T.C. ADALET BAKANLIĞI’NA

Kamuoyunda Adnan Oktar davası olarak bilinen dosyada 11 Temmuz 2018 tarihinde yapılan operasyon ile müvekkil Adnan Oktar ile 200’e yakın kişi hakkında tutuklama kararı verilmiştir. 80’den fazla kişi 6 yılı aşkın süredir hala tutuklu bulunmaktadır. Söz konusu dosya kapsamında gerek basında gerek bazı çevrelerde çeşitli gerçekdışı iddialar yer almaktadır. Söz konusu iddialara bakıldığında ise tamamının kanunlara göre suç teşkil etmediği görülecektir.

“YAYINLARDA DANS DEKOLTE VARDI” SÖYLEMLERİNE CEVAP:

Müvekkil ve arkadaşlarına yapılan operasyonun sebebi söylemlerinin en başında, A9 Televizyonunun yayın politikası gelmektedir. Hatta operasyonun neredeyse ana sebebi olarak A9 Televizyonunda yer alan Adnan Oktar ile Canlı Sohbetler programı gösterilmektedir. “Ama o yayınlar, öyle dans dekolte olur mu, dindar insanlarda hem din anlatımı yapıyor hem de karşısında sarışın dekolteli kadınlar olur mu hiç, yayınlardaki görüntüler çok tepki aldı ondan oldu operasyon…” benzeri söylemlerle karşılaşılmaktadır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki İslam dininde zorlama ve baskı yoktur:

DİNDE ZORLAMA (VE BASKI) YOKTUR. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi, 256)

            KURAN’A GÖRE; HİÇBİR KADINA GİYİMİ SEBEBİYLE SIKINTI, EZİYET, CEZA VERİLEMEZ. ALLAH KURAN’DA MÜSLÜMAN KADININ GİYİMİNİ TARİF ETMİŞ FAKAT AKSİ DURUMDA İNSANLARA (MÜSLÜMANLARA) TANINAN HERHANGİ BİR YAPTIRIMDAN BAHSEDİLMEMİŞTİR. Kuran’da genel hakim anlatım, baskıdan kaçınma ve özgürlüklerden taraftır.

“Ve de ki: 'Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.“ (Kehf Suresi, 29)

            Kadının, özellikle Müslüman olduğunu dile getiren kadının giyimi sebebiyle hapsedilmesi, eziyet görmesi Kuran’da anlatılan İslam dinine tamamen aykırıdır. ÖZGÜRLÜĞE YAPILAN BU ŞEKİL BİR MÜDAHALE MODERN HANIMLARI TAMAMEN DİNDEN UZAKLAŞTIRMA TEHLİKESİNİ VEYA İNANCINI TAMAMEN GİZLİ YAŞAMA NİYETİNİ BERABERİNDE GETİREBİLECEK BİR TEHLİKEDİR. Hiçbir Peygamber’in, hiçbir İslam aliminin hanımlara eziyet edecek bir şeye tevessül ettiği İslam tarihinde görülmemiştir.

            Bu söylemlerin Türkiye Cumhuriyeti Kanunları açısından ise hiçbir kabul edilebilir yanı yoktur. Dans ediyor, dekolte giyiyor, sarışın, dindar, dinden bahsediyor diye kadınlara 10.000 yıla yakın ceza verip 6 yılı aşkın süredir onları cezaevinde tutmanın hukuken açıklanabilir hiçbir yanı bulunmamaktadır. 

ÜLKEMİZDE TV PROGRAMLARINDA HER GÜN DEKOLTELİ HANIMLAR YER ALMAKTA, DANS ETMEKTEDİR. DİNİ ANLATIMLAR YAPAN PROGRAMLARDA BİR KARE SONRA ŞARKI SÖYLEYEN SANATÇI HANIMLAR DA YER ALMAKTADIR. Yine her gün dindar insanların da yer aldığı hanım erkek beraber toplu dans edilen DÜĞÜNLER, eğlenceler, davetler yapılmaktadır. Yine DEVLET ERKANIMIZIN VERDİĞİ, KATILDIĞI çeşitli siyasilerin, aydınların yer aldığı davetler verilmektedir. Bu davetlere son derece modern hanım sanatçılar da ultramodern, dekolteli giyim tarzlarıyla katılmakta ve şarkı söyleyerek sanatını da icra etmektedir. Söz konusu görüntüler, eğlenceler sebebiyle hiçbir kimse binlerce yıl ceza almamakta, yıllarca hapis yatmamaktadır.


“BU KADAR ZENGİNLİK NASIL OLUYOR?” İDDİASINA CEVAP:

            Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaşam standartları sık sık basına ve yargılandıkları dosyaya da konu olmuştur. “Bu kadar zenginlik nasıl oluyor? Değirmenin suyu nereden? Bu kazancın kaynağı ne? Çok fazla malı mülkü var herkesin, herkes çok zengin…” gibi söylemler sıklıkla dile getirilmektedir.

Her toplulukta, sivil toplum kuruluşunda, vakıfta zengin kimseler olabildiği gibi maddi durumu ortalı kişiler de bulunmaktadır. Müvekkilin arkadaşları arasında aileden varlıklı kişiler ve çeşitli iş insanları da bulunmakla birlikte orta halli kimseler de yer almaktadır. 2018 Temmuz ayında yapılan operasyon neticesinde tüm camianın hukuka aykırı şekilde taşınır, taşınmaz malvarlıklarına, banka hesaplarına EL KONMUŞ VE BEKLENENİN ÇOK ÇOK ALTINDA BİR DEĞERLE karşılaşılmıştır. Hatta bu konu ile ilgili TMSF Başkanı’nın açıklaması olmuştur.

“Adnan Oktar’la alakalı çok fazla bir şey yok aslında. 10 milyon TL seviyesinde bir şirketlerin aktif büyüklüğü söz konusu. Şirketlerin birçoğu gayri faal. 86 şirketin hemen hemen 80 tanesinde çok fazla bir işlem yok. Bizdeki TMSF kayyumluğunda yönetilen şirketlerin aktif büyüklüğü 55.6 milyar seviyesinde.”

            TMSF Başkanı’nın yapmış olduğu açıklamadan da görüleceği üzere yaklaşık 230 sanıklı dosyada 86 şirkete el konmuş ve bu el koymalar neticesinde sadece 10 milyon TL’lik bir meblağdan söz edilmektedir. Ayrıca birkaç tane apartman dairesi, iki tane uzak semtlerde kapsamlı tadilat gerektiren evler ve müvekkil Adnan Oktar’ın annesinin evi zaten 230 kişi içerisinde birkaçının sahip olması son derece makul olan malvarlıklarıdır. Yine el konulan para kişi sayısına göre çok küçük bir meblağdır. Özetle sürekli bahsedildiği şekilde olağanüstü, olağandışı ve en önemlisi hukuka aykırı bir gelir müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarında bulunmamaktadır. Nitekim bu durum devletin bilirkişilerinin, kurumlarının raporları ve operasyon anı ve sonrasında tutulan tutanaklarla sabittir.

 

“MÜTALAALAR PARAYLA ALINIYOR” İDDİASINA CEVAP:

6 yılı aşkın süredir devam eden yargılama boyunca birçok hukukçu ve alanında uzman kişiden mütalaalar alınmıştır. Dosyadaki her bir suçlamayla ilgili ayrı ayrı dosyaya sunulmuş olan her bir mütalaada yargılamadaki hukuksuzluklar çok detaylı açıklanmıştır. Usule ve hukuka uygun olmayan yargılamalar, yöneltilen suçlamaların unsurlarının oluşmadığı, hukuki temeli olmadığı, delillerin olmaması gibi çok sayıda hukuksuzluğun detaylı, delilli ve gerekçeli olarak anlatıldığı mütalaalar dosyaya eklenmiş ve eklenmeye devam etmektedir.

Söz konusu mütalaalar bazı çevrelerde rahatsızlık uyandırmaktadır. “O mütalaaların hepsi parayla alınıyor” gibi gerçek dışı söylemlerle mütalaaların ortaya koyduğu “bu dosyada kanunen suç yok” hakikatinin üstü kapatılmak istenmektedir. Mütalaaların zaten belli bir ücret ile alındığını, konularında uzman kişiler ve hukukçularla çalışma usulünün bu şekilde olduğunu tüm Türkiye bilmektedir.

Bunun için; mütalaa alınacak konu ile ilgili evraklar, deliller, dokümanlar hukukçu veya uzamana sunulur. İlgili kişi ön inceleme için ücret alır. İnceleme sonunda fikrini beyan eder. O fikri mütalaayı talep eden tarafından uygun görülürse uzmanın veya hukukçunun detaylı olarak izlenimlerini anlattığı mütalaa yine belli bir ücret karşılığında alınır. Bir davada avukattan hukuki hizmet almak için nasıl belli bir ücret ödenirse aynı durum mütalaa için de geçerlidir. Mütalaalar delillere, tutarlı gerekçelere, kanunlara, uluslararası sözleşmelere ve yerleşik içtihatlara dayanarak hazırlanır. Belli bir ücret karşılığında akıl, mantık, hukuk dışı mütalaa alınabilmesi mümkün değildir. Alanında uzman veya hukukçunun benimsemediği, kanaatinin gelmediği bir konuda kanunlara, içtihatlara, delillere dayanarak detaylı tutarlı şekilde gerekçelendirerek bir mütalaa hazırlaması mümkün değildir. Nitekim aksi durum bu kişilerin CEZAİ SORUMLULUĞUNU doğurmaktadır.

Müvekkilin yargılandığı dosyada mütalaa alınan tüm uzman ve hukukçularımızın ortak tepkileri ise dosyada yaşanan abartılı hukuksuzluklar karşısında sürekli hayret etmeleri, ülkemizde bu tarz hukuksuzlukların çok sık görülmeye başlandığını dile getirmeleri, Adnan Oktar dosyasında hukuksuzlukların çok abartılı seviyede yaşandığını sık sık dile getirmeleri şeklinde olmuştur. Dosyadaki hukuksuzlukların boyutuna hayret eden ve iddia edilen suçlamaların kanuna göre hiçbir temeli olmadığını defaatle dile getiren YARGITAY ONURSAL BAŞKAN VE ÜYELERİ, PROFESÖRLER, DOÇENTLER, UZMAN BİLİRKİŞİLER, AVUKATLAR, EMEKLİ SAVCILAR, HAKİMLER, EMNİYET MÜDÜRLERİ VE MENSUPLARININ verdiği mütalaalar herhangi bir hukukçu tarafından incelendiğinde güçlü gerekçelere dayandırıldığı görülecektir.

Gerekçesi, kanunlara ve yerleşik içtihatlara göre bir temeli, mantığı, tutarlılığı olmayan hukuk metinleri Adnan Oktar dosyasında verilen kararlarda, düzenlenen iddianamelerde aşikar olarak görülmektedir. Bazı kesimler bu kararlar ve iddianameler gibi mütalaaların hazırlandığını düşünebilir. Fakat alınan mütalaaların hepsi kararların, iddianamelerin aksine son derece güçlü gerekçelere, delillere, mantıklara, içtihatlara, insan hakları sözleşmelerine dayandırılan hukuka ve yasaya uygun mütalaalardır.


“SİZİN BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLER VAR” İDDİALARINA CEVAP:

Yine müvekkile ve arkadaşlarına yönelik operasyon söz konusu olunca bazı kesimlerden duyulan bir diğer söylem de “sizin bilmediğiniz şeyler var, (Adnan Oktar’ı kast ederek), biz onu Ortaköy döneminden tanırız, siz neler olduğunu bilmiyorsunuz…” sözleridir. Burada kast edilen hayali “şeyler” in ne olduğu ne müvekkil Adnan Oktar ne de arkadaşları tarafından 40 yılı aşkın süredir öğrenilememiştir.

Normalde mert ve dürüst olan tavır, bir kişinin kimsenin bilmediği, kendisinin bildiği bir şey varsa delilleriyle bunları ortaya koyması, insanlara bahsettiği o “şeyleri” açıklamasıdır. 40 YILI AŞKIN SÜREDİR SANRILARLA ALGI OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAK, NE AKLA NE MANTIĞA NE HUKUKA NE DE HÜSN-Ü ZANNIN ESAS OLDUĞU İSLAM AHLAKINA UYGUN DEĞİLDİR.

Müvekkil Adnan Oktar’ı hedef alan söylemlerden birisi de arkadaşlarını kast ederek “sizler iyisiniz ama….” diye başlayan cümlelerdir.

Çok farklı çevrelerden geldikleri ve pek çoğu öncesinde Kuran ahlakını bilmiyor oldukları halde, manevi yönleri güçlü, dine mukaddesata titiz, yüksek bir ahlak gösteren bir topluluk varsa, elbette bu topluluğun sık sık takdir edilen bu ahlaka sahip olmalarına vesile olan bir kişi, bir fikir de vardır. Tesadüfler sonucu ortak bir güzel ahlak sürdürmenin mümkün olamayacağı da, dünyada böyle güzel ahlakta sebat eden bir topluluğun tesadüfler sonucu oluşan bir örneği olmadığı da açıktır.

PIRIL PIRIL” DİYE TANIMLANAN VE BUGÜN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU CEZAEVİNDE OLAN GENÇLERİ YETİŞTİREN, KURAN AHLAKINA YÖNLENDİRENİN MÜVEKKİL ADNAN OKTAR OLDUĞU HERKESÇE VİCDANLARDA ÇOK NET BİLİNMEKTEDİR. Söz konusu gençler de bu ahlakı yaşamalarına vesile olan kişinin müvekkil olduğunu sık sık dile getirmektedirler.

 

“KENDİSİNİ ‘HOCA’ OLARAK GÖRÜYOR” İDDİSINA CEVAP:

            Müvekkile yöneltilen iddialardan biri de “kendisine hoca diyor, kendisini hoca olarak görüyor” söylemidir. Müvekkil Adnan Oktar operasyon öncesi katıldığı canlı yayınlarda çokça kere hocalık iddiasında olmadığını, hoca olmadığını, alim olmadığını, samimi bir Müslüman olmak dışında bir gayesinin bulunmadığını dile getirmiştir. Dolayısıyla “hocalık iddiası olduğu” söylemleri gerçeği yansıtmamaktadır. Müvekkilin söz konusu canlı yayınlardan örnek açıklamaları:

Ben bir din eğitimi almadım, ‘hoca’ değilim, ‘alim’ değilim. Sadece samimi bir insanım, samimi düşüncelerimi anlatıyorum.” (A9 TV; 12 Temmuz 2017)

“Ben ‘Hoca’ değilim, alim değilim, böyle bir iddiam da yok. Defalarca bu konuyu anlattım. Bana ısrarla sen hocasın demesinler.”  (A9 TV; 12 Nisan 2017)

Ben hiçbir zaman Mehdilik iddiasında bulunmadım ve ömrümün sonuna kadar da bulunmayacağım. ‘Hoca’, alim de değilim.”  (A9 TV; 9 Mayıs 2017)

“Ben ‘Hoca’ da değilim. Bu program da din programı değil. Ben Allah’ı çok seviyorum, her yerde, her ortamda Allah’ı anarım.”  (A9 TV; 9 Mart 2017)


30 YILDIR BULUNAMAYAN “KASET” İDDİASINA CEVAP:

            Adnan Oktar ve arkadaşları söz konusu olduğunda en çok dillendirilen iddialardan birisi de “kasetler” olduğu ve bu hayali kasetlerin şantaj amaçlı kullanıldığı söylemidir. Fakat yıllardır iddia edilen bu kasetlere ve görüntülere -yapılan büyük polis operasyonlarında yüzlerce ev ve iş yeri didik arandığı, müvekkil ve arkadaşlarına teknik takip yapılıp her adımları izlendiği, adeta aldıkları her nefes takip edildiği halde- her nasılsa kimse erişememiştir, ortaya çıkaramamıştır. Çünkü böyle bir kayıt, kaset, arşiv hiçbir zaman olmamıştır. Olmayan bir delilin de mahkemelere, halka sunulması mümkün değildir.

Bahsedildiği gibi değil bir arşiv, tek bir kaset olsa bunun böylesine büyük bir operasyon ve yargılamada ortaya konmaması hayatın olağan akışına aykırıdır.  Buna rağmen “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” gibi avami bir yaklaşımla,  insanlara “kasetleriniz var, arşiviniz var” gibi iftiralarda bulunmak her şeyden önce ciddi bir ahlaki çöküntüdür.

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra Suresi/36)


“SİZİNLE VAKİT GEÇİRMİŞ KİŞİLERİN HAKKINIZDA İDDİALARI VAR” SÖYLEMLERİNE CEVAP:

Müvekkil ve arkadaşları hakkındaki söylentilerden birisi de “sizinle beraber vakit geçirmiş kişilerle konuştuk hakkınızda çeşitli iddialar var, anlatılan şeyler var” şeklindedir.

Bu bahsedilen kişiler; eskiden müvekkil ve arkadaşlarının arasında bulunup sonradan husumetli hale gelen veya operasyonda tutuklanma korkusu ile iftira atarak kendisini tutuklanmaktan, ceza almaktan kurtarmaya çalışan kişilerdir. Müvekkil ADİL, AKILCI OLAN TUTUMUN HER İKİ TARAFIN DA DİNLENMESİ olduğunu düşünmektedir. İki tarafın dinlenmesiyle hakkaniyetli bir kanaate varılması gerektiğinin hem İslam’a hem de ahlaka uygun olan tavır olduğu kanaatindedir. Tek taraflı olarak husumetli veya korkutulmuş kişilerin çelişkili, gerçek dışı ve samimiyetten uzak olduğu çok net anlaşılan söylemleri ile vicdana uymayan bir kanaat oluşturup, bu yanlış kanaatte ısrar etmenin adil, makul ve hakkaniyetli bir tavır olmadığı ortadadır.

Husumetli veya korkutulmuş kimseleri karşısına alıp uzun uzun dinleyenlerin, bu insanların müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşı olmadığını bilmesi gerekmektedir. MÜVEKKİL VEYA ARKADAŞLARININ DA AYNI ŞEKİLDE DETAYLI OLARAK DİNLENMESİ, ONLARLA DA KONUŞULMASI VE İKİ TARAFI DA EŞİT OLARAK DİNLEDİKTEN SONRA BİR KANAATE VARILMASI VİCDANA UYGUN OLAN TUTUMDUR.

“Davud (un yanın)a girdiklerinde, onlardan ürkmüştü; dediler ki: 'Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında haktan ayrılma ve bize tam doğruyu göster.” (Sad Suresi/22)

ADNAN OKTAR DOSYASI, BİR KUMPAS DAVASI OLARAK ÖZEL OLUŞTURULMUŞTUR.

DOSYADAKİ TÜM HUKUKSUZLUKLARI VE ANORMALLİKLERİ FARKEDEN HALKIMIZ TÜM BU İDDİALARA İNANMAMAKTADIR.

Müvekkilin 6 yılı aşkın süredir tutuklu olduğu dosya, 2016 yılında klasik kumpas davalarında olduğu gibi isimsiz bir ihbar ile başlamıştır. 11 Temmuz 2018 tarihinde yapılan operasyonla da 168 kişi hukuksuzca tutuklanmış 200’den fazla kişinin malvarlığına hukuksuzca el konmuştur. Dosyayı inceleyen hukukçular yapılan usulsüzlük ve hukuksuzlukların yoğunluğu karşısında hayrete düşmekte, “maalesef ülkemizde bunun benzeri hukuksuzluklar sık sık yaşanmaktadır” diyerek derin üzüntülerini dile getirmektedirler. Yine hukukçu olmayan fakat akılcı ve vicdanlı bakan insanlarda da yapılan hukuksuzlukların çapı hayret uyandırmakta, ortada bir anormallikler silsilesi olduğunun hemen farkına varmaktadırlar.

            Tüm bu hukuksuzlukları ve anormallikleri halkın da fark etmesine rağmen bir küçük kesim “her şey usulüne uygun, hukuk gereğini yapar, sizin dosyanızda hukuksuzluk yok” diyerek fark etmemenin mümkün olmadığı kumpas gerçeğini gizleme gayreti içindedirler. Bu kimselerin bu kadar anormalliği gizleme, üstünü örtme gayreti de haliyle ilginç bulunmaktadır ve herkesin aklına neden bilinmesi, irdelenmesi, konuşulması istenmiyor sorusunu getirmektedir.

Nitekim 09.10.2024 tarihinde TVNET’de yayınlanan Net Bakış isimli programda GAZETECİ NEDİM ŞENER, ADNAN OKTAR DOSYASINA NASIL MÜDAHALE ETTİKLERİNİ ŞÖYLE ANLATMAKTADIR:

Nedim Şener: Adnan Oktar suç örgütünü hatırlıyor musun? 8.000 yıl istemişti, 8.000 yıl… Ne olduaz daha Yargıtay’dan EĞER YAZIP ÇİZMESEK BERAAT ,

Serhat İbrahimoğlu: Tahliye…

Nedim Şener: Tahliye ediliyorlardı…

Bahsettiğimiz hukuksuzluklardan sadece birkaçını çok özet olarak maddeleyecek olursak:

  • Silahla polis memuruna ateş edip öldürmeye teşebbüs iddiasının yöneltildiği Mert SUCU’nun silah kullandığı SAĞ ELİNDE BARUT İZİ YOKTUR, silahında PARMAK İZİ YOKTUR. İLGİLİ POLİSİN İSE İKİ ELİNDE KOLLARINA KADAR BARUT İZİ BULUNMAKTADIR. Polisin yeleğindeki merminin iddia edilen atıştan farklı bir şekilde olduğu tespit edilmiştir. Olayın içerisindeki 3 polis memuru ise birbirinden bambaşka ifadeler vermiştir.
  • Silahla polis memuruna ateş edip öldürmeye teşebbüs iddiasının görüntülerinin yer aldığı güvenlik KAMERASI GÖRÜNTÜLERİ DOSYAYA EKLENMEMİŞTİR. Defalarca talep edilmesine rağmen görüntüler getirilmemiş ve en son görüntülerin olduğu harddisk hakkında müsadere kararı verilerek apar topar kamera kayıtları incelenemeden yok edilmiştir.
  • Silahla polis memuruna ateş edip öldürmeye teşebbüs iddiasının olduğu bölge, operasyonun hemen akabinde apar topar yıktırılmıştır. Keşif imkanı tamamen ortadan kaldırılmış, deliller yok edilmiştir.
  • Emniyette baskı gördüğünü, korkutulduğunu ve tacize uğradığını bu sebeple korkudan gerçek dışı ifade verdiğini, hiçbir kötülük görmediğini söyleyen etkin pişman sanık kadın hakkında YAKALAMA KARARI ÇIKARTILMIŞTIR. Korkuyla baskı altında ifade verdiğini söyleyen etkin pişman sanık kadının gerçek dışı ifadelerinin sonradan başka dosyalarda da gerçek gibi kullanılmış ve tutuklamalara devam edilmiştir.
  • Cinsel saldırı iddiasında bulunan müşteki kadınlar operasyon öncesinde ve hemen sonrasında emniyet ve dosyanın husumetli müştekileri tarafından aranmış, neredeyse tamamı sanık olmakla, cezaevine girmekle tehdit edilmiştir.
  • Cinsel saldırıya uğradığını iddia eden kadın müştekilerden 6 tanesi soruşturma aşamasında Adli Tıp Kurumu’na gönderilmiş ve raporları tertemiz çıkmıştır. Cinsel saldırı iddialarını ispat edecek tek bir bulgu elde edilememiştir. Adli Tıp Kurumu birkaç ay sonra ikinci kontrol için çağırmasına rağmen gitmemişlerdir.
  • Yine cinsel saldırıya uğradığını iddia eden müşteki kadınlar için tüm dosya sanıkları “sözde tecavüz varsa adli tıp raporuyla ortaya çıksın” diye hem bedensel hem ruhsal açıdan adli tıp muayenesi talep etmişlerdir. Fakat bu taleplerin hiçbiri kabul edilmemiştir.
  • Eşine rastlanmayan bir şekilde (güya özgür iradeleriyle, isteyerek şikayetçi olan) müştekilere yurt dışı çıkış yasağı getirilmiştir.
  • MASAK raporlarında temiz çıkan şirketlere el konulmuş, tüm şirketlerin ve malvarlıklarının müsadere edilmesine karar verilmiştir.
  • Adnan Oktar’ın kitaplarını yayımlayan şirkete kitap ücreti gönderen bir şahsın 6 Türk Lirası olarak yaptığı ödeme 6.000.000 TL olarak gösterilmiştir. Banka hesap kayıtlarıyla bu yanlışlık ispatlanmasına rağmen 6 milyon liralık gelir açıklanamıyor diye “para aklamaya” delil olarak gösterilmiştir.
  • İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi’nin mevcut heyetinin dışında sırf Adnan Oktar Davasına bakmak üzere özel bir heyet tesis edilmiş, bu heyet hüküm verir vermez dağıtılmıştır. Doğal Hakimlik ilkesinin yok sayılmıştır.
  • 1 yıl 4 aylık titiz bir inceleme sonucunda 400 sayfalık beraat ve bozma kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi heyeti hakkında basında ve sosyal medyada karalama kampanyası başlatılmıştır. Bu linç kampanyasını takiben de apar topar görevlerinden uzaklaştırılmış, haklarında soruşturmalar açılmıştır. Bugün gelinen aşamada özel olarak tesis edilip hukuku katlederek 10 bin yıl ceza veren hakimler terfi ettirilirken, söz konusu İstinaf hakimleri ise “hukuka uygun karar verdikleri” için yargılanmaktadırlar.
  • İstinaf hakimleri hakkında açılan soruşturmada hakimler ve müvekkil aleyhine tanıklık yapan Hakim, “Hakim aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse, hakimlik görevi yapamaz.” diyen CMK m. 22 hiçe sayılarak binlerce yıllık cezaları jet hızıyla onaylayan ikinci İstinaf Heyetinde görev almıştır.
  • 9 bin sene ile yargılanan sanıklara 4-5 saat, yüzlerce yılla yargılanan sanıklara 1-2 saat, diğerlerine ise sadece 15-20 dakika savunma süresi verilmiş ve savunma haklarının ihlal edildiğini dile getirdiklerinde bu sürelerin yeterli olduğunu dile getiren kararlar verilmiştir.
  • VERİLECEK CEZALAR, YARGILAMA SÜRELERİ AYLAR ÖNCESİNDEN ÇEŞİTLİ GAZETECİLER TARAFINDAN KÖŞE YAZILARINDA ÇOK DETAYLI OLARAK DİLE GETİRİLMİŞTİR.

            Yukarıda sıralananlar, yargılamalardaki hukuksuzlukların sadece küçük bir kısmıdır. Dosyadaki yargılamaya şahit olan veya bilgi sahibi olanları başkaları adına utandıran BU HUKUKSUZLUKLAR, ARTIK ÜZERİ ÖRTÜLEMEYECEK ve “HUKUKSUZLUK YOK” DEMEKLE YOK OLMAYACAK SEVİYEYE GELMİŞTİR.

            Adnan Oktar davası kapsamında yargılananların bir kısmı tahliye olurken bir kısmının ise halen tutuklu olması bazılarınca “suçu olmayanlar çıkmış, suçlular içeride” diye çarpık bir yorumla değerlendirilmektedir. Bu, halkın kanunları ve infaz hukukunun nasıl uygulandığını bilmemesinden kaynaklanan bir çarpıtma ve algı oluşturma çabasıdır. Bu dosyadaki bütün tutuklamaların ve ceza hükümlerinin, hukuka aykırı olduğu, dosyada hiçbir somut delil ve suç olmadığı ittifak halinde dosyayı inceleyen Yargıtay onursal başkanları, Profesörler, doçentler, uzman bilirkişiler, avukatlar, emekli savcılar, hakimler emniyet müdürleri ve mensuplarının ortak kanaatidir.

Müvekkil 6 yılı aşkın süredir kurulan bir kumpas neticesinde cezaevindedir. Kendisi hakkında konuşulan iddialara, söylentilere ve dosyalarda yer alan iftiralara cevap vermenin önemli olduğu kanaatindedir. Müvekkil Adnan Oktar’ın düşüncesine göre Allah, her olayı mutlaka hayırla yaratmaktadır. Müvekkil tüm süreç boyunca Allah’a ve Allah’ın yaratmasıyla hakkaniyeti er geç sağlayacak olan Türk devletine, adaletine güveninin tam olduğunu sürekli ifade etmektedir.

Yukarıda arz edilen hususları Sayın Devlet Yetkililerimizin bilmesi gerektiği kanaatinde olması sebebiyle bu dilekçe hazırlanıp takdirlerinize arz edilmiştir.

Daha yeni Daha eski