HAKAN URAL’IN 26 EYLÜL 2024 TARİHLİ YAYINI HAKKINDA TEKZİPTİR

26 Eylül 2024 tarihinde yayınlanan Neler Oluyor Hayatta isimli programda Hakan Ural, müvekkil Adnan Oktar ve yargılandığı dosya hakkında bazı yorumlarda bulunmuştur. Hakan Ural bu konuşmasında bazı kişileri, "müvekkil Adnan Oktar aleyhine konuşturmaya çabaladığı" itirafında bulunmuştur. Ancak, kime başvursa herkesin ortak kanaatinin müvekkilin bir gün mutlaka beraat edeceğine inanmaları olduğunu da dile getirmiştirHakan Ural bu ortak kanaati her ne kadar şaşılacak bir durummuş gibi lanse etmeye çalışsa da aslında kendisi de, Adnan Oktar Davası dosyasında suç olmadığını ve kanunlara uygun bir şekilde yargılama yapıldığında Adnan Oktar ve arkadaşlarının beraat edeceğini bilmektedir. Yayınlarındaki yorumlarından son derece zeki ve olayların arka planını görebilen bir insan olduğu anlaşılan Hakan Ural’ın Adnan Oktar Davası dosyasındaki kumpasın nasıl işlediğini fark etmiyor olması imkansızdır.

Bu dosyadaki sözde mağdur ve müşteki olan tüm genç kızlar zorla, dayatmayla, korkutmayla müşteki yapılmış ve müvekkil aleyhine konuşmaya mecbur edilmiştir. “Müşteki olmazsan sanık olursun” dayatmasına boyun eğenler bir yığın yalan ve iftiranın altına imza atarken bu dayatmaya boyun eğmeyenler yaklaşık 7 yıldır haksız yere cezaevinde tutulmaktadır. Nitekim İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmalar esnasında güya mağdur olan genç kızlardan biri (M.B), emniyette bu iftiraları anlatması için baskı gördüğünü söyleyip sanıklardan hiçbir zarar görmediğini açıklar açıklamaz hakkında tutuklama ve yakalama kararı çıkmıştır. Doğruyu söyleyenin maruz kaldığı bu hukuk dışılık doğruyu anlatmayı düşünenlere de bir göz dağı olmuştur.

Hakan Ural’ın dosya hakkında tek taraflı bilgilendirilmiş olduğundan bu ve benzeri durumlardan haberi olmadığı kanaatindeyiz. Müvekkil Hakan Ural’ın vicdanlı bir insan olduğunu düşünmekte ve hayatın zorlu yollarından geçmiş, çok fazla insan tanımış, vefayı da vefasızlığı da mertliği de namertliği de görmüş geçirmiş bir insan olarak, dosyadaki bir iki konuyu dahi değerlendirdiğinde olayın boyutunu çok berrak bir şekilde anlayacağını düşünmektedir. Örneğin dosyanın husumetli müştekilerinden Fırat Develioğlu bu dosyada kendi öz kızına “bana cinsel saldırıda bulunuldu” iftirasını attırmıştır.Gerçekten evladı böyle bir dehşete maruz kalmış olsa bir babanın yeri göğü inletmesi gerekirken, yüzlerce TV programına çıkan Fırat Develioğlu bir kere bile kızının yaşadığı sözde mağduriyeti gündeme taşımamıştır. Dahası mahkemesi ifadesinde saatlerce ifade vermiş yine kızını sözde mağduriyetinden bir kelime bahsetmemiş, şikayetçi misin diye sorulduğunda ise “ticaretimin bozulmasından şikayetçiyim” demiştir. Tek başına bu durum dahi Adnan Oktar Davası dosyasındaki cinsel saldırı suçlamalarının baştan sona kurgu olduğunun ispatıdır.

Yukarıda da değindiğimiz gibi bu dosyanın müşteki ve sözde mağdur olan kadınları, cinsellik içerikli konular insanların linç edilmesinde en kullanışlı malzeme olduğu için, kendi namus ve iffetlerini dahi ayaklar altına alacak derecede iftiralar atmaya mecbur bırakılmışlardır. Bir dayatma, baskı ve zorlama olmasa hiçbir kadının kendi namusunu ve iffetini bu derece alçaltması mümkün değildir. Ancak bu kadınlar öyle bir oyunun içine çekilmişlerdir ki, bir yandan iftira atmaya mecbur bırakılıp iftira atma suçu işlemişler bir yandan da doğruyu söylerlerse sanık yapılıp tutuklanmakla tehdit edilmişlerdir. Bu nedenle de ortaya çıkıp “iftira attık” derlerse iftira atmak suçundan yargılanmaktan, “müşteki olmaktan vazgeçtik” derlerse örgüt davasında sanık olmaktan ve tutuklanmaktan korkmaktadırlar. Oysa iftiralarını baskı altında, tehditle ve dayatmayla attıkları, bu tehditleri ispatlamaları da çok kolay olduğu için iftira suçu kapsamına girmeyeceklerdir. Doğruyu söylediklerinde, inanıyoruz ki Hakan Ural gibi dürüst ve vicdanlı insanların da desteğiyle, Devletimiz bir çetenin eline düşmüş olan bu genç kadınları onlardan kurtaracak ve koruyacaktır.

Tüm bunların yanı sıra Türkiye’nin önde gelen ceza hukukçuları, hatta Türk Ceza Kanunu yazmış olan profesörler dahi bu dosyada suç olmadığını bilimsel mütalaalarıyla ortaya koymuşlardır. Kanunları esas alan bir değerlendirme yapıldığında suç da örgüt de cinsel saldırı da olmadığı somut bir durumdur. İstinaf Mahkemesinin vermiş olduğu beraat ve tahliye kararının hemen her satırında da kanunların ve Yargıtay içtihatlarının ışığında somut delillerin ışığında bu gerçek ortaya konmuştur. Hukuk uygulandığında beraat eden Adnan Oktar ve arkadaşları hukuk uygulanmadığında ise ceza almaktadır. Hakan Ural gibi dürüst ve adil bir yorumcuya yakışan tıpkı Yargıtay gibi bir Yüksek Mahkeme olan İstinaf 1 Ceza Dairesinin beraat kararını bir kez olsun okumasıdır. O zaman dosyanın tek bir klasörünün kapağını bile açmadan, daha önce kendisinin vermiş olduğu bozma kararlarıyla tamamen çelişen, tüm savunma delillerini toptan yok sayan Yargıtay 1 Ceza Dairesi’nin gerekçesiz ve hukuksuz onama kararının değil, 1 yıl boyunca didik didik dosyayı inceledikten sonra Yerel Mahkeme’nin verdiği 700’den fazla kararın hukuka aykırı olduğunu tek tek kanunlarla açıklayıp gerekçelendiren İstinaf 1 Ceza Dairesinin kararının doğru olduğunu gözleriyle görürdü.

Hakan Ural'ın, konuşmasında “Adnan Oktar’ın bir gün beraat edeceği” gerçeğini “korkulacak” bir durummuş gibi yorumlayarak, sanki aleyhe beyan vermesini istediği kişilerin müvekkilden çekindikleri için konuşmaktan kaçındıkları imasında bulunması da gerçeklerle örtüşmemektedir. Çünkü bu kişilerin çekincesi “bir gün Adnan Oktar beraat eder” değildir. Adnan Oktar elbette hukuk ve kanun uygulandığında beraat edecektir, ama bu kişileri asıl rahatsız eden yalan söylediklerini biliyor olmanın psikolojik ezikliği ve daha fazla yalan söylemeye mecbur kalmak istememeleridir.

Kanaatimizce Hakan Ural doğruyu savunan kişilerin hiçbir çekincesi olmayacağını bilecek hayat tecrübesine sahip bir insandır. Eğer programında konuşturmak istediği kişiler doğruyu anlatıyor olsalar ve gerçekten anlattıkları gibi dehşet verici mağduriyetler yaşamış, cinsel saldırılara, sömürüye, şiddete maruz kalmış olsalar asla sessiz kalmaz, Hakan Ural onları aramadan onlar Hakan Ural’ı arayıp seslerini duyurmak isterlerdi. Üstelik bu kişiler Hakan Ural’ın programından çok daha ciddi ve önemli olan mecralarda, Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda konuşmuş insanlardır. Dolayısıyla, Ağır Ceza Mahkemesi'nde “Adnan Oktar’ın beraat edeceği” korkusuyla aleyhinde konuşup, Hakan Ural’ın programında ise “Adnan Oktar’ın beraat etme” ihtimaline binaen aleyhinde konuşmak istememeleri gibi bir durum söz konusu değildir. O halde, bu kişilerin konuşmaktan imtina etmesinin tek sebebi “artık yalan söylemek”ten bıkmış olmaları, baskı, tehdit ve dayatmaların zoruyla iftira atmanın vicdan azabını, ezikliğini tekrar yaşamak ve hatırlamak istememeleridir. Hakan Ural gibi birine yakışan ise insanları yalan söylemeye devam etmeye zorlamak olmamalıdır. Ve eğer Hakan Ural’ın kızacağı bir şey varsa bu, söz konusu kişilerin kendi programına çıkmaması değil, genç kızları kendi namuslarını ve iffetlerini dahi karalayacak şekilde yalan söylemeye mecbur bırakan korku ve dehşet kumpası olmalıdır.

Ayrıca bu kişiler müvekkil Adnan Oktar’ın İslam ahlakına göre yaşadığını, affedici ve hoşgörülü bir insan olduğunu da çok iyi bilmektedirler. Her zaman sevgiden ve iyilikten yana olan müvekkil Mahkeme beyanlarında ve basın açıklamalarında da defalarca ifade ettiği üzere kendisine iftira atmaya mecbur kalanlara, baskı ve zorla yalan söyletilenlere karşı hiçbir öfke duymamakta, içine düştükleri durumu anlayışla karşılamaktadır. İnancı gereği hayatının hiçbir döneminde kin ve intikamla hareket etmediği gibi bundan sonra da kimseye karşı kin ve intikamla hareket etmeyecektir. Çünkü müvekkil Allah’ın Kuran’da bildirdiği:

… Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez. (Şura Suresi, 40)

… affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)

…Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Tegabün Suresi, 14)

ayetleri doğrultusunda yaşayan bir insan olduğundan affetmeyi, anlayışlı olmayı, sevip korumayı farz olarak; kin, intikam ve öfkeyi ise haram olarak görmektedir.

Şunu da ifade etmek gerekir ki gerçek suç ve suç örgütleri söz konusu olduğunda kimsenin “çıkamaz ki, çıkamayacak ki” yaygarası yapmasına zaten ihtiyaç olmamaktadırGerçek suç olduğunda filmler çekmeye, oyuncular bulmaya, senaryolar yazmaya, kanal kanal dolaşmaya, 7 yıl boyunca hemen her gün iftira ve karalama içerikli yayınlar, haberler, konuşmalar yapmaya ve tüm bunlar için milyonlarca lira para harcamaya da ihtiyaç olmamaktadır. Örneğin bir cinsel saldırı suçu varsa bu suçun olmazsa olmaz delili, Adli Tıp Kurulu raporu ortaya konulmakta ve konu kapanmaktadır. Adnan Oktar Davası dosyasında ise bir tane bile aleyhe somut delil olmadığı gibi yüzlerce lehe delil vardır.

Tüm Türkiye’nin bir kumpas davası olduğunu gayet iyi bildiği Adnan Oktar Davası dosyası elbet bir gün aklanma ve beraat ile neticelenecektir. Ancak bu durum Hakan Ural veya bazı kişilerin asla tedirgin olmasına gerekçe değildir. Tam tersine adaletin yerini bulması her zaman için bir sevinç vesilesi, güzellik, ferahlık ve iyiliktir.

Daha yeni Daha eski