YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ’NE

Gönderilmek Üzere,

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NE

DOSYA NO               : 2024/365 E.

SUNAN                      : Adnan OKTAR

MÜDAFİ                    : Av. Mert ZORLU

KONU                        : Müvekkilin, dünya boyutu ve iman boyutunu tarif ettiği dilekçesinin Sayın Dairenize sunumudur.


AÇIKLAMALAR:

Müvekkil Adnan Oktar, cezaevinde bulunduğu sürede karşılaştığı haksızlıklar ve hukuksuzlukları, yargılama sürecindeki usulsüzlükleri, daima kendi imtihanının bir parçası olarak değerlendirmiş ve bir Müslüman olarak, her samimi Müslümanın başına gelen ağır imtihanların ve haksızlıkların, kendisinin de başına gelmesini, güzellikle, sabırla ve tevekkülle değerlendirmiştir. Gerek yargılandığı mahkemelere gerekse Sayın Dairenize sunduğu dilekçelerde, olaylara iman boyutundan baktığını, dolayısıyla kendisinin de arkadaşlarının da moral motivasyonunu sağlayan yegane unsurun "Allah'a sevgi" olduğunu ısrarla belirtmiştir. Kendisini yargılayan mercilerin de, kendisinin ve arkadaşlarının yaşanan olaylara bakış açısını bilmelerini önemli görmüştür.

Müvekkilin, konuyla ilgili olarak dünya boyutu ve iman boyutunu tarif ettiği açıklamalarını içeren dilekçesini Sayın Dairenizin takdirine sunuyoruz:

İman Boyutunda Yaşamak,
Dünyanın Tüm Yükünü Ortadan Kaldıran Büyük Bir Sırdır

Yaşadığımız bu imtihan dünyasında iki ayrı boyut vardır. Bunlardan biri dünya boyutudur; diğeri ise iman boyutudur. İnsanların büyük kısmı dünya boyutunda yaşamayı tercih ederler. Çünkü dünya, renkli, ışıklı, detaylı görünümü ile aldatıcı ve oyalayıcıdır. İnsanlar, genellikle sadece beyinlerinde yaratılan, başka kimsenin göremediği, erişemediği bu dünyanın gerçekten var olduğunu zannederler. Beyinlerinde yaratılan dünyanın büyüsüne kapılır, bu renkli görüntünün akışına kendilerini bırakır, sadece birkaç elektrik sinyali vesilesi ile beyinde yaratılan bu sahte dünyanın içinde kaybolurlar. Kesin olarak bildikleri bir gerçek olan "dünyanın geçiciliği" bile, bu oyalamanın içinde akıllarına pek gelmez. Oysa istisnasız herkes, dünya hayatını mutlaka terk edecek; hatta yüz yıl sonra hatırlanmayacaktır bile.

Dünya boyutunda yaşamak, "hayatın gerçekleri" gibi sahte bir kavramı da beraberinde getirir. Hayatın gerçekleri, yazılı olmayan ama uyulması veya inanılması zorunlu kurallar bütünü demektir. Hayatın gerçeklerine göre, bir genç mutlaka 30'una gelmeden evlenmeli, alelacele çocuk sahibi olmalıdır. Hayatın gerçeklerine göre, belli bir yaştan sonra mutlaka yaşlanma başlar, kişi, inancı bu olduğu için yaşlılık fikrine kendisini bırakır ve beden de bu inanca uyum sağlar. Hayatın gerçeklerinde, kişinin kendi menfaati esastır. Menfaate göre davranmayan, akılsız ya da enayidir. Başkaları için kendini tehlikeye atmak, hayatın gerçeklerinde pek görülmüş bir şey değildir.

İnsanların büyük kısmı, kendilerini hayatın gerçeklerine göre yaşamak zorunda hissederler. Çünkü onlara, çocukluklarından itibaren öğretilen, inanmak zorunda bırakıldıkları kuralları yaşamak zorundadırlar. Bu kuralların dışına çıkan, toplumda ya aykırı bilinir ya da dışlanır.

Oysa yaşadığımız hayat METAFİZİKTİR. Bizler, sadece beyinde yaratılan bir algılar bütününü izliyoruz. Beynimize giden elektrik sinyallerini kestiğimizde, bu renkli, cıvıltılı, ışıklı hayat da bir anda YOK OLACAKTIRBeynimizdeki bu görüntülere, BİZİM DIŞIMIZDA ERİŞEBİLEN KİMSE YOKTUR. Dolayısıyla, bizim izlediklerimizi başkalarının da görüp görmediğini asla bilemeyiz. Dışarıdaki dünyayı ise HİÇBİR ZAMAN GÖRMEDİK. Biz sadece, beynimizde bize izlettirilenler ile muhatabız. Bunun dışına çıkamayız.

Dolayısıyla, dışımızda bir hayat ve bu hayatın uymamız gereken "gerçekleri" aslında YOKTUR.

Fakat beyinde yaratılan bu suni dünya o kadar inandırıcıdır ki, insanlar, diğer insanlarla ortak bir hayat yaşadıklarından emindirler. Bu nedenle de oluşturulan o suni kararlara bağımlı yaşarlar.

Benim ve arkadaşlarımın, şu an yaşadığımız imtihan dahilinde de inancımız tam olarak budur. Metafizik bir dünyanın içinde metafizik bir hayat yaşadığımızı her zaman bilerek hareket ettik. Bu nedenle de olayları hep ALLAH TARAFLI, HEP İMAN BOYUTUNDA DEĞERLENDİRDİK. Bizlere şimdiye kadar hep, "hapse gireceğine, bu kadar zorluk çekeceğine arkadaşlarınla görüşme" dendi. Bu, hayatın gerçeklerine göre bakan biri için oldukça kolay bir çözüm, son derece normal bir seçenekti. Zaten bu seçeneği değerlendirenler, bizim birbirimizi gerçekten sevdiğimizi de pek kavrayamayan kişilerdi.

Davamız bir suç örgütü davası değil, bir "dağıtma/görüştürmeme" davası olduğundan, bu talep gerçekleştiğinde gerçekten bizlere yönelik bu zulüm de sona erdirilecekti.

Ancak iman boyutunda olanlar için sevdiğini bırakmak, başkaları istiyor veya tehdit ediyor diye onunla görüşmemeyi tercih etmek çok anormal bir şeydir. İman boyutunda, sevdiğine vefasızlık ve ihanet mevzu bahis dahi değildir. İstenileni yapmamanın karşılığının hapis veya zulüm olması ise hiç önem taşımaz. Sonuçta bizler, beynimizin içinde yaratılan, tümüyle ALLAH'IN KONTROLÜNDE olan METAFİZİK DÜNYADA YAŞAYAN insanlarız. GÖRÜNTÜMÜZÜN BUGÜN HAPİS YARIN BAŞKA BİR ŞEY OLMASININ HİÇBİR ÖNEMİ YOKTUR.

Peygamberler, iman boyutunda yaşayan mübarek insanlardır. Bu nedenle de bütün hayatlarını çok sağlıklı ve dinç olarak geçirirler. Peygamberimiz (SAV)'in, Hz. Musa. (as)'ın, Hz. Süleyman (as)'ın böylesine güçlü ve sağlıklı olması, Hz. Nuh (as)'ın 950 sene yaşaması hep bundandır. Onlar, sürekli iman boyutunda yaşadıklarından, her şeyin metafizik olduğuna inandıklarından, dünya kuralları onlara işlememektedir.

Dünya boyutuna geçtiklerinde ise, bu dünyaya ait zorluklar karşılarına çıkmıştır. Örneğin Hz. Yakub (as), oğlu Hz. Yusuf (as)'ı kaybettiğini düşündüğünde üzüntüden gözlerini kaybetmiş; Hz. Yunus (as) kavmine küsüp terk ettiğinde, bir balık tarafından yutulmuştur. Ancak sonrasında, imanları neticesinde, yine iman boyutunda düşündükleri için Allah onları kurtarmış, Hz. Yakub (as), Hz. Yusuf (as)'un gömleğine kavuşur kavuşmaz gözleri açılmış; Hz. Yusuf (as) da, balığın karnından sağ kurtularak bir kıyıya ulaşmıştır. Normalde gerçekleşmesi zor görülen şeyler, iman boyutunda düşünen peygamberler söz konusu olduğunda, olur hale gelmiştir. Çünkü hayatın gerçekleri diye bir şey yoktur; her şey metafiziktir ve Allah'ın kontrolündedir. Bir işin olması için, Allah'ın "Ol" emri yeterlidir. Allah ayetinde şöyle buyurur:

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen olur. (Bakara Suresi, 117)

Bizim, yaşadığımız tüm bu olaylara, karşılaştığımız hukuksuzluk ve haksızlıklara bakış açımızın bu şekilde olduğu, daima İMAN BOYUTUNDA YAŞADIĞIMIZ ve düşündüğümüz için, ayrılmak, dağılmak, birbirimizi terk etmek gibi bir düşüncemizin hiçbir zaman OLAMAYACAĞINI tekrar burada dile getirme gereği hasıl olmuştur. Şu anda yapılan tüm zulüm girişimlerine rağmen bu kadar rahat olmamız, her başımıza geleni güzellikle karşılamamız da bundandır.

Saygılarımla, bilgilerinize arz ederim.

Adnan Oktar

Sonuç:

Müvekkilin dünya boyutu/iman boyutu konusuyla ilgili yukarıdaki açıklamalarını Sayın Dairenizin takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.27.06.2024

Adnan Oktar müdafi,

Av. Mert Zorlu

Daha yeni Daha eski