13 Temmuz 2024 tarihinde Sözcü TV’de yayınlanan İpek Özbey’in programında, artık son zamanların bir klasiği haline gelen gerçek dışı, çarpıtılmış, öfke ve kıskançlık dolu Adnan Oktar karşıtı yayınlarından biri daha yer almıştır. Sayın Adnan Oktar’ın, 6 yıldır kesintisiz devam eden karalama, baskı, eziyet, yıldırma politikalarına rağmen her geçen gün daha da artan bir imani sevinç, dinçlik, dirayet ve kararlılıkla hayatına devam ediyor olmasının oluşturduğu hayret, programın her dakikasına yansıdığı görülmüştür.

Öncelikle İpek Özbey ve diğerlerinin en çok zihinlerine takılan hususu izah etmek isteriz:

Sayın Adnan Oktar’ın,

  • Haksız ve hukuksuz olarak tutuklandığı ilk günden bu yana 6 yıldır tek başına kesintisiz bir tecritte tutuluyor olması,
  • Ailesinden ve avukatlarından uzaklaştırılmak için Edirne’den Erzurum’a oradan Van’a gönderilmesi,
  • Türkiye’de ne bir PKK ne bir DHKPC ne bir FETÖ ne de herhangi bir mafya yöneticisine uygulanmayan avukat kısıtlılığı uygulanması,
  • Hukuka ve usule aykırı olarak hayatının her adımının zorlaştırılmaya çalışılması,
  • Savunma yapamaması için engel üzerine engeller oluşturulması,
  • Cezaevinde sıradan bir insanın asla tahammül edemeyeceği koşullarda yaşaması

Kendisi üzerinde en ufak bir olumsuz etki oluşturmadığı gibi tam tersine hem bedenen hem ruhen hem sevgi gücü hem hayat enerjisi ve neşesi olarak kat kat iyileşmesine güçlenmesine vesile olmuştur. Gerek mahkeme salonlarında, gerekse de cezaevinde çekilen fotoğraflarında gerekse de mahkeme huzurunda yaptığı savunmalarda bu gerçek açıkça görülmektedir. Başta Özkan Mamati ve çevresindekiler olmak üzere, bir takım gazeteciler  ve bu kumpasın organizasyonunda yer alanların tamamı olmak üzere herkes bu gerçeği bizzat görmektedir. Bu gerçeği açık ve net gördükleri için de var güçleriyle ‘hayır hayır olamaz’ ruh haliyle, adeta öz kontrollerini yitirmiş şekilde programlar ve açıklamalar yapmaktadır.

            Nitekim Özkan Mamati’nin söz konusu programda ‘Adnan Oktar’ın Van’a gönderilmiş olmaktan dolayı sözde tedirginlik ve endişe yaşadığı’ yalanları da bu durumun bir yansımasıdır.

Kanal kanal dolaşıp Sayın Adnan Oktar’ın mevcut cezaevi koşullarından olumsuz etkilendiği hikayesini anlatanların Adnan Oktar’a kendilerince zarar vermek için verdikleri tüm emek, harcadıkları tüm para, geceler boyunca yaptıkları tüm gizli toplantılar, planladıkları tüm kötülüklerin hepsi Adnan Oktar’a gençlik, dinçlik, daha çok sevilme, daha şiddetli bir sevme gücü olarak dönmüştür ve dönecektir. Bu, iman edenlerin binlerce yıldır bildikleri ve yaşadıkları Allah’ın özel bir kanunudur. İman etmeyenlerin bu sırrı kavraması ise mümkün değildir. Bu sebeple de Adnan Oktar’ın bugüne kadar yaşadıklarından en ufak bir rahatsızlığı olmamış, tam tersine her zorluk gibi görünen her gelişme şükrünün ve sevincinin artmasına vesile olmuştur.

Sayın Adnan Oktar 22 Mayıs 2024 tarihinde İstanbul 1 Ağır Ceza Mahkemesi’nde katıldığı duruşmada verdiği beyanında Van Yüksek Güvenlikli KCİK’da maruz bırakıldığı hukuksuzlukları ve hak ihlallerini gündeme getirmiştir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarının anayasal bir hakkıdırDevletimiz’in ilgili kurumlarını maruz kalınan hukuksuzluklar  ve yanlış uygulamalar hakkında bilgilendirmek Özkan Mamati’nin iddia ettiği gibi herhangi bir endişe yaşanması değildir.

Sayın Adnan Oktar bu hukuksuzlukları anlatıp gerekli tedbirlerin alınmasını talep ederken defalarca yaşadıklarından zerre rahatsızlık duymadığını vurgulamakla birlikte bunun bin katı daha olsa bundan da sevinç duyacağını ifade etmiştir. Adnan Oktar’ın ruh hali hakkında merak içinde olan, dinçliğinin ve gençliğinin sırrını anlamaya çalışan, ‘bu sefer bitti’ dedikleri her seferde her yönden daha da güçlenmesini gizli bir hayranlık ve hayretle izleyen İpek Özbey ve diğerlerinin Adnan Bey’in duruşmada yapmış olduğu açıklamaların tamamını tutanaklardan okuması, Özkan Mamati’nin dizginsiz, kontrolsüz, kin ve öfkeden gözü dönmüşcesine adeta kendini kaybetmiş bir biçimde yaptığı, algı bozukluğu içeren yorumlarını dinlemelerinden daha isabetli olacaktır:

Sayın Adnan Oktar’ın Mahkemede Van Cezaevinde yapılan hukuka aykırı uygulamalara dair konuşmasının bir bölümü şöyledir:

… Dikkat ederseniz suikastlar silsilesi devam ediyor ve bütün bu suikastları organize edenler İngiliz derin devletidir, ama bana güçleri yetmedi, öldüremediler ve öldüremiyorlar dafakat işte müebbet ceza vererek, verdirterek kendilerince oyun oynayacaklarını sanıyorlarmesela 8000 yıl, 10000 yıl, ben de diyeceğim ki "ya mahvolduk, bittik" falan diyeceğiz, Savcı Bey de diyor ki, "daha hala moral motivasyonu devam ediyor" diyor. BEN ALLAH'IN KULUYUM, BENDE MORAL MOTİVASYON ASLA BİTMEZ. MORAL MOTİVASYONUMU ALLAH ŞEHİTLİKLE DURDURUR. ONUN DIŞINDA DURMAZ, BOŞ YERE BUNUNLA UĞRAŞIYORLAR, 100.000 YIL BİLE VERSELER İSLAM'A, KURAN'A HİZMET ETMEYE DEVAM EDECEĞİM, BEN BÖYLE ŞEYDEN ETKİLENMEM. BOŞ YERE İNGİLİZ DERİN DEVLETİ BU TİYATROYU OYNAMAYA DEVAM ETMESİN, HİÇBİR NETİCE ALAMAZ. NE BENİ ÖLDÜRMEYE GÜCÜ YETER, NE DE DURDURMAYA GÜCÜ YETER. HODRİ MEYDAN DİYORUM. ELİNDEN GELENİ ARDINA KOYMASINLAR, DOLAYISIYLA TÜRK DEVLETİNİ BU KONUDA OYUNA GETİREMEZLER, ASİL MAHKEMENİZİ OYUNA GETİREMEZLER…

…Baktılar ki olmuyor, bu sefer ya dediler daha elverişli bir ceza şekli var, mahkemede de çok avantajlı oluruz, nedir bu dediler. "Küçük kızlara tecavüz etti" diyelim dediler. Bu klasik daha iyi olur dediler, nasıl olacak dediler, Fırat Develioğlu'nun kızı, o çocuğu ortaya çıkarttılar. İşte bana 20 yıl önce efendim, ‘şöyle yaptı, böyle yaptı, tacizde bulundu, tecavüzde bulundu’ diye çocuğa söylettiler. Babasını mahkemeye çıkarttılar. Babasının evinde oluyormuş bu işler. Dikkat edin, Fırat Develioğlu'nun evinde, kendi evinde oluyormuş bu. Fırat Develioğlu'na Hakim soruyor, "ne diyorsun bu kızına tecavüz etmiş" diyor, "haa öyle bir şey de olmuştu efendim" diyor, bu kadar. İfadesi bu. Ondan sonra diyor ki Hakim, "şikayetçi misin", "Ben, ticari yönden zarar uğradım, o konuda şikayetçiyim" diyor. Ya bir babanın kızına onlarca yıl tecavüz edilse, baba delirir, dünyayı ayağa kaldırır, helak olur baba, yani yapmadığını bırakmaz, basını ayağa kaldırır, mahkemeleri ayağa kaldırır, her gün şikayetçi olur, yeri yerinden oynatır.  Basına çıkıyor en az 50 kere çıkmıştır, 50-100 kere gazetelere, televizyonlara çıktı, tek kelime kızıma tecavüz edildi demiyor. Oyun çünkü biliyor, yapamayacağını biliyor. Mahkeme de sormuyor diyor ki "ya sen çocuğuna nasıl tecavüz edildi, anlat" çünkü anlattığında akıl almaz çelişki olacak, her şey bozulacak, tutturamayacak… Benim bir kere İngiliz Derin Devletinden zerre miktar korkum yok. Ellerinden geleni ardlarına koymasınlar. Dokuz kere suikast yaptılar dokuz kere. Tımarhaneye göndermeye kalktılar. Mafya mensuplarını gönderdiler cezaevine, benim bulunduğum koğuşa. Yani azılı mafya mensuplarını. Adamları üzerime saldılar. Yine bir şey olmadı Allah korudu. Tımarhaneye göndermeye kalktılar. Orada delileri üzerime saldılar. Yine Allah korudu, bir şey yapamadılar. Ellerinden geleni ardlarına koymasınlar. BEN ALLAH'IN YARATTIĞININ DIŞINDA BİR KADER YAŞAMAM. YANİ ONLARIN İSTEMESİYLE BENİ ÖLDÜRMELERİ MÜMKÜN DEĞİL. BEN ALLAH'IN BANA VERDİĞİ KADER İÇERİSİNDE NE KADAR YAŞAYACAĞIM, NE YAPACAĞIM NASIL HAREKET EDECEĞİM HEPSİ BELLİ. YEDİ SÜLALE DE BİR ARAYA GELSE, BİR ŞEY YAPAMAZLAR. YANİ BOŞ YERE UĞRAŞMASINLAR.

Şu an benim gördüğüm, bildiğim, buna Türkiye'de inanan yani şu olaylara inanan, inanıyormuş gibi görünenler var. Mesela sol bir kısım yayın organlarında ünlü birkaç gazeteci var. Bunlar da çok özür dilerim yani hepsini tenzih ederim. Bunlar İngiliz Derin Devletinden maaş alan adamlar. Yani çok az bir paraya bile tenezzül eden tipler. Zaten bunların bir gelir yolu yok. Geçim kapıları yok. Sadece İngiliz Derin Devletinin verdiği paralarla geçiniyorlar. İngiliz Derin Devleti, tabi "Ben İngiliz Derin Devletiyim, para veriyorum" demiyor. Hiç alakasız bir kurum, alakasız bir kuruluş kanalı ile bunlara para veriliyor ve bunlar da aleyhimde elinden geleni ardlarına koymuyorlar. Akıllarınca kendi kafalarınca Türkiye'de kamuoyu meydana getirmeye kalkıyorlar ama üzerimize geldikçe Allah'a çok şükür, kor ateş gibi daha da parlamış, daha da güzelleşmiş oluyoruz. Daha da fikirlerim yayılıyor.

Mesela geçenlerde televizyonda mehdiyet ile ilgili bir film yapmışlar. Aleyhimde yapıyorlar kendilerince. Benim aleyhimde faaliyet yapan şahıslar beni öldürmenin yollarını göstertiyor televizyonda. Güya kendi kafalarınca. Oraya da yazmışlar, "Gerçek kişiler veya kurumlarla alakası yok." diye. Halbuki bütün basın da diyor ki, "Bu Adnan Oktar'ı anlatan bir film." diyorlar. Her yerden o yayınlanıyor. Adamlar da diyor ki "Yok alakası yok." diyorlar. Halbuki alenen belli. Orada bir seri katilin, seri bir katili kahraman gibi göstertiyorlar. Müslümanları da aklı zayıf, düşünemeyen olarak göstertiyorlar. Genç kızlar seri katillere acayip sevgi göstertiyor filmde. Fakat Müslümanlar da son derece yanlış yolda olan insanlar olarak göstertiyorlar. Bu da bir beyin yıkama çalışması. Bu da başı boş bir çalışma değil. Yani dünyanın parasını veriyorlar. Dünyanın emeğini veriyorlar. Kamuoyunu aleyhime etkilemeye çalışıyorlar ama böyle yaptıkça benim yiğit Milletim beni daha çok seviyor...

Buhari'de Müslim'de bütün açık açık Mehdi anlatılıyor. ‘Arkadaşlar bunlar yalandır mı’ diyeyim? Seksenin üzerinde alamet çıktı ve fiziki net alamet. Herkes gördü. Bunları inkar mı edeyim? Var olan şeyi söylüyorum. İsa Mesih'i de söylüyorum. Beraber olacaklarını bütün İslam alemi biliyor. Bunu inkar eden hiçbir mezhep yok. Bunları ben inkar edemem. İnancımın bir bölümü buYani Mehdiyete inanç.

Ve tabi ki güçlü ve kararlıyım. Moral, motivasyon. Boş yere uğraşmasın Sayın Savcım. Benim moral motivasyonum her zaman yüksek olacak. Arkadaşlarımın da yüksek olur. Yani bunun ikinci bir yolu olmaz. He 10 bin yıl ceza olabilir. 100 bin yıl ceza. Her şeyi Allah yaratır. Kimse kimseye ceza veremez. Mesela siz beni şu an izliyorsunuz ama ben sizin beyninizin içinde bir görüntüyüm. Mesela bir gözünüzü kapatsanız. Yandan şöyle gözlerinize bastırsanız. Benim görüntüm gider gelir. Mahkeme salonu da böyle gider gelir. Herkes beynindeki görüntüyü seyreder. Ben de sizi beynimdeki görüntüyle görüyorum. Siz de bana baktığınızda beyninizde şuur merkezi vardır. 3 milim falan. Yani mercimek kadar bir yer. Bütün görüntü orada oluşur. Ses de görüntü de orada oluşur. Siz o ufacık mercimek kadar yerde ruhumuzda yaratılır, aslında öyle bir şey de yok. Orada beni seyrediyorsunuz. Dolayısıyla hiçbir hakim, kendinden karar veremez. Allah hakimlerin hakimi. Bütün hakimleri yaratan Allah'tır. O kararları Allah verdirir. Hazreti Yusuf'a da müebbet vermişlerdi. Yattı çıktı, aslanlar gibi.asla etkilenmedi. …Dolayısıyla Müslüman ancak şehit olduğunda görevini Allah durdurur. Onun dışında Müslümanın görevinin durması diye bir şey olmaz..

… Ben Mahkemenize saygı duyuyorum

Daha yeni Daha eski