Adnan Oktar'ın, Kehf Suresi'ndeki sırlar içeren olaylarla ilgili açıklamalarını ve bunların işaretlerini kamuoyunun dikkatine sunarız:
Allah, Kuran'da, muhkem ve müteşabih ayetlerin bulunduğunu bildirir:
Sana Kitab’ı indiren O'dur. Ondan, Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Al-i İmran Suresi, 7)
Muhkem kelimesi, "anlam yönünden bir başka ihtimal taşımayan, açık manalı" anlamına gelmektedir. Müteşabih kelimesi ise, "benzeşen, ayırt edilmesi zor olacak şekilde birbirine benzeyen" anlamına gelmektedir. Anlam olarak birden fazla ihtimal taşıması nedeniyle manaları çok olan anlatımlara işaret eder.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri de, Kuran'daki bazı ayetlerin müteşabih olduklarını ve ancak yaşandıktan sonra anlaşılabileceklerini Beşinci Şua'da şu şekilde ifade etmiştir:
"Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir."
Âyetinin bir nüktesi olup bu zamanda akîde-i avâm-ı (halkın inancı) mü’minîni vikaye (koruma) ve şübühâttan (şüphelerden) muhâfaza için yazılmıştır. Âhirzamanda vukûa gelecek hâdisâta dâir olan hadîslerin bir kısmının, müteşâbihât-ı (manası yoruma açık olan) Kur’âniye gibi derin ma‘nâları var. Muhkemât (manası açık olan hükümler) gibi tefsîr edilmez. Ve herkes bilemez. Belki tefsirinde te’vîl ederler "Onun tevilini Allah'tan ve ilimde derinleşmiş olanlardan başkası bilemez" sırrıyla, vukûundan (gerçekleşmesinden) sonra te’vîlleri (yorumları) anlaşılır. Ve murad ne olduğu bilinir ki, ilimde râsih (derinlik sahibi) olanlar "biz Rabbimizden gelene iman ettik" deyip o gizli hakikatleri izhâr (ortaya çıkarma) ederler.
Bediüzzaman Hazretleri'nin de bildirmiş olduğu gibi, anlamı ve yorumu gizlenmiş olan müteşabih ayetler, vukularından, yani gerçekleşmelerinin ardından anlaşılabilen ayetlerdir ve bunları da ancak iman ve ilimde derinlik sahibi olanlar anlayabilmektedir. Dolayısıyla, ayetlerin gerçek yorumlarını yapabilmek için gerçekleşen olayları analiz edebilecek ve bunları Kuran ile değerlendirebilecek bir iman derinliği ve samimiyet gerekmektedir.
Kuran'da çeşitli kıssalar, geleceğe işaret eden bazı anlamlar taşırlar ve müteşabih anlamları dahilinde genellikle gelecekte yaşanacak önemli olaylara işaret edeler. Bu kıssalardan bazı örnekler şöyledir:
Kehf Kıssası
Kehf Suresi'nin, içerdiği anlatımlar itibariyle müteşabih anlamları olan kıssalar içerdiği, müfessirlerin de ağız birliği ettiği bir konudur. Surede birden fazla kıssa anlatılmaktadır ve anlatılan olayların anlatımı genellikle geçmiş zamanlıdır. Ancak olayların anlatım ve anlamları itibariyle geniş zamanlı olaylardan bahsedildiği, dolayısıyla günümüzdeki bir kısım olaylara işaret ettiği anlaşılabilmektedir. Keza Allah, zamansızlık içinde tüm varlıkları yarattığından, O'nun Katında zaten tüm olaylar gerçekleşmiş ve bitmiştir.
Kehf kıssasında, mağaraya sığınan Kehf ve Rakim ehli olarak tanımlanan gençler, günümüze işaret ettikleri manasıyla, imanlarından dolayı mağara benzeri bir ortamda kalmak zorunda kalan, tüm zorlamalara ve baskılara rağmen kendi imanlarından ve ittifaklarından vazgeçmeyen kişiler olarak tanımlanabilir. Rakim, anlam olarak, kalın bir şekilde iz, işaret bırakmak, çizmek ve yazmak anlamlarına geldiğinden, bu topluluğun kendi haklılıklarını ifade etmek için yazılı şekilde de kendilerini ifade ettikleri dikkat çekmektedir.
Hz. Musa – Hz. Hızır Kıssası
Kehf Suresi'nde yer alan Hızır kıssasının da müteşabih anlatıma sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hızır kıssasında Hz. Musa (as) ve genç yardımcısının yola çıkmasının sonrasında, ayette şu tarif vardır:
Hani Musa genç yardımcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim."
Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unuttular; (balık) DENİZDE BİR AKINTIYA DOĞRU (veya bir menfez bulup) KENDİ YOLUNU TUTTU. (Kehf Suresi, 60-61)
Hz. Musa (as), yanındaki genç yardımcısı ile birlikte iki denizin birleştiği yere kadar ulaşmakta ve ardından balıklarını orada unutmaktadırlar. Uzun yolculuk boyunca yanlarında taşıdıkları bir balığın canlı kalma ihtimali kuşkusuz ki yoktur. Ölü olması gereken balığın, akıntıya doğru kendi yolunu tutması, yani hala canlı kalarak oradan uzaklaşması kuşkusuz ki mümkün değildir. Buradaki "balık" anlatımının işari bir manası olduğu açıktır. Sonraki ayetler şu şekildedir:
(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk."
(Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; O DA ŞAŞILACAK TARZDA DENİZDE KENDİ YOLUNU TUTTU." (Kehf Suresi, 62-63)
"O da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu" ifadesinden bu olayın şaşılacak bir olay olduğuna vurgu yapılmaktadır. Sonraki ayetlerde Hz. Musa (as)'ın bunu bir işaret olarak gördüğü anlaşılmaktadır:
(Musa) Dedi ki: "BİZİM DE ARADIĞIMIZ BUYDU." Böylelikle ikisi izleri üzerinde GERİYE DOĞRU GİTTİLER.
Derken, Katımız'dan kendisine bir RAHMET VERDİĞİMİZ ve Tarafımız'dan kendisine bir İLİM ÖĞRETTİĞİMİZ KULLARIMIZDAN BİR KULU buldular. (Kehf Suresi, 64-65)
Balığın denizde yüzerek uzaklaşması haberini duyan Hz. Musa (as), bu bilgiyi "Bizim de aradığımız buydu" ifadesiyle karşılamakta ve geriye dönmektedirler. Yani burada gerçekleşen olay, onlara Allah'tan bir işarettir ve Hz. Musa (as), bu işareti fark etmiştir. Bunun üzerine Hz. Hızır ile karşılaşmıştır.
Hz. Musa (as)'ın, Hz. Hızır'dan talebi ise şudur:
Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için SANA TABİ OLABİLİR MİYİM?" (Kehf Suresi, 66)
Hz. Hızır, kendisine tabi olmak isteyen Hz. Musa (as)'ı, "GERÇEKTEN SEN, BENİMLE BİRLİKTE OLMA SABRINI GÖSTERMEYE GÜÇ YETİREMEZSİN" (Kehf Suresi, 67) diyerek uyarmakta ve "ÖZÜNÜ KAVRAMAYA KUŞATICI OLAMADIĞIN şeye nasıl sabredebilirsin?" (Kehf Suresi, 68) diyerek bu ilmin KENDİSİNE AİT ÖZEL BİR İLİM olduğunu belirtmektedir. Hz. Hızır, Allah tarafından özel bir ilimle kuşatılmış bir kişi olduğundan, yaptıklarının hikmetinin bir beşer tarafından anlaşılamayacağını bilmektedir.
Hz. Musa (as), gerçekten de Hz. Hızır'ın yaptığı uygulamalara karşı sabır gösterememiş ve hikmetini o sırada kavrayamamasından dolayı sürekli olarak itirazlarını dile getirmiştir. Bunun üzerine Hz. Hızır, yaptıklarının hikmetlerini birer birer Hz. Musa (as)'a anlatmakta ve olayların özünün çok başka ve hayırlarla dolu olduğunu ona göstermektedir.
Burada, ölü bir balığın denizde yol tutması ile başlayan birbirinden ilginç olaylar silsilesi, belli ki bir mesaj içermektedir. BİR KISIM RAHMANİ OLAYLARIN HİKMETLERİNİN SONRADAN ANLAŞILACAĞINA, ahir zamana işaret eden Kehf suresinde geçmesi bakımından, AHİR ZAMANDA HIZIR'IN DEVREYE GİRİP HİKMETİ BAŞTA ANLAŞILAMAYAN AMA HAYIRLARLA SONUÇLANAN OLAYLARIN GERÇEKLEŞECEĞİNE işaret edebilir.
Bahçe Sahipleri
Yine Kehf Suresi'nde "bahçe sahiplerine" işaret edilmektedir. Kehf Suresi'nde kendilerine hurmalıklarla ve ekinlerle donatılmış üzüm bağı verilen iki adamın örneği verilmektedir. Her iki bağda da hiçbir şey noksan değildir ve bağlar, aralarında ırmaklar fışkıran bereketli topraklardır:
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik.
İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) HİÇBİR ŞEYİ NOKSAN BIRAKMAMIŞ VE ARALARINDA BİR IRMAK FIŞKIRTMIŞTIK. (Kehf Suresi, 32-33)
Ayetlerde, bağ sahiplerinden birinin, sahip olduğu mal ve imkan nedeniyle Allah'ı unutarak büyüklenmesine dikkat çekilir:
(İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “BEN, MAL BAKIMINDAN SENDEN DAHA ZENGİNİM, İNSAN SAYISI BAKIMINDAN DA DAHA GÜÇLÜYÜM.”
Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "BUNUN SONSUZA KADAR KURUYUP-YOK OLACAĞINI SANMIYORUM" dedi.
"KIYAMET-SAATİNİN KOPACAĞINI DA SANMIYORUM. Buna rağmen Rabbim'e döndürülecek olursam, şüphesiz BUNDAN DAHA HAYIRLI BİR SONUÇ BULACAĞIM." (Kehf Suresi, 34-36)
Elindeki mala güvenen, bununla kendine üstünlük atfeden ve bu nedenle ahireti inkar eden, kendine bir zarar dokunmayacağını zanneden Allah'ı unutmuş bahçe sahibi, diğer bahçe sahibi tarafından uyarılmaktadır:
Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?"
"Fakat, O Allah benim Rabbim'dir ve ben Rabbim'e hiç kimseyi ortak koşmam."
"Bağına girdiğin zaman, 'MAŞAALLAH, ALLAH'TAN BAŞKA KUVVET YOKTUR' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan."
"Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten 'YAKIP-YIKAN BİR AFET' GÖNDERİR DE KAYGAN BİR TOPRAK KESİLİR."
"VEYA ONUN SUYU DİBE GÖÇÜVERİR DE BÖYLELİKLE ONU ARAYIP-BULMAYA KESİNLİKLE GÜÇ YETİREMEZSİN." (Kehf Suresi, 37-41)
Sahip olduğu imkan ve mal nedeniyle kendine üstünlük atfeden bu kişi, arkadaşı tarafından uyarılmasının hemen sonrasında büyük bir afet ile helake uğramıştır.
(Derken) ONUN ÜRÜNLERİ (AFETLERLE) KUŞATILDI. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: "Keşke Rabbim'e hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
ALLAH'IN DIŞINDA ONA YARDIM EDECEK BİR TOPLULUK YOKTU, KENDİ KENDİNE DE YARDIM EDEMEDİ. (Kehf Suresi, 42-43)
Bahçe sahibinin başına, uyarıldığı her şey gelmiştir. Bağı afetlerle kuşatılmış, tüm toprağı yakılıp yıkılmış ve bahçesini sulayan ırmaklar kurumuştur. Arkadaşının kendisini uyardığı gibi, artık suyu arayıp bulmak bu kişi için mümkün değildir. kendisinin zannettiği, büyüklenerek böbürlendiği her şeyi bir anda yok etmek Allah için bu kadar kolaydır.
Burada, nerede yaşadıklarını, kim olduklarını dahi bilmediğimiz bu kişilerin, gerçekten geçmişte yaşayıp yaşamadıklarına dair hiçbir bilgimiz yoktur. Söz konusu müteşabih ayetlerle Allah, aslında geleceğe yönelik bir mesaj vermektedir. Burada, kuvvetle muhtemel şekilde, farklı zamanlarda olacak olaylara işaret edilmekte ve bahçe sahibinin büyüklenmesi ve kendisini Allah ile uyaranlara kulak asmaması önemli bir gösterge olarak sunulmaktadır.
Zulkarneyn
Kehf Suresi'ndeki bir başka özel işaret ise Zulkarneyn'dir. Zulkarneyn ve tuttuğu 3 yol ile ilgili açıklamalarımızı ve yorumlarımızı daha önce kapsamlı olarak iletmiştik. Kimliği ve yaşamı hakkında henüz müfessirlerin de net bir açıklama yapamadıkları Zulkarneyn de, belki de geçmişte hiç var olmamış, geleceğe işaret taşıyan bir özel anlatım olabilir. Özellikle Zulkarneyn kıssası ile anlatılanların, gelecekte gerçekleşecek bazı sırlara işaret ediyor olması kuvvetle muhtemeldir. Zulkarneyn'in önce BATIYA, sonra DOĞUYA doğru tuttuğu yollar, güç sahibi değilken GÜÇ SAHİBİ hale gelmesi ve insanların kendisinden yardım istemesi, tehlikelere karşı halka yardım etmesi, gerektiğinde sert davranması ama ASLA SAVAŞMAMASI [tıpkı Hz. Süleyman (as) gibi], çözüm yolları bularak ve akılcı şekilde tehlikeleri uzaklaştırması, gelecekte karşılaşacak olaylar silsilesi olarak sunulmuş gibidir. Keza bu detayların böyle kapsamlı verilmesi ama Zulkarneyn ve tüm bunları yaşadığı ortamlar hakkında hiçbir bilgi verilmemesi, geleceğe dair işaretleri görmemiz içindir.
Kuşkusuz en doğrusunu Allah bilir.
Sonuç
Yazımızın başında belirttiğimiz, Al-i İmran Suresi 7. Ayette işaret edildiği gibi, "Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler." İfadesiyle, müteşabih yani çok anlamlı olan ayetler, imani bir derinliğe sahip olmayanlar için tamamen fitne amaçlı yorumlanır, günümüz bağnazlarının yaptığı gibi Allah'ın Şanına ve yaratma sanatına tamamen muhalif ve ters şekilde açıklanırken; gerçek imani derinliğe sahip olanlar müteşabih ayetlerdeki saklı sırrı anlayabilmektedirler.
Dolayısıyla, müteşabih ayetlerin yorumlamasını ancak ve ancak imanı güçlü olan, Allah'ı seven ve Allah'ın yaratma sanatına daima hüsn-ü zan ile bakan, Allah'ın yaratma gücünü ve bunun ardındaki sırrı kavrayan kişiler doğru yapabilmektedirler. Allah'ın işaretlerini görmek ve bunları doğru değerlendirebilmek burada önem taşımaktadır. Çünkü Allah'ın muhkem ayetleri gibi müteşabih ayetleri de bizlere yönelik büyük ders ve mesajlar içermektedir. Özellikle Kehf Suresi, ahir zamana işaret eden, içinde çokça sır bulunan bir sure olduğundan, buradaki anlamları iyi değerlendirmek ve içinde yaşadığımız ahir zamana bu şekilde bakmak büyük önem taşımaktadır.
Ben ve arkadaşlarım, Allah'a olan sevgimizden ve Allah'a kayıtsız şartsız güvenimizden kaynaklanan üstün iman gücü ile müteşabih ayetlerin büyük sırlar içerdiğine ve içinde bulunduğumuz ahir zaman için hayırlar taşıdığına her zaman inandık. Daima her şeyin hayırlarına bakarak yaşadığımızdan, karşımıza çıkan her imtihandan mutluluk duyduk. Her defasında Allah'ı daha çok sevdik, imanda derinleştik, sırları anlamaya daha çok yakınlaştık. Bu sebepledir ki bizim moral motivasyonumuzu sağlayan şey, GÜÇLÜ İMANIMIZDIR. Bu moral motivasyonu zahiri müdahalelerle ve zulüm yöntemleriyle bozmaya çalışmak bizleri hiç anlamamak demektir.
Önümüzdeki günlerde, bu büyük sırların da ortaya çıkacağını, Allah'ın güzel işaretlerinin tecelli edeceğini ve birbirinden güzel hayırları karşılayacağımızı temenni ediyor, saygılar sunuyorum.
Adnan Oktar