SÖZCÜ GAZETESİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ SAYIN ERCÜMENT İŞLEYEN DİKKATİNE

Sayın Ercüment Bey,

    06.06.2025 tarihli Sözcü gazetesinde “İnfaz Paketine FETÖ Ayarı” başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Haberde, iktidarın hazırlık yaptığı yeni bir af paketi kapsamında FETÖ üyelerinin cezaevinden çıkamaması için çalışma başlattığı iddia edilmiştir. 

    Ancak ilginç bir şekilde, haberin başlığı ve içeriği FETÖ ile alakalı olduğu halde, haberin son kısmında konuyla hiç bir alakası olmayan müvekkilin de adı zikredilmiş, hazırlığı yapıldığı iddia edilen af paketinin güya müvekkili kapsamayacağı ve onun cezaevinden çıkamayacağı vurgulanmıştır. Aynı kısımda, müvekkilin tutuklu olan hanım arkadaşlarının iddia edilen af kapsamında tahliye olabileceği de öne sürülmüştür. 

    Haber, hiçbir kaynak göstermeden, hiçbir somut bilgiye dayanmadan, artık klasikleşen bir “toplum mühendisliği” şeklinde kara propaganda yapıldığı izlenimi uyandırmaktadır. “Şöyle olması gündemde” veya “böyle olduğu bildirildi” gibi muallak tanımlamalarla belli bir amaca hizmet etmesi için ortaya atılan savlar, toplumun bir kesiminde belli bir etki oluşturma amacına yönelik planlı bir çalışma gibi görülmektedir. Bilinç altına verilmek istenen mesaj ise, halen üzerinde çalışma yürütülmekte olan yeni af paketi hazırlanırken ne yapılırsa müvekkil Adnan Oktar’ın bu af kapsamının dışında tutulabileceği ve tahliye olamayacağı, öte yandan dikkat edilmezse müvekkilin tutuklu hanım arkadaşlarının af kapsamına girip özgürlüklerine kavuşabileceği şeklindedir. 

 Konuyla ilgili olarak müvekkilin görüşleri şu şekildedir: 

    Öncelikle ifade etmek gerekir ki müvekkilin genel afla tahliye olmak gibi bir beklentisi veya talebi yoktur. Müvekkil, Türkiye’deki tüm vatandaşlar gibi, yalnızca hukukun tam olarak uygulanmasını, kumpaslarla ve hukuksuzluklarla insanları mağdur eden sistemin ortadan kalkmasını talep etmektedir. Geçmişte salih müminlerin, velilerin, Peygamberlerin maruz kaldığı gibi iftiralara maruz kalmak, haksız yere tutuklanmak müvekkilin rahatsız olduğu değil onur duyduğu bir durumdur. 

    Ancak, Türkiye’de yargıya güvenin Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesine inmesi, cezaevlerinin her geçen gün daha da dolması, ülkemizin “cezaevinde en çok insan bulunan ülkeler listesinde” bir numaraya yükselmesi, bu kadar sık ve yoğun tutuklamalara rağmen suç ve şiddet oranının ise büyük bir ivmeyle artması toplum düzeni ve refahı için birtakım tedbirler alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Devletimizin de infaz yasasında değişiklikler yaparak bazı mağduriyetleri ortadan kaldırmak ve bazı haksızlıkları telafi etmek, bu yolla da toplumda oluşan rahatsızlıkları gidermek amacında olduğu görülmektedir. Bu durumda tüm vatansever insanların alınan tedbirlerdeki hikmetleri göremiyor olsa bile Devlet aklına güvenmesi ve Devletimizin aldığı tedbirlere destek olup yardımcı olması önemlidir. Alışılmış kalıplarla her şeye muhalif ve karşıt olmak doğru ve akılcı bir tutum değildir. 

        1- MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI “AFFEDİLMEYİ GEREKTİREN” BİR SUÇ İŞLEMEMİŞTİR. TÜM TÜRKİYE MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN MASUM OLDUĞUNU BİLMEKTEDİR  

    Gerek müvekkilin gerekse tutuklu olan arkadaşlarının iddia edilen suçları gerçekten işlemiş olduğuna inanan hiç kimse bulunmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hiçbir Devlet büyüğümüz bugüne dek müvekkil aleyhinde tek bir cümle kurmamıştır. Ortada bir kumpas davası olduğu son derece aşikardır ve bu durum, dava dosyasına uzman görüşlerini sunan 100’den fazla akademisyen, duayen hukukçu ve bilim insanı tarafından ispatlanmıştır. Ülkemizde halen yürürlükte bulunan Ceza Kanunu’nun yazımında görev almış hukuk profesörleri dahil olmak üzere, görüşlerine başvurulan tüm hukukçular; 

  • Adnan Oktar Dosyası’nın hukuki bir temele oturmadığını, 
  • İddiaların somut delillerle ispatlanmadığını, 
  • Yargılama sürecinde sayısız hukuk ihlali yapıldığını, 
  • Hukuki anlamda bir suç örgütünden de, cinsel suçlardan da bahsetmenin mümkün olmadığını, 
  • Müvekkil ve arkadaşlarının ilk derece mahkemesinde beraat etmeleri gerekirken haksız şekilde cezalandırıldığını ve haksız, hukuksuz şekilde cezalarının onandığı, 
Hususlarında kesin bir şekilde hemfikir olmuşlardır. 

    Müvekkilin avukatları 2018 yılından beridir yaşanan tüm hukuk ihlallerini delilleriyle ortaya koydukları halde toplumun bir bölümü bunları görmezden gelmiş ve gözardı etmişken, 19 Mart 2025 itibariyle gündeme gelen Ekrem İmamoğlu Soruşturması (ve buna bağlı bir takım yan soruşturmalar) kapsamında bire bir aynı hukuk ihlallerinin ortaya çıkmasıyla adeta aydınlanma yaşamışlardır. Mart ayından beridir pek çok gazeteci, televizyon yorumcusu, hukukçu ve siyasetçi, Ekrem İmamoğlu Soruşturması hakkında yoğun bir şekilde; 

  •  “İftira at, kutul” biçiminde haksız bir uygulama yapıldığı, 
  • Etkin pişmanlıktan yararlanmak için başvuran şüphelilerin ifadelerinde yer alan bazı anlatım kalıplarının, bu ifadelerin aynı elden çıktığı izlenimi uyandırdığı, 
  • İtirafçı olanların emniyet, Sulh Ceza veya savcılık aşamalarında hiç bahsetmedikleri bir takım soyut iddiaları, cezaevinden çıkabilmek amacıyla ek ifadelerde ortaya attıkları, 
  • İftira atması istenen kişilere hukuki korunma güvencesi sağlandığı, nitekim bu sayede suç örgütü “lideri” olduğu iddia edilen ve etkin pişmanlık hükmünden faydalanarak tahliye edilmelerini mümkün kılmayan suçlar isnat edilen bir şüphelinin dahi serbest bırakıldığı, 
  • Şüphelilerin itirafçı olmasını sağlamak amacıyla ailesinden, avukatlarından uzak şehirlerdeki cezaevlerine gönderildiği, 
  • Masumiyet Karinesini zedeleyecek şekilde şüphelilerin teşhir edildikleri, sanki suçlulukları kesinleşmiş gibi kollarına polisler takılarak kameralar karşısında tek sıra yürütüldükleri, 
  • Uzun süren teknik takiplere rağmen somut delilere ulaşılamadığı, bu yüzden “duymuştum”... gibi soyut beyanlara itibar edildiği, 
  • Dosya şüphelilerinin avukatlarının da gözaltına alınmaları, çeşitli suçlar isnat edilerek görevlerini yapmalarının zorlaştırıldığı ve gözdağı verilmek istendiği, 
Şeklinde iddialar ortaya atmaktadırlar. 

    Bu iddiaların ne kadarının doğru olduğunu henüz tespit etmemiz mümkün görünmemektedir. Ancak, bu iddialarda yer alan uygulamaların neredeyse aynıları, üstelik çok daha fazlası ve çok daha yoğun şekilde, Adnan Oktar Dosyası’nda yaşanmıştır. Bu iddiaların sadece küçük bir kısmının doğru olması durumunda dahi, Ekrem İmamoğlu Soruşturması hukuken geçersiz olacak ve şüpheliler beraat ederek aklanacaklardır. Öte yandan, bu hukuksuzlukların çok daha fazlası Adnan Oktar Dosyası’nda hiçbir şüpheye yer kalmayacak netlikte yaşanmış, müvekkil ve arkadaşı olan sanıkların Anayasal hakları sayısız kere ihlal edilmiştir. Hukuki temeli bulunmayan, normal şartlarda hemen iade edilmesi gereken bir iddianame üzerinden yargılamalar yürütülmüş, bu yargılamalar boyunca müvekkil ve arkadaşlarının hiçbir savunma delili değerlendirilmemiş, duruşma salonu kapısına getirilenler de dahil olmak üzere hiçbir savunma tanığı dinlenmemiş, hiçbir delil araştırma talepleri kabul edilmemiştir.

    Dolayısıyla, müvekkil ve arkadaşlarına isnat edilen sözde suç örgütü meydana getirme veya sözde cinsel saldırı suçları gibi suç isnatları, hukuki bir düzlemde yargılama konusu yapılmadan cezalara hükmedilmiştir. Kanunlar uygulandığında, yasaya uyulduğunda Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının hak ettikleri tek hüküm beraattir. 

        2- AF YASASININ HANGİ SUÇLARA UYGULANABİLECEĞİ KONUSUNDA ADİL VE MAKUL OLUNMALIDIR 

    Haber içeriğinde af uygulaması kapsamında bazı suçların dahil edilerek bu suçları işlemiş olanların serbest bırakılması makulmuş gibi aktarılırken, başka suçlardan mahkum olanların kapsam dışı bırakılması önerilmektedir. 

    Bir suçun diğer suça göre üstünlüğü veya af uygulamasına girip girmemesi neye göre seçilmektedir? Adam öldürenlerin, gasp yapanların, hırsızların, uyuşturu satarak gençleri zehirleyenlerin, mafyanın hatta eli kanlı teröristlerin af kapsamında kalması önerilirken, cinsel saldırı isnadının dışta tutulması hiçbir mantıkla açıklanabilecek bir şey değildir. 

    Nitekim Türkiye’de son 30 yılda çıkarılan özel af veya genel af niteliğindeki yasalar, ya da benzer etki oluşturan infaz düzenlemeleri ve koşullu salıverilme gibi uygulamalara bakıldığında, eşitlikçi şekilde hayata geçirilmeyen her uygulamanın büyük tepki çektiği, kamuoyu tarafından hoş karşılanmadığı ve hepsinden önemlisi adalet duygusunu zedelediği görülmektedir. 

    Tüm bu uygulamalar Türk Devleti’nin bir amaca ve bir hikmete binaen attığı adımlar olmakla birlikte, doğru şekilde hayata geçirilmediğinde ve halk nezdinde “ayırımcı” ya da “tarafgir” görüldüğünde faydadan çok zarar getirebildiği bir gerçektir. 

    Bazı seçmece suçların affedilerek bazılarının kapsam dışı bırakılması, en başta Anayasa’ya aykırı bir uygulama olmakla birlikte, yüzeysel birkaç sorunu çözüyormuş gibi görünmekten öteye gidememiştir. Anayasa’ya aykırı şekilde yapılan seçici uygulamalar, cezaevleri nüfus yoğunluğunu anlık olarak azaltmak amacıyla uygulandığında, toplumsal ihtiyaçlara karşılık verememiş, çok kısa süre içinde cezaevi doluluğunun yine aynı yüksekliğe eriştiği görülmüştür. 

    Seçmece bazı suçlara yönelik af düzenlemeleri, akademisyenler ve hukukçular tarafından Anayasal eşitlik ilkesine, insan haklarına ve ceza adaletinin temel prensiplerine aykırı olduğu için sert şekilde eleştirilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesine göre “herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Bazı suçların affedilerek bazılarının kapsam dışı bırakılması, bu ilkeye aykırı şekilde ayırımcılık yapıldığını kabul etmek anlamına gelmektedir. Ayrıca, cezaevlerinde tutuklu bulunan bazı mahpusların siyasi görüşleri, dini inanışları, yaşamsal tercihleri gibi ikincil konular, uygulanan af kapsamında bu kişilerin sırf mevcut görüşleri dolayısıyla kapsam dışı bırakıldıkları algısına yol açabilir. Böylece insanların sırf görüşleri, inançları, yaşam tarzları sebebiyle cezalandırıldığı, dolayısıyla da hukukun siyasi bir araç gibi kullanıldığı eleştirilerine yol açacaktır. 

    Türkiye hukukun üstünlüğü sıralamasında 142 ülke arasında 117. sırada yer almıştır. Af düzenlemelerindeki ayırımcı uygulamalar bu durumu daha da kötüleştirmektedir. Tartışmaların çözümü, af yasalarının eşitlikçi şekilde ayrım gözetmeden, objektif, şeffaf ve evrensel hukuk ilkelerine uygun şekilde hazırlanmasında yatmaktadır. 

    SONUÇ OLARAK, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkenin yönetimi bakımından her konuda olduğu gibi ceza – infaz kanunları konusunda da son derece titiz bir çalışma yürütmekte, ince eleyip sık dokuyarak hareket etmektedir. Ülkenin vatandaşlarının hayırna olacak düzenlemeler bakımından bir kısım basın yayın organlarının kendi siyasi görüşlerine veya ideolojilerine göre devlete yön vermeye, kendilerince sıkıştırmaya çaba harcaması yakışık almamaktadır. Yapılması gereken Devletimizin aklına ve irfanına güvenerek toplum düzeni ve refahı için atılacak adımlara destek olmaktır. 

    Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine arz ederiz. 16.06.2025
Daha yeni Daha eski