SOL KESİM SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA TÜRKİYE’DE HUKUKUN OLMADIĞINI SÖYLEYENLER,
ADNAN OKTAR SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA ADALET YERİNİ BULMUŞ GİBİ DAVRANDIKLARI SÜRECE,
ADALET KİMSE İÇİN YERİNİ BULAMAZ

Müvekkil Adnan Oktar, mecliste temsil edilen tüm siyasi partilerin ülkemizin gelişimi, birliği ve kültürel zenginliği açısından son derece değerli katkılarda bulunduğunu; her birinin milletimizin farklı yönlerini, duyarlılıklarını ve dünya görüşlerini yansıttığını; bu çeşitliliğin ise milletimizin gücünü ve birliğini besleyen bir zenginlik olduğunu düşünmekte; bu sebeple Meclisteki tüm siyasi partileri desteklediğini ve partilerin de birbirlerine destek olmaları gerektiğini belirtmektedir.

Müvekkil Adnan Oktar, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılmasında tarihi bir rol üstlenmiş; laiklik, eğitimde ilerleme, kadın hakları ve çağdaşlaşma gibi birçok alanda öncülük etmiş; demokrasinin, hukuk devletinin ve sosyal adaletin güçlenmesi yönündeki kararlı duruşunu hep korumuş, köklü bir siyasal kurum olduğunu vurgulamaktadır.

Müvekkil, CHP’nin bugün karşı karşıya olduğu hukuk mücadelesinden ise daha güçlü, daha kenetlenmiş şekilde çıkacağına inanmaktaSayın Özgür Özel’in samimi bir gayret, azim, dirayet ve sabır gösterdiğini; Sayın Ekrem İmamoğlu’nun da tüm suçlamalardan aklanacağınıhalkımızın da hukuksuzluklara karşı gösterdikleri candan gayretleri takdir ettiğini düşünmektedir.

Türkiye aylardır, Sn. Ekrem İmamoğlu, CHP, bazı belediye başkanları ve gazetecilere yönelik soruşturmalar, hukuksuzluklar, yargı sistemindeki bozukluk, adalet sistemindeki çöküşten bahsetmektedir. Her gün onlarca hukuka aykırı eylem ifşa edilmekte, TV kanallarında, YouTube yayınlarında saatlerce bu konu tartışılmaktadır.

Peki ülkemizdeki hukuksuzluklar yeni mi başladı ? İlk kez CHP’li isimler, sol görüşlü bazı gazeteciler mi hukuksuzluğa maruz kaldılar? Bu nedenle mi haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ilk kez bu kadar çok gündem oluyor ?

Elbette hayır.

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, tam 7 yıl 4 aydır, bugün yaşanan hukuksuzlukların katbekat fazlasına maruz kalarak, cezaevindeler.

Müvekkil ve arkadaşlarına yaşatılan hukuksuzluklar tek bir cümle ile alt alta sıralandığında dahi yüzlerce sayfa tutmaktadır.

NE YAZIK Kİ, 7 YILI AŞKIN SÜREDİR CUMHURİYET TARİHİMİZİN EN BÜYÜK HUKUKSUZLUKLARINDAN BİRİ TÜM ŞİDDETİYLE DEVAM EDERKEN, TEK BİR SİYASETÇİ, TEK BİR GAZETECİ, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ MARUZ KALDIĞI ADALETSİZLİĞİ GÜNDEME GETİRMEMİŞTİR.

Hatta, ideolojik karşıtlık nedeniyle, bazı gazeteciler, yapılan haksızlıklara ve hukuksuzluklara destek olmuş, alkış tutmuştur.

Bugün yaşananlar ise, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılan haksızlıklara göz yumulduğu içindir. HUKUKUN PERVASIZCA GÖZ ARDI EDİLMESİNİN, KANUNLARIN HİÇE SAYILARAK İNSANLARIN HAKLARININ ve ÖZGÜRLÜKLERİNİN GASP EDİLMESİNİN, YARGILAMA TİYATROLARININ SAHNELENEREK SANKİ YARGI SİSTEMİ İŞLİYORMUŞ GİBİ YAPILMASININ İLK PROVALARI ADNAN OKTAR DOSYASINDA YAPILMIŞTIR.

Adnan Oktar dosyasıyla birlikte, bazı çevrelerin sadece kendinden olanları koruyup kolladığını, kendinden olmayanın hakkını savunmadığını hatta kendilerine destek dahi verdiğini gören kumpas kurgulayıcılar, zaman içinde yeni denemelerde bulunmuşlardır.

Bugün hukuksuzlukları tek gündemi yapan çok değerli bazı siyasetçiler ve gazeteciler, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları için tek bir cümle dahi sarf etmemişlerdir. Örneğin :

  • Adnan Oktar dosyasının iddianamesi de 4 bin sayfadır; 4 bin sayfanın içinde tek bir somut delili olan suç isnadı bulunmamaktadır; tamamı soyut beyandır;
  • Savcı, suç uydurmakta güçlük çektiği için, “"hiçbir suç örgütünün asıl amacının bizatihi suç işlemek olmadığı" cümlesini iddianamenin başına yerleştirmiştir. Ancak ne yazık ki hiç kimse bu anormallikten söz etmemiştir;
  • Türkiye’nin en eğitimli, en yakışıklı, en varlıklı gençlerinin, pek de güzel sayılmayacak, sıradan denebilecek kadınlara tecavüz ettiklerine, hatta bu kadınlara tecavüz edebilmek için suç örgütü kurduklarına, yine bu kadınlara tecavüz edebilmek için dünyanın dört bir yanında bilimsel içerikli konferanslar veren, Türk-İslam Birliği’nin yayılması için çalışmalar yapan bir vakıf kurduklarına bazı gazeteciler ve siyasiler inanmış gibi yapıp, verilen cezaları alkışlamışlardır;
  • Adnan Oktar ve arkadaşları henüz emniyette iken, daha adliyeye dahi sevk edilmeden, Odatv’de “tutuklananların listesi” diye hakikaten de daha sonra tutuklananların tam listesi yayınlandığında, kimse bu listeyi önceden nasıl aldıklarını ve yayınlandıklarını sorgulamamıştır.
  • Müvekkil ve arkadaşlarına casusluk suçlaması yapıldığında, bu iftiranın anormalliğini, hiçbir dayanağı olmadığını kimse gündeme getirmediği gibi, inanmış gibi haberler yapılmıştır. Müvekkil bu iftiradan beraat ettiğinde de basının büyük kısmı bundan bahsetmemiştir.
  • Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşlarının tüm mallarına, iş yerlerine, evlerine, arabalarına FETÖ’ye yardım ve dolandırıcılık isnatlarıyla el konulmuştur; ancak bu iki suçtan da beraat edilmesine rağmen bu mallar ve eşyalar iade edilmeyerek satılmıştır. Yine bu anormallikten bahsedilmemiştir;
  • Operasyon günü polise ateş ettiği iddia edilen müvekkilin arkadaşlarından Mert Sucu’nun o gün elinde barut izi saptanamazken; ateş edildiği iddia edilen polisin iki elinde dirseklerine kadar barut izi tespit edilmiştir. Ancak kimse bu anormalliği dile getirmemiştir;
  • Mert Sucu’nun güya ateş ettiği iddia edilen silahta hiçbir parmak izi bulunmamıştır. Oysa Mert Sucu’nun silahını polislere vermek üzere yere bıraktığı tutanaklarda vardır; yani sonradan birileri silahı silmiştir. Ancak bu anormalliği hiçbir gazeteci, hiçbir TV programcısı anlatmamıştır.
  • Güya ateş edilen mekanda olay anını kaydeden kameralar olmasına rağmen, bu kayıtlar hiçbir şekilde dava dosyasına getirtilememiştir; olay anında neler yaşandığı gösterecek kayıtlar, sanıkların defalarca talebine rağmen gösterilmemiştir. Bunu da hiç kimse gündeme getirmemiştir;
  • Tecavüze uğradıklarını iddia eden kadınlar, yıllarca, grubun evlerine, stüdyolarına kendi imkanlarıyla gitmeye devam etmişlerdir; avukat, hemşire, doktor, dizi oyuncusu, mankenlik gibi meslekleri olan bu kadınlar, hiç kimseye tecavüzden bahsetmemişler, yardım istememişler, adli tıptan rapor almamışlardır. Bu durumu hiç kimse sorgulamamış, cinsel saldırı iddiaları gerçekmiş gibi yayınlar yapmaya devam etmişlerdir;
  • Yıllarca şantaj videoları olduğu yalanına inanmış gibi yapan basın, 1999 ve 2018 yıllarında yapılan büyük polis baskınlarında nasıl olup da bir tane bile şantaj videosu bulunamadığını düşünmemiş veya bilerek, kasıtlı olarak görmezden gelmiştir;
  • Cinsel saldırıda bulunduğu iddia edilen kişilerden bazıları, iddia edilen tarihte yurt dışında olduğunu, şehir dışında olduğunu, kanser tedavisi için hastanede kemoterapi aldığını, ağır hasta olduğunu delilleriyle ispatladığı halde, yine de ceza almışlardır; kimse bu kişilerin hakkını, hukukunu aramamış, nasıl böyle adaletsizlik olur dememiş, hatta bir kısmı cezaları alkışlamıştır;
  • Savcı, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının güya kurdukları suç örgütünün amaç suçunun Mehdiyet olduğunu iddia etmiştir; ancak bugün hukuksuzlukları anlatan gazetecilerimizin büyük bir kısmı “Peygamber Efendimizin müjdelediği Mehdi’nin geleceğine inanmak nasıl suç olur” dememiştir;
  • Bugün İBB dosyası ve Sayın İmamoğlu lehine mütalaa veren Türkiye’nin en saygıdeğer ceza hukuku hocaları Adnan Oktar dosyası için de mütalaalar vererek, “Adnan Oktar grubu bir inanç grubudur, sivil toplum kuruluşudur, ancak kesinlikle suç örgütü değildir” demiştir; ancak bunu da kimse gündeme getirmemiş, hatta bir kısmı adeta hasır altı etmiştir;
  • Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, inançlarının, dünya görüşlerinin, kıyafetlerinin, makyajlarının, birbirlerine olan bağlılık ve sevgilerinin, kaç rekat namaz kıldıklarının, neden başörtüsü takmadıklarının sorgulandığı; dünya görüşlerinin heyetteki hakimlerin dünya görüşüne uymaması sebebiyle suçlandıkları bir kovuşturma dönemi yaşamışlardır; tek bir gazeteci bile “siz ne yapıyorsunuz”, insan haklarına, düşünce ve vicdan hürriyetine aykırı davranıyorsunuz diye haber yapmamıştır.

Bu liste yüzlerce sayfa uzayarak devam edebilir.

Sadece bir tanesi bile CHP’li bir siyasinin veya sol görüşlü bir gazetecinin başına gelmiş olsaydı, hem muhalefetteki siyasiler, hem de gazeteciler ortalığı ayağa kaldırır, yapılanları sorgular, adaletsizliği, hukuksuzluğu, haksızlığı en güzel şekilde ifade ederlerdi.

Ancak söz konusu müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları olduğunda, bazı kişiler üç maymunu oynamaktadır.

Bugün, CHP’nin ve sol görüşlü gazetecilerin yaşadığı hukuksuzlukların sebebi de, daha öncekilere göz yumulduğu, sessiz kalındığı içindir.

Solcuların yıllarca, haklı olarak kullandıkları, “susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganı, bazı solcular başkalarına yapılan hukuksuzluklar sırasında sustukları için bizzat kendilerini vurmuştur.

Söz konusu CHP ve Sn. İmamoğlu olduğunda, ülkede hukuk yok; söz konusu Adnan Oktar olunca hukuk hakkıyla işliyor mu ?

Değerli gazeteci, Sayın Levent Gültekin, 13 Kasım 2025 tarihli YouTube yayınında, Sn. İmamoğlu ve İBB hakkındaki iddianameyle ilgili yorumlarda bulunurken, ülkede hukuk, adalet olmadığı için, iddianamenin de, yapılacak yargılamanın da bir önemi olmayacağını oldukça isabetli tespitlerle anlatmıştır. Konuşmasından bazı alıntılar şöyledir:

“Ülkede hukuk yok ama iddianame var. Ülkede hukuk yok, savcı var. Ülkede hukuk yok, mahkemeler var.

Bir tiyatro diyorum, tiyatroculardan özür dilerim. Türkiye'de genel olarak bir hukuk tiyatrosuyuz diyoruz ve bunu bize bir hukuk olarak pazarlıyorlar ve biz de bunu alıyoruz. İddianame sanki bir hukuk devletiymiş. Savcılar bağımsızmış, yargı bağımsızmış, iktidarın hiçbir kontrol altında değilmiş. Tamamen çok adil bir duyguyla bir yolsuzluk operasyonu yapılıyormuş.”

 Önce ülkeye hukuk lazım. Hukukun olmadığı yerde hiç kimsenin yolsuzluğunu konuşamayız. Hukukun olmadığı yerde hiç kimsenin işte yaptığı hırsızlığı konuşamayız. Hiç kimsenin konuşamayız. Bağımsız yargının olmadığı bir devlette birinin yargılanması demek orada hukukun var olduğu anlamına gelmez. Orada kimin gücü varsa onun borusu ötüyor anlamına gelir. Çok net bir tablo.”

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları da, Sn. Gültekin’in bahsettiği “hukukun olmadığı ortamda” yargılanmışlardır ve halen de birçok davaları devam etmektedir. Benzer, hatta çok daha şiddetli hukuksuzluklara maruz kalmışlardır. Çok kapsamlı bir kumpasla karşı karşıyadırlar. Ancak Sn. Levent Gültekin ve diğer saygın gazeteciler, neden bir kez bile Adnan Oktar dosyasındaki hukuksuzlukları, haksızlıkları, baskıları, tehditleri ısrarla anlatmamakta, ısrarla görmezden gelmektedirler?

4 bin sayfalık bir iddianamenin anlamının “suç olmadığı için kalabalığa getirme” olduğu madem biliniyordu; Adnan Oktar dosyasının 4 bin sayfalık iddianamesi için bu gerçeği neden hiç kimse dile getirmedi?

Hem Sayın Levent Gültekin, hem de birçok gazeteci, hukukçu, siyasetçi, İBB dosyasının iddianamesinin 4 bin sayfa olmasının sebebinin, suç olmadığı için, dosyayı kabarıklaştırmak, dikkat dağıtmak, okunmaz hale getirmek olduğunu ifade etmişlerdir.

Sn. Gültekin şöyle ifade etmiştir:

Şimdi 4.000 sayfa iddianame yazıyorsan onun bir tek anlamı vardır. Hukuk dilinde. Gördüğüm hukukçuların yaptığı yorumlardan biliyorum. Ben hukukçu değilim ama, “ben burada çok sağlam bilgiler veremiyorum, işi kalabalığa getiriyorum. 4.000 sayfa yapıyorum ki kimse bütün ayrıntısını okumasın. 4.000 sayfa yapabilmek için de akla hayale sığmayacak suçlamaları da isnat olarak yüklüyorum. İşte bunlardan biri Ekrem İmamoğlu'nun şeyi. Ekrem İmamoğlu'nun avukatıyla ilgili bir paragraf okudum mesela. Mehmet Pehlivan şu anda tutuklu.

Örgüt lideri sanığı diyor haklı çıkarmak için diyor savunma hazırlığı içindeydi. Böyle bir suçlama olabilir mi ya? Avukatın görevi başka ne olacak? Avukatın görevi zaten kendi müvekkilini haklı çıkarmak. Adamın işi bu zaten. Adamın işinden dolayı sen iddianameye böyle bir cümle koyuyorsun. 4.000 sayfa yapmaya çalışırsan böyle saçma sapan ve iddianamede işte yok duydum yok şundan aldım şunu işittim işte filan bana dedi ki filan şuna söyledi ki…”

Sayın Etyen Mahçupyan da, iddianamede sayfalar arttıkça, inandırıcılığın azaldığını ifade etmiştir:


Gazeteci Sn. Bahadır Özgür de 4 bin sayfalık iddianame için şöyle demiştir:


Adnan Oktar dosyasının iddianamesi de, tam Sn. Gültekin’in, Sn. Mahçupyan’ın ve Sn. Özgür’ün bu ifadelerinde anlattığı gibidir. İddianamede, kişiler, TCK’ya göre suç olan eylemler ve olaylar ilişkilendirilmemiş; sanık yapılma tehdidiyle müşteki olan, cezaevinden çıkartılmama tehdidiyle etkin pişman yapılan kişilerin iftiraları sıralanmış; soyut beyanlar delillendirilmemiştir. Dosyada müdafii olarak yer alan PROF. DR. ÜMİT KOCASAKAL, ADNAN OKTAR DOSYASININ İDDİANAMESİ İÇİN DEDİKODUNAME ifadesini kullanmıştır.

Ancak çok değer verdiğimiz gazetecilerin büyük bir kısmı Adnan Oktar dosyasının iddianamesi için, bugün yaptıkları yorumları yapmamışlar; 4 bin sayfalık dedikodu ve delilsiz safsatayı gerçekmiş gibi kabullenmişlerdir.

Bu sebeple, tekrar tekrar hatırlatmak isteriz ki: kendi mahallenize, kendinizden gördüklerinize haksızlık yapıldığında, yargının, adalet sisteminin nasıl bir çürüme içinde olduğunu anlatırken; müvekkil Adnan Oktar’a yapılan haksızlığa, hukuksuzluğa adilmiş, hak yerini bulmuş gibi davranıldığı sürece, adalette seçicilik yapıldığı sürece, Türkiye bu hukuksuzluk batağından çıkamayacaktır.

Herkes, kendi görüşünden olmayanın uğradığı haksızlığa gözlerini kaparsa ve hatta bunu alkışlarsa, o adaletsizlik bumerang gibi bir gün gelip kendisini vuracaktır. Bugün yaşananların sebebi, bumerangın geri dönüp isabet etmesidir.

Müvekkil Adnan Oktar, ülkemizdeki adaletsizliğin, hukuksuzluğun son bulmasının tek çaresinin Kur’an ayetlerinde bildirildiğini hatırlatmaktadır:

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırız;

"Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun; bu, takvâya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Mâide Suresi, 8)

Unutmamak gerekir ki;

“HERHANGİ BİR YERDEKİ ADALETSİZLİK, HER YERDEKİ ADALET İÇİN TEHDİTTİR.” (MARTIN LUTHER KING).

Müvekkil Adnan Oktar, kendisine ve arkadaşlarına yapılan hukuksuzluğun sona ermesi kadar, CHP, Sayın İmamoğlu ve çalışma arkadaşları, gazeteciler ve diğer tüm hukuksuzluğa uğrayanlar için adaletin tecelli etmesini gönülden istemektedir. Ahir zamanda yaşanacak gelişmelerin ard arda meydana geldiği bu dönemde, sabır ve güzel ahlak gösteren herkesin, başarılı ve güzel bir sonuca erişeceğini de hatırlatmaktadır.

Kamuoyunun bilgilerine bilvekale sunarım. 18.11.2025

Daha yeni Daha eski