YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİ’NE
Sunulmak Üzere
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
1. CEZA DAİRESİ’NE
Dosya No : 2023/310 E., 2023/494 K.
Sunan : Adnan OKTAR
Müdafi : Av. Mert ZORLU
Konu : Müvekkil Adnan Oktar'ın, maddenin aslına asla ulaşamayacağımız gerçeğinin kuantum fiziği ışığında bilimsel olarak kanıtlandığına ve beynimizde sadece gölge varlıklarla muhatap olduğumuz gerçeğinin önemine dair açıklamalarının sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil Adnan Oktar Sayın Dairenize bir süredir, maddenin hakikati ve muhatap olduğumuz hayal dünya ile ilgili fikirlerini sunmakta ve bu konuda bilimsel kaynaklar ışığında değerlendirmelerde bulunmaktadır. Müvekkil bunu, bu davaya, yaşadığı sürece ve hayata bakış açısının anlaşılması bakımından önemli görmektedir. Keza müvekkil, kendisine yöneltilen hiçbir haksızlığın ve kumpasın kendisini etkilemediğini, çünkü hayal bir dünya içinde önem verdiği detayların bunlar olmadığını, kendisinin sadece her şeyin Hakimi olan Allah'a odaklandığını belirtmek ve vurgulamak istemektedir.
Maddenin aslı konusunda bu dilekçede yer alan müvekkilin fikirleri, tümüyle bilimsel bir gerçeklik olan kuantum fiziği ile ilgilidir. Müvekkil, kendisinin kaleme aldığı Darwin'in Açmazı Ruh kitabından bazı bölümlere değinerek, aşağıdaki hususları Sayın Dairenize iletmek istemektedir:
Kuantum Fiziğinin "Maddenin Maddeden Yapılmadığını" İspatladığına Dair Müvekkilin Görüşleri
Kuantum olayında ışık, hem madde hem de dalga özelliği göstermekteydi. Foton denilen maddeye, uzayda bir de dalga eşlik etmekteydi. Yani ışık, uzayda yol alırken dalga gibi, önüne engel çıkınca aktif bir parçacık gibi davranmaktaydı. Önüne bir engel çıkana kadar bir enerji şekline bürünmekte, bir engelle karşılaştığında ise sanki maddesel bir varlığı varmış gibi kum tanelerini andıran parçacıklar şeklini almaktaydı.
Bu teori, Planck'ın ardından Albert Einstein, Niels Bohr, Louis De Broglie, Erwin Schroedinger, Werner Heisenberg, Paul Adrian Maurica Dirac ve Wolfgang Pauli gibi bilim adamları tarafından geliştirildi. Her birine bu büyük buluştan dolayı Nobel ödülü verildi.
Louis De Broglie'in keşfi ise olağanüstüydü. Yaptığı çalışmalar sonucunda atom altı parçacıkların da dalga özellikleri gösterdiklerini gözlemlemişti. Elektron, proton gibi parçacıklara da dalga boyu eşlik etmekteydi. Yani materyalizmin mutlak madde olarak tanımladığı atomun içinde, materyalistlerin inancının aksine madde değil, aslında MADDESEL HİÇBİR VARLIĞI OLMAYAN ENERJİ DALGALARI vardı. Atomun içindeki bu küçük parçalar, tıpkı ışık gibi, istedikleri zaman dalga gibi davranıyor, istedikleri zaman da parçacık özelliği gösteriyorlardı. Yani materyalist yoruma göre atomun içinde "mutlak şekilde var olan madde", materyalistlerin beklentilerinin aksine kimi zaman görülebilir oluyor, kimi zaman da yok oluyordu. Bu önemli keşif, gerçek dünya zannettiğimiz görüntülerin birer gölge varlık olduğunu, maddenin, fizikten tamamen uzaklaştığını ve metafiziğe yöneldiğini gösteriyordu.
Tüm bunları özetlersek, kuantum mekanikçilerinin söyledikleri, nesnel dünyanın bir illüzyon olduğuydu. Max Planck Institude of Physics (Max Planck Fizik Enstitüsü) yöneticisi Prof. Hans-Peter Dürr, bu durumu şu şekilde özetliyordu:
Madde her ne ise, maddeden yapılmamıştır.[1]
1927'de Brüksel'deki beşinci Solvay Fizik Kongresi'nde bir grup fizikçi –Bohr, Max Born, Paul Dirac, Werner Heisenberg ve Wolfgang Pauli– Kuantum Mekaniğinin Kopenhag Yorumu olarak adlandırılan bir uzlaşmaya vardılar. Bohr, beynimizde oluşan gerçeğe dair "tahminlerin", "DIŞARIDAKİ" GERÇEK İLE ALAKASIZ olduğu sonucuna vardı. Yani "içimizdeki dünya", Aristo'dan bu yana fizikçilerin merak ettiği başlıca konu olan "DIŞARIDAKİ GERÇEK" DÜNYA İLE İLGİLİ DEĞİLDİ. Bir başka deyişle BİZİM ALGILADIĞIMIZ MADDİ DÜNYA, YALNIZCA BİZİM BEYNİMİZDEKİ BİLGİLER İLE VAR OLUYORDU. YANİ DIŞARIDAKİ MADDENİN ASLI İLE HİÇBİR ZAMAN MUHATAP OLAMIYORDUK.
Oregon Üniversitesi'nde Fizik Profesörü olan Amit Goswami, bu durumu şu şekilde tanımlamıştı:
Şunu sorduğumuzu varsayalım: Yukarıya bakmadığımızda da Ay hala yerinde midir? Ay, sonuçta bir kuantum objesi olduğu için (tamamen kuantum objelerinden oluştuğu için), … buna hayır demeliyiz.
Belki de en önemli ve çocukluğumuzda özümsediğimiz en sinsi zan, dışarıda var olan objelerin maddesel dünyasının, gözlemleyenlerin oluşturduğu objelerden bağımsız olduğudur. Bu zannın lehinde dolaylı kanıtlar bulunmaktadır. Örneğin biz Ay'a baktığımızda, onun klasik olarak hesaplanmış yörüngesinde olmasını beklediğimiz yerde buluruz. Doğal olarak, biz ona bakmasak bile, zaman-mekan kavramı içinde Ay'ın mutlaka orada olduğunu zihnimizde tasarlarız. Kuantum fiziği ise buna hayır der. Biz Ay'a bakmadığımızda, her ne kadar çok küçük miktarlarda da olsa, Ay'ın olası dalgaları yayılır. Biz ona baktığımızda, dalga hemen söner ve dalga artık zaman mekan kavramı içinde olmaz. İdealist bir metafizik varsayımı belirtmek daha anlaşılır olacaktır: EĞER ONA BAKAN BİLİNÇLİ BİR KİŞİ BULUNMUYORSA, ZAMAN MEKAN KAVRAMI İÇİNDE HİÇBİR OBJE YOKTUR.[2]
Jacob Bronowski "The Ascent of Man" (İnsanın Yükselişi) kitabında konuyla ilgili şunları belirtmiştir:
"Fizik bilimlerinin bir amacı, maddesel dünyanın tam bir görüntüsünü vermekti. 20. yüzyılda fizikteki en büyük başarılardan biri ise, BU AMACIN ELDE EDİLEMEZ OLDUĞUNU KANITLAMAK oldu."[3]
Ünlü fizikçi Fred Alan Wolf ise bu gerçeği şu şekilde tanımlamıştır:
Nesneleri oluşturanlar, daha fazla nesneler değildir. Nesneleri oluşturanlar fikirler, kavramlar ve bilgidir.[4]
80 yıl süren insan zekasının gerçekleştirebileceği en ilginç ve hassas deneylerden sonra kesin ve bilimsel olarak ispatlanmış olan KUANTUM FİZİĞİNE KARŞI HİÇBİR KARŞIT GÖRÜŞ YOKTUR. Yapılmış deneylerin getirdiği sonuçlara önerilebilen bir karşıt görüş de yoktur. Kuantum teorisi, yüzlerce farklı yönden mümkün olan HER TÜRLÜ DENEMEYE TABİ TUTULMUŞ ve bilim adamlarının geliştirdiği HER TÜRLÜ TESTİ GEÇMİŞTİR. Sayısız bilim adamına Nobel ödülü kazandırmıştır ve hala kazandırmaktadır. Koşulsuz olarak tek gerçek şeklinde kabul edilmiş Newton fiziğinin getirdiği en temel kavramı, "mutlak madde" kavramını ortadan kaldırmıştır. Eski fiziğin destekçileri, maddenin tek ve gerçek varlık olduğuna inanan materyalistler, kuantum fiziğinin getirdiği "MADDESİZLİK" gerçeği karşısında gerçek bir bocalama yaşamışlardır. Artık tüm fizik yasalarını metafizik içinde aramak zorundadırlar. Bu büyük şok, 20. yüzyıl başlarında, materyalistlere, şu an bu satırlarda tarif edilemeyecek kadar büyük bir şaşkınlık yaşatmıştır.
Kuantum fizikçisi Bryce Dewitt ve Neill Graham bu durumu şu şekilde tarif etmektedirler:
Modern bilimin hiçbir gelişmesi, insan düşüncesi üzerinde kuantum teorisinin ortaya çıkışından daha derin bir etki bırakmamıştır. Yüzyıllar boyunca oluşan düşünce kalıplarından acı çeken bir kuşak öncenin fizikçileri, yeni bir metafiziği kucaklamak zorunda kaldılar. Bu yeni yönlenmenin yol açtığı sıkıntı günümüze kadar devam etti. TEMEL OLARAK FİZİKÇİLER CİDDİ BİR KAYIPLA KARŞILAŞTILAR: GERÇEĞE OLAN BAĞLILIKLARI.[5]
Kuantum fiziğinin ortaya çıkardığı inkar edilemez gerçek, maddenin mutlak bir varlığının OLMADIĞI, dahası HİÇBİR İNSANIN YAŞAMI BOYUNCA MADDE İLE MUHATAP OLMAMIŞ VE OLAMAYACAK OLDUĞU GERÇEĞİDİR. Bir başka deyişle; yaşadığımızı zannettiğimiz tüm hayatı aslında zihnimizde izlediğimiz gerçeği, bilimsel bir kanıttır. Bu, bir inanç ya da felsefe değildir. KAİNATIN, İSPATI YAPILMIŞ EN BÜYÜK FİZİK YASASIDIR.
Buradan şu sonuç çıkar: Bizler beynimizde BAŞKA KİMSENİN GÖREMEDİĞİ bir görüntüyü izliyoruz. Bu görüntüye bizim kendi bedenimiz de dahil. Gözlerimizin ve bedenimizin dışında olaylar olduğunu zannediyoruz. Oysa DIŞARIDAKİ HİÇBİR ŞEYİ GÖRMEDİK VE GÖREMEYİZ. Bizim gördüklerimiz sadece bizim beynimizde, yani bizim içimizde BİZE YARATILAN HAYALLERDİR. Var zannettiğimiz her şey, aslında birer ENERJİ DALGASIDIR. Dünyada karşılaştığımız her varlık, insanlar, hayvanlar, eşyalar, evler ve arabalar, beynin küçük karanlık bir köşesinde, enerji dalgalarından oluşmuş birer hayalden ibarettirler. O dalgalar bir anda durabilir, yolunu şaşırabilir, bir anda görüntü silinebilir veya değişebilir. Var zannettiğimiz dünyayı bir anda yok etmek Allah için bu kadar kolaydır.
BU, HAYATIMIZDAKİ BELKİ DE EN ÖNEMLİ GERÇEKTİR.
Buradan hareketle şunu düşünmek gerekir: Tüm yaşam boyunca önem verilen insanlar, değer verilen mal-mülk, hırsı yapılan konular, hevesler, üzüntüler, kaygılar, öfkeler ve beklentiler sadece hayalden oluşan görüntülerden ibarettir. Beyinde oluşan görüntülerin maddesel hiçbir varlığı olmadığından, tüm bunlar bir ekran üzerine yansıtılmış enerji parçacıklarının oluşturduğu görüntüler oldukları için, önem ve değer verilen bu varlıklar ve konuların gerçekte var olup olmadıkları dahi belli değildir. BİZ ONLARIN MADDESEL VARLIKLARIYLA HİÇ MUHATAP OLAMADIK, VAR ZANNETTİĞİMİZ İNSANLARIN GERÇEĞİNİ HİÇ GÖRMEDİK, VAR ZANNETTİĞİMİZ BİR EVİN DUVARINA HİÇBİR ZAMAN DOKUNMADIK. Bunlar bize hep zihnimizde hissettirildi.
Dolayısıyla, DÜNYAYA DAİR ÇOK ÖNEMLİ ZANNEDİLEN ŞEYLER VE OLAYLAR, SADECE İZLEDİĞİMİZ GÖRÜNTÜNÜN PARÇALARIDIR; ZANNEDİLDİĞİ KADAR ÖNEMLİ DEĞİLDİRLER.
Şu unutulmamalıdır: Gerçeklik hissi, imtihanın bir sırrıdır. Allah, hayal olarak yarattığı bu evrende kimin Kendisine saf bir kalple geleceğini, kimin dünya menfaatlerine eğilim göstereceğini denemek için bu imtihanı bu kadar gerçekçi yaratmıştır. Bilimsel olarak kanıtlanmış kuantum gerçeği bile insanları madde konusunda kimi zaman ikna etmemekte, insanların bir kısmı bu gerçekleri düşünmemeyi tercih etmekte ve dünyadaki kısıtlı vakit içinde bu gölge görüntülerle uğraşmayı, dünyevi hırslar içinde boğulmayı tercih etmektedir. Oysa ölüm çok yakındır. Sadece bir hayali seyrettiğimiz gerçeğini herkes çok kısa bir zaman sonra anlayacaktır. O vakit geldiğinde pişman olmamak için, bu konunun üzerinde düşünmek ve asıl gerçekliğin ne olduğu üzerinde kafa yormak gerekmektedir.
Aslında bu gerçeğin farkına varmak, insanın üzerindeki tüm dünyevi yüklerin de bir anda yok olması anlamına gelir. İnsan için bir hafifleme, bir nimettir. İnsan o zaman insanlar, menfaatler veya dünyevi beklentiler için yaşamaktan kurtulur. İnsan o zaman sadece Allah için yaşar ve dünyanın yüklediği tüm suni sorunlardan bir anda arınır. Her şey bir anda nimete ve güzelliğe dönüşür.
Sonuç:
Müvekkil Adnan Oktar, uzun yıllar üzerinde araştırmalar yapmış olduğu kuantum fiziği ve maddenin gerçekliği konularında gördüğü ve farkına vardığı metafizik gerçekleri Sayın Dairenize bildirmek istemiştir. Bu metafizik düşünce şekli, müvekkilin 20'li yaşlarından itibaren görüp anladığı, zaman içinde gelişmiş olan ve dolayısıyla tüm hayatına sirayet eden bir bakış açısıdır. Müvekkil, yaşadığı ve özümsediği bu bakış açısının bilinmesini ve anlaşılmasını önemli görmekte, karşılaştığı imtihandaki detaylara karşı değil sadece Allah'a karşı sorumlu olduğunu ve yalnızca Allah'ın rızası için yaşadığını belirtmek istemektedir. Müvekkilin bu kıymetli görüşlerini Sayın Dairenize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.19.08.2023
Adnan Oktar Müdafi,
Av. Mert Zorlu
[1] Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterussell.com/SP/ PrimConsc.html
[2] Amit Goswami, The Self-Aware Universe "How Consciousness Creates the Material World", Tarcher / Penguin Books, 1995, s. 59-60
[3] Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity and the Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 274
[4] What the Bleep Do We Know?, Belgesel film, yönetmen: William Arntz, Betsy Chasse
[5] Nick Herbert, Temel Bilinç, Ayna Yayınevi, 1999, s. 143