TV 100 TELEVİZYONU MUHABİRİ DEVRİM TOSUNOĞLU’NUN SUNDUĞU ÖZEL DOSYA İSİMLİ PROGRAMDA YER ALAN ASILSIZ İDDİALAR HAKKINDA TEKZİPTİR
Fırat Develioğlu, Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılanmakta oldukları kumpas davasının husumetli müştekisidir. Fırat Develioğlu, geçmişte 12 yıl boyunca Adnan Oktar ve arkadaşlarının oluşturduğu camiada bulunmuş, ardından ayrılmıştır. Eski eşi Zeynep Yalçın’ın Adnan Oktar’a ve camiaya olan yakınlığı ile sevgisini ve ayrıca kendisinden boşanmasını bir türlü sindirememiştir. Fırat Develioğlu kişisel hırsları ve husumeti yüzünden kendi kızını bile telkinleriyle bu davanın bir parçası haline getirmekten çekinmemiştir.
Furkan Sezer ise, önceki tecrübeleri yetersiz olmasına rağmen 2017 yılında Mustafa Çalışkan tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğüne atanmış, hemen akabinde müvekkil ve arkadaşlarına yönelik teknik takibi başlatarak, 2018 yılında operasyonu yürütmüştür. Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik polis operasyonuyla ilgili görevi sonlandığında ise, yine kendi ifadesiyle Kilis’e sürülmüştür.
Furkan Sezer bu durumu bir türlü kabullenememiş ve görevden el çektirilmesinin sebebinin nedense müvekkil ve arkadaşları olduğu kuruntusuna kapılmıştır. Buna dair herhangi bir delili olmadığı gibi, müvekkil ve arkadaşlarının böyle bir imkanı veya etkisi olmadığı da ortadadır.
Yayında geçen gerçek dışı itham ve iftiralar ile çelişkili beyan ve açmazlara ilişkin cevaplarımız ise şöyledir;
BİRİNCİSİ :
Yayındaki iddiaların aksine, ne A9 Televizyonu ne de “Üsküdar’daki malikanesi” olarak yayında geçen Kandilli’deki villa müvekkile ait değildir. Ayrıca müvekkilin başkaca herhangi bir şirket ortaklığı da olmadığı gibi üzerine kayıtlı tek bir ev, arsa, daire, tarla, araba ya da malı da yoktur.
Ancak müvekkil, gösterişli ve kaliteli görünümün bir Müslüman için önemli olduğunu, bu konuda da Kuran'ı rehber aldığını ve bunu Allah’ın Kuran’da tarif ettiği bir tebliğ metodu olarak gördüğünü de önemle belirtmektedir.
Müvekkilin, gösteriş ve kaliteyi bu dünyevi unsurlara değer verdiği için değil, bunların her zaman İslam'ın önemli bir tebliğ metodu olduğu için tercih ettiğini ve bu şekilde geniş kesimlere İslam'ı tebliğ edip, İslam'ın gerçek kalite anlayışını anlatabildiğini beyan ettiği detaylı bir dilekçesini de aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
https://iddialaracevaplar.blogspot.com/2024/06/gosteris-ve-kalitenin-etkili-bir-teblig.html
İKİNCİSİ :
Müvekkil Adnan Oktar’ın 2018 senesindeki polis operasyonu esnasında güya yeşillikler arasındaki gizli bir tünel ya da kapıdan kaçtığı iddiası da açık bir yalandır. Müvekkil mahkeme huzurundaki ifadesinde de açıkladığı gibi, OPERASYON GECESİ BAZI KESİMLERİN ŞOV YAPMA HEVESLERİNİ KURSAKLARINDA BIRAKMAK İÇİN, BULUNDUĞU EVDEN AYRILARAK DIŞARIDA KENDİSİ TESLİM OLMA KARARI ALMIŞTIR.
Bu sebeple müvekkil, yanında birkaç arkadaşıyla birlikte sahil yoluna açılan, misafirlerin de ev sahibinin de sıkça kullandığı EVİN ALT KAPISINDAN yürüyerek çıkış yapmıştır. Çıkış yapılan bu kapı da kapıya inen yol da gizli, saklı veya özel bir yol değildir. Ayrıca;
- Basına yansıyan video ve fotoğraflardan da görüleceği üzere ORTADA HERHANGİ BİR GİZLİ GEÇİT, TÜNEL VS YOKTUR. Bu alan, evden sahildeki ana kapıya inen bahçe merdivenleridir.
- Bu kapı aynı zamanda EVİN RESMİ KAPISIDIR ve üzerinde evin numarası yazDolayısıyla PTT, elektrik, su gibi kurumlar ve benzeri resmi tebligatlar bu kapıdan yapılmakta; evin çalışanları ve misafirler ile aynı bahçede ikamet eden mal sahibi ve ailesi de bu kapıdan giriş çıkış yapmaktaydılar. DOLAYISIYLA BURASI KULLANILMAYAN GİZLİ BİR GEÇİT KAPISI DEĞİL, SON DERECE İŞLEK BİR TRAFİĞİN OLDUĞU EVİN RESMİ KAPISIDIR.Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları özellikle de güzel havalarda bu kapıyı zaten sık sık kullandıklarını beyan etmektedirler.
- Her ne kadar bazı TV yayınlarında görüntüyü hızlandırmak gibi çocukça yöntemlere başvurularak farklı bir imaj vermeye çalışılsa da, GÖRÜNTÜLERİ İZLEYEN HERKESİN AÇIKÇA GÖRDÜĞÜ ÜZERE ORTADA HERHANGİ BİR KAÇIŞ EMARESİ AKSİNE OLDUKÇA SAKİN, OLAĞAN VE SIRADAN BİR ŞEKİLDE EVİN SAHİL YOLUNA AÇILAN ALT KAPISINDAN ÇIKIŞ YAPILDIĞI açık şekilde görülmektedir. Müvekkil ADNAN OKTAR ELLERİ CEBİNDE, ADETA GEZİNTİYE ÇIKMIŞ SAKİNLİĞİNDEKİ BİR YÜRÜYÜŞÜYLE EVDEN AYRILMAKTADIR.Yani ortada bir kaçış olmadığı çok aşikardır.
- Polis operasyonu olduğunu haber aldığında evden Vatan’daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gitmek üzere yola çıkan müvekkil, araçta ön koltukta oturmuş, yolda birçok kişiyle göz göze gelmiş, selamlaşmış; kaçmak gibi bir niyeti olmadığından arabanın içinde saklanma ihtiyacı da hissetmemiştir. Araçta ön koltukta oturarak, insanlarla iletişim kurarak, selamlaşarak bir kaçma, gizlenme, saklanma olmayacağı da açıktır.
- Ayrıca benzer yayınlarda iddia edildiği gibi sözde kaçmaya çalışırken yanlışlıkla telefon kullanıp yerlerinin tespit edilmesine sebep olunması diye de bir şey de Tam tersine arabaya bindikleri andan polisle karşılaştıkları ana kadar çok sayıda telefon görüşmesi yapmışlardır. Hatta yolda Ahmet Hakan gibi birçok gazeteciyi arayarak basını bilgilendirmişlerdir. Kuşkusuz kaçan, saklanma niyetinde olan biri, önce telefonunu kapatır, arabanın içinde de gizlenir. Ancak müvekkil Adnan Oktar kesinlikle gizlenmemiştir, müvekkilin amacı evin dışında bir yerde polise teslim olmaktır.
- Müvekkil Adnan Oktar’ın o gün yanında olan, Didem Ürer Hanım üzerini değiştirmek istediği için önce Didem Hanımın ablasının Maslak’taki evine gitmişlerdir.Sitenin güvenliği her ikisini de görmüş, selam vermiştir. Yine görüldüğü gibi bir saklanma veya kaçma durumu mevzu bahis değildir.
- Bütün bunların yanı sıra söz konusu görüntüler BASINA BUGÜN SERVİS EDİLMİŞ YENİ GÖRÜNTÜLER DE DEĞİLDİR. Bu görüntüler 11 Temmuz 2018 tarihinden bu yana, müvekkil ve arkadaşları aleyhinde bir algı oluşturmak amacıyla sık sık ekrana getirilen ve hiçbir kaçış emaresi içermedikleri halde her seferinde kaçış videosu olarak lanse edilen eski görüntülerdir.
- Ortada bir kaçışın olmadığını TV 100 TV muhabiri Devrim Tosunoğlu ile birlikte yayına katılan Fırat Develioğlu ve Furkan Sezer de elbette çok iyi bilmektedirler. Ancak toplumda infial yaratmanın yolunun, bilindik konuları bir galeyan içinde manipüle ederek sunmaktan geçtiğini de bildiklerinden, 6 yıllık bu görüntüleri sanki yeni bulunmuş bir şeymiş gibi ve “kaçış videosu”adı altında açık bir yalanla paylaşmaktan da çekinmemektedirler.
ÜÇÜNCÜSÜ :
Fırat Develioğlu’nun EN BÜYÜK ÇELİŞKİSİ, Ne Geçmişte Ne Dava Sürecinde Ne De Röportajlarında Kızına Yönelik Sözde İstismardan TEK KELİME DAHİ BAHSETMİYOR OLUŞUDUR.
Adnan Oktar davasının sözde mağdurlarından Dilara Aktunç, Fırat Develioğlu’nun kendi ÖZ KIZIDIR. Şu anda 34 yaşında, evli ve çocuklu olan Dilara Aktunç, Adnan Oktar'a yönelik isnatlarla davada müşteki olmuş, 1997-2007 yılları arasında birden fazla kere sözde cinsel istismara uğradığını iddia etmiştir. 21 yıl boyunca susmuş ve normal bir hayat sürmüş; ardından 2018 yılında aniden hiçbir somut delile dayanmayan, tek bir tanığı dahi olmayan bir şikayetle ortaya çıkmıştır.
Fırat Develioğlu'nun kendi ifadelerine göre camiadan ayrıldığı yıl 2000 yılıdır. Yine kendi beyanlarına göre o tarihe kadar da sözde örgütün İKİNCİ ADAMI KONUMUNDADIR. Dolayısıyla, böylesine nüfuzlu olmanın bir getirisi olarak, sözde örgüt içerisinde tabir yerindeyse uçan kuştan bile haberi olması gerekmektedir. Buna göre;
Dilara Aktunç'un sözde istismara uğradığını iddia ettiği tarihler, FIRAT DEVELİOĞLU’NUN CAMİA İÇERİSİNDE BULUNDUĞU TARİHLER VE SONRASIDIR. Yani Fırat Develioğlu camiadan ayrılıp gitmiş, fakat kızı görüşmeye devam etmiştir.
Şayet ortada iddia edildiği gibi cinsel saldırıların yaşandığı bir örgüt olsa, o örgüt içindeki HER ŞEYDEN HABERDAR OLAN BİR BABANIN, KIZINI BÖYLE BİR ORTAM İÇİNDE BIRAKIP GİTMESİ ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Açıktır ki, Fırat Develioğlu, ayrılırken, kızının yaşamakta olduğu ortamda güven içinde olduğunu çok iyi bilmektedir.
Bütün bunları teyit eden EN ÖNEMLİ HUSUS ise Fırat Develioğlu’nun,
* Ne 21 yıllık sürenin HİÇBİR AŞAMASINDA,
* Ne yargılamanın HİÇBİR AŞAMASINDA,
* Ne de katıldığı televizyon programlarının HİÇBİRİNDE kızının sözde istismarından TEK KELİME DAHİ BAHSETMEMİŞ ve BAHSETMİYOR oluşudur.
Bu konuya ilişkin daha detaylı örnek ve açıklamalarımızı aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz.
https://adnanoktar-bulten2.blogspot.com/2024/07/haberturk-tv-gece-hatt-program-sunucusu.html
https://adnanoktarbulten.blogspot.com/2024/03/frat-develioglunun-oz-kz-musteki-dilara.html
DÖRDÜNCÜSÜ :
FIRAT DEVELİOĞLU ÇIKTIĞI HER TV PROGRAMINDA ADNAN OKTAR’IN İZOLE EDİLMESİ VEYA ÖLDÜRÜLMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEYEREK SUÇ İŞLEMEKTEDİR
Fırat Develioğlu bu sözlerle hem müvekkilin kişilik haklarını ağır ihlale uğratmakta; hem de Adnan Oktar’a karşıhalkı alenen nefret ve düşmanlığa tahrik etmek suçunu işlemektedir.
Ayrıca bunu yaparken, gerçek dışı bir iddiada bulunmakta; “imha edilmesi” ve “izole edilmesi” gerektiği iddiasını güya Dr. Kriton Dinçmen’in, yıllar önce gazeteci Kadir Çelik’in Objektif isimli programındaki röportajında söylediğini iddia etmektedir.
Fırat Develioğlu, Dr. Dinçmen’in vefat etmesini fırsat bilip, onun adına yalan söylemektedir. Nitekim söz konusu programın arşiv görüntüleri incelenmiş olsa, Dr. Dinçmen’in Adnan Oktar için bu tür ifadeleri olmadığı ve Fırat Develioğlu’nun yalan söylediği hemen görülecektir.
Dolayısıyla sorumlu yayıncılık ilkesi gereğince gösterilmesi gereken asgari özenin, Fırat Develioğlu’nun mesnetsiz iddialarına olduğu gibi inanıp yayınlamayı değil, basit bir arşiv araştırmasıyla yalan olduğu kolayca anlaşılabilecek bir konunun önceden teyit edilmesini gerektirdiği açıktır.
BEŞİNCİSİ :
Müvekkil Adnan Oktar’ın emrinde güya bir troll ordusu olduğu ve bunları güya müvekkilin cezaevinden yönlendirdiği iddiaları da açık bir yalandan ibarettir.
Gerek Fırat Develioğlu gerekse Furkan Sezer sosyal medyada bazı hesapların sözüm ona kendilerini ve bazı müştekileri karalayan paylaşımlar yaptıklarını; bunları da güya Adnan Oktar’ın ceza evinden yönlendirdiğini iddia etmektedir. Ancak bu iddia da Fırat Develioğlu ile Furkan Sezer ikilisinin tıpkı diğer iddia ve ithamları gibi gerçek dışıdır.
Her şeyden önce Adnan Oktar’a avukat görüş kısıtlığı uygulanmaktadır. Bu kapsamda Adnan Oktar’ın avukatlarıyla her görüşmesi SESLİ ve GÖRÜNTÜLÜ OLARAK KAYIT ALTINA ALINMAKTA ve ayrıca odada hazır bulunan bir infaz memuru da TÜM GÖRÜŞMELERİ BİZZAT DİNLEMEKTEDİR. Dolayısıyla Adnan Oktar’ın kısıtlılık altında böyle bir talimat vermesi elbette ki mümkün değildir.
Kaldı ki söz konusu bu hesapların Adnan Oktar’ı savunur görüntüsü altında aslında Adnan Oktar ve arkadaşlarına zarar verdiği aşikardır. Bu sebeple müvekkil adına tarafımızca savcılığa defaatle suç duyurusunda da bulunulmuş; bunları yapanlar her kimse yakalanmaları ve bu tip hesapların kapatılmalarının sağlanması talep edilmiştir. Ancak halen daha söz konusu hesaplar bahane edilerek Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik yeni tedbirler uygulanmakta ve suç isnatları üretilerek tekrar tekrar tutuklanmalar yapılabilmektedir. Bu durumun ne derece haksız ve hukuka aykırı olduğuysa aşikardır.
ALTINCISI :
Uzunca bir süredir dile getirilen ve yalan olması sebebiyle adeta şehir efsanesine dönüşen bir diğer iftira ise “2018’deki operasyon esnasında GÜYA DİJİTAL BİR ARŞİV” ele geçirildiği masalıdır. Nitekim bu masal, yalan olduğunu bizzat kendisi de bilmesine rağmen Furkan Sezer tarafından TV 100’deki yayında da dile getirilmiştir.
Furkan Sezer, klasik taktiği olan laf kalabalığı arasında “güya 2018 senesinde fişlemelerin olduğu gizli çekilen görüntülerden oluşan dijital bir arşiv ile imzalı boş kağıtların ele geçirildiği” iftirasını da yinelemiştir.
Kanaatimizce, karşısında nasılsa her dediğine inanan ya da -yalan söylediğini bilmelerine rağmen- sırf müvekkil ve arkadaşlarına besledikleri ideolojik husumet sebebiyle bu yalanlarını sanki gerçekmiş gibi kamuoyuna anlatmayı tercih eden gazeteciler olmasını kendince fırsata çevirmek istemiştir.
Gerçekte ise bu sözde “şantaj kasetleri” ve “dijital arşiv” hikayeleri hiçbir delile dayanmayan, gerçek dışı iddialardan ibarettir. Bunlar, uzun yıllardan bu yana Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaş camiasını karalayıp aleyhlerinde olumsuz kamuoyu algısı ve infial oluşturmak, devlet ve emniyet görevlilerini yanlış yönlendirmek, hükümet yetkilileri ve siyasiler ile aralarını açıp bozmak gibi kirli ve art niyetli girişimlere malzeme yapılmak amacıyla çeşitli dönemlerde gündeme getirilmektedir. Ancak bugüne kadar tek bir şantaj kaseti veya herhangi bir kişiye yönelik Müvekkil veya arkadaşları tarafından şantaj yapıldığına dair tek bir kayıt veya görüntü bulunmamıştır.
Eğer ki gerçekten şantaj amaçlı tek karelik bir görüntü mevcut olsa, bu görüntüler 200’den fazla adrese, bir gece ansızın ve eş zamanlı gerçekleştirilen polis operasyonu esnasında muhakkak ele geçirilirdi. Hemen ardından ise polis kamerası görüntülerine dahi ulaşabilen bir kısım medya kuruluşları zaman kaybetmeksizin bu görüntüleri aralıksız olarak yayına sokar; günler, haftalar hatta aylar boyunca ve yargılamanın her önemli aşaması öncesinde tekrar tekrar bunları yayınlarlardı.
Kaldı ki ORTADA BİR ŞANTAJ YA DA ŞANTAJ KASEDİ BULUNMADIĞI dosyadaki şikayetçilerin avukatları da açık ve net olarak bilmektedirler. Bir kısım şikayetçilerin vekili olan Av. Celal Ülgen, 17 Mart 2021 tarihinde katıldığı Artı TV’deki bir programda “ORTADA NE BÖYLE BİR KASET NE DE BİR ARŞİV OLMADIĞINI” ŞU SÖZLERLE İTİRAF ETMİŞTİR:
SUNUCU FATİH YAPICI:
SAYIN ÜLGEN, DAVA ÖNCESİ MEŞHUR BAHSEDİLEN BİR MÜSTEHCEN GÖRÜNTÜLERDEN OLUŞAN BİR ARŞİVDEN BAHSEDİLİYORDU. BU ARŞİVDE DE ÖYLE İSİMLERİN OLDUĞU SÖYLENİYORDU Kİ, İŞTE YARGIDA, BÜROKRASİDE, İŞ DÜNYASINDA, SANAT CAMİASINDAN KİŞİLERİN. Bu arşiv sayesinde de birçok noktada farklı farklı işlerini yürütebildiği bürokratları, yüksek yargıyı, yerel yargıdaki hakimleri, savcıları da bu arşiv sayesinde yola getirdiği söyleniyordu. Bu arşivin izine yargılama sırasında rastlandı mı?
Av. CELAL ÜLGEN:
BİLDİĞİM KADARIYLA BÖYLE BİR İZE RASTLANMADI. BENİM BİLDİĞİM KADARIYLA BÖYLE BİR ŞEY ORTAYA ÇIKMADI.(17 Mart 2022, Artı TV)
YEDİNCİSİ :
Yayında muhabir Devrim Tosunoğlu ile Furkan Sezer tarafında dile getirilen bir diğer gerçek dışı iddia ise “güya müvekkilin 40 günde 500 defa avukatla görüştüğü” iftirasıdır.
Müvekkile husumetli çevreler tarafında daha önce de birçok kez dile getirilmiş olan bu gerçek dışı iddianın amacı ise; avukatları medya yoluyla tehdit edip korkutarak müvekkili bırakmalarını sağlamak ve müvekkilin savunmasını akamete uğratabilmektir.
Nitekim bu linç, karalama ve iftira kampanyasını organize şekilde yürüten bir ekibin müvekkile ideolojik olarak karşıt olan TV kanallarına çıkıp, aleyhte propaganda yaparak, asılsız itham ve çirkin iftiralarda bulunmasıyla başlayan süreç, tek yanlı bir iftira ve karalama kampanyasına dönüştürülmüştür. ANCAK GERÇEKLER ELBETTE ÇOK FARKLIDIR.
Müvekkil Adnan Oktar’ın Erzurum’daki Dumlu Cezaevinde gerçekleştirdiği avukat görüşlerine ilişkin Dumlu 1 No.lu YGCİK yönetimi tarafından hazırlanan ziyaret raporuna bakıldığında,
- Müvekkilin 1 AY İÇİNDE HEP AYNI 5 AVUKATLA görüşme yaptığı;
- FARKLI 5 AVUKATIN DA BİRKAÇ KEZ görüş yaptığı,
- Yani MÜVEKKİLİN TOPLAMDA SADECE 10 (ON) AVUKATLA görüşme yaptığı kolayca görülecektir.
Raporda 339 satır görünmesinin sebebiyse, avukatların görüş için cezaevine her giriş ve çıkışının ayrı ayrı kaydedilmiş olmasıdır.
Avukatlar görüşler sırasında yemek yemek, ihtiyaçlarını karşılamak, mola vermek, diğer işleriyle ilgilenmek veya acil olan dilekçeleri sunmak, adliyeye gitmek gibi sebeplerle görüşmeye ara verip, tekrar geri geldiklerinde, cezaevi her seferinde yeni kayıt açmaktadır. Bu her kayıt, husumetli kişilerce sanki farklı bir avukat görüşmesi gibi yansıtıldığı için, müvekkil sanki 339 avukatla görüşmüş algısı oluşturulmuştur.
SEKİZİNCİSİ :
Yayında sanki bir suçmuş gibi dile getirilen bir diğer iddia ise, müvekkilin görüşme gerçekleştirdiği avukat sayısının 83 olduğu ve bu avukatlarının 63’ünün kadın olduğudur.
Müvekkille görüşmeye gelen avukatların çoğunun kadın olmasının savunma kapsamında görüşme yapılmadığına dair bir gerekçeymiş gibi gösterilmesiyse HEM HUKUKA, AKLA ve MANTIĞA AYKIRI HEM DE CİNSİYETÇİ bir yaklaşımdır.
Öncelikle müvekkil ile görüşmeye gelen avukatların tamamına yakını müvekkilin vekaletli avukatlarıdır. Ayrıca listede yer alan avukatlar, müvekkilin 2018 yılındaki polis operasyonundan bu yana davasını takip eden, dosyada tecrübeli avukatlar olmaları sebebiyle uzun süreli ve sık görüşler yapmaktadırlar.
Ayrıca müvekkilin sadece tek bir dava dosyası değil, şu an açık olan 100’e yakın (sanık veya müşteki olarak bulunduğu) dosyası bulunmaktadır. Tüm bu dosyalarda yer alan evrak hacmi çok fazladır, milyonları bulan sayfa evrak söz konusudur. Kaldı ki bu iddialar ortaya atıldığı esnada müvekkilin yargılanmakta olduğu ana dava da Yargıtay aşamasında olup son iki hafta içinde müvekkil hakkında iki ayrı iddianame daha hazırlanmıştır.
Dolayısıyla toplamda milyonlarca sayfalık dava dosyalarının incelenmesi ve savunma hazırlanması gibi konuların uzun zaman alacağı da ortadadır.
Bunların dışında tıpkı bu tekzip duyurumuza konu sözde haber gibi müvekkil hakkında her gün sosyal medyada ve basında onlarca gerçek dışı habere yer verilmektedir. Bunlar için hazırlanan tekzip ve şikayetler için de müvekkilin avukatlarıyla görüşmesi gerekmektedir.
Sadece Yargıtay aşamasındaki ana dava dosyasına müvekkil adına giren dilekçe sayısı dikkate alındığında dahi, yapılan görüşmelerin savunma kapsamında olduğu açıkça görülecektir.
Kadın avukatların oranından yola çıkarak, savunma kapsamında görüşülmediği sonucuna varmak, SON DERECE CİNSİYETÇİ ve GERÇEKLERLE BAĞDAŞMAYACAK BİR ÇIKARIMDIR. Kadın ve erkek avukatların yetenek, bilgi ve tecrübe açısından cinsiyetlerine göre birbirlerinden bir farkı olmayacağı açıktır. Kaldı ki müvekkille en sık görüşen, VEKALETLİ 4-5 hanım avukatı da, müvekkilin dosyalarında tecrübeli ve özellikle ana dava dosyasına hakim olan avukatlarıdır.
Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız...