bu hicri bin ile ikinci bin yıl arasında geleceklerdir. Mehdi’nin hicri ikinci bin içinde geleceği konusunda son derece açık ve kesin ifadeler kullanmıştır. İmam Rabbani’nin sözlerine göre Mehdi’nin gelişi tam da içinde bulunduğumuz yüzyılda olacaktır. Çünkü o ikinci bin yılda, Hicri 1400 itibariyle tüm alametler ardı ardına belirmeye başlamış ve tüm hızıyla da devam etmektedir.

    Mehdi, Hicri 1400’de zuhur edecek olan ahir zamanın Büyük müceddididir. Allah, nasıl her Hicri yüzyıl başında İslam ahlak ve faziletini yenilemek ve hak dini bidatlerden arındırmak için bir müceddid göndermiş ise içinde yaşadığımız Hicri 1400’de de her zaman olduğu gibi mutlaka bir hidayet önderi, bir kutb-u azam, veli bir kişi gönderecektir. Bu kişi müslümanlara yüzyıllardır yaşadıkları sıkıntı, zorluk, acı ve zulümleri unutturacak, tüm insanlığa huzur, barış, mutluluk, adalet, hakkaniyet, sevgi ve kardeşlik getirecek olan Mehdi’dir. Ancak Mehdi diğer yüzyıllarda zuhur eden müceddidlerden farklı olarak ahir zamanın Büyük Mehdisi olacak ve deccaliyetin en şiddetli olduğu böyle bir dönemde bütün zulüme dayalı sistemleri, batıl inanç ve felsefeleri fikren yerle bir edecektir.

    2.  HER YÜZYILDA BİR MÜCEDDİD GELECEKTİR. HİCRİ 1400’DE GELECEK OLAN İSE AHİR ZAMANIN BÜYÜK MÜCEDDİDİ HZ. MEHDİ’DİR.

      Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen hadislerde, büyük ehli sünnet alimi Ebu Davud Hazretleri'nin Sünen-i Ebu Davud isimli eserinde,İmam Rabbani Hazretleri’nin Mektubatı’nda yer alan hadislerde ve Hicri 1300’ün müceddidi olan son bin yılın en büyük alimi ve müceddidi olan Bediüzzaman Said Nursi’nin risalelerinde her yüzyılda İslam dinini bidatlerden ayıracak bir kişinin geleceği bu kişi vesilesiyle İslam ahlakı ve fazileti ve Peygamberimiz (sav)’in sünnetinin canlandırılacağı haber verilmiştir. Peygamberimiz (sav) hadislerinde özellikle Hicri 1400’ü Mehdi’nin zuhur vakti olarak bildirmiş ve bu dönemden itibaren insanların Mehdi etrafında toplanmaya başlayacaklarını söylemiştir. Üstad Hazretleri ise yaşadığı Hicri 1300’den yüz yıl sonra Mehdi’nin geleceğini ve dünyaya hakim olan zulüm sistemini dağıtacağını söylemiştir.

      Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre; Resulullah (sav) şöyle buyurmuş: Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah HER YÜZ SENENİN BAŞINDA şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan karışmış batıl uygulamalardan) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zatı gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100) 

      HER YÜZ SENE BAŞINDA bu ümmetin uleması arasından BİR MÜCEDDİD GELECEK ve şeriatı (Kuran ahlakı ve fazileti ile Peygamberimiz (sav)’in sünnetini) ihya edecektir (canlandıracaktır). (Mektubat-ı Rabbani, 1/520)

      Ashab-ı Kütüb-i Sitte'den İmam-ı Hâkim'in Müstedrek'inde ve Ebu Dâvud'un Kitab-ı Sünen'inde, Beyhaki "Şuab-ı İman"da tahric buyurdular (meydana koydular): "HER YÜZ SENEDE BİR, CENAB-I HAK BİR MÜCEDDİD-İ DİN (DİNİ YENİLEYEN) GÖNDERİYOR..." (Barla Lahikası, s. 119)

      Üstad Said Nursi Hazretleri, Barla Lahikası’nda Hicri 1200’ün yani 12. asrın müceddidinin Hazreti Mevlana Halid olduğunu bildirmiştir:

      "HER YÜZ SENE BAŞINDA dini tecdid edecek (yenileyecek) bir müceddidi (yenileyiciyi) gönderiyor" müjdesinin ihbarına (verdiği bilgilere) muvâzi (uygun) olarak HAZRET-İ MEVLANA HALİD -ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle (din alimlerinin büyük bir çoğunluğunun onaylamasıyla ve ittifakla)- 1200 senesinin yani ON İKİNCİ ASRIN MÜCEDDİDİDİR. (Barla Lahikası, s. 120)

      Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193 (Miladi 1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir. Bu mübarek insan, İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun ittifakıyla, Hicri 12. ve 13. yüzyıllar arasındaki müceddiddir. Üstad Said Nursi ise Hicri 1300’lü yılların müceddididir. Mevlana Halid Hazretleri’nin Hicri 1200’ün müceddidi olduğunu belirtmesinin hemen ardından da, tam yüz sene sonra yani Hicri 1300’de ise Bediüzzaman Said Nursi kendisinin ve eserlerinin bir müceddid görevinde hizmet vermiş olduğunu çok açık bir şekilde ifade etmiştir:

      Madem TAM YÜZ SENE SONRA aynen dört cihette (yönde) tevafuk ederek (tam uyarak) RİSALE-İ NUR ECZALARI (BÖLÜMLERİ) AYNI VAZİFEYİ GÖRMÜŞ... Kanaat verir ki -nass-ı hadis ile (hadisin şüpheye yer bırakmayan ifadesi ile)- Risale-i Nur tecdid-i din (dini yenileme) hususunda BİR MÜCEDDİD HÜKMÜNDEDİR. (Barla Lahikası, s. 121)

      Said Nursi kendisinden bir asır yani yüz sene sonrası olan Hicri 1400’de ise zulümatı dağıtmak üzere bu sefer Mehdi’nin zuhur edeceğini bildirmiştir:

      Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ ve ŞAKİRTLERİ (TALEBELERİ) OLABİLİR (Şualar, s. 605)

      İSTİKBAL-İ DÜNYEVİYEDE (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ (MEHDİ’Yİ) asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, s. 318)

      Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT(MEHDİ) dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, s. 57)

      3.  MEHDİ HİCRİ 1400’DE FAALİYETE BAŞLAMASININ ARDINDAN HEMEN TANINMAYACAKTIR. TAM OLARAK TANINMASI 40 VEYA BİRAZ DAHA UZUN BİR SÜREYİ BULACAKTIR

        Mehdi ilk zuhur vakti olan Hicri 1400 başında göreve başladığında çok uzun bir dönem pek az bir kimse dışında onun Mehdi olduğu bilinmeyecektir. Peygamberimiz (sav)’e peygamberlik görevi 40 yaşında verilmiştir ancak bu sırada çevresinde O’nu tanıyan, kendisinin peygamber olduğunu bilen çok az sayıda insan olmuştur. Birçok peygamberin durumu da böyledir.

        Üstad Said Nursi Hazretleri, Mehdi’nin zuhur ettiğinde herkesçe hemen tanınmayacağını ifade etmiştir.Mehdi’nin kendisinin dahi ilk başta ahir zamanın Mehdi‘si olduğunu bilmeyeceğini söylemiştir. Üstad bu sözünde, ahir zaman şahısları olarak ifade ettiği Mehdi, İsa ve deccalin sadece derin iman sahibi bazı müminlerin dikkatleriyle tanınabileceğini açıklamıştır:

        Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. ÖYLE İSE O EŞHAS (KİŞİLER), hattâ o müthiş Deccal dahi ÇIKTIĞI ZAMAN ÇOKLARI, HATTÂ KENDİSİ DE BİDAYETEN (BAŞLANGIÇTA) Deccal olduğunu BİLMEZ. BELKİ NUR-U ÎMÂNIN DİKKATİYLE, O EŞHAS-I ÂHİR ZAMAN (AHİR ZAMAN ŞAHISLARI; MEHDİ, İSA, DECCAL) TANINABİLİR. (Sözler, s. 343-344)

        Büyük İslam alimi, müceddid Medineli Allame Seyyid Muhammed b. Resul el-Hüseyni el-Berzenci ise “Kıyamet Alametleri” isimli önemli eserinde Hz. Mehdi’nin hakimiyet süresi ile ilgili çok önemli bir hususa dikkat çekmektedir. Bilindiği üzere Mehdi ve ahir zamanla ilgili hadislerinin bazılarında, Mehdi’nin faaliyette bulunacağı süre hakkında birbirlerinden farklı zamanlar verilmektedir.  İşte Berzenci Hazretleri, İbni Hacer’in El-Kavlül Muhtasar isimli eserini kaynak olarak göstererek, “BU RİVAYETLERİN HEPSİ ZUHURU VE GÜCÜ İTİBARİYLE DOĞRUDUR” demektedir.

        Yani HADİSLERDE BELİRTİLEN FARKLI TARİHLERİN HEPSİ DOĞRUDUR VE BU TARİHLER ALLAH’IN İZNİYLE ÇOK UZUN BİR ÖMÜR SÜRECEĞİ PEYGAMBERİMİZ (sav)’den rivayet edilen hadislerle bildirilen MEHDİ’NİN HAYATININ FARKLI DÖNEMLERİNE İŞARET ETMEKTEDİR.

        Mehdi'de önceki peygamberlerin bazı özellikleri vardır. Bunların arasında HAZRETİ ADEM (A.S) VE HAZRETİ NUH (A.S)'DA OLAN UZUN ÖMÜRLÜLÜK de vardır. (Bihar-ul Envar, cilt. 51, Ansariyan Yayıncılık, derleyen: Muhammed Bakır el-Meclisi, İran-Kum, 2003, Sf.217)

        Aşağıdaki anlatım, bizzat Seyyid El Berzenci Hazretleri’nin Kıyamet Alametleri adlı eserinin 185. ve 186. sayfalarında yer alan kendi orjinal izahıdır ve Mehdi’nin görev süresindeki farklı hizmet dönemlerine dikkat çekmektedir. Muhammed b. Resul el-Hüseyni el-Berzenci şu önemli açıklamalarda bulunmaktadır:

        Birincisi, Peygamber (sav) Ümmetini bilhassa Ehli Beytini bir çok şeyle müjdelemiştir. Onların her türlü zulüm ve işkencelerinden kurtarılacaklarını anlatmıştır. Bu da ancak uzun bir müddet yapılacak olan adalete bağlıdır. Yedi ve dokuz sene gibi kısa bir süre ise buna kâfi değildir. İkincisi, Mehdî tıpkı Zülkarneyn ile Süleyman gibi bütün dünyaya hükmedecek. Diğer ülkelerde Mescitler, binalar kuracak, dokuz sene gibi az bir müddet yapacak olduğu (fikri) mücadeleye ve diğer işlere yetmez. Üçüncüsü, onun zamanında ömürler uzayacak.ÖMÜRLERİN UZAMASI, ONUN DA UZUN ÖMÜRLÜ OLMASINI GEREKTİRİR... Aksi halde ömürlerin uzamasının bir anlamı kalmaz. Dördüncüsü, O, Rumlarla dokuz senelik bir barış andlaşması yapacak; buna göre Konstantiniye’de yedi sene ikâmet edecek. Oraya iki kere gidişi ve dönüşü tabii ki yıllar alacaktır. Süfyanî ile yapacağı fikri mücadele de öyle. Çünkü yukarıda da arz ettiğimiz gibi, Süfyanî kendisine biat ettikten üç sene sonra andlaşmayı bozacak ve bu yüzden onunla fikren mücadele etmek zorunda kalacaktır. Hindi ve diğer ülkeleri manen feth etmesi de muhakkak ki yıllara malolacaktır. Nitekim bütün bu anlattıklarımız, muhtelif rivayetlerde varid olmuştur. Bütün bu işler, hükümranlığı süresinin dokuz yıldan fazla olduğunu göstermektedir Öyleyse, YEDİ SENE İLE TAHDİD (EDİLMESİ (SINIRLANDIRILMASI), BÜTÜN ÜLKELERE TAM MÂNASİYLE YEDİ SENE HÂKİM OLMASI İTİBARİYLEDİR, ONDOKUZ YIL İLE TAHDİDİ (SINIRLANDIRILMASI), SÜFYANÎ İLE FİKRİ MÜCADELE YAPMASI, ONU FİKREN MAHLUP EDİP, ÜLKELERE (MANEN VE FİKREN) HÂKİM OLMASI VE BÜTÜN İNSANLARIN EMRİNİN ALTINA GİRMESİ İTİBARİYLEDİR... (yani bu zamanda geçen süre itibariyledir ki, bu da on dokuz seneyi içine alır...)

        Yukarda arz etmiştik: O, Rumlarla dokuz sene barış yapacak, onlarla fikri mücadele yapması ve duruma hâkim olması, takriben on sene sürer, Şam’a girmesi, Süfyanî’nin ona biat etmesi, üç sene sonra biat’dan vaz geçmesi, bu yüzden onunla (fikri) bir mücadele yapması ve dolayısıyla bu aradan bir sürü senelerin geçmesi tahminen yirmi dört yılı bulur... Mekke’ye girmesi, orada Mekke Emrinin düşünce sistemini çökertmesi, dolayısıyla BÜTÜN HİCAZ ÜLKELERİNE MANEN VE FİKREN HÂKİM OLMASI DA AŞAĞI YUKARI KIRK SENEYİ bulur... Sonra bütün ülkelere manen ve fikren hâkim olması, Horosanlı Haşimî’nin zuhur etmesi ... de az vakit almaz!.. Kaldı ki dokuz veya aşağı bir zaman hâkim olması, İsa’nın nüzulundan sonra olması da muhtemeldir...

        (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed b. Resul el-Hüseyni el-Berzenci, Pamuk Yayıncılık, 185, 186)

        Görüldüğü gibi büyük İslam Alimi seyyid Muhammed b. Resul el-Hüseyni el-Berzenci Hazretleri Mehdi’nin görev sürelerini muhtelif zamanlar içerisinde anlatmış bu büyük müceddidin Kuran ahlakı ve fazileti ile Peygamberimiz (sav)’in sünnetini dünya üzerinde hakim etmesinin 40 YIL VEYA DAHA UZUN BİR SÜREYİ BULACAĞINI BİLDİRMİŞTİR.Bu süre içinde Mehdi, deccaliyet sisteminin kendisine karşı kurduğu tuzaklarla, komplolarla, tecritlerle meşgul olacak, bir gaybet dönemi olacak, ayrıca sayıları 313 kişiden müteşekkil olduğu hadislerde açıklanan talebelerinin bir araya gelmeleri ve imanlarının güçlü hale gelmesi için çok samimi bir gayret içinde olacaktır. Yine Mehdi’nin hapis dönemi olacak, daha sonrasında Müslümanların esaretine son verecek, yaşanan acı, zulüm ve baskı ortamını tamamen ortadan kaldırmak ve insanlar arasında Kuran ahlakını hakim kılmak ve İslam Birliği'ni oluşturmak için hakkaniyetli bir çalışma içinde olacaktırAncak bu çalışmaların hiçbiri 7 ya da 10 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde tamamlanmayacak, hepsi ayrı ayrı çok uzun sürecekler alacaktır.

        Aynı şekilde Mehdi hadislerde izah edildiği üzere, tüm dünyada, farklı farklı ülkelerde imar ve kalkındırma çalışmaları yapacaktır. Ancak bu çalışması da 9 yıl gibi kısa bir müddet içinde değil çok daha uzun bir zaman dilimi içinde gerçekleşecektir. Diğer yandan Süfyani sistem ile fikri bir mücadelesi olacak ve bu sistemin oluşturduğu münafıklık ile de uzun yıllar süren bir manevi mücadelesi olacaktır. Hatta bu süre takriben hadislere göre 20 yılı aşacaktır. Diğer yandan dünya ülkelerini manen ve fikren feth etmesi yani Kuran ahlakı ve fazileti ile Peygamberimiz (sav)’in sünnetini insanlara kabul ettirmesi de çok uzun bir vakit alacaktır. EL BERZENCİ HAZRETLERİ TÜM BU ÇALIŞMALARININ SONUNDA MEHDİ’NİN İSLAM AHLAKININ DÜNYA HAKİMİYETİ İÇİN 40 YILDAN UZUN BİR GAYRET GÖSTERECEĞİNİ SÖYLEMEKTEDİR. BU DA MEHDİ’NİN FAALİYETLERİNE BAŞLAMA ZAMANI OLAN HİCRİ 1400’ÜN BAŞI İTİBARİYLE HEMEN TANINMASI GİBİ BİR DURUMUN KESİNLİKLE SÖZ KONUSU OLMADIĞINI BU TANINMANIN YUKARIDA BELİRTTİĞİMİZ TÜM BU ÇALIŞMALAR NEDENİYLE EN AZ 40 YIL; YANİ 40, 50, 60 YIL GİBİ UZUN BİR DÖNEMİ KAPSAYACAĞINI GÖSTEREN ÖNEMLİ DELİLLERDİR.

        Bu sebeple Cübbeli Ahmet Hoca’nın hiçbir muteber delile ve sahih hadise dayanmadan “Mehdi Hicri 1400 itibariyle hemen tanınacak, Mehdi olduğu herkesçe hemen bilinecek” gibi bir mantık yürütmesi ehl-i sünnet alimlerinin düşüncelerine tamamen ters düşmektedir. Mehdi faaliyete başlar başlamaz tanınacak bir şahıs değildir. Faaliyetlerinin neticesinde oluşacak güzellikler onun Mehdiliğinin işareti olacak, insanlar bu güzellikleri görerek onun mehdiliğini anlayacaklardır. Aksi iddiada bulunan bir kişi ehl-i sünnet inancına ters düşmüş olur. Çünkü örneğin büyük ehl-i sünnet alimi Medineli Allame Seyyid Muhammed b. Resul el-Hüseyni el-Berzenci Hazretleri; Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurundan sonraki tanınma vakti için şöyle bir açıklamada bulunmuştur:

        … YAHUT, DÖRT, BEŞ HATTA ON YIL, YÜZÜN İLK YILLARINDAN SAYILIR. BUNA GÖRE; MEHDİ’NİN, YÜZÜNCÜ YILDAN, YEDİ, DOKUZ VEYA OTUZ SENE EVVEL ÇIKMASI, ONUN YÜZÜNCÜ YILIN BAŞINDA ÇIKACAĞINI ÖNLEYEMEZ. BU MÜDDETTEN SONRAYA KALSA, YİNE DURUM AYNI OLUR. (Kıyamet Alametleri, müellif: Medineli Allâme Muhammed b. Resul el-Hüseynî el-Berzencî, Pamuk Yayıncılık, İstanbul 2002 sf. 301)

        El Berzenci Hazretleri bu sözüyle Mehdi’nin zuhur tarihi olan Hicri 1400’den sonraki 4, 5 hatta 10 veya 30 yılın bile yüzyıl başının ilk yıllarından olduğunu belirtmektedir. Mehdi’nin HİCRİ 1400 BAŞINDAN 7, 9 HATTA 30 SENE EVVEL YA DA SONRA ÇIKIP TANINACAK OLMASI da Mehdi ’nin Hicri 1400’de zuhur etmesine mani olmayacaktır. Bu durumlar olsa bile Mehdi yine Hicri 1400 başında çıkmış olacaktır.

        “Mehdi Hicri 1400’de insanlarca hemen tanınmadığına göre zuhur etmedi, Hicri 1400’ün üstünden de 30-40 yıl geçmesine rağmen hala büyük alametler oluşmadı, demek ki Mehdi bu yüzyılda çıkmayacak Mehdi’nin çıkışı diğer yüzyıla kalmıştır...” gibi akıl ve mantığa uymayan ifadelerle Mehdi’nin zuhurunu örtmeye, gölgelemeye ve gizlemeye çalışanlara Ehl-i Sünnet’in önemli ve muteber alimlerinden olan El Berzenci Hazretleri’nin bu açıklaması; son derece önemli bir cevap niteliğindedir.

        Kaldı ki, Cübbeli Ahmet Hoca’nın açıklamasının aksine Mehdi’nin tüm çıkış alametleri de tıpkı hadiste belirtildiği üzere bir teşbihin tanelerinin birbirini izlemesi gibi ardı ardına Hicri 1400 itibariyle çıkmış ve çıkmaya da devam etmektedir.

        HİCRİ 1400’ÜN BAŞINDAN İTİBAREN SON 40 YIL İÇİNDE ART ARDA GERÇEKLEŞEN ALAMETLERDEN BAZILARI ŞUNLARDIR:

        1. Fırat'ın Suyunun Kesilmesi. Keban Barajı’nın yapılmasıyla bu durum gerçekleşti.
        2. 1979 yılında Afganistan'ın İşgali.
        3. 1979 yılında Kabe Baskını ve Kabe’de kan akıtılması. 400’den fazla kişi hayatını kaybetti.
        4. 1980 yılında İran-Irak Savaşı
        5. Gökyüzünü ateş ve duman kaplaması (Dünyanın en büyük tankerlerinden biri 1979 yılında Independenta İstanbul’da patladı. Tüm gökyüzünü duman kapladı, gürültüsünden uyuyanlar uyandı.)
        6. Ramazan Ayı'nda 15 gün arayla Ay ve Güneş Tutulmaları. (1981 ve 1982 yıllarında aynı şekilde gerçekleşti.)
        7. 1986 yılında Halley Kuyruklu Yıldızının Doğması.
        8. Boynuzu Andıran iki uçlu yıldızın çıkışı (24 Şubat 2009 tarihinde Lulin kuyruklu yıldızı çıktı. Bu kuyruklu yıldız hadislere birebir uyuyor. Tüm kuyruklu yıldızlar doğudan batıya giderken, Lulin batıdan doğuya doğru gidiyor. Hadiste iki boynuzlu olacağı bildiriliyor, Lulin de iki boynuza benzeyen bir şekle sahip. Hadiste çok parlak olacağı bildiriliyor, Lulin de diğer kuyruklu yıldızlardan 6 misli daha parlak.)
        9. Güneş’ten bir alametin belirmesi. (1996 yılında Güneşte büyük patlamalar oydu, ayrıca 11 Ağustos 1999 yılında yüzyılın en son güneş tutulması yaşandı. Sonrasında da Güneş’te tarihte görülmemiş patlamalar yaşanmaya devam etti.)
        10. 1990 yılında Azerbaycan'ın işgali
        11. Tozlu Dumanlı Bir Fitne (11 Eylül 2001 ABD’deki terör saldırılarının ardından oluşan duman)
        12. Bağdat'ın Alevlerle Yok Edilmesi (2003 yılında ağır bombardımanlarla yok edilmiştir.)
        13. Iraklıların Parasının Kalmaması (ABD işgalinin ardından Irak’ta paranın değeri düşmüş, ardından Irak dinarı tedavülden kalkmıştır)
        14. Çölde bir ordunun batması. (Irak’ın işgalinin ardından yaklaşık 80.000 kişilik Irak ordusu yok olmuştur)
        15. Irak'a ve Şam'a Ambargo Uygulanması (Saddam döneminde başlamış ve 10 yıldan uzun süre uygulanmıştır. Suriye’de savaş ve ambargolar halen devam etmektedir)
        16. Irak'ın Yeniden Yapılandırılması (İşgalin ardından yıkılan şehirlerin imarına başlanmıştır)
        17. Irak’ın üçe bölünmesi (ABD işgalinin ardından Irak fiilen üçe bölünmüştür.)
        18. Şam da fitneler (Suriye’de yaşanan karışıklıklara işaret edilmektedir)
        19. Fırat ile Dicle Arasında Çatışmalar Olması (PKK terörü ve bölgede sürekli kan dökülmesine işaret etmektedir.)
        20. Şehirlerin Yok Olması (Savaşlarla, felaketlerle şehirler haritalardan silinmektedir)
        21. Doğu Tarafından Bir Ateşin Görünmesi (1991 yılında Irak Kuveyt’i işgal ettikten sonra petrol kuyularını yaktırmış, Kuveyt ve Basra Körfezini büyük bir ateş sarmıştır)
        22. Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi (1981 yılında Enver Sedat, 1982 yılında Lübnanlı lider Beşir Cemayel öldürüldü.)
        23. Eski Ürdün Kralının öldürülmesi. (Ürdün Kralı Abdullah’ın 1951 yılında İngilizler tarafında öldürülmesi)
        24. Sistemlerin Değişmesi (1989 yılında Berlin duvarının yıkılması, 1991 yılında SSCB dağıldı)
        25. Salgın hastalıklar görülmesi, nezle türü bir salgın hastalığın çok sayıda insanın ölümüne sebep olması (Korona salgını ile tüm dünya çapında karantina uygulandı, milyonlarca insan hayatını kaybetti)
        26. Büyük Bir Ekonomik Krizin Olması
        27. Yeşil bir kuyruklu yıldız görülmesi (50 bin yılda bir geçen yemyeşil görünüme sahip kuyruklu yıldız 2023’de geçti)
        28. Rusya-Ukrayna arasında savaş yaşanması (Hadiste iki sarışın kavim arasında savaş olacağı anlatılmıştır)
        29. Görülmemiş sıcaklıklar yaşanması (2024’de 1800’lerden bu yana görülmemiş sıcaklar olmuştur)
        30. Sellerin artması (Geçtiğimiz yıl içinde çölün ortasında olan Dubai’yi, hatta Kabe’yi dahi su basmıştır)
        31. Suriye’nin farklı ülkelerin orduları tarafından işgal edilmesi (Suriye’de şu an başta Rusya, İran, ABD, İngiltere olmak üzere neredeyse 72 milletin askeri fiilen bulunmaktadır)
        32. Depremlerin artması

        Görüldüğü üzere Allah, Peygamberimiz (sav)'e adeta bir tablo gibi ahir zamanda olacak olayları teker teker göstermiş, hangi olayın ardından nasıl gelişmeler olacağını bildirmiştir. Peygamberimiz (sav) de Müslümanların ahir zamanda olduklarını anlayıp bilmeleri için hayret uyandıracak şekilde detaylı olarak tüm olayları sahabeye anlatmıştır. Müslümanların bu alametlerin gerçekleştiğini gördüğünde, Mehdi (as)'nin zuhur ettiğini anlamasını istemiştir.

        İslam aleminin 1400 yıldır beklediği bu alametler Hicri 1400'e girilmesiyle birlikte tam Resulullah (sav)'in tarif ettiği şekilde birbirini takiben gerçekleşmeye başlamış ve devam etmektedir. Peygamberimiz (sav)'in mucizelerin gerçekleştiğini görmek, Allah'ın tüm peygamberlerin suhuflarında bildirdiği mübarek bir kul olan Mehdi (as) döneminde olmak, Allah'ın izniyle İsa (as)'ın inişine ve İslam ahlakının tüm dünyaya hakim oluşuna şahitlik edecek olmak Allah'ın bu devrin Müslümanlarına lütfettiği çok büyük, çok değerli, çok kıymetli bir nimettir.

        Resulullah (sav)'in alenen gerçekleşen bu mucizelerini görmezlikten gelmek, alenen, tüm dünyanın gözü önünde olmuş olaylar "Hayır, bu olayların hiçbiri olmadı" diyerek reddetmek, Allah Katında ağır bir sorumluluğu olan bir tutumdur. Aleni ve apaçık olarak gerçekleşen bu alametleri örtbas etmeye çalışanlar, hem kendilerinin hem de bu yanlış bilgiyle yönlendirdikleri insanların sorumluluğunu üstlenmektedir. Ayrıca bu kişiler çok önemli bir gerçeği de unutmaktadır: Peygamberimiz (sav)'e 1400 sene önce bu olayların gerçekleşeceğini haber veren ve 1400 sene sonra bu olayların hepsini yaratan Allah, kaderde Mehdiyeti engellenemez ve örtbas edilemez olarak yaratmıştır. İslam ahlakının dünyaya hakim olması, bu hakimiyetin Mehdi vesilesi ile bu yüzyılda gerçekleşmesi, Allah'ın takdir ettiği kaderdir.

        Hadislere, İslam alimlerinin sözlerine ve alenen gerçekleşmiş bunca alamete rağmen “bunlar olmadı”, “Mehdi bu yüzyılda gelmeyecek” demek bu yüzlerce alametin bir kez daha ardı ardına birbirini takip edecek şekilde olması gerektiğini söylemektir. Ki bu da samimi ve akılcı bir tutum değildir. Dahası yine hadislerden anlaşılan dünyanın artık bütün bu alametlerin bir kez daha yaşanması için ömrü de kalmamıştır. Tüm yaşananlar dünyanın artık son devrinde olunduğunu göstermektedir:

        BÜYÜK EHL-İ SÜNNET ALİMİ İMAM RABBANİ HAZRETLERİ MEHDİ’NİN ZUHURUYLA İLGİLİ OLARAK MEKTUBAT-I RABBANİ ADLI ESERİNDE İKİ TANE ÇOK ÖNEMLİ ÖLÇÜ VERMİŞTİR. BU İKİ ÖLÇÜ DE GERÇEKLEŞMİŞTİR:

        1.   ÖLÇÜ

          Bu ölçülerden birincisi yukarıda izah ettiğimiz üzere Mehdi’nin Peygamberimiz (sav)’den bin sene geçtikten sonra zuhur edeceğidir.

          Ancak beklenen odur ki; ARADAN BİN SENE GEÇTİKTEN SONRA bu saklı devlet tecdid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin (faziletlerin, mükemmelliklerin) aslı zuhur edip onun zilletini örte.. Ve yüce bağlılığa değer veren HZ. MEHDİ GELSİN. Allah ondan razı olsun. (Mektubat-i Rabbani, 1/569)

          Şu an Hicri 1446 yılındayız. Bu tarih, Peygamberimiz (sav)’den itibaren 1000 yılın geçmiş olduğunu göstermektedir. Bu da Rabbani Hazretleri’nin Mehdi (as)’nin zuhuru için gerekli olduğunu ifade ettiği birinci ölçüsünün gerçekleşmiş olduğunu ispatlamaktadır.

          2.   ÖLÇÜ

            Rabbani Hazretleri’nin Mehdi (as)’nin zuhuruyla ilgili verdiği ikinci büyük ölçüsü ise “iki dişli münevver bir yıldızın” dünyanın yakınından geçmesi şartıdır.

            Ashabın verdiği habere göre, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

            "Vaad edilen Mehdi'nin zuhur mukaddimeleri olan Abbasi Melik Horasan'a vardığı zaman, ŞARK TARAFINDA İKİ DİŞLİ (1) MÜNEVVER (2) BİR BOYNUZ (3) ÇIKAR." "ŞARK TARAFINDA BIR KUYRUKLU YILDIZ DOĞUP AYDINLIK VERECEKTİR." Bu yıldız dahi doğmuştur. Amma o mudur, yoksa onun bir benzeri midir? Bu yıldıza:-Kuyruklu yıldız, adının verilmesi, ihtimal ki, şu anlatmalara dayanıyor:

            -Sabitlerin seyri, MAĞRİBDEN (BATIDAN) MEŞRİKADIR (DOĞUYADIR)(4)...

            Bu yıldızın durumu da, onun seyrine göredir. Yani yüzü meşrik canibine doğru, arkası dahi, mağrib tarafınadır. Bu uzun beyazlık dahi, onun arka tarafındadır. Bu mana icabı olarak, ona:

            -Kuyruk... isminin verilmesi yerindedir. ONUN HER GÜNKÜ IRTİFİ (GEÇİŞ YÖNÜ) İSE, MEŞRİKTEN MAĞRİBEDİR.(5) Ancak o, kısri (kendine has durumunda ağırlık taşıyan) seyri ile felek-i azamın seyrine bağlıdır. Hakikat-i hali, en iyi bilen Sübhan Allah'tır.

            (İmam-ı Rabbani, Mektubat-ı Rabbani, 381. Mektup, s.1184)

            (1) ... İKİ DİŞLİ...:

            Lulin kuyruklu yıldızının arka kısmındaki kuyruğun çatallı olması, hadisteki iki dişli ifadesiyle birebir bağdaşmaktadır.

            (2) ... MÜNEVVER (AYDINLATICI)...:

            Hadiste bahsi geçen münevver (aydınlatıcı) sıfatı, Lulin kuyruklu yıldızının dünyaya yaklaştıkça 6 yıldız parlaklığı kadar artan parlaklığına işaret etmektedir.

            (3) ... BİR BOYNUZ...:

            Lulin kuyruklu yıldızını diğer kuyruklu yıldızlardan ayıran en önemli farklılığı, yıldızının çekirdeğinin arka kısımda yer alan kuyruğunun karşısında, çekirdeğin ön kısmında yani ilerleme yönünde de bir kuyruğunun bulunmasıdır. Lulin kuyruklu yıldızının çekilmiş fotoğraflarına bakıldığında da karşıt yöndeki iki kuyruğun şekil itibariyle bir boynuzu andırdığı ilk bakışta farkedilmektedir:

            (4) SABİTLERİN SEYRİ MAĞRİPTEN (BATIDAN) MEŞRİKADIR (DOĞUYADIR)...:

            Hadisin devamında yer alan "Sabitlerin seyri, mağribden (batıdan) meşrikadır (doğuyadır)..." ifadesi gökcisimlerinin dönüş yönüne işaret etmektedir, ki bu bilgi 20. yüzyılda elde edilen astronomi bilgileriyle birebir uyuşmaktadır. Nitekim bütün gökcisimleri MAĞRİPTEN (batıdan) (MEŞRİKA) doğuya hareket etmektedir.

            (5) ONUN HER GÜNKÜ İRTİFİ (GEÇİŞ YÖNÜ) İSE, MEŞRİKTEN (DOĞUDAN) MAĞRİBEDİR (BATIYADIR)...:

            Burada ise “Onun her günkü irtifi (geçiş yönü) ise..." denilerek, Lulin kuyruklu yıldızının diğer gök cisimlerinden farklı olarak doğudan batıya doğru hareket ettiği bildirilmiştir.

            Peygamber Efendimiz (sav)'in hadisinde ahir zamanda gelmesi beklenen Mehdi'nin çıkış alameti olarak belirttiği ve İmam-ı Rabbani'nin de detaylı olarak tefsir ettiği " iki dişli münevver (aydınlatıcı) bir boynuz çıkar" ifadesi 24 Şubat 2009 yılında yani Hicri 1430’da Dünya'ya en yakın noktadan geçen Lulin kuyruklu yıldızına işaret etmektedir.

            Bu kuyruklu yıldızın en önemli bir diğer özelliği de bilim adamlarınca; bu yıldızın bir daha en az 1000 YIL SONRA yeniden Dünya’nın yakınından geçebileceğinin söylenmesidir.

            (Lulin kuyruklu yıldızının bin yılda bir geldiği; bundan sonraki gelişinin de bin yıl sonra olacağını açıklayan bilimsel açıklamaların olduğu internet siteleri.)

            http://www.skyandtelescope.com/observing/home/35992534.html

            http://kathmanduk2.wordpress.com/2009/01/17/skywatch-comet-lulin-approaches/

            http://www.dipity.com/timeline/Comet-Lulin

            http://topnews.us/content/23887-get-best-views-comet-lulin-now

            http://www.brighthub.com/science/space/articles/25677.aspx

            Bilim adamlarınca verilen bu zaman ise, Ehl-i sünnet alimlerinin; -Peygamberimiz’in hadislerinden yola çıkarak- dünyanın ömrü ve kıyamet günü ile ilgili olarak vermiş oldukları tarihlere göre bu yıldızın bir daha geçmesinin mümkün olmadığını göstermektedir. Çünkü Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen hadislerde Dünya’nın ömrünün 7000 yıl olduğu bildirilmiştir.

            Enes Malik 'den tahric etti. O dedi ki, Resulullah (sav) buyurdu: DÜNYANIN ÖMRÜ, AHİRET GÜNLERİNDE YEDİ GÜNDÜR. Allah-u Teala buyurdu ki: Rabbin katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.

            Enes b. Malik 'den O dedi ki Resulullah (sav) buyurdu: “Kim bir din kardeşinin, Allah yolunda ihtiyacını görürse, Allah onun için gündüzlerini oruçla, gecelerini de ibadetle geçirmişçesine, ŞU DÜNYANIN YEDİ BİN YILLIK ÖMRÜ MÜDDETİNE sevab yazar.” (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir zaman, sh. 88)

            Yine Hanbeli Mezhebi’nin kurucusu Ahmet İbni Hanbel’in eserinde yer alan ve Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen bir hadiste ise Peygamberimiz (s.a.v.)’e kadar Dünya’nın ömründen 5600 yıl geçtiği bildirilmiştir:

            Ahmet İbni Hanbel ilel’inde nakletti. “DÜNYADAN BEŞ BİN ALTI YÜZ YIL GEÇMİŞTİR.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Ahir zaman, 89)

            Bu önemli açıklamalar üzerinden yapılacak kolay bir hesapla dünyanın 7000 yıllık ömründen geriye, hicri 1400 ile Hicri 1500 arasındaki 100 yıllık bir dönemin kaldığı anlaşılacaktır.

            7000 - 5600 = 1400

            Ancak Peygamberimiz’in, Dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğuna, Peygamberimiz (sav)’e kadar geçen zamanın 5600 yıl olduğuna yönelik olarak bildirdiği bu tarihleri belli bir takvime göre değerlendirmek gerekir. Bu tarihler kesinlikle insanlık tarihinin başlangıcı olan Hz. Adem (as)’ın dünyaya indiriliş tarihi olarak değerlendirilmemelidir.Günümüzde nasıl Peygamberimiz (sav)’in Mekke’den Medine’ye hicreti Hicri takvimin başlangıcı, Hz. İsa’nın doğumu Miladi takvimin başlangıcı olarak kabul edilip tarihi hesaplamalar bu tarihlerin öncesi ve sonrası olarak yapılıyorsa Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen bu 7000 yıllık vakit de onun döneminde milat olarak kabul edilen bir olaya göre verilmiş olabilir.

            Büyük ehl-i sünnet alimlerden Suyuti Hazretleri ise ümmetin ömrü ile ilgili olarak şöyle bildirmiştir:

            "BENİM ÜMMETİMİN ÖMRÜ 1500 SENEYİ PEK GEÇMEYECEK." (Suyuti, el-Keşfu an Mücavezeti Hazihil Ümmeti el-Elfu, el-havi lil Fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri Ruhul Beyan. Bursevi. (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu’l-İlel, sh. 89)

             Bediüzzaman Said Nursi de, yine Peygamberimiz (sav)’in hadisleri doğrultusunda şöyle bir açıklama yapmış ve kıyamet vaktiyle ilgili hicri 1545‘leri işaret etmiştir:

            “Ümmetimden bir taife..” fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. “Hak üzerinde olacaktır.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. “ALLAH’IN EMRİ GELİNCEYE KADAR” (ŞEDDE SAYILIR) FIKRASI DAHİ; MAKAM-I CİFRÎSİ 1545 (MİLADİ 2120), KÂFİRİN BAŞINDA KIYAMET KOPMASINA ÎMA EDER. (Kastamonu Lahikası, s. 33)

            Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen tüm bu bilgiler ve İslam alimlerinin açıklamaları değerlendirildiğinde Dünya’nın ömrünün Hicri 1500’leri geçmeyeceği doğrulanmaktadır. Bu nedenledir ki Lulin kuyruklu yıldızının Dünya’nın yakınından bir daha 1000 yıl sonra geçmesi sahih hadislere ve ehl-i sünnet alimlerinin ortak görüşlerine göre mümkün değildir. Bu durum, hem Rabbani Hazretleri’nin Mektubat’ında vermiş olduğu; “iki dişli münevver yıldız” ile ilgili bilginin, Hicri 1430’da Dünyamızın yakınından geçen Lulin kuyruklu yıldızına ait olduğunun bir ispatıdır hem de Mehdi’nin zuhuruyla ilgili olarak verdiği bu son ölçünün de gerçekleşmiş olduğunun açık bir göstergesidir.

            4. MEHDİ’NİN BAŞINDA BULUT OLACAĞI HADİSİ MÜTEŞABİH BİR ANLATIMDIR, CÜBBELİ AHMET HOCA’NIN BAŞINDA BULUTLA DOLAŞAN BİR İNSAN BEKLEMESİ DOĞRU DEĞİLDİR

              Mehdi'nin yanında bulunacak olan meleklerin görünmesi ancak manevi alemde gerçekleşen ve dolayısıyla sadece meleklerin görebileceği bir olaydır. Mehdi’nin çok olağanüstü bir insan olacağını ve zuhur eder etmez hemen anlaşılacağını ileri sürmek Peygamber Efendimiz (sav)’in hadisleriyle ve Allah’ın Adetullah’ı ile tamamen çelişen bir iddiadır. Cübbeli Ahmet Hoca ısrarla doğa üstü, inanılması zor, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir Mehdi anlatmakta, Mehdi’ye güya tank, top, silah hatta atom bombasının bile etki etmeyeceğin, Mehdi’nin başının üstünde insanların baktıklarında görecekleri şekilde bulut üstünde melekler bulunacağını ve sürekli Mehdi’yi işaret ederek insanlara tanıtacağını. Oysa ki PEYGAMBERİMİZ (SAV) HADİSLERİNDE AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİSİ’NİN DECCALİYET SİSTEMİNİN BASKILARINA, İŞKENCE VE EZİYETLERİNE MARUZ KALACAĞINDAN, HAPSEDİLECEĞİNDEN, ÖLDÜRÜLME TEHLİKESİ İÇİNDE YAŞAYACAĞINDAN, ELLERİNDEN VE AYAKLARINDAN ZİNCİRE VURULACAĞINDAN, ZORLUK İÇİNDE BIRAKILACAĞINDAN, YALNIZ TUTULACAĞINDAN bahsetmektedir.

              Mehdi’nin yanında meleklerin bulunacağı ve bu meleklerin kendisine yardım edecekleri Peygamberimiz (sav)’in hadislerinden de açıkça anlaşılmaktadır. Ancak, Melekler insanlara görünmeyeceklerdir. Melekler, Mehdi'ye görünmeden yardım edeceklerdir.

              Nitekim Peygamber Efendimiz (sav)’den rivayet edilen bir hadiste de Mehdi’ye yardımcı olacak bir meleğin kendisine görünmeyeceğinden bahsedilmektedir:

              (Mehdi) Peygamberimiz (sav)’in adımlarını izleyecek. KENDİSİNE GÖRÜNMEDEN ONA YARDIMCI OLAN BİR MELEK OLACAK. Bitkini canlandıracak ve zayıfa yardımcı olacak. (Şeyh Muhiddin Arabi, Fütuhatül Makiyye, Bölüm 366)

              Cübbeli Ahmet Hoca’nın dediği gibi gökten melekler insanlara görünecek şekilde "Bu Hz. Mehdi'dir. Ona uyun" dese, ayrıca buluttan bir el çıksa ve Mehdi'yi göstererek ona biat edilmesini işaret etse ve milyonlarca insan bu duruma şahit olsa, bütün bu açık ve kesin delillere rağmen Mehdi yine de Mehdiliğini kabul etmezse, meleklerin hiçbirinin sözüne inanmıyor anlamı çıkar. Bu da olacak bir şey değildir. Oysa hadislerde Mehdi’nin Mehdiliğini kabul etmediği, insanların zorlaması ve ısrarı karşısında başa geçmeyi kabul ettiği bildirilmektedir:

              Fitne içindeki insanlar kan akıtıldığı bir zamanda evinde oturmakta olan Mehdi’ye gelir ve "Bizim için kalk artık"der. O ise kabul etmez, ancak ölümle tehdit edildikten sonra onlar için kalkar. Ondan sonra artık kan dökülmez. (İbn Ebi Şeybe, c. VII, s. 531; Abdurrezzak H. 20771, c. XI, s. 372; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 52,53)

               Bu sebeple meleklerin açık ve aleni konuşmalarının kendi aralarında olacağı anlaşılmaktadır. Mehdi'nin yanında görünür bir melek olup herkesi ona biat etmeye çağıracak olsa Mehdi de kendinin Hz. Mehdi olduğundan emin olacaktır. Böyle bir durumda insanların ona zorla Mehdi olduğunu kabul ettirmesine gerek kalmazdı. Çünkü zaten yanında görünür halde bir melek bulunsa, söyledikleri doğru olacağı ve kesin delil niteliğinde olacağı için Hz. Mehdi'nin itirazı olmazdı. Bu durumda Mehdi'nin insanların kendisine biat etmesini kabul etmesi şart olurdu. Oysa hadiste şöyle anlatılmaktadır:

              Muhtelif ülkelerden birçok alim, birbirlerinden habersiz şekilde Mehdi’yi aramak üzere yollara çıkacak ve alimlerden her birisine 310 kadar insan refakat edecektir...birbirlerine ‘Buraya niçin geldiklerini’ sorduklarında, hepsi de ‘Bu fitneleri önleyecek ve Konstantiniyye’yi manen fethedecek olan Mehdi’yi arıyoruz, çünkü biz onun, babasının anasının ve ordusunun isimlerini öğrendik’ şeklinde cevap verirler. (El-kavlu’l muhatasar fi alamet-il mehdiyy-il muntazar, s.40)

              İslam alimlerinin Mehdi'yi aramaya çıkmaları Peygamberimizin (sav) hadislerinde birçok yerde bildirilmektedir. Mehdi'nin başının üzerinde, onun Mehdi olduğunu haber veren görünür şekilde bir melek olsa, herkes kim olduğunu ve yerini hemen bilirdi. İslam alimleri de Mehdi'yi aramaya çıkmaya gerek duymazlardı.

              5.  PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV) BİR KISIM SÖZDE DİN ALİMİNİN AHİR ZAMANDA MEHDİYETE KARŞI OLACAĞINI HADİSLERDE ŞU ŞEKİLDE HABER VERMİŞTİR:

                CÜBBELİ AHMET HOCA ESKİ VAAZLARINDA MEDİNE YANİ BÜYÜK ŞEHİRDEKİ BİR ALİMİN ŞİDDETLE MEHDİ’YE KARŞI OLACAĞINI ANLATMIŞTIR. Bilindiği üzere Medine Arapça büyük şehir anlamındadır ve hadislerde İstanbul için kullanılmıştır. Örneğin Peygamberimiz (sav)’in Mehdi’nin Medine’den çıkacağını söylediği hadisinde, sahabe Peygamberimiz’e “Hangi Medine?” diye sormuş, o da “Konstaniyye (İstanbul)” diye cevap vermiştir. Cübbeli Ahmet Hoca’nın büyük şehirde Mehdi’ye karşı olacak alimle ilgili anlatımı ise şöyledir:

                "Hz. Mehdi (as) Medine'de ortaya çıktığı zaman, dünyaya hâkim olduğu zaman, MEDİNE'DE BULUNAN BİR ALİM, O ADAM, EN BÜYÜK ALİM, MEDİNE'NİN İMAMI DİYECEKTİR Kİ HZ. MEHDİ (AS)'IN ALEYHİNDE "BU ADAM BİZİM DİNİMİZİ ORTADAN KALDIRMAK İSTİYOR VE İSLAM'I ORTADAN KALDIRMAK İSTİYOR". ONUN İÇİN HZ. MEHDİ (AS)'A HARP AÇACAK.

                Demek ki Hz. Mehdi (as) o kadar sünneti yaşayacak ve yaşatacaktır ama Hz. Mehdi (as)'ın geldiği dönemde Medine’de bulunan en büyük alim bile Hz. Mehdi (as)'ın İslam'ı kaldırmak için çıktığını ve sünneti ortadan kaldıracağını sanmıştır. Niye öyle sanmıştır? Çünkü o zamana kadar bunlar tamamen bid'atları sünnet yerine koyacak, uydurmaları sünnet yerine koyacak ve Resulullah (sav)'in hakiki sünnetlerini terk edeceklerdir. TABİİ Kİ HZ. MEHDİ (AS) GELDİĞİNDE ONLAR BUNA TAHAMMÜL EDEMEYECEK VE EN BÜYÜK ALİMLERİ O ZAMAN MEDİNE'DE "YA BU NE BİÇİM ADAM? KİMDİR, BUNA UYMAYIN, BU DİNİ, İSLAM'I ORTADAN KALDIRACAK" DİYE HEZEYANLAR SAVURACAKTIR.” (Cübbeli Ahmet Hocaefendi ile Kıyamet Alametleri, 37. Ders, Hazreti Mehdî, 2. Bölüm, 23 Mayıs 2006)

                Cübbeli Ahmet Hoca’nın kendi anlatımına göre, Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde, Medine (büyük şehir)'den yani, ahir zaman olaylarının merkezi olan İstanbul'dan çıkacak, riyakarlığı ile tanınacak ünlü bir alimin Hz. Mehdi'ye karşı tavır alacağı, düşmanlık besleyeceği anlatılmaktadır. Kendine takva, dindar Müslüman görünümü veren bu ünlü alim gerçekte samimiyetsiz biri olacaktır. Samimi Müslümanlara karşı bir fitne hareketi içinde yer alacağı, büyük bir haset ve kıskançlık içinde Hz. Mehdi'ye karşı mücadele edecektir.

                Buhari'de, Müslim'de, Ebu Davud'da yer alan sahih bir hadiste ahir zamandaki cahil bazı alimlerin durumu şöyle haber verilmektedir:

                Süveyd bin Gafele (ra)'dan: Ahir zamanda türemeler çıkacak: beyinleri çalışmayacak. Konuşurken çok güzel konuşacaklar. Kuran okuyacaklar, fakat imanları gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek.... (Buhari, Sahih 3611, 5057, 6930, Müslim, 1066, EBU Davud 4767, Ahmed bin Hanbel, Müsned 1, 81, 113, 131, 289; Tayalisi, el-Müsned, nr. 1984.)

                Peygamberimiz (sav), ahir zamanda Kuran'ı çok iyi bilen, saçları tıraş edilmiş, başları sarıklı bazı kişilerin ortaya çıkacağını haber vermiştir. Ancak bu kişiler yaptıkları izahlar ve açıklamalarıyla dini savunuyor görünseler de konuşmaları, yaptıkları açıklamalar, dine ekledikleri bidatler ve çarpık din anlayışları ile adeta okun yaydan çıkması gibi, İslam dininden uzak olacaklardır. Bu anlayışlarıyla Kuran'a ve samimi Müslümanlara karşı mücadele eden bir tavır içerisinde olacaklardır.

                 "DOĞUDAN BAŞLARI TIRAŞLI KAVİMLER ÇIKACAK; DİLLERİ İLE KURAN OKUYACAKLAR (FAKAT) BOĞAZLARINDAN AŞAĞI GEÇMEYECEK. ONLAR DİNDEN YAYDAN OKUN ÇIKTIĞI GİBİ ÇIKACAKLAR." (Ramûz-ul Ehadis, Hadis No: 6294)

                Resulullah (sav): ÜMMETİMDEN BAŞLARI SARIKLI 70 BİN KİŞİ DECCAL'A TABİİ OLACAKTIR. (Ebu Bekir Abdürrazzak b. Hemmam, Abdürrazzak es San'ani , El Musannef, XI, sf. 393)

                ÜMMETİMDEN BAŞI SARIKLI YETMİŞ BİN ALİM KİŞİ, DECCALA TABİ OLACAKLAR. (İmam Ahmed Bin Hanbel, Müsned, sf. 796)

                Bir diğer hadiste ise, bu cahil alimlerin kendilerine menfaat elde etmek amacında oldukları, samimi olmadıkları şöyle haber verilmektedir:

                İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, avam halk Kuran okuyacak, ibadete kendini verecek (fakat) bidat ehlinin işleri ile meşgul olacaklar; hissetmedikleri yerden şirke sapacaklar. SÖZ VE İLİMLERİ VASITASIYLA RIZIK ELDE EDECEKLER, DİNİ ALET EDEREK DÜNYALIK EDİNECEKLER. İŞTE BİR GÖZÜ KÖR DECCALİN UYDULARI BUNLARDIR. (Ramûz-ul Ehadis, Hadis No: 6255)

                Ahir zamanın bir diğer özelliği de, bu cahil sözde alimleri insanların kendilerine önder edinmesidir. Bu kişilerin cahil olduklarını, samimiyetsiz açıklamalarda bulunduklarını bildikleri halde bunlara uyanlar olacaktır:

                İlim, alimlerin kaldırılması ile ortadan kalkar. Ortalıkta hiçbir alim kalmaz. Nihayet insanlar cahilleri rehber ve önder edinirler; meselelerini onlara sorarlar. Onlar ilme dayanmadan halka fetva verir; hem kendisi sapar ve hem de halkı saptırır. (Müslim, İlim 13 (nr. 2673); Tırmizi, İlim 5 (nr. 2652) Hadis-i şerif Abdullah b. Ömer'den (r.anhüma) rivayet edilmiştir.)

                Muhyiddin Arabi Hazretleri ise Mehdi döneminde dinin özüne döneceğini yani Peygamberimiz (sav) dönemindeki gibi saf halinde yaşanacağını söylemiş, Mehdi’ye en çok muhalefet eden kimselerin ise bazı cahil, sözde din adamları olacağını şöyle haber vermiştir:

                Onun (Mehdi’nin) döneminde din tamamen rey'den arınmış (batıl inanışlardan ve yanlış geleneklerden) olarak eski hüviyetini kazanacaktır. Vereceği birçok hükümlerde ulemanın mezheplerine muhalefet edecektir. BUNDAN DOLAYI ONDAN UZAK DURACAKLARDIR. Zira zanlarına göre, gerçekten Allah imamlarından sonra bir müçtehid bırakmadığını kabulleneceklerdir... (Muhyiddin Arabi, "Futuhat-El Mekkiye", 66. bab, c. 3, s. 327- 328)

                BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ AHİR ZAMANDA İMANI ZAYIF BAZI CAHİL ALİMLERİN MEHDİYETİ İNKAR EDECEKLERİNİ SÖYLEMİŞTİR

                Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de, enaniyeti güçlü, imanı zayıf, maddeci görüşlere saplanmış bir kısım cahil din alimlerinin, Mehdi’nin gelmeyeceği konusunda mücadele edeceklerini haber vermiştir. Bediüzzaman "enaniyetleri kavi" sözleriyle bu kişilerin aklını beğenen, kendini büyük, kusursuz ve üstün gören; ve adeta kendi nefsini putlaştıran kimseler olduklarına dikkat çekmiştir (Allah'ı tenzih ederiz). "İmanı zayıf" sözleriyle ise, bu bakış açılarının, söz konusu din alimlerinin Allah inançlarının zayıf olmasından, dine karşı da kuşkulu olmalarından, dini, bir meslek ya da itibar vesilesi olarak görmelerinden kaynaklandığını belirtmiştir:

                Kıyamet alametlerinden veahir zaman vukuatından (olaylarından) ve Bazı a'malin (amellerin) fazilet ve sevablarından bahseden hadis-i Şerife güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen BİR KISIM EHL-İ İLİM (ilim sahibi), onların bir kısmına zaif (zayıf) veya mevzu (hadis) demişler. İMANI ZAYIF VE ENANİYETİ KAVİ BİR KISIM DA (aklını beğenen, kendini büyük, kusursuz ve üstün gören; ve adeta kendi nefsini putlaştıran kişiler de (Allah'ı tenzih ederiz)), İNKARA KADAR GİTMİŞLER. (Sözler, s. 355)

                6.  CÜBBELİ AHMET HOCA SON DÖNEMLERE KADAR ÖMRÜ BOYUNCA MEHDİYETİ ANLATMIŞ BİR İNSANDIR

                  Herkesin bildiği üzere Cübbeli Ahmet Hoca Mehdi’nin gelişini heyecanla bekleyen ve talebelerini de bu şevk ve heyecanı yaşamaları için teşvik eden sohbetleriyle ünlü olmuş bir insandır. Ne var ki belli bir tarihten sonra her ne olduysa birden bire Mehdiyeti anlatmayı durdurmuş, dahası Mehdi gelmeyecek diyenlerin savunucusu haline gelmiştir. Oysa eski vaazlarında şöyle anlatmaktadır:

                  CÜBBELİ AHMET HOCA, MEHDİ İLE MÜJDELEMENİN, MEHDİYETİ ANLATMAYANLARI UYARMANIN ÖNEMİNİ ANLATIYOR

                  “Allahu Teala Ve Tekaddes Hazretlerine hamdü senalar olsun ki bizleri ahir zaman ümmetinden kıldı. Muhammed Mustafa (sav)’e ümmet eyledi ve en hayırlı ümmetten eyledi elhamdülillah. Rabbimiz tebâreke ve teâlâ kıymetini bilenlerden eylesin. MEHDİ ALEYİSSELAM’IN AŞKIYLA, MEHDİ ALEYİSSELAM’I BEKLEYEREK BURADA TOPLANMIŞ BULUNUYORUZ. Rabbimiz cümlemizi O’na asker eylesin. Ömrümüz erişmeyip, saatimiz yetişip ölecek olanlarımıza da iman selameti nasip eylesin.

                  Tabi ki inşaAllah bu cemaatler diğer cemaatlere benzemez. Yani BU AŞKLA TOPLANANLAR MEHDİ (AS)'IN İNTİZARINDA, BEKLEYİŞİNDE BULUNANLAR VE KADIN ERKEK NERELERDEN BURAYA GELİP TOPLANANLAR MUHAKKAK Kİ MÜSTESNA CEMAATLERDİR. Allah indinde hususidirler. Bunların yeri başkadır çünkü bu kadar "Müslümanım" diyenlerin çoğu Mehdi (as) çıkacak haberinde yok, Isa (as) gelecek şuurunda değil, islam dünyaya hakim olacak aşkında değil, efendim malıyla, canıyla cihatta değil. Hiçbir faaliyeti yok. Onun için bunlar tabi, Rabbim bunları da uyandırmaya bizi vesile eylesin. Bizi uyandırsın, onları da uyandırtsın fazl-ı Keremi ile.”

                  CÜBBELİ AHMET HOCA, MEHDİ’NİN ÇIKIŞININ EN ÖNEMLİ KONULARDAN OLDUĞUNU, BAŞKA LÜZUMSUZ KONULARDAN BAHSETMEMEK GEREKTİĞİNİ ANLATIYOR

                  “Hz. Mehdi'nin gerçek tarifi ancak, bu hadisi şeriflerde rivayet edilen bu vasıfları dinleyenler tarafından anlaşılmış olacak inşaAllah. 1400 sene evvel Muhammed Mustafa (as) yüzlerce, binlerce hadisi şerifler ve rivayetlerle beyan ettiği konuyu bugün kıyametin eşiğine gelmiş bizler konuşmazsak. Daha ne konuşacağız? İlim bu değilse ilim ne olabilir? Önümüzde bu kadar olaylar var, önümüzde yaşanacak bu olaylardan bahsetmezsek hiç bilmediğimiz şeyler gaybi haberler, ancak Allah-u Teala bildi o da Muhammed Mustafa’sına (sav) bildirdi, O da bize duyurdu biz de size duyuruyoruz, Hz. Mehdi’nin bahsi kalmayacak, kürsülerde hutbelerde Hz. Mehdi'den bahsedilmeyecek, Deccal anlatılmayacak, İsa (as) inişi anlatılmayacak."

                  Cübbeli Ahmet Hoca’nın bu şekilde daha yüzlerce güzel konuşması bulunmaktadır. Bir takım yersiz kaygı ve endişeleri bir kenara bırakıp bu güzel tutumunu devam ettirmesi, İslam aleminin dört bir yanından oluk oluk kan akar, kadınlar ve çocuklar acımasızca katledilirken tüm bunlara seyirci kalmak yerine Müslümanları Peygamberimiz (sav)’in müjdeleri ile şevklendirmesi kendisine daha çok yakışan bir tutum olacaktır.

                  Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine arz ederiz. 10.12.2024

                  Daha yeni Daha eski