Rabbani TV adlı Youtube’da yayın yapan kanalda Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’nin müridi olduğunu söyleyen Mustafa Atmaca Sakaryaevi adlı kişinin 31 Temmuz 2024 tarihli yayınında Adnan Oktar hakkında hiçbir yönü doğru olmayan bilgilere yer verilmiştir.
Mustafa Atmaca Sakaryaevi isimli kişinin program boyunca yaptığı konuşmalardan Adnan Oktar hakkında hiçbir bilgisi olmadığı gibi Şeyhi olarak kabul ettiği iddiasında olduğu Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’ni de hiç tanımadığı, onunla ilgili bir çok konuyu hiç bilmediği ve kavrayamadığı görülmektedir.
1. Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri, Adnan Oktar’a ‘Büyük Oğlum’ Diye Hitap Eden, Onu Öz Evladı Gibi Gören, Son Hastalık Döneminde Sağlığıyla İlgili Her Konuyu Yalnızca Adnan Oktar’a Emanet Edecek Kadar Adnan Oktar’a Güvenen Bir İnsandı
Adnan Oktar’ın Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri ile tanışması 1980’li yıllara dayanmaktadır. Şeyh Nazım Hazretleri daha o yıllarda Adnan Oktar’ın ahlakına ve samimiyetine kanaat getirmiş, özellikle kanun ve hukuk dışı bir şekilde Bakırköy Akıl Hastanesi’nde tutulmasından sonra ise Adnan Oktar’a olan sevgisi kat kat artmıştır. Mustafa Atmaca Sakaryaevi’nin iddia ettiği gibi Adnan Oktar’ın hastane dönemi değişmesi gibi bir şey söz konusu olmadığı gibi, Şeyh Nazım Hazretleri özellikle hastane dönemi sonrasında kendi deyimiyle Adnan Oktar’ın ‘bambaşka biri’ olduğunu derin maneviyatı ve irfanıyla teşhis etmiş, o günden son nefesine kadar da Adnan Oktar’ı ‘büyük oğlum’ diyerek ailesinden biri olarak sevgiyle sahiplenmiştir.
Adnan Oktar, Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri ile defalarca hem kendi arkadaşlarının evinde kendisini misafir ederek hem de Mehmet Şevket Eygi, Sefa Saygılı gibi muhafazakar camianın değer verdiği kişilerin evlerinde misafirlikte bulunarak görüşmüştür. Adnan Oktar ile Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri arasındaki sevgi her zaman çok güçlü ve yakın olmuş, Şeyh Nazım Kıbrısi Adnan Oktar’ı manevi evlatlığa kabul etmiş, her zaman her koşulda da ona olan sevgisini ve verdiği değeri açıkça ifade etmiştir. Ömrünün son dönemlerinde hastalandığında da hastalığının ilk gününden son nefesine kadar yanında Adnan Oktar’ın yakın arkadaşları bulunmuş, Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri sağlığı konusunda sadece Adnan Oktar’ın söz sahibi olmasını istemiştir. Özetle, Şeyh Nazım Hazretleri için Adnan Oktar’ın, Adnan Oktar için de Şeyh Nazım Hazretlerinin değerini ve kıymetini birkaç defa Şeyh Nazım Hazretleri’nin dergahında bulunduğu için kendini Şeyh Nazım Hazretleri’nin ‘müridi’ olarak niteleyen kişilerin bilmesi de anlaması da mümkün değildir.
Bilindiği üzere Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri olayları sadece göründüğü haliyle değil birçok yönüyle değerlendiren, derinliğini çok iyi kavrayan, ileri görüşlü, son derece dürüst ve samimi bir insandır. Sıradan insanların kavrayamadığı ve kavraması mümkün olmayan bir hikmeti ilk bakışta gören, doğru gördüğü bir şeyi de kim ne derse desin asla çekinmeden anlatan bir insan olduğu bilinmektedir.
Mustafa Atmaca Sakaryaevi isimli şahsın Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’ni hiç tanımadığı ve anlamadığı ise, Şeyh Nazım Hazretleri’nin güya ‘idare etmek’ için Adnan Oktar hakkında güzel sözler söylediği yorumundan anlaşılmaktadır. Eğer bu şahıs Şeyh Nazım Hazretleri’ni gerçekten tanıyor olsaydı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları ve Başbakanları, Bakanları, Milletvekilleri, İngiltere Prensi, Brunei Sultanı gibi yabancı devlet adamları, Papa gibi dini liderler gibi dünya çapında etkisi ve gücü olan insanlarla görüştüğünde doğrudan yüzlerine her düşüncesini açıkça söylemekten bir kere bile çekinmediğini bilirdi. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları ile de defalarca makamlarında ve kendi evinde görüşen, her görüştüğünde de gördüğü her yanlışı açıkça eleştiren, bu eleştirilerini kameralar önünde yapan bir insanın güya Adnan Oktar’ı eleştirmekten imtina ettiğini söylemek Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’ni hiç tanımamak, karakterini, ahlakını ve iman gücünü takdir edememek demektir.
Daha da vahimi söz konusu şahıs, ‘Bu adamın (Adnan Oktar’ın) zenginliği var, bir itibarı var’ sözleriyle Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’nin Adnan Oktar’ın maddi imkanları nedeniyle güya Adnan Oktar’ın yanlışlarını gördüğü halde söylemediğini ve övgüde bulunduğunu iddia etmektedir. Bu isnadın çirkinliği açıkça ortadadır. ‘Şeyhim’ diyerek tabi olduğu, saygı ve hürmet duyduğunu iddia ettiği bir insan hakkında ‘maddi menfaat beklentisi ve karşısındakinin itibarından korku duyduğu için hakkı söylemedi’ iddiasında bulunabilen bir insanın hayata bakış açısı, olayları yorumlama ve değerlendirmesine güvenilmeyeceği açıktır. Bu iddianın çirkinliğinden Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri şüphesiz ki münezzehdir.
Mustafa Atmaca Sakaryaevi’nin, Hz. Musa kıssasını örnek vererek, Allah’ın Hz. Musa’ya ‘Firavun’a yumuşak söz söyle’ diye bildirdiği için Şeyh Nazım Hazretleri’nin de Adnan Oktar’a güya idareten güzel söz söylediği iddiası da mantık dışıdır. Zira, Adnan Oktar’ın de izah ettiği üzere Hz. Musa’ya olan emir, üslubunun nezaketli olmasıdır. Firavun’a inancının veya tavrının yanlış olduğunu söylememek değildir. Nitekim Hz. Musa Firavun’un karşısında açıkça onun despot ve müşrik sistemini eleştirmiştir. Dolayısıyla Şeyh Nazım Hazretlerinin Adnan Oktar’a yönelik olarak Hz. Musa’ya olan emre uyduğu varsayılmış olsa bile, bu durumda Şeyh Nazım yine de yanlış gördüğü bir şey varsa söyleyecektir ama bunu nezaketli bir üslupla yapacaktır. Oysa Şeyh Nazım Hazretleri Adnan Oktar’a yönelik bir kere bile yanlış yapıyorsun demediği gibi, tebliğ metodunun hikmetleri olduğunu özellikle vurgulayarak bu konudaki bilinçsiz eleştirilerin de kapısını kapamıştır.
Sakaryevi’nin tevil etmeye çalıştığı konulardan biri ise, A9 TV programlarındaki eğlence ve müzik yayınlarına yönelik bazı eleştiriler karşısında Şeyh Nazım Hazretleri’nin ‘esmer de koy’ diyerek latif bir üslupla bu eleştirilerin anlamsızlığını göstermesidir. Sakaryaevi’nin bu olayı ‘sert bir üslupla eleştiri olarak’ yorumlamasından Şeyhini tanımadığı anlaşılmaktadır. Zira Şeyh Nazım Hazretleri tasvip etmediği tepkiler veya sözler söz konusu olduğunda mantıksızlığı latif bir üslupla yeren ve yersizliğini gösteren bir tarza sahiptir. Şakacı ve latif üslubuyla yapılan yorumun mantıksızlığını gösterme sanatında üstat biri olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bu örnekte de, Adnan Oktar’ın yanında dekolte hanımlar bulunmasını eleştirenlerin mantıksızlığını, ‘hep sarışınlar olmasın esmerler de olsun’ diyerek ortaya koymuş, dekolte hanımların varlığından rahatsızlık duyulmasının yersizliğini göstermiştir.
2. Kendi Şeyhi Hakkında ‘Maddi Güç ve İtibarından Çekindiği için Birine Güzel Sözler Söyledi’ Diyebilen Bir İnsanın İdare Edilmiş Olması Çok Daha Muhtemeldir
Mustafa Atmaca Sakaryaevi program boyunca Şeyh Nazım Kıbrısi’nin güya Adnan Oktar’ı idare etmek amacıyla güzel sözler söylediğini öne sürmüştür. Adnan Oktar ömrünü İslam’a hizmete adamış, akılcı, makul, samimi, ferasetli, cesur bir tavır gösterdiği için de çalışmalarının dünya çapında çok olumlu büyük neticeleri olmuştur. Adnan Oktar’ın İslam’ı tebliğ ettiği alanlara girmeyi birçok Müslüman hayal dahi edememiştir. Dinsizliğin ve insanlara acı veren sistemlerin en temel noktalarını tespit etmiş o alanlarda çalışma yapmıştır. Nitekim Sakayaevi’nin kendisi de Adnan Oktar’ın Darwinizm’i ilmen yerle bir ettiği hakikatini kabul etmeye mecbur kalmıştır. Nesiller boyunca dinsizliğin temel taşı olan evrim teorisini demagoji ile değil bilimle ve akılla yıkan, Müslümanların üzerinden büyük bir felaketin kalkmasına vesile olan Adnan Oktar olmuştur.
Bu faaliyetin önemi ve büyüklüğüne Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde dahi dikkat çekilmiştir. Bediüzzaman Said Nursi,
Ve onun (Mehdi’nin) üç büyük vazifesi olacak:
Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutuyla (etkisiyle) ve MADDİYUN VE TABİİYYUN TAUNU (MATERYALİM, ATEİZM DARWİNİZM HASTALIĞI), beşer içine intişar etmesiyle (gelişip güçlenmesiyle), her şeyden evvel FELSEFEYİ VE MADDİYUN FİKRİNİ (MATERYALİZM, ATEİZM VE DARWİNİZM GİBİ ALLAH’I İNKAR EDEN FİKİR AKIMLARINI) TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR. (Emirdağ Lahikası)
sözleriyle Hz. Mehdi’nin birinci ve en önemli vazifesinin Darwinizmi yıkmak olduğunu söylemiştir. Adnan Oktar da kendisini Hz. Mehdi’nin talebesi olarak gören, Hz. Mehdi’ye zemin hazırlamaya ömrünü adamış bir insan olarak bu vazifeyi tam olarak yerine getirmiştir.
Mustafa Atmaca Sakaryaevi’nin sohbetleriyle İslam’a ve Müslümanlara bir takım katkıları olabilir ve Adnan Oktar bunlara saygı duymaktadır, ancak bir yana Adnan Oktar’ın İslam yolunda yaptıkları diğer yana Sakaryaevi’nin yaptıkları konulduğunda Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’nin kimi ‘idare etmek’ durumunda kalacağını açıklamaya dahi gerek yoktur. Üstelik Mustafa Atmaca Sakaryaevi’nin söz konusu programda kendi şeyhine dahi çirkin imalarda bulunabilen bir üslup kullandığı göz önünde bulundurulduğunda, kendi Şeyhi’nin ahlakını ve karakterini dahi kavrayamadığı, derinlik ilim ve hikmet bilmediği izlenimi veren biri olarak idare edilmeye kendisinin muhtaç olabileceği de teyit edilmektedir.
3. Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’nin Adnan Oktar Hakkındaki Sözlerinden Bir Kısmı Dahi Adnan Oktar’ın Dürüstlüğünü, Samimiyetini, Derinliğini Çok İyi Teşhis Ettiğini, Adnan Oktar’ın Üstlendiği Sorumluluğun Büyüklüğünü Takdir Ettiğini Ortaya Koymaktadır:
Şeyh Nazım Hazretleri’nin 1987 yılında, Adnan Oktar’ın Akıl Hastanesi ve Cezaevinden Çıktıktan Sonra Kendisiyle Yaptığı Görüşmede Söyledikleri:
‘’Hem o rütbeyi hem salahiyeti versin diye ben dua ediyorum, Adnan bey kardeşimize de Cenab-ı Allah, namaz için Yusuf peygamberin tecellisini ona giydirmek üzere ona halvet emreylemiş ve onu ikmal ettiği kimi kafidir, şık giyerekten ona icazet vermiş, ümit ederiz ki ileriye doğru Adnan bey'in yapacağı mükemmel hizmetler vardır. Velayet sırrı ile, zahiri de başka da, Velayet sırrı ile yapacağı ve yapmakta olduğu hizmet de vardır. Tebrik ederiz. Kendisi sabırlılardan yazılmıştır. Sabırlıların bir ötesi, efendim, razılardan da yazılmış razılık da verildi ona, kendisine, efendim, ben kendime göre bir düşünüyorum, bakıyorum benim tahammül edebileceğim gibi değildi o, o maşaAllah gençti zamanında, o hizmeti tekmil etmiş, arada askerlik hizmeti gibi, velayet erbabına böyle iftiralar geliyor, size zarar vermemiştir o….
Estağfurullah, O da geçmiştir, şimdi sizin peygamber huzurunda, size bir rütbe giydirilmiştir, bu muharrem-ül şerifte hafzeten, zahir ve batında sizi tevhid edecek, hem manevi bir ruh, hem bir maneviyat giydirilmiş ve bir anlayış da, bir ilham da size açılmıştır, ki o ilham üzerine siz, kendinizi etraf ile meşgul etmeyin. Siz Kur’an-ı Kerim’i okuduğunuz vakıtta, teemmül ile okuyunuz. Üzerinde düşüneceğiniz her ayeti kerime,her okumanızda gusül abdesti ile okuyun. Bu size olan hitaptır. Bir defa okuyun, lakin gusül abdesti ile okuyun. Ve tenha bir makamda okuyun ve ayak üzeri okuyun, Kur’an-ı Kerim’i yüksekte tutun. Böyle ayakta durduğunuzda okuyabilecek yükseklikte tutacaksınız. Ve O’nun huzurunda Sultan huzurunda durur gibi duracaksınız. Gusülle geleceksiniz oraya, iki rekat namazı kıldıktan sonra ayakta, üç kelime-i şahadet, yüz estağfirullahtan sonra destur alıp, Kur’an-ı Kerim’i siz tilavet edeceksiniz. İsterseniz, efendim, bir çeyrek tilavet edin, isterseniz yarım saat, isterseniz sizin kalbinizdeki ilhama göre okuyacaksınız... ve ondan sonra kalbinize verilecek ilhamı göreceksiniz.. Çünkü size bu yapmış olduğunuz halvetin neticesinde size bir ikram olarak bir şerik bağlanmıştır kalbe, ilhamla bağlanmıştır. Ve siz beni buraya kapattılar, kapatanlara. Beni muhakeme eylediler, muhakeme edenlere...beni suçladılar, suçlayanlara diyerekten kötü bir temenni olmayacak.
Ve siz bu minval üzerine, size mükellefiyet vardır şimdi, yanınıza kimse almadan, o hücrenizde yüksek sehpa gibi yerde Kur’an-ı Kerim’i, böyle sultan huzurunda duruyor gibi okuyacaksınız, isterseniz bir hizip, isterseniz iki, isterseniz üç, isterseniz tekmil bir cüz okuyun. Ondan sonra size bir varidat vardır, manevi varidat verilecektir size mükafat olarak. Ki o ilhamdır, o ilham geldiği vakıtta o ilhamı kaybetmeyeceksiniz, o kıratı bitirdikten sonra diz üstüne oturunuz mecliste, elinizde kalem kağıt, efendim, kalbinize doğacak olanı zapt edin, o inkişaf edecektir ve genişleyecektir, darlanmayacak, artacaktır, eksilmeyecektir, o surette siz Kur’an-ı Kerim hakkında yeni bir görüş, yeni bir anlayışla bilhassa o gençlere çok bir hizmet yapacaksınız. Velayet sırrı olduğu için size ben bunu söylemeye memurum bugünkü günde, efenim, sizin vilayetiniz vardı, yani evliyaullah’tan olduğunuz için, lakin şimdi o böyle tomurcuk gül olur, daha ne rengi belli, ne şekli belli, ne kokusu bellidir, o açıldığı vakıtında belli olur. Şimdi Adnan Bey’in halide o kapalıdır. 24 saat zarfında bir defa bir veliullah, bir defa bir veliullah, bir defa bir veliullah, üç evliyadan rızaat çıktı, onun kalbine nazar ettiler, O gerek mahpusta, gerek bu hastanede bulunduğu vakıtta. Öyle nazar etmese o bu halde çıkamazdı. O, efendim, zindanın sıkıntısı onu bozardı, bozmadı, bozulmaya bırakmadılar ve şimdiki imanı ve mertebesi bu halvethaneye girmezden önceki halinden çok fazla farklıdır.’’
Görüldüğü gibi Şeyh Nazım Hazretleri ta 1987’de Adnan Oktar’ın geleceğe yönelik çok büyük hizmetleri olacağını söylerken, Adnan Oktar’ın Akıl Hastanesinde ve cezaevinde çok büyük zorluklara sabırla ve rızayla göğüs gerdiğini, bunu herkesin yapamayacağını, bunu Allah’ın ona bir lütfu olduğunu ve Allah’ın koruması altında bulunduğunu, Kuran talebesi olacağını yani ileride Kuran’ın yeterliliğine göre hareket edeceğini, herkesin de bu hizmeti anlayamayacağını belirtmiştir.
Dolayısıyla Mustafa Atmaca Sakarya’nın iddia ettiği gibi Adnan Oktar’ın güya akıl hastanesi döneminden sonra değiştiği bu sebeple de Şeyh Nazım tarafından idare edildiği yönündeki çocukça yorumları geçersizdir. Burada bir idare edilme değil, sevgi ve hayranlık dolu bir takdir, evladı gibi bir sahiplenme ve muhabbet olduğu açıkça görülmektedir.
Nitekim Şeyh Nazım Hazretleri 2011’de yaptığı bir konuşmasında da Adnan Oktar’a yönelik sevgi ve muhabbetini ortaya koymuş, Adnan Oktar’ın tebliğ yöntem ve metotlarını kavrayamayan ve takdir edemeyenlere de bir nevi ihtarda bulunmuştur.
Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri’nin 2011 Yılındaki Konuşması:
‘’(Adnan Oktar’ın) Acayip, acayip bir tecelli var üzerinde. Kuvvetli tecelli var. Bu kafasızlara anlatmak için, ki onun söylediğine ve yazdığına cevap verecek adam yoktur.Kim isterse olsun. Allah, Allah. Göresim geldi kendisini. Allah razı olsun. Allah razı olsun. Ruhaniyetiyle görüşürüz. Hiç şey yok. Cismani görüşmeyi maniler var şimdi. Hiç gereği yok. Ama bizim ruhaniyetimiz onu bırakmaz. Allah’ım. Ben de severim. Severim, acayip bir tecelli sahibidir o. Türkiye’de bir tane o, ikincisi yok. İkincisi olabilir başka menbadan. Adnan Bey oğlumuzun girdiği mecraya başkaları giremez. Süveyş’ten bir gemi geçer. İkisi geçemez. Bir tanesi geçer, bir tanesi geçmez. O da cinsten olan kimsedir. Bir yoldan gider. Onun girdiği yere başkası giremez. Herkesin efendim tecellisi başkadır. Herkesin efendim Cenab-ı Hakk’ın huzurunda yaratılış hikmeti yine başkadır.’’
4. Hadislerde Peygamberimiz (sav)’ın Bir Çok Detay Verdiği, Büyük İslam Alimi Suyuti Başta Olmak Üzere Tüm Alimler Tarafından Anlatılan Hz. Mehdi’nin Fiziksel Özelliklerine Gereksiz Teferruat Demek Hiçbir Müslümana Yakışmaz
Mustafa Atmaca Sakaryaevi yaptığı konuşmada Mehdi’nin gelişiyle ilgili hadislerin büyük çoğunluğunu ‘teferruat’ diyerek yok saydığını ifade etmektedir. Mehdi’nin geldiğinde adaleti tesis edeceği ve bolluk olacağını izah eden hadisi kabul ettiğini söylemekte, bu hadis dışında bilgilerin ise teferruat olacağını öne sürmektedir.
Adnan Oktar’ın bu konudaki düşünceleri şöyledir:
Tarihte hiçbir İslam alimi Peygamberimiz (sav)’in haber verdiği bilgilere teferruat dememiştir. Başta Mezhep alimlerimiz ve İmam Buhari ve İmam Müslim gibi büyük hadis alimleri olmak üzere, Celaleddin Suyuti, İmam Rabbani, İmam Geylani, İbni Kesir, Taberi gibi tüm büyük alimler Mehdi ile ilgili tüm hadislere değer vermişler, bu konuda eserler yazmışlardır.
Peygamberimiz (sav) Mehdi’nin fiziki görünümüyle ilgili çok detay vermiştir. Mesela alnı geniştir demiş ama bununla bırakmamış, alnında hafif bir iç bükeylik vardır diye eklemiş, hatta alnındaki yara izini dahi tarif etmiştir. İnce burunludur demiş, burnunun orta bölümünde belli belirsiz çok küçük bir çıkıntı vardır diye detay vermiştir. Yanağında ben vardır demiş, bu ben parlak, açık renkte, Hz. Musa’da olduğu gibi dışa çıkık olacaktır diye detaylandırmıştır. Yanağının az dolgun olduğunu dahi söylemiştir. Benlerini ve izlerini tek tek yerleriyle, renkleriyle, biçimleriyle anlatmıştır: Hz. Mehdi (as)'ın iki omuzunun arasında -altında- (sağ göğsünde olacak şekilde) reyhan yaprağına benzeyen esmer bir leke- iz bulunmaktadır. İkinci beni ise Peygamberimiz (sav)'in nübüvvet mühründen olup koyu renkte olacaktır. Sağ bacağında beden renginin aksine bir iz bulunacağını da söylemiştir. Mehdi sakallıdır demiş, sakalının şeklini tarif etmiştir: Hz. Mehdi (as)'ın sakalı hafif olup sakalı yanlarda az, aşağı tarafı ise uzun olacaktır. Saçlarının kulağının üstünde kıvrıldığı detayını bile vermiştir. Kaşları kavisli olacaktır, kaşında küçük bir boşluk olan yer vardır diye belirtmiş, Diz kapaklarının ise öne çıkık olacağını söylemiştir. Yürüyüş detayı da vermış, yürürken uylukları açık ve birbirine uzaktır demiştir. Peygamberimiz (sav) bunca detayı göz ardı edilsin, teferruat denilip geçilsin diye değil ahir zamanda Müslümanlar Mehdi’yi gördüklerinde tanısınlar diye bir nimet olarak açıklamıştır.
Tüm bunlarla birlikte yine de yeniden ifade etmek gerekir ki benzemek veya benzer fiziki özelliklerde olmak Mehdilik için yeterli bir vasıf değildir. Mehdilik iddia etmek de değildir.
Sakaryaevi konuşmasında ‘Suyuti bu konuda yazmış olsaydı kabul edebilirim’ demiş, Suyuti’nin Mehdiyet konulu özel bir risalesi olduğunu, Suyuti’nin bu risalesinde, Sakaryaevi’nin yok saymaya yeltendiği Mehdi’nin fiziksel alametleriyle ilgili hadislere de yer verdiğini de göz ardı etmiştir. Oysa Suyuti’nin risalesinde Mehdi’nin saçı, dişi, kaşları, hatta benlerine varıncaya kadar detay verilmiştir.
‘Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri’ Eserindeki Mehdi’nin Fiziksel Özellikleriyle İlgili Hadislerden Bazıları:
Mehdi Bendendir… AÇIK ALINLIDIR. Zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak ve yedi yıl malik olacaktır.
Bir adam “Ya Resulullah (s.a.v.) O gün insanların imamı kimdir?” dedi. Buyurdu ki: Evladımdan kırk yaşındaki “MEHDİ”’DİR. YÜZÜ PARLAYAN YILDIZ GİBİ, YANAĞINDA BİR BEN VARDIR, üzerinde kutvani iki aba bulunur. Tavrı beni İsrail ricaline benzer. Hazineleri çıkarır ve şirk beldelerini feth eder.
Yemin ederim ki Allah Benim soyumdan Mehdi’yi gönderecektir. Onun ALINI GENİŞTİR. Yeryüzünü adaletle dolduracak ve malı bol bir şekilde dağıtacaktır.
Hz. Mehdi, Hz. Hasan’ın soyundandır. UYLUKLARI ARALIKLIDIR.
Mehdi sanki Beni İsrail’den bir reculdür. (Tavrı onlara benzer, yani heybeti ve acar).
Celaleddin Suyuti Mehdi’yi ve fiziki özelliklerini öyle detaylı anlatmıştır ki bir diğer eserinde konuma tarzına dair dahi bilgi vermiştir:
DİLİNDE AĞIRLIK VARDIR.... (İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s.1699, s.174)
...YAVAŞ VE AĞIR KONUŞTUĞU ZAMAN sağ elini sol dizine vurur... (İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s.1699, s.174)
...Yavaş ve ağır konuştuğu zaman SAĞ ELİNİ SOL DİZİNE VURUR... (İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s.1699, s.174)
Görüldüğü üzere hiçbir büyük islam alimi Mustafa Atmaca Sakaryevi gibi Mehdi’nin fiziksel alametleriyle ilgili hadislere teferruat deme cüretinde bulunmamışlardır.
Mehdi Hadislerde Bildirilen Tüm Fiziksel Özellikleri İse Şöyledir:
Orta boylu
Yeşil gözlü (aynu’l hadra)
Heybetli bir şahıstır
Geniş vücutludur, iri gövdeli, karnı ve uylukları geniş, iki uyluk arası açık
İleri yaşlarda, ama genç bir insan görünümünde
Alnı açık ve geniştir
Burnu ufak ve düzgün olması
Dişler parlak
Gözleri çekiktir
Kaşları kavislidir
İki kaşı arasında küçük bir çukur vardır
Yanağında inciyi andıran bir ben vardır
Cildi parlaktır
Cılt rengi arabi pembe beyaz
Saçı siyahtır ve sıktır, güzel saçlıdır
Sakalı sıktır
Sakalı hafif olup sakalı yanlarda az (kevsec), aşağı tarafı ise yanlarına nazaran daha uzun ama düzeltilmiş (meczum) şekilde olacaktır
Güzel simalı biri
Omuzunda kalp hizasında nübüvvet mührü vardır
Sağ göğsünde yaprak şeklinde büyükçe esmer bir leke vardır
Sağ bacağında iz vardır
Diz kapakları çıkık
Yürürken uylukları açık ve birbirinden uzak olur.
Yavaş ve ağır konuştuğu zaman sağ elini sol dizine vurur.
Bedeni ve sesi çok güçlü olacak; aynı zamanda da sözleri ve konuşmalarıyla dünya çapında çok büyük etki uyandıracaktır
Saçları kulağının üstüne kıvrılır
Sonuç olarak Mustafa Atmaca Sakaryaevi isimli kişinin söz konusu programda bilgi eksikliği ve yanlış yorumlamalar neticesinde kamuoyunu yanıltan bilgiler verdildiği görülmektedir. Doğrusu hakkında kamoyunu bilgilendirir, saygılarımla sunarım.