Müvekkilim Adnan Oktar, Sn. Timur Soykan ve Sn. Murat Ağırel’e geçmiş olsun dileklerini iletmektedir. Bununla birlikte önemli bir hatırlatmada bulunmaktadır:

Zafer Partisi Genel Başkanı Sn. Ümit Özdağ’ın tutuklanmasıyla başlayan, Sn. Ekrem İmamoğlu’nun ve birçok belediye başkanının gözaltına alınıp akabinde tutuklanmalarıyla devam eden; hemen her gün bir veya birkaç gazetecinin veya hukuksuzlukları dile getirenlerin göz altına alınmaları ya da tutuklanmalarıyla daha da belirginleşen bir hukuksuzluk girdabı içinde olduğumuz günlerdeyiz.

 Bu süreçte, özellikle sol ve muhalif olarak bilinen basın ve gazeteciler, gece gündüz, aralıksız olarak hukuksuzlukları, adaletsizlikleri, anormal uygulamaları konuşuyor. Meydanlarda sürekli olarak “hak, hukuk, adalet” sloganları atılıp, “ya birlikte ya hiçbirimiz” deniliyor.

Ancak unutulan, göz ardı edilen çok önemli bir gerçek var:


Bugün bu yaşananlar, yıllardır “sizin mahallenizden olmayanların” yaşadıkları hukuksuzlukların, haksızlıkların, eziyetlerin sadece çok küçük bir kısmıdır. Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının 7 yıldır karşılaştıkları haksızlık ve hukuksuzların daha yarısı dahi yaşanmadığı halde, sizlerde ve çevrenizde haklı bir hayret, endişe ve çaresizlik hissi oluşmuştur.

Halk TV, Sözcü TV gibi güçlü medya kuruluşlarının, CHP, İyi Parti, Zafer Partisi gibi güçlü partilerin ve hatta Avrupa’daki insan hakları kuruluşlarının arkasında olduğu son tutuklananlar ve göz altına alınanlar, seslerini gece gündüz duyurabildikleri için, yaşadıkları her zorluk, her hukuksuzluk, her hak ihlali, her eziyet anında gündem olabilmektedir.

Bu duyurulabilen sesler sayesinde Sn. Mahir Polat tahliye edilerek tedavi edilebilmiştir; ancak müvekkil Adnan Oktar’ın 7 yıldır tutuklu bulunan arkadaşları arasında kanser hastaları, beyninde her an pıhtı atma riski bulunanlar, kalp hastaları bulunmaktadır. Bu kişiler tedavi imkanlarına ulaşamadıkları gibi, diğer yandan 7 yıldır ailelerini kaybetmektedirler. 60’dan fazla anne-baba bu süreçte vefat etmiştir. Yaşlı ve hasta olan aileler, hem üzüntüden, hem de çocuklarının ilgisinden, bakımından mahrum bırakılarak vefat ettiler.

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılan haksızlıklara, hak ihlallerine, hukukun nasıl katledildiğine tam 7 yıldır sessiz kalınmaktadır. Hatta sessiz kalınmanın ötesinde, sol basının, hatta bizzat Sn. Soykan ve Sn. Ağırel’in alkış tuttuğu, teşvik ettiği bilinmektedir.

Başka mahalleye yapıldığında sessiz kalınan, hatta kutsallaştırılarak alkışlanan hukuksuzluklar, tam da müvekkil Adnan Oktar’ın yıllardır uyardığı gibi, bugün maalesef bumerang gibi herkese isabet etmiştir.

Bu satırlar okunduğunda, ama onlar suçlu denemeyeceğini, müvekkil ve arkadaşları aleyinde TEK BİR SUÇ DELİLİ OLMADIĞINI, tamamen siyasi gerekçelerle, iftira ve kumpas ile cezaevinde tutulduklarını aslında herkes bilmektedir.

Size, sevdiklerinize, savunduklarınıza, taraf olduklarınıza yapıldığında, Türkiye’de yargının çürüdüğünü; hak, hukuk, adaletin ayaklar altına alındığını anlatıyorsunuz.

Peki aynı yargı sisteminin, aynı isimlerin, aynı savcıların, aynı hakimlerin, Adnan Oktar ve arkadaşları söz konusu olduğunda, adil, tarafsız, bağımsız, hukuka bağlı mı karar verdiklerini düşünüyorsunuz ?

(Adil, dürüst, bağımısız yargı mensuplarımızı tenzih ederiz.)

Müvekkil Adnan Oktar’ın yargılandığı davaların dosyalarına hiç baktınız mı?

Müvekkile, arkadaşlarına veya avukatlarına herhangi bir yayınınızda söz hakkı tanıdınız mı ?

Bu dosyada yargılananlara veya avukatlarına, bu iddialar için siz ne diyorsunuz diye bir kez bile sordunuz mu ?

Defalarca yazılarınızda yer verdiğiniz, manşet yaptığınız iddialar için gerçekten bir delil var mı diye hiç soruşturdunuz mu ?

Örneğin operasyon günü polise ateş ettiği iddia edilen Mert Sucu isimli müvekkilin arkadaşının, aslında polise ateş etmediğini, buna dair dosyada çok sayıda somut deliller olduğunu biliyor musunuz ?

Mert Sucu olayı, BU DAVANIN BÜYÜK BİR KUMPAS OLDUĞUNUN AÇIK DELİLLERİNDEN BİRİDİR. 

Bu olaydaki aydınlatılmayan karanlık noktalar, çelişkiler ve olaya karışan polislerin yalan ifadeleri kumpası açık şekilde ortaya koymaktadır. Şöyle ki:

  1. Polise ateş ettiği iddia edilen Mert Sucu’nun, ELİNDE ATIŞ ARTIĞI (SVAP) İZİNE RASTLANMAMIŞTIR.
  2. Buna karşın, Mert Sucu’nun ateş ederek hedef aldığı iddia edilen özel harekat polisi Abdullah Karakaş’ın HER İKİ ELİNDE DE DİRSEĞİNE KADAR ATIŞ ARTIĞI İZİ TESPİT EDİLMİŞTİR. Ancak o gün tek ateşlenen silah Mert Sucu’nun silahıdır. Başka hiçbir silah kullanılmamıştır.
  3. Adli Tıp incelemesinde, Mert Sucu’nun silahında hiçbir parmak izi bulunmamıştırÇünkü, silahın içine konduğu mühürlü delil torbası daha Adli Tıp'a ulaştırılmadan kanuna aykırı şekilde açılıp silahın üzerindeki izler DNA örneği bırakmayacak şekilde profesyonelce silinmiştir.
  4. Özel Harekat polisinin üzerinde bulunan yelekteki mermi izinin yakın atıştan kaynaklandığı raporlanmıştır. Yani bu rapora göre ateş edenin yeleğe en fazla bir karış mesafede durması gerekmektedir. Ancak, polislerin anlatımına göre Mert Sucu hep uzak mesafededir. (Zaten özel harekat polislerinin bir karış yakınına gelip onlara ateş edemeyeceği de aşikardır).
  5. Kandilli’de operasyonun yapıldığı evde olay yerini gösteren güvenlik kameraları bulunmaktadır. Fakat 5 yıla yakın süredir olayı tamamen aydınlatacak bu kamera görüntüleri, imaj kopyaları tarafımıza verilmemektedir. Sanıklar ve müdafileri defalarca bu videoların dosyaya getirtilmesi için talepte bulunmalarına, istinaf mahkemesi ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi bu videoları emniyetten talep etmesine rağmen, bu görüntüler dosyaya ısrarla gönderilmemiştirhala gönderilmemektedir.Ne var ki söz konusu görüntüler, montajlanarak ve asıl olay anını gösteren dakikalar kesilerek basında gösterilmektedir. Olay anı görüntülerinin ısrarla saklanması, olay yerindeki kumpasa işaret etmektedir.
  6. Bu görüntüler şu an Adli Emanette duruyor ! Ancak 7 yıldır dosyaya getirtilemiyor. Her sanık, her savunmasında “o görüntüleri dosyaya getirtin” dedi. Suçlananlar olay yeri videolarını istiyorsa, o suçlananlar masumdur. Dahası el koyma kararı ile tüm bu görüntülerin içinde bulunduğu kayıt cihazları satışa çıkarıldı.
  7. Güya ateş edilen iki özel harekat polisi, ilk günden itibaren Mert Sucu’nun odasının kapısında iki kişi olduklarını beyan etmişlerdir. Ancak 4 sene sonra ortaya çıkan üçüncü bir polis,kendisinin de olay yerinde olduğunu söyleyerek tanıklık yapmıştır. Üç polisin ifadeleri onlarca yönüyle birbiriyle çelişmektedir.

    Özetle, o gün Mert Sucu tarafından güya polislere ateş edildiği iddiası bunlar gibi yüzlerce şaibe, çelişki ve anormalliklerle doludur.

    Nitekim, Uzman bilirkişiler Emekli Kıdemli Jandarma Albayı, Balistik İnceleme, Olay Yeri İnceleme ve Kriminalistik İnceleme Uzmanı Mustafa Mercan, Hitit Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Adli Bilimler Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Veysel Dinler, Emekli Emniyet Müdürü, İç-Dış Balistik ve Olay Yerinde Atışın Yeniden Yapılandırılması Uzmanı Abdurrahman Kaya, Adli Balistik Uzmanları Jacobus Steyl ve Christoffel de Klerk tarafından, Mert Sucu olayındaki şaibeleri ortaya koyan tamamen teknik analizler içeren bilimsel mütalaalar da dava dosyasında yer almaktadır.

    Sn. Ağırel ve Sn. Soykan, “savcı ifademizi dahi almadı” diyerek, hukuk dışı uygulamaya dikkat çekmektedirler.

    Müvekkil ve arkadaşlarının hiçbirinin savcı tarafından ifadesi alınmadan, sulh ceza hakimliğine sevk edilmişler ve sorguları dahi yapılmadan seri şekilde tutuklanmışlardır.

    Müvekkiler daha emniyetteyken, hakim, savcı karşısına çıkmadan OdaTV haber sitesinde “tutuklananların tam listesi” verilmiştir.

    Tutuklanan yaklaşık 170 kişi, Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerine dağıtılmış, farklı koğuşlara konmaları için cezaevlerine talimatlar yağdırılmış, yaşlı ve şok içindeki aileler günlerce, hatta haftalarca çocuklarının hangi cezaevinde olduğunu aramışlar, haftalar sonra görüşebilmişlerdir.

    Ceplerindeki 5 TL’ye kadar el konan müvekkil ve arkadaşları, cezaevinde aileleri kendilerini bulup para yatırana kadar hiçbir ihtiyaçlarını karşılayamamışlardır.

    Bunlar, daha ilk bir haftada yaşadıklarının sadece çok küçük bir kısmıdır.

    Yargıtay, yüzlerce kendi içtihat ve kararına muhalif olarak, hukuksuzluğun kitabının yazıldığı yargılamalarda verilen cezaları onamıştır.

    Cesur birkaç istinaf hakiminin, 400 sayfa, içtihatlarla, Yargıtay kararlarıyla açıklayarak verdikleri beraat kararı, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir pervasızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ile kaldırılıp, beraat kararı veren hakimler görevlerinden alınmışlar, itibar suikastine uğratılıp, şimdi de yargılanmaktadırlar.

    Evlere yapılan baskın sırasında, ters kelepçe ile yüz üstü yere yatırılarak, postalla yüzüne bastırılan, dehşet yaşatılan genç kızların çığlığını, hak – hukuk arayışını hiçbir gazeteci, hiçbir siyasi duymadı.


    Sn. Soykan’ın adliyede gülümseyerek verdiği görüntü, suçsuzluğun tebessümü olarak yorumlanmıştır. Müvekkil ve aralarında 7 genç kadının da bulunduğu arkadaşları tam 7 yıldır, suçsuzluğun, masumluğun verdiği vicdani huzurla, yüzlerinden bir an olsun eksilmeyen tebessümle cezaevindedirler.

    Üstelik her biri Türkiye’nin dört bir yanına gönderilmiş; Van, Erzincan, Konya, Burdur, Antalya, Manisa, Afyon, Kütahya, İzmir gibi yaşadıkları İstanbul’dan yüzlerce kilometre uzakta, ailelerinden, avukatlarından uzakta tecrit edilerek, yalnızlaştırılmaya çalışılarak, yıldırılmak istenmişlerdir.

    Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, tarihe geçecek bir sabır, metanet ve tevekkülle, hukukun tecelli edeceği günü beklemektedirler.

    Sn. Soykan, Sn. Ağırel,

    Sizin gibi sesini duyurabilen, cesur, kalemi güçlü gazeteciler, adaleti, hukuku herkes için, en karşı olduğunuz, en onaylamadığınız, en yadırgadığınız kişi ve gruplar için, İslami kesim için, evrim teorisine karşı olanlar için, tarikatlar için de istemediğiniz sürece; HERKESİN hakkını hukukunu korumadığınız sürece, ülkemiz bu hukuksuzluk girdabının içinden kurtulamayacaktır.

    Sizler bugün tutuklanmadınız, ama bir hafta sonrasının garantisi bulunmamaktadır; ülkemizde maalesef hukuk güvenliği kalmamıştır.

    Müvekkil Adnan Oktar, bu son yaşananlarla, sizlerin ve tüm sol kesimin, haksızlık, hukuksuzluklara karşı daha yüksek bir empati duygusu taşıyacağınızı, daha adil, daha araştırıp sorgulayan, gerçeği bulmaya çalışan bir tutum sergileyeceğinizi, fikirleri, ideolojileri, inançları, kesimleri, tarafları ayırt etmeksiniz, herkes için adalet arayacağınızı ummaktadır.

    Müvekkil, sizlerin, diğer değerli gazeteci ve siyasilerin, gençlerin, özellikle de kadınların göz altı alınmalarından, tutuklanmalarından, her an tedirginlik, huzursuzluk, gerginlik içinde yaşamalarından dolayı üzüntü duymakta ve bunların bir daha tekrar etmemesini dilemektedir.

    Müvekkil inancı gereği bir Kur’an ayetini sizlere hatırlatmak istemektedir:

    Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)

    Kamuoyunun bilgilerine bilvekale sunarız. 15.04.2025

    Daha yeni Daha eski