6 SENE ÖNCE BİR SABAH “SİLAHLI SUÇ ÖRGÜTÜ LİDERİ” İLAN EDİLEN VE YILLARDIR BU HUSUSTA GECELİ GÜNDÜZLÜ YAPILAN PROPOGANDAYA RAĞMEN, KAMUOYU ADNAN OKTAR’IN SUÇLU OLDUĞUNA İKNA EDİLEMEMİŞTİR.

Adnan Oktar ve arkadaşlarının gözaltına alınıp tutuklandığı 11 Temmuz 2018’den bu yana, toplumun sinir uçlarına dokunacak her türlü değere yönelik itham Adnan Oktar’a yöneltilmiştir. 2018’den bu yana;

• Güya onlarca çocuk yaşta kıza cinsel saldırı (ki dosyada aslında iki üç tane bu yönde isnat vardır. Bunlarında yalan olduğu delilleriyle ortaya konulmuştur),
• Güya yüzlerce kadına işkence ve eziyet (tek bir kadının dahi bu yalanı ispatlayacak raporu, delili vs bulunmamakta, yüzlerce somut bilgi ve belge bu iddiayı yalanlamaktadır),
• Güya onlarca kadına cinsel saldırı (tamamının kurgu olduğu ispatlanmış, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi bunların hiçbirine itibar etmemiştir),
• Güya adam öldürmeye teşebbüs (ateş ettiği iddia edilen sanığın elinde barut izi dahi çıkmazken polislerden birinin iki elinde de barut izi olduğundan, olay anını ve yerini gösteren kamera kayıtları ortadan kaldırıldığından ve daha onlarca başka delille bunun da kumpas olduğu ispatlanmıştır),
• Ve güya para aklama, askeri siyasi casusluk, Fetöye yardım, hürriyeti tahdit, eğitim öğretimi engelleme, dolandırıcılık gibi Türk Ceza Kanunu'nda ne kadar madde varsa neredeyse hepsi, hukuksuz, delilsiz ve dayanaksız bir şekilde Adnan Oktar’a isnat edilmiştir.

Aradan geçen 6 yılı aşkın süreçte Adnan Oktar aleyhinde binlerce yayın yapılmış; Adnan Oktar’a yönelik ithamlar magazin programlarına dahi konu olacak şekilde konuşulmuş; yapılan bu kumpas sonucu Adnan Oktar’a 8 bin yıla aşkın ceza verilmiş ve verilen bu ceza hükmü Yargıtay tarafından kısmen onanmıştır. Belirtmek gerekir ki Yargıtay 1 Ceza Dairesi,

• Anayasa Mahkemesi’nin Adnan Oktar dosyasında hak ihlalleri vardır kararına,
• Yargıtay’ın konuya dair emsal konularda vermiş olduğu kararlarla çelişmesine,
• Dosyada 700’den fazla usul ve esas ihlali olduğunu tespit eden İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1 Ceza Dairesi’nin tek tek dosyadaki usulsüzlükleri ve mantıksızları kanunlara göre izah eden 400 sayfalık 15.03.2022 tarihli ceza hükmünü bozma kararına,
• Türkiye’nin önde gelen hukuk profesörlerinin ve Türk Ceza Kanunu’nu yazmış hocaların ‘bu dosyada kanunlara göre suç örgütü, cinsel saldırı, kara para aklama ve diğer suçların hiçbiri oluşmamıştır’ diyen bilimsel mütalaalarına rağmen,

dosyanın evraklarının bulunduğu çuvalları dahi açmadan, yani dosyayı hiçbir şekilde incelemeden suçlamaların çok büyük bir kısmı yönünden, -hiçbir somut gerekçe içermeyen, savunmalara cevap vermeyen bir kararla- onamıştır.

Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, yakın zamanda yapmış olduğu bir açıklamada; Türkiye’de bugün verilen kararların yüzde 99’unun geçersiz olduğunu belirtmiştir. Yalnızca bu dosyaya yönelik olarak değil fakat ülkemizin şuan olağanüstü bir süreçten geçtiği, tüm hukukçuların, siyasilerin ve basının da malumudur. Söz konusu tüm evrensel ve ulusal hukuk ilkelerine aykırı Yargıtay kararının devam eden Anayasa Mahkemesi ve AİHM inceleme sürecinde yeniden değerlendirileceğine ve adaletin yerine geleceğine dair inancımız tamdır.

İlginç olan tüm bu süreçlere haksız ve hukuksuz Yargıtay onama kararına rağmen, mümkün olan her fırsatta gerek sosyal medyayı gerekse youtube kanalları kullanarak, hemen hergün TV kanallarına çıkan;

• kendisini Adnan Oktar’ın ölmesi için bu dosyaya adadığını beyan eden, başkaca hiçbir işi olmayan, halihazırda hakkında dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik vb gibi suçlamalarla yargılanmakta olan Özkan Mamati (Deniz) adlı husumetli müşteki,

• Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik operasyonu yapan dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürü olan, ancak daha sonra görevinden alınan, şuan ise kendi beyanına göre herhangi bir işi olmayan ve hayatını Adnan Oktar hakkında tvlerde olumsuz konuşmakla idame ettiren Furkan Sezer,

• Kendi öz kızını bu kumpasta kullanıp Adnan Oktar’ın sözde kızına tecavüz ettiğini söyleten, ancak mahkemede sözde kızına tecavüz edilmesinden şikayetçi olmayıp ticari konularda şikayetçi olduğunu beyan eden, çıktığı TV kanallarında kızına tecavüz iddiası yerine Adnan Oktar’ın cezaevindeki giyim kuşamından, şıklığından bahseden Fırat Develioğlu’nun,

-sanki Türkiye’nin başka hiçbir problemi yokmuş gibi- bir telaş içerisinde BİLİNDİK İFTİRALARI TEKRAR ederek kamuoyunu ikna etme çabası içerisinde olduğu görülmektedir.

Yıllar boyunca dört bir yandan her bir ağızdan tekrarlanan ve toplumun en hassas olduğu değerlere yönelik bu iddialarla kitleleri yeterince ajite etmeyi başaramadıklarından, koparılan yaygara netice vermediğinden, kamuoyunu Adnan Oktar’ın bu galiz suçları işlediğine ikna edememenin öfkesiyle kontrolü yitirmiş durumdadırlar. Basın organları tarafından cevap ve düzeltme hakkına saygı duyulmadığı da gözetildiğinde, bahsi geçen şahıslar akıllarına gelen her türlü isnadı pervasızca dile getirmeye cüret etmektedirler.

Bazı odaklarca kullanıldığını düşündüğümüz bahsi geçen şahısların gece gündüz TV ve sosyal mecralarda yaptığı bu konuşmalar dışında, sırf kamuoyunu ikna edebilmek için söz konusu iftiralar çeşitli defalar kitaplaştırılmış; konunun magazinsel hale getirilmesi için belgesel (!)ler çekilmiş; popüler dizilere ilgi çekmesi için senaryo olarak işlenmesi sağlanmıştır. Ancak bunca çabaya rağmen yine de Adnan Oktar’a yönelik itibar suikasti sonuç vermemiştir.

Daha önce de izah ettiğimiz üzere, Adnan Oktar’ın yargılandığı ve Yargıtay’ın onadığı tüm dosyalarda bir tane bile gerçekten suç işlenmiş olsa, bu ve benzeri şahısların kanal kanal dolaşıp propaganda yapmasına, ‘bu iş bitti’ diye kendilerini ve halkı ikna etmeye çalışmalarına hiç gerek olmazdı. Her iki cümleden birinde ‘Adnan Oktar bir daha çıkamayacak’ diye vurgu yapma ihtiyacı duyulmazdı. Gerçekten bir silahlı suç örgütü olduğunda halkı ‘bunlar örgüt’ diye ikna etmeye ihtiyaç olmayacağı gibi o örgütün bitmesi söz konusu olduğunda da halkı bittiğine ikna etme gereği olmaz. Sırf bu durum bile derin devlet yapılanması ve uzantılarının yaptıkları tüm hukuksuzluklara rağmen yenildiklerini, kumpaslarının deşifre olduğunu, hiçbir vatandaşı kurgularına inandıramadıklarını açıkça ortaya koymaktadır.

Nitekim Furkan Sezer, katıldığı bir programda, sürekli tvlerde bu propoganda yapmalarını gerektiğini şu şekilde ifade etmiştir: “Biz toplumda bu farkındalığı oluşturmazsak, yaratmazsak bu farkındalığı, bu örgütle ilgili bir farkındalık olmazsa, bu dosyayı çöp etmeyi için bekleyen bir takım, tırnak içinde, hukuk insanları var. Dolayısıyla konuşmaya başladık, anlatmaya başladık.” Furkan Sezer açıkça, TVlere çıkıp bu şekilde propoganda yapmazlarsa, kamuoyunu ikna edemezlerse Adnan Oktar’a yönelik isnadları içeren dosyanın hukuken “çöp olacağı”nı açıkça kabul etmiştir. (Müge İplikçi ile Zeytin Dalı Programı- 9 Ağustos 2024)


Yapılan tüm hukuksuz işlemlere, usule ve esasa aykırı kararlara, neredeyse tüm basının tek ağızdan aynı yalanları yıllardır kesintisiz anlatmasına, hatta bunlara her geçen gün hiç yakası açılmadık yeni yeni yalanları uydurup katmasına, Adnan Oktar ve arkadaşlarının kendilerini anlatmasına müsaade edilmemesine, tek yanlı tarihte eşi görülmemiş bir karalama kampanyası yürütülmesine, 6 yılı aşkın bir süredir Adnan Oktar’ın tutuklu olmasına, yargılananların tüm mal varlığına el konulmasına, bütün baskı ve yıldırma politikalarına, 10 bin yıllık müebbetle eş anlamlı cezalar verilmesine rağmen halkımız kumpası görüp teşhis etmiş ve halk nezdinde Adnan Oktar’a olan sevgi daha da artmıştır..

Daha yeni Daha eski