YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİ’NE

GÖNDERİLMEK ÜZERE

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

 

 

DOSYA NO                  : 2023/310 E., 2023/494 K. 

 

SUNAN                        : ADNAN OKTAR 

 

MÜDAFİİ                     : Av. MERT ZORLU

 

KONU                          : Müvekkil Adnan Oktar’ın kalite, sanat, neşe, güzellik, eğlence, bilhassa kadınlarda modern görünümün Kuran’a uygun olduğuna ve yaygın olanın aksine bakımsızlığın, neşesizliğin, modernlikten uzak bir yaşantının Kuran’da yeri olmadığına dair görüşlerinin sunumudur. 

 

AÇIKLAMALAR            :

 

Müvekkil Adnan Oktar, İslam’ın temelinde; fikir özgürlüğü, hoşgörü, sevgi, saygı, şefkat, merhamet, dostluk, kardeşlik, birlik, fedakarlık, kadına değer verme, bilimsel ilerleme, dünyayı güzelleştirme gibi kavramlar olduğunu gerek yaşantısı gerekse de ilmi ve fikri çalışmalarıyla yıllardır anlatmaktadır. Bunun tam tersi olan bağnazlık, tahammülsüzleşme, kutuplaşma, kendinden olmayanı hor görme, kalitesizlik ve sevgisizlik tehlikesine dikkat çekmektedir. 

 

Bugün de ne yazık ki eğlence, müzik, neşe, güzel giyinme, bakımlı olma “dinden uzak” kavramlar gibi gösterilmek istenme, kapalı giyim, ağır müzikler, neşesiz ortamların ise “imani” olduğu şeklinde bir algı oluşturulmak istenmektedir. 

 

Müvekkil Adnan Oktar, toplumda oluşturulmak istenen bu bölünmenin çok yanlış olduğunu, dindar kesim ve laik kesimin uzlaştırılması gerektiğini belirtmektedir. İslam aleminin modern, aydın, kaliteli, medeni olabileceğini yaşayarak gösteren müvekkilin konu hakkındaki görüşleri şu şekildedir:

 

İslam toplumlarının Peygamberimiz (sav)'in döneminden kısa bir zaman sonra bozulmaya doğru gitmesinin en temel sebepleri söz konusu toplulukların KURAN'DAN UZAKLAŞMALARI, kendi kirli ve karanlık zihinlerini ve mantık örgülerini yerleştirmek için uydurdukları binlerce hurafedir. Bu yanlış bakış açısı nedeniyle İslam toplumları gerilemiş; özellikle de kadınlar Kuran'dan, ibadetten, fikri mücadeleden, tebliğden uzak tutulmuş, Müslüman olmak kötü giyinmek, bakımsız olmak, müzikten, eğlenceden sanattan uzak olmak şeklinde gösterilmiştir. 



            Dünyanın birçok yerinde Müslüman akla geldiğinde maalesef yukarıdaki örneğe benzer görseller insanların aklında canlanmaktadır. 

 

Oysa ki neşe, mizah, sanat, güzellik, estetik, kalite, neşe, nezaket, medeniyet gibi kavramlar Kuran'da övülen beğenilen, bir nimet olarak yaratılan, helal olan kavramlardır. Müslüman hem ahlak ve tavırda hem de temizlikte ve görünümünde en mükemmeli, en güzeli hedefleyen insandır.  Ayette Rabbimiz "Helalleri haram kılan kişilerin varlığı"ndan bahseder:

 

Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)

 

Günümüzde elbette haramları kendilerince umursamayan, helal sayan, ölçüsü Allah korkusu olmayan insanlar bulunmaktadır. Fakat ayette bildirilen ve Allah'ın helal kıldıklarını "din adına" haram kılanlar başka bir kategoridir. Söz konusu insanlar, Kuran'daki dini beğenmemekte (Kuran'ı tenzih ederiz) ve yeni bir din oluşturmaya çalışmakta, Kuran'a göre yapılabilir şeyleri yapılamaz hale getirmekte, özgürlükleri kısıtlamakta, meşru olanı yasaklamaktadırlar. 

 

Oysa ki gülmek, eğlenmek, şakalaşmak insanın en tabi özelliği ve en büyük ihtiyaçlarından biridir. Kuran'daki din Müslümanlara hüznü yasaklamıştır. MÜSLÜMAN DÜNYANIN EN MUTLU İNSANIDIR. Çünkü Allah'a tevekkül etmeyi, sabretmeyi, şükretmeyi bilen, Allah'a teslim olmuş bir varlıktır. Gelecekten endişe duymaz, başına gelen zorlukların hayırla yaratıldığını bilir, her şeyin bir kader üzere gerçekleştiğinin farkındadır ve ölüm onun için bir son değil, Allah'a ve sonsuz hayata kavuşma anıdır. Kuran'da Allah, iman edenlere cennetin müjdesini vermektedir. Bütün bunlar zaten Müslümanların sevinmesi içindir. Allah bizim dünyada da cennet ahlakı göstermemizi ister. Çünkü beğendiği ahlak odur. 

 

Kuran'a göre hüzün ve mutsuzluk sadece inkar edenlerin vasfıdır:

 

Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe Suresi, 82)

 

Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz." (Müminun Suresi, 106)

 

Allah'a iman eden bir insan gerçekten mutludur. Zaten mutlu olmak, insanın fıtratına en uygun olan, insanı sağlıklı kılan, daima diri tutan gizli bir sırdır. Hücreler mutlulukla sağlıklı kalır. Bu olumlu etkinin sebebi de fıtrata uygun şeylerin daima Allah'ın insanlara öğütlediği güzel şeyler olmasıdır. Allah, gülmeyi, neşeyi ve mutluluğu zaten bir güzellik olduğu için yaratmıştır. 

 

Aynı şekilde MÜZİK DE DANS DA İSLAM'DA HELAL KILINAN CENNET NİMETLERİNDENDİR. Müziği, şarkıları, müzik aletlerini, güzel kıyafetleri, ziynetleri, dansı ve güzel olan her şeyi yaratan Allah'tır. Allah, bunların tümünü insanlara sevdirmiş, ruhu bu güzelliklerden zevk alacak şekilde yaratmıştır. Kuran'da müziğin, dansın ve eğlencenin yasaklandığı tek bir hüküm yoktur. Allah mutluluğu, zevki, neşeyi Müslümanlara helal kılmıştır. 

 

Allah bütün kainatı bir ritimle yaratmıştır. Dans da bir ritimdir, ahenktir. Kuşlar, böcekler, kelebekler bile dans ederler. Kuşlar doyulmaz ses ve ritimde birbirinden güzel şarkı söylerler. Allah ritmi, dansı, müziği, güzel sesi sever. Cennet de bu ritim ile yaratılmıştır. Cennette bütün ağaçlar, çiçekler, hayvanlar dans edeceklerdir. Bu konuyu haber veren bir hadis şöyledir:

 

Ebu Musa el-Eş'ari'den nakledilen rivayet ise şöyledir: O Basra minberinde şöyle dedi: "Allah cennet ehline haber salıp sordurdu: "Allah size verdiği sözü yerine getirdi mi?" O anda, onlar kendilerine verilen ziynetlere, elbiselere, meyvelere, tertemiz eşlere, nehirlere şöyle bir bakacaklar ve sonra şöyle demekten kendilerini alamayacaklar: "Allah bize verdiği sözü yerine getirmiştir. Melek tam üç kere "Allah size verdiği sözü yerine getirdi mi?" diye soracak, onlar kendilerine vaad edilen her şeyin eksiksiz yerine getirildiğini görünce, "Evet!" diyecekler. "Bir şey daha kalmıştır" diye karşılık verecek melek. Çünkü Allah Teala, kullarına tecelli edip de gözlerinden perdeyi kaldırıp, O'nu gördüklerinde, bütün nehirler coşacak, ağaçlar sallanıp sesler çıkaracak, bütün köşkler, ateş kıvılcımları avaz verecek, pınarlar şarıl şarıl daha da hızlı akacak, güzel kokular avluları ve köşkleri saracak, her tarafta, güzel kokan misk ve kafur hissedilecek. Kuşlar ötüşecek, huriler bütün güzellikleri ile göz kamaştıracak. (Ölüm, Kıyamet, Diriliş, İman Şarani, s. 370)

 

Allah'ın cennette yarattığı ve övdüğü bir güzellik, elbette ki haram değildir. Anadolu'nun her yerinde folklor vardır, dans vardır. Horon, halay, zeybek oyunu vardır. Dünyanın her yerinde insanlar dans ederler. Müziğin ve dansın yasak olduğu bir dünya insanın fıtratına uygun değildir. Bu büyük bir boşluk ve nimet eksikliği olur. Yüce Rabbimiz'in övdüğü ve güzel gördüğü bir nimeti haram kılmaya kalkmak Allah'ı ve yüce sanatını anlamamak demektir. 

 

Tevrat'ta Hz. Davud (as)'ın lir, tef, ziller ve çıngırak eşliğinde ezgiler okuyarak Allah'ın huzurunda dans ettiği anlatılır. Hatta Hz. Davud (as)'ın bu dansına haset eden insanların olduğu da belirtilir. Tıpkı bugün Müslüman toplumlarda helali, haram kılmaya kalkışanlar olduğu gibi o dönemde de Museviler arasında müzik ve dansı kendilerince haram kılmaya kalkışanların varlığını Tevrat'tan öğreniriz. Bu kişiler, Hz. Davud (as) gibi bir peygamberin uygulamalarını bile kendilerince eleştirmişlerdir.

 

... Bu arada Davut'la bütün İsrail halkı da RAB'bin önünde lir, çenk, tef, çıngırak ve ziller eşliğinde ezgiler okuyarak var güçleriyle bu olayı kutluyorlardı... (Tevrat, 2. Samuel, 6:5)

 

Keten efod kuşanmış Davut, RABB'in önünde var gücüyle oynuyordu. Davut'la bütün İsrail halkı, sevinç naraları ve boru sesi eşliğinde RABB'in Sandığı'nı getiriyorlardı. RABB'in Sandığı Davut Kenti'ne varınca, Saul'un kızı Mikal pencereden baktı. RABB'in önünde DANSEDEN Kral Davut'u görünce, onu küçümsedi. (Tevrat, 2. Samuel, 6:14-16)

 

Davut ailesini kutsamak için eve döndüğünde, Saul'un kızı Mikal onu karşılamaya çıktı. Davut'a şöyle dedi: "İsrail Kralı bugün ne güzel bir ün kazandırdı kendine! Değersiz biri gibi, kullarının cariyeleri önünde soyundun." Davut, "Baban ve bütün soyu yerine beni seçen ve halkı İsrail'e önder atayan RABB'in önünde oynadım!" diye karşılık verdi, "Evet, RABB'in önünde oynayacağım. Üstelik kendimi bundan daha da küçük düşüreceğim, hiçe sayacağım. Ama sözünü ettiğin o cariyeler beni onurlandıracaklar." (Tevrat, 2. Samuel, 6:20-22)

 

.. sevinç naraları atarak, boru, borazan, zil, çenk ve lirler çalarak RABB'in Antlaşma Sandığı'nı getiriyorlardı. RABB'in Antlaşma Sandığı Davut Kenti'ne varınca, Saul'un kızı Mikal pencereden baktı. Oynayıp zıplayan Kral Davut'u görünce, onu içinden küçümsedi. (Tevrat, 1. Tarihler 15:28-29) 

 


Görüldüğü gibi o dönemde Hz. Davud (as)'ın kendi eşi dahi Hz. Davud (as)'ın insanlar arasında eğlenerek, sevinçle, mutlulukla dans etmesine karşı gelmiş, bunu kendince küçük görmüştür. Oysa Allah bu eğlenceli ortamı Tevrat'ta överek anlatmıştır. Kuşkusuz, Hz. Davud (as) da Allah'ın müzik ve dansa yönelik hükümlerine uyarak en güzel tavırda bulunmaktadır. Allah, din adına yasak koyanların durumu, Kuran ayetlerinde tasvir edilmiştir. Kuran dışında kendilerine din edinenlerin durumunu Yüce Rabbimiz şöyle açıklar: 

 

...(Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır. (Hadid Suresi, 27)

 

Kuran'daki din yerine taassubu seçmek tarih boyunca en büyük belalardan biri olmuştur. Kadın, müzik ve dans bunun en belirgin ortaya çıktığı alanlardır. Oysa Hz. Davud (as) örneğinde olduğu gibi bizim Peygamberimiz (sav) de Allah'ın bir nimeti olan müzik ve danstan çok hoşlanırdı. Nitekim, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde dans eden sahabeden bahsedilir, hatta Peygamberimiz (sav)'in oynayan ve eğlenenleri teşvik eden sözleri vardır. 

 

Aişe (ra) rivayet ediyor: Resulullah SAV bir düğünlerinde Ensar kadınlarına uğradı. Onlar şarkı söylüyorlardı... (İbni Mace, Nikah: 21, Buhari, Nikah: 48, Megazi:12) 

 

...Muavviz b. Afra'nın kızı er-Rubey gelin olduğu zaman, düğün törenine Peygamberimiz (sav)'de gitmiş ve onun yanına oturmuştu. Bu sırada bazı kızlar, def çalıp Bedir günü şehit olanların menkıbelerini şarkı şeklinde söylemeye başlamışlardı... (Buhari, Nikah, 49/1, VII/25, Tirmizi, Nikah, III/399) 

 

Yine Hz. Aişe (ra), bir kadını Ensar'dan bir adamla evlendirmişti. Peygamberimiz (sav): Ya Aişe, sizin beraberinizde def çalan, şarkı söyleyen şarkıcılarınız yok mu? Çünkü Ensar oyun ve eğlencelerden hoşlanır." dedi. (Buhari, Nikah 64/1, VII/28)

 

Âmir b. Sa'd'den nakledilmiştir: "Bir düğün münâsebetiyle Karaza b. Ka'b ve Ebu Mes'ûd elEnsârî'nin yanına gittim. Küçük bir kız çocuğu şarkı söylüyordu. Ben: "Siz Rasulullah (s.a.v.)'ın arkadaşları ve Bedir ashabından olduğunuz halde, sizin yanınızda bunlar (nasıl) yapılıyor?" dedim. Onlar: "İster bizimle kalırsın, istersen gidersin. Bize, düğünde eğlenmeye, izin verildi." dediler. (İbn Hacer, Metâlib, II, 54; Cüdey', Ehâdîs-ü Zemmî'l-Gınâ, s., 50)

 

Seleme b. Ekva'dan rivâyet edilmiştir: "Peygamber (sav) ile birlikte Hayber'e yola çıkmıştık. Gece gidiyorduk. Kafileden bir kişi Âmir b. Ekva'a -Âmir şairliğiyle bilinen bir kişi idi. "Bize bildiğin şeylerden bir şeyler söyle, dinleyelim." dedi. Âmir devesinden inerek şu türküyü söylemeye başladı: "Ey Allahım! Sen olmasaydın biz hidayet bulamazdık. / Sadaka verip, namaz kılamazdık. / Her şeyimiz sana feda olsun, bizi bağışla. / Düşmanla karşılaşırsak, ayaklarımızı sabit kıl. / İçimize huzur ve güven ver. / Biz, çağrılınca gideriz. / Seslendikçe yardıma erişiriz." Peygamber (sav) "Kim bu sürücü?" dedi. "Âmir b. Ekva'" dediler. Peygamber (sav) "Allah onu esirgesin." buyurdu. (Beyhakî, Şuab, 5112)

 

Resulullah (sav) Medine'de bir yere uğradığında def çalarak şarkılar söyleyen genç kızların şöyle dediklerini işitir: "Biz, Beni Neccar kızlarıyız, Muhammed ne güzel (sevimli) komşudur". Resulullah (sav) bunun üzerine; "Allah biliyor ki, elbette ben de sizleri sevmekteyim" buyurur. (İbni Mace, Nikah, 21/1899, I/612)

Günümüz toplumunda kutuplaşmaya yol açan bir diğer kavram ise kılık kıyafettir. Güzel giyinmek, dekolte olmak, bakımlı olmak İslam’dan uzak, demode, kapalı giyinmek, bakımsız gözükmek ise “iman alameti” olarak görülmektedir. Oysa ki GÜZEL GİYİNMEK KURAN'DA ÖVÜLMÜŞ BİR NİMETTİR. ALTIN VE İPEK BİRÇOK AYETTE CENNET NİMETİ olarak tanıtılmaktadır:

 

Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (Kehf Suresi, 31) 

 

Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)tir. (Hac Suresi, 23)

 

Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. (Fatır Suresi, 33)

 

De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Araf Suresi, 32)

 


Allah Kuran'da ziynetlerin güzelliğini övmüş ve "Ey Ademoğulları, her mescit yanında ziynetlerinizi takının… " (Araf Suresi, 31) ayetinde olduğu gibi Müslümanları güzel ziynetler için teşvik etmiştir. Peygamberimiz (sav) de bu güzel nimeti teşvik etmiştir:

 

(Abdullah b. Sa'd b. Osman'ın) babası Sa'd'dan rivayet olunmuştur; dedi ki: Buhara'da beyaz bir katıra binmiş, (başı) üzerinde ipekli siyah sarık bulunan bir adam gördüm. "Bunu bana Resulullah (s.a.v) giydirdi" diyordu. (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/112) 

 

Ebû Dâvud dedi ki: Resulullah (s.a.v)'ın sahabilerinden yirmi kişi yahutta daha fazlası ipek giymiştir. Enes ile Bera b. Azib bunlardandır. (Buhâri, eşribe 6. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/112-113)

 

Müslüman elbette ki bakımlı yaşayacak, temiz, güzel olacaktır. Çünkü güzellik, bakım, estetik, sanat zevki Allah'ın beğendiği özelliklerdendir ve özellikle iman edenlere verilmiş bir nimettir. Peygamberimiz (sav) döneminde de hanımlar hep en güzel, en bakımlı halleriyle toplum içine çıkmışlardır. O dönemde de kadınlar makyaj yapmışlardır. Müslüman hanımlar allık, sürme, ruj kullanıyorlar, ellerini ve tırnaklarını kına ile boyuyorlardı. Kadınlar da erkekler de saçlarını özel boyalarla boyamaktaydılar. Öyle ki Peygamberimiz (sav), saçın boyanmasını teşvik eder hatta kendisi de boyardı. Pek çok hadis kitabında zikredilen bir rivayete göre, Ümmü Habibe'nin babası Ebu Süfyan ölünce üç gün yas tuttuktan sonra, yanaklarına "haluk" sürdüğü ifade edilmiştir. (Belazuri, 1987:184- 185) (Haluk sahip olduğu pembemsi sarı renk ile sürüldüğü yerde allık görevi görmektedir.) Bu konudaki diğer bazı hadisler ise şunlardır:

 

Buhari ve Müslim'de, Hz. Enes'ten gelen bir rivayette şöyle denir: "Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (ra) (saçlarını) kına ve ketem ile boyarlardı."

 

Süheybü'I-Hayr anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Ağaran saç ve sakallarınızı boyamada) kullandığınız en iyi boya şüphesiz şu siyahtır. (Çünkü siyah boya) kadınlarınızı size daha çok rağbet ettiricidir, muhalifleriniz içinde de hakkınızda daha çok çekinmeye vesiledir." (Ebu Davud, Libas 18, (4064), Tereccül 19, (4210); Nesai, Zinet 17, (8,140). Buhari, Libas 66, Menakıb 23; Müslim, Fedail 100-105, (2341); Ebu Davud, Tereccül 18, (4209); Nesai, Zinet 17, (8,140, 141)) 

 

İbnu Abbâs anlatıyor: "(Saçlarına) kına yakmış bir adam gelmiştir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Bu ne güzel!" buyurup takdir etti. (Az sonra) kına ve ketem ile boyanmış biri geldi. "Bu evvelkinden de güzel!" buyurdu. Sonra (saçlarını) sarıya boyamış biri daha gelmişti ki: "Bu öbürlerinden de güzel!" buyurdu." Ebü Dâvud, Tereccül 19, (4211); İbnu Mâce, Libâs 34, (3627)

 

Ahmed ibnu Hanbel'in bir rivâyetinde, Ensâr'dan yaşlanmış, sakalları aklaşmış bir ihtiyarlar grubuna rastladığı vakit: "Ey Ensar topluluğu (saçlarınızı) kızıla boyayın, sarıya boyayın!" tavsiyesinde bulunur. (Sahabe ve Tabiinin) çoğu sarıya boyamayı uygun bulmuşlardır. Hz. Ali, İbnu Ömer, Ebû Hüreyre vs. bunlardandır. Bir kısmı kına ve ketem ile, bir kısmı za'feran ile bir kısmı siyah boya ile boyamışlardır. Siyahı tercih edenler arasında Hz. Osman Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (yani Hz. Ali'nin iki oğlu), Ukbe İbnu Âmir, İbnu Sîrîn, Ebû Bürde vs. zikredilir." Hz. İbnu Ömer'den rivâyete göre, sakalını sufra denen sarı boya ile boyar ve derdi ki: "Ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı gördüm, sakalını bununla boyamıştı, en çok sevdiği boya da bu idi. Bununla elbisesini boyadığı da olurdu." [Ebû Dâvud, Libâs 18, (4064), Tereccül 19, (4210); Nesâî, Zînet 17, (8, 140)]

 

Ebu Katade ra'dan, "O, Peygamber (sav)'e dedi ki: "Omuzlarıma kadar uzanan (gür) saçlarım var, tarayabilir miyim?" "Evet, ona iyi bak!" Ebu Katade, Peygamber (sav)'in bu "Evet, ona iyi bak" sözünden dolayı çoğu kez saçlarını günde iki kere yağlardı. (Büyük Hadis Külliyatı, Cem'ul Feaid er-Rudani, 2. Baskı, İst, 2009) 

Peygamberimizin (sav) döneminde hanımların oje yerine ellerini ve tırnaklarını kınayla boyadıkları ve Peygamberimizin (sav) de hanımları buna teşvik ettiği pek çok rivayette geçer: 

 

Elinde Resûlullaha mektup bulunan bir kadın, perdenin arkasından işaret etti (elini uzattı) Resûlullah elini tuttu (mektubu almadan çekti) ve: "Bu erkek eli mi, yoksa kadın eli mi bilmiyorum?" buyurdu. Kadın: "Kadın elidir" dedi. Resûlullah (sav): "Eğer sen kadın olsaydın tırnaklanın (rengini) kına ile değiştirirdin" buyurdu. (Ebu Davud, 1992) 

 

Aişe (r.a)'den rivayet edildiğine göre: Hind Binti Utbe: "Yâ Resüllah, benimle bîyat et" dedi. Resûlullah (sav); "Ellerinin (rengini) değiştirinceye kadar seninle bîyat etmeyeceğim..." buyurdu. (Ebu Davud, 4165)

 


Makyaj, bakımlı ve güzel görünmenin yollarından biridir ve Allah'ın nimetidir. Allah, güzelliğin her türlüsünü sever. Bu nedenle kadınlar, çiçekler, ağaçlar, kelebekler, kuşlar güzel yaratılmıştır. Bir kelebeğin üzerindeki birbiriyle uyumlu renklere, olağanüstü simetriye, uyumlu şekillere daima hayran kalırız. Allah bu güzelliği sever, bu yüzden onu süslü yaratır. Kadınlar da dünyadaki bu süsün bir parçası, hatta en güzelidirler. Kelebek nasıl Rabbimiz tarafından narin yaratılmışsa, kadın da narin yaratılmıştır. Kendisine nimet olarak verilen o güzelliği bakımla ortaya çıkar ve değerli hale gelir. 

 

Her nedense mevzu hadislerin de etkisiyle daima kadını eve kapama veya kadının vücudunu kapatmanın takva olduğu üzerine bir algı oluşturulmuştur. Oysa, kadın vücudu erkekler için ne kadar çekici ise erkek vücudu da bir kadın için aynı şekilde çekicidir. Kuran‘a göre iki cins arasında vicdani ve ahlaki sorumluluk olarak herhangi bir ayrım olmadığına göre, erkeklerin tahrik olma korkusu yüzünden kadınları kapatmaya veya yok etmeye çalışmalarının da bir mantığı yoktur. Eğer sorun erkeklerin tahrik olması ise, şu durumda erkeklerin kendilerini eve kapatması veya dışarıda etrafı görmeyecek şekilde yüzlerini bir örtü ile kapatarak çıkmaları daha mantıklıdır. Kendi tahrik olma ihtimalleri nedeniyle kadını kapatacaklarına böyle bir riski külliyen ortadan kaldırmayı seçmeleri gerekir. 

 

İslam‘da geçerli olan Kuran‘ın mantığıdır ve Kuran‘ın mantığında böyle bir kısıtlama yoktur. Bu kısıtlamalar, kuşkusuz ki özgürlükleri ortadan kaldırma maksatlı olarak uydurulmuş, toplumu çıkmaza sokacak, toplumlara felaket getirecek uygulamalardır. 

Kadın ve erkek, her konuda olduğu gibi iffet konusunda da eşittir. Kadına zina haram olduğu gibi erkeğe de haramdır. Ahzab Suresi‘nin 35. ayetinde, "ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar" ifadesiyle açıkça belirtildiği gibi bir kadın, ahlaklı olmak, iffetini ve ırzını korumak zorunda olduğu gibi erkek de ahlaklı olmak, iffetini ve ırzını korumak zorundadır. Ancak bunun yolu insanları kapatmak, dışarı çıkarmamak, görüştürmemek, konuşturmamak değildir. Bunun yolu, Kuran ahlakını bir ahlak biçimi olarak benimsemektir. 

 

İnsan; aklı, bilinci ve en önemlisi Allah‘ın kendisine öğrettiği ahlak ile Allah korkusu ve sevgisi ile doğruyu yanlıştan ayıran ve insan özelliğini alan bir varlıktır. Dolayısıyla bir insanın iffetli davranıp davranmayacağını belirleyecek unsur, karşı tarafın ne kadar açık giyinip, saç telinin ne kadarının gözüktüğü değil; onun Allah korkusu ve ahlakıdır. Allah bir ayette, "…Görünmezlikte kimin Kendisinden korktuğunu ortaya çıkarmak için... (Maide Suresi, 94)" şeklinde buyurarak insanları hiç kimsenin görmediği ortamlarda da deneyeceğini bildirmiştir. Dolayısıyla insanların zor kullanarak, evlere hapsedilerek, engellenerek, şiddet yolu kullanarak dini yaşamaları veya helal-haramlara dikkat etmeleri sağlanamaz. 

 

Başörtülü, başörtüsüz imanlı olduktan sonra, vatanını milletini sevdikten sonra hepsi birbiriyle aynıdır. Başörtülü hanımlar başımızın tacı. Başı açıklar onlar da başımızın tacı. İmanlı olmanın üzerinde durmak daha doğru. (ADNAN OKTAR, A9 TV, 23 Eylül 2012)

 

Peygamberimiz (sav) ve onunla birlikte olan sahabe devrin en kaliteli, en modern görünümlü ve en temiz insanlarıydı. Peygamberimiz (sav) şu an yaşasa, kuşkusuz ki bu dönemin en kaliteli insanı olurdu. İçinde bulunduğumuz dönemin en modern ve güzel kıyafetlerini giyer, en modern ve güzel evlerinde oturur, en modern ve güzel arabalarını kullanırdı. Bütün insanlar içinde seçkinliğiyle hemen fark edilirdi. Nitekim hadislerde de Peygamber Efendimiz (sav)'in kendi döneminin en seçkin ve gösterişli kıyafeti olan altın işlemeli kaftan giydiği şöyle bildirilmiştir:

 

"Üzerinde altın işlemeli bir kaftan olduğu halde çıktı ve dedi ki: Ey Mahreme! İşte bunu sana sakladım..." (Büyük Hadis Külliyatı, Cem'ul-fevaid, Min Cami'il-usul ve Mecma'iz-zevaid, İmam Muhammed Bin Muhammed Bin Süleyman, ErRudani, İz Yayıncılık/2. Baskı İstanbul 2009, Sayfa 257-261-262-265-271-272-273)

 

İnsanlar, pejmürdeliğin hakim olduğu o korkunç hayat tarzı yerine, kalitenin hakim olduğu barışçıl bir İslam anlayışı görüntüsünden etkilenirler. Bunu gördüklerinde artık korku değil sevgi duymaya başlarlar. Kuran'a uygun olan da budur. Nitekim Peygamberimiz (sav) döneminde, Peygamberimiz (sav)'in müthiş kaliteli, neşeli ve modern tavrı ve görünümü görenleri daima olağanüstü etkilemiştir. Bilinen bir gerçektir ki, Peygamberimiz (sav), yabancı elçilerle görüştüğünde üzerinde daima Bizans cübbeleri ve dönemin diğer kaliteli giysileri vardı. Yine Peygamberimiz (sav), İslam'ın halklara tanıtılması için çeşitli ziyaretlere Hz. Dıhye (ra)'ı gönderirdi. Hz. Dıhye, muhteşem yakışıklıydı ve İslam'ı tebliğ için gittiği yerlerde üzerinde daima çok pahalı ve kaliteli giysiler olurdu. Öyle ki hem görünümüyle hem de kalitesiyle Hz. Dıhye tebliğe gittiği bölgelerdeki halkı sokağa dökmüş, insanları kendisine hayran bırakmıştı. 

 

Peygamberimiz (sav)'in Müslümanların güzel giyinmeleri ve kaliteli olmalarıyla ilgili bazı hadisleri şunlardır: 

 

Ebul Ahvas'dan o da babası ra' dan: "Üzerimde dökük elbiselerle Peygamber sav'in yanına gittim. Şöyle buyurdu: 'Malın var mı?' 'Evet.' 'Hangi tür mal?' 'Allah'ın bana ihsan ettiği deve, sığır, koyun, at gibi her türlü malım var.' 'Allah sana mal vermişse onun eseri ve cömertliği üzerinde görülsün' buyurdu." (Büyük Hadis Külliyatı, Cem'ul-fevaid, Min Cami'il-usul ve Mecma'iz-zevaid, İmam Muhammed Bin Muhammed Bin Süleyman, Er-RUDANİ, İz Yayıncılık/2. Baskı İstanbul 2009, Sayfa 257-261-262-265-271-272-273)

 

Cabir ra dan: Enmar savaşına Peygamber sav ile beraber çıktık. ... Ey Allah Resulü Medine'den bir arkadaşımız vardır. Onu da hazırladık, bizim arkamızdan gelip bizi koruyor. Derken adam üzerinde yırtık iki elbise olduğu halde geldi. Peygamber (sav) onu görünce sordu: "Bu iki yırtık elbisesinden başka elbisesi yok mudur?" "Heybesinde giymesi için verdiğim iki elbisesi daha var." "Çağır da o elbiseyi giydir." Onu çağırdım, elbiselerimi giydi. Adam dönüp giderken, Resulullah şöyle buyurdu: "Ne oluyor da (yeni elbiseleri varken eskileri giyiyor) bu onun için daha hayırlı değil midir?" Adam bunu duydu ve "Ey Allah Resulü! Allah yolunda cihad ederken de mi yeni elbise giyeyim?" "Evet, Allah yolunda cihad ederken de." buyurdu. (Büyük Hadis Külliyatı, Cem'ul-fevaid, Min Cami'il-usul ve Mecma'izzevaid, İmam Muhammed Bin Muhammed Bin Süleyman, Er-Rudani, İz Yayıncılık/2. Baskı İstanbul 2009, Sayfa 257- 261-262-265-271-272-273)"

 

Allah’ın Kuran’da bildirdiği ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetinde teşvik ettiği gibi Müslüman neşelidir, şakalaşmaktan, mizahtan, eğlenceden zevk alır. Müzikten, danstan, sanattan zevk alır. Bakımlı olmak, güzel giyinmek, kaliteli olmak, temiz olmak Müslüman’ın en önemli vasfıdır.  Bugün bu kavramlar İslam’dan uzak gösterilmeye çalışılsa da bu güzel niteliklerin gerçek sahibi Müslümanlardır. 

 

Müvekkil Adnan Oktar’ın konu hakkındaki görüşlerini Sayın Dairenizin bilgilerinize arz ederiz. 03.01.2024

 

 

 

 

ADNAN OKTAR

MÜDAFİİ

AV. Mert Zorlu

Daha yeni Daha eski