Adnan Oktar'ın, haksız adalet anlayışının sakıncalarını tarif ettiği açıklamasını kamuoyunun dikkatine sunuyoruz:
Ülkemizde son günlerde halkımızın nezdinde ciddi bir zafiyet yaşayan hukuk sisteminin bu derece sorgulanmasının en önemli sebeplerinden biri, bir kısım adalet taraftarlarının gerçek bir adalet arayışında olmamalarıdır. Bu konuda farklı fraksiyonlardan görüş bildiren çeşitli kişiler, şaşırtıcı bir şekilde sadece kendilerine adalet arayışı içine girmişlerdir. Kendilerinin veya fikirdaşlarının başlarına bir sorun geldiğinde demokrasi ve adalet savunuculuğunu canla başla yapan bu kişiler, kendilerinden olmayanlar söz konusu olduğunda, onu, arenanın ortasına atılmış suçlu gibi harcamakta ve yok saymaktadırlar. Onu arenanın ortasına atanlar, yargısız infaz ettikleri bu kişinin suçlu çıkarılması için gerekli propagandayı yapmakta, arenadaki izleyiciler de galeyana gelerek, meydandaki bu kişinin infazını büyük bir coşkuyla desteklemekte ve alkışlamaktadırlar. Ülkemizde acı bir şekilde, kendinden olmayanı harcamak bu kadar kolay hale getirilmiştir.
Kendi başlarına bir sorun geldiğinde ülkedeki adaletsizlikten yakınan, kendilerine adalet için canla başla çaba harcayan, basında adaletin gerekliliği konusunda demeçler veren, tanıyıp bildikleri tüm kurumları bu uğurda harekete geçiren söz konusu kişiler, kendilerinden olmayana uygulanan adaletsizliği alabildiğine desteklemekte, hatta bu konuda akıl almaz derecede acımasız olabilmektedirler. Kendilerinden olmayanlara karşı adaletsizliğin sonuna kadar uygulanmasını pervasızca isteyebilmektedirler. Bir kişinin, suçsuz yere ceza aldığını, suçsuz yere hapis yattığını bile bile, bu haksız uygulamayı göklere çıkarmakta; hatta o kişinin daha fazla ceza alması, cezaevinden hiç çıkmaması için ellerinden geleni yapabilmektedirler. Bir yanda kendilerini adalet ve demokrasinin en büyük savunucusu gibi gösterirlerken, bir yanda başkalarının yok olmasını isteyen acımasız ve adaletsiz kişilere dönüşebilmektedirler.
Bununla kalmamakta, hitap ettikleri kesimlere, hatta bütün kamuoyuna yönelik çeşitli kampanyalar başlatmakta, basını galeyana getirmekte, istemedikleri kişileri tutuklatmak, ceza almalarını sağlamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. SAHTE HUKUKU, istemedikleri hukukçuları sindirmek, istemedikleri siyasetçileri yasaklamak, istemedikleri başarıları durdurmak için kullanmaktan çekinmemektedirler.
İstedikleri nasıl bir adalettir ki, kendilerine ayrı, kendilerinden olmayana ayrı uygulanacaktır? BAŞKASINA YOK SAYILAN BİR ADALET, KUŞKUSUZ Kİ ADALET DEĞİLDİR. Böyle bir sahte adalet, o ülkenin insanlarını ezip yok etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Kişi, başkalarının hakkının yendiğini bile bile, o sahte adalete nasıl güven duyacaktır? Bugün kendisini kayıran sahte adaletin, yarın kendisini ateşe atmasından nasıl güven içinde olabilir? Bunun mümkün olmayacağı açıktır.
Sahte adalet, bugün bazı çevrelerin işine gelse de, kısa bir zaman sonra mutlaka onları da yıkıp yok eden bir bela şeklini alır. Bu kişilerin başkalarına adaletsizlik için kullandıkları yollar, provoke ettikleri kamuoyu, taraflarına aldıkları basın, kendi yanlarında gördükleri hukukçular, birdenbire KENDİ ALEYHLERİNE hareket etmeye başlarlar. Ortada SIĞINILACAK GERÇEK BİR ADALET DE OLMAYINCA, artık HAK ARAMAK İÇİN HİÇBİR YOL KALMAMIŞ OLUR. Çünkü HAKKANİYETİ GETİRECEK OLAN ADALET, ASLINDA KİŞİNİN KENDİ ELLERİYLE YOK EDİLMİŞTİR.
Şu an bazı kesimler günü kurtarma peşinde olsalar da, kendilerini kayırıp başkalarına adaletsizlik istediklerinde, istemediklerini yok etmek için sahte hukuku kullandıklarında, bu devranın dönüp dolaşıp kendilerini bulmasının an meselesi olduğunu da bilmelidirler. İşte bu nedenle, "bir şey olmaz" diye düşünmeyi bırakıp, acilen bu ürkütücü zihniyeti terk etmeleri gerekmektedir. Kendi peşlerinden sürükledikleri bir kısım basını ve kamuoyunu, VİCDANSIZ KİTLELERE DÖNÜŞTÜRME EYLEMİNE SON VERMELİDİRLER. Kendileri için adalet isterken, kendilerinden olmayanlar için de adalet peşine düşmeli, her şartta, her daim, herkesin hakkını savunan üstün bir hukuk ve demokrasi arayışı içinde olmalıdırlar. Ancak o zaman bu ülkede güven içinde yaşayabilirler. Hukuka güvenebilmenin güzelliğini tadabilirler. Dayanaklarının sahte ve çürük olmadığına, hukuk devleti kavramının sapasağlam ve devrilmez olduğuna güvenebilirler. Başkalarının da kendilerinin de haklarının yenmediği bir ülkede korkularından ve tedirginliklerinden arınabilirler.
Bu, şu anda ülkemiz için en büyük ihtiyaç, büyük bir gerekliliktir. Adalet, başkaları için sağlanamayacaksa, onun adı adalet değildir. Demokrasinin ve adaletin gerçek savunucusu olmanın yolu, asıl olarak başkaları için de adalet isteyebilmekten geçer. Şu bilinmelidir ki, birilerine haksızca eziyet veren sistem, kaçınılmaz olarak ve mutlaka herkes için eziyete dönüşecektir.