Adnan Oktar'dan Duyurudur
Müvekkil Adnan Oktar, uzun yıllardır ülkece kanayan yaramız olan terör sorununun bitmesini, silahların bırakılmasını ve bir barış ortamının oluşmasını olumlu değerlendirmektedir. Umuyoruz ki bu süreç, sonrasında çeşitli gelişmelere de yol verecek olan bir süreçtir ve karşılıklı verilen sözlerin tutulması beklenmektedir.
Anlaşıldığı kadarıyla bu sözlerden bir tanesi, cezaevinde tutuklu/hükümlü bulunan PKK mensuplarının affedilmesi meselesidir.
Cezaevlerinden salıverilmeleri beklenen bu kişilerin, tekrar terör eylemlerine geri dönmemek sözü ve şartı ile tahliye edilmeleri konusu müvekkile göre, tüm detaylarıyla ele alınmalıdır. Müvekkil, elbette herkesin ıslah olmasını istemekte, daima barıştan yana olmaktadır. Dahası, cezaevlerinde bir ıslah yönteminin olmadığını, aksine bu ortamların öfkeyi artıran ve kişileri daha kriminal hale getiren ortamlar olduğunu defaatle dile getirmiştir. Dolayısıyla, bu konuda yapılan girişimlerin barış adına hayırlı olacağını umut etmektedir.
Ancak müvekkil, terör örgütü üyelerinin affedilmesi konusunda bazı çekinceler taşımaktadır.
Öncelikle bilindiği gibi PKK, bir KOMÜNİST ÖRGÜTTÜR. Marks'ın ilkeleri doğrultusunda kurulmuştur ve tüm komünist diktatörlerin izinden gitmiştir. Bu nedenle de tarihi boyunca, komünist altyapıya sahip tüm ülkeler, partiler ve gruplar tarafından korunmuş ve desteklenmiştir.
Kuruluşunun akabinde gerçekleşen PKK kongrelerinde komünist liderler Marks, Lenin ve Stalin'in posterleri ve komünist Rusya'yı temsil eden orak ve çekiç sembolleri:
Fotoğraflardan da açıkça anlaşılabileceği gibi, PKK, komünist ideolojiyi benimsediğini hiçbir zaman gizlememiştir.
PKK terör örgütü, kuruluş yılı olan 1978'den beri TÜM MİLİTANLARINI "KOMÜNİST İDEOLOJİ" ÜZERİNE EĞİTMEKTEDİR. Dolayısıyla, terör örgütü üyeleri, DİNİN, DEVLETİN VE AİLENİN OLMADIĞI bir sistemin esas olduğuna inanmakta, AHLAKİ DEĞERLERİN YER ALMADIĞI BİR NEVİ KOMÜN SİSTEMİNİ esas almakta ve Darwinist ideolojinin, tüm insanları bir nevi hayvan olarak gören, aşağı ırklar safsatasına inanan, çelişkinin ve çatışmanın hakim olmasını şart koşan zihniyetini yol gösterici olarak kabul etmektedirler.
Komünist ideolojinin, din, devlet ve aile kavramlarına karşı olduğunu gösteren bazı komünist fikir adamlarının sözleri, bu konuyu yeterince açıklamaktadır:
Komünist fikir adamlarının aile ile ilgili sözleri:
SSCB’nin ilk kadın bakanlarından olan Alexandra Kollontai, devrim sonrası Sovyetler Birliği'nde aile yapısını ve kadın-erkek ilişkileri üzerine şunları söylemiştir:
… İşte bunun için, sol feministlerin aile sorunuyla ilgili parolası evlilik yasasında bir reform değil, "serbest birlik", "serbest aşk" ilkesinin zaferidir, etik olarak XIX. yüzyılda sosyalistler tarafından ortaya atılan bu parola, bugün hala en özgür feministlerin fazlasıyla beğendikleri slogan durumundadır; hatta bu feministlerin çoğu, kadın sorununun merkezine "serbest aşk"ı koymaktadır. Kahrolsun, aşıklar arasındaki birliğin resmi düzenlemesi! Kahrolsun törenler ve formaliteler! Serbest onama, işte kadını bunaltan bütün kötülüklerin devası budur![i]
ABD’nin Westfield State Üniversitesi'nde siyaset bilimi bölümünde doktor öğretim üyesi olan Heather Brown, Das Kapital’de ve Komünist Manifesto’da ailenin ortadan kaldırılmasının öngörüldüğünü söylemektedir:
Kapital politik ekonominin eleştirisine adanmış olsa da, cinsiyet ve aile hakkında önemli miktarda materyal vardır. Marx, bu kitapta Komünist Manifesto'da AİLENİN ORTADAN KALDIRILMASI [Aufhebung] olarak tanımladığı şeye geri döner ve bunu somutlaştırır.[ii]
"Gelenek" isimli komünist bir yayında ise zaman zaman “dönüşüm” olarak niteleyerek evlilik yapısını yumuşatmaya çalışmanın bir hata olduğu, “Modern Aile İyileştirilemez, Yıkılmalıdır” başlığı altında şöyle alınmıştır:
"Taşıdığı tüm bu hastalıklarla birlikte MODERN AİLE, REHABİLİTE EDİLEBİLİR DE DEĞİLDİR. Ne bu aileyle ne de onu yaratan kapitalizmle hesaplaşmak dışında bir kurtuluş penceresi açmak mümkündür. İşçi sınıfının düzen içinde bir kurtuluş seçeneği olmadığını bilen komünistler, kadın, erkek ve çocukların da modern AİLE İÇİNDE REFAHA EREMEYECEĞİNİ söyler. Tıpkı kapitalizmin gövdesinden çıkan işçi sınıfının tek seçeneğinin onu onarmak yerine yıkmak olması gibi; MODERN AİLE DE, YIKILMALIDIR."[iii]
Bir akademik tezde materyalist anlayışta evlilik yapısına yer olmadığı şöyle gerekçelendirilir:
Tarihi materyalizme göre, insanların yaşayışlarında resmi evlenme diye bir şey olmayıp, aile sonradan ortaya çıkmış bir yeniliktir. Hürriyet duygusunu kayıt altına alan bu müessese aynı zamanda insan mutluluğunu da engellemektedir. O HALDE MUTLU OLABİLMEK İÇİN AİLE HAYATINI KALDIRMAK İCAP EDER.[iv]
Karl Marks, "Komünist Manifesto"da, kadının ortaklaşa kullanılacak bir mal olarak görüldüğü açıkça ifade edilmektedir:
“Komünistlerin kadınların ortaklaşa kullanımını getirmelerine gerek yok ki; en eski çağlardan bu yana var olan bir şey bu…"
"…Aslında, burjuva evliliği, evli kadınların ortaklaşa kullanıldığı bir sistemdir; o yüzden, komünistler olsa olsa, KADINLARIN ORTAKLAŞA KULLANIMINI ikiyüzlülükle gizlenen bir şey olmaktan çıkarıp AÇIKÇA MEŞRULAŞTIRMAK İSTEMEKLE suçlanabilirler.”[v]
Akademik bir yayında ise bu konu şöyle anlatılmıştır:
Marks’ın sınıf teorisinde toplumsal eşitsizliğe neden olduğu düşünülen özel mülkiyet, aile ve devletin, proletarya sınıfının gerçekleştireceği devrimle YOK OLACAĞI öngörülmüştür.[vi]
Abdullah Öcalan, İmralı Mahkemesi'ne verdiği 81 sayfalık savunmasında, aile kurumuna bakış açısını şöyle anlatmaktadır:
Tepkim, feodal aile bağlarınaydı. Denebilir ki, ilk isyanım bir çocuğun beklentilerine cevap vermekten çok uzak aile ve köy yapısına karşı gelişti... Erken yaşlarda aile ile önemli bir kavga ile ... koptum.
Öcalan, “Kürdistan’da Kadın ve Aile” isimli kitabında ise şunları söylemektedir:
“Aynı biçimde tüm Batı Avrupa da bu alanda derin bir bunalımın içinde bulunmaktadır. Aile kurumu adeta başlarına bela olmuş gibidir.” (s. 27-28)
“(AİLE) MÜTHİŞ KÖLELEŞTİRİCİ, insanı kendi başına YOK OLUŞA GÖTÜRECEK bir ilişkidir. ... Bugün Kürdistan’ın her köyünde ve kentindeki KOKUŞMUŞ AİLE İLİŞKİLERİNİ kabul etmiyor ve bunlardan ürküyoruz.” (s. 47)
“Bazı güçler tarafından sağına soluna koltuk değnekleri yerleştirilerek güçlendirilmeye çalışılan, çok tehlikeli ideolojik politik, ahlaki, kültürel ve ekonomik GERİCİLİĞİ YAŞATAN TEHLİKELİ BİR KURUMDUR AİLE.” (s. 48)
"AİLE BİZİ EN ÇOK ZORLAYAN BİR KURUMDUR. Aileyi dokunulmaz, hep saygı gösterilmesi gereken bir kurum olarak görmek yerine sömürgecilikle yakın bağlar içinde ve onun ideolojik politikasının ülke içindeki sağlam dayanağı ve yine insanımızı çaresiz kılan, geleceğinden yoksun bırakan, sorumsuzluğu en çok yaşayan ve mutlaka devrimci bir eleştiriyle birlikte, devrimci sürece tabii tutulması gereken bir kurumdur. Ulusal kurtuluş sürecimizde AİLE ENGELİNİ HER YÖNÜYLE GÖRMEK GEREKİR. Bu önünde sivriltilen, Ağrı Dağı gibi yükseltilmek istenen bir engeldir." (s. 50)
"Düşmanın düşürdüğü, AİLE CENDERESİNDE SIKIŞTIRDIĞI insanımızı güçlü bir ihtilalciye dönüştürmenin hesabıyla uğraşıyoruz. Bugün hepiniz AİLE SAFLARINDA OLSAYDINIZ, KÖTÜRÜM BİR ERKEK VEYA KADIN OLMAKTAN KURTULAMAZDINIZ."
İçindeki bireylere –kadın, erkek ve çocuklar– KAOSTAN BAŞKA HİÇBİR ŞEY YAŞATMADIĞI HALDE AİLE, yine de bireylerin beyinlerini en çok meşgul eden kurum olmaktadır. Öyle ki bu, sadece toplum açısından değil, partimiz saflarındaki birey açısından da bir gerçektir. Birçok arkadaş, DÜŞÜNCELERİNİN ANA MERKEZİNİ AİLECİLİK İŞGAL ETTİĞİ İÇİN İFLAH OLMAMAKTADIR. Bütün bunlar dikkate alındığında AİLECİLİKLE MÜCADELE ve onun çözümlenmesi, bizde, sömürgeciliğin çözümlenmesine eşdeğer bir önem göstermektedir. En az sömürgeciliğin çelişkilerini bulup ortaya çıkarmak ve onunla mücadele etmek kadar, bu kurumu da ortaya koymak, üzerinde düşünce geliştirmek ve ONUNLA MÜCADELE ETMEK GEREKİR." (s. 57)
"Engels’in ailenin kökeni ve yapısı ile ilgili eleştirisi ve değerlendirmesi ünlüdür. Bu, bizim için de özenle ele alınması gereken bir tanım ve teorik çerçevedir. Bizde SORUNUN AĞIRLAŞTIĞI, KÖKLÜ HASTALIKLARIN KAYNAĞI OLDUĞU bir gerçektir." (s. 67)
"Birçoğunuzun BU AİLELERDEN KOPARAK, koşarak geldiğinizi iyi bilirim. Kendimiz de öyleydik. Birkaç haftalığına kutsal aile denilen o yuvaya döndüğümüzde kafamızda adeta anlar uğulduyordu. KABUL EDEMEDİĞİMİZ BİR İLİŞKİ TARZIYDI BU. Bu ailemizi küçük görme veya beğenmemekten kaynaklanmamaktaydı. Daha çok, MEVCUT İLİŞKİLER VE YAŞAM ÖLÇÜLERİ İSYAN ETTİRİCİ NİTELİKTEDİR. AİLE SORUNLARI BİZİ DEVRİME GÖTÜREN EN ÖNEMLİ ETKENLERDEN BİRİSİDİR. Bugün Kürdistan’ın her köyünde ve kentindeki kokuşmuş aile ilişkilerini kabul etmiyor ve bunlardan ürküyoruz."
Komünist fikir adamlarının din ile ilgili sözleri:
Lenin:
"Marksizm maddeciliktir… Bu hiç kuşku götürmez… Dinle savaşmalıyız. Bu, her türlü maddeciliğin ve doğal olarak Marksizm'in ABC'sidir. Ancak Marksizm, ABC'de donmuş kalmış maddecilik değildir. Marksizm daha ileri giderek şöyle der: Dinle nasıl savaşacağımızı bilmeliyiz, bunu yapabilmek için de inancın ve dinin kökenini kitlelere maddeci bir biçimde açıklamalıyız. Dinle savaş, soyut ideolojik öğütlere indirgenmemelidir."
"Dini düşünceler, Tanrı inancı, hatta Tanrıyı soyut olarak düşünmek bile benlikte gizlenmiş bir alçaklıktır."[1]
"Tanrıya inanmak, cahil ataların kültüründen kalma bir kalıntıdır."[2]
"Dine karşı gerçekçi bir ideolojik mücadele başlatmak görevimiz olmalıdır."[3]
"Ateist olmak her sosyalist için bir kuraldır."[4]
"Bir vatandaşın dininin resmi dokümanlarda bahsi bile ortadan kaldırılmalıdır. Kiliseye herhangi bir devlet desteği sağlanmamalıdır ve devlet, dini toplumlara herhangi bir hakediş vermemelidir."
Stalin:
"Marksizm Darwinizm'e dayanır ve onu hiç eleştirmeden kabul eder."
"Biz dine karşı propaganda yapıyoruz ve propaganda yapmaya devam edeceğiz. Parti dine karşı tarafsız kalamaz. Bütün dinlere karşı din aleyhtarı propaganda yapmaktadır."[5]
"Okullara ki öğrencilerimizin zihnini altı günde yaratılış efsanesinden temizlemek için onlara üç şeyi özellikle öğretmeliyiz: Dünyanın yaşını, jeolojik orijinini ve Darwin'in öğretilerini."[6]
Mao:
"... Elbette, din zehirdir. İki büyük zararı vardır: Birincisi ırk anlayışını temelinden çürütür... (ve) ülkenin gelişmesini yavaşlatır. Tibet ve Moğolistan bu şekilde zehirlenmiştir."[7]
Öcalan:
"Kızlarımız, kadınlarımız, annelerimiz çocukça ve ahmakça hareket ediyor. ... Kadınlarımız, açıkça söylüyorum dinin etkisinde kalarak pasifleşmiştir."
"... Bizim din ile ilişkimiz yok. Halkımız Tanrı'dan, ideolojiden kopmalıdır. Ben çok uğraştım sonunda Tanrı'dan koptum. Tanrı'yı aştım. Böylece Abdullah Öcalan olabildim. İslam kadınımıza bir şey vermemiştir. Bunun yerine sosyalist ahlakı koyacağız."
"... Lise dönemlerinde büyük felsefik bunalımı yaşadım. Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum."
"Tek tanrılı din ideolojileri, baştan sona siyaset ideolojileridir. Dini söylem, Allah, peygamber ve melek gibi kavramlar dönemin siyasi literatürüdür.
"Allah bir nevi Ortaçağın feodal manifestosudur, temel yasası ve bildirgesidir."
"Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur."[8]
"… İnsanı ele alalım ve dini anlamaya çalışırken doğa karşısındaki zayıflığı göz önüne getirelim. O, bu zayıflığını çıplaklığını ne ile giderecek? Şu konuda yanılmadığımıza inanıyorum: İnsanlar kendilerini hükmedenler durumuna getirmek için, zavallılıklarından kurtulmak için, doğaya sempatik gözükmek ve doğayı anlayışlı kılmak için ve elbette ki hepsinin de ötesinde kendilerini egemen kılmak için din ve tanrı düşüncesine başvuruyorlar. Aslında kişinin kendisinin ‘hakim' olmada gözü vardır. İşte bunun ön aşaması da, kendisine tanrılar yaratmaktır… Daha da somutlaştıracak olursak; din, insan türünün doğayla karşılaşmasında ilk girdiği düşünce ve ruhsal gelişme biçimidir."
Komünist fikir adamlarının devlet ile ilgili sözleri:
Friedrich Nietzsche:
“DEVLET, BÜTÜN SOĞUK CANAVARLARIN EN SOĞUK OLANIDIR. Yalan söyleyişi de buz gibidir ve şu yalan dökülür dudaklarından: Ben devletim, halkın ta kendisiyim,”
Friedrich Engels:
“Devlet, mülk sahibi sınıfların, yani toprak sahipleriyle kapitalistlerin, sömürülen sınıfların, yani köylülerin ve işçilerin karşısındaki örgütlü kolektif gücünden başka bir şey değildir.”
“Siyasal iktidar denen şey, bir sınıfın başka bir sınıfı EZMEKTE kullandığı örgütlü güçten başka bir şey değildir.”
“Devlet, bir sınıfın diğeri tarafından baskı altına alınmasının bir aracından başka bir şey değildir.”
“Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, özü itibariyle, kapitalist bir makinedir, kapitalistlerin devletidir, toplam ulusal sermayenin ideal kişileşmesidir.”
“Devlet, demokratik cumhuriyette de monarşiden az olmamak üzere bir sınıfın diğer bir sınıfı ezme mekanizmasından başka bir şey değildir; ve en iyi halde, sınıf egemenliği için mücadelede, muzaffer proletaryaya miras bırakılan ve en kötü yanlarını, aynı Komün gibi, yeni, özgür toplumsal koşullar içinde yetişmiş bir kuşak, tüm devlet pılı pırtısından kurtulacak durumda olana dek, mümkün olduğunca budamadan edemeyeceği bir KÖTÜLÜKTÜR.”[8]
Karl Marx:
“Devlet, egemen sınıfın yürütme komitesidir”
“Devletin varlığı KÖLELİĞİN VARLIĞINDAN AYRILAMAZ.”
“Toplum nerede, ne zaman sınıflara bölündü, sömürenlerle sömürülenler nerede, ne zaman ortaya çıktıysa, DEVLET DE ORADA VE O ZAMAN ORTAYA ÇIKTI.”
“Devlet, bir sınıfın öteki sınıfları baskı altına almasını sağlayan, DİĞER BÜTÜN SINIFLARI BİR SINIFA BOYUN EĞDİREN BİR MAKİNEDİR.”
“Her devlet, EZİLEN SINIFA KARŞI YÖNELTİLMİŞ ÖZEL BİR BASKI GÜCÜDÜR. O hâlde, HİÇBİR DEVLET NE ÖZGÜRDÜR NE DE HALK DEVLETİ.”
“Burjuva devletleri biçim bakımından çok çeşitlidir, ama hepsinin de özü aynıdır. Biçimi ne olursa olsun her burjuva devleti, son tahlilde, kaçınılmaz olarak BURJUVA DİKTATÖRLÜĞÜDÜR.”
“DEVLET VAR OLDUĞU SÜRECE ÖZGÜRLÜK OLMAZ. ÖZGÜRLÜK OLDUĞUNDA, DEVLET OLMAYACAKTIR.”[3]
“Modern devlet erki, tüm burjuvazinin müşterek işlerine nezaret eden bir komiteden ibarettir”[4]
Devlet ve Devrim [1917] kitabında Lenin: Sosyalizmi komünizme giden yolun ilk aşaması olarak tanımlar. Lenin'e göre, komünizm idaresindeki devlet "solup gider" çünkü "TÜM MÜLKLER HALKIN ORTAK MALI OLDUĞUNDA DEVLETE GEREK KALMAZ."
Yazar Ursula K. LeGuin:
“DEVLET GÜÇTEN BAŞKA BİR PARA TANIMAZ: ÜSTELİK PARAYI DA KENDİSİ BASAR.”
Siyaset teorisyeni Murray Rothbard:
“Devlet vatandaşların haklarını korumaktan ziyade KENDİ GÜCÜNÜ NASIL KORUYACAĞI İLE İLGİLENİR.”
Avukat ve aktivist Jacques Verges:
“Ordu, polis ve adaleti içeren DEVLET ÇARKI, BİR SINIFIN BİR BAŞKA SINIFI EZMEK İÇİN KULLANDIĞI ARAÇTIR”
Anarşist yazar, siyasal eylemci Emma Goldman:
“Devlet, hiç aksamadan vergi ödeyen bir makineye, hiç açık vermeyen bir hazineye ve iki duvar arasındaki düz çizgide mahcup bir şekilde yürüyen bir koyun sürüsü gibi monoton, itaatkâr, renksiz, ruhsuz bir halka ihtiyaç duyar”
Din, Devlet ve Aile Sistemine Karşıt Bireyleri Toplumun İçine Almak:
Komünist düşünürlerin, özellikle de Öcalan'ın sözlerinden açıkça anlaşılabileceği gibi, cezaevinden salıverilen bu zihniyetteki PKK mensupları, mevcut barış sürecine uyum sağlasalar da, DİNE, DEVLETE, AİLE SİSTEMİNE KARŞIT BİREYLER olarak var olacak ve KOMÜNİST İDEOLOJİNİN ÇATIŞMACI RUHUNU ASLA BIRAKMAYACAKLARDIR. Bu anlayış ile daima, TÜRK MİLLETİNE VE DEVLETİNE KARŞIT VE DÜŞMAN OLARAK KALACAKLARDIR.
Müvekkile göre, PKK için asıl olan ideolojisidir. Şu ana kadar yaptığı bu savaş, bu ideoloji uğrunadır. Sadece barışmak ve sadece salıvermek, onları şekillendiren bu ideolojiyi değiştirmeyecektir. Belki silahları bırakacak ama bir emperyalist destekçisi olarak gördükleri bu ülkeye düşmanlığı, çatışma ve saldırıya olan inançlarını devam ettireceklerdir.
İşte bu nedenle, eğer 40 yıl boyunca kanlı komünist ideoloji ile yetişmiş olan bu kişiler cezaevinden salıverilecekse, o zaman asıl olarak İDEOLOJİLERİNİ BIRAKMALARININ SAĞLANMASI gerekmektedir. Bu ise ancak ve ancak EĞİTİMLE olabilir.
Müvekkile göre bu eğitim, öncelikli olarak komünizmin ve onun temelindeki Darwinizmin, bilimsel bir yalan olduğunun gösterilmesi ile mümkündür. Bilimsel olarak bu ideolojilerin yanlışlığının anlatılmasının hemen akabinde, bu insanlara, ALLAH'IN VARLIĞI, BÜYÜKLÜĞÜ, YÜCELİĞİ, HER ŞEYE VE HER YERE OLAN HAKİMİYETİ anlatılmalıdır. Söz konusu militanların hayatlarını tamamen değiştirecek olan bu gerçeğin anlatılmasının yolu ise, onlara, doğadaki denge, estetik ve altın oranın anlatılması, doğadaki muazzam renkler, görüntüler ve yaşamlar ve olağanüstülüklerin gösterilmesi, yani İMAN DELİLLERİNİN ÖNLERİNE SERİLMESİDİR. Daha önce belki de üzerinde hiç düşünmedikleri bu üstün yaratılış harikalarındaki detayları tanıtmak, yaratılandan yola çıkarak YARATANI ANLAMALARINI sağlayacak ve O'NA KARŞI SEVGİ, SAYGI VE HAYRANLIK duymalarına, ALLAH'IN MUTLAK GÜCÜNÜ KAVRAMALARINA imkan tanıyacaktır.
Müvekkile göre bunu yapabilmek, ÖZEL BİR STRATEJİ gerektirir. 40 yıl boyunca din karşıtı eğitim almış olan kişilere Allah'ı tanıtmak, O'nu kalpten sevmelerini sağlamak, İNCE BİR YAKLAŞIM ŞEKLİ, DERİN BİR SAMİMİYET, ETKİLİ BİR ANLATIM VE ÖZEL BİR YÖNTEM gerektirir. Müvekkil, birkaç yıl önce Diyanet'in "gençlere ulaşamıyoruz" şeklindeki itirafını hatırlatmakta ve KENDİ GENÇLERİMİZE ULAŞAMAYAN BİR DİYANET'İN, KOMÜNİST MİLİTANLARA ULAŞMASININ İMKANSIZ GÖRÜNDÜĞÜNÜ önemle vurgulamaktadır.
Bu sebeple de önemli bir öneride bulunmaktadır: TÜRK GENÇLİĞİNE ULAŞAN VE ONLARIN DİNDARLAŞMASINI SAĞLAYAN BİR KİŞİ OLARAK MÜVEKKİL, komünist militanlara bu gerçekleri anlatabilecek STRATEJİLERİ VE YÖNTEMLERİ BELİRLEYİP DİYANET'E SUNMAYI ve TÜM BU ÖNERİLERİ, DİYANET HAYATA GEÇİRİYORMUŞ GİBİ BİR GÖRÜNÜM VERİLMESİNİ teklif etmektedir. Müvekkil, yöntemleri belirleyen kişi olarak arka planda olacak, yöntemleri uygulamaya geçiren ise Diyanet olacaktır.
MÜVEKKİLİN BUNDAN HİÇBİR BEKLENTİSİ OLMAYACAĞI İZAHTAN VARESTEDİR; keza kendisi YILLARCA MÜSTEAR İSİMLE KİTAPLAR YAZMIŞ, KİMLİĞİ BİLİNMEMİŞ, KENDİSİNİ ASLA ÖN PLANA ÇIKARMAMIŞ VE KİTAPLARININ SATIŞINDAN VE DAĞITILMASINDAN TEK KURUŞ KAR ELDE ETMEMİŞ bir kişidir. Dolayısıyla TEK AMACI, ALLAH'IN TANINMASI, BİLİNMESİ VE İMAN EDENLERİN ÇOĞALMASIDIR.
Müvekkil, bu imani çalışmaya talip bir kişi olarak, bu teklifin değerlendirilmesini önemli görmektedir. Af uygulaması hayata geçirilmeden, ivedilikle böyle bir çalışmanın yapılmasını önermektedir. Bunun, devletin bekası için büyük önem teşkil ettiğine inanmakta, dahası, bu insanların, komünist ideolojinin pençesinden kurtulmalarına, Allah'ı tanımalarına vesile olacağını düşünmektedir.
Müvekkilin bu önemli hususta yapmış olduğu bu elzem teklifi takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.28.07.2025
[2] 120 Pravda gazetesi, 1954
[3] Pravda gazetesi 1958
[4] http://www.marxists.org/archive/lenin/works/1905/dec/03.htm
[5] Gaffar Tetik, Bütün Yönleriyle Komünizme Karşı İslam, s. 254
[6] Kent Hovind, The False Religion of Evolution
[7] http://www.tibet.com/WhitePaper/white7.html
[8] Abdullah Öcalan, Özgür Yaşamla Diyaloglar, Ekim 2002, s. 257
([i]) A. Kollontai, Marksizm ve Cinsel Devrim, Tüm Zamanlar Yayıncılık Birinci Baskı, Nisan 1992, s. 36
([ii]) Heather Brown, Marx on Gender and the Family: A Summary, Montly Review 1 Haziran 2014, https://monthlyreview.org/author/heatherbrown/
([iii]) Güneş Gün, “Aile ve Komünizm”, Gelenek Dergisi Sayı 140, Mart 2019, https://gelenek.org/aile-ve-komunizm/
([iv]) Emel Öztürk (Karagöz), Sosyolojik Açıdan Kadın Evlilik İlişkisi, İstanbul Üni. Sosyal Bilimler Ens. İstanbul 1997, s. 5
([v]) Karl Marx ve Friedrich Engels, “Komünist Manifesto”, Can Yayınları, s. 72
([vi]) M. Zeki Duman, Aile Kurumu Üzerine Tarihsel Bir Okuma Girişimi ve Muhafazakâr İdeolojinin Aileye Bakışı, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2012 Cilt.1, Sayı: 4 s. 28