Adnan Oktar'dan Kamuoyu Duyurusudur

Son yıllarda yoğun olarak gündem yapılan, çözüm için sayısız tedbir alınan ama artarak devam eden kadın cinayetleri konusu, müvekkil Adnan Oktar'a göre, çözümlerin yanlış yerlerde aranmasından kaynaklanmaktadır.

Kadın cinayetleri meselesinde, ana sorunun cinayeti işleyen erkeğin zihniyetinde olduğu açıktır. Cinayetleri gerçekleştiren erkekler, birbirinin prototipi olamayacağına göre, ortak bir inanç ve ortak bir bilgide yanlışlık olduğu ortadadır.

1. Sorun: Kadınların putlaştırılması

    Müvekkile göre ana konu, söz konusu erkekler tarafından kadınlara, ALLAH'IN TECELLİSİ OLARAK BAKILMIYOR olmasıdır. Çok defa dilekçe ve duyurularımızda yer verdiğimiz gibi, müvekkile göre, insanlara verilmesi gereken en temel eğitim, TÜM KAİNATIN ALLAH'IN BİR TECELLİSİ OLDUĞU ve özellikle İNSANIN, ALLAH'IN RUHUNDAN ÜFLENEREK YARATILMIŞ BİR VARLIK OLDUĞUDUR. Müvekkil bu konuda şu ayetlere işaret etmektedir:

    Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.
    Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.
    Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona RUHUNDAN ÜFLEDİ. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? Secde, 7-9

    Şayet bir insan, karşısındaki insanın, Allah'ın ruhundan üflediği bir varlık, bir tecelli olduğunu iyi anlayabilirse, O ZAMAN BU İNSANIN DİĞERİNE ZARAR VERME İHTİMALİ ORTADAN YOK OLUR. Karşısındakinin müstakil bir varlık değil, Allah'ın ruhunu taşıyan bir tecelli olduğunu anlar ve karşısındakini, ALLAH'A OLAN SAYGI VE SEVGİSİNE YARAŞIR BİR ŞEKİLDE SEVER. Hatalarını dikkate almaz, karşısındakine kızabilecek bir gerekçe bulamaz.

    Müvekkile göre, insanlar bu bilgiden yoksun yaşadıklarında, Allah'ı da tanımadıklarında ve bu nedenle Allah sevgisinden uzak bir dünyanın kabusu içine sürüklendiklerinde, o zaman karşılarındaki insanları da müstakil varlıklar olarak görmeye başlarlar. Allah için sevemedikleri, Allah için şefkat gösteremedikleri varlıklara, rahatça kinlenebilir, öfkelenebilirler.

    Müvekkilin ısrarla vurguladığı gibi, Allah korkusunun oluşmadığı yerlerde, kızgınlık ve kin, insanları dehşetli eylemlere, saldırganlıklara sürükleyebilir. Özellikle bu tıynetteki bir kısım erkekler, KADINLARI PUTLAŞTIRDIKLARINDAN veya ONLARI KÖLELERİ OLARAK GÖRDÜKLERİNDEN, onlara her şeyi yapabilecek özgürlüklerin kendilerinde olduğuna inanabilmektedirler. Böyle kişiler için bir put, bir meta veya köle olarak görülen kadının dövülmesi, aşağılanması ve öldürülmesi artık sıradan olaylar haline gelmektedir.

    Müvekkile göre bu bakış açısının değiştirilmesi ancak ve ancak ALLAH'IN VE TECELLİLERİNİN İNSANLARA TANITILMASI, İNSANIN RASGELE BİR VARLIK DEĞİL, ALLAH'IN RUHUNU TAŞIYAN BİR VARLIK OLDUĞUNUN GÖSTERİLMESİ ile mümkün olacaktır.

    Ülkedeki cinayetlerin, saldırıların, öfkenin, nefretin, tahammülsüzlüğün ve mutsuzluğun önüne geçmek isteniyorsa, yapılacak en başlıca şey budur.

    2. Sorun: Çözümün Ceza Artırımında Aranması:

      Bir kadını öldürmeye karar vermiş bir erkek, zaten oldukça büyük bir karar vermiş ve bu uğurda tüm riskleri ve bunun sonuçlarını göze almış bir kişidir. Cinayet, hasta bir düşüncedir; dolayısıyla özel olarak planlanarak, düşünülerek, her türlü detay göze alınarak girişilen bir eylemdir. Erkek; öldürme arzusu, kin, öfke, kıskançlık gibi hislerle zaten hedeflediği kadını ortadan kaldırmaya karar vermiş bir mahluka dönüşmüştür.

      Dahası, kadın cinayetlerinin pek çoğunda erkek, kadını katlettikten sonra kendisini de öldürmektedir. KENDİ ÖLÜMÜNÜ DAHİ GÖZE ALMIŞ, HATTA BUNU BİZZAT KENDİSİ YAPMAYI GÖZE ALMIŞ BİR ERKEĞİ, ARTIRILAN CEZALARIN HİÇ İLGİLENDİRMEYECEĞİ ORTADADIR.

      Söz konusu erkek, HER ŞEYE RAĞMEN, her şeyi göze alarak bu eyleme girişmektedir. Kendi ölümünü veya ömrünü hapiste geçirmeyi, çocuklarının öksüz kalmasını veya çocuklarını bir daha görememeyi ÖNEMSEMEMEKTEDİR. Dolayısıyla, özellikle kadın cinayetlerinde cezaların artırılmasının, bu konuda kararlı olan, cinayet konusunda gözü dönmüş birine etki etmeyeceği ortadadır. Nitekim, şimdiye kadar ARTIRILAN CEZALAR SONRASINDA KADIN CİNAYETLERİNİN HEP ARTIŞ GÖSTERDİĞİ istatistiklerle açıktır.



      3. Sorun: "Seni öldüreceğim" Lafını Sarf Eden Bir Erkeğin Yeterince Ciddiye Alınmaması:

        Kadın cinayetleri, genellikle erkeğin kadına yaptığı sayısız ÖN TEHDİTTEN sonra gelmektedir. Çoğu zaman erkek, defalarca kadını rahatsız etmiş ve hatta açıkça kadına "kendisini öldüreceğini" söylemiştir. GENELLİKLE BİR KADINA "SENİ ÖLDÜRECEĞİM" DİYEN KİŞİNİN, BU DEDİĞİNİ GERÇEKLEŞTİRME İHTİMALİ YÜKSEK OLMAKTADIR. Dolayısıyla müvekkile göre, bu sözün ciddiye alınması, TEK BİR KERE SÖYLENDİĞİNDE BİLE BU İHTİMALİN VARLIĞI ÜZERİNDE DURULMASI ve SÖZ KONUSU ERKEĞE KARŞI CİDDİ ÖNLEMLER ALINMASI şarttır.

        Müvekkilin genel analizlerine göre kadınlar, genellikle bir erkeğin kendileri için ciddi bir tehlike oluşturduğunu gayet iyi teşhis edebilmekte ve onun öldürme potansiyelini görebilmektedirler. Öldürülmeden önce bu konuda başvuru yapmış ve söz konusu erkeğin kendisi için tehdit oluşturduğunu söylemiş olan çok fazla kadın vardır. ONLARIN BU YÖNDEKİ SAĞGÖRÜLERİNİ DİKKATE ALMAK GEREKMEKTEDİR.

        Bu konuda kadınların ÖZEL BİR TEDBİR GELİŞTİRMESİ ve "SON BİR KONUŞMAK" için buluşmayı teklif eden söz konusu erkekle kesin olarak TEK BAŞINA VEYA TENHA BİR YERDE BULUŞMAMASI gerekir. Devletin, bu konuda kadınlara yönelik uyarılarda bulunması yönlendirici olabilir.



        4. Sorun: Şarkılarda, Dizilerde, Filmlerde Cinayetleri Teşvik Eden Söz ve Görüntülerin Yer Alması:

          Müvekkilin pek çok kamuoyu duyurusunda, özellikle diziler, filmler, reality Showlar, haber bültenleri yoluyla halka yönelik özel bir telkin yönteminin kullanıldığı ve bu şekilde saldırgan, sevgisiz ve öfkeli bir toplum oluşturmanın mümkün hale geldiği detaylarıyla belirtilmişti. Bu, önemle üzerinde durulması gereken bir konudur; çünkü, derin devletin bu stratejisi hali hazırda oldukça yoğun şekilde uygulanmaktadır.

          Elbette bu, her dizi ve her filmde bu stratejilerin yer aldığı anlamına gelmemektedir. Ancak burada, bir genelleme yapma ihtiyacı hasıl olmuştur. Çünkü genel anlamda mercek altına tutulacak yayınların büyük bir kısmı, sevgisizlik, vahşet, intikam, ihanet, kötülük ve öldürme üzerine kuruludur.

          Kimi insanlar, toplumu bu yayınların şekillendiremeyeceğini, sanatın insanı değil insanın sanatı şekillendirdiğini iddia ederek bu sava karşı çakmaktadırlar. Ancak bu bir yanılgıdır; çünkü özellikle görsel yayınlarla toplumların taleplerini, isteklerini, arzularını, yaşam şekillerini, beklentilerini ŞEKİLLENDİRMEK, derin devletlerin her zaman kullandıkları yöntem olmuştur. İngiliz derin devleti, bu stratejiyi, yüzlerce yıl önce, İngiltere'nin himayesine almak istediği ülkelerde bir propaganda yöntemi olarak belirlemiştir. Sovyet Rusya'sında basın, insanların hayatlarını, isteklerini ve anlayışlarını şekillendirmek üzere tamamen kurgu hikayeler anlatmıştır. Sovyet vatandaşları yıllarca, bu kurgu hikayelere inanmış ve bu şekilde kendi sistemleri içinde tatminkar yaşamışlar; dahası, 1. Dünya Savaşı'nda yenilmekte olan Sovyet Rusya'yı, savaş kahramanı zannetmişlerdir.

          Dolayısıyla, tüm bu yayınlar vasıtasıyla tüm toplumu şekillendirebilmek, o toplumdan kimi zaman ittifak ruhu çıkarmak veya tam tersine, o toplumu bir nefret toplumu haline getirebilmek mümkündür. Bu, elbette her insanın bu telkinlerden etkileneceği anlamına gelmemektedir. Ancak bu strateji insanların çoğunluğuna ulaşma anlayışı üzerine kurgulanmıştır ve insanların büyük çoğunluğuna da etki etmektedir.

          Dolayısıyla, müvekkile göre, şu anda mafyaya özendiren, öldürmeyi cazip gösteren, en yasa dışı ve en saldırgan kişileri kahraman olarak lanse eden, şiddetin her türlüsünü bir üstünlük olarak sunan bazı film ve diziler, kadın cinayetlerinin kolaylaşmasında önemli bir yere sahiptir. Aynı şekilde, bu vahşet sahnelerini gece gündüz gündeme getiren haber kanalları ve haber bültenleri de, bu sorumluluğu paylaşmaktadır. Ülkenin böylesine tehlikeli ve nefret dolu bir ortam olarak gösterilmesi, şiddete eğilimlileri çok daha fazla motive etmektedir. Müvekkile göre, zaten derin devletin amacı da, böyle bir kaos toplumu oluşturabilmek ve ülkenin gücünü, ÖNCE HALKIN GÜCÜNÜ KIRARAK, ortadan kaldırabilmektir.


          Müvekkile göre, söz konusu diziler yoluyla cinayeti kolay gören insanlar, kıskandıkları, putlaştırdıkları, hükmetmek istedikleri ve kendilerince güçsüz gördükleri kadınları da öldürmekte bir beis görmemektedirler.

          Müvekkil; halka arz edilen görsellerin, filmlerin ve dizilerin içeriği tamamen değiştirildiğinde; insanlar, vahşet ve dehşet görüntülerinden uzaklaştıklarında; insanlara yoğun olarak sevgi telkini verildiğinde, TOPLUMUN TALEP DENGESİNİN TAMAMEN DEĞİŞECEĞİNDEN ve KÖTÜLÜKLERDEN BÜYÜK ÖLÇÜDE ARINMIŞ SEVGİ TOPLUMLARININ OLUŞACAĞINDAN emindir. Ancak ne yazık ki bu yöntem denenmemekte, derin devletin sinsi stratejisini ayakta tutmak için adeta yarışılmaktadır.

          Geçmişten bugüne pek çok şarkı da bu zihniyet üzerine yazılmıştır. Filmlerde ölme ve öldürme üzerine kurulu olun sahte sevgi anlayışı, şarkılarda da ön plandadır. Örneğin, "Damarımda Kanımsın" isimli şarkının nakarat dizeleri şu şekildedir:

          İste kölen olayım
          İstersen öldür beni
          Başkasını seversen
          Bil ki yaşatmam seni
          İnan yaşatmam seni

          Tıpkı diziler ve haber programları gibi şarkılar da, bu bilinçaltı kurgulamaya hizmet etmektedir. Bu yönteme karşı mutlaka dikkatli bir mücadele yürütmek şarttır.

          5. Temel Sorun: Kadını Yok Etme Arzusunun Kaynağı

            Müvekkil, daha önce çok defa, kadını yok etme arzusunun iki temel kaynağı olduğunu ve toplumda zehir etkisi yapan bu iki inanç sisteminin pek çok zararı yanında, bu yönden de topluma büyük zararlar getirdiğine dikkat çekmiştir. Bunlar;

            1. İslam adına ortaya çıkarılan bağnazlık,
            2. Sahte bir bilim olan Darwinizm yani evrim teorisidir.

             

            1. Bağnazlık nedeniyle kadın nefreti:

              Dünya çapında İslam adı altında uygulanmakta olan, ancak Kuran ile bağdaşmayan, büyük ölçüde mevzu (sahte) hadisler üzerinden kurgulanan muhafazakar bağnaz İslam inancı, zaten kadını ikinci sınıf vatandaş gibi gören, hatta kadını aşağılamak bir yana, YOK ETME ARZUSU ile şekillenen sahte bir inançtır. Bu inanç, Kuran'a aykırıdır. Bu inancın din adı altında dünyada yaygın oluşu, özellikle Müslüman toplumlarda kadına bakış açısını da şekillendirmiş ve söz konusu toplumlarda, kadını, aşağılanması, erkeğe köle olması gereken, kapatılması, yasaklanması, susturulması, ikinci plana atılması gereken bir insan görünümüne sokmuştur. Tüm bu sebeplerden dolayı bu toplumlarda, kadına sevgi ve saygı gelişmesi mümkün olamamaktadır.

              Sayısız mevzu hadis ile aşağılanmış olan kadınlar, söz konusu erkekler tarafından alabildiğine değersiz görülmekte, erkeklere hizmet etmesi gereken birer META olarak kabul edilmekte ve bunun sonucu olarak da değersiz bir varlık statüsünde olan kadının dövülmesi, aşağılanması veya öldürülmesi çok büyük sorun teşkil etmemektedir.

              İslam adına ekranlarda boy gösteren bir kısım alimlerin bu konudaki açıklamaları da, bu vahim durumu desteklemekte ve yaygınlaştırmaktadır.

              Nurettin Yıldız:




              Yusuf Kavaklı:


               


              Cübbeli Ahmet Hoca : 


              MEMRİ TV – Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü TV kanalı


              Sunduğumuz görsellerle ilgili müvekkilin çok defa yaptığı açıklamaları önemle hatırlatalım: KURAN'DA KADININ DÖVÜLMESİ ŞEKLİNDE BİR EMİR ASLA GEÇMEMEKTEDİR. Kadının dövülmesi iddiasına dayanak olarak gösterilen fiil "darabe" fiilidir. Nisa Suresi 34. ayetteki darabe fiili, uzaklaştırmak manasındadır.

              Müvekkilin, 7 Ocak 2017 tarihli A9 TV canlı yayınındaki açıklamaları şu şekildedir:

              Sn. Adnan Oktar'ın 7 Ocak 2017 tarihli A9 TV canlı yayınından:

              Adnan Oktar: "Kadın dövmek haramdır. Kadını dövün demiyor Cenab-ı Allah. Diyor ki "Önce uyarın. Olmazsa yataklarınızı ayırın." Bunu kadın da yapabilir. "Yataklarını ayırdığı halde yine olmuyorsa EVDEN UZAKLAŞTIRIN." Mesela annesinin evine götürün, yahut babasının evine götürün. "Yine olmuyorsa hakem oluşturun; iki taraftan hakem insanlar getirin. Sizi bir araya getirip konuştursunlar, aranızı bulmaya çalışsınlar. Yine olmuyorsa boşanırsınız." diyor Allah. DÖVME DİYE BİR ŞEY YOK. İslam'ı karmakarışık yapmışlar. Kadın dövme diye bir şey yok. KURAN'DA BÖYLE BİR ŞEY BULAMAZSIN, YOK. İslam'a iftira var, Kuran'a iftira var. Şeytan oyun oynuyor. İslam'ı çökertmek için oyun oynuyor. Allah'ın tek dinini, hak dini ortadan kaldırmaya uğraşıyor şeytan. Buna müsaade etmeyeceğiz."

              2. Darwinizm Nedeniyle Kadın Nefreti:

                İkinci en büyük veba olarak nitelendirilecek akım, yine dünya çapında dayatma yöntemi ile yaygınlaştırılmış olan Darwinizm'dir. Tüm canlıların birbirinden türediği, insanın hayvana benzer bir sözde ortak atadan geldiği iddiasının çıkış noktası olan Darwinist ideoloji, insanı, daha baştan tesadüflerle var olmuş bir hayvan olarak kabul ederek, İNSAN DEĞERİNİ YOK ETMİŞTİR. Canlıların hayatta kalabilmek için sahip oldukları avlanma, saldırı gibi içgüdüsel özelliklerini de insana bahşederek, "güçlü olan ayakta kalır" felsefesini insanlara uyarlamış ve insanların birbiriyle sürekli ÇATIŞMA, KAVGA içinde olduğu, ÇIKARCILIK VE EGOİSTLİK içinde yaşadığı bir ÇEKİŞME, NEFRET VE KAOS ortamının oluşması gerektiğini savunmuştur. Dünyadaki tüm çatışma ve savaşlar, temelde bu zihniyetin ürünüdür. İnsanı hayvanlaştıran ve insanın, hayatta kalabilmek için başkalarını yok etmesi gerektiğini savunan bir ideolojinin oluşturduğu dünya, alabildiğine acımasız ve adaletsiz bir dünya olmuştur.

                Kadınlar söz konusu olduğunda, Darwinizm'in sahte ana fikri olan "aşağı ırk" düşüncesi yoğun olarak kendini göstermektedir. Darwinist ideolojinin mimarı olan DARWİN'İN BİZZAT KENDİSİ, kadını, BİR KÖPEKTEN DAHA İYİ, OYALANACAK BİR NESNE olarak nitelendirmiş ve onu gelişimini tamamlamamış sözde evrimsel safha olarak tanımlamıştır.

                Darwin ve bu fikri geliştiren diğer Darwinistlerin bazı açıklamaları konuyu yeterince anlatmaktadır:

                Charles Darwin'in kadının aşağı ırk olduğuna dair sözleri:

                "…erkekler birçok konuda kadınlardan KESİNLİKLE ÜSTÜNSE, erkekteki ortalama zihni gücün kadınınkinden yüksek olması gerektiği sonucunu da çıkarabiliriz.”[1]

                Devamlı arkadaşlık (yaşlılıkta bile süren bir arkadaşlık), SİZİNLE İLGİLENECEK BİRİ –BİR KÖPEKTEN DAHA İYİ OYALAYABİLECEK- EV VE EVİN SORUMLULUKLARINI ALACAK BİRİ…”[2]

                Cenevre Üniversitesi’nde doğa tarihi profesörü olan evrimci ve materyalist Carl Vogt’un kadınlar hakkındaki fikirleri:

                KADINLARIN DİŞİLERİ, ERKEKLERDEN ÇOK AŞAĞI, HAYVAN TÜRLERİNE DAHA YAKINDIR. Bu nedenle eğer standart olarak kendimize bir kadını alacak olsaydık, daha çok maymun benzeri özelliğe rastlardık.”

                "…KADIN ÇOCUK VE BUNAK BEYAZ, YETİŞKİN BİR ZENCİ İLE AYNI ZİHİNSEL ÖZELLİKLERE VE KİŞİLİĞE SAHİPTİR."[3]

                Vogt daha da ileri gitmiş ve kadınların erkeklerden çok, aşağı hayvanlara daha yakın olduklarını öne sürmüştü. Vogt'a göre, kadın, evrimi erken durduğu için "gelişimi engellenmiş bir erkekti".[4]

                Darwin’in takipçilerinden evrimci sosyal psikolog Gustave Le Bon kadınlar hakkında şöyle yazmıştır:

                “Kadınların beyinleri erkeklerden çok gorillerin beyinlerine yakındır. Kadınlardaki aşağı ırk olma o kadar belirgindir ki, hiç kimse doğruluğu hakkında bir an bile tartışmaz; yalnızca derecesi tartışmaya değer… Kadınlar insan evriminin en aşağı formunu temsil ederler ve yetişkinlerden ve medeni erkeklerden çok çocuklara ve vahşilere daha yakındırlar. Vefasızlıkta, tutarsızlıkta, düşünce ve mantık eksikliğinde ve sebep yetersizliğinde üstündürler. Hiç şüphesiz ortalama bir erkekten daha üstün olan kadınlar mevcuttur, ama bunlar doğuştan çirkin olan istisna şeylerdirler. Örneğin iki kafalı bir goril gibi; sonuç olarak onları tamamen göz ardı edebiliriz.”[5]

                Tüm bu sözler, Darwinist anlayışın kadınlara nasıl baktığını göstermek amacıyla bir delil niteliğinde verilmiştir. Zaten Darwinist felsefe, temelinde insana bu bakış açısı içindedir ve bu felsefe, orta okul sıralarından itibaren çocuklara, sanki bilimsel bir gerçekmiş gibi anlatılmakta, hatta müvekkilin deyimiyle, OKULLARDAKİ BU ESARET, DARWİNİST DİKTATÖRLÜK TARAFINDAN KONTROL ALTINDA TUTULMAKTADIR. İnsanlara böyle bir yalanın diktatörlük yoluyla dayatılması, birbirlerini birer hayvan olarak gören insanların tahammülsüzlüğünü, sevgisizliğini, nefretini, öfkesini ve nihayetinde cinayetleri, savaşları, saldırıları beraberinde getirmiştir. Allah'a karşı hiçbir sorumluluğu olmadığını düşünen ve karşısındakini gelişmemiş bir hayvan olarak gören bir zihniyetin, bir kadını katletmesi, son derece kolaylaştırılmıştır.

                Her iki ideoloji de sahtedir:

                Burada belirtilmesi gereken en önemli husus, özellikle kadını aşağı bir varlık olarak gören her iki ideolojinin de sahte olmasıdır. Müvekkilin, yıllardır ideolojik anlamda hem bağnazlık hem de Darwinizmle bir mücadele içinde olmasının temel sebebi budur. Bu sahte ideolojiler ortadan kalktığında ve Kuran'daki insana ve özellikle kadına değer veren anlayış yeryüzüne yerleştiğinde, kadın cinayetlerinin hemen son bulacağı izahtan varestedir. İşte bu sebeplerle, bu sahte ideolojilere karşı müvekkilin başlattığı mücadele devam ettirilmelidir.

                Kadın Cinayetleri Durdurulabilir;
                Mehdi Zamanında Zaten Tamamen Son Bulacaktır

                Zihniyet değiştirildiğinde, kadın cinayetlerinin hemen duracağı açıktır. Müvekkil, işte bu nedenle çözümün, kadını aşağılayan sahte ideolojilerin ortadan kalkması ve gerçek İslam inancının kadına verdiği değerin anlaşılması ile mümkün olacağından emindir. Sahte ideolojilere karşı akli ve bilimsel mücadelenin verilmesi ve Kuran'daki kadın ve insan anlayışının tüm detaylarıyla anlatılması, oldukça ciddi bir strateji ve emek isteyen bir yoldur. Müvekkil, bunu başarabileceğinden emin olduğu için, kendisine cezaevi sınırları içinde bir imkan verilmesini teklif etmektedir.

                Sahte ideolojileri tam anlamıyla yok etmek ve Kuran'ın ışığı altında İslam'ın esası ile insanları buluşturmak, müvekkile göre, asıl olarak Mehdi'nin vazifesi olacaktır. Yine müvekkilin hadisler ışığında belirttiğine göre, MEHDİ'NİN ÇIKIŞI İLE KADIN CİNAYETLERİ TAM ANLAMIYLA SON BULACAKTIR. Kadınlar, tek başlarına güvenlik içinde olacaklar ve korku ve dehşet yeryüzünden silinecektir.

                Bu konuyla ilgili bir hadis şu şekildedir:

                Emirülmüminin Ali buyurdu:

                "Kaim Mehdi kalktığında gök yağmurunu yağdıracak, yer ekinlerini yeşertecek, insanların kalplerinden kin, haset, düşmanlık çıkacak, yırtıcı hayvanlar evcilleşecek HATTA BİR KADIN IRAK’TAN ŞAM’A TEK BAŞINA YOLCULUK YAPACAK, AYAĞI OTLARA, YEŞİLLİKLERE DEĞECEK, BAŞINDA ZİYNETİ OLACAK FAKAT NE ZARAR GÖRECEK NE KORKU DUYACAK. (Kitab-ul Cifr, İmam Ali, sayfa: 475)

                Hadiste, TEK BAŞINA, dışarıda dilediği gibi gezen, Irak'tan Şam'a yolculuk yapan bir kadının, ZİYNETLERİNİ TAKMIŞ, YANİ SÜSLENMİŞ olmasına rağmen, HİÇBİR ZARAR GÖRMEYECEĞİ VE HİÇBİR KORKU DUYMAYACAĞI bir ortam tarif edilmiştir. Şu anda oldukça özlenen bu ortam, müvekkile göre çok yakında, MEHDİ'NİN ÇIKIŞI İLE BİRLİKTE GERÇEKLEŞECEKTİR. Tüm dünya, Mehdi'nin oluşturduğu güven ve huzur ortamında, adalet içinde yaşayacaktır. 



                Müvekkil, uzun zamandır Mehdi'nin gelişinin çok yaklaştığını ve Mehdi'nin gelişi ile birlikte, dünyada karşılaştığımız tüm felaketlerin sona ereceğini izah etmektedir. Bu gerçekleri anlatmasının bir kısım derin güruhları rahatsız ettiği ve müvekkilin şu an yaşadığı kapsamlı komplonun bu sebeple planlandığını belirtmek gerekir. Fakat gerçekte; müvekkilin verdiği müjde, PEYGAMBERİMİZİN MÜJDESİDİR. Müvekkil, defaatle, Peygamberimizin "Mehdi ile müjdelenin" şeklinde bir hadisi olduğunu ve bu sünnete uymak gerektiğini belirtmiştir. Müvekkile göre PEYGAMBERİN SÖZÜNÜ DİKKATE ALMAMAK VE BU SÖZE UYMAMAK, DÜNYAYA SÜREKLİ OLARAK FELAKET GETİRMEKTEDİR. Bu söze karşı çıkılmasının karşılığını, Allah çeşitli felaketlerle vermektedir.

                Müvekkile göre, bu söze uyulduğunda ve Mehdi müjdesi her yana yayılmaya başladığında, dünya üzerindeki bu uğursuzluk da ortadan kalkmaya başlayacakortam değişecektir. Dolayısıyla, müvekkile göre, bu müjdenin yayılması elzemdir. Bu, kadın cinayetleri başta olmak üzere, dünyayı sarmış tüm nefreti ve tüm felaketleri ortadan kaldıracak güçtedir.

                Sonuç:

                Kadın cinayetleri gibi önemli bir hususta, müvekkilin yukarıdaki görüşlerini kamuoyunun takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 24.07.2025

                 

                [1] Charles Darwin, Seksüel Seçme, Onur yayınları, Nisan 1977, Birinci Baskı, Çeviren: Öner Ünalan, s. 465
                [2] Charles Darwin, The Autobiography of Charles Darwin 1809-1882 (Ed. by Nora Barlow), New York: W. W. Norton & Company, Inc., 1958, s. 232-233
                [3] Carl Vogt, Lectures on Man: His Place in Creation, and the History of Earth, edited by James Hunt, London: Paternoster Row, Longman, Green, Longman, and Roberts, 1864, xv, 192 
                [4] Stephanie A. Shields, "Functionalism, Darwinism, and the Psychology of Women; A Study in Social Myth," American Psychologist, no. 1 (1975): 749 
                [5] Stephen Jay Gould, The Mismeasure of Man, New York: W. W. Norton & Company, 1981,s.104,105
                Daha yeni Daha eski