Sayın Bakanımız,
Müvekkil Adnan Oktar hakkında, halen yargılanmakta olduğu 3 derdest dosya ve Yargıtay'dan dönen ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlayacak olan ana dava dosyası bulunmasına rağmen, tümüyle savunma hakkını ihlal edecek şekilde 7 yıldan fazla bir zamandır avukat kısıtlılığı kararı uygulanmaktadır. Söz konusu kısıtlılık kapsamında müvekkil, haftanın 3 günü, sadece mesai saatlerinde avukatlarıyla görüşebilmekte, görüşleri sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmakta ve kendisine iletilen evraklara el konulmaktadır. Söz konusu kısıtlılık, bu kadar çok derdest dosyanın sanığı olan müvekkil adına çok ciddi hak ihlalleri içermeye devam etmektedir; savunma hakkını ise ciddi şekilde ortadan kaldırmaktadır.
Son olarak İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından konan kısıtlılık kararı, yine mahkemenin kendisi tarafından 6 Aralık 2024 tarihli duruşmada kaldırılmıştır. Ancak duruşmanın gerçekleştiği ve kısıtlılığın kaldırıldığı 6 Aralık 2024 tarihi GECESİ, Van İnfaz Hakimliği alelacele görev başına gelerek, kendi görev kapsamlarını aşarak ve hukuka aykırı bir şekilde, müvekkil hakkında "tutuklu olduğu dosyayı da kapsayacak şekilde" kısıtlılık kararını geri koymuştur. Sadece hükümlüler için bu kararı uygulama hakkı bulunuyorken, yapılan bu hukuksuzluktan geri adım atmamış, bu konudaki başvurularımız da yine hukuksuzca geri çevrilmiştir.
Gerçekleşen tüm bu hukuksuz uygulamaların amacı son derece açıktır. Takdiriniz olacağı üzere müvekkil, kumpasın başlangıcından beri ideolojik anlamda bir mücadele ile karşı karşıyadır ve müvekkili yıldırmak, faaliyetlerini ve etkisini durdurmak, çevresindeki insanları kendisinden uzaklaştırmak için SİSTEMATİK BİR YIPRATMA POLİTİKASININ muhatabıdır. Gerek yargılandığı mahkemeler, gerek kaldığı cezaevleri, gerekse muhatap olduğu savcılar ve hakimler, müvekkilin suçsuz olduğunu çok iyi bilmektedirler. Ancak buna rağmen bir kısmı, müvekkilin 7 yıldır muhatap olduğu psikolojik yıpratma politikasının bir parçası olarak hareket etmek zorunda bırakılmışlardır.
Dikkat edilirse, Türkiye'de HİÇBİR GERÇEK SUÇLUYA, HİÇBİR TERÖR ÖRGÜTÜ YÖNETİCİSİNE veya MAFYA LİDERİNE böyle bir uygulama YAPILMAMAKTADIR. Bu konuda isim isim izahta bulunmak tarafımızca mümkündür ama Sayın Bakanlığınız da, hukuk birimlerimiz de bu isimleri zaten gayet iyi bilmektedir. Örneğin, müvekkilin kalmakta olduğu Van Ceza İnfaz kurumunda oldukça fazla PKK yöneticisi kalmaktadır. Ancak bunların tek bir tanesi hakkında dahi savcılık tarafından talep edilmiş bir avukat kısıtlılığı söz konusu değildir. Her biri, gayet rahat ve saatlerce, istedikleri avukatla görüşebilmekte, herhangi bir denetim olmadığı için de istedikleri talimatı istedikleri kişiye gönderebilmektedirler.
Hatırlanacağı gibi müvekkil hakkındaki kısıtlama gerekçesi, "örgütü cezaevinden yönetme" gibi asılsız ve dayanaksız bir gerekçedir. 7 senedir kayıt altına alınan görüşmeler esnasında böyle bir duruma hiç rastlanmamış olmasına rağmen, aynı uydurma gerekçeyle bu kısıtlılık sürdürülmektedir. Ancak bahsini ettiğimiz söz konusu TERÖR ÖRGÜTÜ VEYA MAFYA YÖNETİCİLERİ için bu şüpheden asla BAHSEDİLMEMEKTEDİR. Oysa örneğin bir kısım PKK yöneticilerinin kendi idareleri altındaki toplulukları halen cezaevlerinden yönettikleri oldukça bilinen bir gerçektir. Onlara yönelik bir kısıtlama ihtimali akla dahi getirilmemektedir.
Bunun temel sebebi, MÜVEKKİLİN SUÇSUZ, ONLARIN İSE SUÇLU OLMASIDIR. Bir mafya yöneticisine karşı bu kısıtlama uygulanmamaktadır; çünkü bu kişinin kriminal olması caydırıcıdır. PKK veya DHKPC yöneticilerine karşı kısıtlılık ihtimalinden dahi bahsedilmemektedir. Çünkü bu kişiler, terör suçu işlemiş insanlardır ve onların bu vasfı karşısında bir tedbir getirmeye kimse yanaşmamaktadır. Ancak müvekkilin SUÇSUZ OLDUĞU, ideolojik bir dava kapsamında kendisine KUMPAS UYGULANDIĞI ve bu kumpas dahilinde HER TÜRLÜ PSİKOLOJİK YILDIRMA POLİTİKASININ MUBAH GÖRÜLDÜĞÜ çok iyi bilindiğinden, bu tedbirler alabildiğine hukuksuz şekilde ve tüm Türkiye'nin gözleri önünde müvekkile yönelik olarak uygulanmaktadır.
Şu bilinmelidir ki müvekkil, hayatı boyunca psikolojik yıldırma çabalarıyla muhatap olmuş ve hiçbirinden etkilenmemiştir. Şu anda ardı ardına ve sistematik olarak gerçekleştirilen bu uygulamalardan da etkilenmesi mevzu bahis değildir. Dolayısıyla PSİKOLOJİK YIPRATMA YÖNTEMLERİ, MÜVEKKİLE KARŞI HEP BAŞARISIZ OLMUŞTUR. Müvekkil, kaderinde olanları yaşamakta olduğunun her daim bilincindedir ve bundan dolayı da son derece mutlu ve mutmaindir. Çok defa belirttiği gibi, nihayetinde yine kaderde belirli olan günde aklanacağını ve bunu da kimsenin engelleyemeyeceğini çok iyi bilmekte ve yalnızca Allah'a güvenmektedir. Dolayısıyla, bu yöntemlerin analizini yapmamızın sebebi, bu hukuksuz uygulamalarının psikolojik bir etkisi olduğundan değil, hukuk adı altında gözlemlediğimiz bu vahim durumun farkında olduğumuzu belirtmek içindir.
Kısıtlamaların, engellerin, yasaklamaların suçlu insanlara değil de suçsuzlara uygulandığı ve sadece algı manipülasyonu ve propaganda yoluyla insanların suçlu ilan edildiği bir dönemde, gerçekten adalet isteyen insanların bu olağanüstü vahim durumu durdurmaya çalışması elzemdir. Bu konuda gereken hassasiyeti göstereceğinize inancımız tamdır. Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.07.01.2025