Pelin Çini isimli YouTuber, 2018 yılında müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik polis operasyonunu yöneten, ilerleyen süreçte ise görevinden ihraç edilen eski İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer’i kanalında konuk etmiştir.

Ancak polis operasyonundan bu zamana kadar yapılmış benzer birçok programda olduğu gibi Pelin Çini de -onun vicdanına yakıştırmadığımız bir şekilde- konuyu ele alırken tek taraflı bir yayın anlayışını benimsemiştir. Sohbeti sadece hukuksuz mahkumiyet kararlarının ve işsiz kaldıktan sonra geçimini esas olarak müvekkilin arkadaş grubu aleyhindeki faaliyetlerin medya yüzü olmakla sağlayan Furkan Sezer’in dayandığı asılsız iddialar üzerinden sürdürmüştür. Müvekkil ve arkadaşlarının bu iddiaları çürüten somut delillerinden hiç bahsetmemiştir. Müvekkil ve arkadaşlarını karalama furyasına destek katılarak kanalının düşük izlenme oranını arttırmayı hedeflemiştir.

Pelin Hanım’ın güzelliğe, gençliğe, bakımlı olmaya özendiği, modern ve aydın bir insan olduğu anlaşılmaktadır. Yalnızlık ve sevgisizliğin insanları fiziken ve ruhen çok tahrip ettiği günümüzde bu tahribattan sakınmanın yolu ise dürüstlükten ve vicdandan taviz vermemektedir. Pelin Hanım da arayışı içinde olduğu sevgiyi vicdanına uymakta dirayetli olduğunda mutlaka bulacaktır.

Furkan Sezer ise yayın boyunca alenen ve açıkça yalan söylemiştir:

  1. Dosyadaki cinsel içerikli suçlamaların güya bunların video kayıtlarını ve sağlık raporlarını da içeren yüzlerce delili olduğu iddiası YALANDIR.
  2. 1999 yılındaki Bilim Araştırma Vakfı Operasyonu’nda güya müvekkil ve bazı arkadaşlarının işkence görmediklerini, alınan işkence raporlarının sahte oldukları sözleri YALANDIR.
  3. Müvekkil ve arkadaşlarının güya kendi uydurdukları Semavi olmayan bir dine inandıkları yorumu YALANDIR.
  4. Sözde örgütün kitaplarında ve dilekçelerinde Mehdi’nin özelliklerinden bahsedilmek suretiyle müvekkil Adnan Oktar’ın Mehdi olduğunun ima edildiği iddiası YALANDIR.
  5. Sözde suç delili hard disklerin güya suç örgütü mensupları tarafından yurtdışına kaçırdıklarını iddiası YALANDIR.
  6. Müvekkil ve arkadaşlarının operasyondan önce mütemadiyen 50’den fazla suç işlediğini sözleri YALANDIR.
  7. Elvan Koçak isimli babanın güya müvekkil tarafından çocuklarından koparıldıklarını anlatımı YALANDIR.
  8. Sözde örgüt üyeleri arasında güya kimin telefon, bilgisayar gibi elektronik cihazları kullanacağının belli olduğunu, o kişilerin de süreli şekilde ve takip altında bunları kullanabildiklerini açıklaması YALANDIR.
  9. Sözde örgütteki kadınların güya banyoya girdiklerinde kapıyı bile kitleyemedikleri, uyandıklarından yattıkları zamana kadar yanlarında biriyle yaşadıkları, aileleriyle tek görüşemedikleri hikayesi YALANDIR.

ESKİ POLİS MEMURU FURKAN SEZER’İN GÖREVİNDEN UZAKLAŞTIRILDIKTAN SONRA KATILDIĞI PROGRAMLARDA “EN AZINDAN ŞİMDİ SİZLER GİBİ İNSANLARIN YAYINLARINA ÇIKABİLİYORUM” AVUNTUSUNUN DEVAM EDEBİLMESİNİN ŞARTI BU TİP YALANLAR VE KURGULARLA DİKKAT ÇEKEBİLMEKTİR. Pelin Hanım gibi bir gazetecinin ise sırf biraz daha çok izlenebilmek için bu yalanlara inanıyor gibi görünmeye çalışması ise kanaatimizce kendisinin samimiyetine ve vicdanına yakışmamıştır. Pelin Hanım’ın merak ettiği konuların doğruları aşağıda açıklanmıştır. 

FURKAN SEZER BİR KAHRAMAN DEĞİL, HUKUKSUZ EYLEMLERLE MASUM İNSANLARA YAPILAN BİRÇOK HAKSIZLIKTAN SORUMLU KİŞİLERDEN BİRİDİR

Pelin Çini yayınına Furkan Sezer’in bir kahraman olduğunu vurgulayarak başlamıştır. Ancak Furkan Sezer ile ilgili gerçekleri bilen, bu gerçekleri dile getirecek cesarete ve dürüstlüğe sahip bir kimsenin onun hakkında böyle bir sıfat kullanması mümkün değildir.

Türkiye’de artık halkın farklı kesimleri, en azından konu kendi taraftarlarıyla ilgili olduğunda, yargının işleyişindeki sorunlardan ve adaletin herkese eşit dağıtılmadığından şikayet eder duruma gelmiştir. Kimi insanların kamuoyunun talepleri doğrultusunda veya çeşitli kesimlere gözdağı verme amaçlı olarak gözaltına alındıkları, ideolojik veya siyasi gerekçelerle tutuklandıkları sıkça dile getirilmeye başlanmıştır. Günümüzde eleştirilen, özellikle güncel soruşturma dosyaları üzerinden basına yansıyan birçok hukuksuzluğun pilot uygulamasının müvekkilin arkadaş grubunda gerçekleştiğini ise tüm Türkiye bilmektedir. BUGÜNKÜ HUKUKSUZ ANLAYIŞIN ADETA BİR PROJE ŞEKLİNDE ADNAN OKTAR SORUŞTURMASINDAN İTİBAREN BAŞLATILDIĞI AÇIKTIR VE O ZAMAN BU HUKUKSUZLUĞA KATKIDA BULUNAN HERKES BUGÜN YAŞANAN TÜM HAK İHLALLERİNİN DE MİMARI HÜKMÜNDEDİR. Ülkemizin bugünkü şartlarının oluşmasında, yıllar önce müvekkil ve arkadaşlarının gözaltına alınmalarıyla birlikte başlayan aleni hukuksuzluklara ses çıkarmayan, hatta bunlara destek veren herkesin payı olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır.

İŞTE PELİN ÇİNİ  DE FURKAN SEZER’İ “KAHRAMAN” OLARAK İLAN ETMEDEN ÖNCE BU GERÇEKLERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMALIDIR. FURKAN SEZER’İN YÖNETTİĞİ VE YILLARCA SAVUNDUĞU, FIRAT DEVELİOĞLU GİBİ HUSUMETLİ MÜŞTEKİ FİNANSÖRLERİN HİMAYESİNE GİREREK HUKUKSUZLUKLARINI ÖZENLE GİZLEDİĞİ OPERASYON, GENÇ KIZLARA MÜŞTEKİ OLMALARI İÇİN BASKI YAPILIP YALAN BEYAN VERMEYE ZORLANMALARIYLA, KORKUTULARAK ETKİN PİŞMAN SANIK YAPILANLARIN YALANLARIYLA YÜRÜMÜŞTÜR. BU HUKUKSUZLUK NETİCESİNDE MASUM İNSANLAR HAKSIZ YERE CEZAEVİNE ATILMIŞ, AĞIR HASTA OLUP CEZAEVİNDE KALAMAZ RAPORU OLANLAR DAHİ CEZAEVİNE KONULMUŞ, TÜM MAL VARLIKLARI ELLERİNDEN ALINMIŞ, ONLARCA ANNE-BABA ÇOCUKLARININ YAŞADIKLARINA DAYANMAYIP VEFAT ETMİŞTİR. BUGÜN TÜRKİYE’DE HUKUKSUZLUKLAR SIRADAN HALE GELDİYSE, İNSANLAR TOPLUM ÖNÜNDE ALENEN, HİÇBİR ÇEKİNCE DUYMADAN ZULME UĞRATILIYORLARSA BUNDA FURKAN SEZER GİBİ KİŞİLERİN ZİHNİYETİNİN DE KATKISI VARDIR. BU KİMSELER SORUMLU VEYA ŞAHİT OLDUKLARI HUKUKSUZLUKLARIN ARKASINDA DURARAK TÜRKİYE’DE ADALETSİZLİĞİN GİT GİDE YAYILMASINA YOL AÇMIŞLARDIR.

Ayrıca Furkan Sezer müvekkil ölmedikçe, öldürülmedikçe arkadaş grubunun dağılmayacağını ifade eden, açıkça ve alenen milyonların gözü önünde müvekkilin ölümünü yani cinayeti savunan birisidir. Topluma hak, hukuk, adalet gibi konularda nutuk veren Furkan Sezer’in hayallerini ve gerçek karakterini açığa vuran bu açıklamalarına 2 örnek aşağıda yer almaktadır:

FURKAN SEZER    : “… CEZAEVİNDE DE CANINA KAST EDİLMEDİĞİ SÜRECE yıllarca hayatını idame ettirebilir huzurlu bir şekilde. Bu diğer örgütler gibi değil. Bu direkt lidere bağlı bir örgüt. Yani ADNAN OKTAR ÖLDÜĞÜ ZAMAN DAĞILIR. Çünkü onun Mehdi olduğu inanışı temelinde yaşıyor bu örgüt… ÖLDÜĞÜ ZAMAN BİTER, ÖLMEDİKÇE DE BİTMEZ.” (Nisa Nur Çaydan-Furkan Sezer röportajı, “Adnan Oktar’ın Karanlık Dünyası- Bölüm 3, https://www.youtube.com/watch?v=hGCwk976vLA)

RASİM OZAN KÜTAHYALI          : “(ÖZKAN MAMATİ’YE) Şeyi anlatsana HANİ (ADNAN OKTAR’I) ÖLDÜRMEYE KARAR VERMİŞTİN…. Ama (FURKAN SEZER) dedi ki, çıkarlarsa 24 saat içinde örgütü toplarlar ama 25. SAAT HEPSİ PARAMPARÇA EDİLİR, HEPSİ ÖLDÜRÜLÜR.” (Flu TV, Özkan Mamati- Rasim Ozan Kütahyalı - İlker Canikligil, 14.02.2024)

Rasim Ozan Kütahyalı’nın Furkan Sezer tarafından söylendiğini belirttiği sözden anlaşılan şudur ki, Furkan Sezer müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının hapisten çıkmalarına neden olacak bir yargı kararını kabul etmemektedir. Halbuki hukuka ve evrensel insan haklarına göre, eğer müvekkil ve arkadaşları bir yargı kararıyla tahliye edilmişlerse, bu durum onların suçsuzluklarına ve dolayısıyla tekrar bir araya gelmelerinde hiçbir sakınca olmadığını göstermektedir. Ancak belli ki Furkan Sezer söz konusu hak ve hukuku herkese uygun görmemektedir. BUNUN DA ÖTESİNDE, KARARIN ARDINDAN TEKRAR BİR ARAYA GELMELERİ SON DERECE DOĞAL OLACAK MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ ÖLDÜRÜLECEĞİNİ İFADE ETMEKTEDİR.

BU KORKUNÇ AÇIKLAMALARI FURKAN SEZER’İN VE ONUNLA AYNI ZİHNİYETİ PAYLAŞAN HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN ADALETLE VE İNSAN HAKLARIYLA HİÇBİR İLGİLERİ BULUNMADIĞININ, VARLIKLARINDAN RAHATSIZ OLDUKLARI KİŞİ VE TOPLULUKLARI ETKİSİZ KILMAK İÇİN HER YOLU DENEYECEKLERİNİN BİR İLANI NİTELİĞİNDEDİR. ZATEN MÜVEKKİLİN ARKADAŞ GRUBUYLA İLGİLİ YARGI SÜRECİ BU AMAÇ DOĞRULTUSUNDAKİ DENEMELERİN HAYATA GEÇİRİLDİĞİ BİR SAHA OLARAK KULLANILMIŞTIR.

Bu anlattıklarımız ülkemizin sorunlarına duyarlı, vicdanlı, şefkatli ve adaletli her insanın dikkate alacağı ve öğrendikten sonra yanlışları düzeltmek için harekete geçmeye karar vereceği türden gerçeklerdir. Bir kişi ancak ideolojisine, öfkesine, kıskançlıklarına, sevgisizliğine yenik düşüyorsa başka insanların maruz kaldıkları haksızlıklara ve anlattığımız bu gerçeklere karşı duyarsız kalabilir. Bu nedenle Pelin Çini’nin Furkan Sezer hakkındaki “kahraman” tanımlamasının isabetli olup olmadığını bir kez daha değerlendireceği kanaatindeyiz.

DAVA DOSYASINDAKİ TACİZ, CİNSEL SALDIRI VE CİNSEL İSTİSMAR SUÇLAMALARININ TÜMÜ GERÇEK DIŞIDIR

Müvekkilin arkadaş grubunun İslam’ı en yalın haliyle anlatan, Müslümanları İslam Birliği’ne çağıran, İslam ile kaliteyi bir araya getiren, yaratılışı reddeden teorileri çürüten, toplumları çatışmaya sürükleyen ideolojilerin tehlikelerini ortaya koyan çalışmaları bazı odakları her dönem rahatsız etmiştir. Bu odaklar farklı dönemlerde ülkemizdeki siyasi ve sosyal dengeleri hesaba katarak çeşitli kumpaslar kurmuşlarsa da bunlarla müvekkilin arkadaş grubunun kültürel faaliyetlerini tam olarak durdurma imkanına erişememişlerdir. Bu nedenle söz konusu odaklar son hamlelerinde şimdiye kadar kurulan kumpasların en kompleksini kurgulayarak müvekkilin arkadaş grubunu çok uzun yıllar boyunca cezaevinde tutmayı, böylelikle de faaliyetleri tamamıyla durdurmayı hedeflemişlerdir. Bu sebeple de soruşturma dosyası, hukuken ağır hapis cezaları gerektiren, olabildiğince çok cinsel saldırı ve istismar yalanıyla doldurulmuştur. Bu yalanların tamamı ise “turnike” ismini verdikleri hayali bir organize tecavüz kurgusuyla birleştirilmiştir.

Furkan Sezer’in doğruymuş gibi anlattığı dosyadaki iddialara göre, güya kadınların mutlak kibirlerinin yok edilmesi, kişiliklerinin baştan aşağı değiştirilerek örgüt ideolojisine itaatli hale getirilmeleri, en nihayetinde de güya müvekkile sunulmaları için işletilen turnike sistemindeki cinsel eylemlerin hiçbir delili yoktur. Delil gibi ortaya konulan tek şey müştekilerin yüzlerce çelişki içeren beyanlarıdır. Bu beyanların çelişkili olması yalan olduğunu ortaya koymaktadır. Dahası HTS kayıtları, telefon tapeleri, fotoğraflar, yurt dışı giriş çıkış ve pasaport kayıtları gibi somut deliller de müştekilerin anlatımlarının yalan olduğunu ispatlamıştır.  

Bu bakımdan Furkan Sezer’in güya söz konusu tecavüz sisteminin kanıtları arasında saydığı video kayıtları, muayene raporları, makyaj yapılıp taciz edilen 12-13 yaşındaki kızlar gibi detayların hiçbiri aslında yoktur. DOSYADA CİNSEL SALDIRIYA DAİR TEK BİR VİDEO KAYDI YOKTUR. MUAYENE RAPORLARI DA TAM TERSİNE TECAVÜZ İSNADININ DOĞRU OLMADIĞINI İSPATLAMIŞTIR. Furkan Sezer bu gerçekleri gayet iyi bildiği halde insanların karşısına çıkıp hiç utanmadan husumetli müştekilerin yalanlarına destek vermektedir.

Furkan Sezer’in her platformda anlattığı turnike sisteminin hayali ve hayata geçirilemeyecek şekilde saçma olduğu ise şu maddelerle özetlenebilir:

  • Yıllar boyunca cinsel saldırı ve tacize uğradığını ileri süren genç kadınların hiçbiri dosyadaki ifadesinden önce müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarından şikayetçi olmamıştır.
  • Şikayetçi kadınların tamamı müvekkil Adnan Oktar’ın erkek arkadaşlarının dostu, çalışanı veya sevgilisi olarak grupta kalmışlardır. Bu kişiler güya cinsel saldırı ve tacizlere rağmen yıllarca sanıklarla ve onların arkadaşlarıyla görüşmeye devam etmişlerdir. Onların evlerine veya şirketlerine gitmişlerdir. Onlarla birlikte birçok sosyal etkinlikte bulunmuşlardır. Şikayetçilerin bu süreçte sözde saldırganlarla çektirdikleri neşeli fotoğraflar, tarafların birbirilerine gönderdikleri sevgi içerikli mesajlar, saatlerce süren telefon görüşmeleri asılsız suçlamalarda bulunulduğunu gösterecek şekilde dosyada yer almaktadır.
  • Dosyada cinsel saldırı iddialarını doğrulayacak tek bir sağlık raporu bile yoktur. ADLİ TIP KURUMU’NUN RAPORLARI DOSYADAKİ SANIKLARIN SUÇSUZLUĞUNU ORTAYA KOYMUŞTUR. Zira 44 müştekiden sadece 4’ü Adli Tıp Kurumu’nda hem iç beden hem ruh sağlığı muayenesine girmiştir. Bu raporlarda cinsel saldırı şüphesi oluşturabilecek hiçbir bulguya rastlanmamıştır. Cinsel suç isnadında bulunan 44 müştekinin 33’ünün hiçbir raporu bulunmamaktadır. 7 müştekinin ise ya iç beden muayenesi ya da ruh sağlığı muayenesi raporu bulunmamaktadır. İç beden muayenesi olan müştekilerin tamamının raporunda “şahsın cinsel saldırıya uğrayıp uğramadığının mevcut verilerle tespitine tıbben imkan bulunmamaktadır” tespiti yapılmıştır. Ayrıca hiçbir şikayetçi iddiasına konu tecavüz hadisesinin akabinde de herhangi bir sağlık kurumundan rapor almamıştır. Tecavüz ve taciz iddiaları sadece şikayetçilerin sözlü beyanına dayanmaktadır.
  • Her ne kadar Pelin Çini ve Furkan Sezer konuşmaları sırasında, cinsel saldırı veya tacize uğrayan kadınların bu suçu işleyen kimselerden kaçmasının çok zor olduğunu ileri sürmüşseler de, bu görüş hukuki değerlendirmelerde dikkate alınmamaktadır. Örneğin Yargıtay tecavüz iddialarında mağdurun olay yerinden kaçıp kaçmadığına, tekrar tekrar saldırganla görüşüp görüşmediğine göre bir karar vermektedir.
    Adnan Oktar Davası dosyasındaki iddialara konu sözde tecavüz eylemleri sırasında ise hiçbir sözde mağdur saldırıyı çevreye duyurmak için bağırmamış, olaylar sırasında birçok ailenin yaşadığı apartmanlarda, güvenlikli sitelerde olmalarına rağmen yardım istememiş, kaçma girişiminde bulunmamıştır. Hayali cinsel saldırılardan veya tacizlerden sonra geceyi sözde saldırganlarla birlikte geçirdiğini beyan eden, daha sonrasında aynı evlere defalarca daha gittiğini söyleyen birçok şikayetçi vardır.
  • Dosyada cinsel saldırı iddialarını doğrulayacak hiçbir video veya ses kaydı bulunmamaktadır. YILLARCA SÜRDÜĞÜ İLERİ SÜRÜLEN TECAVÜZ EYLEMLERİ VE TACİZLER HİÇBİR ŞİKAYETÇİ TARAFINDAN SESLİ VEYA GÖRÜNTÜLÜ OLARAK KAYDA ALINMAMIŞTIR. GİZLİ YÜRÜTÜLEN SORUŞTURMA KAPSAMINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN TEKNİK TAKİPLERDE İDDİAYA KONU HİÇBİR TECAVÜZ EYLEMİNE YÖNELİK SUÇÜSTÜ YAPILMAMIŞTIR.
  • Genç kızların yaşadıkları olayları kimselere anlatmamalarının ana sebeplerinden biri olarak gösterilen ve şantaj malzemesi olarak kullanıldığı ileri sürülen cinsel ilişki görüntülerinin hayali oldukları defalarca ortaya çıkmıştır. Bu iddiada bulunanlar şantaj içerikli görüntülere dair bugüne kadar tek bir delil bile sunabilmiş değildirler.
  • ADNAN OKTAR DAVASI’NDA CİNSEL SALDIRI VE TACİZ SUÇLAMALARINDA BULUNAN ŞİKAYETÇİ KADINLARIN EMNİYET VE MAHKEME İFADELERİ ARASINDA TOPLAMDA YÜZLERCE ÇELİŞKİ VARDIR. İfadeleri verirken kendilerine ezberletilen hayali olayları anlatmaya çalışan şikayetçiler psikolojik faktörlerin devreye girmesiyle kendilerine öğretilen birçok detayı karıştırmışlar veya unutmuşlardır. Öyle ki nerede, kiminle, ne zaman cinsel ilişkiyle girdiğini bile hatırlamayan veya karıştıran çok sayıda şikayetçi olmuştur. Böyle bir durumun gerçek tecavüz vakalarında yaşanması mümkün değildir.
  • Dosyadaki tüm cinsel saldırı suçlamalarında anal veya oral ilişkiden bahsedilmiştir. Halbuki cinsel saldırılarda anal ve oral yoldan ilişki teknik olarak imkansız görülmektedir. Tecavüz girişimi sırasında anal yoldan saldırıya başvurulursa, kadın bedenini kasacağından cinsel birleşmenin gerçekleşmesi mümkün değildir. Oral sekste ise kadının erkeğin cinsel organına zarar vermesi son derece kolay olduğundan, gerçek tecavüz vakalarında saldırganlar böyle bir cinsel ilişki türüne yanaşmazlar.
  • Şikayetçi kadınlar arasında müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı şiddetli husumet besleyenler de bulunmaktadır. Bu kadınlar yıllarca evlilik hayali kurdukları, maddi imkanlarından yararlanmayı umdukları insanlardan beklediklerini elde edemeyince onlara karşı husumet geliştirmişlerdir. Bu durum onların komploculara destek verme kararı almasındaki en önemli faktörlerden biridir.
  • Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaş grubunun maddi ve fiziksel özelliklerine dikkat edildiğinde, cinsle saldırı gibi gayri meşru yola ya da aldatma veya hile ile bir kadınla ilişki kurmak zorunda kalacak bir profile sahip olmadıkları açıkça görülmektedir. Türkiye’nin en varlıklı ailelerinin çocuklarının, fiziken ve maddi olarak son derece geniş imkanlara sahip insanların hanım arkadaş edinmeleri için bu kadar karışık ve yasa dışı bir yola başvurma ihtiyaçları yoktur. Bu bakımdan söz konusu kişilerin, "turnike” gibi sözde sistemlere, tecavüz veya taciz gibi suç eylemlerine başvurmaları mantıksız ve hayatın olağan akışına aykırıdır.

Dosyada tasvir edilen sözde turnike sisteminin ne denli büyük bir yalan olduğunu gösteren delillerden çarpıcı bir tanesine burada yer vermek istiyoruz. Aşağıda hakkındaki birçok cinsel saldırı suçlamasından hapis cezasına çarptırılan Mehmet Ender Daban’ın Funda Yıldız isimli şikayetçiyle cezaevinde çektirdiği fotoraflardan biri yer almaktadır:


Konunun dikkat çekici yönü, Funda Yıldız’ın Mehmet Ender Daban hakkında da tecavüz suçlamasında bulunmuş olmasıdır. Mehmet Ender Daban hakkında Funda Yıldız’a yönelik cinsel saldırı iftirasından dolayı da mahkumiyet kararı verilmiştir. Ancak görüldüğü üzere, Funda Yıldız yargılama süreci devam ederken Mehmet Ender Daban’ı cezaevinde ziyaret eden, onunla hiçbir çekince duymadan fotoğraf çektiren, ayrıca delilleri dosyada yer aldığı üzere ona sevgi dolu mektuplar yazan birisidir.

SADECE BU ÖRNEKTEN BİLE, ŞİKAYETÇİ KADINLARIN NASIL BİR PSİKOLOJİYLE HAREKET ETTİKLERİ NET BİR ŞEKİLDE ANLAŞILMAKTADIR. NİTEKİM BU KADINLARDAN ÇOĞU HAKSIZ TUTUKLAMALARDAN KORKTUKLARI, HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERCE TEHDİT EDİLDİKLERİ İÇİN ASILSIZ SUÇLAMALARDA BULUNMAYA MECBUR KALMIŞ KİMSELERDİR. ANCAK GERÇEK SEVGİLERİ BU HATALARINA GÖRE AĞIR BASANLARDAN, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARINDAN HİÇBİR KÖTÜLÜK GÖRMEYENLERDEN BİRİ OLAN FUNDA YILDIZ KANAATİMİZCE PİŞMANLIK DUYUP DOĞRU OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜ ŞEKİLDE HAREKET ETMEYE KARAR VERMİŞ VE SEVDİĞİ MEHMET ENDER DABAN’IN YANINA GİTMİŞTİR. YOKSA MEHMET ENDER DABAN VE ARKADAŞLARI KENDİSİNE GERÇEKTEN YILLARCA TECAVÜZ ETMİŞ OLSALAR, SONRA DA HAKETTİKLERİ ŞEKİLDE TUTUKLANSALAR, FUNDA YILDIZ’IN BÖYLE BİR TUTUM SERGİLEMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

1999 YILINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN BİLİM ARAŞTIRMA VAKFI OPERASYONUNUN GÖZALTI SÜRECİNDE İŞKENCE UYGULANMIŞTIR

Furkan Sezer 1999 yılındaki Bilim Araştırma Vakfı Operasyonu’nda işkence uygulanmadığı, işkenceye maruz kaldıklarını ortaya koyan sağlık raporlarının ise sahte olduğunu iddia etmiştir. Burada sözde sahte raporu düzenleyen uzmanın ise, ismini vermese de Sayın Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı olduğunu ima etmektedir. Nitekim katılan taraf Sayın Fincancı ile ilgili asılsız isnatlarını yargı sürecinde de dile getirmişlerdir. Ancak sahte rapor iddiası konuşma boyunca geçen diğer iddialar gibi gerçekdışıdır.

Müvekkil Adnan Oktar ve bazı arkadaşları, 1999 yılında Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü eski müdürü Adil Serdar Saçan ve ekibi tarafından işkenceye uğratılarak düzmece itiraflarla hazırlanan ifade tutanaklarına imza atmaya zorlanmışlardır. İşkence görenlerin şikayetleri üzerine, Adil Serdar Saçan ve diğer polis memurları hakkında soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma ve dava süresince, işkenceye uğrayan kişiler Çapa Tıp Fakültesi Adli Tıp Bölümü dahil birçok kurumdan adli tıp raporu alarak uğradıkları işkenceyi belgelemişlerdir. Sayın Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, bu raporlara imza atan heyetteki hekimlerden sadece biridir.

Furkan Sezer müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına uygulanan işkenceye dair raporları geçersiz göstermeye, Adil Serdar Saçan’ı aklamaya ve bu uğurda isim vermese de Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı karalamaya çalışmaktadır. Halbuki;

  • Adil Serdar Saçan’ın işkenceci bir polis memuru olduğu bilinen ve yargı kararıyla tespit edilen bir gerçektir.
  •  Dr. Şebnen Korur Fincancı, Türkiye’nin önde gelen bilim insanlarından olup çok saygın bir hekim ve insan hakları savunucusudur.
  • Müvekkilin arkadaşları hakkında verilen işkence raporlarında sadece Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın değil, daha birçok branştan başka hekimin de imzası vardır, bunlar kurul raporlarıdır.

Ayrıca, Ak Partili bazı milletvekilleri de müvekkilin arkadaş grubuyla aynı dönemde Adil Serdar Saçan tarafından işkence gördüklerini anlatarak kendisinden davacı olmuşlardır. Bu kişilerin arasında Esenyurt eski belediye başkanı Sn. Necmi Kadıoğlu, Gebze eski belediye başkanı merhum Ahmet Penbegüllü, halen Kocaeli Büyükşehir Belediyesinde Hukuk Müşaviri görevinde bulunan Av. Necmi Özen, AK Parti 22 ve 23. Dönem Milletvekili Sn. Avni Doğan gibi birçok isim bulunmaktadır. 

DAHA DA ÖTESİ, BİLİM ARAŞTIRMA VAKFI OPERASYONU’NDA İŞKENCE UYGULANDIĞI YARGI KARARIYLA SABİTTİR. ANCAK SADECE İŞKENCENİN KİM/KİMLER TARAFINDAN UYGULANDIĞI TAM OLARAK TESPİT EDİLEMEDİĞİ İÇİN dosyanın sanıkları hakkında beraat kararı verilmiştir.

Nitekim müvekkilin arkadaşlarından olan Emre Çalıkoğlu’nun şikayetiyle açılan İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne kayıtlı 2004/367 E. Sayılı dosyanın gerekçeli kararında şu ifadelere yer verilmiştir:


Görüldüğü üzere karardan yaptığımız yukarıdaki alıntıda;

“…katılan Emre Çalıkoğlu’nun suç tarihinde cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan yapılan bir soruşturma nedeni ile İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde gözaltına alındığı ve bu süre içinde KATILANA FİZİKİ İŞKENCE YAPILDIĞI ANLAŞILMAKTA…” denilmektedir.  Ancak söz konusu işkencenin kim tarafından yapıldığı tespit edilemediğinden, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince sanıklar hakkında beraat kararı verilmiştir. Yerel mahkemenin bu kararı Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2007/113 E. Ve 2007/3585 K. No’lu ilamı ile onanmıştır. Dolayısıyla Bilim Araştırma Vakfı Operasyonu’nda emniyette gözaltına alınan müvekkil ve arkadaşlarına yönelik olarak işkence uygulamalarına başvurulduğu yargı kararıyla sabit bir gerçektir.

İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne kayıtlı olarak yürütülen ve 1 hakimin “işkence var”, diğer 2 hakimin ise “fena muamele var” kararıyla sonuçlandıktan sonra temyize giden ve en nihayetinde zamanaşımı kararıyla düşen diğer işkence davasının katılanları arasında yer alan Halil Hilmi Müftüoğlu, Adnan Tınarlıoğlu ve Uğur Örmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuşlardır. Aşağıda da görüldüğü üzere, 02.2017 tarihinde AİHM 2. Dairesi başvurucuların AİHS'in 3. Maddesiyle korunan "işkence yasağı hakkı"nın ihlal edildiğine karar vererek her başvurucunun lehine 5000 Euro tazminata hükmetmiş, Adalet Bakanlığı da bu tazminatları ödemiştir.


MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI KURAN’DA TARİF EDİLEN İSLAM’I SAVUNMAKTA VE BUNA UYGUN BİR HAYAT YAŞAMAKTADIRLAR

Adaletin herkese eşit olarak dağıtıldığı bir Türkiye’de, müvekkilin arkadaş grubuna yönelik polis operasyonundaki hukuksuzlukların kendi aleyhinde sonuçlar doğuracağını gayet iyi bilen Furkan Sezer müvekkil ve arkadaşlarını cezaevinde tutulmasını sağlayabilmek, böylelikle operasyondaki hukuksuzlukların gizlemek için her türlü karalama yöntemini kullanan birisidir. Furkan Sezer bu niyeti doğrultusunda müvekkil ve arkadaşlarının güya kendi uydurdukları bir dine göre yaşadıklarını, bu dini sahte hadislerle desteklediklerini, bu dinin -haşa- Peygamberinin ve Mehdisinin ise müvekkil olduğuna inandıklarını, müvekkilin arkadaşlarının sözde sahte din modeliyle aldatıldıklarını da ileri sürmüştür.

Müvekkil, kendisinin ve arkadaşlarının yaşadığı ve anlattığı dinin Kuran’a tam olarak uygun olduğunu Mahkeme huzurundaki savunmalarında ve dilekçelerinde şöyle açıklamıştır:

  • Müvekkil Adnan Oktar’ın dini ve yaratılışı ayetler, hadisler, bilimsel deliller ve İslam alimlerinden alıntılarla anlatan eserlerine bugüne kadar ilmi hiçbir itiraz yapılamamıştır. Nitekim bu eserlerde Kuran’daki İslam’a aykırı hiçbir husus anlatılmamaktadır. Müvekkilin arkadaş grubunun inancı ve yaşantısı ise bu eserlerde anlatılan dini bilgileri ve modeli temel almaktadır. Bu eserler aşağıda bazı örneklerine yer verdiğimiz gibi dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan çok sayıda Müslüman kanaat önderi ve akademisyen tarafından övülmüş ve tavsiye edilmiştir. Birkaç örnek vermek gerekirse;

Maulwi Saelan, Syıfa Vakfı Başkanı, Endonezya: “İslamiyetle bağlantılı olarak bilim dünyasını mükemmelleştirmeye olan katkınızdan dolayı size en içten tebrik dileklerimi sunarım.”

Farhat Khan, Polonya Müslüman Topluluğu Genel Sekreteri, PolonyaÖlüm, kıyamet ve cehennem konularında yazılmış en iyi İslami çalışma Harun Yahya’nın kaleminden”

Hakeem Malik, İslami Araştırma Vakfı, Pakistan: “Eserleriniz sadece birkaç insanın Allah’a iman etmesine vesile olmakla kalmayıp birçok insanın da İslam hakkında derin bir kavrayışa sahip olmasına yardımcı oluyor.”

Dr. Ahmad H. Sakr, İslam Bilgi Vakfı Başkanı, ABD“Harun Yahya’nın eserlerinden bazılarını ABD’deki birçok profesöre ve öğrenciye gösterdim, hepsi çok etkilendi.”

Khalid S. Jan, İslam Eğitimcisi, Kanada“Harun Yahya bilim ve teknolojiyi bir araç olarak kullanarak Allah’ın tek gerçek ilah olduğu mesajını korkusuzca anlatmaktadır.”

Nabil Elibiary, Carrollton İslam Birliği Ruhani Lideri, ABD: “Bu kitapları, üniversite ve yüksekokullardaki Amerikalıları İslam dinine davet etmek amacıyla kullanıyorum.”

Murat Selek, Avusturalya İslami Bilgi ve Hizmetler Ağı, Avusturalya: “Bu kitapların İslam’ı gayrimüslimlere anlatma konusunda en faydalı eserler oldukları apaçık ortadadır.”

Görüldüğü üzere hayatını İslam’a adamış ve bu konuda eğitim almış insanlar müvekkilin eserlerindeki içeriğe ve anlatım metoduna hayran kalmışlardır. Ancak İslami bilgisinin, İslam’ı yaşama arzusunun ne seviyede olduğu belirsiz olan Furkan Sezer müvekkil ve arkadaşlarının semavi olmayan bir dini anlatıp yaşadıklarını iddia etmektedir. Furkan Sezer bu konuda yeterli bir bilgiye sahip olmadığından müvekkilin eserlerini objektif bir şekilde değerlendirememekte, müvekkilin arkadaş grubunun yaşantısını da anlayamamaktadır.

  • Müvekkil Adnan Oktar eserlerinde, dilekçelerinde ve konuşmalarında, Hz. Muhammed (sav)’in "Mehdi ile müjdelenin. O Kureyş'den ve Ehl-i Beyt'imden bir şahıstır. O insanların ihtilâf ve sarsıntılar içinde bulundukları bir sırada çıkar." (İmam-ı Süyûtî) gibi hadisler ve tanınmış İslam alimlerinin konuya çok önem vermesi nedeniyle Mehdi (as)’dan bahsetmektedir. Müvekkile göre, Mehdi’den bahsetmek, Mehdinin geleceğine inanmak Peygamberimizin yoludur ve Kuran’a aykırı değildir. Yani müvekkil ve arkadaşlarının Mehdi’den bahsetmeleri müvekkilin Mehdi olduğuna inanmaları gibi bir nedenden kaynaklanmamaktadır. Müvekkil, Mehdi olmadığını defalarca kamuoyu önünde açıklamıştır. Sonuç olarak müvekkil ve arkadaşlarının inandığı din Kuran’da eksiksiz şekilde tarif edildiğini söyledikleri İslam, bu dinin peygamberi de bilindiği gibi Hz. Muhammed’dir.
  • Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşlarının eğitim seviyeleri oldukça yüksektir. Bu insanlar aldatıldıkları için değil Kuran’dan, Peygamberimizden, güvenilir İslam alimlerinden ve müvekkilden öğrendiklerinin bilime ve ilme uygun olduklarını anladıkları için aynı dünya görüşünü benimsemişlerdir. Eğitim seviyeleri ve vicdanları onların gördükleri gerçeği kabul etmelerini kolaylaştırıcı faktörler olmuştur.

Müvekkilin arkadaşlarından bazısının eğitim geçmişleri şöyledir:

Esma Sönmez: İstanbul Erenköy Kız Lisesi Matematik Bölümünü birincilikle bitirdikten sonra, Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümüne girmiş ve yine dereceyle mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde master yapmıştır. İngilizce, Almanca, Arapça bilmektedir

Cem Sedat Altan: Galatasaray Lisesi mezunudur. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirmiştir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

Burcu Çekmece: Üsküdar Amerikan Kız Koleji'ndeki eğitiminin ardından, Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme Fakültesi mezunudur. İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Halil Hilmi Müftüoğlu: Saint Joseph Fransız Lisesi'ni yüksek dereceyle kazanmış, en iyi öğrencilere verilen onur ödülünü defalarca almış ve iyi derece ile mezun olmuştur. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünü başarı ile tamamlayarak, Endüstri Mühendisliği lisansını almıştır. Marmara Üniversitesi Endüstri Mühendisliği yüksek lisans bölümüne devam etmiştir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

Elif Kıral: Sankt Georg Avusturya Lisesi'nde de okuyan Elif Kıral, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Alman Dili, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilgisayar Programcılığı bölümlerinde eğitim görmüştür. Almanca, İngilizce ve Arapça bilmektedir.

Ali Suat Kütahnecioğlu: İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Fakültesi Elektrik Mühendisliği Güç Elektroniği Ana Bilim Dalı'ndan mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi Ekonometri bölümünde master ve akabinde de İstanbul Üniversitesi Ekonometri bölümünde doktorasını yapmıştır.  İngilizce ve Rusça bilmektedir.

Meltem Daban: Özel Dost Lisesi'nden mezun olduktan sonra, İstanbul İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim hayatına devam etmiştir. İngilizce, Almanca, Arapça bilmektedir.

Ahmet Oktar Babuna: İstanbul Alman Lisesi'nin ardından, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Amerika' da Kaliforniya Üniversitesi Berkeley ve 9 Nobel Ödüllü Donner Lawrence Laboratuvarlarında Moleküler Biyoloji araştırmalarında bulunmuştur. Imperial College of London'da çalışmış, Kaliforniya Üniversitesi San Francisco ve New York Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Beyin Cerrahisi İhtisası yapmıştır. İngilizce bilmektedir.

Buradaki sadece birkaç örneğinden de anlaşılacağı gibi müvekkilin arkadaşları, bazı cahil insanların bağnaz din anlayışıyla kandırılmalarına benzer şekilde çeşitli dini telkinlerle kandırılacak insanlar değildirler. Müvekkilin bu noktada Furkan Sezer’e teklifi, eğer kendini müvekkilin arkadaşlarından daha zeki görüyorsa, zeka seviyesini ölçmek üzere bir teste girmesi ve çıkan sonucu müvekkilin arkadaşlarının sonuçlarıyla kıyaslamasıdır.

SUÇ DELİLİ HARDDİSKLER İDDİASI HAYALİDİR

Müvekkil ve arkadaşlarına komplo kuran odaklar her yargı sürecinde, yargı mensuplarını ve kamuoyunu etkilemek için, sözde mağdurlara, sözde örgütten ayrılanlara karşı şantaj aracı olarak kullanılan görüntü, resim vb. kayıtları içeren hard diskler iddiasını ortaya atmaktadırlar. Ancak işin ilginç tarafı bu iddiayı ortaya atanlar hiçbir dönemde söz konusu hard disklere tek bir örnek bile bulamamışlardır. Bunun üzerine de bunların saklandığı, yakıldığı gibi yalanlara başvurmuşlardır.

Furkan Sezer de eski komplocuların klasik stratejisini takip etmekte, işlenmeyen suçların gerçekte olmayan delili olarak gösterdiği hard disklerin güya yurtdışına kaçırıldıklarını ileri sürmektedir. Üstelik bu sözde kaçırma işlemine dair bir belge de ortaya koyamamaktadır. Hayali iddialarını hayali olaylara ve delillere dayandırmaktadır. Kendisi de söz konusu hard disklerin gerçekte var olmadıklarını bildiği halde sırf dosyadaki asılsız suçlamalara delil oluşturabilmek amacıyla yurtdışına kaçırılan hard diskler yalanına sarılmaktadır.

OYSA BİZZAT FURKAN SEZER’İN YÖNETTİĞİ POLİS OPERASYONU ESNASINDA 234 SANIĞIN 200’DEN FAZLA EV VE İŞ YERİ ADRESİNE EŞ ZAMANLI OLARAK SABAH KARŞI BASKIN YAPILMIŞ, TÜM SANIKLARIN BÜTÜN DİJİTAL MATERYALLERİNE EL KONULMUŞ, EVLERİNDE, ARABALARINDA VE İŞYERLERİNDE, A9 TV STÜDYOSUNDA ÇOK DETAYLI ARAŞTIRMA YAPILMIŞTIR. VE ORTAYA BİR TANE DAHİ YASA DIŞI, İÇERİĞİNDE SUÇ UNSURU BULUNAN BİR KAYDA RASTLANMAMIŞTIR.

MÜVEKKİLİN ARKADAŞ GRUBUNUN OPERASYON ÖNCESİNDE 50’DEN FAZLA SUÇ İŞLEDİĞİ İDDİASI ASILSIZDIR

Müvekkil ve arkadaşlarından çoğunun gözaltına alındıkları 11.07.2018 tarihinde Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü kamuoyuna “bilgi notu” başlığıyla bir açıklama sunmuş, bu açıklamada şüpheliler emniyete alınır alınmaz masumiyet karinesine aykırı şekilde “Adnan Oktar Suç Örgütü” olarak anılmış ve toplamda 31 farklı suç iddiasıyla soruşturma yürütüldüğü ifade edilmiştir. İddianame ise, bunların bir kısmı dışarıda bırakılarak 24 farklı suç maddesinden düzenlenmiştir. Yargılama sonunda ise 16 farklı suçlamadan mahkumiyet kararı verilmiştir.

Furkan Sezer ise Pelin Çini’nin karşısında, daha önceden hiçbir resmi belgede böyle bir değerlendirme yapılmamış olmasına rağmen, müvekkilin arkadaş grubunun operasyon hazırlıkları sırasında güya mütemadiyen 50’den fazla suç işleyen bir örgüt olduğu yalanını söylemiştir. Furkan Sezer’in bu ifadesi onun nasıl bir zihniyetle hareket ettiğini bir kez daha herkese göstermiştir. Kameraları görünce adeta kendinden geçen Furkan Sezer müvekkil ve arkadaşlarını kamuoyuna karşı karalama konusunda çok şevkli olduğundan, ne kadar çok karalarsa o kadar çok kazandığından hiçbir yerde bahsi geçmemiş olan minumum 20 farklı suçu daha bir anda dosyaya ekleyivermiştir. Kameralar önünde bu kadar rahat yalan söyleyen bir insanın diğer iddialarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğini de vicdanlı ve adaletli insanların takdirine bırakıyoruz.

Sonuç olarak müvekkilin arkadaş grubu suç örgütü değildirler. Suç işleyen değil, dünyanın her yerinde git gide artan suç eylemlerini kültürel faaliyetleriyle engellemeye çalışan insanlardan oluşmaktadır. İdeolojik gerekçelerle verilmiş, müvekkilin arkadaş grubunu dağıtma amaçlı kararların hukuki olmadığı açıktır. Günümüzün adaletsiz sisteminde bir çırpıda verilen bu kararlar vakti geldiğinde hukuka değer veren, adil ve tarafsız yargı mensupları tarafından elbette ki bozulacaklardır.

MÜVEKKİLİN ARKADAŞ GRUBUNA KURULAN SON KOMPLODA “ACILI BABA” ROLÜNÜ BU KEZ ELVAN KOÇAK’IN OYNAMASI PLANLANMIŞTIR

Müvekkil ve arkadaşlarına 1980 yılından bu yana kurulan komplolarda husumetli ailelere özel görevler verilmiştir. Müslüman Türk toplumunda aile kavramına verilen değer komplocular tarafından her dönemde değerlendirilmiş, müvekkilin arkadaş grubu aile kurumuna zarar veren bir yapıymış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Müvekkil Adnan Oktar, çocukları anne ve babalarından koparan, miras kurumu üzerinden ailelerin malına çöken bir kimseymiş gibi tanıtılarak toplumda müvekkilin arkadaş grubuna karşı bir öfke oluşturulmak istenmiştir.

Halbuki müvekkilin her zaman tek yaptığı şey, inandığı doğruları topluma karşılıksız şekilde anlatmaktan ibaret olmuştur. Bu anlatılanların doğru olduğuna kanaat getirenlerin bir kısmı müvekkilin yakın arkadaşı olmuş ve onunla beraber kültürel faaliyetlerde bulunmaya başlamıştır. Bu birlikteliğin günümüze kadar sürmesinde ne bir maddi menfaat ne de bir baskı-tehdit etkili olmuştur. Herkes birlikteliklerindeki yıllar boyunca sadece özgür iradesiyle hareket etmiştir.

Bu birliktelikte bazı aileler çocuklarının dindar bir yaşamı tercih etmelerinden dolayı ideolojik açıdan rahatsızlık duymuşlardır. Bu nedenle de çocuklarını eski yaşantılarına döndürmek için mücadele vermişlerdir. İşte bu mücadele, müvekkilin arkadaş grubuna husumetli siyasi odaklar tarafından hep desteklenmiştir. KALDI Kİ MÜVEKKİLE İDEOLOJİK OLARAK KARŞI OLAN AİLELERİN SAYISI DA 3-5 TANEDEN İBARETTİR. MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARININ AİLELERİYLE VE AİLELERİNİN MÜVEKKİLE İLİŞKİLERİ SEVGİ VE SAYGIYA DAYANMAKTADIR. Ancak bu birkaç aile kimi zaman kendilerine destek vermeye başlayan bu odaklarla ortak amaçları doğrultusunda birlikte hareket etmenin en doğrusu olacağını düşünmüşler, sonrasında ise bunlar dahi bu tutumdan vazgeçmişlerdir. Ancak Elvan Koçak isimli şahıs kendi beyanıyla ortaya çıktığı üzere elde ettiği maddi menfaatler nedeniyle kamuoyunun önüne “mağdur baba” yalanıyla çıkma görevini üstlenmiştir.

Türk toplumunu müvekkilin arkadaş grubu aleyhinde kışkırtmak için görevlendirilen Elvan Koçak, 2018 yılında Şeyma ve Büşra isimli kızlarının müvekkil Adnan Oktar tarafından güya kaçırıldığı ve zorla alıkonulduğu iddiasıyla şikayetçi olmuştur. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu delilsiz ve iftira niteliğindeki iddialar soruşturulmuş ve neticesinde iddiaların gerçek olmadığı gerekçesiyle 26.04.2018’de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.


Elvan Koçak ayrıca eski eşi Gülperi Koçak’ın kendisinden, müvekkil Adnan Oktar’la görüştüğü için ayrıldığını iddia etmektedir. Oysa gerçekler öyle değildir. Elvan Koçak hem eski eşi Gülperi Hanım’a hem de küçük çocuklarına kötü muamelede bulunduğu, evli olduğu halde gayri meşru ilişkilere girdiği için eşi 2011 yılında kendisinden ayrılmıştır. Bu ayrılığın müvekkille hiçbir ilgisi yoktur. Bahsettiğimiz bu tarihi, Elvan Koçak 02.07.2024 tarihinde Kanal D’de katıldığı “Neler Oluyor Hayatta” isimli programda şöyle doğrulamıştır:

“O eski eşimle hiçbir kontağım yok. 2011'den beri kontağım yok.”

Bu anlattıklarımız çocukların ikamet ettiği Viyana’da bulunan Meidling Bölge Mahkemesi tarafından tespit edilmiş ve belgelenmiştir. Hatta Mahkeme, Mayıs 2018 itibariyle anne Gülperi Koçak ve Elvan Koçak’ta bulunan ortak velayeti kaldırarak tüm velayet hakkını sadece anne Gülperi Hanım’a vermiştir.

Elvan Koçak, 02.07.2024 tarihli programda açık ve net bir şekilde ekonomik zorluklar içerisinde olduğunu ve husumetli müşteki Özkan Deniz (Mamati)’den para aldığını itiraf etmiştir:

“Eşimden ayrılınca iş yerlerini de ayırdık. Yıkım oldu. Bu yıkımın üzerine çocuklar da gelince tabii ki çok zorlandık. Zorlanmaya da devam ediyoruz. Türkiye'deki bütün masraflarımızı, avukat masraflarını, davanın masraflarını üstlenen birkaç kişi var sağ olunlar.

EKONOMİK OLARAK DA DESTEKLİYOR ÖZKAN AYRICA.”

Böylece, husumetlilerin Elvan Koçak’ı nasıl yönlendirdikleri ve istedikleri yönde beyan verdirdikleri de netleşmiştir.

Özetle Büşra ve Şeyma Koçak kardeşler şu an Gülperi Koçak’ın yanındadır ve bu durum çektikleri birçok video aracılığıyla kamuoyuna da bildirilmiştir. Ancak Pelin Çini müvekkilin lehindeki bu videoları işine gelmediğinden dolayı hiç paylaşmamaktadır. Furkan Sezer ise bu gerçekleri bilmesine rağmen halen Elvan Koçak’ı savunmakta, müvekkilin arkadaş grubuna kurulan komploya destek çıkmaktadır.

MÜVEKKİLİN ARKADAŞ ORTAMINDA KİMSE BASKI ALTINDA DEĞİLDİR

Müvekkil Adnan Oktar Kuran’a göre yaşayan ve Kuran sınırları dahilinde en özgürlükçü anlayışa sahip olan bir insandır. Eserleri, yaşantısı ve katıldığı A9 TV yayınları kendisinin ne kadar özgürlükçü olduğunu tüm dünyaya açıkça ispatlamaktadır.

Müvekkil baskı ve yasakların insanlarda psikolojik ve fiziksel tahribat meydana getirdiğine inanmaktadır. Bu nedenle de hayatı boyunca çevresindeki insanlara, onları kısıtlayacak, belli kalıplar içinde sıkıştıracak, huzurlarını bozacak hiçbir eylemde bulunmamaya gayret ettiğini ifade etmektedir. İslam açısından olayları değerlendirdiğinde ise, özgür bırakılmayan, baskı altına alınan, bir şeyleri kabul etmeye veya yapmamaya zorlanan insanlarda ikiyüzlülüğü veya münafıklığı andıran tavırların meydana gelebileceğini düşünmektedir.  Kuran’da yer alan “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Bakara Suresi-256) ayetinden hareketle kimseyi kendi benimsediği inancı benimsemeye zorlamamaktadır. Doğrunun apaçık anlaşılacak şekilde ortada durduğunu, akıllı ve vicdanlı insanların zaten bu doğruyu zorlama olmadan kabul edecek şekilde yaratıldığını belirtmektedir.

Komplocu odaklar ise bu gerçekleri her dönemde çarpıtmak istemişlerdir. İslam’ın yayılmasını istemedikleri için İslam’ı baskıcı bir din gibi göstermeye çalışan bu odaklar, aynı taktiği İslam’ın dünyaya hakim olması için kültürel faaliyetlerde bulunan müvekkilde de kullanmışlar, onu baskıcı bir insanmış gibi göstermeye çalışmışlardır. Bu doğrultuda müvekkili çevresindeki insanları tehditle, şantajla, fiziksel şiddetle, turnike gibi hayali tecavüz sistemleriyle kontrolü altında tutan bir insan gibi iftira etmektedirler. İslam ülkelerinde bağnazların kadınlara eziyet ettiklerini, tecavüz ettiklerini, yasaklarla toplumdan soyutladıklarını gördüklerinden bu olaylara benzer bir senaryoyu müvekkilin arkadaş grubuna kurdukları komploya yerleştirmişlerdir. Böylelikle insanların zihninde gerçeklerle, kurdukları komplo arasında bir ilişki kurmalarını ve komploya inanmalarını sağlamak istemişlerdir.

FURKAN SEZER’İN VE SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPTIĞI HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’A İSNAT ETTİKLERİ TÜM BASKI, EZİYET VE TEHDİT YÖNTEMLERİ ASILSIZDIR. Müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaş grubunda hiçbir insanın elektronik cihazı, kişisel hesapları takip altında değildir. Buradaki insanlar diledikleri zaman bilgisayarlarını, telefonlarını, e-mail hesaplarını kimseye haber vermeden kullanabilmektedirler. Bunun aksi yönündeki iddiaları ispatlayacak hiçbir delil yoktur. Yapılan operasyonlarda böyle deliller ele geçirilmemiştir. Aynı şekilde müvekkilin arkadaş grubunda kadınların banyoya girdiklerinde kapıyı kitleyemedikleri gibi iddialar da son derece komik algı operasyonlarından ibarettir. Sözde örgütte kadınların başına yemek döküldüğü, kadınlara köpek taklidi yaptırıldığı gibi uçuk iddialar müvekkili zalim bir örgüt lideri gibi göstermek, insanları İslam’dan, Müslüman topluluklardan uzaklaştırmak için ortaya atılmaktadır.

MÜVEKKİLİN KADIN ARKADAŞLARI ARASINDA İŞ HAYATI OLAN, SABAH KALKIP TEK BAŞINA İŞİNE GİDEN SONRA DA TEK BAŞINA EVİNE DÖNEN, GÜNLÜK İŞLEMLERİNİ KENDİ BAŞLARINA GERÇEKLEŞTİREN, ÇOĞU İKİ ÜNİVERSİTE OKUMUŞ, SOSYAL HAYATIN İÇİNDE OLAN GÜÇLÜ KADINLARDIR. Özgür ve güçlü oldukları gibi arkadaşlarıyla yakın ilişkileri olan sosyal yönleri güçlü olan insanlardır. Kimi zaman nasıl kendi işlerini hallediyorlarsa kimi zaman da arkadaşlarıyla beraber işlerini yapmak istiyor olmaları insani ve doğal bir yaşam biçimidir. Her insan için doğal olanın müvekkil ve arkadaşları söz konusu olduğunda suçmuş gibi lanse edilmesi ortada gerçekte hiçbir suç olmadığından sansayon ile kamuoyu algısı oluşturma çabasından ibarettir.

SONUÇ

Furkan Sezer operasyondan bu yana Türkiye’nin kendince en tehlikeli suç örgütü olarak tanımladığı müvekkil ve arkadaşları hakkında her platformda her yalanı hiçbir korku duymadan yıllardır dile getirmektedir. Pelin Çini kendisine sorduğunda müvekkilin arkadaş grubundan hiçbir tehdit almadığını da ifade etmektedir. Sadece müvekkilin arkadaş grubuyla gerçekte hiçbir bağlantısı olmayan sosyal medya paylaşımlarıyla kendisinin giriştiği bu mücadeleden vazgeçirilmek istediğini ileri sürmektedir.

Furkan Sezer’in müvekkilin arkadaş grubu hakkında yıllardır bu kadar rahat konuşması bile ortada bir suç örgütü olmadığının en somut delillerinden biridir. Eğer gerçekten ortada bir suç örgütü olsaydı, toplumdaki sıradan insanların gerçek silahlı suç örgütlerini alenen hedef alamamasına benzer şekilde, görevinden ihraç edilerek sıradan vatandaş konumuna gelmiş Furkan Sezer de müvekkilin arkadaş grubunu böyle çirkin yalanlarla alenen hedef alamazdı. Çekinir ve konuşmamayı tercih ederdi. Ancak kendisi müvekkil ve arkadaşlarının sadece hukuki yollardan savunma yaptıklarını, insanlarla sadece fikri mücadele ettiklerini çok iyi bildiğinden müvekkilin arkadaş grubunu karalamaktan geri durmamaktadır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız. 24.09.2025

Daha yeni Daha eski