İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NE
DOSYA NO : 2024/74 E.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİİ : Av. Mert ZORLU
KONU : Müvekkil Adnan Oktar’ın, ALLAH’IN VARLIĞINA DAİR DELİLLERİ açıkladığı, bilimsel verilerden oluşan dilekçelerimizin DNA ve KROMOZOMLARIN YAPISI ile ilgili kısmını Sayın Mahkemenize sunumudur.
AÇIKLAMALAR
Müvekkil Adnan Oktar, Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nde görülmekte olan ana dava dosyasına, kendi hayat görüşü ile ilgili dilekçeler yazmakta ve kainatın tek konusunun “Allah’ın Tek Gerçek Varlık” olarak bilinmesi olduğunu savunmaktadır. Müvekkilin, 2018 öncesi canlı yayın konuşmalarında da yaptığı faaliyetlerde de tek konusu bu olmuş, hayatını bu gerçeğin anlaşılması için yoğun bir çabaya adamıştır. Kendisine yöneltilen bu kumpas ve zulme varan haksız uygulamalar, müvekkilin bu yöndeki çabalarını engelleme amaçlıdır. Ancak müvekkil, bulunduğu cezaevi ortamında, hem cezaevine ve tüm kainata, yaşadığı imtihana bakış açısının iyi anlaşılabilmesi, dolayısıyla kumpas gibi haksız yöntemlerin kendisi üzerinde hiçbir etkisinin olmadığının bilinmesi, hem de bu yargılama dahil her şeye hakim olan tak mutlak varlığın Allah olduğu gerçeğini, yargılandığı mahkemelere iletmek istemektedir. Elbette ki, yaşanan hukuksuzluklar ve kumpaslar uzun uzun anlatılmakta, yapılan haksızlıklar tarihe not düşülmesi bakımından her zaman dile getirilmelidir; ama müvekkile göre, her şeyin ötesinde anlatılması gereken en önemli gerçek budur.
Yargıtay'da görülen ana dava dosyasına sunulmuş olan aşağıdaki açıklamalarda, “DNA ve KROMOZOMLARIN YAPISINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ” hakkında müvekkilin anlatımlarına ve onu destekleyen bilimsel çalışmalara örnekler verilmektedir. Müvekkilin bu konudaki görüşlerini aşağıda takdirinize sunuyoruz.
DARWİN DNA’YI BİLMİYORDU
DNA, hücrelerin çekirdeğinde titizlikle korunan, oldukça büyük bir moleküldür. Canlıların tüm yapısal özellikleri “DNA” denilen bu bilgi bankasında saklıdır.
Bu öyle bir bilgi bankasıdır ki gülün kokusundan, tavus kuşunun tüylerine, yunusların sonar sisteminden arıların bal üretimine kadar her şey DNA’da kodlanmıştır.
Yapılan araştırmalar DNA’nın,
- Kusursuz bir düzene ve basite indirgenemeyecek derecede karmaşık bir yapıya sahip olduğunu,
- Olağanüstü bir bilgi kapasitesi içerdiğini,
- Bilgiyi insanın hayal dahi edemeyeceği bir incelikle sakladığını ve
- Bilgiyi gelecek nesillere tam olması gerektiği şekilde aktardığını göstermiştir.
Gözle görülemeyen hücrelerin içindeki DNA’da yaratılmış olan düzen ve bilgi depolama kapasitesi, günümüz teknolojisi ile üretilememektedir. Bu durum, canlıların üstün bir güç ve bilgi sahibi olan Allah tarafından yaratıldıklarının en önemli delillerinden biridir.
Darwin'in teorisini ortaya attığı dönemde, değil DNA, hücrenin temel yapısı dahi bilinmiyordu. O dönemde, moleküler biyoloji alanında şu an gelinen aşamaları öngörmek mümkün değildi. Hücrenin içi henüz görülememişti. DNA'nın sarmal yapısı dahi, Darwin'in Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı kitabının yayınlanmasından neredeyse 100 yıl sonra keşfedildi.
Bu bakımdan daha temelden geçersiz, bilgi ve varsayımlar üzerine kurulmuş, hayali bir teorinin, bilim adamlarını hayranlık içinde bırakan DNA’nın yapısından haberi bile yoktu. DNA'nın yapısının keşfi ise aslında bilim dünyasında yeni bir sayfa açtı. Keza, Amerika’dan Çin’e kadar birçok ülkeden dünyaca ünlü bilim adamları yıllardır insan DNA’sı üzerinde çalıştılar; ancak DNA'nın sırrını hala tam olarak çözemediler.
Akıllara durgunluk veren yapı ve özellikleriyle, böyle bir molekülün, evrimcilerin öne sürdüğü gibi tesadüfler sonucu oluşması İMKÂNSIZDIR. ŞAYET DARWİN DNA’YI BİLSEYDİ, EVRİM TEORİSİ GİBİ BİR SAHTEKARLIĞIN ORTAYA ATAMAYACAĞI AÇIKTIR.
DNA ve KROMOZOMLARIN YAPISINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ
Tüm canlılarda -insanlar, çiçekler, kuşlar, sinekler hatta bakterilerde- DNA bulunur. DNA, canlı hücresinin özellikleri ve düzgün çalışması ile ilgili gerekli tüm bilgileri içeren bir moleküldür.
Diğer bir deyişle, her canlının nasıl inşa edileceğini ve nasıl işlev göreceğini belirleyen kapsamlı planlar, projeler DNA’nın içindeki bilgide kodlanmıştır.
Burada vurgulanması gereken önemli nokta, canlıların yaratıldıkları ilk andan itibaren, DNA’larındaki kusursuz düzen ve bilgilerle birlikte var olduklarının anlaşılmasıdır. Çünkü DNA’nın yapısı tesadüflerle açıklanamayacak derecede planlı, düzenli ve karmaşıktır.
DNA’daki olağanüstü yapının detaylarını öğrenen bir kişi, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın sonsuz büyüklüğünü, ilminin benzersizliğini, genişliğini ve O'nun yarattıkları üzerindeki hâkimiyetini daha derinlemesine anlayacaktır.
DNA’NIN İÇİNDEKİ BİLGİ
- Hücrelerin içinde bulunan organik bilgi deposuna DNA denmektedir.
- DNA, insanın boyu, göz rengi ve vücut yapısına dair her türlü detayı, vücudun hangi tehlikeler karşısında nasıl bir savunma izleyeceği, hücrenin yapı taşları olan proteinleri nasıl üreteceği gibi bilgileri içermektedir.
- İnsanın tek bir DNA molekülünde tam 1 MİLYON ansiklopedi sayfasını veya başka bir deyişle yaklaşık 1000 kitabı dolduracak miktarda bilgi bulunur.
- Mikroskobik hücrenin içindeki, ondan çok daha küçük bir çekirdekte bulunan bir molekülde, milyonlarca bilgi içeren dünyanın en büyük ansiklopedisinin 40 katı büyüklüğünde bir bilgi deposu saklı durmaktadır.
- Her gün, 24 saat boyunca, hiç durmadan, her saniyede insanın gen bilgilerinden bir tanesi okunacak olsa, bu işlemin tamamlanması için 100 yıl geçmesi gerekmektedir.
- DNA'daki bilginin kitap haline getirildiğini ve bu kitapların üst üste konduğunu varsaydığımızda, kitapların yüksekliği 70 metreye erişecektir.
- Eğer tek bir DNA'daki bilgileri kâğıt üzerinde yazılı hale getirseydik, kağıtların uzunluğu Kuzey Kutbu'ndan Ekvator'a kadar uzanacaktır.
- Burada sözünü ettiğimiz bilgi deposu bir bilgisayar veya kütüphane değil, yalnızca fosfat, şeker ve azotlu bazlardan oluşan, milimetrenin yüz binde biri küçüklüğünde bir alana sığan bir molekülden ibarettir.
DNA’NIN ALFABESİ
- Vücudumuzun her hücresinde dünyada hiç kimsenin konuşmadığı bir dilde yazılmış, müthiş bir bilgi hazinesi saklıdır.
- Bu dilin alfabesi 4 harften oluşur.
- Şifrelemeyi oluşturan her "harf", aslında belirli kimyasal özelliklere ve üç boyutlu bir yapıya sahip nükleotid molekülüdür.
- Nükleotid molekülleri fosfat, şeker ve organik bazlardan oluşur.
- Nükleotidler içerdikleri organik baz çeşidine göre Adenin, Guanin, Sitozin (Cytosin) ve Timin olarak adlandırılırlar.
- Organik bazlar kimyasal yapılarındaki farklılıktan dolayı iki gruba ayrılırlar. Adenin ve Guanin PÜRİN, Sitozin ve Timin ise PRİMİDİN olarak adlandırılır. Bu yapısal farklılık DNA’nın genel şeklinin oluşumunda önemlidir.
- İnsan DNA’sında toplam 3 MİLYAR HARF
- DNA alfabesinin kelimeleri ve cümleleri de kendine özgüdür.
- Örneğin, DNA dilinin kelimeleri A,T,G,C harflerinin 3’erli şekilde okunmasıyla ortaya çıkar ve bu kelimelere “KOD” adı verilir.
- DNA’daki Kodların yüzlercesi bir araya geldiğinde, uzun, anlamlı cümleler ortaya çıkar. Bu cümlelere "GEN" denmektedir.
- Protein üretimine katılan her aminoasitin DNA üzerinde 3 harften oluşan bir KODU vardır.
- Çok sayıda koddan oluşan her cümle (yani Gen) canlının ihtiyacı olan bir proteinin nasıl üretileceğini tarif eden ÖZEL PLANLAR içerir.
- Her gen, karşılığı olduğu protein türüne göre, sayıları 000 ile 186.000 arasında değişen harfin (nükleotidlerin) özel şekilde dizilmesinden oluşur.
- İnsan DNA’sında yaklaşık 000 civarında gen bulunur.
- Bu genler insan vücudunda görev yapan yaklaşık 000 civarındaki proteinin kodlarını saklar ve üretimini denetler.
- Bu 30.000 genin içerdiği bilgi DNA'daki toplam bilginin yalnızca % 3'ünü teşkil eder. Geriye kalan % 97'lik bölüm ise günümüzde hala bilinmemektedir.
- Şifrelenerek yazılmış bu dev eser, insan henüz tek bir hücre halindeyken bile, kişinin tüm bedeni hakkındaki bilgiye sahiptir.
- Diğer bir deyişle, daha henüz insan oluşmadan evvel, vücudunun kapsamlı planı, TEK BİR MOLEKÜL ÜZERİNDE HAZIRDIR.
- Her insanın DNA'sındaki harflerin dizilimi farklıdır. Şu ana kadar dünya üzerinde yaşamış milyarlarca insanın tümünün birbirinden farklı olmalarının sebebi de budur.
- Organların temel yapı ve işlevleri her insanda aynıdır. Ancak herkes o kadar ince farklılıklarla o kadar ayrıntılı ve özel yaratılır ki, bütün insanlar aynı temel yapıya sahip oldukları halde, milyarlarca farklı görünümde insan ortaya çıkmaktadır.
DNA’NIN ŞEKLİ
- DNA molekülünün şekli bilim adamlarını şaşırtan bir mimari düzene sahiptir.
- Bilgiyi oluşturan 3 MİLYAR HARF belirli bir sırayla, ince bir iplik oluşturacak şekilde dizilir.
- 3 milyar harf içeren tek ipliğin boyu 1 METREDİR.
- Bu dizilen ipin karşısına, aynı bilginin bu kez tersten sıralanmış halini oluşturan ikinci bir iplik İkinci ipliğin boyu da 1 METREDİR.
- Toplamda 6 MİLYAR harften oluşan bu iki ip birbirlerine sarılırlar.
- Mükemmel orantılar ve hesaplamalarla birleşerek, sarmal şeklinde bir merdiven yapısı oluştururlar.
- Bu merdivenin oluşmasını sağlayan en önemli özelliklerden biri, yukarıda da açıkladığım üzere DNA’yı oluşturan harflerin kimyasal yapılarıdır.
- Merdivenin tutunma yerlerini harflerin ŞEKER VE FOSFAT içeren kısımları, ortadaki basamaklarını ise harflerin ORGANİK BAZLARDAN oluşan kısımları oluştururlar. Kısaca harflerin değişken kısımları İÇTEDİR.
- Merdivenin basamakları karşılıklı dizilmiş harflerden oluştuğu için klasik bir merdivenden çok, ihtiyaç olduğunda açılan bir FERMUARA DA BENZETİLEBİLİR.
- Basamakları oluşturan harflerin karşılıklı dizilmeleri özel bir düzendedir. Sadece iki türde eşleşme mümkündür: Adenin (A) daima Timin ile (T) ve Sitozin (C) daima Guanin ile (G) bağlanmaktadır.
- Harflerden oluşan basamaklar eşleşirken aralarında HİDROJEN BAĞI Adenin ve Timin arasında 2 hidrojen bağı, Guanin ve Sitozin arasında 3 hidrojen bağı kurulur.
- Bu yapının içinde hidrojen bağı kurulması çok büyük bir mucizedir. Çünkü hidrojen bağı DNA molekülünü bir arada tutacak kadar güçlü ancak gerektiğinde harflerin fermuar gibi açılmasını sağlayacak kadar zayıf olan TEK BAĞ ÇEŞİDİDİR.
- Ayrıca DNA’nın sarmal şeklini sağlayan en önemli sebeplerden biri de HİDROJEN bağlarının varlığıdır.
- Harfler arasında Hidrojen bağı kurulmuş olmasaydı DNA bambaşka bir şekilde olacaktı.
- Şeker ve fosfat moleküllerinin DNA’nın yapısında bulunması da TESADÜF DEĞİLDİR.
- Fosfat ve şeker molekülleri arasındaki bağ FOSFODİESTER bağıdır ve doğadaki en güçlü bağlardan birisidir. DNA parçalanmadıkça açılmaz, değişmez. Böylece DNA’nın ipliklerinde bulunan şeker-fosfat omurgası her zaman KORUNMUŞ
- DNA molekülünün olağanüstü işlevi ve yapısındaki mükemmelliklerin yanı sıra GÖRÜNÜŞÜ DE BİR SANAT ESERİNE BENZER.
- Şeker-fosfat omurgasının bağlanış şeklinden dolayı DNA sağ veya sol vida yönünde dönüşler yapar. Fosfodiester bağı sağa dönüş yapılmasını kolaylaştırır ki DNA’nın normal hali sağ sarmal yönündedir. Buna B-DNA
- DNA’nın iplikleri o kadar incedir ki, harfler arasındaki uzaklıklar ve oluşan şeklin yapısı ancak santimetrenin yüz milyonda biri (10-10) olan “ångström” ile ifade edilebilir.
- DNA’nın iki basamağı arası 3.4 angström, sarmal yapının çapı 20 angström, 10 basamak içeren bir tam dönüş ise 34 angströmdür.
- Bu dönüşler sadece estetik bir görüntü ve düzen için değildir. Tam bir dönüş sonucu ortaya BÜYÜK BOŞLUK (22 angström) ve KÜÇÜK BOŞLUK (12 angström) adı verilen, tekrar eden alanlar çıkar. Bu alanlar DNA üzerindeki kodu okuyacak proteinlere, tutunma ve doğru yeri saptama imkânı verir.
- Çok yüksek tuz olan ortamlarda ya da su eksikliği gibi zor koşullarda DNA’nın geometrisinin değiştiği, sıkışık bir forma geçtiği keşfedilmiştir. Buna A-DNA
- Çok aşırı zor ortamlarda bile DNA, şeklini koruyacak şekilde yaratılmıştır. DNA’nın A formu, B formuna göre daha basık ve geniştir. Çapı büyümüş ve basamakların arası açılmış olsa da bozulmaz.
- DNA’nın sağ yerine sola döndüğü hali ise Z-DNA olarak adlandırılır. Görevi tam bilinmese de bu yapının DNA kopyalanırken oluştuğu düşünülmektedir. Z-DNA’da büyük ve küçük boşlukların boyu eşittir. Sarmalın yönü değişmiş, çapı daralmış, her bir tam dönüşünde 12 basamak oluşmuştur.
- Aşağıdaki resimde farklı DNA formlarının hem dikey hem yatay görünüşlerindeki muhteşem sanat görülmektedir.
- Her aşamada görüldüğü üzere DNA’nın dizilimini oluşturan harflerin yapısının, sayısının, sırasının KUSURSUZ OLMASI GEREKİR.
- Harflerin birbiri ile oluşturdukları bağların DOĞRU ve EKSİKSİZ OLMASI GEREKİR.
- Dolayısıyla DNA’nın oluşumunda TESADÜFLERE ASLA YER YOKTUR.
2 METRE İP, METRENİN MİLYONDA BİRİNE NASIL SIĞAR?
- DNA’nın yapısı, maksimum şifreyi, minimum alanda taşıyabilecek üstün bir yaratılışa sahiptir.
- Tipik bir insan hücresi 2 metre DNA içerir.
- Bu 2 metrelik DNA, çapı yaklaşık 6 mikron olan çekirdeğin içinde
- 1 mikron METRENİN MİLYONDA BİRİDİR.
- Bu oranı daha iyi anlamak isterseniz, hücrenin, yaklaşık 300 metrelik ipi, bir noktanın içine sığdırdığını düşünebilirsiniz.
- İnsanın 1 santimlik ipi dahi elinde katlayamadığı düşünüldüğünde bu çok büyük bir MUCİZEDİR.
- Hücreler ise DNA’yı kusursuzca, milyon kez küçültecek şekilde KATLAYABİLİRLER.
- Üstelik hücreler bu işlemi İPLERE HİÇ ZARAR VERMEDEN, onları KARIŞTIRMADAN ve her saniye 100’lerce kez açıp kapatacakları şekilde, KUSURSUZ BİR DÜZEN İÇİNDE
- İnsan vücudunda yaklaşık 50 trilyon hücre olduğu düşünülürse, tek bir insanın vücudunda 100 TRİLYON METRE DNA var demektir.
- Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığının 150 milyar metre olduğu düşünüldüğünde VÜCUDUNUZDAKİ DNALAR UÇ UCA EKLENDİĞİNDE GÜNEŞE 300’DEN FAZLA KEZ GİDİP GELEBİLİR.
- Aynı DNALAR ekvatorun çevresini ise 2,5 MİLYON KEZ DÖNEBİLİR.
- İşte insanın içinde böyle muhteşem bir yaratılış delili bulunmaktadır.
- DNA’nın kendisinden milyon kez küçük bir alana sığması, ancak kusursuz bir organizasyon ve tüm gerekli proteinlerin varlığında gerçekleşir.
HİSTON PROTEİNLERİ
- DNA sarmalının ilk katlanma işlemi HİSTON PROTEİNLERİ ile başlar.
- DNA’nın yapısında FOSFAT bulunması onu NEGATİF yüklü bir molekül haline getirir. DNA’yı paketleme görevinden sorumlu Histon proteinleri ise POZİTİF yüklü oldukları için kolayca DNA zincirlerine bağlanırlar.
- Uzun bir ipi saklamanın en iyi yolu onu sarmaktır. Histon proteinleri de makaraya benzerler ve DNA’nın uzun zincirini kendilerine dolayarak sararlar.
- 5 tip Histon proteini vardır. Bunlar H1 (veya H5), H2A, H2B, H3 ve H4 olarak isimlendirilirler.
- DNA’ya makara şeklinde dolanan çekirdek histonlarıH2A, H2B, H3 ve H4tür.
- H1, bu makaranın açılmasını önleyen bağlayıcı histondur.
- Histon makarası 2’şer adet H2A, H2B, H3 ve H4 proteinin bir araya gelmesi ile, yani toplam 8 HİSTON PROTEİNİNDEN oluşur.
- DNA zinciri 10 nanometre çapındaki bu makaraya 2 DÖNÜŞ YAPARAK sarılır. Bu dönüşler DNA’nın 146 baz çifti uzunluğuna denk gelir.
- Dönüş tamamlandığında H1 makarayı kapatır.
- DNA’nın histonlara sarılmış makara haline NÜKLEOZOM
- Nükleozomların arasında yaklaşık 200 baz çifti içeren DNA iplikleri vardır. Buna bağlayıcı DNA
- Tamamı Histon makaraları ile kaplanmış DNA, açık haline kıyasla 7 KAT KISALMIŞ OLUR.
- Burada unutulmaması gereken şey, DNA’yı SARAN PROTEİNLERİN KODUNUN DA DNA’da YAZILI OLMASIDIR. Kısaca DNA olmadan onu sarıp, hücreye sığdıracak proteinler de OLAMAZ.
- DNA ve onu saran Histon proteinleri AYNI ANDA YARATILMIŞLARDIR.
SOLENOİD ve KROMATİN İPLİĞİ
- Histon proteinleri DNA’yı sardıktan sonra bir ipin üzerine dizilmiş boncuklara benzerler.
- Bu boncuklar arada kalan “bağlayıcı DNA” ve H1 proteininin yardımı ile birbirlerine yaklaşmaya ve kendi içlerinde sarmal oluşturmaya başlarlar.
- 6 tane nükleozomun H1 histonlarını ortalarına alarak bir altıgen oluşturmasıyla, 30 nanometre çapındaki SOLENOİD yapı elde edilir.
- DNA ipliği solenoid halindeyken ilk haline kıyasla 40 KAT KISALMIŞTIR.
- Solenoid oluşumunda Kalsiyum, Magnezyum, Sodyum ve Potasyum ve benzeri iyonlarının varlığı hayatidir. Bunlardan birisi ile olmasa BU KATLANMA GERÇEKLEŞEMEZ.
- Solenoidler üst üste binerek 30 nanometre çapındaki KROMATİN İPLİĞİNİ oluştururlar.
- Kromatin ipliği DNA’nın kendi üzerinde 2 aşamalı katlanması ile oluşmuştur.
- DNA’nın katlanması bununla kalmaz, Kromatin ipliği de Histon olmayan başka proteinlerin yardımı ile kendi içinde telefon kordonu gibi bükülmeye devam eder.
SKAFFOLD PROTEİNLERİ İLE HALKALI KATLANMA
- Kromatin ipliği oluştuktan sonra hücrenin içindeki başka proteinler devreye girmeye başlar. Kaç proteinin bu olağanüstü katlama işlemine dahil olduğu henüz bilinmiyor bu nedenle bu proteinlere genel olarak SKAFFOLD PROTEİNLERİ adı verilmiştir.
- Origami sanatçısı gibi hareket eden bu proteinler, her biri yaklaşık 20-100 kilobaz DNA içeren HALKALAR oluştururlar.
- Kendisinden kat be kat büyük olan kromatin ipliğini katlamaktan sorumlu proteinlerden biri DNA Topoizomeraz IIα’dır. Bu küçücük protein DNA’nın fazla katlanan yerlerini açar, az katlanan yerlerini düzeltir ve kromozom ŞEKLİNİN OLUŞMASINDA hayati görevi vardır.
- Sadece DNA Topoizomeraz IIα proteininin eksikliğinde bile hücre çoğalmasının durduğu, DNA şeklinin düzelemeyecek şekilde bozulduğu keşfedilmiştir.
- Diğer bilinen skaffold proteinleri KONDENSİN PROTEİN AİLESİ Bu proteinler katlanmanın ZAMANLAMASINDAN sorumludur. Yanlış ve zamansız katlanmaları önlerler. Doğru Kromozom halkalarının oluşmasında görevlidirler.
- Bilinen diğer skaffold proteini de KIF4A’dır. Bu protein Kondensin proteinlerinin davranışlarını DENETLER. Onlara bağlanarak doğru yerde doğru hareketleri yapmalarını sağlar.
- Bunlar sadece kısmen bilinen proteinlerdir. Çok daha fazla proteinin DNA katlanmasında sorumlu olduğu tahmin edilmektedir.
- İnsanların bütün teknolojik imkânlar dâhilinde henüz keşfedemedikleri bu mükemmel organizasyonu DNA ve PROTEİNLER YARATILDIKLARI İLK GÜNDEN BERİ GERÇEKLEŞTİRMEKTEDİR.
BİR ÜST KATLANMA
- Halkalı katlanmanın sonrasında DAHA FAZLA SKAFFOLD PROTEİNİ olaya dâhil olur.
- Bu aşamaya kadar olan katlanmalar sonucunda, KROMATİTLER oluşmuş olur. Kromatitlerin çapı 700 nanometre civarındadır.
KROMOZOM
- Kromozomlar DNA’nın 000 KAT KÜÇÜLMÜŞ halidir.
- Kromatitler sentromer denen orta noktalarından birleşerek KROMOZOMLARI oluşturur.
- Kromozom oluştuğunda tam ortasında sentromer, en uç kısımlarında da telomerlerin yerleşmiş olması hayati öneme sahiptir.
- Sentromerler genellikle 130 bazlık A-T harflerinin değişik sıralamalarla tekrarlanması ile oluşan, kromozomların orta kısımlarında yerleşmiş
- Devasa uzunluktaki DNA’nın üzerinde özellikle A ve T harflerinin tekrarladığı bir alanı bulmak ve onu tam ortasına gelecek şekilde katlamak özel bir uzmanlık ve yetenek ister.
- Sentromerler olmadığında DNA’nın “X” şeklindeki Kromozom yapısı oluşamaz ve hücre bölünmesinde doğru gen paylaşımı gerçekleşemez.
- Telomerler ise kromozomların tam uç kısımlarında tekrarlayan 5′-TTAGGG-3′ dizileridir. Telomerler hücrelerin yaşını gösteren dizilerdir. Bu dizinin tekrar sayısı azaldıkça hücre daha fazla bölünemeyecek hale gelir ve ölür.
- Işık mikroskobu ile bakıldığında kromozomun X şekli görülebilir.
- Sirke sineğinde 8, kurbağada 26, farede 42, köpekte 78 kromozom vardır. İnsanın kromozom sayısı ise 46'dır.
- 22 çift üreme ile ilgili olmayan, 1 çift de cinsiyeti belirleyen eşey kromozomları bulunur.
- Eşey kromozomları kadınlarda XX, erkeklerde XY dir.
- Mikroskopta bakıldığında aşağıdaki gibi görülmektedir.
Canlılar ilk yaratıldığından beri, milyarlarca canlının sahip olduğu trilyonlarca DNA, hiçbir kusura sahip olmadan, en mükemmel haliyle yazılmakta, gözle görülmeyecek kadar küçük bir mekâna sığdırılmakta ve en akılcı şekilde kullanılmaktadır.
İnsanı da, onun hücresini de, DNA'sını da kusursuz ve mükemmel bir şekilde planlayıp düzenleyen Yaratıcı ALLAH’tır. Bunun aksini iddia etmek, aklın sınırlarının dışına çıkarak, gerçeklere, akla ve mantığa saldırmak demektir.
DNA’DAKİ BİLGİ MATERYALİZMİ YERLE BİR ETMİŞTİR
Evrim teorisinin temelinde materyalist felsefe yatmaktadır. Materyalizm, var olan her şeyin sadece madde olduğu varsayımına dayanır. Bu felsefeye göre, madde sonsuzdan beri vardır, hep var olacaktır ve maddeden başka bir şey de yoktur. Materyalistler, bu iddialarına destek sağlamak için, "indirgemecilik" olarak adlandırılan bir mantık kullanırlar. İndirgemecilik, madde gibi görünmeyen şeylerin de aslında maddesel etkenlerle açıklanabileceği düşüncesidir.
Oysa insan zihninin, duygu ve düşüncelerinin maddesel bir varlığı yoktur. Materyalist filozof Karl Vogt’un iddia ettiği gibi “Beyin düşünce SALGILAMAZ.”
DNA içindeki hayret verici derecede kapsamlı “bilgi” de maddesel bir karşılığa indirgenemez. Dahası canlı vücudunda bu bilgiyi okuyan, yorumlayan ve buna göre "üretim" yapan bir sistem bulunur. Bütün canlı hücrelerinde, DNA'da bulunan bilgi, çeşitli enzimler tarafından "okunur" ve bu bilgiye göre protein üretilir.
DNA'nın sadece bir madde yığını olduğu ve içerdiği bilginin de maddenin rastgele etkileşimleri ile ortaya çıktığını kabul etmek, herhangi bir kitaptaki bilginin bir zihinden değil, karmaşık harflerin rastgele basılmasından oluştuğunu düşünmeye benzer. Bilgi, maddeden ayrı bir şeydir. Maddeye asla indirgenemez.
Dahası, günümüz fiziği, kuantum yasalarının net olarak gösterdiği şekilde, maddenin varlığını da reddetmiştir. Elektronların dalga özelliği göstermesinin ispat edilmesiyle, maddenin maddeden yapılmadığı, maddesel bir varlığının bulunmadığı, izlediğimiz kainatın bir HAYALDEN İBARET OLDUĞU ortaya çıkmıştır.
Bilginin kaynağı madde değil, madde-ötesi üstün bir Akıl'dır. Bu Akıl, tüm yaratılmışlardan önce vardır ve tüm yaratılmışlara hakimdir. Tüm kainat, O'nunla var olmuş, O'nunla şekil bulmuş ve düzenlenmiştir. Bu aklın sahibi tüm âlemlerin Rabbi olan ALLAH'tır.
DNA’DAKİ BİLGİ EVRİMİ YERLE BİR ETMİŞTİR
DNA'da yer alan bilgilerin ne kadar hassas bir düzen ve dengeye sahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda, bu bilgilerin tesadüfen oluşmasının imkânsız olduğu daha da iyi anlaşılır.
Toplamda 3 milyar harfin anlamlı bir sıra içinde dizilmesi ile oluşan bu sıralamada tek bir harf hatasının dahi yapılmaması gerekir.
Yüzlerce sayfalık bir kitapta yanlış yazılmış bir kelime ya da harf hatası önemsenmez, hatta çoğu zaman fark edilmez. Buna karşın, DNA'da herhangi bir harfin yanlış kodlanması gibi bir hata, hücre için, dolayısıyla insan için korkunç sonuçlara yol açabilir.
Örneğin çocuklarda görülen “orak hücre anemisi” hastalığı bu tip bir yanlış kodlanmanın sonucudur. Bu hastalık 11. kromozomun kısa kolunda bulunan TEK BİR HARFİN DEĞİŞMESİ (T harfi A harfine dönüşmüştür) sonucunda vücutta oksijeni taşıyan Hemoglobin molekülünün HATALI ÜRETİLMESİNDEN kaynaklanır.
Sonuçta protein fabrikaları TEK HARFLİK BİR HATA SONUCU “Glutamik asit” aminoasidi yerine “Valin” aminoasidini yapıya ekler ve oksijen taşıyamayan bir Hemoglobin molekülü üretilmiş olur. Bu durum kırmızı kan hücrelerinin şeklini de bozar ve ORAK gibi görünmesine neden olur. Bu nedenle hastalığın adı Orak Hücre Anemisi’dir.
Bu hastalığın sonucunda normalde yuvarlak ve esnek olması gereken kırmızı kan hücreleri hilal şeklinde ve serttir; bu sebeple de kılcal damarları tıkarlar. Vücut kırmızı kan hücrelerinin hasarlı olduğunu tespit edip, sürekli parçaladığı için kanda demir birikimi çok artar. Vücuttan demiri uzaklaştırmak gerektiği gibi, oksijen yetersizliğine de çözüm bulmak oldukça zordur. Çocuklarda ortaya çıkan ve erken teşhis edilmezse felç veya ölüme sebep olabilen bu hastalığın günümüzde kalıcı bir tedavisi bilinmemektedir.
DNA’da bilgi kayıpları da, rastgele bilgi eklemeleri de HASARA YOL AÇAR. Örneğin toplumda MONGOLİZM olarak bilinen DOWN SENDROMU, 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom bulunmasıdır.
Bilginin kontrolsüz artışı da eksilmesi gibi CANLILARA FAZLADAN BİR YETENEK KAZANDIRAMAZ YA DA KENDİSİNDE OLMAYAN BİR ORGANI OLUŞTURAMAZ. Tersine tüm hayatını etkileyen hastalıklara sebep olur.
DNA’daki mutasyonların neden olduğu birçok kalıtsal hastalık vardır. Her biri çok ciddi olabilen bu hastalıkların tek nedeni, genetik şifredeki milyarlarca harften yalnızca bir veya birkaç tanesinin yanlış yerde bulunmasıdır.
Tüm bu genetik hastalıkların gösterdiği önemli gerçek ise şudur: Genetik şifre o kadar hassas, dengeli ve kusursuzca hesaplanarak planlanmıştır ki, bu düzendeki en küçük bir değişiklik dahi ciddi sorunlar oluşturabilmektedir.
Dolayısıyla böylesine hassas bir denge ve düzenin tesadüfen oluştuğunu ve evrim teorisinin iddia ettiği gibi mutasyonlar yoluyla geliştiğini söylemek kesinlikle İMKÂNSIZDIR.
DNA’NIN KOPYALANMASI BİR MUCİZEDİR
- Hücreler de insanlar gibi doğar, çoğalır ve ölürler.
- Örneğin altı ay önce bedeninizi oluşturan hücrelerin büyük bir çoğunluğu bugün hayatta değildir.
- Hücrenin çoğalması ve DNA'nın kopyalanması sırasında KONTROLSÜZ gerçekleşecek herhangi bir hata ölümcül sonuçlara neden olabilir.
- Bu nedenle hücre çoğalması sırasında DNA'nın hem üretimini hem de içerdiği bilginin doğruluğunu denetleyen ENZİMLER vardır.
- Bu enzimler yine DNA'da kayıtlı olan bilgilere göre ve DNA'nın kontrolünde üretilmiş PROTEİNLERDİR.
- Ortada iç içe geçmiş öyle muhteşem bir sistem vardır ki, böyle bir sistemin kademe kademe oluşan tesadüflerle bu hale gelmesi hiçbir şekilde MÜMKÜN DEĞİLDİR.
- Çünkü enzimin olması için DNA'nın olması, DNA'nın olması için de enzimin olması, her ikisinin olması içinse hücrenin eksiksiz olarak var olması
- Canlıların birbirini izleyen "yararlı tesadüfler" sonucunda "aşama aşama" geliştiklerini öne süren evrim teorisi, söz konusu DNA-enzim paradoksu tarafından kesin biçimde yalanlanmaktadır.
- Doğru bir hücre çoğalması için DNA'nın ve enzimlerin AYNI ANDA VAR OLMASI Bu apaçık bir yaratılışın varlığını gösterir.
- Hücre bölünmesi sırasında DNA her yeni hücre için kendisinin bir kopyasını üretir.
- DNA’nın eşlenmesi YARI KORUNUMLU denen özel bir yöntemle gerçekleşir. Böylece DNA’nın her iki ipliği de ayrı ayrı kalıp görevi görür.
- Çoğalma bittiğinde bir eski bir de yeni ipliğe sahip 2 yeni DNA sarmalı oluşmuş olur. Bu sistem HATALARI EN AZA İNDİRMEK İÇİN MÜKEMMEL BİR YÖNTEMDİR.
- DNA, 2 metrelik, oldukça uzun bir moleküldür. Hücrenin, metrenin milyonda biri seviyesindeki bir alana sığması zaten büyük bir mucizedir.
- DNA kendini eşlediğinde hücrenin içinde 4 metrelik bir uzunluk olmuş olur. Bu nedenle KOPYALAMA İŞLEMİ BAŞLI BAŞINA BİR YARATILIŞ MUCİZESİDİR.
- Kopyalama işlemi 3 aşamada gerçekleşir; BAŞLAMA, UZAMA ve SONLANMA.
BAŞLAMA
- DNA çok uzun bir yapı olduğu için REPLİKASYON ORİJİNİ denen birçok bölgesinde, aynı anda kopyalama işlemi başlar.
- Bu bölgeler tesadüfen seçilmez, burada A ve T harflerinden oluşan ÖZEL DİZİLER Çünkü A ve T harfleri aralarında sadece 2 hidrojen bağı olduğu için kolay ayrılırlar.
- Yan bölgedeki Nükleozomların sayısı ve yoğunluğu da bu bölgelerin tanınmasında çok önemlidir.
- Sonuçta DNA’nın çoğalacağını bilen, üzerindeki replikasyon merkezlerini tanıyabilen ENZİMLER bu bölgelere bağlanır ve KABARCIKLAR oluşmasını sağlarlar. Bu kabarcıklar sonra REPLİKASYON ÇATALI’nı oluşturur ve DNA üretimi başlar.
- Replikasyon çatalı oluşmadan önce DNA’nın açılmasının düzgün ve ipleri karıştırmayacak şekilde olması için özel ENZİMLER devreye girer. TOPOİZOMERAZ DNA’nın süper katlanmasını düzelten enzimdir.
- DNA’nın birbirine sarılı duran iki ipten oluştuğunu düşünürsek, bu ipleri açmaya çalıştığımızda yapı, aşağıdaki resimde görüldüğü gibi daha da fazla burulacak ve karmakarışık bir hal alacaktır. Ancak DNA kopyalanırken böyle bir şey olmaz.
- Topoizomeraz DNA’nın bu ileri aşamalarda süper katlanmalara maruz kalmamasını sağlayan enzimdir. DNA’nın üst üste katlanmış yapılarını tutup keser ve DNA daha gevşek bir hale gelir.
- Açılma ve başlama işleminde görev alan çok sayıda enzimden birisi de HELİKAZ enzim grubudur.
- Helikaz motor proteini DNA’nın iki ipliği arasındaki HİDROJEN BAĞLARINI kopartır. Helikaz DNA ipliği boyunca ilerlerken ayrılan ipliklerin tekrar yapışmaması için TEK İPLİK BAĞLAYAN PROTEİNLER devreye girer ve elektrostatik etkileşimlerle iplikleri tutarlar. Böylece replikasyon çatalı oluşmuş olur.
UZAMA
- Replikasyon çatalı oluştuktan sonra artık DNA’nın iki ipliği ayrı ayrı yöntemlerle kopyalanmaya başlar. Burada onlarca protein görev alır.
- Bu işlem sırasında başlangıçta görev alan Topoizomeraz, Helikaz ve Tek ipliği tutan proteinler görevlerine aynı şekilde devam ederler.
- DNA’yı okuyarak ortamdaki nükleotidleri birleştirip, kopyasını çıkartan enzim grubunun adı DNA POLİMERAZ’dır.
- DNA Polimeraz’ın 15 farklı çeşidi vardır. Çoğu tamirde görevlidir. Aşağıda birkaç DNA polimerazın görevlerini görebilirsiniz.
- DNA polimeraz α (ALFA) RNA primerlerini tanıma ve DNA tamirinden sorumludur.
- DNA polimeraz β (BETA) benzer şekilde DNA tamiri yapar.
- DNA polimeraz δ (DELTA) yüksek derecede görevli bir enzimdir. Replikasyon çatalında gecikmeli iplik (5’-3’ yönü) üretiminden sorumludur. DNA polimeraz α (ALFA)’dan 100 kat hızlıdır.
- DNA polimeraz ε (EPSİLON), δ (DELTA) ile aynı özelliklere sahiptir. Farklı olarak, Öncü iplik (3’-5’ yönü) üretiminden sorumludur.
- Replikasyon çatalı oluştuktan sonra devreye giren ilk enzim PRİMAZ’dır.
- Primaz, DNA polimeraz α (ALFA)’ya üretime nereden başlayacağını gösterecek şekilde asistanlık yapar. DNA’nın açık ucuna gelip 10-15 harflik bir RNA dizisi üretip bırakır. DNA polimeraz α (ALFA), PRİMER denen bu RNA dizilerini tanır ve ilk DNA harflerini ekler. Sonrasında yerini yüksek görevli δ (DELTA) ve ε (EPSİLON) polimerazlara bırakır.
- DNA polimeraz α (ALFA)’nın görevini kendisinden 100 kat hızlı polimerazlara bırakmasına POLİMERAZ DEĞİŞİMİ
- Helikaz’ın varlığında Primaz’ın etki gücü de 1000 kat artar.
- DNA polimeraz işleme başlamadan önce katlanmadan sorumlu HİSTON PROTEİNLERİ ortamdan uzaklaştırılır.
- DNA polimeraz ε (EPSİLON) öncü DNA ipliğini 3’-5’ yönünde dümdüz okur ve ona eş olacak yeni ipliği üretir. Bu olaya UZAMA
- Gecikmeli iplikteki üretim ise biraz daha farklı ve özel bir şekilde gerçekleşir.
- Gecikmeli iplikte esas işi DNA polimeraz δ (DELTA) yapar ancak buradaki okuma diğer iplikteki gibi düz şekilde değil kesikli şekilde gerçekleşir.
- Primaz sürekli olarak 10-15 harflik RNA primerleri üretip DNA polimeraz α (ALFA)’ya başlangıç noktalarını gösterir.
- DNA polimeraz α (ALFA) yine primerlerden sonraki ilk birkaç DNA harfini ekler, DNA polimeraz δ (DELTA) ise 100-400 harflik kısmı tamamlayana kadar DNA harflerini eşleştirir. Sonra Primaz yeni bir başlangıç noktası oluşturur ve aynı işlem sürekli tekrar eder.
- DNA’nın gecikmeli ipliğinde, bu şekilde parça parça oluşan DNA zincirlerine OKAZAKİ PARÇALARI Bunlar en son aşamada birleştirilir ve tam düzgün bir DNA sarmalı oluşturulur.
- İnsan hücrelerinde üretim o kadar karmaşık ve üstün bir mühendislik gerektirir ki, henüz bilimsel olarak tespit edilememiş onlarca proteinin daha bu olayda görev aldığı düşünülmektedir.
- Gözle görülemeyecek derecede küçük proteinlerin bilim adamı veya mühendis gibi şuurlu hareket etmeleri mümkün değildir.
- Onlara sürekli olarak ne yapmaları gerektiğini ilham eden YÜCE ALLAH’tır.
TORMBON MODELİ
- İnsan hücrelerinde DNA çoğaltılması TROMBON MODELİ denen bir şekilde gerçekleşir.
- Replikasyon çatalında, her iki ipliğin aynı anda üretilebilmesi için DNA polimerazların varlığı yeterli değildir.
- Her iki zinciri uzatacak farklı DNA polimerazlar onları maşa gibi tutan bir protein kompleksine bağlanırlar.
- Bir mühendislik harikası olan bu protein yapıya DNA polimeraz HOLOENZİM adı verilmiştir.
- Holoenzimin τ-proteini adı verilen iki hareketli kolu, iki farklı DNA polimeraz’ı tutar.
- Holoenzimin γ kompleks adı verilen alt kısmında ise, “KISKAÇ PROTEİNLERİNİ” tutan ve gerekli olduğunda DNA polimerazlara takan başka bir parçası bulunmaktadır.
- KISKAÇ PROTEİNLERİ at nalına benzeyen, DNA polimeraz enzimlerini üretim sırasında ipliklere sıkıca bağlayan özel proteinlerdir. Kıskaç proteinleri olmadan DNA polimeraz’ın işlevini tam ve eksiksiz yerine getirmesi mümkün değildir.
- Holoenzim, Helikaz ile esnek t-alt birimi sayesinde etkileşime girer. Bu etkileşim sonrası Helikaz 10 kat hızlı çalışmaya başlar.
- Holoenzimin her iki tarafına ilk önce DNA polimeraz α (ALFA) bağlanır. Primerler üretildikten sonra α (ALFA) yerini öncü ipliğin üretildiği tarafta ε (EPSİLON)’a, gecikmeli ipliğin üretildiği tarafta δ (DELTA)’ya bırakır.
- Tek ipliğe bağlanan proteinler ise boncuk gibi dizilerek DNA’nın açıkta kalan ipliğinin karışmamasını sağlarlar.
- Primaz enzimi, Helikaz enzimi ile düzenli şekilde etkileşime girerek ürettiği RNA primerlerini, kesikli üretimin yapıldığı iplik üzerine ekler.
- Aşağıdaki resimde gecikmeli iplik üzerinde Primaz’ın RNA primerlerini üretmesi görülmektedir.
- Gecikmeli iplik üzerinde DNA polimeraz δ (DELTA) her bir OKAZAKİ parçacını ürettikten sonra DNA ipliği de serbest kalır.
- Aşağıdaki resimde Primaz’ın serbest kalışı, kıskaç proteininin DNA polimeraz δ (DELTA)’dan ayrılışı ve DNA polimeraz δ (DELTA)’nın DNA ipliğini serbest bıraktığı görülmektedir.
- DNA polimeraz δ (DELTA) kıskaç proteini olmadan DNA ipliğine bağlı kalamaz. Bu nedenle bu üretimin her aşamasında her proteinin hayati bir görevi olduğu unutulmamalıdır.
- Primer eklenmiş olan DNA kısmı, Holoenzimin kıskaç proteinlerini tutan γ kompleks kısmı tarafından fark edilir.
- γ kompleks adeta kırılmaması gereken kıymetli bir şeyi tutar gibi primerlerin bulunduğu DNA’yı yakalar ve on Kıskaç Proteininin içine yerleştirir.
- Aşağıdaki resimde yeşil ile gösterilmiş olan primerlerin kıskaç proteininin içindeki konumu görülmektedir. Primerden sonraki ilk harfleri ekleyen DNA polimeraz α (ALFA)’dır.
- Sonrasında polimeraz değişimi ile yerine DNA polimeraz δ (DELTA) gelir.
- İçinden DNA geçen kıskaç proteini DNA polimeraz α (ALFA)’ya bağlandıktan ve ilk harfler oluşturulduktan sonra δ (DELTA) ile yeni okazaki parçasının üretimi başlar.
- Normal koşullarda sarmal yapının açık olması ve içinde hayati kodların yazılı olduğu ipliklerin biri üretilirken diğerinin boşta durması harflerin kırılmasına, kopmasına, bozulmasına neden olabilir.
- Trombon modelinde hem öncü iplik hem de gecikmeli iplik aynı anda üretilmiş olur.
- Eş zamanlı üretim DNA’nın içerdiği bilginin hasar görme ihtimalini EN AZA İNDİREREK mükemmel bir koruma sağlar.
- Üstelik bu üretim sürecinde sürekli olarak tüm DNA polimerazlar HİÇBİR HATA OLMAMASI İÇİN OKUMA ve KONTROL
- Arada gerçekleşecek tek bir hatanın bile hemen düzeltilmesi hedeflenir.
- Sonuçta tam gerektiği şekilde DNA’nın iki ipliği üretilmiş olur.
- DAN polimeraz enzimleri DNA’nın 3 milyar harfini TANIR, BİLİR ve YERİNİ TESPİT EDEBİLİRLER.
- DNA polimeraz herhangi bir şekilde yanlış eşleşme yaparsa, ENZİMİN ETKİNLİĞİ 10.000 KAT AZALIR. Bu nedenle hemen hatasını anlar ve tekrar etkin olabilmek için düzeltme yapar.
- DNA polimeraz DNA’nın A,T,G,C harflerini diğer nükleotid temelli yapılardan mükemmel şekilde ayırt edebilir.
- Hücre içinde DNA’nın koduna katılmayan rNTP ve dNTP gibi moleküller, DNA’nın koduna katılan harflerden 10 kat fazla bulunmasına rağmen HİÇBİR HATA GERÇEKLEŞMEZ.
SONLANMA
- DNA kopyalanırken çok fazla dikkat ve özen gerekir. Hücre saniyede 50 harf çifti üretir. Yine de bu hız yeterli değildir.
- Eğer kopyalama tek bir yerde başlasaydı ve üretim sadece saniyede 50 harf olsaydı, tek bir DNA’nın kopyalanması 1 aydan fazla sürebilirdi.
- Oysa DNA üzerinde 000 tane replikasyon merkezi bulunur.
- AYNI ANDA, 50.000 NOKTADA, YUKARIDAKİ İŞLEM HATASIZ OLARAK yürütülür.
- Sonuçta 1 DNA’nın kopyalanması 8 SAATTE BİTER.
- Buradaki mühendislik ve teknoloji günümüz üretim merkezlerinde ulaşılamayan bir doğruluk ve verimdedir.
- Ve yalnızca karmaşık moleküllerin koordineli bir şekilde çalışması ile gerçekleşebilir.
- Yukarıda adı geçen proteinlerden sadece birinin bile eksikliği sistemi BOZACAK ve ÜRETİME ENGEL OLACAKTIR.
- Bu olayın her aşaması YÜCE ALLAH’IN KONTROLÜNDE GERÇEKLEŞMEKTEDİR.
- Uzama işlemi bittikten sonra DNA ipliklerinin klasik sarmal yapısına kavuşması gerekir.
- DNA polimeraz’ın işi bitene kadar kıskaç proteinleri onu sıkıca tutarlar ancak ipliğin sonuna gelindiğinde TUTMA GEREKSİNİMİ KALMADIĞINI ANLAYARAK DNA polimeraz’ı bırakırlar.
- Okazaki parçalarının birleştirilmesi, Primerlerin uzaklaştırılması ve yerlerinin DNA harfleri ile doldurulması gereklidir.
- RNAZ enzimi DNA-RNA hibridlerini tanıyıp RNA primerlerinin arasındaki BAĞI KESER.
- Primerleri uzaklaştırıp yerine eksik nükleotidleri ekleyerek okazaki parçalarını birleştiren enzim DNA polimeraz α (ALFA)’dır.
- DNA polimeraz α (ALFA) DNA üzerinde çok doğru şekilde HATA OKUMA ve DÜZLETME yapabildiği için hayati öneme sahiptir.
- Bir hücrede her DNA polimeraz çeşidinden en az 000 adet bulunması gerekir.
- Her kopyalanma sonrası DNA’nın en son kısmında yaklaşık 50 harflik bir KISALMA gerçekleşir. Eğer buna bir önlem alınmış olmasa DNA sürekli azalacak ve bu durum hayati tehlikeye yol açacaktır.
- Ancak böyle OLMAZ. Hücre her kromozomun en uç kısımlarında sürekli olara 5’-TTAGGG-3’ dizisini tekrar edecek şekilde TELOMER denen yapılar üretir. Telomerler 3’-5’ ucundan dışarıya tek iplik olarak biraz taşar.
- Özel bir DNA polimeraz çeşidi olan TELOMERAZ enzimi devreye girer.
- TELOMERAZ olağanüstü özelliklere sahip bir enzimdir.
- İçerisinde hem proteinler hem de RNA molekülleri bulunur. İçindeki RNA dizisi DNA’nın ucundan çıkan TELOMERLERE tam uyacak özelliktedir ve gidip ona yapışır.
- Telomeraz’ın içindeki enzim kısmı ise sadece çok özel enzimlerin sahip olduğu TERS TRANSKRİPTAZ özelliğine sahiptir.
- Bu özellik sayesinde kendi RNA kalıbından tam da dışarıya uzanan iplik kadar DNA parçası üretebilir. Böylece dışarı taşan hiçbir parça kalmaması sağlanmış olur.
- Hücrenin içinde böyle bir sistem yaratılmış olması büyük bir mucizedir. Bir hücrenin Telomeraz aktivitesi 50-70 hücre bölünmesi ile sınırlıdır. Bu kadar bölündükten sonra hücreler YAŞLI kabul edilir ve yerine yeni hücreler gelmesi için ölmesi gerekir.
- Ancak bu durum birkaç koşulda farklılık gösterir. İnsan anne karnında, tek bir hücreden milyonlarca kez bölünerek çoğalır ve doğuma kadar gelişme devam eder. Bebeğin hücrelerinin doğum gerçekleşene kadar HİÇ YAŞLANMAMASININ NEDENİ, Telomeraz aktivitesinin sadece doğumdan sonra sınırlı hale gelmesidir.
- Ancak doğumdan sonra Telomeraz aktivitesinin yavaşlaması da insan için hayati öneme sahiptir. Çünkü Telomeraz hiç durmasa ve sürekli devam etse HÜCRE HASARLI DA OLSA YAŞLANMAYACAK ve ÖLMEYECEKTİR.
- Nitekim tümör hücrelerinin hiç bitmeyen bir Telomeraz aktivitesi olduğu ispatlanmıştır.
DNA’nın kendisinin de, onu katlayan, kopyalayan, tutan, bırakan, okuyan, hatalarını düzelten proteinlerin de beyinleri yok ama bir araya gelip isabetli kararlar alıyor, duruma göre strateji izliyor, tehlikelere karşı tedbirli davranıyorlar.
Hafızaları yok, ama dostlarını ve düşmanlarını tanıyor, ona göre yöntem izliyor, gerekliyi gereksizi, faydalıyı faydasızı ayırt ediyorlar. Bir yandan faaliyetlerini yapıp bir yandan da israfa, kirliliğe izin vermiyor, verimli çalışıyor ve işlerinin ardından etraflarını temizliyorlar.
Diğer taraftan sürekli olarak haberleşiyor ve uyumlu bir ekip çalışması yapıyorlar; ortak bir karar alıp hareket edebiliyor, ne zaman nereye gitmeleri gerektiğini, hangi problemi nasıl çözmeleri gerektiğini biliyorlar.
Tüm bunları uyumadan, dinlenmeden, hayret verici bir süratle yapıyorlar. Kısacası insanların yapamayacağı faaliyetleri, olağanüstü bir başarıyla, üstün bir akıl sergileyerek gerçekleştiriyorlar.
Tüm bunları yapanlar; hava, toprak ya da sudaki gibi atomlardan oluşan şuursuz moleküllerdir. Allah'ın dilemesiyle bu moleküller belli bir düzenle bir araya geliyor ve Yüce Rabbimiz'in yönlendirmesiyle bilinçli davranışlar sergiliyorlar.
Akıl ve vicdan sahibi her insan vücudundaki mükemmel sistemlerin, DNA’daki hayret verici faaliyetlerin şuursuz atomlar tarafından kendi kendine oluşamayacağını takdir edecektir. İnsan vücudunda trilyonlarca hücrenin her birinde kesintisiz işleyen sistemler, insana Allah'ın sonsuz aklını, ilmini, gücünü, yaratışındaki sonsuz mükemmelliği göstermektedir.
İşte böyle Yüce bir Yaratıcımız varken moral motivasyonumuzun bozulması imkansızdır. Her şey O'nun yarattığı kaderdedir; dahası bizim gibi Allah'a yönelen kalpler için her şey hayır, her şey güzellik olarak yaratılır. Allah, hayır ile dolu olayları şer görünümünde yaratır. Dolayısıyla, yaşanan tüm zorluklar, imtihanlar, bizim için mutlaka hayırla sonuçlanmaktadır. Bizler olayları, bu bakış açısıyla değerlendiriyoruz. Bu yüzden de, moral motivasyonumuz her şartta ve her durumda daima çok güçlüdür ve asla sarsılmaz.
SONUÇ
Müvekkil Adnan Oktar’ın “DNA ve KROMOZOMLARIN YAPISINDA ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLLERİ” hakkında görüşlerini ve bu görüşlerini destekleyen güncel bilimsel gerçekleri Sayın Mahkemenizin takdirine sunuyoruz. Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.
Adnan Oktar Müdafi,
Av. Mert Zorlu