Fatih Altaylı 11 Temmuz 2024 Tarihli Yayınında Bir Kez Daha Adnan Oktar Dosyası Hakkında Hiçbir Bilgisi Olmadığını Ortaya Koymuştur

Yargıtay 1 Ceza Dairesi,

  • Anayasa Mahkemesi’nin Adnan Oktar dosyasında hak ihlalleri vardır kararına,
  • Dosyada 700’den fazla usul ve esas ihlali olmasına ve bunun tüm hukukçular tarafından bilinmesine,
  • Türkiye’nin önde gelen hukuk profesörlerinin ve Türk Ceza Kanunu’nu yazmış hocaların ‘bu dosyada kanunlara göre suç örgütü, cinsel saldırı, kara para aklama ve diğer suçların hiçbiri oluşmamıştır’ diyen bilimsel mütalaalarına,
  • İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1 Ceza Dairesi’nin tek tek dosyadaki usulsüzlükleri ve mantıksızları kanunlara göre izah eden 400 sayfalık 15.03.2022 tarihli ceza hükmünü bozma kararına rağmen

dosyanın evraklarının bulunduğu çuvalları dahi açmadan, yani dosyayı değil incelemek tek bir satırını bile okumadan hukuka aykırı bir onama kararı vermiştir.

       Başka herhangi bir dosyada bu derece çok hukuksuzluk içeren bir Yargıtay kararı verilmiş olsa, hatta bunun binde biri dahi yaşansa tüm Türkiye’nin ‘Hukuk Katliamı’ diye ayağa kalkacağı bir durumda, Fatih Altaylı ve bazı birtakım gazetecilerin hukuksuzluğa alkış tutması son derece yadırganacak bir tepkidir. Zira ‘adalet ve hukukun herkes için olması’ insanlığın, vicdanın, demokrasinin ve medeniyetin en temel ilkelerinden biridir.

       Fatih Altaylı’nın da bu temel ilkeleri esas alan bir yayın yapması kendisine daha çok yakışacaktır. Ne var ki yayın esnasından kullandığı bazı ifadeler Adnan Oktar’a karşı yersiz ve gereksiz bir öfke taşıdığını göstermektedir. Muhtemelen de bu öfkesi sebebiyle hem yanlış değerlendirmelerde bulunmakta hem de aslında dosya hakkında kulaktan duyma aslı olmayan bir takım hikayeler dışında bilgisi olmadığı da görülmektedir.

       Örneğin, yayın esnasında kullandığı ‘Türkiye aleyhine ajanlık faaliyetlerinde bulunduğu mahkeme tarafından belgelenmiş, vurgulanmış bir örgüttür’ değerlendirmesinin tek bir kelimesinin dahi bu dosyada somut karşılığı bulunmamaktadır. 2018 yılında yapılan operasyon sonrasında bu yönde çok yaygara koparılmıştır. Adnan Oktar’ın kamuoyuna açık bir şekilde, Devletin ilgili kurumlarının bilgisi ve desteğiyle, ülkemizin milli menfaatleri için bazı İsrailli yetkililerle yaptığı görüşmeler üzerinden son derece mantıksız ve çelişkili kurgular oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu konuda kurgulanan kumpas o derece acemice olmuştur, öylesine kötü  yalanlar üzerine inşa edilmiştir ki daha yerel mahkeme aşamasında bu iftira kendi kendine çökmüştür. Onlarca yalanı, iftirayı ve hukuksuzluğu bir şekilde örtbas etmeye çalışanlar bu konudaki yalanlarını ve iftiralarını örtbas edememişlerdir.

       İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16 Kasım 2022 tarihli kararıyla ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI ASKERİ VE SİYASİ CASUSLUK SUÇLAMASINDAN BERAAT ETMİŞLER, SAVCILIK MAKAMI BU BERAAT KARARINA İTİRAZ DAHİ ETMEMİŞ VE BERAAT KARARI KESİNLEŞMİŞTİR. Dolayısıyla Fatih Altaylı’nın Adnan Oktar ve arkadaşlarının güya ajanlık yaptığının belgelendiğine dair kurduğu cümlelerinin gerçeklerle hiçbir bağlantısı yoktur.

       Ayrıca Fatih Altaylı’nın hukuka ve vicdana aykırı olarak verilmiş bu Yargıtay kararından ‘sevinç duyduğunu’ söylemesi de makul ve dengeli bir değerlendirme yapma yetisinden uzaklaştığını göstermektedir. Demokratik ve medeni bir toplumda, masum olduğunu bile bile bir insana müebbete eş değer cezalar verilmesinden sevinç duyulması sağlıklı bir durum olarak nitelenemez. Adalet söz konusu olduğunda öfke, kin, hırs, intikam bir yana bırakılmalıdır. Bu tüm demokratik devletlerin anayasalarının temeli olduğu gibi evrensel ahlakın da özüdür.

       Zira eğer adaletsizlik kişisel duygular öne alınarak sıradanlaştırılırsa, bugün birinin yaşadığı haksızlığı yarın diğeri yaşayabilir ve adaletsizlik kısa sürede tüm toplumu sarabilir. O zaman da her adliyede her duruşma salonunda yer alan ‘Adalet Mülkün Temelidir’ sözüyle de hatırlatıldığı üzere toplumun düzeni, milletin birliği ve Devletin bekasının temeline dinamit yerleştirilmiş olur. Bu sebeple gazetecilerin, hukukun böylesine ayaklar altına alınmasının nasıl bir toplumsal felaket olduğunu görebilecek ve bu felaketi kendi kişisel duygularından önemli görecek ferasete sahip olmaları gerekir.

       Fatih Altaylı’nın kamuoyu tarafından çok yakından bilinen, kimi zaman başörtülü hanımları kimi zaman toplumun bir başka kesimini hedef alan üslubundan muhakkak ki kendisi de sonrasında yaptığı vicdani değerlendirmede mahcubiyet duyuyordur. Gazetecilik mesleğinin ve insani vicdanın gereği olan halkı doğru bilgilendirmek ve saygıya uygun olmayan üsluptan sakınmak gibi vasıfların tüm basınımız tarafından titizlikle uygulanması ülkemizin aydınlık, huzurlu, özgür, demokrat ve adil geleceği için çok hayatidir. Unutmamak gerekir ki gerçek dışı, sansasyonel, hakaretler içeren yorum ve haberlerin bunları yapanları mahcup etmek dışında kıymeti harbiyesi bulunmamaktadır.

Adnan Oktar, Türkiye’deki hukuksuzluklarla ilgili olarak dikkate alınması gereken en önemli ahlaki ve vicdani kriterin, Allah’ın sözü olan Kur’an-ı Kerim’de olduğunu hatırlatmaktadır:

Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)

Kamuoyunun bilgilerine bilvekale sunarım

Daha yeni Daha eski