MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’I CANDAN SEVEN VE YAYINLARINA KATILAN PINAR ELİÇE HANIM DUYDUKLARINA GÖRE DEĞİL, BİZZAT GÖRDÜĞÜ VE YAŞADIĞI SEVGİYE GÖRE HAREKET ETMELİDİR
26 Ocak 2025 tarihinde Beyaz TV’de yayınlanan Söylemesem Olmaz programında Pınar Eliçe, Didem Delen ve Bilal Özcan müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında, konuyla ilgili en ufak bir bilgileri olmadığını ortaya koyacak şekilde, dava dosyasında dahi olmayan iftiraları dile getirmişlerdir.
Konuyla ilgili olarak müvekkilin açıklamaları şu şekildedir:
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki gerek Didem Hanım gerekse Pınar Hanım’ın son derece iyi niyetli, vicdanlı ve zeki olduklarından müvekkilin hiçbir şüphesi bulunmamaktadır. Bilal Bey’in de başarılı bir magazin gazetecisi olduğu kanaatindedir. Ancak, bu kişilerin program sırasında yaptıkları yorumlar, kulaktan dolma bilgiler dışında müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında hiçbir bilgileri olmadığını ortaya koymuştur.
Pınar Hanım 2010 yılında bir A9 TV yayına katılmış, müvekkil Adnan Oktar’ı bizzat tanımış, arkadaşlarının ortamını görmüş bir insandır. Katıldığı yayında içinde bulunduğu ortamın sevgisizliğinden ne kadar muzdarip olduğunu tüm açıklığıyla ifade etmiş, sadece samimi olarak sevilmek ve gerçek dostlara sahip olmak istediğini uzun uzun anlatmıştır.Sonrasında da aradığı bu gerçek sevgiyi müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarında bulduğuna somut bir delil olacak şekilde defalarca müvekkille görüşmek için talepte bulunmuştur. Müvekkil işlerinin yoğunluğu sebebiyle müsait vakti olmadığını nezaketle ifade etmiş olmasına rağmen Pınar Hanım, müvekkil Adnan Oktar ile tekrar tekrar görüşmek istemiştir. İstenildiği takdirde Pınar Hanım’ın yayına katılmasına aracı olan kişiden bu bilginin doğruluğu rahatlıkla teyit edilebilir. Bu kişinin iletişim bilgileri tarafımızda bulunmaktadır. Söylediklerimizin doğruluğunu teyit edilmesi için, Didem Delen, Bilal Özcan ve program yapımcılarının talep etmeleri durumunda bu bilgileri kendilerine verebiliriz.
Burada amacımız hiçbir şekilde Pınar Eliçe Hanım’ın zor duruma düşeceği bir şey oluşması değildir. Her şeyden önce müvekkil Adnan Oktar kendisine çok değer vermekte ve saygı duymaktadır. Bu konuya vurgu yapmamızın amacı kamuoyuyla paylaştığımız bilgilerin, kendilerinin yaptığı programdaki gibi kulaktan dolma, geçersiz ve boş bilgiler değil somut gerçekler olduğunu ortaya koymak içindir.
Müvekkil Adnan Oktar hakkında pek çok defa çeşitli kanallarda gerçek dışı haberler ve yorumlar yer almaktadır. Ancak başta Bilal Özcan’ın yorumları olmak üzere bahse konu programda yapılan yorumların olaylarla, somut gerçeklerle hiçbir alakasının olmaması dikkat çekicidir. Beyaz TV’nin çok izlenen bir kanal olmaması, az izlenen bir kanalda az izlenen bir program olduğu için de programlarına renk katma çabası anlaşılabilir bir şeydir.Aynı çabayla, "önemli bilgilere vakıf insanlar kamuoyunu aydınlatıyor" imajı oluşturma gayreti içinde oldukları da görülmektedir.Tüm bunlar müvekkilin anlayışla, merhametle karşıladığı şeylerdir. Ancak bu denli yanlış, gerçek dışı ve tutarsız konuşmaların yapılması halkın aklını küçümsemek anlamına gelebileceği için bu konuşmalara cevap verilmesi gerekli olmuştur. Kısaca bu hususları açıklamak gerekirse;
- Pınar Eliçe, “Adnan Oktar bu ülkede küçücük bir kıvılcımla başlayıp sonrasında yangına dönüşmüş bir örgüttür. Ve gencecik kızların, yakışıklı çocukların ruhlarını elinden almış bir kişidir” demiştir.
Yukarıda da vurguladığımız gibi müvekkil Adnan Oktar’ı tanıyan her dürüst ve vicdanlı insan gibi Pınar Hanım da tek bir görüşte kendisinin samimiyetine, ruh kalitesine, derinliğine, güzel ahlakına, aklına ve dürüstlüğüne hayran olmuştur. İnsanların “babana bile güvenme” gibi dehşet verici telkinlerle acı verici bir yalnızlık içinde, sürekli ihanetlerle, vefasızlıklarla ve bencilliklerle karşılaştıkları bir dünyada bir insanın karşılıksız sevmeyi, değer vermeyi, merhamet etmeyi bilen bir ruhla tanışması dünyanın en büyük nimetidir. Yaşadığı dünyanın sevgisizliği ve bencilliği sebebiyle, geçtiği zorlu yolların kanaatimizce Pınar Hanım’a da öğrettiği en önemli şey iyi insanı gördüğü an hemen tanımak, sevmeyi bileni bulduğunda kaybetmemek için vargücüyle çaba göstermektir.Nasıl ki Pınar Eliçe Hanım müvekkil ile görüştüğünde bu nimeti hemen tanımış, sevmiş ve sonuna kadar sahip olmak istemişse, müvekkilin arkadaşları da kendisini tanıdıkları andan itibaren kaliteli, asil, sevecen, iyilik ve sevgi dolu ruhuna hayran olup bağlanmışlardır.
Pınar Hanımın “Ruhlarının elinden alınması” diye tabir ettiği şey; hiç sevmeden ve sevilmeden yaşamaya mahkum edilmiş, bencillikle yoğrulmuş, maddiyatçı, sadece dünya için yaşayan ruhlarından arınmaları ise bu tespiti doğrudur. Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşları, Mahkeme ifadelerinde de beyan ettikleri üzere, kendisini tanımalarıyla birlikte Allah’ı ve Kuran’ı tanımışlar, eski ruhlarını ve hayatlarını tamamen terk edip yalnızca Allah için yaşayan bir hayatı tercih etmişlerdir.Bu, ruhlarının elinden alınması değil, tam tersine sevgiyi, derinliği, kaliteyi, vefayı, sadakati, dostluğu, fedakarlığı, iyiliği sınırsızca yaşayabilecekleri yeni ruhlarıyla tanışmalarıdır.
Bu sebeple hayatları boyunca baskıya, iftiraya, dayatmaya maruz kalmışlar ama ne imanlarından ne de müvekkil Adnan Oktar’a olan sevgilerinden asla vazgeçmemişlerdir. Bir insandan kendisinin imanına, iyiliğine, güzelliğine vesile olmuş birinden vazgeçmesini istemek çok çirkin bir davranıştır. Vefasızlığı, ihaneti teşvik etmektir. Pınar Hanım’ın bilerek ve isteyerek böyle bir çirkinliği asla yapmayacağı açıktır.
Dolayısıyla, Pınar Hanım’ın “Adnan Oktar bu ülkede küçücük bir kıvılcımla başlayıp sonrasında yangına dönüşmüş bir örgüttür”cümlesiyle aslında kast ettiği de; Adnan Oktar’ın tek başına, hiçbir karşılık beklemeden sadece sevgi, iyilik, dürüstlük için yaşamaya azmetmesiyle tüm Türkiye’yi hatta dünyayı saran bir sevgi ateşine dönüştüğü gerçeğidir.
- Pınar Eliçe’nin bir diğer mantık ve gerçek dışı yorumu da; “Modern kölelik sistemi adı altında bir sistemle bu kızları, bu gencecik yakışıklı çocukları bir eve kapatıp, her türlü kötülüğe, korkunç muameleye maruz kalmış ve bundan rant etmiş, servet yapmış, para kazanmış bir örgüttür bunlar” cümleleridir.
Pınar Hanım’ın bu cümlelerinin hiçbirinin gerçek hayatta karşılığı bulunmamaktadır. 2018 yılında sabah karşı 150’den fazla eve eş zamanlı olarak operasyon yapılmış, tek bir evde bile esir tutulan, köleleştirilmiş, eve kapatılmış bir insana rastlanmamıştır. 200’e yakın insan göz altına alınmış, hepsinin emniyete götürülmeden önce fiziki muayeneleri yapılmış en ufak bir darp, şiddet, baskı, zor izine rastlanmamıştır. Hepsinin kanları alınmış, tahlile gönderilmiş, zihni etkisi altına alan bir madde kullanmadıkları ispatlanmıştır. Zaten dikkat edilirse programda tüm bu gerçek dışı isnatlara karşı şu doktor raporuna, şu polis bulgusuna, şu telefon konuşmasına, şu belgeye, şu delile dayanarak değil, baştan sona magazinsel söylemlerle dolu para karşılığı yapılmış bir belgesele dayanarak konuşulmaktadır. Eğer ortada gerçekten genç kızları alıkoyan, köleleştiren, esir almış dev gibi bir örgüt olsaydı, bunun da somut belge ve delilleri olsaydı kimsenin milyon dolarlar harcayıp böyle bir belgesel yaparak kamuoyu algısı oluşturmak için uğraşmasına gerek kalmazdı.
Bahse konu genç kadınların herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadıklarının ise dava dosyasında binlerce somut delili vardır. Örneğin,
- Bu kadınların sosyal medya paylaşımları müvekkil Adnan Oktar ile birlikte oldukları dönemde de sonrasında da son derece dışa dönük, hayat dolu, en güzel ve lüks mekanlarda hayatını yaşayan insan profilleriyle doludur.
- Mağdur olduğu iddia edilen kadınların neredeyse tamamı aileleriyle yaşamakta, her gün buradan müvekkil ve arkadaşlarının yanına gidip gelmektedir. Bir insanın eziyet gördüğü bir yere günler, aylar, yıllar boyunca her gün hazırlanıp, bakım yapıp, koşa koşa gelmesi mümkün değildir.
- Bu kişilerin hepsinin elinin altında telefonları, aktif sosyal medya hesapları ve akşamları yanına döndükleri aileleri varken, herhangi bir zora maruz kalmaları durumunda bunu şikayet etmemeleri ve bu durumun fark edilmemesi imkansızdır.
- Kaldı ki bu kadınlar hemşire, öğretmen, tıp öğrencisi, kadın hakları konusunda uzman avukat, sosyal medya fenomeni gibi meslek sahibi, bilinçli, eğitimli kadınlardır. Türkiye’nin ücra bir köşesinde değil İstanbul gibi bir metropolde yaşamaktadır. Değil esir alınmak ellerinin altından kahvelerinin şekeri alınsa yeri göğü birbirine katacak kişilik ve bilinçtedirler.
- Bu kişiler 5-10-20 yıl boyunca müvekkil Adnan Oktar’ın yanında yer almışlardır. İnsan sevmediği, inanmadığı, mutlu olmadığı yerde bir gün değil bir saat bile durmaz.
- Bu kadınlara hayatlarında gördükleri tek baskı ve dayatma kumpasçılar tarafından müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına aleyhine beyan vermeleri için yapılmıştır. Bir kısmı hakkında önce gerekçesiz ve yasa dışı olarak yurt dışı çıkış yasağı çıkarılmış, sonra emniyete çağrılmışlar hakkınızda işlem var ya müşteki olursunuz ya sanık denilerek zorla müşteki haline getirilmişlerdir.
Nitekim İstinaf Mahkemesi de bu somut delilleri gördüğü için Adnan Oktar Davası hakkında bozma kararı vermiştir. İstinaf Hakimleri sırf kanunlara uydukları için, kumpası organize edenlerin yalanlarını görüp itibar etmedikleri için görevlerinden olmuşlardır. Halen de yargılamaları devam etmektedir. Yargılanmaları esnasında da “biz dosyada beyandan başka bir şey görmedik” demişlerdir. Bunlar da tek bir somut delille dahi desteklenmemiş beyanlardır. Yani, bizzat yüksek mahkeme heyetinin ifadesiyle dosyada tek bir somut suç delili ve belgesi bulunmamaktadır. Bu sebeple Pınar Hanım ve program arkadaşlarının yalan olduğu ispatlanmış sözlerle değil dosyanın içeriğini okuyup inceleyip gerçeklere göre konuşmaları daha doğru olacaktır. Her vicdan sahibi insanın yapması gereken budur.
Pınar Hanım’ın “bundan rant ve servet elde edildi” iddiasının da karşılığı yoktur. Müvekkil Adnan Oktar’ın kendi adına kayıtlı tek bir mülkü, arabası, arazisi, malı yoktur. Bankada hesabı yoktur. Hiçbir zaman mal hırsı olmamıştır. Sahip olduğu her şeyi Allah yolunda harcamıştır. Malı biriktirmekten değil, dağıtmaktan zevk alan asil bir ruha sahiptir. Dünyayı materyalist bir bakış açısıyla değerlendirenlerin bunu anlaması mümkün olmayabilir, ancak müvekkil Allah’ın Kuran’da “Sizden ücret istemeyenlere uyun” (Yasin Suresi, 21) ayetiyle bildirdiği şekilde Allah’ın dinini anlatmak karşılığında maddi gelir elde etmenin haram olduğuna inanarak yaşamıştır. Müvekkilin arkadaşlarının da böyle bir şeyden gelir elde etmeye ihtiyaçları yoktur. Hemen hepsi Türkiye’nin önde gelen ailelerine mensup, ailelerinden gelen büyük şirketleri, fabrikaları olan ya da kendi işini kurmuş varlıklı insanlardır. Bazı kişilerin içinden geldikleri hayatta, “fakir bir ortamdan para, ün, şöhret için her türlü kötülüğe maruz kalan cahil genç kız” portresi olağan görülüyor olabilir. Varlıklı, eğitimli, nezih, toplumun önde gelen kesimine mensup olan müvekkil ve arkadaşlarının dünyasında ise bu tip vakalar hiçbir zaman yaşanmamaktadır.
- Programda iddia edilen konulardan biri de, “Video kasetler vardı bir sürü.”, “kamuoyuna zaten bir kısmı açıklandı o görüntülerin, o hikayelerin, infial yaratır yoksa. O kızlara yapılan işkencelerin, tacizlerin. İnfial yaratır” şeklinde hayal ürünü hikayelerdir.
Hatta, genç kadınların “istismar edildikten sonra onların videolarının çekildiği; ailelerine göndermekle, etraflarına duyurmakla şantajlar yapıldığı” öne sürülmektedir. Bu hiçbir somut karşılığı olmayan iddianın tek delili olarak da “Bakın Kedicik Belgeseli yayınlandı. Burada her şey zaten açıklandı bütün detaylarıyla.” denilmektedir. Belgesel denilen şey ise ortaya bir belge koymamıştır. Söz konusu belgesel, para karşılığı konuşturulan insanların uydurma beyanlarından ibaret bir kamuoyu algı çalışmasından ibarettir.
- Sözde şantaj kasetleri masalı, onlarca yıldır müvekkile yönelik her kumpasta dile getirilen ama bugüne kadar bir kez bile ispatlanmayan bir şehir efsanesinden ibarettir. Bugüne kadar bir tane bile şantaj kaseti ortaya koyulmamıştır.2018’deki operasyonda 150’den fazla eve ani operasyon yapılmış, 200’e yakın kişinin tüm telefon, bilgisayar, tablet gibi dijital malzemesine el konulmuş, tek bir kare bile şantaj malzemesi ortaya çıkmamıştır. Müvekkilin hayatına dair en küçük bir konunun bile sayısız abartılı yalanlar eşliğinde manşetlere taşındığı bu dev karalama kampanyasında, eğer ortada gerçekten bir şantaj kaseti olsaydı çoktan manşetlerden yayınlanmış olurdu. Nitekim mevcut yargılama sürecinde de bu konuda hiçbir isnat bulunmamaktadır. Müvekkil ve arkadaşlarının acımasızca bir hukuksuzlukla yargılandıkları ve TCK’da yer alan 33 ayrı suç maddesiyle suçlandıkları dosyada bile olmayan şantaj iddiasının durmadan gündeme taşınmasının tek sebebi bu tür hayali magazin konularla halkın bilgisiz kesimlerinin üzerinde etki oluşturabilme çabasıdır.
- Ortada tek bir tane bile şantaj kasedi ve hatta fotoğrafı dahi olmaması gerçeğini örtbas etme çabasının yeni bir yöntemi olarak Bilal Özcan, “infial yaratmaması için görüntülerin yayınlanmadığı” gibi kendince çok orijinal ama bir o kadar da çürük ve mantıksız bir bahane ortaya atmıştır. Öncelikle eğer bu derece dehşet verici, hatta Bilal Bey’in deyimiyle infial uyandırıcı işkence ve istismar görüntüleri olsa bunlar yayınlanmak zorunda değildir. Ama dava dosyasında delil olarak yer almak zorundadır. Ancak dosyada Bilal Bey’in hayalini kurduğu böyle bir görüntü yoktur. Müvekkil ve arkadaşlarının evlerinin, işyerlerinin, hatta ailelerinin ev ve işyerlerinin didik didik aranması neticesinde 800 klasör evraktan oluşan dosyanın yargılamasında böyle bir isnada dair tek bir cümle ve hüküm de yoktur. Bilal Bey’in nasıl olsa kimse okumaz, bilmez güdüsüyle, "var dersek var sanılır" yaklaşımı çok çocukça, dürüstlük ve samimiyete aykırı bir tutumdur. Çünkü yalan her zaman açığa çıkar ve sahibini mahcup eder. Kanaatimizce Bilal Bey açığa çıkması böylesine kolay yalanlara tevessül etmeyi kendine bir daha yakıştırmayacaktır.
- Dava dosyasında şantaj veya benzeri olaya dair tek bir tane bile fotoğraf, video vs bulunmamaktadır. Ancak sözde mağdur olduğu iddia edilen kadınların telefonlarından elde edilmiş olan onlarca mesajda, arkadaş grubundaki beylerle cinsel birliktelik yaşamak arzusunu ortaya koyan, beylerin bu teklifleri kabul etmediğini gösteren yazışmalar, fotoğraflar, teklifler yer almaktadır. Bunlar arasında 40 yaşına gelmiş bazı kadınların 20-25 yaşındaki erkeklere açıkça ve alenen, son derece özel ve kişisel fotoğraflar eşliğinde, ısrarcı tekliflerde bulunmaları dikkat çekmektedir.
Özetle yukarıda da izah ettiğimiz üzere bu dosyada istismara maruz kalmış değil kumpası organize eden belli bir ekibin baskı ve tehditleri ile müşteki olmaya mecbur edilmiş kadınlar vardır. İstismara maruz kalmış değil, iyi dürüst saygılı varlıklı evlenmek için ideal insanlar oldukları için şevkle ve isteyerek arkadaş grubuyla görüşmüş, her gün isteyerek ve şevkle gelmiş ama amaçlarına ulaşamayınca öfke ve kıskançlık duymuş kadınlar vardır.
- Müvekkilin hanım arkadaşlarının “estetik operasyonlarla başka birine dönüştürüldüğü, tek tip kadın prototipi yaratıldığı” iddiası
Müvekkil Adnan Oktar’ın hanım arkadaşlarının birbirine benzediği iddiası doğru değildir. Televizyon yayınlarında birkaç hanımın saç renginin aynı olması üzerinden üretilen bu televole iddia yalnızca basma kalıp bir söylem olarak her fırsatta tekrar edilmektedir. Ana dava dosyasında müvekkilin 91 hanım arkadaşı yargılanmış, tamamı duruşmalara katılmış ve tek tip kadın iddiasının doğru olmadığı herkes tarafından görülmüştür. Bu iddianın ısrarla gündemde tutulması dev bir sözde silahlı suç örgütü isnadıyla yargılanan müvekkil ve arkadaşları hakkında bir tane bile gerçek suç ve suç unsuruna dair bir şey bulunamadığından, magazinle dikkat çekmek, halkı yönlendirmeye çalışmak çabasıdır.
Kaldı ki müvekkil Adnan Oktar’ın hanım arkadaşlarının estetik operasyonlardan geçtikleri iddiası da doğru değildir. Hanım arkadaşlarının isimleri ve kimlik bilgileri ortadadır. Bu isimlerin herhangi bir hastanede herhangi bir estetik operasyon geçirip geçirmediklerinin tespiti için savcılık talimatına vs gerek yoktur. Sıradan bir gazetecilik araştırmasıyla doğru olup olmadığı kolaylıkla tespit edilebilecek bir iddiadır. Ancak bugüne kadar bir tane bile bu yönde bir kayıt ortaya konulamamıştır.
Söz konusu hanımların sosyal medyalarında yer alan çocukluk ve gençlik fotoğrafları da herhangi bir estetik operasyon geçirmediklerinin delilidir. Güzelliklerinin çocukluklarından geldiği görülmektedir, nitekim içlerinden bazıları güzellikleriyle ün kazanmış, Türkiye çapındaki yarışmalarda birincilik almışlardır. Hiçbir estetik operasyona ihtiyaçları olmadığı tescillidir. Bununla birlikte estetik operasyonla böyle bir güzellik elde edilebiliyor ise, başta bahse konu programın sunucuları olmak üzere Türkiye’deki pek çok kadının hemen bir dizi operasyonla güzelleşmelerinin önünde hiçbir engel yoktur. Ne var ki her türlü maddi imkanlarına, Türkiye’nin en iyi doktorlarına ulaşma imkanına sahip olan insanların benzer bir güzelliği elde edemediği görülmektedir.
- Programdaki iddialardan biri de, müvekkilin hanım arkadaşlarının “iş, para, güç gibi belli vaatlerle kandırıldıkları, eğitim haklarının ellerinden alındığı, genç kızların okula gitmesinin engellendiği” şeklindedir.
Parayla, ünlü olmakla kandırılmış genç kız hikayesi zaman zaman Türk filmlerine de konu olan bir durumdur. Şehrin dar gelirli mahallesinden çıkıp, yokluk içinde yetişip varlığa özenen, yeterli eğitimi alamamış profilde insanlar için bu hikaye geçerli olabilir. Magazin dünyasında bazı insanların bugün oldukları yere bu yollardan geldikleri de bilinmektedir. Bu tip insanlar müvekkil Adnan Oktar’ın hanım arkadaşlarını da ancak kendi ufukları, dünya algıları ve hayat tecrübeleri kadar, yani son derece dar bir bakış açısıyla değerlendirmektedir. Oysa, müvekkil Adnan Oktar’ın hanım arkadaşları Notre Dame de Sion, Avusturya Lisesi, Alman Lisesi, Robert Kolej, Üsküdar Amerikan Lisesi, Saint Benoit, İtalyan Lisesi gibi Türkiye’nin en seçkin kolejlerinde eğitim gördükten sonra Boğaziçi Üniversitesi, Bilkent, ODTÜ, İstanbul Teknik, Koç, Galatasaray Üniversitesi gibi en kaliteli üniversitelerin işletme, hukuk, ekonomi, psikoloji, matematik mühendisliği, endüstri mühendisliği gibi bölümlerinden mezun olmuş hanımlardır.
Sadece birkaç örnek dahi durumun anlaşılması için yeterli olacaktır:
Dolunay Tezin : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Bölümü mezunu, İTÜ Moleküler Biyoloji Bölümü Yüksek Lisans
Ceyda Ertüzün : Üsküdar Amerikan Kız Koleji, İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü
Esma Sönmez : Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü
Görkem Erdoğan : University of Westminster Business Administration, Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü
Gülşah Güçyetmez : Yıldız Teknik Üniversitesi - Makine Mühendisliği Bölümü
Özlem Yörük : İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, İTÜ İnşaat Malzemesi Ana Bilim dalı Yüksek Lisans
Tülay Kumaşcı : İstanbul Teknik Üniversitesi Matematik Mühendisliği Bölümü
Aylin Atmaca : Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Aylin Kocaman : İstanbul Üniversitesi Amerikan Dili ve Edebiyatı Bölümü
Arzu Leman Orcan: İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü
Berrak Pilavcı : Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Burcu Çekmece : Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü
Didem Ürer :İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe
Elif Kıral :Saint George Avusturya Lisesi, Marmara Üniversitesi Bilgisayar Uzmanlığı Bölümü
Esra Eldeleklioğlu : Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Ebru Fişek : Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü
Meltem Süngür : İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü, İstanbul Üniversitesi Balkanlar Ortadoğu ve Asya Gelişmeleri Yüksek Lisans
Meltem Daban : Özel Dost Koleji, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü
Gizem Köknar : International School of Fashion LaSalle
Pelin Akçalı : Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü
Pınar Sezgin : Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü
Sermin Karakale : Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Tülin Marangozoğlu: Marmara Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü
Yeliz Sucu : İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümü
Zeynep Yalçın : İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü -AT Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Yüksek Lisans
Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşları Türkiye’nin önde gelen iş insanlarının, köklü tanınmış ailelerinin çocuklarıdır. Parayla, maddiyatla veya başka bir menfaatle etki altına alınmaları mümkün değildir. Parayla kandırılmışlardır yaklaşımı ancak kendi etrafında çokça böyle insan gördüğü için parayla kandırılmayı olağan sayan insanlar için geçerli olabilir. Bazı insanların, müvekkil Adnan Oktar’ın hanım arkadaşlarının kendisine olan sevgisini, arzusunu, özlemini kendisinin de onlara olan sevgisini ve tutkusunu para ve maddiyata bağlamaya çalışması sevgiyi hiç bilmediklerini gösteren bir nevi manevi felakettir. Bu gibi insanlar için en acı olan durum sevgiyi para, maddiyat, şantaj gibi şeylerden dışında bir kavramla düşünemiyor olmalarıdır.
- Müvekkilin olağandan çok sayıda avukatla görüştüğü ve avukatlarına notlar verdiği iddiası
Bu iddia hukuku, cezaevinin işleyiş süreçlerini ve dava dosyasını bilmeyen halkın algısını yönlendirebilmek için ortaya atılmış baştan sona cehalet ürünü olan bir hikayedir. Bilal Özcan’ın bilgi eksikliklerinin yansıması olmuştur.
Müvekkil yaklaşık 7 yıldır tutuklu bulunmaktadır. 2018’den bu yana da kendisine avukat görüş kısıtlılığı uygulanmaktadır. Avukat görüş kısıtlılığının manası şudur: müvekkil avukatlarıyla yaptığı tüm görüşmeleri kamera kaydı altında, sesli ve görüntülü olarak görüşmesi kaydedilmek suretiyle, yanına iki infaz memuru eşliğinde yapmaktadır. Avukatlarının müvekkile getirdikleri tüm evraklara ve kendisinin avukatlarına verildikleri tüm evraklara el konulmakta, bunlar İnfaz Hakimliği tarafından incelenmekte ve sonrasında verilmektedir. Bu kadar titiz bir denetim altında bir insanın not alması, göndermesi teknik olarak mümkün değildir. Müvekkil de asla böyle bir eyleme tevessül etmemiştir etmesini gerektirecek bir durum da bulunmamaktadır. Bugüne kadar müvekkilin kaldığı 4 farklı cezaevinde 7 yıl boyunca avukatlarıyla herhangi bir talimat, bir not ilettiğine dair yapılmış hiçbir tespit yoktur. Tüm bu hikaye, tek bir etkin pişman sanığın kendisini bir takım cezai yaptırımlardan kurtarabilmek amacıyla verdiği gerçek dışı beyanlarından kaynaklanmaktadır. Bu beyanları destekleyebilecek tek bir somut delil, bulgu yoktur.
Müvekkil yaklaşık 9 bin yılla yargılanmaktadır. Dosyada üzerine atılı çok fazla suç isnadı bulunmaktadır. Ayrıca halen duruşmaları devam eden 4 ayrı dosyası daha vardır. Bunun yanı sıra müştekisi olduğu 100’e yakın soruşturma ve kovuşturma bulunmaktadır. Bunların da dışında, basında ve sosyal medyada her gün hakkında birçok asılsız haber, iftira, nefret söylemi yer almakta, hakkında karalama ve iftira içerikli kitaplar yazılmakta, diziler yayınlanmaktadır. Her bir suç isnadına yönelik etkili savunma yapabilmesi, lehine deliller toplanması, hukuki mütalaalar, bilirkişi raporları alınması, hukukçuların görüşlerinin sorulması, AYM, AİHM başvurularının hazırlanması, söz konusu yayınlara cevap verilmesi, suç duyurusunda bulunulması ve tazminat davaları açılması için çok sayıda avukatla çalışması gerekmektedir. Her bir hukuki süreci ayrı bir avukat takip etse dahi müvekkilin tüm bu dosyalarla ilgili teknik olarak yüzü aşan avukatla çalışması gerekecektir. Bu kadar saldırı ve itham altında bulunan bir kişinin, onlarca devasa dosyada kendini savunmak için birden fazla sayıda avukat ile çalışması ise en doğal savunma hakkıdır.
- Bilal Özcan’ın mahkeme salonunda müvekkilin arkdaşlarının kendisine sevgi göstermesine şaşırması ve, “Yahu adam ömür boyu cezaevinde kalacak, çıkamayacak. Sizler de çeşitli iddialarla ceza aldınız ve yargılanıyorsunuz. Bu nedir hala Adnan Oktar’a övgüler” şeklindeki ifadesinin ardındaki gerçek
Aslında tüm bunların temelinde birçok insan gibi Bilal Özcan’ın da gerçek sevgiyi hiç tatmamış olması vardır. Samimi sevgiyi bilmeyen insanların vefayı, sadakati, fedakarlığı da anlaması mümkün olmamaktadır.
Müvekkilin arkadaşları için kimi zaman “şantaj kasetleri var o yüzden ayrılmıyorlar”, kimi zaman “beyinleri yıkandı”, kimi zaman “cahiller”, kimi zaman “iradeleri yok” gibi her biri bir diğerinden mantıksız, mevcut gerçeklerle ve hayatın doğal akışıyla örtüşmeyen, kıskançlık saikiyle kendince bir çamur atma, kötüleme ve karalama gayretinin dışa vurumundan ibaret uydurma gerekçeler üretilmektedir. Neticede bunların hepsinin geçersiz olduğu 7 yıldır devam eden yargılama boyunca ispatlanmıştır. Ancak, gerçek sevginin varlığını kabul edince kendi yaşadıkları sevgisiz dünya ile yüzleşmek zorunda kalacaklarının farkında olanlar hakikatten kaçıp çarpıtarak kendilerini kandırmayı tercih etmektedirler. Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşlarına ve arkadaşlarının kendisine karşılıksız ve beklentisiz sevgileri, müvekkilin ifade ettiği üzere, imanın, Allah sevgisinin ve korkusunun bir neticesidir, Allah’ın müminlere özel olarak sunduğu bir nimettir. Müvekkilin bu konuda dikkat çektiği ayetlerden biri şöyledir:
Katımız'dan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi. (Meryem Suresi, 13)
Sevgi Allah Katından özel olarak iman edenlere verilen bir nimettir. Tutuklanmak, 360 defa müebbet anlamına gelen cezalar almak, evinden binlerce kilometre öteye gönderilmek, malına mülküne el konulmak, her türlü çirkin iftiraya maruz kalmak, hukuksuzluklar yaşamak, haksızlığa uğramak Allah’ın bu nimetini, bu sevgiyi ortadan kaldıramaz. Allah’ın verdiğini Allah’tan başkası alamaz.
Öte yandan, Bilal Özcan da başka birtakım kişiler gibi ilginç bir şekilde “Adnan Oktar tahliye olmayacak” düşüncesine kendisini ve başkalarını inandırma çabası içine girmiştir.Eğer ortada gerçekten suç varsa, verilen ceza da hukuki ise bu konuda kimsenin bir diğerini ikna etmesine gerek olmayacağı açıktır. Ancak tüm Türkiye gibi Bilal Özcan da gayet iyi bilmektedir ki ortada suç da yoktur hukuki bir karar da. Hukukun hakkıyla uygulanması durumunda müvekkil Adnan Oktar’ın beraat edeceği de tartışılmaz bir gerçektir.
Bugüne kadar müvekkil hakkında defalarca, “Adnan Oktar Yandı”, “Bu Defa Bitti”, manşetleri atılmıştır. Ne var ki o manşetleri atanların, müvekkil Adnan Oktar hakkında suikast planları kuranların, hatta bu planlarını eyleme dökenlerin veya bir şekilde bu planları destekleyenlerin birçoğu bugün artık ahirettedir. Fiziken dünyada olanların ise çoktan kim oldukları dahi unutulmuş haldedir.
“Bu defa bitti”, “Bu defa yandı” manşetleri atan, “Onları çökerttik” cümleleri kuran, “Benim tek işim Adnan Oktar” diyen, ömrünü müvekkille mücadeleye adadığını söyleyen nice gazeteci, siyasetçi, akademisyen, yargıya ve emniyete sızmış derin devlet elemanı olmuştur. Bugün bunların birçoğunun ismi dahi anılmaz, yeni nesil kim olduklarını dahi bilmezken müvekkil mevcut zorlu cezaevi koşullarına rağmen son derece dinç, sağlıklı, genç, neşeli, hayat dolu bir şekilde yaşamına devam etmektedir.
Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine arz ederiz. 28.01.2025