TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANLIĞI HUKUK KURULU BAŞKANLIĞI’NA

Sayın Kurul Başkanı,

Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu 215 sanığın yargılandığı davada yaşanan hukuk ihlallerini Sayın Makamınıza bildirmeye devam etmek istiyoruz.

Yerel mahkemenin hükmettiği ve Yargıtay’ın da (bizzat kendi yerleşik içtihatlarına aykırı şekilde) onadığı cezaların arasında, sözde cinsel suçlar çok büyük bir yer tutmaktadır. İddianamenin cinsel dokunulmazlığa karşı suç isnatları bakımından temel dayanağı, sanıkların güya “şikayetçilerin hepsini dini tebliğ/telkin yolu ile dini ecir kazanma bahanesi ile kandırıp, diğer sanıklarla düzenli cinsel ilişkiye soktukları” iddiasına dayanmaktadır. (İddianame sayfa 84)

Oysa bu değerlendirme pek çok yönden hatalıdır ve ne somut gerçeklerle ne de müşteki ifadeleriyle örtüşmemektedir. Çünkü cinsel suç isnadında bulunan müştekilerden;

  • Dini bir hassasiyeti bulunmadığını, hatta ateist olduğunu,
  • Kendisine hiçbir zaman dini telkin yapılmadığını,
  • Kendisiyle dini konularda konuşulduğu halde bundan hiç etkilenmediğini,
  • İddia edilen cinsel eylemleri (bu eylemlerin yaşandığı iddiasını kabul etmemekle birlikte) duygusal ilişki sebebiyle, sevgilisini mutlu etmek, evlenmek amacıyla rızasıyla yaptığını,
  • Bir çıkar elde etmek maksadıyla yaptığını,

beyan eden pek çok kadın bulunmaktadır.

Dolayısıyla iddianamede ve cezalara hükmedilen gerekçeli kararda ortaya konulan, müştekilerin tamamının dini telkin yoluyla rızalarının fesada uğratıldığı iddiası gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Cinsel isnatta bulunmaya mecbur bırakılan müştekilerden çoğu aile evinde, ya da kendi evinde veya öğrenci yurdunda yaşamaktadır. Yani 7/24 Adnan Oktar grubu içinde yaşamadıkları aşikardır. Bu kadınlar her akşam ailelerinin yanına dönmekte, onlarla sofraya oturmakta, sohbet etmektedir. Bu kadar ailenin, bu kadar çok sayıda müştekinin iddia ettiği sistematik cinsel saldırıları hiçbir şekilde fark etmemesi hayatın doğal akışına aykırıdır. Eğer iddia ettikleri tarzda travmatik olaylar yaşamış olsalardı, ilk olarak müştekilerin yakın aile çevresi bunu tespit ederdi. Ayrıca, müştekilerin büyük çoğunluğunun aileleriyle birlikte kalıyor olmaları, iddianamenin ortaya attığı “kişiliklerinin bitirilerek ailelerinden koparıldığı” senaryosunun da geçersiz olduğunun delilidir.

Bununla beraber, müştekilerin tamamı aktif okul - iş - sosyal hayatı olan, sanıklar dışında geniş arkadaş çevresine sahip kişilerdir. Bu şekilde aktif hayatın içindeki müştekilerin maruz kalacakları her türlü travmaya okuldan, iş yerinden ve sosyal çevrelerinden kişilerin tanık olması gerektiği açıktır. Oysa böyle bir durum hiç yaşanmamıştır.

İddianamede tüm müştekilere yönelik olarak dini duyguları istismar edilerek, dini telkinlerde bulunarak, hile ve kandırma yolu ile iradeleri fesada uğratılarak cinsel eylemlerde bulunulduğu iddia edilmekle birlikte, müştekilerin kendilerine yönelen eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, fiile ruhsal açıdan direnç gösterme becerilerini etkileyecek bir gelişim geriliği, mental ya da ruhsal bir hastalık etkisi altında olduklarına yönelik bir rapor ya da belge yokturTam tersine, pek çok müştekinin, en temel dini konuları dahi okuyarak, tartışarak irdeleme ve sorgulama tavrı içinde olduğu hatta kendisine anlatılanları açıkça reddettiği açıktır. Emniyette alınan ifadelerinde bu müştekiler;

  • Kendisine verilen İslam ile ilgili kitabı 3 kere poşete sarıp çöpe attığını ve hiç okumadığını,
  • namaz vakitlerinde kendisine hatırlatıldığı halde namaz kılmadığını,
  • kendisine denilenleri yapmadığını ve uygulamadığını,
  • kendisine din anlatıldığında bir daha bu şekilde sormadığı sürece dinle ilgili herhangi bir şey söylememesini üstüne basa basa söylediğini,
  • Kuran'ı yaşama konusunda kendisine yapılan imani teklifleri kararlı bir şekilde reddettiğini,
  • çantasına bırakılan dini kitabı kabul etmediğini, kitaba hiç bakmadığını,
  • Kuran’da açıkça bildirilen bir hüküm hakkında, bunun adaletli bir uygulama olmadığını söylediğini,

vbbeyan etmişlerdir.

    MÜŞTEKİ KADINLAR KENDİLERİNE HERHANGİ BİR DİNİ ANLATIM YAPILDIĞINDA BUNU SORGULAYAN, HATTA ÇOĞU ZAMAN KABUL ETMEYİP REDDEDEN BİREYLERDİR

    BU DURUMDA ORTAYA, KENDİSİNE DİNİ KİTAP OKUMASI SÖYLENDİĞİNDE KABUL ETMEYEN AMA GÜYA SEVAP KAZANMAK HASSASİYETİYLE ONLARCA ERKEKLE ANAL YOLDAN CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEYİ KABUL EDEN KADINLAR GİBİ ANORMAL BİR TABLO ORTAYA ÇIKMAKTADIR. BU TABLOYA GÖRE SÖZ KONUSU KADINLAR DİNİ TELKİNLE NAMAZ KILMAYI KABUL ETMEMEKTE, ORUÇ TUTMAK İSTEMEMEKTE, AMA ANAL VEYA ORAL YOLDAN CİNSEL İLİŞKİYİ KABUL ETMEKTEDİRLER. KENDİLERİNE DİNİ TELKİNDE BULUNULDUĞUNDA BİR KERE BİLE NAMAZ KILMAYAN KIZLAR, ANAL İLİŞKİ SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA GÜYA SEVAP KAZANMA GÜDÜSÜYLE İSTİKRARLA, YILLARCA, ADETA KOŞA KOŞA, ŞEVKLE GELMEKTEDİRLER. Buradaki mantık çöküntüsü ve açmazın en cahil insan tarafından bile görülmemesi mümkün değildir.

    Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki; bu kadınların hiçbiri köy yerinde yaşayan, okuması yazması olmayan, kendisine anlatılan bir şeyin doğruluğunu araştırma imkanı bulunmayan kişiler değillerdir. Hepsi İstanbul’da yaşamaktadır. En az lise mezunu, büyük çoğunluğu üniversite seviyesinde eğitim sahibi, sosyal hayatları bulunan, ellerinde her türlü iletişim araçlarına sahip kimselerdir. Avukat, doktor, hemşire, reklamcı, gazeteci, mimar gibi meslek sahipleridir. Haklarını aramayı bilen, ellerinin altında internet bulunan, sosyal insanlardır.

    Tamamı Müslüman Türkiye'de doğmuş büyümüş, ilk, orta ve yüksek öğrenimler görmüş, din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri okumuş, hayatları boyunca TV programlarında, ev, aile, okul ya da muhtelif sosyal ortamlarda dini konulara en azından kulak misafiri olmuş, İslam hakkında en temel bilgilere sahip akıl baliğ insanlardır. Aralarında imam hatip liselerinde eğitim almış olanlar vardır. Bu nedenle, temel dini bilgilere bütünüyle aykırı ve son derece anormal, deyim yerindeyse uçuktelkin ya da tekliflerle karşı karşıya kaldıklarında bu anormalliğin kafalarına takılmaması, bunu sorgulayıp araştırmamaları, ailelerine, yakınlarına, arkadaşlarına bunun konusunu açmamaları, danışmamaları hayatın doğal akışına aykırıdır.

    Mesela bu kadınlara “okulu bırak ecir kazanacaksın” dense gözü kapalı eğitimini çöpe atmayacağı ya da “babanın evini sat getir sevap alacaksın” dendiğinde bunu mutlaka sorgulayacağı, araştıracağı ve neticesinde yapmayacağı nasıl açıksa, “ecir kazanacaksın” denilerek “anal yoldan onlarca erkekle cinsel ilişkiye girmelerinin” imkansız olduğu milyonlarca kat daha açıktır. Eğer bu kadınların dosyada yargılanan kişilerle herhangi bir şekilde kendi anlattıkları gibi bir sevgili ilişkileri olacaksa bu ilişkinin herhangi bir dini gaye ile olmayacağı ortadadır.

    DİNİ TELKİN, BİR KADINI ANAL İLİŞKİYE İKNA ETMEK İÇİN EN SON KULLANILACAK VE KESİN OLARAK TERS TEPECEK BİR YÖNTEMDİR

    Diğer yandan, bir kadını anal ilişkiye ikna etmek için -hiçbir şekilde tasvip etmemekle birlikte- mantıken belki birileri modernlik, çağdaşlık, sınırsız cinsel özgürlük, din dışı, ateist, materyalist vb. türden telkin yöntemleri deneyebilir. ANCAK, HEMEN BÜTÜN DİNİ KAYNAKLARDA YASAKLANAN, KINANAN, ÇİRKİN GÖRÜLEN ANAL İLİŞKİYE BİR KADINI İKNA ETMEDE DİNİ TELKİNE BAŞVURMAK, OLABİLECEK EN ETKİSİZ, EN FAYDASIZ, EN ANLAMSIZ, EN AKLA GELMEYECEK, HATTA TAM TERS TEPECEK YÖNTEMDİR. İlkokul seviyesinde dini bilgiye sahip olan biri dahi anal yolla cinsel ilişki teklifinin hiçbir dini izahla kabul edilebilir olmadığını bilir. BAĞDAT CADDESİ VEYA TAKSİM GİBİ BİR SEMTTE HERHANGİ BİR KADINA, “SEVAP KAZANMAK İSTİYORSAN BENİMLE VE ARKADAŞLARIMLA ANAL İLİŞKİYE GİRMELİSİN” ŞEKLİNDE BİR CÜMLE KURMA CESARETİ GÖSTERECEK KİŞİNİN ALACAĞI CEVAP, “DİNİ TELKİNLE İRADESİNİ FESADA UĞRATARAK BİR KADINI ANAL VE/VEYA ORAL YOLDAN İLİŞKİYE ZORLAMAK” KAVRAMININ ABESLİĞİNİ KOLAYLIKLA ORTAYA KOYACAKTIR.

    Bilindiği üzere, birçok insanın meslek edinmek, varlıklı olmak, spor yapmak, kendini güzelleştirmek, çekici hale gelmek gibi sayısız konuda verdiği emeğin ardındaki temel motivasyon istediği ve arzu ettiği şekilde bir birliktelik yaşayabilmektir. Eğer “sevap kazanacaksın”, “bu senin ecrin olacak” gibi cümleler bir kadını cinsel ilişkide bulunmaya dahası onlarca erkekle anal yolla cinsel ilişkide bulunmaya ikna edebilecek bir güce sahipse, insanların nesiller boyunca kadın-erkek ilişkisi kurmak için verdikleri sayısız emeğe hiç gerek kalmamaktadır. Bir kadınla arkadaşlık etmek ya da cinsel ilişkide bulunmak isteyen insanların “gel sana sevap kazandırayım” demesi yeterli oluyorsa dünya çapında bu konuda kimi zaman aylar yıllar süren çabaların hiçbirine ihtiyaç yoktur.

    Tüm bunların yanı sıra, iddianamede öne sürülen sözde eylemler, dini açıdan uygunsuz olduğu gibi, aynı zamanda gayri ahlakidir. Dini hassasiyeti olmayan, hatta ateist olan kişilerin dahi çoğunluğu iddianamede bahsedilen şekildeki cinsel ilişkiyi gayri ahlaki, gayri insani bulur. Bu eylemleri normalleştirecek, makul gösterecek hiçbir telkin olamaz. Evlenme vaadi, dini telkin gibi iddia edilen yöntemler bir kadını seks kölesi gibi kullanılmaya ikna edemez.

    Özetle müştekilerin;

    1. Yaşları,
    2. Eğitim ve sosyal durumları, 
    3. İddia ettikleri olaylar zincirinin devam ettiği sürenin uzunluğu,
    4. Bu süre boyunca iddia ettikleri her cinsel ilişki sonrasında kendi ikametine, ailesinin yanına veya öğrenci yurduna gitmesi,
    5. Bir kısım müştekilerin kendilerine telkinde bulunulan davranışların mahiyetini sorgulaması ve sanıklarla bu hususta tartışması,
    6. Bir kısmının da telkinlere hiç inanmadığını beyan etmesi
    7. VE HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ, MÜŞTEKİ KIZLARIN HİÇBİRİNİN BU HAYALİ DİNİ TELKİN SÜRECİNİN NASIL OLDUĞUNA, ÖRNEĞİN HİÇ TANIMADIĞI İNSANLARLA "ANAL İLİŞKİYE", "TOPLU SEKSE", VS. SORGUSUZ SUALSİZ GİRMELERİNİ SAĞLAYACAK (BÖYLE BİR ŞEY GERÇEK OLSA ÜZERİNE KİTAPLAR, DOKTORA TEZLERİ YAZILABİLECEK DERECEDE) NE TÜR BİR KARŞI KONULMAZ, DÜNYA TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ ETKİDE BİR DİNİ TELKİNE MARUZ KALDIKLARINA DAİR HİÇBİR MAKUL VE MANTIKLI BİLGİ YA DA AÇIKLAMA GETİRMEMİŞ OLMAMALARI dikkate alındığında

    Sanıklar tarafından kullanıldığı iddia edilen “dini telkinlerin” müştekilerin cinsel özgürlüğü konusundaki rızalarını sakatlayabilecek veya cinsel bir eyleme karşı direnmelerini engelleyebilecek nitelikte bir “hile” olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı ortadadır.

    MÜŞTEKİ KADINLARDAN SADECE BİR KAÇININ EĞİTİM DURUMLARI VE MESLEKLERİ ŞÖYLEDİR:









    DOSYADA BULUNAN BİLİMSEL MÜTALAALAR DİNİ TELKİNLE İRADE FESADININ MÜMKÜN OLAMAYACAĞINI ORTAYA KOYMUŞTUR

    Adli Tıp ve Adli Bilimler Uzmanı, aynı zamanda Adli Tıp Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. M. Fatih Yavuz tarafından kaleme alınan 25.08.2022 tarihli bilimsel mütalaada özetle şu değerlendirmelere yer verilmiştir:

    “Bilinç kaybına veya direnç gösterememeye yönelik bir etkisinin bulunmaması nedeni ile TELKİN VEYA HİPNOZ İLE RIZASI BULUNMAYAN BİR KİŞİYİ İSTEMSİZ CİNSEL İLİŞKİYE YÖNLENDİRMEK OLANAKLI DEĞİLDİR. Bu nedenle, telkin veya hipnoz TCK’da tanımlanan cinsel saldırı eyleminin unsurlarından olan geçerli rızanın yokluğuna neden olan tıbbi durumlar arasında yer almamaktadır.

    Akıl hastalığı veya zihinsel engeli bulunmayan erişkin BİR KİŞİYE UYGULANAN TELKİNİN İSTER DİNİ, İSTER HİYERARŞİK, İSTERSE DE SOSYAL NİTELİĞİ OLSUN, KİŞİNİN DUYGULARINI KONTROL ALTINDA TUTMASINA ENGEL OLMAYACAĞI GİBİ, KİŞİNİN OLUMSUZLUK OLUŞTURABİLECEK EYLEMLERE RIZASI OLMAKSIZIN KATILMASINA DA YOL AÇMAYACAKTIR. Telkinin, kişinin irade, şuur ve harekat serbestisi ile maruz kalınan eylemin ahlaki kötülüğünü anlama ve karşı koyma yetisini engelleme veya ortadan kaldırma özelliği bulunmamaktadır.

    KENDİSİNE YÖNELTİLEN BİR TELKİN NEDENİ İLE CİNSEL SALDIRI MAĞDURU OLUNMASININ, ADLİ TIP VE ADLİ PSİKİYATRİK AÇIDAN BİR KARŞILIĞI VE UYGULAMASI BULUNMAMAKTADIR.

    PROFESYONEL VE ETKİLİ BİR TELKİN YÖNTEMİ OLAN HİPNOZ İLE BİLE ETKİLENMEYEN BİLİNÇ KONTROLÜ VE DİRENÇ GÖSTERME YETİSİNİN, DİNİ TELKİN İLE ORTADAN KALDIRABİLECEĞİ DÜŞÜNCESİNİN BİLİMSEL BİR GEREKÇESİ BULUNMAMAKTADIR.”

    İddianamede yer verilen “evlilik vaadi, dini duygular istismar edilerek, dini telkinlerde bulunarak, hile ve kandırma yolu ile iradenin fesada uğratılması” iddiası, Türkiye Psikiyatri Derneği Adli Psikiyatri Uygulama Kılavuzu’nda yer verilen somut kriterlerden değildir.

    Akla uygun hareket etme becerisine, cezai ve hukuki ehliyete sahip bir kişinin iradesinin dini duygular kullanılarak, dini telkin ve söylemler ile fesada uğratılabilmesi söz konusu değildir.

    BADECİ ŞEYH DAVASI OLARAK BİLİNEN DOSYA BU KONUDA EMSAL OLAMAZ

    Bahse konu dosya incelendiğinde ortada herhangi bir “DİNİ SAİK” bulunmadığı açıkça görülmekte, dosyadaki ifade ve anlatımlardan sanıkların ve mağdurların din ile uzak veya yakın bir bağlantılarının da olmadığı, aksine bu kişilerin uyuşturucu kullanımından, homoseksüelliğe kadar uzanan türlü suç ve eylemlerini gizlemek amacıyla sözüm ona ortada dini bir yapılanma varmış gibi gösterip, bunun arkasına saklanmış oldukları anlaşılmaktadır.

    Dosya kapsamındaki ifade ve anlatımlardan anlaşıldığı üzere; BU DAVANIN MAĞDURLARININ GERÇEKTE ASLA DİNİ BİR ARAYIŞLARI BULUNMAMAKTADIR. Bu kişiler durumu, ANADOLU'DAKİ KÖY veya KASABA ORTAMINDA, İÇERİSİNDE BULUNDUKLARI KAPALI ve MAZBUT ÇEVRE İÇERİSİNDE DEŞİFRE OLMADAN, CİNSEL ARZULARINI TATMİN EDEBİLMENİN BİR YOLU OLARAK GÖRMÜŞLERDİR.

    Gayri ahlaki şekilde, haram helal titizliği taşımadan cinsel ilişki arayışında olmuşlar, bunu da sözde dini imaj arkasına saklanarak, böylece halktan gelebilecek tepkileri de bertaraf etmeyi düşünerek yapmışlardır.

    DAHASI BU KİŞİLERİN DİNİ HİÇBİR ENDİŞESİ OLMADIĞI GİBİ DİNİN HARAM KILDIĞI HOMOSEKSÜELLİK SAPKINLIĞINA EĞİLİMLİ OLDUKLARI, UYUŞTURUCU KULLANDIKLARI DA GÖRÜLMEKTEDİR.

    Bu kişiler olayların geçtiği iddia olunan dergah, sır odası ve benzeri şekilde adlandırdıkları mekanları “burada yaşanılan, burada kalır” gibi bir anlayışla rahatça homoseksüel ilişkiye girebilecekleri, fuhuş yapabilecekleri, uyuşturucu kullanabilecekleri, yiyip-içip eğlenebilecekleri kendilerine özel, gizli bir eğlence mekanı haline getirmişlerdir.

    Nitekim dosya kapsamında başta Badeci Şeyh olarak adlandırılan kişinin ve çeşitli mağdur ve sanıkların ifadelerine bakıldığında, bu ifadelerden;

    • Bu kişilerin dindar olmayıp, aksine Allah'a, dine ve İslam'a hınç besledikleri, (haşa) hakaret ve alay ettikleri,
    • (Allah'ı ve dini tenzih ederiz) “Allah'ın nurunu şeyhin apış arasında görüyordum”, “Badecinin cinsel organını emmek, çocuğun annesinin memesini emmesi gibiydi” şeklinde, 1400 yıldır İslam Tarihinde görülmemiş, ancak bir din düşmanları tarafından İslam'a söylenebilecek ağır hakaret ve iftira sözleri sarf etmekten çekinmedikleri,
    • Dinden ve İslam'dan bahsedildiğinde daralıp, sıkılan ancak cinsel ilişki ve uyuşturucu etkisiyle rahatlayan cahil insanlar oldukları,
    • Köy, kasaba gibi küçük ve kapalı bir ortamda bulundukları için burasını, arzuladıkları zina, homoseksüel ilişki ve arsızca yaşamak ve uyuşturucu kullanmak için, mevcut şartlar altında dışarıya da sezdirmeden yaşayabilecekleri en uygun ortam olarak gördükleri,
    • Başta sapkın homoseksüel ilişkiler olmak üzere, her türlü zina ve gayrı ahlaki ilişkinin serbestçe yaşanmasına rağmen, “SIRLAR ODASI” veya benzeri isimlerle, yaşanılan her şeyin gizli kalması konusunda bir fikir birlikteliği olduğu,
    • Suya karıştırılıp içilmek suretiyle yoğun şekilde uyuşturucu kullanımı bulunduğu,
    • Zikir veya maneviyat ortamının insan vücudunda hiçbir suretle fizyolojik bir yanmaya sebebiyet vermeyeceği, bu kişilerin ifadelerinde geçen yanmanın içtikleri suda bulunan uyuşturucunun vücutlarında gösterdiği fizyolojik etkiden kaynaklandığı,

    açık şekilde görülüp, anlaşılmaktadır. YANİ KONUNUN ZİKİR VEYA DİNİ SAİK İLE UZAK VEYA YAKIN HİÇ BİR ALAKASI OLMAYIP, bunun ahlak dışı bir bahane olarak ileri sürüldüğü açık ve nettir.

    MÜŞTEKİ KADINLARIN HİÇBİRİNİN CİNSEL SALDIRIYA MARUZ KALDIKLARINA DAİR ADLİ TIP KURUMU RAPORU BULUNMAMAKTADIR

    Son olarak, İddianameye göre güya iradeleri dini telkinlerle fesada uğratılarak cinsel saldırıya uğradıkları öne sürülen 44 müşteki kadının tek birinin dahi doktor raporu veya görgüye dayalı tanığı bulunmamaktadır.

    44 müştekiden sadece 4’ü Adli Tıp Kurumu’nda hem iç beden hem ruh sağlığı muayenesine girmiştir. Bu raporlarda cinsel saldırı şüphesi oluşturabilecek hiçbir bulguya rastlanmamıştır.

    Cinsel suç isnadında bulunan 44 müştekinin 33’ünün hiçbir raporu bulunmamaktadır7 müştekinin ise ya iç beden muayenesi ya da ruh sağlığı muayenesi raporu bulunmamaktadır.

    İç beden muayenesi olan müştekilerin tamamının raporunda “şahsın cinsel saldırıya uğrayıp uğramadığının mevcut verilerle tespitine tıbben imkan bulunmamaktadır tespiti yapılmıştır.

    Ruh sağlığı muayenesi olan müştekilerin tamamının raporunda “olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına ve fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmasına engel teşkil edecek mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı ya da zeka geriliği tespit edilmediği, bu duruma göre; (katılanın) …….. yılları arasında (mağdur ifadesine göre) mağduru bulunduğu olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabileceği, fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olduğu tespiti yapılmıştır.

    Dosyamızda cinsel suç mağduru olduğunu iddia eden 44 katılanın hiçbirisi, Adli Tıp Kurumu tarafından ruh sağlığı yönünden kesin karara varılabilmesi için gereken poliklinik takibine de başvurmamıştır.

    Tüm bu somut gerçeklere ve bilimsel değerlendirmelere rağmen, üstelik müştekilerin ifadelerindeki büyük çelişkiler savunma tarafından ortaya konulduğu halde bunların hiçbirisi dikkate alınmamış, neden bu savunmalara rağbet edilmediği de açıklanmamış, salt soyut beyanlar üzerinden binlerce yıllık cezalar onanmıştır. Bu şekilde kurulmuş bir ceza hükmünün hukuka uygunluğundan bahsetmek, olanaksızdır.

    Daha yeni Daha eski